Yeni Üyelik
26.
Bölüm

26. Bölüm

@kaleminsesi1905_01

Fazıl

 

Ellerimi yıkadıktan sonra Alpaslan ile kış bahçenin yolunu tuttuk.

 

Alpaslan önden ben arkadan masanın yanına geldik.

 

Alpaslan yerini aldığında bende karşısına Miran Bey'in yanına oturdum.

 

Masada tek çatal bıçak sesleri vardı bu sessizliği bozan ses ile Mirzan ağaya baktık.

 

"Ee oğul anlat bakalım neler yapıyorsun."

 

Bana bakarak konuştuğu için bana diyor galiba.

 

Boğazımı temizleyip " çok şükür iyi gidiyor Mirzan bey."

 

"Bana dede demeni dört gözle bekliyorum oğlum."

 

Ne diyebilirim ki kafamı salladım sadece.

 

Burak bey "eğer sende istersen bu akşam burada kal."

 

"İşim çıkmasa kalırım."

 

"Eee hastanedeki olayı anlatmak istermisin."

 

"Biliyorsunuz bir küçük 5 yaşında bir çocuk var ve hasta annesinin dokusu uyuşmamış benim uyuşma ihtimalim vardı ve %99 uyuştu."

 

Atilla abim "bir yakınınmı."

 

Kafamı olumsuz bir şekilde salladım.

 

"Annesi benim eski nişanlım DNA testi yaptırmıştım öz oğlum değilmiş."

 

Yıldız. "Ama abi sende diyorsun dokun tam uyuştu ama bir yakınında değil."

 

"Bende bilmiyorum abicim."

 

.

.

.

.

 

Yemekten sonra kahve içiyorduk karşılıklı biyolojik aile ile.

 

Çağatay dayım ile benim telefonuma aynı anda mesaj geldi.

 

Kafamı kaldırdığımda tüm aile bana bakıyordu.

 

Dayım" beni Karargahtan çağırıyorlar."

 

"Beni de çağırıyorlar."

 

İkimiz ayaklandık kapıya doğru gidiyorduk.

 

"Kendinize dikkat edin."

 

Asel hanım Çağatay dayım ile bana sarılmıştı.

 

Ayakkabımı acele bir şekilde giymiştim.

 

"Tamam abla sen merak etme."

 

"Dayım doğru diyor anne sen merak etme."

 

Donmuş bir şekilde bana bakıyordu benim acelem olduğu için pek üstünde durmadım.

 

Hızlı bir şekilde arabaya doğru yürüdüm.

 

"Fazıl."

 

Arkamdan dayım seslendiğinde döndüm kapının önünde Asel hanıma sarılmış Asel hanımın gözleri doluydu.

 

Kaşlarımı çatarak onlara doğru geri yürüdüm neden ağlamamak için kendini tutuyordu.

 

"Bakın Asel hanım ben bir subayım aynı şekilde Attila abim ile dayımda. Bir çok yeğenlerinizde öyle."

 

Derin bir nefes alıp devam ettim.

 

"Ben cezalı olduğum için operasyona gidemiyorum büyük ihtimal karargahta önemli bir şey var ki beni de çağırıyorlar."

 

Arkamı döndüğümde jeton düşmüştü bende.

 

Tekrar Asel hanıma baktığımda gözünden bir tane yaş akttı.

 

Bir an oradan uzaklaşmak istedim.

 

"Ben-ben özü-"

 

Sözümü kesen bir çift kollar oldu.

 

"İlk karşılaştığımız da keşke sana ön yargılı yaklaşmasaydım oğlum. Ben bekledim, bekledim oğlum bana anne demeni bekledim."

 

Afalamış bir şekilde dayıma baktım. Dayım tebessüm ederek bize bakıyordu onunda gözleri dolmuştu.

 

Arkadan burun çekme sesi gelince oraya baktım bize bakıyorlardı.

 

Gözlerim Alpaslan'ı buldu. Gözlerini kapatıp açınca bende anneme sarıldım burnumu boynuna gömdüm derin bir nefes alarak ciğerlerime kokusunu doldurmak istedim.

 

Sanki benim yaşama umudumdu bu koku yasemin kokusu.

 

Sanki bırakırsam elimden gidecekti. O şekilde sarıldım başına öpücük kondurup.

 

"Annem benim canım annem yasemin kokulum." Dedim

 

Elini çeneme yerleştirip.

 

"Annem benim mis kokulum." Dedi.

 

Dayım elini omzuma atınca ortamdaki büyü bozuldu.

 

"Bölmek istemezdim ama karargaha gitmemiz gerekiyor."

 

Aklıma gelen mesaj ile hızla annemin yanağından öpüp koşarak arabaya doğru gittim.

 

"Dayı hadi görev beklemez."

 

Dayım da hızla yürüyerek yanıma doğru geldi.

 

İkimiz benim arabama binip karargaha yol aldık.

 

Kırmızı ışık yanınca durdum. Direksiyon da parmaklarım ile ritim tutuyordum.

 

"Ablam gerçekten çok mutlu oldu Fazıl hep bu anı bekliyordu."

 

"İlk farkında olmadım ama bende bilmiyordum ki."

 

Sol eli benim sağ omzumu tutu.

 

"Aramıza tekrar hoşgeldin Mehmet Fazıl."

 

Yan bir gülüş ile dayıma döndüm.

 

"Hatırlıyor musun dayı sana ilk dayı dediğimi. Benim kuzenlerim beni tek bulduklarında bir köşeye sıkıştırıp döverlerdi."

 

Yeşil yandığında devam ettim.

 

"Dayılarım görürdü ama sessiz kalırlardı ve amcama söylersem beni dövmek ile tehdit ederlerdi. Hep beni koruyup kollayan bir dayım olsun isterdim."

 

"Dayın olarak hep arkandayım evlat."

 

"Teşekkür ederim dayı."

 

Önümüzü kesen araba ile ani frene bastım.

 

Silahlarını bize doğru kaldırdıklarında geri videse basıp geriye doğru gidiyordum.

 

Arkadanda kesince gidecek yerimiz kalmamıştı.

 

"Dayı."

 

"Evlat."

 

"Camlar bizi ne kadar korur bilmiyorum."

 

İkimizin eli otomatik telefona gitti.

 

Kahretsin sinyalleri kesmişler.

 

Dört tarafımız çevrili. Önümüzdeki arabadan bir adam indiğinde.

 

"İtin başları bu demek ki."

 

Dayım da beni onayladı. Elleri montun cebinde alayla bize bakıyordu.

 

Gözlerimi kısıp baktım. Ellerini yukarı kaldırınca direk dayımın üstüne atlayıp kafasını eğmesini sağladım.

 

Silah sesleri ile dört bir yandan ateş ediyorlardı.

 

Kol saatimi çıkarıp dayıma uzattım.

 

"Ne bu Fazıl."

 

"İçinde takip cihazı var dayı sonra detaylıca anlatırım al şunu tak."

 

Kendi saatini çıkarıp benim saati taktı.

 

"Dayı lütfen saati bileğinden çıkarma."

 

"Peki sen, ya ayrı düşersek."

 

Kolumdaki bilekliği gösterdim. Anladım der gibi kafa salladı.

 

Dayımın saatini alıp kendime taktım.

 

Camlar patladığında arabanın için cam parçaları ile doldu.

 

Ben dayımın üstün biraz daha kapandığım için ona zarar gelmedi.

 

Silah sesleri durduğunda silahlarımızı hazırladık.

 

Dayım ile sakin bir şekilde arabanın içinde bekliyorduk.

 

Derin bir nefes alıp kafamı afif kaldırdım.

 

Bize doğru üç adam yaklaşıyordu.

 

"Senin tarafımdan üç kişi geliyor."

 

"Sen tarafından da iki kişi evlat tek kurşuna bir kelle belli ki bizi sağ almak istiyorlar."

 

Kafamı sallayıp "emredersiniz komutanım." Dedim arabanın torbita gözünde yedek şarjör vardı.

 

İki tane dayıma verdim. İkisinide kendime aldım.

 

"Şimdi diyince ikimiz kalkıp ben üç el dayımda iki el ateş etti.

 

Arabadan seri bir hareket ile inip güvenli yere geçemeyen çalışınca boynumda bir acı hissettim.

 

Elimi boynuma attığımda dayıma baktım onunda eli boynundaydı.

 

Şerefsizler yere dizlerimin üstüne çöküp kendimi bıraktım.

 

Etrafı bulanık görmeye başladım ne kadar kendimi tutmak istesemde tutamıyorum gözlerim kapanmak için can atıyorlardı.

 

Yanıma gelen it.

 

"Paketleyin İkisini-" devamını duymadan kendimi karanlığa bıraktım.

 

.

.

.

.

 

Başımda keskin bir acı ile gözlerimi açtım.

 

Neredeydim ben elim ile başımı ovmak için kaldırdığımda bilegimdeki kelepçeler engel oldu.

 

Yatağa yatık bir şekilde iki kolumda iki tarafa kelepçeliydi.

 

Gözümü tekrar kapatıp açtım.

 

Dayı.

 

Etrafıma baktığımda beyaz bir odanın içindeydim her yer bembeyazdı eşyalar bile.

 

Üstüme baktığımda üstümde beyazdı.

 

Kapıdan ses gelince oraya baktım.

 

Beyazlar içinde zıttı olan simsiyah giyinmiş arabanın içinde bize alayla bakan adamdı.

 

"Günaydın Fazılçık rahat uyuyabildin mi."

 

Ona doğru hareketlendiğimde kollarımda ki kelepçeler engel oldu.

 

"Lan it. Kimsin lan sen dayım nerede."

 

Aynı bir şekilde bana alayla bakmaya devam ediyordu.

 

Eline beyaz olan kumandayı alıp bir düğmeye bastı.

 

Televizyonda bir oda belirdi.

 

Dayım sandalyede bağlı bir şekilde etrafa bakıyordu.

 

"Malesef dayın bir geceyi sandelyede bağlı bir şekilde geçirdi."

 

"Lan şerefsiz yoksunu. Sikerim lan seni."

 

Bana kaşlarını çatarak baktı.

 

Yüzüme doğru iyiyce yaklaştığında bekledim.

 

"Senin ağzın çok bozuk."

 

Bana biraz daha yaklaştığında burnuna bir kafa geçirdim.

 

Geriye doğru sendeledi. Sağ eli ile burnunu tuttu yerler de beyaz olduğu için kan damlaları gözüktü.

 

Sol elini cebine sokup telefon çıkardı. Ekranda bir kaç yere tıklayıp kulağına dayadı.

 

Gözleri gözlerimi buldu göz rengi siyahtı.

 

"Yarbayın odasına gidin."

 

Gözüm direk ekranı buldu dayım sağ tarafına baktığında orada kapı açıldı.

 

İçeriye beş adam girmişti. Birinin eli kulağındaydı.

 

Tekrar ona döndüm. Siyah gözleri bana alayla bakıyordu.

 

Sağ eli burnunda olduğu için boğuk bir sesle "işini bitirin." oldu.

 

Tekrar gözlerim ekranı buldu adam kameranın olduğu yere bakıyordu.

 

Hiçbir hareketlenme olmamıştı.

 

Gördüğüm yüz ile keyfim yerine geldi.

 

Abim kamerayı nişan aldı göz kırpıp ateş etti.

 

Şimdi alay ile bakmak bana geçmişti.

 

Sinirli bir şekilde soluk alıp veriyordu.

 

Tüh adamın oyunu yarım kaldı.

 

Hızlı bir şekilde bana döndü bana yaklaşıp iki yakamı da tuttu.

 

Beni sarsmaya başladı. "Sen benim elimdesin nasıl olsa senin canını daha çok yakacağım."

 

Yakamı bıraktı düşündü. Yan bir şekilde güldü.

 

"Mesela kızın gibi gördüğün yeğenin Nil Asya Ateşoğlu."

 

Duyduğum isim ile kaşlarımı çattım kapı gürültülü bir şekilde açıldığında.

 

"Doğu bey özel hareket ekipleri geldiler. Tüm adamlarımızı indirdiler."

 

Demek ki oda ses yalıtımlıydı.

 

"Ne demek nasıl buldular burayı."

"Seninle işim bitmedi yüzbaşı."

 

İç cebinden çıkardığı şırınga ile ona baktım.

 

"İyi uykular yüzbaşı toprağın bol olsun."

 

İğneyi boynuma enjekte etti.

 

"Pan zehiri bulunmasa geberip gideceksin."

 

Hızlı bir şekilde odadan çıktılar. Ne yani her şey buraya kadar mı.

 

Kanımda akan ilaç etkisini göstermeye başlamıştı.

 

"Kardeşim."

 

Duyduğum ses ile sağıma döndüm Osman üstündeki üniforma ile bana bakıyordu.

 

Ama üniforma da kan ile kaplıydı. Açık kapıdan özel harekat polisleri girdiler.

 

Ağzımdan çıkan tek şey "pan zehiri."

Olmuştu.

 

Polisler kolumdaki kelepçeleri çıkarırken tekrar konuştum.

 

Derin bir nefes alıp. "B-bana il-aç ver-di p-pan-ze-hiri."

 

Boğazım çok acıyor kollarımı bacaklarımı hissetmiyordum.

 

"Kardeşim."

 

Sesler yankı yaparak bana ulaşıyordu.

 

"Kardeşim kardeşim."

 

Etrafa baktığımda nerede olduğumu çözmeye çalışıyordum.

 

"Kimse yok mu."

 

Sesim yankı yapmıştı. Etrafımda dönmeye devam ediyordum bir çocuk ağlama sesi ile durdum.

 

Sesin geldiği yere doğru ilerlemeye başladım.

 

"Hey çocuk neredesin." Gördüğüm görüntü ile durdum orada.

 

Yüzünü elleri ile kapatmış oturan bir çocuk vardı. Yanına gittim. Ellerini yüzünden çekip bana döndü.

 

Gördüğüm surat ile durdum. Bu, bu nasıl olur bu çocuk benim küçüklüğüm.

 

Ayağa kalkıp yanıma doğru geldi. Önümde durduğunda bir dizimi yere koydum.

 

"Merhaba delikanlı neden ağlıyorsun."

 

Elini kalbimin üstüne koydu. "Bak atmıyor çünkü o durdu vazgeçti yaşamaktan."

 

"Ne diyorsun sen."

 

"Öldü o öldü."

 

"Kim öldü küçük."

 

"Ben, sen biz öldük."

 

"Sen ne diyorsun."

 

Arkamdan ses gelince arkamı döndüm bu ev yoktu burada.

 

Ayağa kalkıp çocuğa döndüğümde o da yoktu.

 

"Hey çocuk nere gittin."

 

Evin kapısı açıldığında beyaz ışıklar göründü.

 

Ayaklarım beni oraya yöneltti.

 

Kapıya ulaştığımda "gitme kardeşim daha erken."

 

Sesin geldiği yöne döndüm.

 

"Osman, Halil, Eyüp."

 

Onlara doğru koşmaya başladım ama yerimde adım attığımda tekrar kapının önündeydim.

 

Kafamı kaldırdığımda onlar yoktu onun yerinde benim küçüklüğüm vardı.

 

Bana yüzü güller içine bakıyordu çok mutluydu.

 

Yanıma gelip elimden tuttu. Ve kapının tersi yönünde ilerledi.

 

Elimi hiç bırakmadı bir odadaydık etraf bembeyaz olan bir odada.

 

Yatak vardı ve üstünde burnundan kan geldiği için beyaz kazağın önü kan olmuştu etrafında polisler ve sağlık ekipleri vardı.

 

Ona kalp masajı yapıyorlardı. O kişi bendim elimi çeken küçüğe baktım bana gülüp sağ tarafa baktı.

 

Bende o yöne baktım. Osman oradaydı bana tebessüm ediyordu ama üniforması kanlıydı.

 

Ona doğru yürümeye çalıştım bana baktı yüzündeki kanlar yok oldu üniforması tertemizdi bir kan lekesi dahil yoktu.

 

Yavaşca yürüyüp yanıma geldi. "Kardeşim." Dedi.

 

Bende"kardeşim"dedim. Elini yanımdaki küçüklüğüme uzattı bana baktı.

 

"Çocukluğuna küsme seni ayakta tutan o."

 

Osman'ın elinden tuttu. Ve kapıdan çıkıp gittiler.

 

"Hastanın nabızı çok düşük bir şekilde atmaya başladı."

 

Başıma çok kötü bir ağrı girmişti. Ellerim ile iki yandan baskı yaptım.

 

Gözlerim kararmaya başladı. Ve kendimi orada bıraktım.

 

Selam canlarım ben geldim 😊

 

Oy ve yorumlarınızı bekliyorum

 

Mutlu kalın ❤️

 

Fikirlerinizi bekliyorum.

 

Loading...
0%