@kalemdendusen
|
Fatihlerin villasına geldiklerinde, hava yeni yeni aydınlanmaya başlamış, evin etrafındaki ışıklar zarifçe bahçeyi aydınlatıyordu. Ancak içerideki tehlike ve huzursuzluk, Fatih’in omuzlarına yüklenmiş gibiydi. Elif ile Zeynep’i böylece kapıdan sokmanın imkanı yoktu. Fatih bunun önceden farkındaydı, bu yüzden Urfa’dan getirdiği büyük, eski bir sandık işlerini görecekti. Antik görünümüyle dikkat çeken sandık, bir hikaye anlatır gibi duran işlemeleriyle onları gizlemek için mükemmel bir yerdi.
Fatih, kararsız bir ifadeyle Elif’e döndü.
“Sandığın içine girmeniz gerekecek,” dedi tereddütle. Elif’in yüzünde bir şüphe belirdi.
“Ciddi misin?” dedi, gözleri sandığa kayarken. “Bizi bu sandığın içine mi sokacaksın?”
Fatih gülümsemeye çalıştı: “Başka bir planım yok şu an. Hem, Urfa’dan getirdiğim sandık özel, belki içinde altınlar bile bulursunuz. Kim bilir?”
Atakan, sandığın diğer ucunda duruyordu ve gülümsemekten kendini alamadı. Zeynep bu duruma daha sessizdi, ama gözlerinde bir kıvılcım vardı. O da Elif gibi bu durumun tuhaflığı karşısında tereddüt ediyordu.
“Pekala, hadi ama,” dedi Fatih, bu kez daha ciddi bir tavırla. “Aksi halde burada gün batımını bekleyeceğiz.”
Zeynep derin bir nefes aldı ve Elif’e baktı. “Başka çaremiz yok gibi görünüyor. Girelim.”
Elif ve Zeynep yavaşça sandığın içine yerleştiler. Sandığın kapağı kapanırken içerideki tıkanık hava hemen hissedildi, ama ikisi de sessizce beklemeye başladılar. Fatih ve Atakan sandığı tutup taşımaya başladıklarında, ağırlığın etkisiyle homurdanan tahtaların sesi yankılandı.
Villanın büyük, taş kaplamalı bahçesini adım adım geçtiler. Fatih önde, Atakan arkada, sandığı taşırken bir süre sessizce ilerlediler. Sandığın ağırlığı, ikisinin omuzlarına çökmüş gibiydi ama neyse ki dayanıklılıkları sayesinde yürümeye devam ettiler.
Tam içeriye girmek üzereyken, Fatih’in annesi Gülnihal Hanım kapının eşiğinde belirdi. Koyu renkli şalı omzuna düşmüş, merakla onlara bakıyordu. Kaşlarını kaldırdı ve sandığı işaret etti.
“Ooo, döndünüz Urfa'dan! O da ne, Fatih?” dedi, merakla. Gözleri, işlemeli sandığa dikkatlice odaklanmıştı.
Fatih hızla toparlandı, yüzüne yine o her zamanki şakacı ifadeyi yerleştirdi. “Görmüyor musun anne? Sandık. Antika bir şey, odama koyacağım. İçine bir sürü işe yaramaz şey doldururum, o yüzden yukarı çıkaralım.”
Gülnihal Hanım hafifçe kaşlarını çattı. “Bu kadar büyük bir sandık ne işine yarayacak ki? Hem neden bu saatte?”
Fatih, annesinin sorularından kaçınmak için hafif bir kahkaha attı. “Anne, içini doldurunca anlarsın. Merak etme, bir antika koleksiyoncusundan aldım. Hem belki bir gün altın bile buluruz içinde!” Atakan da gülümsemeye çalışıyordu ama içindeki gerilimden bir parça yüzüne vuruyordu.
Gülnihal Hanım, oğlunun tavırlarına başını salladı. “Peki öyleyse, üst katta mı olacak?”
Fatih başını salladı. “Evet, evet. Hadi Atakan, tut şunun ucundan da çıkaralım şunu yukarı.”
Atakan sandığın ucunu sıkıca kavradı ve ikili, sandığı merdivenlere doğru taşımaya başladılar. Her adımda tahtaların gıcırdaması duyuluyor, sandık ağır ağır yukarı çıkıyordu. Merdivenler boyunca Fatih, bir yandan nefesini düzenlemeye çalışırken, bir yandan da şakalar yapmaya devam ediyordu.
“Atakan, biliyor musun, bu sandıkla bir define avcısı gibi hissetmeye başladım. Kim bilir, belki sandığı açınca içinden bir hazine haritası buluruz?”
Atakan gülümseyerek cevap verdi, “Umarım hazine buluruz, çünkü bu sandığı taşımak bile başlı başına bir işkence!”
Sonunda, yukarıya çıktıklarında ikisi de ter içinde kalmışlardı. Sandığı dikkatlice yere bıraktılar ve derin bir nefes aldılar. Fatih, yüzüne yine o muzip gülümsemeyi yerleştirerek, “Bunu hep yapmalıydık, Atakan. Formda kalmanın en iyi yolu sandık taşımakmış!”
Atakan, nefes nefese gülerek başını salladı. “Bu kadar büyük bir sandığı tekrar taşımak zorunda kalmayacağımızı umuyorum.”
Fatih sandığın kapağını yavaşça açtı. Elif ve Zeynep, içeriden titrek nefeslerle dışarı çıktılar. Elif, nefesini düzenlemeye çalışırken Fatih’e baktı.
“Bu bir daha olmayacak,” dedi sertçe. “Bir daha sandığa girmem!”
Fatih gülümseyerek omuzlarını silkti. “Ama o kadar iyi saklandınız ki. Bir sonraki büyük maceramızda tekrar deneyebiliriz, ne dersiniz?”
Elif gözlerini devirdi ama gülümsedi. Zeynep ise derin bir nefes aldıktan sonra, “Bir dahaki sefere hava delikleri olan bir şey tercih ederim,” dedi, hafif bir sitemle.
Fatih, başını sallayarak ciddiyeti bozmadan şakalar yapmaya devam etti: “Söz, bir dahaki sefere konforlu bir sandalye de ekleriz.” |
0% |