3. Bölüm

3. Geçiş

Yalives Doğan
kambersizyazar

Yorum ve beğeni yaparak destek olur musun lütfen?

------------

"İmdattt! Yardım edin

Başlayalım

​​​​​​İnsan bazen sinsi bir yılan gibi tıslar sen zararsız zannedersin. (KambersizYazar)

_______________

İlk domino taşı küçük bir dokunuşla düşüyordu. Binlerce taş bir kişinin kafasında kurulup nihayete erecekti ki, diğer taşlar ardı sıra takip ederek bitene kadar devam etti." Oflayarak yüzümü buruşturdum. Gözlerim kapalıyken bile arabanın penceresinden sızan ışık yüzümü buruşturmaya yetiyordu. Arka sırayla ortak kullandığımız perdeyi kendi tarafıma çekip koltuğa iyice kurularak ezberlediğim sunuma devam ettim.
"Kabil, belki de kardeşi Habil'i öldürmeseydi katil diye ne bir tanım, ne de binlerce öldürülen insanlar olmayacaktı. Kan ile bulanan eller Kabil'e aitti. Kardeş kardeşi öldürüp karganın yardımıyla gömmesiyle başladı. Ve bitmedi."

Gözlerimi aralayıp yanımda heyecanla oturan Duygu'ya baktım. Bütün varını yoğunu sunumuna harcamıştı. Annemin son anda elime tutuşturduğu kırmızı dosyanın üstüne biriken tozu elimle kenara silkeleyerek başımı koltuğa yasladım.
"Bitkilerin Doğuşu nasıl isim?"

"Duygu, sunumun bitki ile... Bence güzel. Artık karar ver." Servis durakta durunca yaslandığım koltuktan başımı çevirmeden açılan kapıya baktım.
"Hannibal geldi." Duyduğum sözle belli etmeden Duygu'ya gülümsedim.
Bir insan bu kadar siyah niye giyerdi? Kapşonla yüzünü yine kapatmıştı. Arka tarafta her zaman oturduğu boş koltuğa oturup kollarını önünde bağlayarak gözlerini yumdu.

On iki A'nın diğerlerinden daha çok tanınan öğrencisi Alkan! Yanından geçerken bile korkuyorduk. Diğerleri gibi fazla insanlara karışmaz kolay kolay sohbete girmezdi. Sessiz, gizemli ve sabırsızdı. Onun tarafından bütün sınıf izleniyor gibiydik. Fısıltı ile bile konuşulsa konuşulanları duyuyordu. Ve bu hiç normal değildi. Birisine kızıp söylediği her cümlelenin sonunda şaka yaptığını söyleyip gülümserdi. Ne zaman bulunduğum ortama girse Elm Sokağı kabusundaki beyaz kıyafetli küçük kızların el ele tutuşup etraflarında dönerek söylediği 'Frenky geri döndü' repliği gelirdi.

Oturduğu koltuktan başını sağa döndürüp bana bakarak gözlerini kıstı. İşte bunu beklemiyordum. Düşüncelerimi okuyor muydu? Eğer öyleyse lise hayatım ölümle bitecekti. Beni izlediğini görenlerin benim kadar korktuklarına emindim.
"Bize mi bakıyor?" dedi titreyerek Duygu. "Aman Allah'ım bize değil sana bakıyor." demesiyle yutkundum. Noter huzurundan tastiklenmiş gibi emindim.
"Boşver!" diye geçiştirdim. Korkumu belli etmek istemiyordum. Son bir haftadır ara ara bana baktığını farketmiştim. Öldürmek için kurban arıyor olmalıydı.
"Sunum sayesinde puanımız yükselirse iyi olur." dedim, konuyu geçiştirmeye çalışarak devam ettim.
"Annem babam benden daha heyecanlı."
"Derin, ne kadar rahatsın. Ben bu çocuktan çok korkuyorum. Seni öldürmek istiyor olabilir mi? Baksana simsiyah giyinmiş eminim kana susamış vampirdir." Tam cevap verecekken onun sesiyle servis otobüsünün içinde fısıltılar da bitmişti.
"Haklı olabilme ihtimalin var. Emin ol, ondan çok senin..." Kendi bileğini tutup kesmiş gibi yaparak devam etti. "Kanının lezzetli kokusu burnuma kadar geldi. Saldırmamak için kendimi zor tutuyorum." demesiyle nefesler de kesilmişti. Beş saniye içinde şaka demezse korkudan yavaş yavaş Duygu ile bayılıp yere dökülen insanlar olacaktık.
"5 4 3 2 ve 1!" Okulun önüne gelmiştik. Kimse yerinden kalkmadan bekliyordu. Alkan, siyah kapşonunu başından indirip ayaklandı.
"Şaka yapıyorum." Hiç şaka gibi durmasa da nefesimiz dışarı çıkmıştı. Kanımızın içilmesi işimize gelmediği için hepimiz inanmak istiyorduk.

Arabadan elleri cebinde indiği gibi yüzümüzdeki o kadar makyaja rağmen tavana boyanan kireç rengine dönmüştük.
"Derin, öleceğim günü kendi elimle yazdım. Hemen kan bağışı yapıp bütün kanımı başka bir kanla değiştirmek istiyorum. Sineklerin beni neden ısırdığını anlamış oldum. Kanımın kokusu güzel... Hem o kadar uzakta nasıl bizi duydu?"
"Bilmiyorum. Keşke vampir demeseydin? Birde vampirse yandık." Ciddî ciddi demiştim. Eğer vampirse Edward gibi romantik bir vampir olmazdı belki ama, ölerek şehir efsanelerine de son vermiş olurduk. Otobüs boşalmadan hızla inip elimle saçımı düzelttim. Duygu önden ben arkadan nihayet çıkmıştık.
"Sanırım altıma kaçırdım. Off ya! İç çamaşırım battı." Çantasında her zaman taşıdığı iç çamaşırlardan birini cebine atıp bacaklarını çarpı yaparak okula koşmasıyla, bıraktığı çantasını da sırtıma aldım. Duygu, gördüğüm en korkak ve en patavatsız kızdı. Duygularını içine atıp başına bela açmasın diye sustuğunu neredeyse hiç görmemiştim. Korkup, heyecanlandığında en büyük düşmanı atlatamadığı strese bağlı bağırsak sendromuydu. Güzel ela gözleri, omuzlarında biten kahverengi saçları vardı. Yinede herkes gibi olduğunu düşünüp bir aydır saçlarını sarıya, gözlerini de yeşil lenslerle değiştirmişti.
Nihayet sınıfa ayağımı atabilmiştim. Çantaları kutuya yerleştirip masaya başımı koyarak gözlerimi kapattım. Biraz uyumak yapacağım sunum içinde yararlı olacaktı. Gözlerimi kapatmamla bir gölgenin belirmesi bir oldu. Rüyada olamazdım. Saniyeler içinde bir yere ışınlanmam da imkansızdı.
"Seni buldum köle!" Boğazıma sarılıp olanca gücüyle sıkarken bir gölgenin omzuma öpücük kondurmasıyla gözlerimi açıp panikle etrafta biri var mı diye bakındım. Elim gayri ihtiyari bağazıma gitmişti. Cebimdeki telefondan boynumun ne halde olduğunu baktım.
"Boynum iyi durumda. Vampir olayı beynimi sulandırmış olmalı." Delirdiğimi tabii ki düşünmeyecektim. Vampir olayı yüzünden olmuştu.
Beş dakika sonra öğretmen gelince Duygu hemen arkasından girip yanıma oturdu. Herkes dosyalarını masanın üstüne indirip sırayla sunum yapmaları için beklediler. Gülce öğretmen sandalyeden kalkıp masaya yaslanarak sınıfı inceleyerek konuştu.
"Çocuklar, Milli Eğitim Bakanlığının talimatıyla özgüven aşılamak için ismini söylediğim on kişi diğer sınıflara gidip sunumlarını yapacak. En iyi gösterinizi yapın." demesiyle ben dahil itiraz etmeler oldu.
"İsmini saydıklarım ayağa kalksın." diyerek gözlerini elinde tuttuğu kağıda çevirdi. Saydıkça tek tek ayağa kalkmaya başlamışlardı. Her ismini saydığı kişinin hangi sınıfta sunumunu yapacağını da söylüyordu. Dokuzuncu kişiye sıra gelince Duygu rahatlamış bir halde gülümsedi.
"Biz yırttık!" dediği gibi Gülce öğretmen son kişiyi söyledi.
"Duygu sende on iki A'ya gidiyorsun."
"Ama hocam ben nasıl yaparım." Öğretmen masamızın üstündeki dosyayı işaret edip;
"Yaptığın sunumu okumakla başlayabilirsin." Sınıfın kapısını açıp eliyle isimlerini saydıklarına yolu gösterdi.
"Hadi çocuklar sınıflarınız sizi bekliyor. Size verdiğim bu şansı değerlendirin" Bir kaç adım atmıştı ki Duygu'nun karnına vuran ağrı baş gösterip sesler çıkardı. Karnını tutup utançla başını eğdi.
"Hocam, benim yerime başkasını yollasanız olmaz mı? Orada sunum yerine başka bir şey yapacağımı hissediyorum." Gülce öğretmen Duygu'nun bu haline alışkın olduğundan yarım ağızla tebessüm etti.
"Lavaboya git. Ben hallederim." Duygu dosyaları öğretmenine verip lavaboya koşarken öğretmen başka birini aramaya başlamıştı.
"Derin!" İsmimin söylenmesiyle ayağa kalktım.
"On iki A!"
"Yooo!" diye fısıldayarak sıramdan çıkıp kapının önüne geçtim. İtiraz etme hakkımı Duygu yüzünden kaybetmiştim.
Dışarı çıkıp on adımda bir dizilen sınıfların önünden geçip ayrılmaya başladık. Herkes tedirgindi ama tek korkan bendim. 'On iki A' kolay bir sınıf değildi. Bütün belalıların toplandığı şımarık, züppe sınıf ünvanları vardı. Bu ünvanları biz taksakta farketmezdi. En önemlisi de o çocuk oradaydı.
Son üç kişi kalmıştık. Üst kata çıkıp nefes egzersizleri yaparak gözlerimi kıstım. Birde derler, özel okulda okumak geleceğe yatırım diye... Şu anda geleceğe ulaşamadan öleceğimi düşünüyorum. Annem ve babamın düşünce biçiminide anlamıyordum. Anaokulundan başlamak kaydıyla bu masrafları neden verirlerdi? Bugün ölmezsem bu konuyu konuşacaktım.
"Derin! Nereye gidiyorsun?" Arkamda bıraktığım sınıf arkadaşıma kaşlarımı çatarak baktım.
"Cehenneme! Nereye olacak."
"İyide cehennem on adım önceki durak!" Kıkırdayarak yanımdan uzaklaştı. Hiç komik değildi. Sınıfı es geçmek beynimin bir oyunu olmalıydı. Saçımı düzeltip içerden gelen seslere aldırış etmeden kapının iç boğan rengine bakıp ofladım. Şimdiden karamsarlığa düşmüştüm. On altı milyon rengin içinde, siyah renk bir kapıya neden konulurdu ki?
"Resmen içim açıldı." Kapıyı çalmamla içerdeki ses matem havasına bürünmüştü. Yutkunup kapıyı açtım. Bakmasamda bütün dikkatler üzerimde olduğuna emindim. Öğretmenin durduğu masa boş olduğunu görünce öğretmen gelene kadar dışarıda beklemek için arkamı dönmüştüm ki, ayağım sanki yere mıhlandı. Bacağımı kaldırmaya çalışsamda işe yaramıyordu. Ayaklarıma alçı dökülüp intihar süsü verilmiş gibi debeleniyordum.
"Ayaklarına alçı dökülmesi hiç olmadı." Kulağıma dolan sesle irkilip yutkundum.
"Ne? Ne?" diye tekrar edip ayağımı kaldırmaya uğraşıyordum. Beni nasıl duymuştu? Fısıldamamıştım bile...
"Seni nasıl duyduğumu mu merak ediyorsun?" Ayağıyla ayağıma dokunup yaklaştı.
"Beynin kamusal yayın yapıyor. Birde buradaki bazılarının özel güçleri var." Boynuma parmaklarını aniden bastırdı.
"Tik tak tik tak! Hoş geldin köle!" Gülümseyerek parmağını çekmişti.
"Yok almayayım." Birden bütün sınıfın yine odak noktası olmayı başarmıştım. Diğer çocuk Alkan'ın otur işaretiyle omzunda biten açık kahverengi saçlarını arkaya doğru itip umursamazlık ile yerine geçti. Uzun saçı sevmesemde adama yakışmıştı. Ayağımı tekrar yerinden oynatmaya çalışmamla kendimi yerde bulmam bir olmuş. Korkumun yanına koca bir utançla kalakalmıştım.
Yerde utanarak gözlerimi sımsıkı kapatıp bir süre bekledim. Dışardan bakan biri için deli gibi gözüktüğüme emindim. Minicik bir gülme sesi duymayınca nefes alarak ayağa kalktım. Bugün okul rezil listesi yapılsa madalya kazanmıştım. Daha ne kadar rezil olacaktım ki, dosyanın başını açarak okuyup bir an önce gitmem en iyisiydi.
"İlk cinayet!" Cümle zorla ağzımdan çıkmıştı. Sınıfın çok sessiz olması fazlasıyla ürkütüyor olsada devam ettim.
"Kabil kimdi? Kabil kardeş kanını ilk eline bulaştırandı. Bir kuşun yardımıyla cinayetini ilk saklamaya çalışandı." Yutkundum. Neden bu kadar sessizlerdi ki? Tepki bile vermiyorlardı. Derinden nefes alıp dosyama döndüm.
"Peki Kabil kardeşi Habil'i ne için öldürmüştü?"
"Hiç ölümü tattın mı?" Öğretmen masasına yaslanmış Alkan'ı farketmemle sendelemem bir oldu. Gözlerini benden ayırmadan umursamazlıkla gülümsedi. Sorusuna cevap çıkmayınca yaklaştı.
"Ölümü tatmak derken ne kastettim sence?" O yaklaştıkça gözlerim büyüyordu.
"Ö...Öl..üm... Yani..."
"Doğru bildin köle! Sana ölümü göstereyim mi? Tabii kabul etmen ve avucuna dokunmam lazım. Nasıl fikir?" Kimse gülmese de ben gülerek şakayı sonlandırmaya çalışıyordum.
"Sunum hakkında konuşsak." dedim gülüşümün arasında...
"Öğretmen de yok... Ben diğer ders geleyim." dememle dilini dişinin altına koyup parmağını yaramazlık yapmışım gibi bana doğru salladı.
"Sen benden kaçıyorsun. Yinede sana mükemmel bir fırsat sunacağım." demesiyle ilk defa sınıf normal bir tepki verip gülmüşlerdi.
"Alkan, bu kız dayanamaz. Boş kemik yığını... Başka birini bulabiliriz." dedi uzun saçlı çocuk... Alkan bana doğru eğilip gülerek;
"Sen ne düşünüyorsun?" demesiyle dudağımı ısırıp gülmeye çalıştım. Ödüm patlamanın diğer evresine geçmişti.
"Ne zaman zil çalacak?" Yüksek sesle konuşsamda duymamazlıktan gelmiş. Ben geri gittikçe üzerime gelmeye devam ediyordu.
"Omzunu öpüp, boynunu sıktığım zamanda böyle korktun mu? İnan bana, kalktığında ilk elinin boynuna gitmesi izlemeye değerdi." Açılan ağzıma bakıp yine gözlerime dönerek bileğimi kavradı.

"Seni seçtim, köle!"

________________________

Yeni hikayem, sizden aldığım geri dönüşümlerle devam edip etmeyeceğime karar vereceğim.
Resmen Aşık ve Rest güncel devam eden hikayelerim olacak.

Yorum ve beğeni yapmayı lütfen unutmayın. Kendinize iyi bakın.

lütfen" diye ortalıkta yana yana koşturan benden başkası olamazdı. Alt kata inip sesim yüzünden açılan kapılara aldırış etmeden sınıfa girerek yere çöküp kurtulduğum için rahatladım.
"Derin, ne oluyor?"
"O manyak sınıf, beni öldürmek istiyor. Hepsi psikopat!" dememle Gülce öğretmen sandalyeden kalkıp yanıma indi. Gri, dar kalem eteği dizlerinden biraz üste çıktığını farkedince bacaklarını yapıştırdı.
"Doğru söyle ne oldu?"
"Beni öldüreceklerini söylüyorum ya! Neden bana inanmıyorsun?" Ayağa kalkıp üstünü düzeltti.
"Yerine geç! Hemen geleceğim." Kapıdan çıkmasıyla Duygu yanıma gelip koluma girdi.
"Orada ne oldu? Meraktan öleceğim."
"O sınıfın imha edilmesi lazım. Sen meraktan öleceksin ben onların elinde..." Herkes yaşadığım olay karşısında şaşkındı. Olayın ne olduğunu bilselerdi dehşet içinde kalırlardı. On dakika sonra öğretmen fazlasıyla kızgın bir biçimde içeriye girmişti. Duygu, ayağa kalkıp panikle;
"Hocam, Derin şok içinde, sınıfta neler oluyor?"
"Hiçbir şey yoktu. Öğretmen içerdeyken bağırıp çağırmışsın. Sonrada kapıyı vurup gitmişsin. Bu nasıl davranış!" demesiyle ağzım açık kaldı.
"Öğretmen yoktu. Gerçek söylüyorum. Sadece öğrenciler vardı. Ve..." Saçlarımı sinirle dağıttım.
"Beni öldürmekle tehdit ettiler. Köle olacak mışım, beni seçmiş, bu cümleler yetmez mi beni öldürmeleri için."
"Bu kadar mı sunumun kötü? Yoksa yazmadın mı? Çabuk git öğretmenden özür dile!" diye bağırıp sandalyeye oturdu.
"Orada yoktu ki! Otuz dakika gelmesi için yeterliydi. Ama gelmedi."
"Derin, boş konuşma! Çabuk çık dışarı! Özür dilemeden gelme." Çaresiz dışarı çıkmıştım. Kapı önünde beklemenin bir manası yoktu. Hem öğretmen de gelmişti. Sorun olmayacağını düşünmek şimdilik en normal olandı. Terleyen ellerimi lacivert jileme sürüp şarkı söyleyerek yürümeye başladım.
"Written in these walls are the stories that I can't explain.
I leave my heart open but it stays right here empty for days.
She told me in the morning she don't feel the same about us in her bones.
Seems to me that when I die these words will be written on my stone." Şarkıyı yarıda kesip geldiğim siyah kapının önünde nefes alıp kapıyı çalarak içeriye girdim. Öğretmen sınıfta yoktu. Gözlerimi devirip arkama dönecekken Alkan'ın bana bakarak pis bir şekilde gülümsediğini farkedince kaçmak mantıklı gelmemişti.
"Derdin ne senin? Bütün okulun senden korkmasını mı istiyorsun? Korkuyorum rahatladın mı?"
"Seni seçtiğim için mi?"
"O'da var. Ben istemiyorum seçilmeyi... Başkasını seç! Duydun mu? Seçilmiş olunca ne oluyor çarmıha mı gerileceğim, ne olacak?"
"Dünya üzerinde yaşayan diğer kölelere sorarsın, ben sahip olan tarafım." Sinsice güldü.
"Hesap vermen gerekenlere hesap ver sonra konuşuruz." Kapşonunu kafasına çekip masaya başını koyup gözlerini kapattı.
"Ciddi misin sen? Kime hesap vereceğim." dememle olduğum yerde zıplamam bir oldu.
"Kızım, sen orada ne arıyorsun?" Tahtanın önünde bana seslenen takım elbiseli Malik hocayı görmüştüm. Ellilerinin sonunda güler yüzlü bir öğretmendi. Sakalları hergün traş ediyor. Zeytin kolanyası kokuyordu.
"Bir dakika siz ne zaman geldiniz?"
"Ben zaten buradayım kızım ödevini yapmadıysan oyalama!" Şaşkınlıkla başımı Alkan'a çevirdim. Aklımı karıştırıp yüzüme bakma gereği bile duymuyordu.
"Sunum hazır hemen başlayayım."
"Zahmet olacak." Yere attığım kitapları gösterip devam etti.
"Ödevine fazla önem veriyorsun." demesiyle başımı eğerek hepsini toplayıp dişlerimi sıktım. Neler olduğunu merak etsemde soracak cesaretim yoktu.
"Biraz önceki saygısızlığını görmemezlikten geleceğim. Bir daha kapıyı çarpıp gitme!" Taviz vermeden söylediği cümleye başını tamam dercesine salladım. Ben kapıyı çarptığımda o sınıfta yoktu.
"Beş dakika kalmış. Kaldığın yerden devam et!" Ne olduğu hakkında ufacık bilgim olmadan onayladım. Öğretmen buradayken hiç başlamamıştım ki devam edeyim. Alkan'ın büyücü olduğuna emindim. Yoksa bu kadar zamandır öğretmenin burada olmaması gerçeğini değiştiremezdi. Zilin çalmasıyla son cümleyi de bitirdim. Öğretmen yüz üzerinden aldığım puanı kağıdın üstüne yazıp elime tutuşturunca üzerinde yazan altmış puanı görmüştüm. Gördüğümü farkedip altına çizgi çekti.
"Kırk puanı neyden kestiğimi anlamışsındır umarım."
"Ama görmemezlikten gelecektiniz." dedim ağlamaklı... Puana ihtiyacım vardı.
"Görseydim sıfır almıştın." diyerek sınıftan çıktı. Diğer öğrenciler çıkana kadar bekledim. Kalan öğrenci üç kişiydi. Birisi okulun popüler kızlarından diğeri benimle kavga eden uzun saçlı erkekti. Benden hoşlanmadıklarını belli etmeye çekinmiyorlardı. Elimdeki sunum dosyasını Alkan'ın yattığı masaya attığımı düşünüyordum ki, sesini duydum.
"Sakın atma eylemini gerçekleştirme! Düşüncelerinde kalsın."
"Büyücü müsün sen? Psikopat olduğuna eminim de. Şeytanla bağın falan filan var mı?"
"Ne çok konuşuyorsun." Başını dikip yine aynı pis gülümsemeyi gösterdi.
"Başım çatlıyor biraz sus!"
"Büroz sos! Kendini ne sanıyorsun? Müdüre gidip şikayet etsem uzaklaştırma alırsın." Sınıfın kapısı sonuna kadar açılmıştı.
"Git şikayet et!"
"Kapı nasıl açıldı?" Bir süre duraksayıp yüzümü normale döndürmeye çalıştım. Şok içinde durmak işime yaramazdı.
"Ne bu? Şapkadan tavşan çıkartıyor musun? Yada avucundaki parayı başka bir yerde bulmak gibi sihirli olaylar..." dememle popüler kız kahkaha atarak konuştu.
"Korkmadığını mı söylüyorsun?" Sırasında oturup ağzında patlattığı sakızını eline alıp yine ağzına alarak çiğnedi.
"Alkan, seni seçene kadar bu okulda olduğunu bile farketmedim. Hem şanslısın hem şanssız." Yedi adımlık uzaklığa rağmen elini uzatıp dudaklarını ısırdı.
"Adım Katre!" İsmini hiç duymadığımdan mimiklerime engel olamayıp kaşlarımı havaya kaldırınca ayağa kalkıp Alkan'ın yanına oturdu.
"Anlamı yağmur damlası... Bu kadar şaşırman üzdü beni..." Büzdüğü dudaklarını Alkan'ın yanağına değdirip kahkaha attı.
"Şu küçük kıza bak! İsmimi beğenmedi. Seni neden seçtik biliyor musun?" Alkan ıslak yanağını silerek yanına oturan kıza tiksinerek bakıp yanından iterek düşmesini sağladı. Bu iyi olmuştu. Nerdeyse korkumu unutup dans edecektim. Burnumu çekip kaşlarımı havaya kaldırdım.
"Ben gidiyorum. Bir daha görüşmeyelim." Bir kaç adım atmıştım ki, ismini öğrenmediğim son kişiye dönüp hızla konuştum.
"İsmin ne?"
"Cesur!"
"İyi!" dememle Alkan'ın sesini duymuştum. Hiç oralı olmadan açık olan kapıdan çıkıp kapının sağına soluna bakındım. Halen kendi kendine açıldığını düşünüyordum.
"Bu nasıl açıldı?" Kendi kendime düşünürken bir elin omzuma el attığını hissettim. Panikle eli omzumdan silkeleyip arkamı dönerek kafamı duvara çarpmıştım.
"Seni seçtiğim için bir süre dediğimi yapman lazım. Yoksa!!!"
"Yoksa ne? Bana sordun mu?" diyerek başımı elimle okşadım. Kafamı çarptığımı görmüş olsada hiç ilgilenmiyordu.
"Normalde sorulmaz. Talebe göre seçilme yok."
"İstemiyorum." Gözlerimi devirerek kollarımı önümde bağladım.
"İstemezsen senin hayatını etkileyebilir. Kötü yönde..." Artık kızmaya başlamıştım. Ayağımı hızla yere vurup sesimi yükselterek bağırdım.
"Beni bununla korkutamazsın. Anladın mı?" Dalga geçermiş gibi koridorda ki pencereyi gösterdi. Bakmamla çığlık atmam bir oldu.
"Duygu!!!" Pencere kenarına koşup pencereden aşağıya bakınca kalbim yerinden çıkacak gibi titremişti. Kalabalığın ortasında yerde boylu boyunca uzanan kan içinde Duygu duruyordu. Sağ eli ters dönmüştü. Kafasının altından kan sızdıkça insanlar korkudan çığlık atıyordu. Ayaklarım bana ait değilmiş gibi yere çöktü. Vücudum daha fazla bakmak istemiyordu. Hıçkıra hıçkıra ağlarken siyah kapının önünde beni izleyen Alkan'a inanamaz gözlerle bakarak yutkundum.
"Ona ne yaptın? Ona ne yaptın?" dedim ağlamaya devam ederek saçlarımı yoldum.
"Sana dedim. Seni seçtikten sonra kabul etmek zorundasın. Yoksa ölmeyi aklından geçiren herkesin bir nedenle ölmelerine seyirci kalırsın. Kural bu!" Pencereden aşağıya bakıp dudaklarını dümdüz yaptı.
"Birkez daha deneyelim." demesiyle omzumu tutup gözlerimi eliyle kapattı.
"Seni seçtiğim için bir süre dediğimi yapman lazım. Yoksa!" Gözlerim boşlukta gidip gelirken neden yerde ağlarken burada olduğumu düşünüyordum. Alkan'ın gözleri birden dikkatimi çekti. İri güzel gözleri vardı. Çenesi oval, burnu hafif uzundu. Gözlerimden akan yaş koluma değince irkilip pencere önüne koştum. İnsanlar ayrı ayrı gruplarla gülüyordu. Yerde ne kan vardı ne de Duygu'ya ait bir iz... İyi olduğuna mutlu olsa'mda Alkan'a sormadan edemedim.
"Biraz geriye mi döndük?" Başını salladı.
"Duygu nerede?" Eliyle tavanı gösterip ellerini cebine yerleştirdi. Bekleyecek zaman olmadığından konuşmak yerine yukara koşmaya başlamıştım. Çatı merdiveni tahtadandı. Eskiden su bastığından ıslak çürümüş tahta kokusu vardı. Merdivene çıkıp çatının kapağını açmamla Duygu gözyaşları içinde bana baktı.
"Bugün neden ölmek istedim bilmiyorum."
"Sorun yok!" İkimizde merdivenden aşağıya inip sarıldık.
"Ne acı çektiğimi bile bilmiyorum. Sadece ölmek istediğimi hatırlıyorum. Çok garip!" Sırtını sıvazlayarak koridorun sonunda beni izleyen Alkan'a bakıp gözlerimi yumdum. Her şeyin rüya olmasını istiyordum. İmkansız olsada istemekten vazgeçmeyecektim.
"Sen ailen için önemlisin, bir daha kendini boşlukta hissetme." Bir süre konuştuktan sonra sınıfa gitmesini sağlamıştım. Ders zili çalar çalmaz bütün sınıflar sanki biz orada yokmuşuz gibi yanlarımızdan geçip kapılarını kapattılar. Alkan bana yavaşça yaklaşıyordu. Kaçmak çare değildi. Ne için seçilmiş olabilirdim ki... Elini bana doğru uzatıp cebindeki bıçağı çıkardı. Titreyerek elimi bütün parmaklarım açılır şekilde ona doğru uzattım.
"Ölecek miyim? Beni öldürmeyeceksin değil mi?"
"Hayır tabii ki! Nefes al ve sakın verme! Sonrası çok kolay! İnce bir kesikten akan kan, seni bu hayattan diğer hayata geçirecek. Orada kara duvaklı bir gelinin kaderi olacaksın. Yapabilir misin?"
"Yapamam!" diye fısıldadım. Elime vuran bıçak sızısıyla gözlerimi açıp vücudumun yok oluşunu izledim. Hiç beklemediğim anda ölüyordum. Kaybolarak... Ruhum bu dünya ile bilmediğim diğer dünya arasına doğru gidiyordu. Yalnızdım. Okul üniformam siyah uzun kıyafetle değişiyordu.

Geçiş tamamlanmış olacaktı ki, koskoca ormanda tek başıma kalmıştım. Üstümde simsiyah bir duvak ile...
"Lanet olsun,ben şu anda ne yapacağım."

_____

Yorum ve beğeni yapmayı lütfen unutmayın.

Bölüm : 20.11.2024 23:14 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...