20. Bölüm

★18. Bölüm★

Arzu Güleç
kaleminsesi1905_01

Kaan

 

"Barış, Barış Efe olacak senin adın oğlum."

 

Onu kucağıma ilk aldığım gün o kadar çok mutluyum ki hemşire üzgün bir şekilde yanıma gelip elindeki zarfı bana uzattı.

 

Kucağımda ki oğlumu küvete koyup zarfı aldım hemşire gidince arkasına baktım benim adım yazıyordu.

 

Kaan özür dilerim ama ben seni hiç sevmedim benim sevdiğim başka biri var ve ben onunla çok mutlu olacağım oğluna çok iyi bakacağını biliyorum.

 

 

Hazal

 

Ne diyordun sen Hazal.

 

Mehtubu ellerimin arasına alıp sıktım gözlerim oğluma kaydı benim gibi eksik büyüyecekti.

 

 

"Beni çağırmışın usta."

 

Adam bana mahcup olmuş şekilde baktı her ne diyecekse zorlanıyordu.

 

"Kaan, ben çok özür dilerim oğlum."

 

Kaşlarımı çatarak ne diyeceğine dikkat ettim.

 

"İşten çıkarmak zorundayım seni oğlum."

 

"Ne diyorsun usta ne yanlışımı gördün benim."

 

Çekmeceyi açtı içinden beyaz zarf çıkarıp bana uzattı.

 

"Özür dilerim evlat ama mecburum al bunu."

 

Hayal kırıklığı ile baktım yüzüne, zarfın içinde para olduğunu biliyordum.

 

"Haftalık maaşımı verdin usta hakkım olmayan şeye elim değmez benim."

 

Odasından dışarı çıktım, oğlumun olduğu odaya gittim uyuyordu.

 

Lavaboya girip elimdeki yağların çıkması için yıkadım ama bir türlü tam çıkmıyordu sinirden elimi yumruk yapıp karşimdaki aynaya vurdum.

 

Bu kaçıncıydı hiç bir sebep olmadan kovulmam.

 

Yere oturup sırtımı arkadaki duvara yasladım.

 

İki ay içinde kaçıncıydı bu.

 

Kanayan elime baktım pes etmeyeceğim oğlum için, oğlumun geleceği için dişimi sıkacağım.

 

Ayağa kalkıp elimdeki kanı yıkadım.

 

Oğlumun kaldığı odaya girip üstümdeki yağlı tulumu çıkarıp kendi kıyafetlerimi giydim.

 

Oğlumun çantasını sırtıma takip oğlumu kucağıma aldım.

 

Kimsenin yüzüne bakmadan uzaklaştım.

 

 

Gece yarısı ağlayan oğlumun sesiyle uyandım 7 aylık olmuştu.

 

"Baban aslanım ne oldu."

 

Yataktan kalkıp ışığı açtım kıpkırmızı olan oğlumu kucağıma aldım yanıyordu çocuk.

 

Elim ayağım dolaştı ne yapacağım ben oğlum ateşler içinde yanıyordu.

 

Banyoya koştum. Bir yandan ağlayan oğlumu tutuyordum diğer yandan suyun ısısını ayarlıyorum.

 

Oğlumun üstünde ne var ne yok hepsini çıkarmıştım suyu dökmeye başladım yavaş yavaş.

 

Üstünü ince şekilde giydirip yere oturup yatağın kenarına kafamı koydum parmağımı tutan oğlumun yanından ayrılmadım.

 

Arada bir ateşini kontrol ediyordum.

 

Sabah ezanı ezanı okunduğunda ayağa kalkıp abdest almaya gittim.

 

​​​​​​​​​​​

Yine mezarlığa gelmiştim Barış amcama.

 

Bugün oğlum bir yaşına girmişti.

 

Amcamın mezarının başında kucağımda ki oğlumla bekliyordum.

 

Duamı okumuştum.

 

"Amca özür dilerim, senin yetiştirdiğin Yiğit oğlun pes etti amca."

 

(Yazar notu: Kendisinden bahsediyor.)

 

 

Gözümün önüne gelen görüntüler ile buruk tebessüm ettim.

 

Nerdemiyim bodrum katta ellerim yukarıya doğru kelepçeli bir nevi cezam.

 

O adam tarafından.

 

Uyandığımda ilk onun odasındayım nasıl oldu bilmiyorum elime bir cam vazo geçmişti onu kırıp sol bileğimi kesmeye meyilenmiştim.

 

Aklıma yine gelince kendime lanet ettim.

 

Allah'ın verdiği canı Allah alırdı.

 

Oturup cama bakmıştım korkmuyordum ama Allah'ın bana vermiş olduğu canı alamazdım.

 

Yaralı kolumdan tutulup elimdeki cam alındığında gerçek dünyaya dönmüştüm.

 

O adamdı ismini ağzıma almaktan korktuğum adam.

 

"Sen ne yapıyorsun lan."

 

Ve buradayım sadece altımda baksır vardı.

 

Ve onun bana verdiği izler ondan başka kimse girmiyordu.

 

Vücudumun her tarafın da işkence izleri vardı.

 

Dediğini yapmıştı ondan başka biri bana dokunmadı.

 

Arkamdaki kapı açılıp kapandı adım sesleri bana doğru yaklaşıyordu.

 

Sırtımda dokunuş ile titredim elini benden uzaklaştırmadan belimi tutup önüme geçti.

 

Midem çalkalanmaya başladı.

 

"Güzelim beğendinmi eserimi." Belimde ki eli kalçama gitti.

 

Hayır Kaan sakın senin güçlü kalman gerek.

 

"D-do-kunma."

 

"Şş sen benimsin bebeğim bana aitsin."

 

Ellerim yukarda ayaklarım aşağıda bağlı kendimden uzaklaştıramıyordum.

 

Lanet olsun.

 

Sarılır gibi iki eli ile kalçamın iki tarafından tutup beni kendisine yasladı bu bardağı taşıran son damlaydı.

 

Midemden gelen sıvıyı serbest bıraktım.

 

Omzuna kusmuştum. Birden benden ayrılıp üstündeki ceketi çıkardı ben yere kusmaya devam ettim.

 

"SEN NE YAPİYORSUN LAN."

 

Ağzımdaki son acı tadı tükürük ile gitti.

 

O sırada yanağımda hissettiğim acı ile bana vurduğunu anladım.

 

Kemerini çıkarıp rast gele vücuduma vurmaya başladı.

 

Elindeki kemeri atıp karşımdaki işkence aletlere doğru yürüdü ucunda dikenli demir olan kırbacı eline alıp arkama geçti.

 

İlk darbesinde dayanamayan vücudum pes etti.

 

"AH!"

 

Kabuk bağlanan yerler açılmıştı ve üstüne sırtımdan akan sıcaklık kanadığını anlamıştım.

 

Bacaklarıma arkama omzuma nere denk gelirse vuruyordu.

 

Önüme geçip elindeki kan olmuş kırbacı attı.

 

Bu defa bıçak aldı eline ucunu yaktığı ateşin üstüne tuttu.

 

Gözüm kapandı.

 

"Şşş aç gözlerini bitmedi daha."

 

Elindeki ısıdan kırmızı olmuş bıçakla üstüme doğru yürüdü.

 

Bacağıma yapıştırdı.

 

"Aaâaaa."

 

Karnıma yediğim yumruk ile pes ettim.

 

'

"Baba kurtar beni baba."

 

" Baba, baba yardım et baba."

 

'

 

Mırılandım son kez 'baba yardım et, kurtar beni.'

 

Kapının hızlı bir şekilde açılmasıyla gözümü afiften açtım.

 

O adam korku ile arkama bakıyordu.

 

"Elindeki bıçağı derhal yere at şerefsiz."

 

Tanıdık gelen sesi çok merak etmiştim.

 

"Kaan oğlum."

 

Gelmişti benim babam gelmişti.

 

Askeri üniformalılar görüş acıma girmişti.

 

Bulanık görüyordum biri resmen o adamın üstüne atladı altına alıp yumruklamaya başladı.

 

Serbest kalan kolum ile düşüyordum ki Kerem beyin sesini tekrar duydum umarım hayal değildir.

 

"Tuttum seni oğlum."

 

Kafam Kerem Bey'in dizindeydi iki eli ile yanaklarımı tutup gözüme bakıyordu.

 

Ağzımı açtığımda hemen kafasını bana yaklaştırdı.

 

"Şöyle babam dinliyorum seni."

 

"Gel-eldin b-eni kur-tarmaya b-a-aba."

 

"Geldim oğlum geldim sizi kurtarmaya geldim aslanım."

 

"Baba oğ-ğlum."

 

"Yaşıyor oğlum Barış Efe yaşıyor."

 

Yüzümde gülümseme oluştu benim paşam yaşıyordu.

 

"Kaan oğlum."

 

Uzaktan gelen ses ile görüş acıma Barış amca girdi.

 

Ben öldüm mü. Yoksa bunların hepsi rüya mı.

 

Ağzıma gelen kan ile öksürmeye başladım.

 

"A-a-m-ca."

 

"Benim oğlum."

 

Kendimi karanlığa teslim ettim.

 

Yazar bakış açısı

 

Kerem bey dizinde yatan oğlunun başına öpücük kondurup kokusunu içine çekti.

 

Hemen kendi üstündeki ceketi çıkarıp oğlunun çıplak ve kanlar içinde olduğu vücuduna örtü.

 

Çetin üstündeki adamın alınmasıyla baktı.

 

Yiğit Aslan.

 

Yiğit bu defa kardeşine baktı gördüğü görüntü ile kendisine bir kez daha lanet etti.

 

Babası Kardeşinin üstünü örtüyordu.

 

"Ne o aslancık eserimden memnun musun."

 

"Lan it!"

 

"Binbaşı kendine gel. O benim ellerimde geberecek."

 

"Ooo naber eski dostum sen yaşıyormuşdun."

 

Barış askerine baktı mesajı anlayan askerleri iki koluna girip ayağa kaldırdı.

 

Kaan'ın az önce bağlı olduğu yere bağladılar.

 

Yiğit kardeşinin yanına gitti.

 

Ama kulağı Barış komutanındaydı.

 

Kendi üniformasının ceketini çıkarıp bacaklarını örttü.

 

Bir hışımla kucağına aldı. Daha fazla böyle durursa kan kaybından ölecekti.

 

Kapıdan dışarı çıkmadan önce Kaan'ın kanı bulaşmış kırbacı eline aldığını gördü Barış'ın.

 

"Hiç bir şey yapamazsın komutan."

 

Arkasına geçip sert bir şekilde kırbacı sırtına vurdu.

 

Kerem bey iki oğlunun arkasından gitti.

 

Başka bir asker kucağında Barış Efe ile yanlarına geliyordu.

 

Çığlık çığlığa ağlıyordu torunu hemen onu kucağına aldı.

 

"Dedem."

 

Kokusunu içine çekip sarıldı torununa.

 

"Ba-ba , ba-ba ba-ba."

 

"Babaya gidiyoruz oğlum."

 

"Komutanım."

 

Arkasını döndüğünde Vedat ona kendi ceketini uzatıyordu.

 

"Dışarısı çok soğuk komutanım Efe'yi buna saralım."

 

Kerem bey başı ile onayladığında ikisi ağlayan Efe'yi bir güzel askeri cekete sardı.

 

Onlar arabaya binip en yakın hastaneye giderken bizde Barış'a dönelim.

 

"Yapabiliyormuymuşum İt."

 

Elini kaldırıp kırbacı tekrar vurdu Kaan'a nasıl vurduysa o şekilde vurdu.

 

Geri geri hiç durmadan vurmaya devam etti.

 

Çetin'in üstündeki gömlek paramparça olmuştu aynı şekilde sırtıda.

 

Acıya dayanamayan Çetin bayılır.

 

İçeri giren Vedat'a bakar.

 

"Şöyle."

 

"Hastaneye gidiyorlar komutanım."

 

"Burası sende bu şerefsiz işkenceden geberecek kurşunla değil."

 

"Emredersiniz komutanım."

 

 

"Özür dilerim abicim özür dilerim, sakın sakin beni affetme abim."

 

Kerem bey karşısında kucağında Kaan'ı tutan oğluna baktı.

 

Hiçbir şey demeden kucağında sakinleşen torununa baktı.

 

Telefonu çaldığında arayana baktı Ahmet arıyordu.

 

Açıp kulağına götürdü.

 

"Baba burada değiller o-"

 

"İkisi de yanımda xxx Hastanesi'ne gidiyoruz."

 

"Barış Efe yaş-"

 

"Evet."

 

"Tamam baba."

 

Telefonu kapatıp yabancı olduğu yollara baktı.

 

Evet Türkiye'de değilerdi. İtalya'dalardı.

 

Hastaneye geldiklerinde Ahmet ve timi onu karşılamıştı.

 

Ahmet gelen araba ile arka kapıyı açtı.

 

Araçtan abisinin kucağındaki kardeşine baktı vücudu kanlar içindeydi.

 

Hemen kapının önünden çekildi önceden hazırlıklı olan doktorlar ve hemşireler hemen sedyeye alıp içeri müdale odaya aldılar.

 

Kerem kucağındaki torunu ile girip bir hemşireden İtalyanca çocuk bölümü sordu.

 

Yerini öğrendiği bölüme doğru gitti.

 

Torununa çok iyi bir şekilde hemen baktıracaktı.

 

Şerefsiz bir şey yapıp yapmadığını bilmiyordu.

 

Selam canlarım ben geldim.

 

Oy ve yorumlarınızı bekliyorum.

 

Seviliyorsunuz ❤️

 

Mutlu kalın ❤️

 

Bölüm : 10.11.2024 23:15 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...