Yeni Üyelik
34.
Bölüm

18. Bölüm

@kalemdendusen

Davut yatağından kalktığında Elif’in olmadığını fark etti. Yatak hâlâ sıcaktı ama Elif yoktu. İçini kaplayan huzursuzluk dalgası, bir fırtınanın habercisi gibiydi. Sessizce ayağa kalktı, aceleyle üstünü düzeltip salona doğru yöneldi. Salon karanlıktı, sadece pencerenin kenarından sızan zayıf ay ışığı odayı hafifçe aydınlatıyordu. Masa üzerinde birkaç kâğıt gördü; Elif’in titrek el yazısıyla yazılmış bir mektup. Kağıtların birinde kendi ismini gördü. Kalbi hızla atmaya başladı.

 

Mektubu eline aldı, okumaya başladı:

 

Davut,

 

Bu mektubu yazarken ellerim titriyor, kalbim sanki her satırda biraz daha kırılıyor. Biliyorum, bu cümleleri okuduğunda belki şaşıracaksın, belki de hiçbir şey hissetmeyeceksin. Ama artık ne hissettiğin ya da hissetmediğin umurumda değil. Çünkü ben tükendim... ruhum, kalbim, her şeyim bitti.

 

Seninle yaşadığım her an, nefes alamadığımı hissettim. Bana söylediklerin, yaptıkların, her şey o kadar acıttı ki artık daha fazla dayanacak gücüm kalmadı. Her defasında seni anlamaya çalıştım, her defasında bir gün değişeceğini, daha iyi olacağını düşündüm. Ama yanıldım.

 

Seninle birlikte olmak, her sabah bir yükle uyanmak gibiydi. Beni her geçen gün biraz daha küçülttün, ezdin. Babamın bana verdiği değer, senin bana verdiğin acılarla gömüldü.

Bu hayatı böyle yaşamak istemiyorum. Senin yanında olmak, bir savaşın ortasında yapayalnız kalmak gibi. Ve ben, bu savaşta artık pes ediyorum. Dayanamıyorum, Davut. Belkide sendek kaçmanın yolu. Bu dünyadan gitmektir.

 

 

 

Hoşça kal,

Elif

 

Davut’un eli titredi. “Yaptıkların, bana yaşattıkların…” diye tekrar etti içinden. Elif nereye gitmişti? Ya intihar ettiyse? Korkusu boğazını sıkıyordu. Kâğıdı cebine sıkıştırdı ve hızla dışarı çıktı.

 

Mahallede koşturarak Elif’i bulmaya çalıştı. Her kapıyı çaldı, sokak sokak gezdi ama kimse Elif’i görmemişti. Panik içindeki düşünceleri onu Halit Ağaların konağına götürdü. Halit, Elif’in ve Zeynep’in babasıydı, belki bir umut…

 

Konağa vardığında, kapıda Elif’i bulma umuduyla nefes nefese durdu. Halit’in kapısına yaklaştı, sertçe kapıyı çaldı. İçeriden hareketlenmeler duyuluyordu, Halit kapıya çıkmıştı.

 

“Hayırdır Davut, bu saatte?” dedi Halit, şaşkınlıkla bakarak.

 

Davut hızla konuştu, sesi telaşlı ve gergindi. “Elif sizin yanınızda mı, Halit Ağa? Görmedin mi onu?”

 

Halit kaşlarını çattı. “Yoo, burada değil. Oğlum, Elif senin yanında değil mi?”

 

Davut'un yüzüne belli belirsiz bir dehşet çöktü. Halit’e ne diyeceğini bilemedi, mektubu söylemek istemiyordu, ne olup bittiğini açıklamak daha zor hale gelecekti. Elif’i bulmak zorundaydı. Elif'in annesi Esma Hanım, içeriden Onların yanında belirdi. Tedirginlikle gözlerini Davut’a dikti, bir şeylerin farkında gibi görünüyordu ama hiçbir şey söylemedi.

 

“Davut oğlum, Elif neden burada olsun ki?” dedi Halit, sesindeki endişe giderek artıyordu. “Ne oldu?”

 

Davut, Halit’in gözlerine bakarak yutkundu. “Hiç... Ben... Sadece bir şeyden korktum. Belki bir yere gitmiştir. Gidip biraz daha arayacağım.”

 

Halit, damadının yüzündeki tuhaflığı fark etmişti ama üzerine gitmedi. "Tamam oğlum, ama bir şey olursa haber ver. İnşallah iyidir.”

 

Davut kafasını salladı ve hızla konaktan uzaklaştı. Aklında sadece Elif vardı. Nereye gitmişti? Mektupta yazdığı gibi gerçekten bir çılgınlık mı yapacaktı? İçini kemiren pişmanlık ve korku giderek büyüyordu. Ona yaptıklarının ağırlığı altında ezilmeye başladı. Pişmanlık mıydı bu? Yoksa sadece kendi kontrolünü onun üzerinde kaybetmiş olma korkusu mu?

Loading...
0%