Yeni Üyelik
38.
Bölüm

38. Bölüm

@kaleminsesi1905_01

Fazıl

 

Abime haber verdiğimde arkamı dönüp çocuğa baktım çok uykusu vardı ama uyumuyordu.

 

Tebessüm ettim haline geri kampa döndüm gece görüş gözlüğü taktım.

 

Komutan ile yaralı asker buradaydı.

 

Kampın çıkış tarafında iki kişi vardı çocuğa dönüp baktım benim bakmamla bana döndü.

 

"Bir şey mi oldu abi."

 

"Olacak."

 

Anlamadığını kaşlarını catığından anladım.

 

"Şimdi sen burada bekleyeceksin bende iki askeri alıp geleceğim delikanlı."

 

"Çok kalabalıklar abi ya bir şey olursa."

 

Kurduğu cümle ile kıkırdadım.

 

"Sen orasını düşünme delikanlı sadece güvenli bir şekilde burada bekle ve ben gelene kadar sakın buradan ayrılma."

 

Tereddütle baktı bana.

 

"Ama abi-"

 

" Onları oradan kimsenin ruhu duymadan kurtaracağım çünkü kamptaki kişilerin yarısı ya seni aramak için ayrıldı ya da başka için onlar dönmeden burayı patlatacagim ve geleceğim sende ne olursa olsun ben gelene kadar buradan ayrılma."

 

"Tamam abi söz delikanlı sözü."

 

Yerimden doğrulup çantamdan yedek şarjörden çocuğa uzattım.

 

Çantamdan ki yiyeceklerden ve bir kaç tane olan çikolatadan çıkarıp çocuğa uzattım.

 

"Ben gelene kadar bunlar bitmiş olacak delikanlı."

 

"Tamam abi."

 

Son kez çocuğa bakıp kampın arka tarafına doğru yürüdüm.

 

Çocuğun gösterdiği kampa gitmek için kafamdan plan uyguladım.

 

Büyük silahı kemerini takıp arkama diğer beylik tabancayı elime aldım susturucuyu takıp arkadan girebilecek yere baktım.

 

Gördüğüm yer ile kafamı iki yana doğru oynatıp boynumu kütlettim.

 

Evet Fazıl efendi başlıyoruz.

 

Ördükleri havlu duvardan içeri sessizce girdim.

 

Şerefsizin biri gidiyordu arkasından takip ettim yaklaştığımda ıslık çaldım.

 

Arkasını döndüğü an kafasına silahı dayadım.

 

"Bağırdığın an kellen gider."

 

Kafası ile onayladığında konuştum.

 

"Diğer kişiler nere gitti."

 

"Bilmiyorum."

 

"Biliyorsun biliyorsun konuş."

 

Silahı bastırıp tekrar ettim.

 

"Konuş yoksa beynin dağılır benim şakam yok."

 

"Bir tane çocuk kaçtı onu aramaya çıktılar."

 

"Bir çocuk için o kadar kişi gitmez!"

 

"O savcının çocuğudur patron savcıya gösterecek."

 

"7 yaşından beri hiç göstermeyen şerefsiz neden şimdi gösteriyor lan."

 

"Tehdit için."

 

Hiç düşünmeden sinirle kafasına sıktım.

 

Şerefsiz neyin peşinde. Derhal iki kişiyi kurtarıp çocukla bir an buradan uzaklaşmamız gerek.

 

Patlayıcıları gizlice yerleştirip tutsak tutuldukları mağaraya yönlendim.

 

Temkinli adımlarımla yürüdüm kimse bu tarafa bakmıyordu içeri direk girdim girdiğim gibi bana şaşkınlıkla bakan şerefsize direk ateş ettim.

 

Mağara gibi yerden yine biri çıktı daha beni görmeden kafasına sıktım.

 

Çantamda ki patlayıcıyı görünmeyecek şekilde yapıştırıp itin çıktığı yere doğru girdim.

 

"Konuş esker konuş yoksa kimse bulamaz senin cesedini."

 

Bozuk Türkçe'yle konuşan serefsize içimden güldüm.

 

Kapıya tekme atarak açarak silahı direk askere kızgın bıçakla yaklaşan şerefsize doğru uzattım.

 

Oda da ki kişiler şaşkınlıkla bana baktılar.

 

Yerinden hareket edecek gibi olduğunda konuştum.

 

"En ufak hareketinle beynin dağılır."

 

"B-bordo tabutçu."

 

"İnan ki hiç seninle tanıştığıma memnun olmadım."

 

Kafamı sağ tarafa doğru yan şekilde eğdim.

 

"Şimdi arkamdaki adamına söyle o silahı indirsin bana sıktığı an sana sıkarım."

 

Korkudan titreyerek konuştu.

 

"Silahı indir."

 

Tetiği ve gözlerimi ondan çekmeden yandan yandan yürüdüm.

 

Kolları yukarı doğru bağlı komutanın yanında durdum.

 

Şimdi iki it görüş acımdaydı.

 

"Patronun planı ne konuşmasan inan ki benim konuşturma taktiklerimi tatmak istemesin."

 

"Bil-bilmiyorum."

 

Diğer ite sıkıp geri ona dönderdim namluyu.

 

"Sırada ki mermi sana gelmesini istemiyorsan hiç uğraştırmadan konuş."

 

"Gerçekten bilmiyorum tabutçu."

 

Omuz silkip bacağına sıktım.

 

"Benim mi bilmem gerek."

 

Konuşmayan itin kafasını nişan aldım tam sıkıyordum ki.

 

"Tamam tamam. TC başsavcısı olan adamdan bir şey istiyecek ama ne istediğini gerçekten bilmiyorum."

 

Yanına yürüyüp yüzüne tekme attım bayılması için.

 

Bayılan iti bırakıp bağlı komutanın yanına doğru gidip hemen ellerini çözdüm.

 

"Kimsin sen?"

 

Kafamı kaldırıp komutana baktım binbaşı.

 

"Bu soruyu sormak için sanki biraz geç kaldınız komutanım. Ama önce sizi ve yaralı askerinizi bir an buradan çıkarmam gerek."

 

Diğer elini çözdüğümde yere yıkılacaktı ki hemen tuttum.

 

"Beni bırak tabutçu askerimi çıkar."

 

"Bana verilen emir ikinizi çıkarmak komutanım ben emre itaatsizlik etmem."

 

"İşine geleni edersin ama."

 

"Tabi orası öyle ama oralara girmeyelim."

 

"Bak tabutçu gerçek kimliğini gerçekten bilmiyorum ama benim bacağım, sağ bacağımı hissetmiyorum."

 

Kafamı eğip sağ bacağına baktığımda kan içindeydi.

 

"Olmaz komutanım zaman daralıyor ikinizi de çıkarmam gerek."

 

"Sende dedin zaman daralıyor tabutçu."

 

Onu hiç dinlemeden kolunun altına girip yaralı askerine doğru çektim yanına oturttum.

 

Genç askerin nabzına baktım atıyordu.

 

Çantamda ki pansuman malzemeleri çıkarıp komutanın bacağına baktım.

 

Bu iş olmayacak gibi ama olmak zorunda.

 

Kanın aktığı yeri sıkıca sarıp bağladım.

 

En azından uzaklaşana kadar idare eder.

 

Elimdeki beylik tabancayı komutana uzattım.

 

"Anca beraber kanca beraber komutanım."

 

"Tabutçu cık cık artık."

 

"Çıkarsam geri gelirim komutanım ve kamptaki diğer itlerin gelmesini umursamadan dalarım."

 

Yaralı askeri kucağıma alıp komutana baktım dizlerimin üstüne çöküp kolunu omuzuma atmasını bekledim.

 

Kafasını olumsuzca sallayıp kolumu omzuma attı.

 

"Arka tarafı temizledim komutanım oradan çıkalım."

 

Kafa salladığında dışarı çıkıp etrafa baktım daha kimse olayı çakmamışlardı.

 

Geldiğim yerden geri çıktık havalar yavaştan aydınlanıyordu.

 

Az buçuk gördüğümüz önümüzle hızlı olmaya çalıştık güneş doğmadan bir an önce delikanlının yanına doğru gitmemiz gerekiyordu.

 

"Benim yüzümden yavaş gidiyoruz tabutçu bırak beni burada.

 

"Ne çabuk pes ediyorsunuz komutanım sizde nasıl örnek oluyorsunuz askerlerinize tck tck hiç yakıştıramadım size."

 

Güneş ışıklarını yavaş yavaş gösteriyordu.

 

O çocuğun olduğu yere yaklaştığımda kafasını çıkarıp bize baktı.

 

"Abi!"

 

Hemen ayağa kalktı ama yüzünü buruşturup olduğu şekilde durdu.

 

Topalayarak bize doğru gelip komutanın diğer koluna girdi.

 

O boyla.

 

İyi kötü noktaya ulaştık.

 

Askeri yere bırakıp yerimi aldım silahımın dürbünü ile kontrol ettim.

 

Bayıttığım şerefsiz uyanmış başını tutarak etrafa doğru bağırıyordu.

 

Onun başını nişan alıp sıktım. Toplanan itler çil yavrusu gibi dağıldı.

 

Kendince güvenlik yaptıkları yerlere geçmeye başladılar.

 

Bir kaç kişinin de kellesini uçurdum.

 

Ateş etmeyi bırakıp kontrol ettim. Salaklar saklandıkları yerlerden kafalarını çıkarıp nereden ateş ettiğimi kontrol ediyorlardı.

 

İçimden ona kadar saydım.

 

1

 

2

 

3

 

Yerlerinden çıkıp etraftaki dağlara bakmaya başladılar.

 

8

 

9

 

10

 

Tekrar ateş etmeye başladım. Ne olduğunu anlamadan diğer tarafa göç ettiler.

 

En nihayetinde giden itler geri dönmüştü etrafına şaşkınlıkla bakıyordu.

 

İtlerin başlarıda gelmişti.

 

Şimdi asıl eğlence geliyordu arkamı dönüp binbaşıya baktım.

 

"Komutanım cebinizde kumanda var bir zahmet ona basıverin."

 

Kaşlarını çatarak elini cebine attı patlayıcının kumandasını eline alıp bana baktı.

 

"Daha fazla çil yavrusu gibi dağılmadan basın be komutanım."

 

Dudakları yukarıya doğru kıvrıldı.

 

"Kanlarını döktükleri askerlerim için."

 

Bu anıyı kaçırmamak için hemen kampa dönüp baktım.

 

Havaya uçan kampla keyfim yerine geldi ulan.

 

"Tabutçu duyuyor musun?"

 

Telsizden gelen abimin sesi ile konuştum.

 

"Tabutçu dinlemede."

 

"Son durum nedir?"

 

"Havaya uçtu itler komutanım."

 

"Durumları nasıl?"

 

Arkamı dönüp baktığımda bana bakıyorlardı.

 

"Bir an önce helikopter gelmesi gerek askerin durumu ağır."

 

Binbaşı dizinde yatan askerine baktı durumu gerçektende ağırdı.

 

"Tamam tabutçu onlarla sağ salim helikopterden indiğin noktaya getir."

 

"Baş üstüne komutanım."

 

"Sizi sağ salim bir şekilde bana verilen noktaya iletmem gerekiyor komutanım."

 

Komutan başı ile beni onayladığında delikanlıya baktım.

 

Verdiklerimin hepsini yemişti aferim ona.

 

Bir araya topladığı çöpleri çantamda ki ayrı bölüme koydum.

 

.

.

.

.

 

Yolu yarılamıştık bir an önce helikopterin olduğu noktaya ulaşmamız lazımdı kucağımda yaralı asker.

 

Zar zor ikna ettiğim komutanın kolu omzumda ağırlığını bana versin diye.

 

Delikanlı ise komutanın diğer kolunun altında.

 

Onun deyimiyle yardım ediyor.

 

Komutanın terlediğini ve dişlerini sıktığını görünce konuştum.

 

"Komutanım biraz mola verelim isterseniz."

 

Kafasını olumsuzca salladı. İçtiği ilacın etkisi bitiyordu.

 

"Olmaz tabutçu askerimi ölüme teslim etmiş olurum olmaz beni bırak desemde bırakmayacaksın."

 

Doğru söze ne denir?

 

Sonunda helikopterin sesi geliyordu.

 

"Komutanım ben önden gidip yardım çağırayım."

 

Delikanlının sözü ile komutana baktım.

 

"Git aslanım bir an önce o helikoptere binip askerimin hastaneye gitmesi gerek."

 

Haklıydı durumu kötüye gidiyordu. Çok kan kaybetmişti.

 

Delikanlı toplayarak koşmaya başladı.

 

Aradan geçen bir kaç dakika sonra bu tarafa doğru koşarak gelen pilot üniforması ile pilot yardımcısı olduğunu anladım.

 

Omzumdaki ağırlık hafifleyince dönüp binbaşıya baktım gözleri kapanıyordu pilot yardımcısı durumu görünce hızlanabildiği kadar hızlı koşmaya başladı hemen askerin bacaklarını tutuğum elimi bırakıp komutanın belinden tuttum.

 

Pilot yardımcısı hemen ben yere düşmeden gelip komutanı tuttu.

 

"Tabutçu?"

 

Robot sesimle cevap verdim.

 

"Evet."

 

Başı ile onaylayıp bayılan komutanı kucakladığı gibi hızlı bir şekilde geldiği yere doğru yürüdü.

 

Derince bir nefes alıp askerin bacaklarının altına atıp kucakladım.

 

Hadi Fazıl az kaldı biraz daha dayan.

 

Pilotun gittiği yere doğru gittim.

 

Delikanlı merakla bu tarafa doğru bakıyordu benim geldiğimi gördüğünde yüzünde kocaman gülümseme oluştu.

 

Askeri de helikoptere koyup delikanlıya baktım.

 

"Ne bekliyon lan hadi bin sana."

 

"Sonunda kurtuldum abi."

 

Maskemin altından tek kaşımı kaldırıp baktım.

 

Koltuk altlarından tutup helikoptere bindirdim.

 

Bende binmiştim ki sırtımda hissettiğim acı ile helikopter havalandı.

 

"Abi abi iyimisin abi."

 

Helikopterin kapısı açık kalmıştı. Kafamı çevirip baktım ama görünürde kimse yoktu.

 

Bir kez daha aynı acıyı hissettim.

 

Çocuk bana sarılıyordu bağırmaya başladı.

 

"Tabutçu vuruldu."

 

Önüme doğru düştüm. Telsizden gelen abimin sesini duyuyordum.

 

"Tabutçu cevap ver durum nedir?"

 

Elimi kulağıma atıp konuşmaya çalıştım ama nefesim kesiliyordu.

 

Çocuk durumu anladığında kafamdaki kaskı çıkardı. Kendi kafasına geçirip konuşmaya başladı.

 

"Ben ben Tabutçunun size bahsettiği 16 yaşındaki delikanlıyım."

 

Abimin ne dediği duymuyordum. Gözümün önü kararmaya başlıyordu.

 

"Tabutçu helikoptere binerken sırtından iki kere vuruldu komutanım."

 

Tamam diyip kaskı kafasından çıkardı.

 

"Abi beni duyuyor musun?"

 

Gözlükten onayladığımı göremediği için zar zor başımı salladım.

 

"Abi sakın bırakma kendini gözünü seveyim."

 

Ben ay yüzlüme söz vermiştim ne olursa olsun ilk geldiğim gibi kapısında olacaktım.

 

İlk defa verdiğim sözü tutamadım.

 

Selam canlarım ben geldim.

 

Vize haftam yaklaşıyor uzun bir süre yokum.

 

İki hafta sonra geleceğim inşaallah.

 

Oy ve yorumlarınızı bekliyorum.

 

Mutlu kalın ❤️

 

Seviliyorsunuz ❤️

 

Loading...
0%