@kambersizyazar
|
Yorum ve beğeni yapmayı lütfen unutmayın. Yanımda olduğunuz hikayeme ve bana destek olduğunuz için teşekkürler. Herkese bol ilhamlı günler. *** "Hadi şimdi Mahir bey'in yanına gidip ilk yenilgi de, kaçan ortaklarımıza sürpriz hazırlayalım." Bu söz birlik olduklarına dair bir kanıttı. Artık işi için uğraşan patronuna, göğsünü gererek bakıp kendi içinden eserimle övünüyorum demeye başladı. Daha başlangıç olsada onun eseriydi. Kararlı ve güçlü duruşu Murat Arsel'in bakışlarında görmüştü. Bu adamdan hoşlanmadığına emin olsa da düzeleceğine dair bir umudu vardı, var olacaktı.
*** "Merve, nerede kurula gönderdiğimiz raporlar? Bana gönderdiğin bütün dosyalara baktım, yoktu." diyerek sekreter odasına giren Salih. Herkese başıyla selam verdikten sonra Merve'nin masasının önündeki sandalyeye oturdu. Eliyle masaya gelişi güzel bir melodi eşliğinde vurmaya başladı. Merve de bütün dikkatini bugün eline verilen dört dosyaya vermişti. Derin bir nefes alarak, biraz zor olsa da bulduğu dosyayı Salih Saraç'a uzattı. Genç adam arkasında farkında olmadan, üç tane hayran bakan göz bırakmıştı. Gözleriyle bile hiç çekinmeden adam soyabilen, üçlü dedikodu gurubu Yaren, Ayşe, Suzan... Gözleri bayram ettikten sonra, diğer konuları al aşağı etmek için, bütün dosyaları koydukları yerde birleştiler. Hacer ve Merve bu gruba hiç dahil edilmemişlerdi. Zaten davet edilse de,teşrif etmezlerdi. Merve, mutaassıp bir ailede yaşayan birkaç ay içinde sevdiği erkekle evlenecek, tesettürlü bir kadındı. Holding de iki yıldır çalışıyordu. Nerede ne konuşacağını bilen en önemlisi aklıyla burada tutunabilmek için var gücüyle çaba sarf etmişti. Ayşe,Yaren,Suzan ve baş sekreter tarafından, işten istifa etsin diye baya bir komplo uygulansa da, Fahri bey ve Salih sahip çıkınca yapacak bir şeyleri olmadığı için işkencelerine son vermişlerdi. Son bir yıldır kimse rahatsız etmiyordu. Yavaş, yavaş alışmışlardı varlığına. Merve, birçok insanın gıpta ettiği bölümde, her işin altından kalkacağını gösteren başarılı bir sekreter olmuştu. Hacer oradaki tek arkadaşı dert ortağıydı. İkisi de kalp kırmaktan korkarlardı. Birbirlerine benzeyen iki dost ,iş ortamında dostluklarını kimseye söylememişlerdi. Bu tedbir elbette Merve içindi. Yalnız gösterek kendini, kimseyi başına bela etmiyordu. Hacer, idealist bir karaktere sahipti. Fazla gülmez,sohbet etmeyen, klas birisiydi. Kendini üstün görmeyen, genç, minyon tipli kızdı. Yaren,Suzan ve Ayşe'nin bir nevi korkulu rüyasıydı. Yanlış gördümü şikayet etmeden halleden, ama uyarı yapmadan duramayan biriydi. Dosyaların önünde kurulan dedikodu grubu, başlamıştı günün en derin konularına... Yaren yutkunarak ilk sözü alıp; "Sakın bana kızmayın ama tamamen aptal olduğumuzu düşünüyorum." diyerek kendisinden uzakta işlere gömülen Merve'ye baktı. Onlar için kolay lokma değildi. Sonra onu can kulaklarıyla dinleyen kızlara döndü. "Öyle bakmayın şimdi açıklayacağım. Bu kirli bez parçası Merve olduğu sürece bizden birisi Salih bey'in ne sekreteri olur ne de sevgilisi. Hadi Murat bey'i ben kaptım, ya siz? Hacer çaktırmasa da onun yanında. Evlendikten sonra da burada çalışmaya devam edecekmiş. Sinir oluyorum. Biz en basit müdürlerin sekreterliklerini yapalım. Onlar istiyor diye yaptıkları tacizlere katlanalım." Dudağını ısırdı. "Bu işyerinin en iyileri Murat ve Salih. Çok şükür biri cep de diğerini de aldık mı bizden güçlüsü yok." Konuşması devam ederken aralarında sır tutamayan, ağzından bakla ıslanmayan üyesi Suzan, yine sözü Yaren'in ağzına tıkayıp kendi mantığında doğru bulduğu kelimeleri söylemeye başladı. "İyi de Murat bey normalde senin yüzüne dahi bakmıyor. Sanki dalga geçiyor gibi seninle. Oyuncak gibi görüyor seni bence." diyerek gözlerini kısarak devam etti. "Aslında benim sapık müdüre söyleyelim bu Merve'yi." Sessizce gülmeye başladı. Yaren ve Ayşe birbirlerine bakıp yeter demek isteseler de, sessiz kalarak sözünün nereye gideceğini dinlemeye devam ettiler. "Benim müdürüm tam bir sapık..." dedikten sonra kalçasını gösterip yarım bıraktığı cümlesine devam etti. "Baksana kalçama taciz etmekten kiyafetimde el izi kalacak. Odasına her girdiğimde, sanki beni ilk defa görüyormuş gibi sıkıyor. Ona da yaparsa dayanamaz istifa eder. Benim kadar güçlü değil ne de olsa." Mantıklı gelmişti bu ahlaksız fikir. Gülerek dikkatleri daha fazla üzerlerine çekmesin diye yerlerine oturdular.
*** "Daha çok var mı otele?" Melek yanında gayet sakin, siyah güneş gözlükleriyle etrafa bakıp, araba süren Murat Arsel'e döndü. Hiçbir ses vermeden başıyla kafa salladı. Geldik demek istemişti. Melek yavaş yavaş tanıdığı bu adama hayretler içerisinde bakıyordu. Küçük bir sızı kalbine belli belirsiz çarpmasına sebep oluyordu. "Işte geldik...Vale'ye arabayı verelim." Arabadan çıkıp, otel kapısının önünde bekleyen vale'ye arabanın anahtarını verip, dönen kapıdan içeriye girdiler. Melek biraz heyecan yapmıştı. Bu kadar büyük bir otel, ilk defa görüyordu. Aslında hiç lüks otel görmemişti. Televizyonda magazin programlarından gördüğü gibi duruyordu. Resepsiyona giderek Mahir bey'in nerede olduğunu öğrendiler. İçeriye girdikleri kapının, karşısında ki koridordan yürümeye başladılar. Kırmızı,mavi renklerle genç bir imaj çizen otel... Etrafa gelişi güzel koyulmuş koltuklarla da lobide bile rahat olmayı hedeflemişlerdi. Hedeflerini tam on ikiden vurduğu kesindi. Oturup koyu bir sohbet içerisinde kahvelerini yudumlayan insanlar... Birbirlerine dokunmak için an kollayan balayı ve evli çiftler... Mutsuz gözükmüyorlardı. Melek tebessüm ederek etrafında hiç görmediği bir hayata biraz buruk halde baktı. Annesi ölmeden önce tatil yapmak çok istemişti. Dişlerini istemeden sıkarken, kendi kendine mırıldandı. "Annem ile yapamadım ama babam ile bir tatil yapacağım." diyerek yemyeşil bir alana bakan kapıdan girdiler. Etraflıca baktıktan sonra danışmanın gösterdiği, beyzbol oynayan üç adama baktılar. Şişman, Zayıf, Normal kiloda olan üç adamı kenardan izlerlerken Murat şişman olanın Mahir bey olduğunu düşündü. Aynı anda birbirlerine bakıp onayladıktan sonra, yanlarına giderek, kendisiyle tanışmak için el uzattılar. Önce şişman olan adamla, sonra zayıf ve normal olan adamla el sıkıştılar. Murat boğazını temizleyip,konuşmaya başladı. "Yarım kalan oyununuzu böldük Mahir bey. Kusura bakmayın, iş konuşmak için gelmiştim. Musaitseniz sizinle konuşmak istiyorum." "Benimle mi? Konu neydi?" diyen şişman adam, şaşkın bakışlarıyla yanında ki diğer iki adama baktı. "Konu bizim ortaklarımız sizinle irtibata geçmiş. Sanırım sizde ortaklarımız ile anlaşma sağlamak istiyorsunuz." Şişman adam şaşkınlıkla bakıp ne olduğunu anlamamış gibi yanında ki normal kiloda olan adama baktı. Yaşlı ama ,yakışıklı, güçlü, beyaz saçları dökülmemiş, normal bir kiloya sahipti. Yeni traş olmuş yüzüyle kaşlarını sinirle kaldırıp, Murat Arsel'in omzuna dokunduktan sonra; "İçeride konuşalım evlat. Ben Mahir Atak, şimdilik tanıştığımıza memnun oldum." diyerek önünden geçip uzun koridora doğru gitmeye başladı. Melek olduğu yerde Murat'ın bozulan suratına bakarak gülümsedi. Tam tersine Murat bu işin sonu kötü bitecek diye şimdiden kendini teskin etmekle meşguldü. Mahir Atak önde,arkasından el pençe divan iki adam... Ve kendilerinden emin olmayan yeni yetme patron ve sekreteri. Otelin kocaman harflerle ,toplantı salonu yazan odasına girdiklerinde, Melek'in sessiz olduğunu sandığı, tiz sesi odada ki kasvetli ortamı daha da acı hale getirmeye yetmişti. "Murat bey, adam alışmış baksana. Daha ne için geldiğimizi, hangi holding, fikrimizi duymadan toplantı odasına aldılar. Öldürmeye kalkmasınlar bunlar." Murat, kapa çeneni der gibi bakış atsa da artık fazlasıyla geç kalmıştı. Sesi boş olan salonda yankı yaparak Mahir Atak ve yanında ki adamların kulaklarını hedef almıştı. Mahir bey hiç tereddüt etmeden konuşmaya başlaması en son düşünecekleri eylem iken, şimdi karşılarında ki heybetli adama sus pus bakıp, sadece dinlemek için görevlendirilmiş iki insana dönüşmüşlerdi. "Derhal dışarı çıkın. Size duyduğum saygıyı bana sağlamayan, kuşku duyan hiçbir insanı karşıma alıp iş konuşmam. İş görüşmesi olmadan bitmiştir." Murat bir hışımla sekreterinin kolundan tutup odadan uzaklaşırken kimsenin duymayacağı bir şekilde bağırmaya başladı. "Allah senin gibi sekreterin belasını versin. Sakın iş yerine bir daha adım atma. Holding ile işin bitmistir. Deve kuşu gibi kafanı göm bir çukura... Boş boğaz çeneni artık açsan da, af dilesen de umurumda değil." "Oha, cüş düşman mı gördün ne oluyor? İstemeden yaptık ne o öyle çocuk gibi hemen gidiyoruz. Özür dileriz hallolur. İnsana özgüdür hata yapmak robot değiliz. Hem her şey senin suçun, patron gibi davranmış olsaydın, ortaklarınız sizden kaçmazdı. Bizde ortaklarınızı aramazdık. Suçlu sizsiniz beni idam ediyorsunuz. " "Adamı kanser edip hemen arkasından mezara yollarsın. Susmak nedir bilmiyorsun. Başını kaldırmaya yüzün olmaması lazım. Sekreter değilsin, bela olabilirsin, ceza olabilirsin ama sekreter olamazsın." "Valla milletin koynundan topladığım adam bana sekreter olamazsın mı dedi? Beni konuşturma." Kahkaha attı. "Siz önce patron olun, sonra bozuk plak gibi tekrarlayın." Murat arkasına dönüp bakmadan çekip giderken, yediği bir araba laf ile, üstüne birde ellerini bağdaş kurmuş Mahir bey'in mutsuz haliyle kalan Melek kendine mezar aramaya başlamıştı. Adamlara yarın yapacağı toplantıları bir bir söyleyerek, umursamaz ve güçlü bir halde yanından şimdi de Mahir bey geçiyordu. Melek'e tek kelime, tek hareket, tek söz söyleme gereği duymamıştı. Mahir bey, tam kapının tokmağına elini dayadığı anda... Araştırma yaparken gördüğü bir detay geldi, Melek'in aklına... Mahir bey'in yirmili yaşlarında kızı vardı. Kızın sevgilisi, babasının serveti yüzünden terk ettiginde bir ay boyunca hastanede tedavi görmüştü. İyileştikten sonra da İngiltere'ye kalıcı olarak yerleşmişti. En önemlisi Mahir bey'in bu olay sonrasında çöküntüye uğramasıydı. Adamın istediği parayı vermediği için kızını bırakmıştı. Acı olsa da bu gerçeği kullana bilirdi. Kimseyi sevdiği insandan ayırmak istemeyecegini umarak, kendi içinden; "Çabuk pes etmek yok, hadi şimdi kene gibi yapış ne kaybedersin rezil olmaktan başka." dedi. Kafasında bir dakika önce kurduğu senaryoyu gelişi güzel sahneye sermeye başladı. "Hadi Melek, sen yalanın dibine kadar insanın gözlerine bakıp söyleyen yegâne kişilerden birisin." Olduğu yerde arkasına dönmeden ağlayarak sesini salondan çıkmakta olan Mahir bey'e duyurdu. Tabi normal ağlama değil. Birisi karnını deşiyormuş gibi avazı çıktığı kadar. "Ahhhhh ahh ben şimdi nereye gideceğim. Bu benim son şansımdı. Allahım ne günah işledim. Ciğerim yanıyor, kalbim sızlıyor ahh. Ben bu yaşta evlilik hayalleri kurarken, yanlış cümlem yüzünden hayatımın tek aşkını unutmak mı zorundayım?" Bu kadar yüksek bağırmak saçma geliyordu yine de sesini alçaltmadı. İç sesiyle tövbe bismillah diyerek devam etti. "Bahtsız bir kız olduğumu kaderim her an karşıma çıkarmak zorunda mı? Ölmek,kurtulmak istiyorum." Abartmıştı hemde fazlasıyla kendini de durduramıyordu. Melek arka arkaya saçlarını yolarak gerçek olmuş gibi veryansın edip ağlarken. Yaptığı arabesk haykırışları daha fazla yükseltmeye başladı. Mahir bey'de kızının eski günlerini hatırlayıp panik halde yanına gitti.Melek adımların ona geldiğini hissettiği gibi. Dizlerinin üzerine çöktü Ve... Drama kraliçesi için oyun sahnede başladı. ________ Yorum ve beğeni yapmayı lütfen unutmayın. Yeni bölümde görüşmek dileğiyle.
|
0% |