@kambersizyazar
|
Yorum ve beğeni yapmayı sakın unutmayın. Yazmam için desteğiniz lazım. Siz her gün bölüm beklerken ben de sizin beğeni ve yorumlarınızı bekliyorum, emin olun.
Başlayalım
Ne zaman geleceğini bildirmeyen iki konuktan birisin sen diğeri ölüm... (Vahdet Nafiz Aksu)
_____________
Bütün olayların ardından, iki hafta geçmişti. Önlenemeyen bir güçle bağlandığı ortamın, vazgeçilmezleri arasında yer almaya başladığı bu büyük holding. Melek için hem ekmek kapısı, hemde ismini koyamadığı gönül kapısı olmuştu. Esila ile her karşılaşma da küçük çaplı laf tokuşturma arbedesi yaşansa da. Melek için önemli bir rol teşkil etmiyordu. Zaten Salih ile olmayan bağı, Esila sayesinde birkez daha kopmuştu. Masasında ki yeşil dosyayı alıp. Aceleyle Murat Arsel'in odasına gitti. Saat sabahın dokuzu olduğu için patronu daha gelmemişti. Etrafı topladı, tozları aldı, yerleri sildi. Masanın kenarına dosyayı bıraktı. On beş dakika sonra işi bittiği gibi rahat bir şekilde yerine geçti. Murat, şirkete zarar veren alışkanlıklarını bitirmek için, her gün saat on'da geliyor. Akşam bütün çalışanlar gibi altı'da paydos ediyordu. Gelen bütün dosyaları okuyarak geri çevirmeden, peşinden koşturmadan imzalıyordu. Fahri bey'in gurur duyacağı bir evlat olmaya başlamıştı. Tabi Mahir bey'le olan toplantıyı kendisi rafa koymasaydı, herkes için daha iyi olabilirdi. Mahir bey'in güven alamadığı için şirkete karşı soğuk davranışları. Murat'ın sil baştan başlaması için yeterli gelmişti. Kimseye haber vermeden, kaldığı oteli ziyaret ederek bu toplantıyı üç hafta sonraya erteleyip, acele karar vermemek için Mahir bey'i de bu durumdan haberdar etti. Durum birden bu hale gelince. Mahir bey İngiltere'ye giderek, sonra gelmek üzere vedalaştı. Yaşanılan bu olay sonrasında herkes Murat Arsel'in yaptığı hareketin zararlarını ölçüp, tartıyordu. Bunlardan en beteri Murat'ın sevgili kuzeni Esila'ydı. Duyduğu gibi Murat'ın başının etini yemeye başlamıştı. En son altı gün önce bütün şirketin kulaklarını tıktığı kavga nedensiz yere Esila sayesinde açılmıştı. Bitmek bilmeyen kavganın sonunda araya girmek isterken, Salih duvara kafa üstü vurmuştu. Esila, rutin olarak yaptığı, sevdiğin adamı deli et ve kendini affettir etkinliği için, işe geldiği gibi Salih'in odasına iki latte ile girdi. Onu odasında bulamayınca elindeki içecekler boşa gitmesin diye sevgili kuzeninin odasına geçti. Orada da kimse yoktu. Nereye kaybolmuştu bunlar? Sekreter odasına doğru giderek Hacer'in masasına kimseye aldırış etmeden oturdu. Hacer tebessüm ederek genç ve güzel patronuna bakıp. "Bir isteğiniz mi var Esila hanım?" diyerek ayağa kalktı. "Evet canım ne yazık ki bir isteğim var." dedi, burnunun üstünü elinde ki fincanla kaşıyarak. "Murat nerede?" dediği gibi Hacer yerine başını dosyaya gömen Melek cevap verdi. Keşke vermeseydi... "Toplantıya gitti." "Sana mı sordum? İşine bak sen!" Sesi itici tonda çıkmıştı. Melek başını tamam der gibi sallayarak kaldığı yerden işine devam etti. Esila kesinlikle onun nazarında umutsuz vaka olduğuna kanaat getirdiği için, ne derse desin oralı olmuyordu. Tabi bu Esila'yı deli etmek için bile yeterli bir sebepti. Hacer'e tekrar döndü. "Murat nerede? Hangi toplantıya gitti?" diye tekrarladı. Hacer on saniye susup. Bilmiyorum." dedi. "Salih'de odasında yok." Dudaklarını büktü. "İnanın hiç bilmiyorum. Bana çıkarken haber vermediler." Esila masanın üstünden kalkıp kapıya yöneldi. Melek'in göz ucuyla bile bakmaması, deli etmişti. Aslında genç ve asi sekreterin yaptığı her şey, varlığı bile deli ediyordu. "Hacer al şu kahveleri çöpe at." Masanın üstüne bırakıp odasına geçtiği gibi, şirket telefonundan Melek'i çağırdı. Melek, bıkkın bir halde ayaklarını yere sürerek belaya doğru gitti. İçeriye girdiğinde Esila elindeki kalemle boş kağıda bir şeyler çiziyor du. "Ben bu holdingde ne yapıyorum?" dedi Meleğin cevabını inanılmaz derecede merak ediyordu. "Gördüğüm kadarıyla Salih bey'in hayatını karartıp, peşinden koşuyorsunuz." Gözlerini kıstı. "Etrafınızda sizin için tehlike arzeden herkesi yok etmeye çalışıyorsunuz." diyerek gözlerinin içine baktı. Melek güçsüz bir kız değildi. Oturduğu koltukta sinirlendiğini belli etmemek için yüksek sesli kahkaha atarak ayağa kalktı, Esila. "Senin düşüncen bu şekilde yani." "Evet bu şekilde." "O zaman, ego yüklenmiş popona söyle. Canımı sıkmasın, uslu bir çocuk gibi yerine otursun." "Ağzımdan aldınız bende sizin için diyecektim. Sit down plase butt..." Son kelimeyi üstüne basarak söylemişti Melek. "Bana bak seni kovdururum. Bitiririm seni sekreter!" diyerek söylediği şeyin blöf olmadığını anlasın diye masasının üstündeki telefonu eline alıp Fahri bey'i aradı. Melek bu durum karşısında belli etmese de korkmuştu. Kovulma riskini daha fazla kaldırabileceğini sanmıyordu. Yine de korkan vücuduna aldırmadan, sustu. Gurur denilen köhne varlık kendisini hapsetmiş di. "Amca bir sekreterin kovulması için senden izin istiyorum." Esila kendinden emin bir tavırla telefonla konuşurken. Melek'e baktı.
"................"
"Bir dakika amca." diyerek hoparlörü açarak Melek'e döndürdü. El hareketiyle, kulaklarını aç dedi. "Amca ne dedin, tam duyamadım?" "Kim benim güzel kızımı kızdırdı, diyorum." Esila gördün mü der gibi karşısında ki kıza bakıyordu. Dudaklarını sinsi bir gülüş yerleştirip. "Melek Kapya tabii ki, iş ile alakası yok. Kovmak için izin istiyorum, amcacığım." Fahri bey sesini çıkarmadan bekledi. Esila yine olmayacak bir istek ile gelmişti. "Sen aklını mı kaçırdın?" diyerek ofladı Fahri bey, telefonun diğer ucunda. "Melek hanım kovulursa, Murat işe gelir mi sanıyorsun? Hergün şirkette, senin de kovulman için rica ve teklifler sunuyorlar." "Amca..." "Az geldi tatil herhalde. Sen hiç çalışanların kovulması için çaba harcamazdın. Kuzenini mi örnek alıyorsun?" "Amca diyorum, off ya tamam kapatıyorum." diyerek sert bir şekilde telefonu ahizesine koydu. "Salih benim anladın mı?" diyerek çatık kaşlarıyla Melek'in üstüne yürüdü. "Yeter anladım, Salih senin... Zaten ben ilgilenmiyorum sevdiğin adamla. Çocuk gibi benim, benim demekten vazgeç. Ayy on beş günde valla daraldım, adamı öldürmemişsiniz çok şükür. Sizi istemiyor daha nasıl anlatabilir. Yüz bile vermiyor demek ki kalbinde size yer yok." "Ne dedin? Bana çocuk mu dedin? Hem sen ne anlarsın kalbinde bana yer ölü olmadığını?" "Evet çocuk dedim. İtiraz kabul etmeyen bir hakikat var önümde." dediği gibi arkasına dönerek yürümeye başladı. Esila sinirle kendine hakim olamayıp. Melek'in gömleğine arkadan asıldığı gibi boydan boya parçaladı. "Lanet olsun, sen ne yaptın?" Melek sırtına elini götürüp açılan yırtık karşısında afallamıştı. Ama gerçek anlamda şoka uğrayan o değil Esila'ydı. "Sırtın neden o halde? Mosmor!" dedi elleri titreyerek. "Ne??? Parçaladın şimdide neden o halde mi diyorsun? Sen gerçek anlamda beni delirten insanlardan birisin. Kavga mı etmek istiyorsun, tamam!" "Özür dilerim ben bu şekilde yapmak istemedim." diyerek askıda ki ceketini kızın omuzlarına örttü. "Açıyor mu? Kim yaptı bunu sana? Aile şiddeti gibi bir durum varsa bütün gücümle yardım ederim." Soruyla Melek ne olduğunu anlamaya başlamıştı. Kahretsin bu kızın öğrenmesi yalan dünya dizisindeki Vasfiye teyzenin öğrenerek dalga geçmesiyle bire birdi. Sırtında ki morlukların acısı yok denilecek kadar az'dı. Ama daha halen teninin rengine dönmemişti. Dudaklarını ısırıp Esila'nın titreyen vücuduna döndü. "Canım yanmıyor merak etme. Kadınlarla konuşmak yerine, kavga eden biri tarafından yapıldı. Şimdi daha iyiyim. Sakın kimseye söyleme. Aile ile alakalı değil. Bak sakın bu durumu kullanma!" diyerek tehdit etmişti. Esila daha halen üstündeki şoku atamamış halde bakıyordu. "Hadi ama, bu şekilde donarak bana yardımcı olduğunu mu sanıyorsun?Sonrasını düşünmeyen bir sekreter için yaptığın davranış, umursamaz karakterine hiç uyumlu değil. Sadece acı vermeyen morluklar var." "Be-ben tekrar tekrar özür dilerim. Ceketim sende kalsın. Söz sana yeni bir gömlek alacağım. Aramızda kalacak emin olabilirsin." dedi üzgün olduğunu belirten bir gülümsemeyle. "Bir durum varsa bana anlatabilirsin. Yemin ederim seni desteklerim." "İlla normal konuşmamız için gömleğimin yırtılması gerekiyordu, demek ki. Kendimi yanlış aksettirdiğim için kusura bakma. Salih bey'e karşı tek hissettiğim, iyi kalbi olan bir adam. İlk zamanlar küçükte olsa duygusal anlamda, ilk geldiğim zamanların boşluğu olarak hoşlandım. Çok yardımcı oluyordu aklım karıştı. Ama sonrası yok, geldi gitti saçma duygular." dedi gözleri bana inan ve peşimi bırak diyordu. Esila fazla inanmamıştı bu kıza. Tabi bu yaptığı çocukça hareketlerin hepsi için özür dilemek istediğini değiştirmedi. "Teşekkür ederim. " Sadece dedi, şimdilik bu yeterli bir cümle yerine geçebilirdi. Sonrası içinde özür dilemek zorunda kalacaktı. Bu öğrendiği sırrı kendisine saklamak yerine anlatmak için şimdiden heyecanlanmaya başladı. Tabi önce anlatacağı birini bulmalıydı. Omzuna aldığı ceketin kollarından ellerini koyup. Fermuarını gömleğin iki düğmesi gözükecek kadar çekti. Kendisine çeki düzen verdikten sonra müsade isteyerek yerine geçmek için dışarı çıktı. Esila'ya tam olarak güvenmiyordu. Yaptığı hareketten pişman olduğuna emindi ama birilerine mutlaka anlatacaktı. Sekreter odasına geçmeden Murat gelmiş mi diye kapısını çalmadan içeriye girdi. Murat Arsel pencerenin önünde dışarıda ki sisli manzarayı izlerken. Telefonda en yakın arkadaşı Hakan ile konuşuyordu. Lacivert spor bir gömlek ve gri kumaş pantolon içinde, birçok kızın hayallerini süsleyen erkek profiline bürünmüştü. Saçları ensesini aşmamış, kıvırcık ve dalgalı havası daha erkeksi duruyordu. Nefesinin kesildiğini hissetti Melek, şimdiye kadar bu erkeği nasıl görmemişti. Nasıl tipsiz diye damga vurmuş olduğunu anlamaya çalışıyordu. Kendisini toparlayıp bir iki adım daha yaklaştı. Telefonda ne konuşuyorsa dünyadan irtibatını çekmişti. "Efendim." dedi kısık sesle. Bir dakika bekledikten sonra tekrar etti. "Efendim..." Birkaç adım daha yaklaştı. Her adımda erkeksi parfüm kokusu daha fazla burnuna geliyordu. Birçok bakım ürününe karşı alerjisi vardı. Bitkili ve meyveli kremler, pahalı ve ucuz parfümler. Bir haftadır tembellik yapıp alerji ilaçların yüzüne bakmayınca hastalık kaçınılmaz olmuştu. Üstüne birde parfüm fazla sert ve etkili olduğu için burnu koku yüzünden kaşınıp, hapşırdı. Murat arkasına dönerek mimikleriyle burnunu sağa sola götüren kızın hareketlerini izledi. Telefonda arkadaşıyla sohbetini bitirip. Masanın üstünde bir peçete alarak Melek'e uzattı. "Teşekkür ederim." dedi ve yine hapşırdı. "Efendim saat üçte toplantı salonunda olmanız gerekiyor." diyerek yine hapşırdı. "Tamam gideriz sen önce bir sakin ol. Sonra yemek davetim için saat kaçta seni alacağımı söyle." Muzipçe saçlarını kaşıdı. "Bana kızgın olduğunu biliyorum. Bugünlerde Esila için üzülüyorum. Onun yemeğe gitme isteğini, geri çeviremedim. Bir daha olmayacak." dedi sıcacık bakarken. "Hiçte umurumda değil. Bana ne, iyiki de seninle yemeğe gitmedim." dediği gibi başını hafifçe eğdi. "Siz iki hafta önce beni yemeğe davet ettiniz. Sonra da benim yerime Esila'yı götürdünüz. Hiç umurumda değil." Murat birkaç adım daha yaklaşıp, konuşmaya başladı. "Sanki ucundan, kıskançlık alıyorum." Ellerini cebine koydu. "Bu durum mutlu etti beni. Hemde fazlasıyla." diyerek Melek'in burnunun üstüne parmağını değdirdi. Genç kadının bütün yüzü kıpkırmızı olmuştu, elini burnuna götürüp gözlerini kırpıştırdı. "Murat bey, düşünmek için bana zaman verin. Yani yemek için sunduğunuz çıkma teklifini." Dudağını ısırdı. "Öncelikle açıklık getireyim, ben sizi kıskanmadım. Bu yüzden, normal seviyede patron ve sekreter olarak yemek teklifinizi kabul edeceğim. Belkide kabul etmem, o an ki ruh halime bağlı. Başka bir şey yoksa ben gideyim." Cümlesi bittiği gibi Murat ellerinin arasına şefkatle aldı yüzünü. Kızın vücudu titredi yaprak gibi. Heyecan vardı, duygu karmaşası vardı. Hiç olmadığı kadar ürkek ve savunmasız halde iki elin içine hapsolmuştu. Hoşuna gitmiş miydi, fazlasıyla gitmişti. "Şimdi cevap ver bakalım... Benimle yemeğe gelecek misin?" dedi çapkın bir gülüşle, biliyordu kızın bu şekilde konuşamayacağını, yinede zorlamak, utandırarak yüzünün alacağı o tatlı şekli görmek istiyordu. İlk defa elleri arasında görmeyi istediği kızın yüzüne bakıp huzurla gülümsüyordu. Melek ürkek bir kuş gibi patronuna bakarak yutkundu. Kaçmak için bütün yollarını kapatmıştı bu deli adam. Ellerini adamın göğsüne bastırıp uzaklaştırmak için itti. Yerinden bir adım bile kıpırdamadan bakıyordu. "Rica ediyorken, bırak yüzümü? Ahtapot olduğunu düşünmeye başlayacağım." dediği gibi Murat yanaklarına ellerini iyice bastırdı. Şimdi hırçın bir o kadarda ürkek sekreterinin yüzü şişen bir balon gibi duruyordu. "Kızların seksi olmak dışında, tatlı olabileceğini sayende öğrendim. Teşekkür ederim asi kül kedisi." dediği gibi kızın saçlarına buse kondurup, ellerini teslim oldum der gibi bırakarak, yanından birkaç adım uzaklaştı. Melek elini panikle başına koyarak. "Sen ne yaptın?" diyerek adamın üstüne yürüdü. "Çok mu basit duruyorum, karşında?" "Tam tersine... Basit gördüğüm hiçbir kadının saçlarını öpmem. Daha farklı yerleri varken, neden masum bir öpücük ile taçlandırayım." dedi göz kırparak. "Bir daha ağzını yerinde görmek istiyorsan. Her yerinin ayrı oynamamasına dikkat et. Çekirge misali iki kere zıplayıp üçüncü de tahtalı köyü boylama." Bir adım daha arayı açtı Melek. "Bu aptal anı kafamdan sileceğim." Derinden nefes alıyordu. Bu adam ciddi anlamda baş belası olabilecek potansiyele sahipti. "Lakin sende kafandan sileceksin, anlaştık mı?" dedi kesin bir dille. "Bana karışmana izin vermiyorum..." Ensesine elini koyup, gülümsedi. "Bana bak, kahverengi saçlarını öptüğüm asi kül kedisi. Dudaklarını öptüğüm zaman bana hesap sor, şimdi o hakka sahip değilsin..." "Ne, ne, ne? Bir daha bana yaklaşırsan, seni en yakın mezarlığa gömerim. Kimse de bulamaz." Kaşlarını çatarak tehditkar bir üslupla söylemişti. "Kulağa hoş geliyor. Üçüncü sayfa olarak gazetelerde çıkabilir. Flaş, flaş, flaş deli sekreter, yakışıklı patronunu öldürdü." Masaya vücudunu dayadı. "Yemeğe kaçta çıkalım? On iki mi, bir mi olsun?" "Dalga geçiyor olmalısınız. Sizinle yemeğe gelmiyorum." dedi kesin bir dille. "Ya güzel bir öğle yemeği yeriz. Ya da yakışıklılığıma aşık olmamak için yaptığın, beyhude çabayı herkese anlatırım." Söyledikleri konusunda ciddi miydi? Görünüşe göre bu konuda şaka yapmıyordu. Melek kendinden emin bir şekilde, Murat'ın önüne geçip. "Yalan! Kimse senin yalanına inanmaz." diyerek tek kaşını havaya kaldırıp arkasına döndü artık oda da kalması için bir sebep yoktu. "Belki bana inanmazlar ama kafalarını kurcalamış olurum. Toplum dayatmasıyla benden hoşlanırsın." Bu durum Melek için kötü bir hal alabilirdi. Zaten on beş gündür nefret edercesine bakan çalışanlarla uğraş veriyordu. Omuzlarını düşürüp, Murat Arsel'e döndü. "Saat bir olunca yemeğe çıkarız." Saatine baktı. "Şu anda saat on bir buçuk. Bir buçuk saat sonra şirket telefonundan arayarak, ayrı ayrı şirketten çıkarız. Sizinle birlikte görünmek istemiyorum. Görüşmek üzere ucuz, bayat tehditlerin patronu." Arkasına döndü. "Ucuz ama çıkmayı kabul etmeni sağladı. Görüşmek üzere bayan çok bilmiş." Kahkaha sesleri odayı dolduruyordu. Odadan çıktığı gibi nefes almak için kimsenin gitmediği merdiveninin olduğu tarafa yürümeye başladı. Her katta üç tane asansör olunca. Kimse köşede duran merdivenin varlığını umursamıyordu. İlk defa bir erkeğin saçmalaması, kalbini savunmasız sudan çıkmış balık gibi yalpalıyordu. Deli olmalıydı, bu durum nedense deli gibi hoşuna gitmişti. Cebindeki telefonu çıkartıp rehber bölümünde Sibel'in numarasının tuşuna bastı. Üçüncü çalma da açıldı. "Sibel inanılmaz bir şey oldu. Hem çok sinirli, hem çok mutluyum. Hem dövmek istiyorum, hemde yanımda kalsın. Daha halen kalbim çok hızlı atıyor." Sağ elini kalbinin üstüne koydu. "Yine ne oldu? Biriyle kavga mı ettin yada dövdün mü? Şu anda hiç iyi değilim. Beni heyecanlandıracak bir şeyler söyle?" "Galiba, yani kalbim bana oyun oynamıyorsa. Ben..." dediği gibi duyduğu kapının sesiyle arkasına baktı. Ona doğru gelen kişiyi görmesiyle telefonu elinden kayarak, merdiven boşluğunda kayboldu. Arkasına bakmadan bir kat merdiveni koşarak indi. Bağırmak, çığlık atmak aklına geliyordu ama gücü yetmedi. Sesi korkudan bütün işlevini kaybetmişti. Arkasında ki adam sinsice gülerek sıktığı yumruğunu serbest bırakıp Melek'in saçlarını hoyratca tutup attı. Omzuna sert bir darbe ile on basamaklı merdivenden yuvarlanarak zemine düştü. Telefona ulaşmaya çalışıyordu. Sesi vardı ama telefon ortada yoktu. Karnına yediği tekme bütün vücudunun kasılmasına neden oldu. "Alo Melek ordamısın? Melek seni tanıyorum beni korkutmak için sesler çıkarma. Çok korktum şimdi öleceğim. Hadi Melek ne diyeceksen çabuk söyle işim var?" Saçlarından tutup diğer basamaklara kadar sürükleyip ayağıyla merdivenlere doğru hafifçe itip yuvarlanmasını izledi. "Melek vallahi işim var. Söyleyeceğini söyle, nedir seni bu kadar mutlu eden?" On beş saniye sustu. Sonra ses gelmeyince devam etti. "Annem akşam için sarma sardırıyor. Akşam görüşürüz mutlaka yemeğe gel canım. Akşam uzun uzun konuşuruz şimdi sarmalara yardım edeyim diye beni çağırıyor. Kocaman öptüm." diyerek kapattı. Nasırlı bir el telefonu eline alıp tamamen kapatarak cebine attı. Keyifle Melek'in hareketsiz bedenine doğru yürüdü.
Saklanan gerçekler daha acı bir durumla karşı karşıya kalmıştı. Belki sonunun böyle olacağını bilseydi herkese haykırırdı ama artık çok geçti.
______
Açıklama
Söz verdiğim gibi günde 2 bölüm verilmeler bugün itibarıyla bitmiştir artık günlük sadece bir bölüm yayınlayacağım elimde bölüm yok, kalmadı. Günlük bir bölüm bile kapasitemin çok üstünde olsa da size güvenerek devam edeceğim. Belki farkında değilsiniz ama bu kitabı hep birlikte yazıyoruz. Bol bol beğeni yapıp yorum yazın, ben de çok hızlanayım belki saçma gelir bence de saçma ama aslan burcu olarak (ne yazık ki) gazla çalışıyorum. İnanın burada günlük yazan bütün kitaplar 100 kelimeyi aşmayan telefon konuşmaları veya o bana vurdu şu bana vurdu şeklinde ilerliyor. Ben elimden geldiğince karakterleri, olayları ayrıntılı yazmaya çalışıyorum. Size göre belki yapıyorum belki yapamıyorum ama benim açımdan çok iyi ilerliyorum.(Kendimi överken ben) Kelime sayım her zaman iki binin üstünde bu iyi bir sayı. İlla güzel bir şeyler yazın da demiyorum pozitif, negatif düşüncelerinizi de yazabilirsiniz küfür olarak değil kitapla alakalı 🤣
Yorum ve beğeni yapmayı sakın unutmayın. :)
|
0% |