@kambersizyazar
|
Yorum ve beğeni yaparak destek olur musun, lütfen? Varlığını hissettir. _____ BULUTLARI PEMBEYE BOYARSAK YAGMUR PEMBE YAĞAR MI?? (Anonim)😁 ________
Melek, böyle bir haberi duymasının ardından hiç olmadığı kadar mutluydu. Orada onu bekleyen Ayhan gibi akıl hastası olduğu halde düşünmek aklına bile gelmemişti. O gece işe tekrar alındığını onu seven herkese anlattı. Mutlu olmuştu, sanki başka bir habere bu şekilde sevinemeyecek kadar mutluydu. Aynanın önüne geçip, solmuş yüzüne bakıp iç geçirdi. Çirkin bir kız değildi lakin kendini yaşadığı olaylar yüzünden çirkin hissediyordu. Sol yanağında küçük bir sivilce savaş ilan eder gibi kırmızı ucuyla diklenmiş bayrak sallar vaziyette durduğunu farketti. İki işaret parmağını birleştirerek küçük sivilcenin anlamsız savaşına ortak oldu. Bir dakika içinde, rahatlamış olsa da şimdiden kızaran yanağına bir şeyler bulmak için mutfağa geçti. Buzdolabının dondurucu tarafından buz alıp, yanağına soğuk kompres yaptı. İlk yardım sonrasında, önce tuvalete sonra odasına tekrar geçip, uyumaya başladı. Yarın onun için zor geçecekti.
***
Murat allem edip kallem edip Salih ile birlikte otobüs terminaline gelmiş. Gelip geçen arabalara küfürler ediyordu. Salih ise, bir yandan homurdanıyor bir yandan elindeki telefonda yarın ki toplantı için, baş sekreterin gönderdiği dosyaların kaba taslağını inceliyordu. Birkaç otobüs gelmişti. Murat inen her insanın yüzüne bıkkın bir halde baktı. "Nerde bu aptal kız." dedi yere ayağını geçirerek. Salih oturacak küçük bir yer bulduğu için şanslıydı. "Uçak ile gelse ölür zaten. Ne aklına geldi de otobüs ile geliyor." Murat yarım saattir gelen otobüslere bakmaktan oturmak için bile zaman bulamamıştı. Saçlarını yolacak gibi ellerinin arasına alıp, otobüslere bakmaya devam ederken arkasından omzuna bir yumruk yedi. "Kuzenim canım kardeşim işte geldim burdayım..." diyerek olabilecek en vıcık şekliyle kuzeninin yanaklarını öptü. Bu kız karşı cinsi nasıl sinir edeceğini iyi biliyordu. Murat, kadınların onu öpmesine ses çıkaracak birisi asla olmamıştı. Ama Esila, Murat'ın gözünde ayağın altına alıp tekme atacağı cinstendi. Eliyle iterek, vakumlanmış yanağını sildi. Esila'nın arkasına bile bakmadan Salih'in tarafına yürüdüğünü gördüğünde içinden küfürler ederek peşinden gitti. Kullanılıp atılmış eski bir mendil gibi hissetti kendini. "Yine mi toplantı? Beni almaya kuzenim olacak bay çapkınla gelmişsin, tamam onu anladım. Ama bu yaptığın nedir? Telefonla aşk yaşamak yerine, bu değil senin ayakta beklemen gerekiyordu." diyerek iplikleri açılmış ayakkabısına bakıp, bağlamak için eğildi. "Offf sevdiğim bütün spor ayakkabılar neden bağcıklı. Vallahi, sana güzel görünmek için topuklu ayakkabı giydim ama durulacak gibi değildi. İlk ihtiyaç molası verilen yerde bavulumu açtım ve düz spor ayakkabımla değiştirmek zorunda kaldım. Üç aydır ya çıplak ayak ya spor ayakkabıyla hayatımı devam ettiriyorum. Toprak bütün kötü enerjimi alıp götürdü." "Hiç sanmıyorum." dedi Murat. "Sus be! Dün akşama kadar topuklular köşeye atılmış eski gelinler gibiydi. Kıyafetim nasıl olmuş?" Etrafında şeker almış çocuklar gibi birkaç kez döndü. Sonra Salih'in güçlü kollarına sarılıp, kocaman ama nazik hareketle yanağından öperek ayrıldı. "Çok özledim ya... Sende beni özledin mi?" Salih burnundan aldığı nefesi öfkeyle geri bırakıp Esila'ya bakınca genç kadın yutkundu. "Söyleme boşver. Bence özledin ama sen yine de söyleme." Gerçekleri duymak her zamanki gibi istemiyordu. Murat'a dönüp tekrar kıyafetini gösterdi. Kırmızı çiçekli elbisenin neyini sorduğunu anlamayan iki genç adam şaşkın halde birbirlerine bakıyorlardı. Arkalarında ayaklarını yere vuran kıza aldırış etmeden arabayı park ettikleri yerden almaya gittiler. Arabaya bindikten sonra Esila neden uçak yerine otobüsle geldiğini isteksiz, sıkılan iki adama aldırmadan uzun uzun anlattı. Bu deli kız iki erkeğin her davranışına, ne derlerse desin geçiştirip yine susmadan yaşadığı olayları anlatmada bir numara olduğunu her an kanıtlıyordu. "Karnın aç sizin de açsa bir yerde durup yiyelim." Salih'in sorduğu soruyla, bir an ön koltuğa doğru atlamayı düşündü. Yine de ipleri her zaman ki gibi bırakmasın diye umursamaz bir tonla cevap verdi. "Yemeğe mi davet ediyorsun yani? diyerek gülümsedi. "Olur her yere gelirim." "Esila yine başladın. Sabah kahvaltı da sadece poğaca yedim. Saat kaç olmuş baksana... " diyerek Salih kolunda ki saati önünde oturan kıza gösterdi. "Karnım aç olduğu için söyledim. Kendi üstüne alınma. Aç mısın değil misin?" Esila tuttuğu kolu hışımla yere indirdi. Burun kıvırıp başını koltuğa iyice ne yasladı. "Yağmur beni özledi mi?" diyerek konuyu değiştirdi. Salih'in onu istemediğini duymayı istemiyordu. Ses çıkmayınca kendi kapısının penceresini açıp, soğuk rüzgarın dans edercesine uğultusunu dinleyerek sakinleşmeye çalıştı. "Şoför koltuğunun yanında oturan, kalbime uğursuzluk yükleyen adamın evine gidelim kuzen... İtiraz kabul etmiyorum, Yağmur'u çok özledim. Üç aydır yanaklarını öpmedim. Orada yemek yeriz." Murat başını tamam der niteliğinde salladı. Şimdi hiç bu cadının salya sümük ağlamasını çekemezdi. Kırk dakika sonra Salih'in apartmanının önüne arabayı çektiler. Esila sinirle arabadan çıkıp, hışımla kapısını geri kapattı. "Cüş deli, Salih'e olan sinirini arabadan çıkarma." Murat'ın sözleri kaide yaratmamış olacak ki dil çıkartıp, binaya doğru ilerledi. Merdivenlerden ikişer ikişer çıkıp üçüncü kata çıktı. Asansör yok muydu? Tabii ki de vardı ama basamakları çıkarak zayıf olmasına katkı sağlayacaktı. Siyah eskitme kapının ince tokmağına dokunup, beklemeye başladı. Bir dakika dolmadan açılan kapıdan parlak siyah saçları, büyük yanakları, ışıl,ışıl gözleriyle küçük bir kız çıktı. Yağmur, sevdiği adamın tek hazinesi...

Ölen karısının emanet bıraktığı altı yaşında nadide küçük çiçek... Annesinin öldüğünü bildiği halde Esila'ya sığınan, annesi kabul eden masum küçük kız. Kalp hastalığı yüzünden küçücük bedeni hep acı çekiyordu. Yine de yüzünden tebessümü hiç eksik etmezdi. "Eşila anneee..." diyerek boynuna atlayıp, ıslak bir şekilde öpmeye başladı. Esila kahkaha atarken, içi içine sığmıyordu. Anne demişti, annesi olarak görmüştü. Tamam üç ay öncesine kadar Yağmur'un toplantılarına, çocuk oyunlarına katılıp orada ki bütün ebeveynlere annesi olduğunu göğsünü gere gere Salih'den habersiz söylemişti. Öğretmenine de yalan söyleyip, psikolojik açıdan iyi olacağını belirterek anne rolüne devam etmişti. Yetmezmiş gibi Yağmur'un S'leri Ş olarak söylediği için dalga geçen çocukların aileleriyle tek tek konuşup, Yağmur'un üstüne gitmesinler diye nazik bir üslupla anlatmıştı. Salih ne yaparsa yapsın Esila'nın kafasına taktığı konunun önüne sed çekemiyordu. İnatçıydı Esila, konu abisi olarak gördüğü Murat, sevdiği tek erkek Salih ve anaç anne rolüne büründüğü Yağmur olunca, inatla çıktığı yoldan kimse onu alıkoyamazdı. Yağmur'un parlayan kahverengi gözlerine kendi gözlerini hapsetti. Çok seviyordu bu küçük kızı... Öptü, kokladı doyasıya, normalde çocuk sevmeyen bu kadın konu Yağmur olunca bildiği her şey ters düz oluyordu. Murat merdivenin başında ikisini izlerken biraz tedirgin halde düşünmeye başladı. Salih, Melek'e karşı duygusal anlamda bir şey hissetmiyordu. Murat'ın bu durumu çok geç öğrenmesi iyi olmamıştı. Kendi yüzünden, Esila her zaman ki gibi sevdiği adamın dibine düşecek, Murat'ı sinirden bitirecek ve en kötüsü Melek'in peşini bırakmayacaktı. Derinden nefes alıp basamakların sonuna kadar geldi. "Seni cimcime, deli ablan gelince akıllı amcanı unuttun. Öp bakalım amcanı." diyerek burnuna muzipçe dokundu. "O benim ablam değil bir kere annem. Rüyamda şadece onu görüyorum." diyerek başını dikti. Esila köşede kıs kıs gülerek Murat'ı izlerken fazlasıyla eğleniyordu. "Salih nereye kayboldu? Yoksa her zaman ki gibi benden mi kaçıyor? Otuz beş yaşına gelmiş adam, daha halen kaderine karşı koyuyor, öyle mi pehh." Esila'nın kollarını dolayıp sorduğu soruyla gülümsedi Murat. "Adamın üstüne çok gidiyorsun. Biraz nefes almasını sağla. Yoksa ailesini toplayıp, senden köşe, bucak kaçacak." diyerek kucağında Yağmur ile içeriye girdi. Evde Salih'in üç yıl önce kaybettiği eşi Yasemin'in annesi İkbal hanım vardı. Aynı evde kalıyorlardı, Salih bunun aksini kesinlikle düşünmek bile istemezdi. İkbal hanım, hem torunuyla anneanneliğin keyfini çıkarıyor. Hemde kızının emanet ettiği damadına aynı evde yaşayarak yardımcı oluyordu. Kahverengi çenesine kadar uzanan kısacık saçıyla, yüzünde onlarca kırışıklığa inat etrafa neşe saçan kadın gelenleri görünce sevinçle çığlık attı. "Oyy benim inatçı, aşık kaplanım ve umarsız deli oğlum gelmiş." demesiyle önce Esila'ya sonrada Murat'a sarıldı. Sonra yine kolları arasına kızı olarak gördüğü cesur kaplanını aldı. Esila ile ilk karşılaştığı yer, kızının mezarına ziyarete giderken olmuştu. İlk o gün bu küçük kızın Salih'e olan aşkının gerçekliğini kabul etmiş ve hüzün ile karışık mutlu olmuştu. Unutmak istediği o günü hatırladı. Kafasından üç yıl önce başlayan ve silinmeyen hatıralar aynı tazelikte gün yüzüne çıkmıştı. İki buçuk yıl önce, Esila elinde kırmızı, beyaz güllerle, üstünde ki ağacın dallarında yapraklar dökülmüş mezarın toprağını, sinirle temizliyordu. Bir yandan da ağlayarak konuşuyordu. İkbal hanım kendini tutup, küçük kızın yanına gitmek yerine, söylediği cümleleri duymak için başka bir mezarın başında dua ederken kendini buldu. Merak etmişti şimdiye kadar görmediği bu kızı. Ölen kızının bir mezar ötesindeki toprağa yaklaşınca sesler yavaşça kulağına intikal etmeye başladı. "Sen benden izin almadın. Duydun mu beni, sen benden izin almadın. Altı ay oldu koskoca altı ay ve sen yatmaya devam ediyorsun, öyle mi?" Yutkundu bir ölüyle konuşmak onun için hiç normal değildi. Bütün vücudu kemik yığını gibi çökmek istese de, mezar taşından destek alıp devam etti. "Ben onu ilk gördüğüm andan itibaren herkesten, her şeyden çok sevdim. O kadar sevdim ki bana gelip, peşimi bırak kalbim başkasına ait dediğinde inat ederek kabul etmedim. Ben seviyordum bu yüzden gurursuz olmam umurumda değildi. Ama seni gördüm, kar yağarken sevdiğim adamın ellerini tutmuş ısıtmak için nefesinle üflüyordun. Sevgiyle, aşkla, şefkatle benim ne hale geleceğimi bilmeden..." Yanağından dökülen yaşları koluyla silerek yutkundu. Saniyeler sonra titreyen dudaklarına aldırış etmeden sözlerine devam etti. "Saçlarına dokundun, hiç dokunamadığım sarı saçlara hükmetmiş gibi dokundun. Öptün onu tutkuyla, ben kavrulurken kaybetme endişesiyle o'da sana karşılık verdi. Ben hep onun gözünde, bir hiç oldum. Sen onun her şeyde ilki olurken ben hiç bu şansa erişemedim." Dizleri üstüne çöküp, ıslak toprak zemine oturdu. Küçük ellerini yüzünün arasına alıp kısık sesle ağlarken konuşmaya devam etti. "Ben seven iki insanın başına bela olmamak için ülkeyi terk ettim, duydun mu? Burada kalsam kendimi bu aşktan soğutamazdım. Ne sen beni tanıdın, ne ben kendimi sana tanıttım. Benim aşktan kör olmuş gözlerim, sizin aşkınızı da gördü. Evlendikten bir ay sonra hamile kaldığını öğrendigimde nefes alamadım. Hani küçükken annenin en kıymetli kahve fincanını kırarak evden yalın ayak kaçarsın ya, işte bende başka ülkede olduğum halde, hata işlemişim gibi yalın ayak sokaklarda koştum. Ben bu kadar fedakarlık yaparken sen ne yaptın???" Eline mezarın üstünden bir avuç toprak alıp, yavaşça elinde ufalayarak avuçlarını açtı. "Lanet olası bir hastalığa yakalandın... Ağladım günlerce, haftalarca evden çıkmadım. Her dilde her şekilde dua ettim iyileş diye. Benim ağzıma yakışmayan senin yanına ve ağzına yakışan kocanı, bebeğini bırakma diye. Hiçbir zaman sesim, soluğum varlığım sana erişmedi. Hastalığının bir yılı doldurmadan bir anda herkesin hayatından çıktın gittin. Nasıl ani geldiysen öyle ani kayboldun. Neden, söyle neden, ben onu sana emanet ederken çok mutluydu, neden gittin? Şimdi yaşayan bir ölüden farksız. Beni yanında görmek istemiyor. Kalk ve çocuğuna, kocana sahip çık. Kalkkk... Yoksa senden onu çalmak için savaşırım kalk bana engel ol, lütfen. O çok üzgün." Cümlesi bittiği gibi bağırarak ağlamaya başladı. İkbal hanım sıktığı yumruğunu serbest bırakıp oradan sessizce ayrıldı. Kızının toprağına dokunmadan zorda olsa bugünlük gitmeyi seçmişti. İkbal hanım bir ay sonra Salih'i şirkette ziyaret ettiğinde bu kızın aşkla bakan bakışlarını Salih'in üstünde yakalamış ve anlamsız şekilde mutlu olmuştu. Tek sorun oğlu olarak gördüğü adamın bu güzel kıza dönüp bakmamasıydı. Baktığı anlarda sadece kızıyor ve anlamsız yere azarlıyordu. Kızıyla mutlu olmadıysa, bu kızla mutlu olsun diye o gün bu gündür Esila'nın bütün yaramazlıklarına göz yumdu. İstiyordu kabına sığmayan bu kızın Yağmur'un annesi, Salih'in eşi olmasını. "Ben oynamaya gidiyorum. Buraşı çok şıkıcı. Eşila anne şohbetin bitince mutlaka yanıma gel olur mu?" "Tamam tatlım sen oyunu kur ben geliyorum." Yağmur odasına giderken Esila üstünde ki yeşil kot ceketini çıkartıp, iyice ne koltuğa yerleşti. Soracağı soruların cevaplarını mutlaka bu tontoş kadın söylerdi. "Eee ne var ne yok? Durumlar nasıl? Sen nasılsın? Buraya dişi biri geldi mi? Salih eve geç kalıyor mu? Yağmur'un hastalığıyla alakalı son durum nedir?" diyerek merak içinde İkbal hanıma baktı. Murat eliyle başını ovalayıp, ayağa kalkarak Yağmur'un yanına, oynamaya gitti. Deli kuzeninin zavallı kadına yapacağı eziyetleri dinleyecek kadar güçlü değildi. İkbal hanım oturduğu yerden kıpırdamadan gülümsedi. Esila'nın tavrını çok iyi biliyordu. Ve deli etmek için kollarını sıvadı. "Öncelikle Yağmur çok şükür iyi... Sonra ki sorularına cevap versem mi bilmiyorum?" "Ver tabii ki..." Merakla yaşlı kadının yüzüne bakarak tebessüm etti. İkbal hanım elini yalandan sıkıntıyla çenesine götürdü. Başını dikleştirip Esila'nın parlayan kahverengi gözlerine baktı. "Geldi kızım, hemde temiz yüzlü, çok güzel bir kız..." "Anlamadım bir kadın geldi ve sen bir şey yapmadın mı? Dövmek, kovmak gibi, azarlasan bile yeterli olurdu. En azından Salih'in sevdiği var deseydin." Başını yere eğdi, kızmak istese de, anne gibi davranan bu kadına ne diyebilirdi. "Nasıl yaparım kızım Salih koluna takmış getirmiş. Yemek hazırladım afiyetle yedikten sonra Yağmur'la oynadı. Çocuklarla arası çok iyi maşallah." Esila dişlerini sıkarken, İkbal hanım içten içe gülüyordu. Yalan olduğunu anlayacağı zaman zaten deli kızın siniri sabun köpüğü gibi geçecekti. "Yağmur ne yaptı? Mutlaka çığlık atarak kolu komşuyu eve toplamıştır." Dudakları titreyerek sormuştu bu soruyu. İkbal hanımın başını yere eğmesiyle bir kez daha yıkıldı. Ne yani bir kız gelmiş üç ay içinde Esila'nın yıllardır kazanmaya çalıştığı her şeyi mi almıştı? Çok saçma ve aşırı acı bir durumdu. "Nerede tanışmışlar, ismi nedir? Yoksa ismi Melek mi?" Kuzeni de bu kıza dikkat etmesini önermişti. Başka kız olamazdı. İkbal hanım tam şaka olduğunu söyleyecekken, Salih elinde sıcak ekmeklerle içeriye girerek İkbal hanımla mutfağa geçtiler. Şaka olduğunu söylemeyi yaşlılığın verdiği unutkanlıkla bir anda unutmuştu. Sonrası Esila ve kafasında kurduğu ölüm senaryoları bütün akşamı süsledi. Yağmur konuştu, Esila baş düşmanı tayin ettiği kızı düşündü. Murat şakalar yaparken, Esila yine onu düşünüyordu. Salih bile konuşurken hiç ona bakmadı. Aklında sadece yarın şirkette Melek'i bulup ona hayatı zindan etmek vardı. _____ Dipnot Bir çoğunuz Esila gibi nemrut bir karakteri sevmeyecek ama onu çok sevecekler de olacak. Özünde iyi ama aşkı yüzünden gözü kör olduğu için yaptıkları hep kural dışı. Murat gibi bencil olduğunu söylememe gerek yok. Tek bir farkla Esila sevmediği insana karşı sadece bu tavrı takınıyor Murat herkese böyle. Melek'in başına gelenleri de mutlaka ortaya çıkaracağım biraz sabredin ve bana güvenin. Yorum ve beğeni yapmayı lütfen unutmayın. 🤪 |
0% |