@kalptekiemareler
|
"Kumsal, elindekiler 5 numaralı masaya." "Tamamdır Ercan Abi." diyerek elimdeki 2 bardak limonatayı çift olarak gözüken iki kişiye götürdüm. İkisi de benimle yaşıt gözüküyordu. Limonataları götürdükten sonra her zaman yaptığım gibi müşterilere gülümsedim ve "Afiyet olsun." dedim, ardından oradan uzaklaştım. Ben Akdeniz'i her gün selamlayan bir yerde, Antalya'nın belki de en güzel kafesinde yaz aylarında garsonluk yapıyordum. Cam tarafı Akdeniz'e bakıyordu. Tabii ki içi de buram buram deniz kokuyordu. "Teşekkür ederiz." "Rica ederim." Lise son sınıf öğrencisiydim. Yazları buraya çalışmaya gelirdim. Aslında buna pek çalışmak denmezdi. Babamın arkadaşı Ercan Abi'ye gelip yardım ederdim. Yaklaşık 3-4 saat çalışır, sonra da eve giderdim. Yaz aylarımı boş geçirmemek için de burada bulunmak beni keyiflendiriyordu. Ailemle Kaş'ta yaşıyorduk. Kaş sayısız güzelliğin bir arada bulunduğu yerlerden birisiydi. Tatile gelenlerin uğrak noktası olan Kaş, deniz, kum, güneş üçlüsünün adeta hayat bulduğu yerdi. Her yaz turist akını yaşanıyordu. Çoğu ülkeden gelen turistler, genelde buraya gelirdi. Çünkü bu kafenin kendine çeken, hoş, sıcacık bir havası vardı. Tepsiyi mutfağa bırakıp kasa kısmının arkasındaki sandalyelerden birine oturdum. Önlüğün ön cebindeki telefonumu çıkartıp ekranı aydınlattım. Biraz oturup dinlenecektim çünkü bugün aşırı yorulmuştum. Ve şuan halletmem gereken işler de yoktu. Bir kaç dakika oturmanın zararı olmayacağını düşünürken hayallerim an itibariyle suya düşmüştü. Kulağıma gelen ses nedeniyle tiksintiyle yüzümü buruşturdum. Görmek isteyeceğim en son surat onunkiydi. Böcek suratlı. "Ah tatlım sen çalışıyor musun?" aptal, aptal ve aptal Ateş. "Seni ilgilendiren bir şey göremiyorum." "Sen körsen ben ne yapayım canım?" şimdi seni gebertmek vardı aptal Ateş, ama dua et ki kafedeyiz. Derken Ercan Abi'nin dediğine göz devirmeden edemedim. "Ama Kumsal ne diyorsun sen müşteriye," çok güzel şeyler diyorum abi sen devam et işine. "Müşteriye öyle şey söylenir mi? İlk defa böyle görüyorum seni. Sen kusura bakma," diyerek aptal Ateş'e mahcupça gülümsedi. Bu aptala aptal diye diye en sonunda aptal olacak. Gerçi... Zaten aptal. "Kumsal'ın adına ben özür dilerim." diye devam etti Ercan Abi. Sonra da işine geri döndü. Sinirle derin bir nefes aldım. Aptal Ateş! "Aaaa çok ayıp." "Ne ayıp Ateş?" diye sinirli bir şekilde sordum. Neyden bahsediyordu bu? "Aptal mıyım sahiden? Kırıldım. İncindim." Kahretsin, içimden dememiş miydim? Of, eğer bu annem ve babamın kulağına giderse evde kıyamet kopacaktı. "Evet, aptalsın. Şimdi git buradan." şu açık sözlülüğüm bir gün bana bela olacaktı. Ama hangi zaman? Belki de şimdiydi. "Müşteri hiç kovulur mu?" dilini damaklarına vurarak oldu mu şimdi bu? Ayıp değil mi? tarzında cık cıkladı. "Ayıp ayıp sana hiç yakıştıramadım." Bir hışımla ona cevap verdim. Çünkü cevabım bir saniye bile gecikse kendi kendimi yerdim. "Ayıp olup olmamasına sen karar veremezsin. Zaten senin gibi biri bana terbiyeden bahsedemez. Ayrıca müşteriler senin gibi gıcık ve terbiyesiz değil. Bu zamana kadar hiçbir müşteri beni bu kadar oyalamamıştı. Ne istiyorsan söyle vereyim, istemiyorsan çık git. Kapı orada." diyerek onu azarladım. Umarım Ercan Abi bunu duymamıştır. Duysaydı kesinlikle arkadaşının kızı olmama bakmaz beni kovmak için elinden geleni yapardı. "Tamam şampiyon sakin ol," pişkin sesi benim sinirlerimi zıplatıyordu. Elimde olsa onu şuracıkta öldürebilirdim. "Bana bir limonata." "Düzgünce iste. Karşında çocuk yok senin." başkası olsa buna takılmazdım ancak bu pislik bana emir veremezdi. "Peki prenses," bebek mi seviyordu bu? Prenses ne? "Bana bir bardak limonata verebilir misin?" Göz devirerek onun gülümseyerek boş masalardan birine gidişini izlemek keyfimi ve rahatımı kaçırmıştı. Ateş, benim eski sevgilimdi. Bu pişkin tavırlarından, ergence konuşmalarından ve benimle birlikteyken aynı zamanda başka kızlarla da birlikte olmasından dolayı onunla ayrılmıştım. Zaten çok ciddi değildik. Ancak bu son zamanlarda sapık gibi peşimi bırakmıyordu. Bu yüzden onu polise şikayet etmeme ramak kalmıştı. Onu görmemek için çabalıyordum ama Yeşilköy gibi küçük bir yerde karşılaşmamamız mümkün değildi. Dolabın içinden bir bardak çıkardım ve hazır olan karışımı bardağa boşalttım. Bardağı doldururken gözüm tezgahın köşesinde bulunan bulaşık suyuna kaydı. Acaba çaktırmadan birazcık döküp dökmemek arasında kaldım ancak sonra dökmeme kararı verdim. Bu aptal yüzünden başımı derde sokamazdım. Elimdeki limonatayı onun yüzüne boşaltmamak için zor durarak masasına vardım. Zoraki gülümseyerek "Afiyet olsun." dedim. Boğazında kalır inşallah. Elimi değdirmeden ölmüş olursun. "Ayıp ayıp." "Ne ayıp Ateş?" yine ne saçmalıyordu bu aptal? "Boğazımda mı kalsın?" yine mi dışımdan söylemiştim? "Evet, kalsın," Kumsal, sen ne diyorsun? Şu çenene sahip çık artık. "Aldattığın kız, sana az bile dedi." "İyi ki aldatmışım." Şimdi, tam şuanda yeri göğü birbirine katabilirdim. O son cümlesini ağzına geri sokardım. Ne diyordu bu aptal? Tepemde olan sinirlerimin daha da yükselemeyeceğini düşünüyorken çok geçmeden yükselmesi sinirden ağlama isteğimi dürtüyordu. Marifetmiş gibi anlatmasından dolayı onu hemencecik öldürebilirdim. "Sen ne kadar yüzsüz, alçak, pişkin birisin." Az bile demiştim. "Ah, teşekkürler hayatım." Böcek suratlının yüzünü şu anda suratsıza çevirebilirdim ama yapmayacağım, başka bir yerde, başka bir zamanda yapacaktım. Ercan Abi'nin ve benim başımızı derde sokmak istemiyordum. "Limonatanı iç ve buradan git Ateş." Cümlemi desteklemek için sinirle kapıyı işaret etmiştim. "Tamam prenses burada yatıya kalma gibi bir düşüncem yok. Ayrıca." Elindeki limonata bardağını gülümsemeyle hafifçe ve yavaşça sallayarak, "Limonata için teşekkür ederim prensesim." dedi. Prenses kelimesini biz birlikteyken bana söylüyordu. Eğer bir daha bana prenses derse onu sinirden öldürebilirdim. Sanırım ondan nefret ettiğimi tam belli edemedim ama ondan nefret ediyordum. "Rica ederim." dedim tiksintiyle gülümseyerek. Kasaya geri döndüğümde tekrardan az önceki sandalyeye oturdum, bu sefer dinlenmemin daha uzun süreceğini umarken yine hayallerime bir toz bulutuymuş gibi üflendi ve yok oldu. Ercan Abi, sinirle benim yanıma yaklaşıyordu. Şuan burada birden "puf" olmam gerekiyordu. Sihirli asası olan var mı? Çekinmeden üzerimde kullanabilir. "Kumsal." "Bir sorun mu var Ercan Abi?" salağa yatmaya çalışıyordum ama Ercan Abi bunu yemezdi. "Sen müşteriye nasıl davranıyorsun?" "Nasıl davranmışım ki?" biraz daha salağa yatarsam bu sefer ben Ateş'i değil, Ercan Abi beni öldürecekti. "Kızım, tüm konuşmalarınızı duydum, müşteriyi bizzat öldürmek istiyorsun. Sen ne saçmaladığının bile farkında değilsin. O çocuk seni anlayışla karşılamasaydı şuan dükkan yerle bir olmuştu. Neden? Nereden geliyor bu nefretin? Senin yüzünden müşterimiz azalacak." Tek derdi şu anda para olması beni kırmıştı. "Abi eğer tüm konuşmalarımızı duyduysan, benim dediklerimi de duymuş olmalısın," Sinirli bir şekilde nefes aldım. ''O çocuk beni aldattı. Ama buna rağmen kibar konuştum." Tabii, ne demezsin çok kibardın Kumsal. İçimdeki ses bir türlü susmazken onu da azarlama ihtiyacı hissettim. Ama Ercan Abi içimdeki sesi azarlamama izin vermedi. "Yalan söylemiyorsun değil mi?" "Doğru söylüyorum. Annem ve babam biliyor zaten bunu." Sakinliğimi korumaya çalışıyordum ama bu çok zordu. "Tamam." diyerek uzaklaştı. Bu muydu yani? Sadece tamam mıydı? Sıkıldığım için müşterilere göz attığımda görmek istemeyeceğim bir şey daha gördüm. Ateş'in yanında onun arkadaşlarını gördüm. Ateş gibi onlarda serserilerdi. Eğer buraya geldiler ve beni gördülerse kesinlikle yanıma uğrarlardı. Bugün neden günüm bu kadar berbat geçiyordu? Kesin bu aptal Ateş'in getirdiği uğursuzluktan dolayı. Onlara bakarken Ateş'in arkadaşlarından biri beni yakaladı. Yanlış hatırlamıyorsam bu çocuğun adı Bulut'tu. Bana sahte bir gülümseme yollayıp arkadaşlarına beni gösterdi. Ardından hadi gelin tarzında yaptığı el hareketiyle ayağa kalkıp bana doğru gelmeye başladılar. Davetsiz misafir kabul etmiyorum. "Nasılsın güzelim?" Ateş aptalının psikopat arkadaşlarından birisiydi. "Sen kimsin de bana güzelim diyorsun? Sapık mısın?" "Ama belli ki güzel ve çıtırsın." "Hemen şimdi gidin yoksa," sinsice gülümsedim. "Yoksa ne?" diyen Bulut beni hafife alıyor gibiydi. İçerideki Serdar Abi'ye seslendim. Serdar Abi bu kafenin patronuydu. Ercan Abi'yle yakın arkadaşlardı. Serdar Abi bunları buradan kovmanın yolunu bildiğine emindim. Serdar Abi, seslendiğim gibi buradaydı. Ona, Ateş ve diğer üç aptalı işaret ederek, "Beni rahatsız ediyorlar, tanışmamamıza rağmen sapık gibi konuşuyorlar." diyerek onları Serdar Abi'nin eline bıraktım. Serdar Abi hızlıca onlarla birlikte dışarı çıktı. Birkaç dakika sonra döndüğünde Ateş ve grubunun izi bile kalmamıştı. Muhtemelen sözleriyle onları korkutmayı başarmıştı. Artık bir daha bana bulaşacaklarını sanmıyordum. Birden beni bağırarak çağıran bir sesle irkildim. "Kumsal," Adımın son harfini uzatarak söylemişti. "Nasılsın canım?" sevecen sesi beni gülümsetmeye ve rahatlatmaya yetmişti. "Ece. Görüşmüyorduk uzun zamandır. Özlemişim seni. İyiyim sen nasılsın?" Ben de onun adının son harfini uzatarak söylemiştim. "Ben de iyiyim tatlım. Sen çalışıyor muydun?" Ateş bu soruyu tiksinti ve kibirle sormuşken, Ece bu soruyu içtenlik ve samimiyetle sormuştu. Ona gülümseyerek cevap verdim. "Yaz tatillerinde buraya gelip Ercan Abi'ye yardım ediyorum. 3-4 saat sonra da eve gidiyorum. Zaten birazdan çıkacağım." Ece'yle biraz konuştuktan sonra ona bir bardak portakal suyu verdim. Ece gittikten sonra Ercan Abi'ye gideceğimi söyledim. Eşyalarımı toparlayıp hızlıca dışarı çıktım. Keyifle eve giderken yolumu 3 kişi kesti. Bunlar maalesef tanıdık geliyordu. Ateş ve grubu. Ama, Ateş neredeydi? Ayrıca bunlar neden benim yolumu kesmişti? "Prenses," diye seslendi bana Bulut. Bu prenses kelimesini bunlara Ateş'in aşıladığına emindim. "Gerçi sen kim prenseslik kim değil mi? Çok uzaksınız birbirinizden." "Önümden çekilin." Sert ve keskin sesim beni bile korkutmuştu. Cık cıkladı. "Öyle kaçmak yok minik şeytan." "Ne demeye çalışıyorsunuz? Psikopat sapık mısınız?" "Peki, hemen ölmek istiyorsun demek ki." "Manyak mısınız siz? Çekilin önümden." diyerek onları itip geçmeye çalıştım ama Bulut beni engelledi. Bulut, çok geçmeden konuşmaya başladı, harflerin üstüne sertçe bastıra bastıra, ağzından sinirle tükürükler çıkartarak konuştu. "Ateş'i neden öldürdün?" ° Bu kitap, burada yazdığım ilk kitap, Bölüm nasıldı? |
0% |