Yeni Üyelik
11.
Bölüm

11. Bölüm: KIRIK DÜŞLERİN GÖLGESİNDE

@kalemdendusen

Sevgili okurlarım,

 

Hikayemi okuduğunuz ve karakterlerimin duygularına ortak olduğunuz için minnettarım. Her bir satırda sizinle bu yolculuğu paylaşmak benim için tarifsiz bir mutluluk. Eğer hikayemin sizi içine çektiğini ve karakterlerin hissettiklerini derinden hissettiyseniz, yıldızlara basarak bana destek olmayı unutmayın! Sizin desteğinizle hikayemiz daha da parlayacak ve büyüyecek.

 

Sevgilerimle, Kübra Yazan

 

"İnsan, bazen kalbindeki derin yaraları kapatmak için yanlış savaşlar verir. Ve o savaşlar, en çok kendini yaralar; bir süre sonra ise, en çok kendine yabancılaşır. Ama yine de devam eder, çünkü acı, bazen tek gerçeğimizdir ve acıyı bırakmak, o gerçeği inkâr etmek gibidir." – Paulo Coelho, On Bir Dakika

 

Kapıdan içeri girdiğimizde Kayhan Bey ve Sema Hanım’ın yüzündeki ifadeyi asla unutamayacağım. Şaşkınlık ve öfke karışımı bir bakış, sanki dünyaları başlarına yıkılmıştı. Bora’nın gözlerine baktım, o da en az benim kadar gergindi. Ama artık geri adım atamazdık; bu yola girdik bir kere.

 

“Ne yaptınız siz?!” diye bağırdı Kayhan Bey. Gözlerindeki öfke alev almış gibiydi. O an bir an bile korkmadım. Elimi Bora’nın kolundan çekip, çantamdan evlilik cüzdanını çıkardım ve masaya sertçe bıraktım.

 

“Evet,” dedim. “Evlendik. Bundan sonra Bora benim kocam!”

 

Sema Hanım’ın elleri titredi, başını iki yana salladı. “Bu ne demek oluyor? Nasıl böyle bir şey yaparsınız, hem de bizden habersiz?”

 

Gözlerimi Bora’dan hiç ayırmadan konuştum, “Bora bana sevdiğini söyledi. Ve ben de ona inandım. Bu, ikimizin kararıydı.” Dediklerim doğruydu ama derinlerde, bu evlilikle sadece Bora’yı değil, Kayhan Bey’i de zor durumda bırakmak istiyordum. Bunca zaman bize yaşattıklarını, babama yaptıklarını unutmadığımı bilmeliydi.

 

Kayhan Bey öfkeyle bana doğru bir adım attı, gözleri resmen parlıyordu. “Senin bu ailede yerin yok, kızım! Bizim böyle oyunlara karnımız tok!” diye bağırdı.

 

Gülümsedim, belki de hayatımda ilk defa böyle bir zaferin tadını çıkarıyordum. “Artık bu ailenin bir parçasıyım. Bunu kabullenmek zorundasınız. İster beğenin ister beğenmeyin, Bora benim kocam ve buradayım.”

 

Bora'nın elini tutarak onu cesaretlendirmeye çalıştım, ama o hala sessizdi, belki de babasının karşısında bu kadar net durmamı beklemiyordu. “Baba, yeter!” dedi sonunda. “Aylin benim seçimim. Onu seviyorum ve onunla evlendim. Artık buna saygı göstermek zorundasınız.”

 

Sema Hanım, sessizce gözyaşlarını sildi. Ona biraz üzülmedim desem yalan olur. Yıllar boyunca bu evin içinde, Kayhan Bey’in baskısı altında kalmış bir kadındı ve şimdi oğlunun elinden kayıp gittiğini görüyordu. “Neden bu kadar acele ettiniz?” diye fısıldadı. “Daha gençsiniz, her şeyin bir zamanı var…”

 

“Çünkü kaybedecek zamanımız yoktu,” dedim. “Hayat bize hep bir şeyleri ertelemeyi öğretiyor. Ama bazen bir adım atmak, kararlı olmak gerekiyor. Ve ben de Bora’yla böyle bir adım atmak istedim.”

 

Kayhan Bey, kendini kaybedercesine sinirle bir sandalye çekti ve oturdu. Bir an için ne yapacağını bilemedi, sonra bana tekrar döndü. “Babanın başına gelenleri biliyorsun. Onun hatalarını tekrar etme, Aylin.”

 

“Babamın hatası yoktu,” dedim, dişlerimi sıkarak. “Ona yapılan bir haksızlıktı ve siz de o haksızlığın bir parçasıydınız. Şimdi aynı oyunu benim üzerimde oynamanıza izin vermeyeceğim. Bora’yla birlikteyiz ve bizi ayıramayacaksınız.”

 

Kayhan Bey, elleriyle yüzünü kapattı ve bir an için sanki hayatında ilk kez yenilgiyi kabul ediyormuş gibi başını eğdi. Sessizlik içinde geçen birkaç saniye bana saatler gibi geldi.

 

“Ne isterseniz yapın,” dedi sonunda. “Ama bu işin peşini bırakmayacağım.” Ardından, ayağa kalktı ve hızla evden çıktı.

 

Bora’nın elini daha sıkı tuttum. Ona döndüm ve “Korkmuyorum,” dedim. “Ne olursa olsun, beraberiz.”

 

“Biliyorum,” dedi Bora, gözlerinde yaşlarla. “Ama bu kadar cesur olduğunu tahmin etmemiştim.”

 

Gülümsedim, belki de bu hayatımda aldığım en iyi intikamın tadıydı. “Ben her zaman cesurum, Bora. Bundan sonra da öyle kalacağım.”

 

O an, ikimiz de sadece birbirimize aittik ve dünyayı karşımıza almaktan korkmuyorduk. Ne yaparsa yapsınlar,

biz buradaydık ve savaşa hazırdık.

Kayhan Bey’in kapıyı çarpıp çıkmasından sonra, evde bir an için derin bir sessizlik hâkim oldu. Bora’nın elini hala tutuyordum ve kalbim göğsümde hızla çarpıyordu. Zaferi tatmıştım, ama aynı zamanda gelecek olan fırtınanın farkındaydım. Sema Hanım başını kaldırıp bize baktı. Gözlerinde çaresizliğin izleri vardı.

 

“Oturun,” dedi kısık bir sesle. “Bunun üzerinde daha çok konuşmamız gerekiyor.”

 

Bora'nın elini bırakmadan oturdum. Bora ise hala gergindi, elleri titriyordu ve bakışları yerle bir olmuş bir çocuğun bakışları gibiydi. Annesine gözlerini çevirdi. “Anne, bu senin düşündüğün gibi değil. Aylin’i gerçekten seviyorum ve onunla evlenmek istedim. Lütfen anlamaya çalış.”

 

Sema Hanım bir süre sessiz kaldı. Yüzündeki ifadeyi çözmek zordu; bir anne olarak ne hissettiğini anlamaya çalıştığını biliyordum. “Bora, oğlum,” dedi, sonunda sakin bir sesle. “Evlilik büyük bir şeydir. Bir ömür boyu sürecek bir bağlılıktır. Neden bu kadar acele ettiniz? Bu kadar ani bir kararı nasıl aldınız?”

 

Bora derin bir nefes aldı. “Çünkü onsuz yapamayacağımı anladım,” dedi. “Onu kaybetmek istemedim, anne. Aylin, benim için her şey demek.”

 

Sema Hanım’ın gözleri yaşlarla doldu, hafifçe başını salladı. “Aylin,” dedi bana bakarak. “Bora’nın hayatına girdiğinden beri onun gözlerinde bir umut ışığı görüyorum. Ama bu yaptığınızın sorumluluğunu taşıyabilecek misiniz? Evlilik sadece aşkla yürümez. Zamanla büyüyen, emek isteyen bir şeydir.”

 

Derin bir nefes aldım. Karşımdaki kadına bakarken, sadece kendimi savunmak için değil, aynı zamanda gerçekten inandığım bir şeyleri söylemek zorundaydım. “Biliyorum,” dedim. “Kolay olmayacak. Ama ben Bora’nın yanında olacağım. Ne olursa olsun, onu yarı yolda bırakmayacağım.”

 

Bora'nın elini daha da sıkı tuttum, onunla bu savaşta omuz omuza olduğumu göstermek istercesine. Sema Hanım başını salladı, gözlerinde bir damla yaş süzüldü. “Oğlumun yanında olduğun sürece, benim de yanımda olacaksın, Aylin,” dedi ve dudaklarına küçük bir gülümseme yerleşti. “Hoş geldin ailemize.”

 

İçimde bir rahatlama hissettim. Kayhan Bey’in öfkesine rağmen, Sema Hanım’ın beni kabul etmesi, o an için en büyük kazancımdı. Tam teşekkür etmek üzereyken, Bora aniden ayağa kalktı ve “Odamda biraz yalnız kalmam gerek,” dedi, sonra hızla merdivenlerden yukarı çıktı.

 

Onun ardından bakarken içimde bir boşluk hissettim. Bora'nın ne kadar zorlandığını, kendisiyle nasıl bir savaş verdiğini görebiliyordum. Peşinden gitmek istedim ama Sema Hanım hafifçe başını iki yana salladı, "Bırak," dedi nazikçe. "Biraz düşünmeye ihtiyacı var."

 

Bir süre sessizce oturduk. Sema Hanım, parmaklarını birbirine kenetlemişti ve gözleri bir noktaya dalıp gitmişti. Sonra aniden, sanki kendi düşüncelerinden uyanmış gibi bana döndü. "Babanın yaptıkları yüzünden seni suçlamıyorum," dedi. "Ama Kayhan’la olan sorunlarınız yüzünden Bora’yı kullanmaktan vazgeç."

 

Şaşırdım. "Bora'yı kullandığımı düşünmüyorsunuz değil mi?" dedim, biraz savunmacı bir tonda.

 

"Bir annenin içgüdüleri vardır, Aylin," dedi yavaşça. "Babanın intikamını almak için Bora'yla evlenmedin, değil mi?"

 

O an, kalbimin hızlandığını hissettim. Gerçeklerle yüzleşmekten kaçamayacaktım. "İntikam almak gibi bir niyetim vardı," dedim dürüstçe. "Ama Bora'yı gerçekten seviyorum. Onunla olmaktan başka bir şey istemiyorum. Bu, sadece bir oyun değil."

 

Sema Hanım gözlerini kapattı, derin bir nefes aldı ve başını salladı. "Oğlumun kalbini kırma," dedi sessizce. "Onu incitme, çünkü Bora, kaybetmeye dayanamayacağı kadar çok şey yaşadı. Eğer ona gerçekten âşıksan, onunla kal. Ama değilsen, hemen şimdi bu işten vazgeç."

 

O an, ne kadar zor bir yola girdiğimi fark ettim. Bu sadece bir evlilik değildi; bu, Bora’yla birlikte omuz omuza vereceğim bir savaştı. Sema Hanım’ın gözlerine bakıp başımı salladım. "Onun yanında olacağım," dedim. "Ne olursa olsun, asla onu bırakmayacağım."

 

Sema Hanım yavaşça bana gülümsedi ve elini omzuma koydu. "O zaman hoş geldin," dedi tekrar. "Sadece dikkatli ol, çünkü Bora'nın kalbi kırılgan. Onu incitme, tamam mı?"

 

Gözlerimden yaşlar süzüldü. "Söz veriyorum," dedim. "Bora'yı her zaman koruyacağım."

 

O an, içimdeki savaşı kazandığımı hissettim. Ama biliyordum ki asıl savaş daha yeni başlıyordu. Bu evlilik, sadece benim için değil, Bora için de büyük bir adım olmuştu ve birlikte göğüs germe

miz gereken daha çok fırtına vardı.

Bora’nın evinden çıktığımızda gece olmuştu. Hava soğuktu ve rüzgar tenime değdikçe ürperdiğimi hissettim. Annemle birlikte taksiye bindik ve sessizce eve doğru yol aldık. İçim karmakarışıktı; bir yanda Bora’ya olan sevgim, diğer yanda babamın intikamını almak için kendimi içine soktuğum bu karmaşık durumun ağırlığı beni her geçen saniye biraz daha sıkıştırıyordu.

 

Taksi, apartmanımızın önünde durduğunda annem ilk defa sessizliğini bozdu. "Aylin, bu işin nereye varacağını gerçekten biliyor musun?" diye sordu, sesinde derin bir endişe vardı.

 

Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. "Biliyorum, anne," dedim. "Ama bu yolu seçtim ve ne olursa olsun yürümeye kararlıyım."

 

Annem derin bir iç çekti, gözlerinde çaresizlik vardı. "Babanın intikamını almanın seni mutlu edeceğini mi sanıyorsun?" diye sordu. "Ya da Bora'yı kullanarak ona acı çektirmenin?"

 

Sözleri içime bir ok gibi saplandı. Kendi kendime itiraf etmek zorundaydım ki, belki de annem haklıydı. Bora’ya karşı hissettiğim şeylerin, babamın yarattığı öfkeyle karıştığını ve her geçen gün daha da karmaşık hale geldiğini biliyordum. Ama bir yandan da Bora’yı sevdim. Gerçekten sevdim. Ve o sevgiyi bir kenara bırakmak bana en büyük acıyı verecekti.

 

"Bu sadece bir intikam değil," dedim. "Bora'yı gerçekten seviyorum, anne. Ama Boranın babasının;babama, bana ve sana yaşattığı acıyı da unutamıyorum. İçimdeki öfke, her geçen gün beni biraz daha ele geçiriyor ve ne yapacağımı bilemiyorum."

 

Annem yavaşça başını salladı ve gözlerime baktı. "Kızım, bazen hayatta her şeyi kontrol edemeyiz. Acılarımızı ve öfkelerimizi başka birine yansıtmak, sadece bizi daha da yalnızlaştırır. Bora’ya gerçekten değer veriyorsan, ona dürüst olmalısın."

 

İçimden bir ses ona hak verdi ama bu, kolayca yapılabilecek bir şey değildi. Başımı eğdim ve sessizce apartmana girdik. Evimizin kapısını açtığımızda, içeri girdiğimde bir ağırlık omuzlarıma çöktü. Yatak odama geçtim ve kapıyı arkamdan kapatıp yere çöktüm. Bora’nın yüzü gözümün önüne geldi; o kırılgan hali, gözlerindeki acı, sessizce içine gömdüğü fırtına... Ve bir an için içimdeki öfkenin yerini derin bir suçluluk aldı.

 

Sabahın ilk ışıkları odamı aydınlattığında, bütün gece uyumadığımı fark ettim. Telefonumun ekranına baktım ve Bora’dan gelen bir mesajla karşılaştım: "Konuşmamız gerek. Birkaç saat sonra sahilde buluşalım."

 

Bir an için kalbim durdu. Bora’nın beni sahilde beklediği o anı hayal ettim. Beni affedebilecek miydi? Gerçekleri öğrendiğinde, hala beni sevebilecek miydi?

 

Saatler sonra sahile vardığımda Bora oradaydı. Sessizce bir bankta oturuyordu, gözleri denizin maviliğine dalmıştı. Adımlarım yavaşladı ve bir an durdum, geri dönmeyi düşündüm. Ama sonra gözlerini bana çevirdi, ve içimdeki bütün korkular bir anda silindi.

 

"Otur," dedi sessizce. Yavaşça yanına oturdum ve ellerimi dizlerimin üzerinde birleştirerek bekledim. Bora derin bir nefes aldı, gözleri gözlerime kilitlenmişti. "Aylin, beni seviyor musun?"

 

Soru bir hançer gibi içime saplandı. "Evet," dedim. "Sana karşı hissettiğim şeyler gerçek, Bora. Ama…"

 

"Sadece bir intikam oyununun parçası değil mi?" dedi, acı bir gülümsemeyle. "Bunu biliyordum. Babamın sana ve ailene yaptıklarını biliyorum. Ama anlamadığım şey, neden beni bu kadar sevdiğini söylerken aynı zamanda bu oyunu sürdürdüğün."

 

Bir süre sessiz kaldım, gözlerimi Bora’dan kaçırdım. "Sana zarar vermek istemedim," dedim. "Ama babamın yaptıklarını unutmak da istemiyorum. Sanki iki farklı kişiymişim gibi hissediyorum; biri seni seven, diğeri babasının intikamını almak isteyen biri."

 

Bora bir süre sessiz kaldı, sonra elini uzatıp ellerimi tuttu. "O zaman sadece beni seven kişi ol," dedi yumuşak bir sesle. "İntikam, sana huzur getirmeyecek. Ama ben… belki bir gün, senin o huzuru bulmana yardım edebilirim."

 

Gözlerimden yaşlar süzüldü. "Sana zarar vermekten korkuyorum," dedim. "Seninle bu yolda yürümeye cesaretim var mı, bilmiyorum."

 

Bora hafifçe gülümsedi ve elini yanağıma koydu. "Benimle bu yolda yürümek zorunda değilsin," dedi. "Ama birlikte yürüyebiliriz. Sadece, kendine karşı dürüst ol. Bana karşı dürüst ol."

 

O an, içimdeki fırtınanın biraz olsun dindiğini hissettim. Bora’yla birlikte olmanın, onun yanında kalmanın, geçmişin acılarını aşmanın tek yolu olduğunu fark ettim. Bora, benim kurtuluşum olabilirdi. Ama sadece, ben de onun yanında olmaya cesaret ettiğim sürece.

 

"Tamam," dedim, gözyaşlarımı silerken. "Sadece seni seven kişi olacağım. Ve birlikte, her şeyi geride bırakacağız."

 

Bora gülümsedi ve beni kendine çekti. "İşte şimdi başlıyoruz," dedi fısıldayarak.

 

Ve o an, sahilde Bora’nın kollarında, ilk

defa gerçekten özgür olduğumu hissettim.

Ufff offffofffff uzun bir bölummm

Loading...
0%