@kambersizyazar
|
Beğeni ve yorum yapmadan geçmeyin. Kitabımı ve beni de takip etme ihtimaliniz varsa çokkk sevinirim. ______ Arabanın içinde Murat sinirle Melek'e bakarken, Melek tam tersine mutluluktan uçacak gibi heyecanlıydı. Salih'in mutlu olacağını tahmin ediyordu. Kendi içinde büyük bir etki olacak diğer sekreterler arasında dalga konusu olmayacaktı. Bunların gerçek olma ihtimalini düşününce daha da sevindi. "Ya,sen sekreter olamazsın. Olsan, olsan virüs veya ajansın." diyerek gaza iyice ne bastı. Murat korkutmak için gaza bassa da Melek gözlerini kocaman açmış, adrenalinin içinde kendini hissediyordu. "Lütfen böyle devam et. Hızını sakın düşürme saygıdeğer patronum." Kendi tarafında ki pencereyi sonuna kadar açtı. Rüzgar yüzüne kırbaç misali vururken Salih'in teşekkür ve minnetini hayal etti. Yanındaki adamı düşünmek dahi istemiyordu. Murat ise hiç böyle bir sekreter görmemişti. Hiçbir şeyden korkmuyor lafı ağzında tutmak yerine gediğine oturtuyordu. Kısa araba yolculuğundan sonra Holdingin önüne arabayı ani fren yaparak durdurdu. Murat inmemek için dirense de verdiği söz yüzünden yavaşça kapıyı açarak dışarıya çıktı. Kapıda bekleyen görevliye anahtarı atıp kendini beğenmiş bir üslubla; "Yarım saat içinde park yerinden kapıya geri getir. Sakın beni burada bekletme, beklemekten nefret ederim." Görevli başıyla onayladıktan sonra hızlı adımlarla içeriye doğru girdiler.Salih her yerde insanlar tarafından güleryüzle karşılanırken Murat tam tersine burnundan kıl aldırmadığı için başları belaya girmesin diye kimse tebessüm dahi edemezdi. En üst kademeden en alt kademeye kadar insanların yüzüne bakmadan yürümeye devam etti. Melek onun yerine selamları, başını sallayarak alıyordu. Toplantı odasına vardıklarında derin bir nefes alıp içeriye girdiler. Herkes inanılmaz derecede şaşkın halde Murat'a bakıyordu. Salih tebessüm edip Melek'e yaklaşarak omzuna dokundu. "Sen mükemmelsin, bunu bugün tekrar kanıtladın." diyerek yerine geçti. Melek'in kalbi savunmasız kuşlar gibi çırpınıyordu. Bakmamak için müthiş bir çaba sarf ediyordu. İşte bir erkeğin kalbine giden yolda ilk adımı kazasız belasız atlatmıştı. Murat'ın sesi odada oluşan Melek Kapya'nın kendi içindeki romantik ortamı mafetmişti. "Sekreter hanım, arkanızdaki dosyaları verin." El çabukluğu ile dosyaları Murat'ın önüne koyduktan sonra arkasına geçerek cebinde ki küçük not kağıdını çıkardı. Önemli bilgileri yazmak için eline aldı. Salih, pür dikkat Melek'i izliyor gülmemek için kendini zor tutuyordu. Aşırı doğal ve farklıydı. Konuşurken sanki nakış gibi işliyordu karşısındakini. Melek ise Salih'in güvenini boşa çıkarmadığını düşünüp kendini yağmur ormanlarında yürüyüşe çıkan bir seyyah gibi hissediyordu. Yabancı ortaklar ile toplantı iyi geçmesi lazımdı. Salih, bu yüzden elinden geldiğince bilgi alışverişi yaparak onların bir şekilde gözlerini boyamaya çalışıyordu. Murat ise kenarda sadece olup, biteni eğlenceli bir film gibi uzaktan izlemekle yetiniyordu. "Hışt, buraya gel." Murat sokak ağzıyla sekreterini çağırırken Holdingin şah damarı olan toplantıyı yarıda kesmeyi başarmıştı. Melek oturduğu yerden kalkıp üstüne çeki düzen verdikten sonra ciddi bir şekilde Murat'ın karşısına geçti. "Buyrun efendim?" diyerek yalancı bir tebessümle, alay eden patronuna baktı.
Kahkaha atarak, sinirleri bir gram daha yükselten ve bundan keyif alan Murat, adrenalin yüzünden yorulan yetmezmiş gibi gözleri kızaran sekreterini işaret ederek ortaklarla konuşmaya başladı. "Bakın şimdi bu sekreter var ya..." Sözünü bitirmeden Salih, Murat'ın ayağını tekme atarak usulca yaklaştı. "Murat ne yaptığını sanıyorsun? Ortaklar ile yapacağımız, projeleri anlatsan daha iyi olmaz mı?" dedi dişleri arasında. "Salih sen anlatıyorsun? Birde yetmezmiş gibi ben mi anlatacağım? Adamlar bizden nefret etsinler diye çaba sarf etmeye mi geldik? Bak ben daha eğlenceli bir şey söylemek istiyorum. Bu sekreter babam tarafından başıma musallat edilen tam bir bela." "İçki içmeden sarhoş olma unvanın mı var? Bunları kimsenin duymak istediğini sanmıyorum. İş konuşmak için burdalar. Senin aklında olan fikirleri duymak, bize güvenmek istiyorlar." "Canları cehenneme..." Oturduğu sandalyeye iyice ne kuruldu. Ortaklar ingilizce haricinde dil bilmedikleri için hiçbir şey anlamamışlardı. Şirkete ait çevirmende konudan bağımsız cümleler kurarak yabancı ortakları yatıştırıyordu. Salih misafirlere birkaç soru sorarak kafalarını karıştırmak istedi. Tahmin ettiğinden daha çabuk sohbetin içine dahil olmuşlardı. "Şanslı olduğumuzu şu an yine anladım." diyerek Murat'a baktı. "Yabancı olmaları bizim dilimizi bilmemeleri senin bu sözleri sarf etme hakkını vermiyor." "Tamam... Pes ediyorum,bugün evde yaptığım antrenman zaten beni yordu. Birde çenen ile beynimi kemirme." Melek ergenliğe yeni geçiş yapmış gibi edepsizce konuşan, davranan ve yaşayan Murat Arsel'e baktığında kocaman bir sıfır görmekten başka bir şey görmüyordu. 'Allah'ın cezası salata kafa!' diye mırıldandı. Melek'e göre özel yaşantısını kimseden çekinmeden sohbet meselesi yapması çok ucuz bir davranıştı. Derin derin nefes alarak sözlü tartışmayı sessiz bakışlara bırakan adamları izledi. Büyük şirketler, büyük insanlar, büyük işler körü körüne işe yaramayan bir patronun elinde heba olacaktı. Elinde ki kalemle saçlarını karıştırıp kaldığı yerden not almaya devam etti. Şimdilik her şey sakin ilerliyordu. Murat nizami bir şekilde, önüne yerleştirilen dosyaları tek tek izah ediyor. Güvenlerini kazanmak için çaba sarf ediyordu. Melek farkında olmadan istediği zaman, güçlü bir erkek olabilen adama iç geçirerek baktı. Sadece bugün böyle olmasını istemiyordu. Sekreteri olarak patronunu güçlü, ayağına sağlam basan biri olarak göstermesini istiyordu. Evet, Murat Arsel için imkansız bir davranış olsa da dosyada yazan maddeleri, olayları anlatırken güçlü, çekici bir iş adamı gibi görünüyordu. Hayran gözlerle onu izlerken bir anlık unuttuğu Salih Saraç'ın telefonu çaldı. Tek tek herkesten özür dileyip genç adam dışarıya çıktı... Ve... Murat için oyun başladı. Gözleri bugün binlerce hata yaptığını düşündüğü, Melek'e döndürmüştü bile. Bir şey istediğini sanıp ayağa kalkarken Melek, Murat el işaretiyle oturmasını istedikten sonra oturarak sohbet içindeki önemli diyalogları yazmaya devam etti. Tahmin etmiyordu karşısında kendini düşman alanında gören birisi olduğunu. Bilseydi ona göre davranıp kendini olabilecek savaşa karşı muhafaza edebilirdi. Lakin,düşman kalleşti. En önemlisi şımarık, dediği dedik, egoist biriydi. "Ben mi söylemeliyim kahve getirmeni? Sekreter bana kahve getir." diyerek arkasına döndü Murat. Odaklandığı not defterini köşeye koyduktan sonra yuvarlak masanın yanına gelip ortaklarında istekleri sormak için hamle yapacakken Murat şaşkın halde devam etti. "Kahve getir dedim. Duymadın mı?" "Herkesin ne içtiğini sorduğum gibi, getireceğim efendim." Önüne düşen saçlarına kulağının arkasına götürdü. Ağzını açtığı gibi konuşmadan Murat ayağa kalkarak Melek'in önüne geçti. "Onlar istemedi ben istedim, ben... Onlar isterse getirirsin." "Zaten onlar istemeden biz ikram etmeliyiz. Adı üstünde misafir onlar. Ortaklarınıza getirmezsem sorun olacağını düşünüyorum." "Sorun olacak tek şey sensin. Her şeye muhalafet olma artık. Beynin konuşmaktan nefes almıyor." Melek derinden nefes alıp kapıya yönelmişti ki Murat sinir bozucu sesini Melek'e yöneltti tekrardan. "Kopi luvak." "Ne,kop luv mu?" "Kahvenin ismi kopi luvak. Başka kahve içmiyorum." Melek şu anda sadece onu Salih'in kurtaracağını biliyor olmasına rağmen onun olması gereken yerde olmaması ve bu kötü an'a denk gelmesi aklında birkaç soru sormasına neden olmuştu. Murat Arsel'in anı kolladığını anlamıştı. Dudaklarını ısırıp, çaresiz Murat Arsel'in istediği kahveyi istemek için dışarı çıktı. En alt kattaki cafe'yi aradı. Karşısında kibar bir ses; "Buyrun ne istemiştiniz?" "Şey, kopi luvok lütfen bir tane üçüncü kata." "İyi de burada o kahve satılmaz." "Nasıl satılmaz? Kahve değil mi neden satılmıyor?" "O kahve dünyanın en pahalı kahvesi. Buraya getiremeyiz." Murat Arsel'in kafasındaki düşünce ortaya çıkmıştı. Bugün sanki az yorulmuş gibi daha fazla yormayı, istifa etmesi için damarına basmayı kafasına koymuştu. Kendisini kovmak için çocukça işlere kalkışan patronuna bir dizi küfür sayıp ne yapıp bu işi kendi lehine çevireceğini düşünmeye başladı. Hemen sekreter odasına koştu. Nerde satıldığını öğrenmek için internete baktı. Türkiye'de sadece bir yerde olan bir kahve olması yetmezmiş gibi kedigillerden bir hayvanın dışkısından yapılması daha bir şaşırmıştı. "Tam hakettigi şeyi içiyor." Diyerek gülmeye başladı. Telefonu tekrardan eline alıp cafeyi arayarak sert bir tane filtre kahve üç tane de kül kahvesi isteyip beklemeye başladı. *** Fahri bey odada elindeki dosyaların tamamını inceleyen baş sekreterin söylediklerine kulak kabartmış halde dinliyordu. Kapının sesiyle başını kaldırıp yüksek sesle. "Girin." dedi. Gelen Salih Saraç'dan başkası değildi. Fahri bey oğlu tek başına halletsin diye Salih'i telefon ile arayarak odasına davet etmişti. Eliyle baş sekreteri dışarıya yollayıp konuşmaya başladı. "Nasıl gidiyor toplantı?" "Şimdilik iyi efendim. Yeni sekreterin inadı, sabrı sayesinde Murat ortaklar ile görüşüyor. İstediği zaman, her işin altından kalkacağını gösteriyor. Ortakların ikna olması kuvvetle muhtemel." "İyi,iyi çok sevindim. Bu kızın sağlam, kafa tutan bir bünyesi olduğunu tahmin etmiştim. Yanılmamışım,ilk defa bir sekretere boyun eğdi." "Murat,bu işi hallederse her işin üstünden kalkacağını açık bir şekilde dosta düşmana gösterecek." Fahri bey Salih Saraç ile uzun bir sohbetin başlangıcını yapmışlardı. Her zaman üstüne tartıştıkları adamın ilk defa güzel taraflarını birbirlerine anlatacaklardı. *** Elinde ki tepsinin içinde üç tane kül kahvesi ve bir tane sert filtre kahveyi alıp toplantı odasının kapısına geldi. Kapıyı çaldıktan sonra başına gelecekleri biliyormuş gibi başını kendinden emin yukarı kaldırarak içeriye girdi. Murat'ın kafası kapıya dönük bir şekilde ortaklara bir şey anlatırken topuk seslerini duyduğu gibi sustu. Kapıya dönerek dediğimi nasıl yaptın bakışı atmak üzereyken tepsi üstünde başka kahveleri görüp,üstüne istediği kahveden de gelmediğini anlayınca hışımla ayağa kalkarak. "Ben sana sadece bana kahve getir demedim mi?" diyerek ortaklara aldırış etmeden bağırdı. "Evet efendim dediniz... Zaten kahvenizi getirdim. Böyle en ağır olandan filtre. Hem istediğiniz gibi misafirlere ne istedikleri sormadım. Şimdi müsaade ederseniz kahvelerin köpükleri gitmeden ikram edeyim." Melek'in omuz darbesiyle Murat önünden çekilirken, gözünde fazla küçültügü kadına baktı. Akıllı,savaşçı ruhlu olduğunu biliyordu. Ellerini birleştirip,yerine oturdu. Önüne koyulan kahveyi, kenara itip karşısında köpüklü kahvelerini keyifle yudumlayan ortaklarına daha sonra da güç gösterisi yaptığını zannettiği sekreterine kaşlarını çatarak baktı. Kendisi bu tür baş kaldırılmalarına alışkın değildi. Ortakları odada bırakıp hiçbir şeyi umursamadan dışarıya çıktı. Melek de ortaklardan izin isteyerek peşinden gitti. "Murat bey, Murat bey nereye gidiyorsunuz?" diyerek önüne geçti. "Ben sana ne dedim? Sadece bana kahve getireceksin. Bana getirmemişsin birde istemediğim bir kahveyi getirmişsin. Sen kimsin, söyle sen kimsin? Şimdi ortaklara git ve açıklamanı yap." Delirmiş gibi bağırıyordu. "Ne yani sadece size getirmedigim için mi? Sizin yaptığınız davranış, iş ahlakına aykırı olduğu için bu şekilde yaptım. Türkiye'de nerdeyse olmayan bir kahveyi benden isterken ne düşünüyordunuz?" "Ahkam kesecek yer burası değil. Senin gözünde her yaptığım, iş ahlakına aykırı. Artık bütün sorumluluk sende. Ben gidiyorum, randevum var. Senin olduğun yerde artık ben olmak istemiyorum sekreter hanım..." Murat arkasına döndüğü gibi Melek kolunu tuttu. "Vallahi bırakmam, gidemezsin." Ne yapıp ne edip ikna etmeliydi. "Ben toplantıya katılmayacağım. Artık beni görmeyeceksiniz. Bu fikir hoşuna gitti mi?" dedi. "Ne yani birden, bu kadar kolay, sessizce defolup gidecek misin?" "Evet... Bu toplantı çok önemli holding için... Ama lütfen toplantıyı yarım bırakmayın. Bakın şimdi gidiyorum. Hemde asansörü bile beklemeyeceğim direk merdivenlerden hızlıca, bu kattan ineceğim." "Tamam,defolmak için bu kadar ısrar ettiğine göre bende isteğini kırmayacağım." diyerek arkasına dahi bakmadan toplantı odasına girdi. *** Salih yarım saat Fahri bey ile sohbet ettikten sonra durumu öğrenmek için toplantı odasına geçti. Murat bütün dikkatini misafirlere vermiş bir şeyler anlatırken izin isteyerek yanlarına oturdu. Fazla büyük olmayan odada sekreter Melek'i gözleriyle aramaya başladı. Kahveler ikram edilmiş, içilmiş sohbet son bulmuştu en sonunda. Murat Arsel'in önderliğine, az da olsa güvenmeye başlayan ortaklar ile el sıkışıp dışarıya kadar eşlik ettiler. Arabalarıyla giderlerken misafirler Salih bu zor durumdan galip gelen Murat Arsel'e elini uzatarak döndü "Babanın güvenini boşa çıkarmadın. Tebrik ederim seni." Dostane uzattığı ele Murat bakarak gülümsedi. "Önemli değil. Babamın sadık yardımcısından bu tür övgüleri almak gururlandırdı beni." Elini sıkmaya tenezzül etmeyerek yanında yürüdü. Salih için alışılagelmiş bir durumdu. Boşta kalan elini yere indirdi başını sallayarak. "Ben babanın sadık adamı olmadan önce senin abin olmuştum. Unutmuş olmana üzüldüm." "Eskimiş bir mevzu... Bugün sizi mutlu ettiğime göre odama gidip bir yere e mail attıktan sonra dışarı çıkabilirim değil mi?" "Benden izin aldığını duymak beni çok gururlandırdı." dedi muzipçe gülerek merak ettiği soruyu sordu. "Sekreterini nereye yolladın?" "Yollamadım direk kendisi istifa etti." "Ne...İstifa mı etti? Ne yaptın sen kıza?" "Bana söz verdi. Defolup gideceğini söyledi ve gitti. Babama söyle,daha inatçı bir sekreter bulsun." "Sen gerçektende çocuk gibisin. İnanılmaz davranışlar sergiliyorsun. Aynı anda hem başarılı olup hemde felaket gibi davranıyorsun. Fahri bey bu işten hiç hoşlanmayaçak." Birkaç dakika sessizce yürüyerek odaya gelmişlerdi. Kapıyı açıp ilk önce Murat içeriye girdi. Sonrada Salih sözleri bitmediği için peşinden gitti. Oda tertemiz, dosyalar düzenlenmişti. Buraya kadar her şey normaldi. Ama masanın yanında toz beziyle duran kızı görene kadardı bu normallik. Salih gördüğü şey karşısında kahkahalarla gülerken. Murat Arsel ellerini yumruk yapmış odada görmeyi en son isteyeceği varlığa bakıyordu. __________
Devamlılığı için beğeni ve yorum yapmayı unutmayın... Her gün uzun anlaşılır iki bölüm atıyorum motivasyon için sözlerinize ihtiyacım var.
|
0% |