Yeni Üyelik
21.
Bölüm

21. Saldırı

@kambersizyazar

Yorum ve beğeni yapmayı lütfen unutmayın.❤❤❤❤❤

________________

Kimse haketmiyordu bu halde olmayı... Kimse böyle bir azabı görmemeliydi.

Açılan kapının önünde korku içinde baktığında, kan beynine sıçramıştı. Kenan bey nefretle Merve'ye tokat atarken, bir yandan eteğini indirmeye çalışıyordu. Bir yandan da başında ki eşarbı hışımla çıkartmaya uğraşıyordu. Merve'nin narin bedeni acı içinde yardım istiyordu. Kendini korumak için hem gözünü şehvet bürümüş adama yalvarıyor hemde eteğinin açılan taraflarını örtmeye çalışıyordu. Neden kimseler yardım etmeye gelmiyordu. Bu kadar büyük bir şirketin bu sesi duymayacak güvenliği olması, ne derece doğru ve geçerli bir sebepti. Melek, koşarak adamı Merve'nin üstünden tuttuğu gibi köşeye attı. Kenan bey kilolu olsada, nefsi gibi karakteri de zayıftı. Boş bir yağ tabakasından başka bir şey değildi. Melek'i karşısında görünce yaptığı tavrın doğru olduğunu gösterir biçimde sırıtmaya başladı. Açtığı gömleğinin arkasından taşan göbeğini karıştırıp ayağa kalktı. Melek dayak yemek için her türlü iğrenç tavrı gösteren bu adama dünyanın kaç bucak olduğunu göstermek istiyordu. Merve'nin utana sıkıla ağlayarak eteğini düzeltmesi ,atacağı dayağı ertelemişti. Üstünde ki gömleğin kolları yırtılmış ve eşarbı çözülmüştü. Kafasında sadece bonesi kalmıştı, saçlarının yarısı görünüyordu. Melek tecavüzün gerçekleşmeden sonlandırdığı için şükür etti. Fiziken sadece şiddet vardı. Ama ruhen şiddet, tecavüz, korku, panik, hayati endişe, artık eskisi gibi olamamanın korkusu, güvensizlik peydah olmuştu. Usulca yanına gidip tokat atılmaktan kırmızı olan yanağını okşadı. Gözyaşları sicim gibi akıyordu. Şimdi isterdi bir mezar olsun, içine girip dünyadan ebediyen kurtulmak için. Melek üstündeki kap'ı çıkartıp Merve'nin korkudan düşmüş omuzlarına örttü. Sonra da ayağa kalkıp elini uzattı. Kapıya doğru yöneldiler ki arkasından Kenan bey'in sesi geldi.

"Nereye gidiyorsun? Öyle kolay mı benden izinsiz çıkmak. Ben bu işyerinin patronlarından birisiyim." dediği gibi Melek koluna girdiği kızı koltuğa otutturup adamın önüne dikildi. Bu kadar gülmesi, keyifle konuşması yeterliydi. Sıktığı yumruğunu adamın gözüne geçirip arkasından sırtına bir tekme attı. Adam aldığı darbeden diz çökünce yüzüne de diziyle tekmeyi geçirdi. Yere iki seksen uzanmıştı artık sorun teşkil etmiyordu. Hıncını alamadığı için karnına tekme atmaya devam etti. Adam sırtını dönüyor sırtı darbe alıyordu. Nereye dönerse, dönsün dayak yemekten kurtulamıyordu. Yalvarmaya başlayan adam, şiddet uygularken şiddete maruz kalmıştı. Artık ağzından kan geldiğini gördüğü gibi, Melek bırakmak zorunda kaldı. Ölmesi onun için kurtuluş olurdu polise bildirip cezaevine gitmesini sağlayacaktı.

Duymuştu, orada ki kader mahkumları tecavüz ile damga alan adamı affetmezlerdi. Babası ile annesi ne zaman görse haberlerde, konuşurlardı. Annesi idam edilsin, kızın hayatını aldı onunda hayatı alınsın derdi. Babası ise idam kurtuluş atsınlar cezaevine, gör o zaman ne tecavüzler ne işkenceler ediliyor. Sonra da gebertip kim vurduya gittiğini söylüyorlar. Kulaklarına o zaman bu bilgiyi küpe yapmıştı. Hoşnut bir tavırla gülümseyerek Merve'nin tekrardan koluna girdi. Kapıyı açmadan içeriye güvenlikten biri geldi. Üstünde ki üniformada ismi Ayhan diye yazıyordu. Melek yerde yatan adamı görmesi için kapının önünden çekildi. Tam olan biteni anlatacaktı. Güvenlik kızlara yardım edip onları dinleyecegine, yerde yatan adamın yanına gitti. Kulağına birkaç cümle fısıldadı. Melek'in sinirli sesi, söylenenleri harfiyen onaylayan adama ulaşmıştı.

"Polisi arayın lütfen... Yoksa sizden de şüphe etmeye başlayacağım." Başıyla tamam diyerek kızların yanına geldi. Melek bir an şüphe duyduğu adama minnetle baktı. Herkesi aynı kefeye koymanın doğru olmadığını düşünüyordu ki, koca bir elin gömleğini tutup içeriye attığında, arkasından da Merve'yi kenara ittiginde düşüncelerinin doğru olduğunu yeniden görmüş oldu. Bu adam güvenlikten biri olmak yerine, sadık olmayan bir köpeğin yavrusuydu. Yardım etmek için değil patronunun pisliğini örtmek için burdaydı. İlk önce yere ittiği Merve'nin yanına yaklaştı.

"Bugün burda olanlar burada kalacak anlaştık mı? " dedi Merve'nin açıkta kalan saçlarını çekmeye başladı. Sözünü tekrar etti.

"Anlaştık mı dedim konuşşş?" diyerek kızın saçlarını kopartacak hale getirmişti. Acı içinde, ona yapılanları kabul ederek.

"Tamam kimseye hiçbir şey söylemeyeceğim. Yalvarıyorum bırakın gidelim." diyerek korku içinde ağlayarak yalvarıyordu. Tuttuğu saçı çekip, elinde kalan saçı yere fırlattı. Merve acı içinde yere çökerek bugünün bu an'ın kendisinin yok olması için yalvarıyordu.

Şimdi sıra Melek'teydi. Yanına yaklaşan iri kıyım adama bakarken korkmamak için gözlerindeki kaygıyı sildi. Şimdi boş ve manasız bakıyordu. Gelmekte olan adamın yapacağı şiddeti ölçüp tarttı içinden. Artık tek nefeslik arayı kapatıp içindekileri kusmaya başlamıştı adam.

"Bugün olanları görmedin. Tamam mı?" diyerekten pis pis gülümsedi.

"Sen görmedin orası tamam ama ben gayet net gördüm. Şimdi bir şey daha gördüm sen işbirlikcisin... Seni de polise şikayet edeceğim." dediği gibi çenesi sıkı sıkı tutuldu. Kenan bey arkada iki kızın düştüğü hali büyük bir keyifle izliyordu. Sağı solu belli olmayan sekreter yüzünden aldığı darbeler canını yaksa da, en has adamı tarafından, gözlerinin önünde yapılan şiddeti gülerek izlemeye engel değildi.

"Şimdi de gördüğünü düşünüyor musun?" diyerek sıktığı çenesini bırakıp masanın üstünde fırlattı. Vücudu aldığı darbe yüzünden fazlasıyla acı çekmeye başlamıştı. Kafasını yavaşça kaldırıp Merve'nin korkudan titreyen vücuduna baktı. Bu yapılan hareketin üstü örtülemezdi. Başını tekrardan adama çevirip.

"Canım acısa da karşımda hayatı bittiğini düşünen kıza arkamı dönmeyeceğim. Yapılan iğrençliği görmemek için kör olmam lazım." dediği gibi saçlarından tutulup ayağa kaldırıldı. Yüzüne aldığı tokatla acı içinde tekrar yere düştü.

"Yalvarıyorum yapmayın kimseye ama hiç kimseye anlatmaya kalkmayacağız. Ben onunla konuşurum lütfen yeterrr..." Merve ağlayarak söylediği sözleri umursamayan insanlara anlatırken.

Melek yerde acı içinde bir anlık dalgınlıktan yararlanıp, önüne düştüğü cantasından her ihtimalle karşı babasının koyduğu biber gazını çıkarttı. Eliyle sıkıca tuttu. Saçından yine yukarı çeken adama müdahele etmeden, titreyerek konuşmaya başladı.

"Şişko patronuna bir şey söyleyeceğim." Nefes aldı Melek, sonra da Merve'ye eliyle kalkmasını söyledi. Ayhan saçından sürükleyerek Kenan bey'in önüne attı. Dizleri üstünde ayağa kalkıp sessizce Kenan bey'e baktı. Aslında istediği iki adamın yanında olmasıydı. Bu şekilde gözlerine, gazı sıkıp onlardan kurtulabilirdi.

"Sen orda ne bekliyorsun konuşsana." diyerek elini Melek'in omzuna atmıştı ki, önce Ayhan'ın yüzüne sonra da Kenan bey'in gözüne şişeyi boca etti. En sonunda tekme atıp ayakta duran Merve ile koşarak odadan çıktılar. Canları çok açıyor olmasına rağmen acı çekmiyor gibi koşuyorlardı. Yangın merdiveninden aşağıya inip en sonunda kendilerini dışarı atmışlardı. Merve görünen saçlarını, üstünde ki kap ile örtmeye çalışsa da fazla başarılı değildi. Bonesini sıkıca bağlayıp kap'ı üstüne geçirdi. Melek daha fazla oyalanmamak adına, hızla kızın yara almış elini hafifçe tutup yürümeye başladı. Etrafta ki insanlar dağılmış iki kişiye bakıp gülerken, onlar yaşadığı tecrübeyi hiçbir zaman unutmayacaklardı.

Önlerinden geçen taksiyi durdurdular. Taksici başına bela almasın diye gördüğü gibi kapısı açılmadan bastı gaza. İkinci kere şansını denemek için tekrardan başka bir arabayı durdurdular. Taksici dışarıya çıkıp, yardım ederek oturmalarını sağladıktan sonra yerine geçti. Hiç soru sormadan gaza basıp sürmeye başladı.

"En yakın polis karakoluna gidelim." Merve panikle kolunu sıkıp başını panikle salladı.

"Sebep?"

"Yapamam gerçekten yapamam. Korkudan ölmek üzereyim." Melek koluna ürkek bir halde sarılan kıza sevecen bir yüzle, korkutmadan konuşmaya başlamıştı. Bir yerden başlamak gerekiyordu.

"İlk önce seni bırakalım. Evin nerede?" dediği gibi Merve korku içinde başını yine salladı. Evdekilere halini nasıl açıklar, nasıl kendini müdafa edebilir diye düşünüyordu belli ki.

"Aslında bende gidemem eve... Babam beni bu halde görürse alim Allah kötü bir şey olur." Yaşadıklarına rağmen tebessüm etti. Fazla ihtimal yoktu hemen telefona sarılıp, arama listesinden Sibel'in numarasını tuşladı. İlk çalmada açarak, huysuz sesiyle konuşmaya başladı.

"Melek nerdesin sen?"

"Sen nerdesin asıl?"

"Ben şimdi sizden çıktım. Saat dokuz oldu bir saattir bekliyorum."

"Damdan düşer gibi olacak ama açıklamaya vaktim yok. Bugün sende kalabilirmiyim? "

"Yine mi Melek, yine mi? Her şey iyi giderken, sırf istifa edeceksin diye nasıl içki kullanırsın anlamıyorum."

"Delirme kızım ya... Düşündüğün gibi değil. Durum fazla karışık gelince anlatırım aslında anlatmama da gerek yok bizi gördüğünde anlarsın. Beş dakika ya sendeyiz."

"Biz? Biz ne, neden çoğul kullandın?" dediyse de telefonu yüzüne kapanmıştı. Sibel sinirle telefonu çantasına koyarak aceleyle eve yürümeye başladı. Evin kapısını açarken aynı anda taksi kapısının önünde durup şoför dışarıya çıktı. Arka kapıyı açıp Merve'ye yardım etti. Sonrada Melek arkasından arabadan çıktı. Sibel gördüğü manzara karşısında şok olmuştu. Hızlıca anahtarı deliğe geçirip kapıyı açtı. Önüne kapanmaması için taş koyup şoförün elinden kızı yavaşça aldı. Melek'e hiç bakmıyordu bile kızın hali daha kötü duruyordu. Dudağında kan kurumuş, yüzü, gözü fazlasıyla kızarmıştı. Yırtılmış gömleği, kafasına geçirdiği kap'dan bile belli oluyordu. Paramparça edilmişti. Odasına götürüp kızı yavaşça yatağa uzattı. Sonrada ses çıkarmadan dışarıya çıktılar. Merve, uyumamıştı ama dinlenmeye, soru sorulmadan beklemeye ihtiyacı vardı.

"Ne oldu?" diyerek Melek'e sarıldı Sibel. Sarıldığında acıdan 'Ayy' diyerek geri çekildi ve konuşmaya başladı Melek.

"Bir defa anlatacağım... Dayak yemekten de dayak atmaktan da çok yoruldum o yüzden iyi dinle... Oda da ki kız bizim şirkette çalışıyor. Tecavüze uğramak üzereyken çığlığı sayesinde onu gördüm. Kurtarmak içinde iki şerefsizi geçmek zorundaydım. Geçerken biraz sırtıma yüzüme darbe aldım. Yüzüme sadece ağır bir tokat attı. Asıl çalışmasını sırtıma yaptı şerefsiz. Yarına mosmor olur vicdansız embesilin yaptığı çalışma. Tabi Merve kadar acı bir durumda değilim." diyerek köşeli koltuğa oturdu. Belli etmiyordu ama canı çok yanıyordu. Sadece Merve'nin acı içindeki halini gördükçe. Kendi acısını yaşamak konusunda gaddar davranıyordu.

 

***

 

Murat klüpte Hakan'ı beklerken. Şimdiden iki shot bardağı devirmişti midesine. Yavaş gidiyordu, dostu gelince dibine nede olsa vururlardı. Sıkıntıdan içinden bir of çekip dans pistinde oynayan kadınlara bakmaya başladı. Bir kadını gözüne kestirip tek hareketiyle yanına gelmesini sağladı. Kadın yarım bırakılan bardağı bir dikişte içip masaya bıraktı. Bardağı doldurmaları için barmen'e hareket yapıp Murat'ın koluna girdi. Kadın çoktan uçmuştu. Murat ise çağırdığına şimdiden pişman olmuş etrafta başka kızları gözüne kestiriyordu. Yanında ki kadının gözleri ona hitap etmiyordu. Hem mavi göz de neyin nesi diyerek kendisiyle celişmeye başladı. Onu gönderip başka kız geldi onunda gözleri hoşuna gitmedi. Bu şekilde beş kızı yanına çağırıp aynı hızda kovma rekoru kırmıştı. Siyah, kahverengi gözleri bile beğenmemişti. Onun istediği sinirli olduğu zamanda bile gözlerini en masum çiçekler gibi sergileyen yüze ait gözlerdi.

Sahi o kız şimdi ne yapıyordu? Belki yemek yiyiyor ,belki arkadaşlarıyla sohbet ediyordu. Her şekilde mutlu olduğunu düşünüyordu Murat. Bu kız en kötü zamanda bile kesinlikle gülmekten geri kalmazdı. Sıkıntıdan geçen yarım saatin sonunda bütün kızları yanına çağırıp geri göndermiş ve kalkmak için hesabı istiyordu.

"Yazdığım mesajın neresini anlamadın?" Hakan, klübün kapısından içeriye girerken, kalkmak için hamle yapan Murat'ı işaret ederek konuşmaya başlamıştı.

"Nerdesin oğlum kimseyi beklemediğim kadar seni bekledim." diyerek bar sandalyesine oflayarak tekrar oturdu Murat. Hakan çapkın bir bakış atıp;

"Oğlum sekreterinin dedikleri dogru mu yoksa? Sen şimdi bana trip mi atıyorsun? Yerim senin tribini çapkın." diyerek barmen'den brandy istedi. Barmen gördüğü manzaraya olağan bir şey gibi gülerek yakıştığını gösterir biçimde baş parmağını yukarıya kaldırdı. Bu hareket Hakan'ın daha fazla gülmesi için yeterliydi. Murat dirseğini Hakan'ın göğsüne geçirip;

"Manyak mısın oğlum sen?" demesiyle bardakta ki içkiyi bir kez daha içti.

"Baksana barmen bile bizim aramızda ki elektriği aldı."

"Sus be oğlum... Sadece onu görmek istiyorum." Eğlenmek amaçlı yapılan sohbetin içine Murat'ın söyledikleri limon sıkmıştı. Hakan, kızlar ile ilgili birçok konuda Murat'ı dikkate almazdı. Ama alakasız bir anda, söylenen cümle şaşırtmıştı. Önüne gelen brandyi bir dikişte içerek konuşmaya başladı.

"Kimi görmek istiyorsun?" diyerekten yerine iyice ne kuruldu.

"Onu?"

"O kim ışte oğlum şifreli konuşma? Geçen akşam tanıştığın Serap mı?" dedi Hakan merakla...

"O sinirlendiği anda ağzına geleni sayar mı? Hayır, Serap köle gibi, onu istemiyorum."

"Betül mü? Çok konuşkan demiştin."

"Benim görmek istediğim kız, arada boş konuşuyor. Lakin bazen açık ve net de konuşuyor. Betül sadece fiyasko tamamen boş konuşuyor."

"Tamam anladım dostum, geçen ay gezdiğin sosyetik güzel Nesrin o zaman?"

"Nesrin??? Yok be, benden uzak olsun o değil dostum. Nesrin direk küfürle konuşuyor. BENİM Kİ önce edepli konuşuyor eğer anlamazsa karşıda ki, açıyor ağzını... Kız bildiğin taramalı gibi sayıyor. Şahit oldum ağzı bozuk ama istediği zaman tatlı dilli de oluyor." diyerek aptal bir gülümseme yerleştirdi yüzüne. Hakan dostunun tek cümlelesine takılmıştı. Kekeleyerek konuşmaya başladı.

"Ben..im ki de..din lan o kim? Benimki dedin şoka girdim." diyerek Hakan nefes alıp devam etti.

"Valla meraktan dilim tutuldu. Sen en son bebekken demişsindir benim ki diye. Oda babana karşı anneni sevdiğini kanıtlamak için. Konuşsana kardeşim yazılı celp mi bekliyorsun?" Murat yanında anlatması için onu sarsan arkadaşına tek kaşını kaldırıp baktı.

"İsim vermem ağa... Sadece şunu bil. Akıllı, aşırı konuşkan, sevimli, güzel, çok bilmiş, şiddet eğilimli, ağzı bozuk, çatlak, birde gözleri var dostum ömre bedel. Yatak odanın duvarına aşacaksın, akşam yatmadan gözlerine bakıp rahat bir uyku çekeceksin. Sabah kalktığında karşısında kahvaltı yapacaksın." Hakan kirli sakalını karıştırıp cümle kurmaya çalışıyordu ama aklına gelen kelimeleri cümle halinde birleştirmekte bugün iyi değildi.

Derin bir nefes alarak pistte kızları birkaç dakika süzdü. Tahminen yirmi iki yaşını geçmeyen kız Hakan'ın bakışını görünce Murat'tan alamadığı eğlenceyi onda bulur diye pistten dans ederek yanlarına gelmeye başladı. Hakan tek hareket yapmıştı eliyle başka kapıya der gibi eli havada oynatması yetmişti. Kız daha varmadan ayaklarını yere vurarak klübü terk etti. Hakan, istediği anda herhangi bir tanesi ile bugünü sonlandırıp sabaha mutlu uyana bilirdi. Tabii Murat gibi dengesiz bir dostunun sözleri içinde boğulmasaydı.

"Valla Murat seni pistte yanarlı, dönerli döverim. Yarım, eksik kelimeler ile konuşunca gizemli mi oluyorsun birader."

"Olmuyor muyum birader?" diyerek gülerek göz kırptı.

"Valla oluyorsun öyle bir oluyorsun ki. Dişlerimin arasında dümdüz gidiyorum sana. Bak valla senin sekreter müneccim demedi deme. Senin yamuk olacağını kız önceden bildi. Baksana haline, bana bile göz kırpıp kayıyorsun. "

"Tövbe Allah korusun. Ne kayması oğlum. Etrafta kız mı kalmadı. Hem sen niye sekreterimi ağzına alıp onu tekrar düşünmemi sağlıyorsun? Bak şimdi yaptığına, hiçbir bahane de yok ki buraya çağırayım." diyerek önündeki bardağı fondipleyip, cebindeki telefonu çıkartarak, bezgin bir halde bakmaya başladı.

"Yanlış mı duydum birader? Sen sekreterini görmek için bahane mi arıyorsun? Daha geçen gün nefret ettiğini söylüyordun. Hani senin için delinin teki, yürüyen bela, renkli şiddet tabelası'ydı. Yoksa BENİM Kİ dediğin mümtaz şahsiyet Melek mi?" Murat, elindeki telefondan başını çevirmeden;

"Görmek için bahane üretmeye çalışıyorsam, birde sen aptal degilsen... Şimdiye kadar olgun bir yetişkin olarak anlaman lazımdı. Söylediğim bütün cümlelerin yarısını yuttuğumu." Saçlarını karıştırıp konuşmaya devam etti.

"Yalan yok, hakkını veriyor gözlerinin. Alengirli, güzel gözleri yok ,renkli de değil. Ama göz var hacı valla ömür boyu o anlamlı gözlere bakılır. Tabi duvara asıp ağzını koli bandı ile bağlayacaksın. Yoksa bir yılda çenesinden yanında yaşlanırsın." diyerek Hakan'ın şaşkın bakışları arasında pisti izlemeye devam etti.

______

Beğeni ve yorum yapmadan geçmeyin lütfen...

 

Loading...
0%