@kalless
|
Erdem'i içeri aldıktan sonra odaya onunla beraber geçmiştim, kaloriferleri açıp onu yatakta oturtup rahat olmasını söylemiş sonra da üstümü alıp duşa girmiştim. Duştan çıkıp havluyla saçımı kuruluyordum, bir yandan da "Yemek yedin mi? Doğru ya kustun. Sana bir çorba yapayım varmı sevdiğin bir çorba?" demiş cevap alamamıştım, soruyu tekrar ederek "Erdem sevdiğin çorba varmı dedim." tekrar cevap alamamıştım. Arkamı döndüğümde gördüğüm manzaranın etkisi o kadar farklıydı ki gözlerimi ondan alamıyordum. Erdem yatağımda uyuya kalmıştı. Biraz yakınlaşıp daha yakından görmek istiyordum, neden görmek istediğimi yada bu hissin nerden geldiğini bile bilmiyordum. Yanına yaklaşmıştım ama mesafe okadar uzak gelmişti ki Erdem'in dibine girmiştim. Titreyen uzun sarı kirpikleri, çatlamış pembemsi dudakları, sararmış cildi ve kızarmış yanakları herşeyi okadar farklıydı ki, aldığı her sıcak nefes yüzüme çarpıyor beni sarhoş ediyor, eşsiz olduğu kokusuysa tüm ruhumu resmen esir alıyordu. O bir erkekti ve böyle hiçbir şekilde yaklaşmamam lazımdı ancak o bir erkekten daha fazlasıydı. Bir erkek demek sadece onu kalıplaştırmak olurdu, Erdem'in şuana kadar gösterdiği inadı, cesareti herşeyi okadar güzeldi ki. Biraz daha yakınlaşıp saçlarına dokunup kokusunu içime çekmek istemiştim, neden istiyordum böyle birşeyi? Diye düşünüyordum ancak bu düşünceleri bir kenara bırakıp ana odaklanmak daha mantıklı gelmişti. Elimi yumuşacık nemli saçlarına daldırınca, olduğu yerden sıçrayıp kuvvetle bileğimi tutmuş sinirli bir ifadeyle bana bakıyordu. konuşmasına izin vermeden öksürüp "Uyandıracaktım sadece." diyebilmiş ve konuşmasına fırsat vermeden odadan çıkmıştım. Kalbim deli gibi pompalanıyordu, saçına dokunduğum elim uyuşuyor, tenine değen sıcak nefesi hâlâ tenimdeymiş gibi hissediyordum. Bu çocuk çok etkileyici birşeye sahipti ve sadece uyuyarak beni kendine bağlı bir hâle getirmişti. Uyurken daha uyusak ve daha tatlıydı. Tatlı mıydı? Benimle yaşıt bir erkek tatlı diye mi düşündüm az önce amına koyayım. Uzaklaşıp aşağı inmeme rağmen içimden hâlâ onun yanına gidip kokusunu çekmek istiyordum. Mutfakta birşeyler hazırlayacaktım ki neyi yiyip yemediğini bilmediğim için onun yanına gitmeye karar verdim, mutfaktan çıkmamla onunla göz göze gelmem bir olmuştu. Konuşmama fırsat vermeden ustüne hırkasını çekip bir yandan da bana bakıp konuştu "Herşey için eyvallah, gidiyorum daha da rahatsızlık vermiyim. Bu arada birdaha konuşmayalım, gerekirse aynı yolda bile yürümeyelim." dedi ve kestirip attı, şoka girmiştim böyle birşey beklemiyordum o ise tekrar konuşmama fırsat vermeden kapıya doğru çoktan ilerlemeye başlamıştı. Arkasından bende hızla ilerleyip açtığı kapıyı sağ elimle kapattım. Yüzüme dönen sinirle gözlere bakarak "Evime gelen biri öylece kalkıp gidemez, hele ki! Hasta ve önümde bayılıp kusmuşsa ,hiç hiç gidemez." dedim, söylediğim her sözde gözleri daha da kararıyordu. Omuzumu itip beni arkaya itmek istemişti ama hastalık yüzünden düşen kuvvetiyle beraber hiçbir işe yaramamış, yerimden milim kıpırdamamıştım. Bu sefer yakalarımdan tutup yüzüme bir yumruk geçirmeye çalıştı, kalkan elini yakaladığım gibi onu içeri çekip diğer elini de tuttum. Hareket ediyor, saydırıyor, ellerini ayırmaya çalışıyordu tabi bunların benim üzerimde hiçbir etkisi yoktu. Onu içeri sürükleyip koltuğa yumuşak bir şekilde bırakıp üstüne eğildim. Bileklerini ellerim arasında hapsedip "Sadece yemek ye sonra istediğin yere gidebilirsin, Erdem söz veriyorum." dedim. Beni dinlemeden debelenmeye devam ediyordu anlık bir durgunuktam sonra ellerini çekmeyi bırakıp kaburgamda ağrı hissetmiştim. Herif resmen yemek ye dediğim için kaburgama dizini geçirmişti, amına koyduğumun psikopatı! Şükürler olsun ki hastaydı yoksa şuan yedi büklüm yerle bir olmuştum. Ellerim altında ki çocuk şoka girmiş önce vereceğim tepkiye bekliyor, tepki vermediğimi fark edince de dizi ve kaburgamla bakışıyordu. Ellerini biraz daha sıkı tutup "Söz veriyorum." dedim, sesimi sakin tutmaya çalışarak. Cidden sinirlenmiştim, yemek yiyecekti alt tarafı! Bu katır inadı niyeydi amına koyayım. Tabi minik bal porsuğu yerinde durur muydu? Hayır. "Sikmişim oğlum senin sözünü! Ne yapayım lan senin sözünü? Bırak ulan elimi sokarım götüne o elini!" diye bağırıyordu, bir yandan da kafa atmak için hazırda bekliyordu. Katır inadıyla beraber artan kuvvetiyle debelenip olduğu yerden çıkmak için çeşitli yöntemlere başvuruyordu, beni zapt etmeye çalışıyordu. Onu tutup ters çevirerek ellerini arkada bağlayıp "Bu son uyarım." dedim o ise bu dediğimin üzerine büyük bir kahkaha patlatmıştı. "Yoksa? Ne yaparsın ulan?! Ne yapacaksan yapsana erkeksen!" demişti, cidden bu bardağı taşıran son damlaydı, üzerine doğru uzanıp kulağına eğilmiştim ki burnuma dolan kokusuyla tüm sinirim uçup gitmişti. "Erdem sakin ol." dedim ona elleşmek istemiyordum, onu kırmak yada bırakmakta istemiyordum. "Ulan ne Erdemmiş be amına koyayım! Oğlum bilmiyor muyum benimle sikinin ucu gibi dalga geçtiğini! Okadar küçük müyüm lan gözünde?!" diye isyan ediyordu ancak duyduklarım üzerine dilim damağıma varamıyordu, diyecek cevapta bulamıyordum. Ne oyunundan bahsediyordu o? Tekrar konuşmaya devam etti "Ne olsa Erdem öyle! Erdem böyle! Bırak şu elimi, oyun bitti sal amına koyayım! Bi sal" demişti sona doğru ezilen sesiyle. Onun yüzünü ve tüm vücudunu kendime doğru çevirip, benimle göz teması kurmasını bekledim. İnatla göz teması kurmuyordu, çift bileklerini tek elimle sarıp diğer elimle çenesi tutup kendime doğru çevirdim "Erdem bana bak." dedim. Yüzü tamamen bana doğru, dönük haldeydi ama inatla göz teması kurmuyordu. Sinirle çenemi sıkıp derince iç çektim, daha fazla kendimi tutamayacaktım. Yavaş yavaş yüzüne doğru yaklaşıp nefesini tenimde hissedecek mesafeye gelince konuşmaya başladım "Erdem yeminim olsun ki ne dediğini bilmiyorum bile" dedim. Daha fazla kendimi kontrol edemeyeceğimi fark edince ne olursa olsun diye içimden geçirip burnumu saçlarına daldırdım, kokusunu içime çekip "Yavrum ne oyunundan bahsediyorsun sen? Sadece yemek ye sonra ne istersen yap, söz hiçbir şekilde elimi sürmeyeceğim ses dâhi etmeyeceğim." diye bitirdim. Burnumu daldırdığım saçlardan zorla ayırıp alnımı, alnına dayayınca sonunda benimle göz teması kurdu. Ani göz temasıyla beraber hızla yüzünü çevirip "Elimi bırak." demişti sadece, bense kapıldığım etki yüzünden cevap veremedim. "Sadece yemek yiyeceğim sonra siktirip olup gidiyorum." diye bitirdi. "Nasıl istersen öyle olsun." diyip sırıttım o ise göz ucuyla beni izliyordu. Aslında şuan başka biri olsaydı, böyle yaptığı için önce onu vurup sonra da birdaha gözüme gözükmemesini söyleyip evden kovardım ama karşımda ki kişi Erdem olunca bir türkü birşey yapamıyordum. Aklıma gelen soruyla yerimden kıpırdanmayıp "Son olarak en sevdiğin çorba?" diye sordum. Erdem "Yayla çorbası, şimdi ellerimi bırak artık." dedi sona doğru sert bir sesle. Ellerini bırakıp koltuğa yerleştim o ise koltukta oturmuş, yerini alıp bileklerini ufalıyordu. Hasta çocuğun ellerini sikmişsin Onur afferin bide kırsaydın oğlum az yapmamış mısın sence? diye kendime isyan ediyordum. Yerimden kalkıp elimi ona doğru uzattım, bileklerine bakmayı bırakıp ellerime baktı. Elime sertçe vurup yerinden kalktı, verdiği tepkiye ses etmeyip mutfağa ilerledim oda benimle beraber mutfağa doğru ilerledi. Buna da şükür. --
Çorbayı yapmış önüne servis ediyordum, Erdem'de telefondan birşeyler kaydırıyordu. Önüne gelen yemekle beraber telefonu masaya bırakıp yemeği yemeye başladı bense knu izliyordum. Yemek yiyen birini bukadar güzel ve tatlı bulacağıma gerçekten inanmazdım. Erdem onu izlediğimi fark edince "Okadar açsan kendine de bir tabak bırak, düştün ağzıma." dedi umursamaz bir tavırlaz okadar tatlı söylemişti ki kahkahamı engelleyememiştim. "Çok mu komik?" diyip ne olduğunu anlamaya çalışıyordu gözlerine bakarak "Hiç aklıma birşey geldi ona güldüm." dedim. Kaliteli bir yalan değildi ama idare ederdi. "Aynen." dedi inanmadığını belli ederek. Bugün hiç kendimden be klemediğim, öldüğüne inandığım, varlığını bilmediğim şeyler yapıyordum, kendimi toplamam en kısa sürede bu etkiden çıkmam lazımdı.
|
0% |