Yeni Üyelik
4.
Bölüm

4.Bana Güven

@kambersizyazar

Hoş geldin.

_______

 

Emre'yi arkasında bırakıp koşarak eve geçti. O yardım etmiyorsa kendisi hallederdi. Zaten şimdiye kadar kimse yardım etmemiş kimse el uzatmamıştı. Birkaç parça eşyasını poşete doldurup Nazmiye hanımın evine gitti. Genç kadın anons dan sonra korkuyla küçücük odayı tavaf etmiş arada oğlunu öpüp hızla atan kalbini bastırıyordu. Şu anda biri oğlunu da onu da öldürse gık demezdi. Başka türlü kurtulamayacaktı. Emin olduğu bir şey vardı gitmezse onlar zorla götürürler işkenceleri düşmana yaptıkları gibi olurdu. Bedeni kocasından başka bir erkeğin dokunmasını bırak bakmasını bile istemezken sayısız erkeğin eğlencesi olmasını istiyorlardı. Bunu nasıl kabul ederdi? En iyi çözüm ölümdü ama kendini öldüremeyecek kadar korkaktı. Kapı tıklatınca çığlık atarak saklandı.

"Benim Şilan." Susuz çölde vaha bulmuş gibi sevindi. Doğru ya kimse etmese o yardım ederdi. Ayakları bu korkuya dayanamayacak kadar titreyerek kapıyı açtı.

"Eşyalarını topla hepinizi aynı evde tutacağım."

"Hepimiz."

"Diğer kadınları da. Alsınlar bakalım alabiliyorlar mı?" Hızla eşyaları toplarken o da yeni kocası ölen Nazar'ın evine koştu. Yirmi altı yaşında güzel alımlı bir kadındı. Kocası askerle girdiği çatışmada üç ay önce ölmüştü. Şilan biliyordu adamların Nazar'ı bir hafta geçmeden tüketeceklerini. Evinin önüne geldiğinde genç kadın bahçedeki eskimiş sedir de annesinin yanına oturmuş öğütlerini dinliyordu.

"Kocan olacak adamı mutlu et. Onların işleri zor sende zorlaştırma. Eşin kim çıkarsa çirkin, yaşlı boyun eğ." Duyduklarına inanmasa da böyle şeyler olduğunu duymuştu.

"Nazar!" Rahat oturdukları yerden ses ile irkildiler. Nazar biraz tedirgin ama dağda işe yarayacağı içinde mutlu bir yüzle Şilan'ı karşıladı.

"Eşyalarını topla gidelim."

"Ben topladım zaten. Daha zaman var." Nazar'ın annesi Telli hanım üstten bakarak tesbihini yokladı.

"Kafamızı karıştırma biz kararımızı verdik. Oraya kadın eli lazım ne olmuş gidiyorlarsa." Şilan cevap verme gereği bile duymadı. Ne dese kabul etmeyeceğini biliyordu.

"Bu güzelliğinin değeri o pislikler olmamalı. Onlar seni görünce tek düşünceleri seni kirletip isyan edince de öldürmek olacak."

"Densiz, kızımın aklını bulandırma."

"Kaç kadın kimsesiz mezarlığına gömüldü. Hepsinin ailesi vardı ama örgüte laf gitmesin diye sessiz kaldılar. Evlatları bu uğurda en ucuz şekilde öldürüldü."

"Şilan ayağıma almayayım seni git kapımdan."

"Çantanı al gidelim ben seni korurum."

"İyi de birinin eşi olacağımı söyledi hoca. Onu mutlu edersem cenneti garantilermişim."

"Onun ağzı lağım çukuru gibi ona mı inanıyorsun? O Kur'an'ı tersten okuyor. Bana inan tek dertleri sizi kirletmek. O kadar erkeğin içinde tek bir erkeğe sahip olacağını düşünmen bile saçma. Dört kadın sayısız erkek var. Vazgeç, gel ben seni korurum." Kafası karışmıştı bir annesine birde Şilan'a bakıp çantasını aldı.

"Gidelim." Annesi öfkeyle yerinden kalkmak üzereyken Şilan arayı kapatıp;

"Sende dul olduğuna göre sen git mutlu et onları. Kızından uzak dur. Dağa gitmezsen seni bayıltır oraya bırakırım. Esas amacın mutlu etmekse ha kızın ha sen." Telli hanım duyduğu sözleri küfür olarak almış avazı çıktığı kadar lanet okuyup bağırıyordu.

"Hemen de beddua et. Lanet girsin g*tüne!" Şilan içindeki öfkeyi bir şekilde az da olsa kusuyor böylece rahatlıyordu. Diğer iki kadını da ikna edip peşinden cami misafirhanesine kadar getirdi.

"İçeri girin sizi kabul etmeseler bile onların yanından ayrılmayın. Bu köyde sizi koruyacak tek yer burası. Bende babamla konuşup halledeceğim."

 

"Komutanım ne yapacağız?"

"Dedikleri saati bekleyelim onlar gelince de Türk askerinin şefkatini gösterelim." dediği gibi kapı açılıp içeri ellerinde siyah poşetleriyle dört kadın girdi. Köşeye sıraya girip titreyerek beklediler.

"Hoş geldiniz hanımlar." dedi Emre duvara yaslanmış vücudunu kurtarıp yanlarına gitti.

"Nazmiye hanım çok aksiyonlu bir hayatınız var." Ortamı rahatlatmaya çalışıyordu ama dediğiyle kadının göz yaşları akmaya başladı.

"Yardım edin komutan kardeşim. Şilan dışında kimsemiz yok sahipsiz gibiyiz. Tek başına çırpınıyor." Bu söz canını yakmıştı.

"O nerede?"

"Babasıyla konuşmaya gitti." demesiyle kapıdan koşup dağ yoluna baktı. Kimse yoktu gitse buradan görünürdü. Etrafa bakmaya başladı insanlar bugün yapılan anons yüzünden evden çıkmıyordu. Muhtar bile yerinde yoktu kadınlar yardım istemesin diye.

"Dağ yoluna giden başka yol var mı acaba?" Kendi kendine soru sorarken büyük bir ses duyuldu. Sesi çok yüksek olmayan bombaydı. Askerler silahlarını ellerine alıp nereden geldiğine bakındılar. Hoca, hanımıyla birlikte üstü başı toprak halde panikle askerlerin yanına koşup;

"Manyak Şilan evimize bomba attı." Emre elindeki silahtan parmağını çekmeden üstlerini göz ucuyla taradı.

"Gördünüz mü? O olduğuna emin misiniz?"

"Tehdit etti ya ondan başkası olamaz." Bedir söze atıldı.

"Yaptığın anons birilerinin canını sıkmış olmasın. Kızın günahına girme." İki parmağını ufalayıp devam etti.

"Şuncacık kız bombayı nereden bulsun."

"Seni evinde rahat ettirmeyeceğim dedi ettirmedi. Ben şimdi ne yapacağım?" Hanımıyla feryat ediyordu.

"Dağa git onlar sana yeni ev yapar, dağda!" Emre'nin bilerek yaptığına emindi. Geldiği andan itibaren kötü olaylar yetmezmiş gibi sözleriyle daha kötü yapmaktan başka bir şey yapmamıştı. Genç adamın yüzündeki memnuniyet sıkıntıyla saçlarını dikleştirmişti.

"Komutan bey hoşunuza mı gitti?"

"Estağfurullah ne haddime!" Dalga geçiyordu ve bunu ustaca yapıyordu.

"Müsaade ederseniz özel bir görüşme yapıyorum askerlerimle buradan gitmenizi rica edeceğim. Malûm burada dost veya düşman kim bilmiyoruz. Dikkat etmeliyiz."

"Bir suç işleniyor ve siz beni mi yolluyorsunuz?"

"Suç sizin içinde geçerli. Yaptığınız suçları çok küçük görüp başkasının günahını ortaya atmak, çok ayıp!" Dilini damağına bastırıp ses çıkardı.

"Evime bombayı o şeytandan başka kimse atmaz. Tilki öğrenci olsa öğretmeni o olurdu."

"O zaman ver mahkemeye bende şahit olayım. Kamera ile çekilmiş olsa yine de o değil sen yaptın derim." Bir iki adım yaklaştı.

"Çünkü o bombayı elinle olmasa da dilinle sen koydun. Hocaaa." Dişleri arasında bastırarak söylemişti.

 

Olaylar bitmiş hoca muhtarla görüşmeye giderken Şilan da misafirhaneye girdi. Nazar hızla yanına koşup kulağına eğildi.

"Acaba ben eve mi gitsem?"

"Yok daha neler. Ev olmaz burada dur gece eve bırakırız."

"Hışt... Sen bir gelsene dışarı." İçeri girerken Emre'yi görmediği için mutlu olmuştu ama çok geçmeden gelmesi işine gelmedi.

"Önemli mi? Değilse yarın konuşalım." dedi yüzüne bakmadan Nazmiye hanımın yanına oturacaktı ki kolundan tutulup odadan zorla çıkartıldı.

"Ne yapıyorsun... Sana diyorum bırak kolumu..." Emre hiç konuşmadan yüzünün her ayrıntısına baktı.

"Ne özelliği vardı ki bu kadar merak ediyor bu kadar umursuyordu? Ülkedeki kadınların yüzde doksanı ile aynı gözlere, aynı saçlara sahipti. Bu bölgede yaşadığından daha sert ve sabırsızdı. Özellikleri çekici değildi ama nefes almadan yüzüne doymak istiyordu. Saçlarını elleri arasında koklamak tenine dokunmak istiyordu. Bu düşüncelerden sıyrılıp gözlerini kapatıp açtı. Ellerine sinirle saçlarına geçirip karıştırdı.

"Bombayı nerede buldun?" Şilan ağzını açmıştı ki Emre arayı kapattı.

"Sakın yalan söyleme."

"Ne bombası?"

"Bak işte bu böyle olmayacak." Ağrıyan başını ovaladı.

"Bombayı bu kadar kolay temin edebiliyor musun? Bu suç..."

"Bence de suç ama ben öyle bir şey yapmadım." dedi aradan kaçmaya çalıştı ama Emre koluna tekrar asıldı.

"Gözlerin kabul ediyor suç işlediğini."

"Yooo!" Panikle gözlerini kaçırdı.

"Güzel olduğun kadar yalancısınız."

"Yooo!" dediği gibi Emre'ye baktı. Güzel mi demişti hemde bu halde iken.

"Sen birde pembe çiçekli elbisemle gör beni, o zaman çok güzel oluyorum." diye ağzından çıktığı gibi pişmanlıkla kızardı. On dört yaşında bir kız gibi heyecanlanıp saçmalamıştı. Yirmi iki yaşında böyle hareketler yapmamalıydı çocukça duruyordu. Kızaran yüzünü eliyle kapatıp kaçmak için an kolladı ama nafileydi. Genç adamın hoşuna gitmiş kıza iyice yaklaşmış kaçacak yer bırakmamıştı.

"Afeti devran oluyorsun yani."

"Hııı." diye şaşkın bir inilti çıktı dudağından.

 

"Komutanım!" Bedir'in sesiyle Emre kendini dipsiz Şilan kuyusundan çekip aldı.

"Ne oldu?" Adımlarını kızdan uzaklaştırıp Bedir'in yanına gitti. Şilan da komutanın cüretkar tavrından kurtulduğu için nefes almaya çalışıyordu. Askerlerin hepsi böyle utandırarak mı konuşurdu diye aklından geçirdi. Yanakları kolay kolay kızarmaz diye bilirdi, kızarmıştı. Vücudu ona oyunlar oynuyordu. Parmak ucuna kadar kendini hissetmiyordu.

Dakikalar sonra kendine gelebilmiş içeri girerek Nazmiye hanımın yanına eğildi.

"Ben gidiyorum. Sana emanet gitmeye yeltenmesinler." Daha fazla oyalanmadan dağa doğru yürümeye başladı. Bilerek Emre'den saklanarak gitmişti. Birkaç gün sonra gidecek biri için kendini ateşe atamazdı.

 

Patika bitiminde güneş kendini saklamaya başlamıştı. Hızlı olup karanlık çökmeden konuşup halledecekti. Emre yüzünden kafası karışmış yanına bıçak almayı unutmuştu. Aç bir kurt sürüsü önüne çıksa onlardan uzun cüssesinden başka bir şeyi yoktu. O da ne kadar oyalardı Allah bilir. Ne kadar yürüdüğünü bilmeden devam ederken çatırdı sesi geldi. Duymamazlıktan gelerek devam etti. Bir sopa bile bulsa rahat edecekti.

"Şilan! Allah musaf aşkına niye buradasın? Başkan görse seni ne yapar biliyor musun?" Abdullah kısa adıyla apo Şilan'ı gördüğüne hiç memnun olmamıştı.

Kardeşi gibi seviyordu sevmesine bu yaramaz kızı ama ideolojisine tersti.

Şilan ile ilkokul arkadaşıydı küçük bir okulda tek sınıfta farklı dersler görerek büyümüşlerdi. Şilan birinci sınıf okurken Abdullah üçüncü sınıfı okumuştu. Eskiden tanıdığı kız kimseyle kavga bile edemez kötü kelime kullanmazdı. Şimdi herkes değişmişti değişmesine de bu değişim kimseyi mutlu etmemişti. Abdullah'ı zorla getirmişlerdi, genç adamın köyde ne işi vardı dağda savunması gereken dava varken demişlerdi. Dağa çıkıp arkadaşlarını ikna ederek döneceğini düşünen genç adamın elleri kirlenmişti. Asker vurmuş yetmezmiş gibi masum bir kızın günahına girmişti. Askeri vurma anını hatırlıyordu ama kıza yaptıklarını hatırlamıyordu. On beş kişilik ekip hazırlanan yemeği yedikten sonra on sekizi dolmamış üç kızı av olarak önlerine atmışlardı. O hatırlamıyordu ama yemeğin içindeki ilaca alışık olanlar ne yaptıklarının farkındalardı. İki saat boyunca üç kız da erkeklerin bitmeyen fantezilerin en çıplak kölesi olmuşlardı. Üç kız altı ay daha yanlarında kalmış her isteyen döverek tecavüz etmiş kızlar isyan edince de öldürmüşlerdi. Abdullah o günden sonra kızlara el sürmemiş utancından kaçmaları için yardım etmek istemişti. Gözleri o kadar kötü şeyler görmüştü ki sessizliğe bürünen canlı bir ceset olduğunu kimse görmese de kendi çok iyi biliyordu.

"Zeynel başkan görürse cezanı verir."

"Kimin kararı bu?" Ne dediğini anlamadan bakınca Şilan konuyu açarak konuştu.

"Dul kadınların dağa getirilmesi kimin kararı?"

"Babanın kimin olacak. Onun isteği dışında burada kuş uçmaz. Erkeklerin biraz morale ihtiyacı var kadınlar bu görevi yapacaklarmış."

"Sende mi aynı fikirdesin?" Hiç düşünmeden başını salladı.

"Şeytan beni aynı yerden iki kere sınayamaz. Elim bile değmez. Ben zaten pisliğe batmışım dahasına ihtiyaç yok." İç geçirdi.

"Gelenlerin de Allah yardımcısı olsun. Buradakiler bu karardan son derece mutlu. Vallahi şeytandan farkımız ismimiz dışında kalmadı."

"Göndermiyorum. Hepsine söyle illa tecavüz edecek birini arıyorlarsa kendilerini..."

"Sus kızım duyan olur seni ben kurtaramam."

"Ooo Başkanın kızı bizi ziyarete mi gelmiş? Biz dul bekliyorduk el değmemiş geldi." Pis kahkahası kulaklarını yakmıştı. Yanında ki sekiz adamla etrafı kolacan etmeye gelmişlerdi.

"Ooo babamın b*k çuvallarından birkaçı mı gelmiş ne de olsa bütün pis işlerini onlar yapıyordu. Hoş geldiniz lağım çukurları." Birbirlerine nefret edercesine bakıp gözlerini kaçırmadan baktılar.

"Apo bu sürtüğün burada ne işi var?"

"O da gidiyordu."

"Baban senin biletini kestiği gün kapında ilk bekleyen ben olacağım. Bakalım o sesin yatakta nasıl. O günü bir bilsen nasıl bekliyorum." demişti ağzından salya akıtarak Şilan korkuyordu ama göstermek en çok ona zarar vereceğini bildiğinden yüzünde göstermedi.

"Hissediyorum o güne kalmaz öleceksin." demişti ki alnına giren mermi ile hepsinin önünde yere yığıldı.

"Kimse diyemez kadınların öngörüsü yok diye öleceksin dedi öldü." Emre, Şilan'ın önüne geçip başını sağa sola kırtlattı.

"Arkamdan ayrıldığını görmeyeyim."

Namlunun ucunu adamın ağzına sokup tetiğe hiç düşünmeden bastı.

Şilan, arkadan Emre'nin tişörtünün bitiş kısmını tutmuş korkudan titriyordu.

"Uzaklaşma, iyice yaklaş." Emre'nin şefkat barındıran komutuna itaat edip mesafe bırakmadan yaklaştı.

"Ölmekten korkmuyorum. Korktuğum şey hiç suçun yokken seninde ölmen." Aciz kalmıştı babasının bunu yapacağını düşündüğü söylenemezdi. Bir köyün kadınlarını yavaş yavaş yok etmek sırf gücünü göstermek için bunu yapmak vicdansızlıktı.

"Ben onları oyalarım sen ekibini al kaç." Bunu içinden gelerek söylemişti. Bu durumla baş etmesi gereken onlar değildi kendisi olduğunu biliyordu.

"Ağlayıp durma aklımı senden alıp pisliklere veremiyorum. İki adamı yüzüne bakacağım diye ıskaladım. Bana güven."

 

______

_

 

Hoşçakal

Yorum ve beğeni yaparak destek olmandan mutluluk duyarım. Yeni bölümde görüşelim, olur mu?

 

Loading...
0%