

Medya: Bengü KIZILTAŞ
Yazar bakış açısı.
Sabah güneşi Aslan ailesinin geniş salonunu aydınlatırken, kahvaltı masası adeta bir dönüm noktasıydı.
Kaan, o sandalyeyi çektiğinde sadece fiziksel bir yer edinmekle kalmamış, aynı zamanda kalbinde birikmiş ağırlığın da bir kısmını o masaya bırakmıştı. Masadaki sessizlik, gerginlikten çok, yılların getirdiği kopukluğun yerini alan bir tür kabul edişin sessizliğiydi.
Herkesin gözlerinde farklı duygular okunuyordu; pişmanlık, özlem, umut ve belki de en önemlisi, yeniden bir araya gelmenin getirdiği buruk bir sevinç.
Kahvaltı ilerledikçe, başlangıçtaki çekingen gülümsemeler yerini daha samimi sohbetlere bırakmaya başladı. Yiğit, çocuklarına kahvaltılıkları uzatırken, Ömer Efe'ye şakalar yapıyor, Ahmet ise sessizce masadakilere çay dolduruyordu.
Ateş'in enerjisi ve küçük çocukların şen kahkahaları, ortamdaki buzları tamamen eritmişti.
Kaan, uzun zaman sonra ilk defa bu kadar rahat bir nefes aldığını hissetti. Burası, onun eviydi. Bu insanlar, onun ailesiydi. Ve kırık parçalar da olsa, yeniden birleşmeye çalışıyorlardı.
Kerem Bey ve Melek Hanım, masanın iki ucunda oturmuş, oğullarının bu anına tanıklık etmenin huzuru içindeydiler.
Göz göze geldiklerinde, aralarında sessiz bir onaylama geçti. Yıllardır bekledikleri an gelmişti. Kaan'ın yüzündeki o ince tebessüm, her şeye bedeldi.
Kahvaltı sonrası, mutfakta bir hareketlilik başladı. Ahmet, Ömer ve Kaan, bulaşıkları birlikte toplamaya koyuldular.
Kaan'ın "Ben de yardımcı olabilir miyim?" sorusu, buzların tamamen kırıldığının bir göstergesiydi.
O an, geçmişin yükü yavaşça hafiflemeye başladı. Belki de affetmek, sadece karşılık beklemek değil, aynı zamanda kendini de affetmekti.
Kaan, oğlunun kokusunu içine çekerken hissettiği o derin acının, şimdi yavaş yavaş kabuk bağladığını hissediyordu.
O pazar sabahı, sadece bir kahvaltıdan ibaret değildi. O, bir ailenin yeniden doğuşuydu.
Bir sandalyenin çekilmesiyle başlayan, yıllar süren kırgınlıkların ve yanlış anlaşılmaların yavaşça çözüldüğü bir başlangıçtı.
Kaan için bu, sadece ayakta kalma mücadelesi değil, aynı zamanda ait olduğu yere geri dönme yolculuğuydu.
Ve o yolda, artık yalnız değildi. Yanında ailesi vardı. Her şeye rağmen, yeniden bir araya gelen Aslan ailesi.
Kahvaltının ardından, Kaan'ın içinde hafifleyen bir yük vardı.
Evdeki hava değişmiş, duvarlardaki gerginlik eriyip gitmişti sanki.
Çocuk sesleri, mutfaktan gelen tıkırtılar ve kardeşlerinin alçak sesli sohbetleri, uzun zamandır özlemini çektiği huzurun parçalarıydı.
Ancak bu yeni huzur, bedenindeki eski acıları unutturmaya yetmiyordu. Sırtındaki yaralar, her hareketinde kendini hissettiriyordu.
Pansuman zamanı gelmişti.
"Ben hastaneye kadar gideyim," dedi Kaan, mutfaktan çıkarken.
Sesi, önceki günlere göre daha kararlıydı.
Ömer, elindeki kahve fincanıyla başını kaldırdı. "Birlikte gidelim mi istersen?" diye sordu.
Kaan, hafifçe tebessüm etti. "Yok, ben hallederim. Kısa sürecek zaten."
Kardeşlerinin yüzlerinde oluşan endişeyi fark etmişti. "İyiyim ben, merak etmeyin."
Evden çıktıktan sonra derin bir nefes aldı. Güneşli pazar günü, içindeki kasveti biraz olsun dağıtmıştı.
Hastanenin yolunu tutarken zihni boştu, sadece sırtındaki batma hissi ve pansumanın getireceği rahatlamayı düşünüyordu.
Hastane koridorları, her zamanki gibi sessiz ve sterildi. Kaan, fizik tedavi bölümüne doğru ilerlerken, tanıdık bir yüz aradı.
Genç, güleryüzlü bir hemşire olan Bengü, genellikle bu saatlerde burada olurdu. Ve evet, tam da beklediği gibi, kayıt masasında oturmuş bir şeyler yazıyordu.
Bengü, Kaan'ı görünce içten bir şekilde gülümsedi. "Kaan Bey, hoş geldiniz! Pansuman saatiniz gelmişti, sizi bekliyorduk." Sesi her zamanki gibi nazik ve sıcaktı.
Kaan, ona karşılık gülümsemeye çalıştı. "Hoş bulduk Bengü Hanım. Yine siz mi yapacaksınız?"
"Evet, benim sıram," dedi Bengü, ayağa kalkarak. "Gelin lütfen, içeri geçelim."
Muayene odasına girdiklerinde, Kaan tişörtünü çıkardı ve sırtını Bengü'ye döndü. Bengü, nazik hareketlerle eski pansumanı çıkardı.
Kaan'ın sırtındaki izler, derinleşen çizgilerle iyileşmeye başlamış olsa da, bazı yerler hala kızarık ve hassastı.
Bengü'nün parmakları, yaralarına dokunurken Kaan'ın içinden garip bir elektrik geçti. O ana kadar sadece acıyı hissettiği bu bölge, şimdi farklı bir hisle doluyordu.
Bengü'nün elleri soğuktu ama dokunuşları şaşırtıcı derecede yumuşaktı. Kaan, istemsizce nefesini tuttu.
"Biraz sızlama olabilir," dedi Bengü, pansuman solüsyonunu uygularken. "Ama iyiye gidiyorlar, endişelenmeyin."
Kaan, aynadan Bengü'nün yansımasına baktı.
Hemşire kıyafetine uygun renkte başörtüsü, yüzünde hafif bir tebessüm vardı ve gözleri işine odaklanmıştı.
Onun bu sakinliği, Kaan'ın içindeki fırtınayı yatıştırır gibiydi. Daha önce hiç bu gözle bakmamıştı Bengü'ye.
O sadece bir hemşireydi, yaralarını saran biri. Ama şimdi, onun varlığı garip bir şekilde içini ısıtıyordu.
"Sanırım... artık daha az acıyor," dedi
Kaan, sesinin titrememesine dikkat ederek.
Bengü başını kaldırdı ve Kaan'ın yansıyan gözlerine baktı. "Güzel bir işaret bu. Demek ki bedeniniz iyileşmeye hazır."
Bedeninin iyileşmeye hazır olduğunu biliyordu Kaan, ama ruhunun iyileşmesi için ne gerekiyordu? Belki de bu sakin dokunuşlar, sadece yaralarına değil, ruhundaki kırıklara da iyi geliyordu.
Bengü, yeni pansumanı dikkatlice yaparken, Kaan'ın zihnine istemsizce farklı düşünceler doluştu. Onun sesi, gülüşü, hatta o hafif kolonya kokusu...
Daha önce fark etmediği detaylar, şimdi beynine kazınıyordu.
İşlem bittiğinde, Kaan tişörtünü giyerken Bengü'ye döndü. "Teşekkür ederim Bengü Hanım."
"Rica ederim Kaan Bey," dedi Bengü, malzemeleri toplarken.
"Bir sonraki pansumanınız için ne zaman uygun olursunuz?"
Kaan, takvime bakarmış gibi düşünceli bir ifade takındı. "Aslında... yarın da gelebilirim. Daha hızlı iyileşmesi için..."
Bengü'nün yüzüne hafif bir şaşkınlık yayıldı, ama hemen toparladı. "Elbette. Yarın aynı saatte bekliyorum o zaman."
Kaan odadan çıkarken, kapıdan Bengü'ye son bir kez baktı. Sırtındaki acı azalmış, ama kalbinde farklı bir sızı başlamıştı. Bu, acıtan değil, aksine hafif bir heyecanla karışık, yeni bir sızıydı.
Bengü'nün gülümsemesi zihninde yankılanırken, Kaan, iyileşmenin sadece fiziksel olmadığını, bazen beklenmedik bir yerden gelebilecek bir umutla da ilgili olabileceğini düşündü.
Bu pansuman, sadece yaralarını değil, belki de kalbindeki bir boşluğu da sarmaya başlamıştı.
Kaan hastaneden ayrılırken, sırtındaki hafifleyen acıdan çok, zihnindeki yeni ve beklenmedik duyguyla meşguldü.
Bengü'nün sakin gülümsemesi, nazik dokunuşları.
Kalbindeki o yeni sızı, şaşkınlıkla karışık bir merak uyandırıyordu.
Eve döndüğünde, mutfaktan gelen sesler ve kahkaha tufanıyla karşılaştı.
Efe, Ömer'in kucağında neşeyle çırpınıyor, Yiğit ve Ahmet ise Savaş ile uğraşıyordu. Her şey, az önceki pazar kahvaltısının sıcaklığını taşıyordu.
Kaan'ın içinde de bir sıcaklık vardı, ama bu sefer farklıydı. İç dünyasındaki bu yeni gelişmeyi kimseye belli etmemeye çalışarak salona geçti.
"Nasıl geçti pansuman?" diye sordu Yiğit, Kaan'ı görünce.
"İyi," dedi Kaan, sesinin her zamankinden biraz daha yumuşak çıktığını fark etmeden. "İyileşiyor gibi. Yarın tekrar gideceğim."
Ömer'in kaşları hafifçe çatıldı. "Yarın mı? Bu kadar sık gitmene gerek var mıydı?"
Kaan, yutkundu. "Daha hızlı iyileşmesi için... Öyle düşündük." "Öyle düşündük" derken sesindeki ufak tereddüt, sadece Kaan'ın duyabileceği bir şeydi.
Kardeşleri onun bu yeni kararlılığını olumlu bir işaret olarak kabul ettiler. Sonuçta Kaan, kendi sağlığına bu denli özen göstermeye başlamıştı, bu da iyi bir şeydi.
Ama sırf Bengü hanımı görmek için gittiğini bilseler di aynı düşünceyi de düşünür müydü aslan ailesi.
Gün boyunca Kaan'ın aklı Bengü'deydi. Onun odaya girdiğindeki sakin duruşu, işine olan titizliği, hatta gözlerinin arkasındaki o naif hüzün.
Kaan'ın hastanedeki kısa anlar, zihninde defalarca tekrarlandı.
Duygularının bu kadar ani ve beklenmedik bir şekilde ortaya çıkmasına şaşırmıştı. Yıllardır süren yalnızlığı, hayatındaki zorluklar ve oğluna odaklanışı, bu tür duygulara kapılarını kapatmasına neden olmuştu.
Ama Bengü.
O kapıyı aralamıştı.
Gece olduğunda, Kaan yatağında döndü durdu.
Eskiden zihninde dönen tek şey geçmişin hayaletleriydi. Şimdi ise Bengü'nün yüzü, sıcak gülümsemesi ve başındaki örtüsü.
Onunla ilgili hiçbir şeyi bilmiyordu aslında. Evli miydi, nişanlı mıydı, bekar mıydı? Hiçbir bilgisi yoktu. Tek bildiği, onun varlığının içindeki yaralı çocuğu sakinleştirdiğiydi.
Ertesi sabah, Kaan uyanır uyanmaz hastaneye gitmek için hazırlandı. Her zamankinden daha özenliydi.
Yeni yıkanmış bir tişört, saçlarına şekil verme çabası.
Bu küçük detaylar, aslında içindeki büyük değişimin habercisiydi.
Hastaneye vardığında, Bengü'nün odasında olmadığını gördü. Kalbine bir anlık bir hayal kırıklığı çöktü.
Başka bir hemşire onun pansumanını yapmak için geldi. Kaan, pansumanın bitmesini sabırsızlıkla bekledi. Sanki Bengü olmadan yaraları daha yavaş iyileşiyormuş gibiydi.
İşlem bittikten sonra tam çıkacakken, koridorda Bengü'yü gördü. Bir hastayla konuşuyordu. Kaan, birkaç adım atıp onun yanına gitti.
"Bengü Hanım," dedi Kaan, sesi her zamankinden daha alçak ve gergindi.
Bengü, başını çevirip Kaan'ı görünce gülümsedi. "Kaan Bey, yine hoş geldiniz. Benim biraz işim vardı, o yüzden başka bir arkadaşım pansumanınızı yaptı."
"Önemli değil," dedi Kaan. "Sadece... iyileşme sürecimi merak ediyordum. Dün siz daha iyi yorumlamıştınız."
Bengü, Kaan'ın samimiyetine şaşırmış gibiydi, ama yüzündeki gülümseme silinmedi. "Durumunuz gayet iyi Kaan Bey.
Beklenenden hızlı iyileşme gösteriyorsunuz. Bu iyi bir şey."
Kaan, ne söyleyeceğini bilemedi. Sadece onun sesini duymak, onun gülümsemesini görmek bile yetmişti. "Teşekkür ederim," dedi. Sonra ekledi, "Siz... iyisinizdir umarım?"
Bengü'nün gözleri hafifçe kısıldı. "İyiyim Kaan Bey, teşekkür ederim. Neden sordunuz?"
"Öylesine..." dedi Kaan, ellerini cebine soktu. "Sadece... işlerinizin yoğun olduğunu gördüm."
Kısa bir sessizlik oldu. Kaan, bu sessizliği uzatmak ve Bengü'yle daha fazla konuşmak istiyordu, ama ne diyeceğini bilemiyordu. Sonunda Bengü, "Peki o zaman Kaan Bey, kendinize iyi bakın," diyerek hafifçe başını salladı.
Kaan, hastaneden çıkarken, kalbinde yine o tatlı sızı vardı.
Bengü'ye karşı duyduğu bu hisler, henüz adını koyamadığı, ama inkar da edemediği bir gerçekti. Bu yeni duygu, yıllardır duvarlarla çevrili dünyasına bir pencere açmış, hatta belki de bir kapı aralamıştı.
Peki Kaan, bu kapıdan içeri adım atacak cesareti bulabilecek miydi?
Selam canlarım ben geldim.
Oy ve yorumlarınızı bekliyorum.
Seviliyorsunuz ❤️
Mutlu kalın ❤️
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 19.34k Okunma |
1.56k Oy |
0 Takip |
34 Bölümlü Kitap |