Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1. Kesik

@kambersizyazar

Hoş geldiniz:))

________


Komutanım mermi kalmadı." dedi öleceğine kesin gözüyle bakarak koğuşlandığı yerden etrafa baktı.


"Kör değilim asker. Bana bilmediğim bir şey söyle."

"Öleceğiz. Askerlik bana göre değilmiş"

"Bunu da biliyorum askerlik sana göre değil. Hem bu bölge temizlenmişti ne diye bok gibi olmadık zamanda çıkıyorlar. Sıçan gibi de saklanmışlar." Havaya saçılan mermiler yüzünden ağzına dolan toprağı tükürüp boş silahı pantolon kemerine astığı kabzaya koydu. İlk fark ettiğinde şarjörü boşaltmıştı.

"Sen söylemeden söyleyeyim biz onlar gibi saklanmıyoruz iki kişiyiz hazırlıklı değiliz, belki az da saklanıyor gibi görünüyor olabilir. Bunun da açıklaması var, karşımızda kaç kişi olduğunu bilmiyoruz. Ama onlar kaç kişi olduğumuzu elimizden ağır silah olmadığını biliyor!"

"Komutanım ben ölürsem beni tümene taşır mısın? Cesedim burada kalıp eğlence malzemesi olmasın." diye kendi konusuna geri döndü. Komutanın ne dediğinden çok, ölüsüyle ne yapılacağını düşünüyordu. Korkusu haksız da değildi, saklanacak iki kaya dışında etrafta bir şey yoktu. Silahlar susmuyor yardım gelecek gibi de durmuyordu.

"Merak etme asker eve kadar götürürüm." deyince biraz bozuldu. Duymak istediği 'ne ölmesi' gibi rahatlatan cümleydi. Saklandığı kayadan ayrılmadan eline aldığı taşı açık alana atmasıyla silah sesi geldi. Taşı ıskalamışlardı boşa atılan birkaç mermiden sonra ses kesildi. Sadece hafif uğuldayan rüzgarın sesi kaldı.

"Mermileri mi bitti?"

"Bu sıçanlar yüz kişiyi kurşuna dizecek silah yığmışlardır. Kalleşlik dedin mi isimleri altın harflerle yazılan kansızlar var karşımızda. Anaları onları doğurmamış sı..." Devam edecekken kaçarken düşürdüğü telsizden ses geldi.

"Tümen 12 8 sesim geliyor mu? Tümen 12 8 sesim geliyor mu? Bölgeden silah sesi duyuldu. Tuğra ekibi yolda Koordinatları söyleyin yarım saate oradalar."

"Yok anasını satayım, hangi ara düşürdüm. Lanet girsin." diye kendiyle küçük bir savaş verip nefes aldı.

"Boş silahı kendimle getirmişim telsiz..." Başını havaya kaldırıp dişleri arasında söylendi.

"İşine karışmak gibi olmasın da tövbe Rabb'im imtihan ediyorsun da seçenek de sunsaydın. "

"Komutanım nasıl alıp cevap vereceğiz? Bölgenin koordinatlarını verirsek burayı temizler bizi de kurtarırlar."

"Almak mı?" demeye kalmadan mermi tam ortasını deldi. Tek yardım çağrısı da gözlerinin önünde delinmişti. İstifini bozmadan alaycı bir tavırla güldü.

"Telsizi vurmadan önce gel bili bili desek daha mantıklıydı. Sıkıldım saklanmaktan teslim olalım. Bizi alt ettiklerini göstermemiz yaşamamızı onlarında ölmesini sağlar." Onbaşı şaşkınlık içinde yerinden oynadı.

"Teslim olursak sanki biz ölürüz, komutanım." Rütbesini yeni almıştı, üzerindeki acemiliği atamadan ölmek istemiyordu. Yirmi üç yaşında sakalları seyrek çıkmış tombul bir gençti. Zayıflamak istiyordu ama yemek sevgisi izin verdiği söylenemezdi. Ailenin tek çocuğu diye çok sevilmiş çok üstüne düşülmüştü. İlk geldiğinde çarşaf toplamayı bile bilmeyen her zorlukta ağlayan biriyken şimdi eskiye göre güçlüydü. Yine de çok korkuyordu. Türk askeri korkmaması lazım diye kendine söylese de işe yaradığını söylenemezdi.

"Bize işkence edecekler."

"Sanırım."

"Dayanamazsak..."

"Ölürüz."

"Destekleyici konuşmanızdan dolayı sağolun komutanım. Ölümü anneme göstermeseler bari kalbine iner." Başıyla onaylayıp yarım da olsa gülümsedi.

"Göstermezler."

"Komutanım, yanlış anlamayın ama çok acımasızca konuşuyorsunuz."

"Soru sorma o zaman. Bebek misin seni rahatlatayım."

Yüzbaşı Emre 27 yaşında geniş omuzlu, siyah saçlı, açık kahverengi gözlü görünüşü sert bir adamdı. İşine geldiği zaman konuşur işine geldiği zaman dinlerdi. Canı sıkıldığını zaman en sevdiği aktivite terörist avlamaktı. Önceden teröristlerle dolu olan bölge birkaç aydır temizlenmiş boş ve güvenliydi ta ki bugüne kadar. Onun görevi olmasa da yanına Faruk'u da alarak etrafı gözlemlemek biraz da eğlenmek istemişti.. Acemi onbaşıyı bölgeye bırakıp buranın teröristlerle dolu olduğu yalanını atacaktı. Yalanı gerçeğe dönüşmüştü. Bölgenin güvenli olduğuna o kadar eminlerdi ki köylülere buralarda hayvanları otlata bilir, pikniğe gelebileceklerini üç gün sonra muhtar ile duyuracaklardı.

"Burada ölümü beklemeye gerek yok. Ölmeden ellerine düştükten sonra iş kolay mermi kalmadıysa bıçak o da yoksa." Elini kocaman açıp havaya kaldırmasıyla indirmesi bir oldu. Mermi elinin yanından geçmişti.

"Hassiktir! Allah ellerimi bana niye verdi? Gerektiği yerde sıçan öldürmedikten sonra. Körelmişti kaslarım hareketlendirmek lazım." Gözlerini devirdi.

"Bir de bizi öldürmeye gelenlerin konsantrasyonlarına bak. Elim havada vuramadı salak."

Durum fazlasıyla ciddiydi ama Yüzbaşı Emre gözünde büyütmeye gerek duymuyordu. Onbaşı Faruk bu kadar korkak olmasa eğlenceli olacağını bile düşünüyordu.

"Kendi götünü koru bende kendimkini koruyacağım." Üniformasını çıkarıp içindeki beyaz atleti ortaya attı.

"Ben Onbaşı Emre ile komutanım Yüzbaşı Faruk teslim oluyoruz." Kısa bir süre bekledi.

"Elleriniz havaya kaldırıp ayağa kalkın." Nihayet silah sesi dışında emir de olsa ses gelmişti. Ellerini havaya kaldırıp önce Emre ayağa kalktı. Üst bölgesi çıplak kasları ortadaydı. Günlük sporlarını aksatmadığı için her şekilde iddialıydı. Faruk'a eliyle beklemesini işaret etti.

"Onbaşı Emre teslim oluyorum." Etrafta kimse yoktu saklandıkları yerden çıkmalarını bekledi. Yine kısa süre içinde birisi çıkıp silahını Emre'ye doğrultmuş."

Yüzbaşı nerede?"

Faruk da titreyerek elleri havada ayağa kalktı. Bir kişi yanlarına gelip üstlerini iyice aradıktan sonra dizleri üstüne oturttu. On iki kişi sanki karşılıklı çarpışmış gibi saklandıkları yerden kahkahalar atarak çıktılar.

"Vay be Yüzbaşı elimizde. İşte Türk askerinin değeri şanlı peşmergenin önünde çökmektir." Aralarında taramalı tüfeğini elinden düşürmeyen terörist keyifle toprağa tekme attı.

"Onbaşının kafasını kopartıp Kürdistanın Lice dağlarında top oynayalım. Dosta düşmana karşı gücümüzü gösterelim." Emre gülmemek için elinden geleni yapmaya çalışıyordu. Duydukları korkutmak yerine gereksiz güç gösterisi gelmişti. Esneyerek başları olduğunu düşündüğü adamın yüzüne döndü.

"Bir tabur asker bu bölgeye geliyor." Yüzüne bilerek yerleştirdiği korku adamları keyiflendirmişti. Faruk zaten olduğu yerde titriyordu.

"Açık alanda durmamız bizi bulmalarını kolaylaştırır." Birbirilerine bakarak panikle içlerinden biri Emre'ye yumruğunu geçirdi.

"Köpek herif! Senin başını keyifle ezeceğiz." Sendeleyerek yere düşen genç adamın omzundan tutup öne doğru ayağıyla itip birkez daha düşürdü.

"Yürü pislik!" Kusarcasına söylemişlerdi. Emre bütün gücün onlarda olduğunu düşünsünler diye karşılık vermeden düştüğü yerden kalkıp itaat etti.

Şeytan Vadisi teröristler için saklanacak alan olmasıyla popüler, güvenli olmayan bir yerdi. Askerin daha zorlanacağı alan olması işleri Emre ve Faruk için zorlaştırmıştı. Bunlardan kaçsa diğerleri bulurdu. Vadide kaç kişi olduklarını tahmin etmek imkansız gibiydi. Her gün kandırdıkları gençler dolup taşıyor askerler öldürdükçe yenileniyordu. Emre bu bölgeye geleceklerini hesaba katmadığı için kendine kızdı. Yanında emanet biri olmasa bu kadar sıkıntıya düşmeyeğini biliyordu.

Adamların alışık oldukları in'e ikisini de sokmuşlar ne yapacaklarını aralarında tartışırken Faruk dayanamayıp Emre'ye döndü.

"Komutanım!"

"Deme öyle."

"Neden onbaşı olduğunuzu söylediniz?" Ne olursa olsun bu soruyu sormak istiyordu.

"Bu salaklar için rütbe ne kadar düşükse şiddet o kadar yüksek olur. Sen Yüzbaşı olduğun sürece onlar için değerlisin. Sana vurmaları biraz sıkar. Hele çıkarları varsa nefret ettikleri misafir olursun. " Faruk onu koruduğunu düşünmüştü ama Emre gibi kimseye eyvallahı olmayan adama konduramıyordu.

"Birde onbaşı olduğun anlaşılırsa dayak yediğin gibi bayılırsın. Burada bizim taburun itibarı ortada. O yüzden çaktırma Yüzbaşı." dedi göz kırparak başını öne eğdi.

"Sağolun komutanım, benim götümü de koruduğunuz için." Emre kesik bir gülümseme yüzünde oluşup ciddileşti.

Mağara zamanında kullanılmış köşede derme çatma taştan yapılmış ocak, yatmak için bir düzine yorgan vardı. Adamların hararetli konuşmasını fırsat bilip Faruk'a bile belli etmeden ellerini bağladıkları düğümü açtı.

"Biz karar verdik. Kürdistan sevinç naralarına hasret kalmıştı. Onbaşının başı kesilip karargaha yollanacak Yüzbaşının başı boynunda kalsın istiyorlarsa bir hafta içinde yüz peşmerge serbest bırakılacak." Başları olduğuna emin olduğu adam konuşmuştu. Göbeği pantolonun üstünden taşmış sakal ve bıyıkları aylardır kesilmemişti.

"Bugün her iki taraf içinde karar günü. Bizde aynı şeyi sizin için karar verdik." Faruk afallamış komutanı ile ne karar verdiğini düşünürken Emre en yakınındaki patronun elindeki tüfeği alıp adamın boğazını kolunun altına aldı. Tüfeğin ağzını yere indirip tek eliyle kurma kolunu çekip silahlarına davranan adamların üçünü art arda öldürdü. Kolunun altındaki adamın boynunu kırıp başını sağa sola çevirdi.

"Kellem ve ülkem hakkında atıp tutmanız hiç hoş değil. Sizi esefle kınıyorum. Sizi salak şeyler sizi." Kolu üç kere daha çekip silahına her davrananı kafalasından vuruyordu. Patlayan kafalar arasında diğerlerine haber vermeye giden üç kişi içinde tüfeği bırakıp peşlerinden gitti.

On beş dakika sonra sık arazide kan içinde kalan ellerini bulduğu derenin suyuyla yıkayıp yüzüne su çarptı. Ayağının dibindeki boğarak öldürdüğü teröristin kıyafetini üstüne geçirmiş rahat nefes almaya çalışıyordu. Üç adamı da ayrı yerlerde saklanırken bulmuş ikisi bıçakla biri de kıyafetlerini alabilsin diye eliyle öldürmüştü.

Nabzı normale dönmemişti yorgundu ama Faruk'u daha fazla yalnız bırakamazdı. Hızlı adımlarla mağaraya girdi. Kan gölünün ortasında ağlayan Faruk'a eliyle selam verip yere çöktü.

"Ortam şahane! Bu salaklar özgürlüklerinin tadını çıkarsınlar."

"Komutanım sizin gibisini görmedim." Yol boyunca Emre'nin aklına, gücüne iltifat etmiş kurtulduğu için minnet doluydu. Cesetlerden aldığı kıyafetleri bol olmuştu ama göze de batmıyordu. Onların bölgesinde onlar gibi olmak zorundalardı. İkiye karşı sayısını bile bilmediği topluluğu uyandırmak akıl işi değildi.

"Faruk sus! Yorgunum. Bir saat içinde on iki leş sermişim. Bu da kafa, almıyor."

"Siz olmasanız ben ne yapardım?"

"Ne bileyim Faruk! Sus kardeşim yoksa ben susturmak zorunda kalacağım." İzlendiklerinin farkındaydı giydikleri kıyafetler rahat hareket etmelerini sağlamış önlerine adam çıkmamıştı. Monolog halinde geçen yürüyüşün sonunda uzakta köy gözükmüştü. Kara listerindeki köyün her hanesi toprak hayali kuruyor o gün için yaşıyorlardı. Kaç defa astsubay öncülüğünde iyi niyet göstergesi olarak gitmiş olsalar da kimse kapısını açmamış kadınlar delirmişcesine ortalığı karıştırmıştı.

"Bir uçağa bakar da neyse."

"Efendim komutanım."

"Dedim ki köye gidip yardım mı istesek?"

"Çok haklısınız." deyince derin bir nefes aldı.

"Seni bir yere tek yollamayalım. Yanında birkaç adam olsun." Dediğinden vazgeçti.

"Biriyle de yollamayalım. Sen bu alıklıkla kendini de adamı da yakarsın. Bu köy asker gördü mü öldürmek için kavga eder. Meme emen bebeğe bile kafasını karıştırıp büyüyünce terörist yaparlar. Hasta ruhlular." Gözlerini köyden çekip yola döndürdüğü gibi çiçekli fistan giymiş kumral tenli yirmilerinin başında yorgunluktan kızarmış yanaklarıyla onu izleyen kızla göz göze geldi. Sırtında iki yaşlarında köpeği, elinde kuru bir dal vardı. Yüzü terli, kahverengi gözleri öfkeyle açılmıştı.

"Hayırdır ne bakıyorsun, öküz?" Emre duyduklarını üzerine alınmamaya çalıştı. Kız gözlerini daha fazla açınca ona söylediğini anlayıp gözlerini kıstı.

"Tren muamelesi görmen hoşuna mı gitmedi, küçük fare?"

"Fare senin an..." Devam edemeden Emre öfkeyle karşılık verdi.

"Devamını getirme kadın olduğunu görmem boğazını keserim. Anamın adını ağzını anma!"

"Ne anası be! Öyle kolaydı öldürmek." Zor da olsa bir eliyle köpeğini tutarak yere çöküp birkaç taş aldı.

"Beni tehditlerinle korkutamazsın." Fırlattığı taş alnının ortasına değip yere düştü. Emre şaşkınlıkla elini alnına götürüp kanı görünce ayağıyla yeri tekmeledi. O kadar adamı öldürmüştü yara almayan vücudu fistanlı biri yüzünden kanamıştı.

"Manyak mısın?"

"Sen kimsin ki beni öldürmekle korkutuyorsun? Bu kıyafeti giyip erkek olunca güçlü mü oluyorsun?"

"Senin gibi ruh hastalarını kadın kategorisinden atıp erkek kategorisine sokuyorum. Aynı kafada olduğumuzu görmüyor musun? Gudubet karı!"

"Kokmuş kas torbası! Başını kesmek lazım." İkisi de o kadar öfkeliydi ki hiç tanımadan birbirlerini bir kaşık suda boğacaklardı.

"Bir saat önce başkaları da söyledi,kendi başlarını arıyorlar, cehennem de."

"Sende cennetlik gibi durmuyorsun."

"Kızım sen harbi manyak mısın? Azrail'in olurum karabasan gibi hayatına çökerim. Çok tehlikeliyim uyarmadı deme. Dışarıdan asker gibi mi gözüküyorum? Asker gördünüz mü cin çarpmışa dönüyordunuz. Ben sizdenim." demesiyle kulağı sızladı. Emre bir anlık kızdan gözünü ayırmasıyla diğer taşı atmış kulağına gelmişti. Öfkeden deliye dönmüş kocaman açtığı ellerine bakarak boğduğunu düşünmek bile rahatlatmıştı. İçinden küfürler sıralayıp nefes aldı.

"Küçük fare bugün şanslı günündesin. Belli ki sıçan olmak gibi hayallerin var o gün beni karşında görme. Gördüysen de öleceğin an olduğunu bil." Kenara geçip gitmesine izin verdi.

"Şansına dua et. Kafamdan geçenleri duymak bile istemezsin."

"Çok korktum ay şimdi bayılıp öleceğim. Beni öldürmek için yürek lazım. Seni öldürmek için de kısa bir an yeter." Kadın konuşurken Emre aklından öldürse sorun olup olmayacağını düşünüyordu. Çok orta alandı öldürse yakalanma olasılığı vardı. Genç kadın korkusuzca adımlarını atıp Faruk'u geçti. Emre'nin önünden iki adım geçip durdu. Dalgalı saçları yüzünü okşayıp arkaya savruldu.

"Seni aklıma yazdım. Yüzünü ölsem unutmam."

"Sakın unutma keyfim kaçar. Adım Emre bu isim son sayıkladığın isim olacak." Nefesleri uzak olsa da birbirlerine değiyordu.

"Emre..." İsmini ağzından duymak huzursuz etmişti. Gözlerini ayırmadan dudaklarına bakıp erkekliğine de küfür etti. Öldürmek isteyeceği kızı beğenmiş olamazdı.

"Allah belamı versin.

___________

Bana destek olmandan mutluluk duyarım. İnan bana motivasyon kaynağım senin ellerinde saklı.

Loading...
0%