@kambersizyazar
|
Yorum ve beğeni yapmayı lütfen es geçmeyin. Başlayalım Hayat geç kalanları hiç affetmez. –Gorbachov ______
Murat Arsel için bugün farklı bir gündü. Her zaman onu sinir eden kuzenini şimdi kendisi ziyaret ederek sinir edebilirdi. Onun mantığında mutlu olmak, bir başkasının sinir olacağı şeyleri yapmak için, ele geçirilen bir fırsattı. İnsanlar mutlu ve üzgün olduğu anlarda sadece yaptıklarını ölçüp, tartamaz diye düşünürdü. Telefonunun ön kamerasını açıp, oturduğu yerden saçlarını dağıttı. Zaten dalgalı ve kıvırcık olduğu için daha bir hacimli oldu. Ellerini kumaş pantolonunun ceplerine koyup, ıslık çalarak odadan çıktı. Esila'nın pembe tonlarında, çiçek desenin bol olduğu odasına geçip kimseyi bulamayınca ıslık çalmaya devam ederek koridorda yürüdü. Etrafından geçen çalışanların başlarını kaldırmadan el pençe divan durmasını keyifle seyredip Salih'in odasına gitti. Kapıyı yavaşça açtı, kuzeninin sinirden kulakları kızarmış. Salih'in sabır indeksini ölçerken görünce, keyifle boş koltuğa oturdu. Daha halen geldiğini ikiside farketmemişti. "Seni ne zaman bu holding de arasam, yoksun. Buhar veya duman olarak hayalet gibi etrafta geziyorsun. Seni oda, oda aramama rağmen bulamıyorum." Bir adım yaklaştı Esila sevdiği adamın oturduğu koltuğa. Cevap vermeyeceğini bildiği soruyu, sormuş olmasına sinir olmuştu. Bu adamın yanında gururunu hiçe saymasına bile sinir oluyordu. Diğer konuyu da fırsatı varken söylemesi lazımdı. "Nedense, birkez bile evine davet etmedin beni. İki hafta oldu ne bekliyorsun?" Esila kollarını beline bağlayıp ayağını yere vurarak tehditkar bir üslupla hesap sorarken Salih koltuğu arkasına döndürmüş homurdanarak manzarayı izliyordu. "Cevap ver? Cevap vermek istemiyor musun? İyi benden günah gitti. Hayatına gülle misali beter biri dert olsun. Tabi cinsiyetinin erkek olacağını söylememe gerek yok. Sana aşık olsun, hem de deli gibi peşinden koşsun, evlenmek istesin. Aminnnn." diyerek masaya vurdu. "Off Esila çık git odana. İki günde bir saçma,sapan bahanelerle, davet etmeden eve geliyorsun zaten. Davet bekliyorsan, evime gelme ki davet edeyim. Birde suçlu benim gibi beddua ediyorsun. Senin bedduaların yüzünden bir köşede ölüp gideceğim." dedi omuz silkerek. "Ama öyle deme." Şımarık çocuklar gibi masaya bedenini daha fazla dayadı. Dengesiz olduğunu her an belli etmekten yorulmuyor du. "Benim sana olan aşkım, seni korur. İçimden tövbe ediyorum." "Evladına beddua ettikten sonra sütüm seni korur diyen anne gibisin... Fazla dramatik, fazla sinir bozucu." diyerek ayağa kalktı. Esila'nın alnına hafifçe vurup. "Hadi hayallerini al ve git..." "Sinir ediyorsun beni...İnşallah, tuvalet tıkanır senin olduğun anda patlar. İnşallah, yüz gün kabız olursun. Yüz birinci gün bütün tuvalet kapıları dışarda kalman için kilitli olur." dediği gibi, Salih karşısında ki kızın ağzını tuttu. "Sana artık bu ofis yasak. Çık dışarı bakalım." diyerek sinirle kapıya doğru götürmeye başladı. Esila ve Salih'in canhıraş halini kahkahalarla gülen Murat'ı, nihayet ikisi de farketmişti. Salih hızla kızın ağzını bırakıp. Murat'ın yanındaki koltuğa çöktü. "Vallahi elimden bir kaza çıkacak. Kuzenine bu bölgenin yasak olduğunu, Fahri bey'e ben söylemeden sen söyle." diyerek saçlarını karıştırdı. Murat bir yandan gülüyor bir yandan kaşlarını çatmaya çalışıyordu. "Esila on beş gündür burdasın dört gün babam veya benimle yemişsindir. Diğer günler hep Salih'ler de yemek yiyiyorsun. Çağırmayı beklemeden giden sensin. Hadi çiçekli, böcekli odana git, kış, kış. Burası iş yeri, Yağmur ile oyun alanın değil..." Yerinden kıpırdamadan Esila'nın buğulanan gözlerine baktı. "Şimdi ağlayacağım dersen, gülerim..." Kafasını Salih'e çevirdi. Yinede arkasında kuzeninin kendini sıkarak, ağlamamak için savaştığını biliyordu. "Sakın ağlama Esila..." Yine bakmadı. Salih, beş dakika önce hırçın deniz gibi kükreyen kızın şimdi ki haline baktıkça. Murat'ın kafasını kanalizasyon çukuruna atıp daha da çıkarmamak istedi. Esila'nın varlığını umursamıyordu. Yine de ağlaması onu içten içe eritmeye yetmişti. "Sen niye geldin?" diyerek Murat'a kızgınlıkla baktı Salih. "Esila'yı arıyordum..." dediği gibi ayak, ayak üstüne attı. Salih ayağa kalkıp. "Buldun al git, toplantı için hazırlanmam lazım. Bugün bu odaya gelmesin diye peşinden ayrılma kuzeninin." dedi rahatsız olduğunu belli edercesine. Esila yanağından süzülen yaşları silip. "Cehenneme git lanet olası Salih Saraç..." Sesi fazla sert çıkmıştı. "Senin yüzünden oradayım zaten. Cennetime, cehennem otu dikiyor varlığın." dedi keskin bir tonda. Yutkundu Esila, elini nereye koyacağını şaşırdı. Cehennem demişti varlığına, cennet gördüğü adam. Başını dikleştirip arkasını döndü. "Kalbim senden nefret edene kadar bana sabret. Akşam iznin olursa Yağmur'u görmeye geleceğim. " "İznim yok..." Salih bakmamak için kendisiyle savaşıyordu. "Sana sorduğum kabahat. Sen hariç ailen beni yemeğe davet etti. Akşam evinde görüşürüz." dedi umursamaz halde. "Kimse seni davet etmiyor sen zaten her gün geliyorsun." Murat, iki yarım akıllının ne yaptığını farkedince, şakaya vurmaya çalışarak araya girdi. Yoksa sonu hiç iyi gitmeyecekti. "Hadi ama birbirlerine düşman, hısım gibi oldunuz. Salih kahve söyle içelim." "Ben Salih'in elinden zıkkım içtim. Birkaç saat başka bir şey canım çekmez. Hadi kalk gidelim, bu adamın yanında kuzenim dahi kalamaz. Anlasın ben olmazsam kimse yanında olmayacağını." "Saçmalama, sen git bana ne senden?" dediği gibi Esila zorla Murat'ın koluna girip odadan çıkardı. "Yürüsene bir kere benim tarafımı tut." Birkaç adım attıktan sonra Murat koluna yapışan kızı silkeleyip. "Bırak sana kızım. Tamam geldim ama böyle zamanlarda beni deli ediyorsun. Seni ne zaman korumak istesem, pişman ettiğini hiç söyledim mi?" Kendisine çeki düzen verdi. Sonra onu izleyen kıza sıkıca sarıldı. "Başkasını bulsan olmaz mı? Salih seni sevmiyor. Gözümün önünde kedi, köpek gibi tartışıyorsunuz. Daha halen nasıl umut bağlıyorsun anlamadım?" Gözlerini yumdu. "Bu yeşil gözlü dev için aşık olan kadınları görünce, onu öldürmek istiyorum." Esila başını yasladığı omuzdan kaldırıp. "Şapşik aşk böyle bir şey. Önce kedi, köpek olursun sonra karı koca. Bu da benim imtihanım." diyerek göz kırptı. "Anladın mı?" "Anladım artık, Salih senin ağzına sı...sın, sende gül ve geç." dedi, Esila kulaklarını kapatıp. "Bozuk ağızlı, koca dana sus... Hadi karnım acıktı yemeğe gidelim. Yemek yerken daha güçlü oluyorum." diyerek elini yumruk yapıp Murat'ın omzuna vurdu. "Şansına küs senden daha asi ve senden daha belalı birisini davet ettim." Esila duygu sömürüsü yapmadan. "İptal etmem imkansız. Kısmetimi kapatmana izin vermeyeceğim." dedi Murat. "Kim?" dedi takılarak. "Kim diyorum hadi söyle? Meraktan çatlarım, Murat kaçma kim bu?"
***
Melek, ıslak, karanlık etrafı karton ile sarılmış soğuk yerde. Başında ılık kan yanağına doğru akarken vücudu su birikintisinin üzerinde yüz üstü yatıyordu. Yanında Ayhan şırıngaya koyduğu ilacın onda ikisini omuriliğine enjekte ederek güldü. Korkutucu bir gülüştü. Bir dakika sonra Melek'i sırt üstü döndürüp, yüzüne kendine gelmesi için vurmaya başladı. Kızın alnından akan kanı eliyle kızın yüzüne bulaştırdı. Kan içinde kalmış yüze birkaç dakika keyifle baktı. Kötü durumda görünüyordu. Bu ölüme ne kadar yakın olduğunu anlaması için iyi bir şekildi. Melek, yavaşça elini başının üstüne koyarak gözlerini belli belirsiz açtı. Bayılmış olmalıydı, buraya nasıl geldiğini dahi hatırlamıyordu. Tek bildiği merdivenlerden yuvarlanması ve karnına aldığı tekmeyle birlikte saçlarından merdiven boyunca sürüklenmesiydi. Saç dipleri inanılmaz derecede ağrıyordu. Buraya getirilirken mutlaka acı yüzünden baygınlık geçirmişti. Bacağını kaldırmaya çalıştı ama tek parmağı bile hareket etmiyordu. Hissizleşmişti belden aşağısı. Acı içinde inliyor, bir yandan da pis bir gülüşle ona bakan adamı izliyordu. Kan kokuyordu kahverengi pırıl, pırıl saçları kan içinde yüzüyor gibiydi. "Bana ne yaptın?" dedi korkarak. Ayhan ayağını kızın bacağına hafifçe vurduğu gibi. "Epidural anestezi yaptım prensesler gibi öleceksin." diyerek kızın dizinin üstüne oturdu. "İkinci defa tıbbi bir yöntem uyguladım. İşe yaramış olmasına rağmen senin için üzülüyorum." Kızın sağ bacağına arka cebinden çıkardığı çekiç ile yavaşça vurdu. Sonra çığlık atmasın diye ağzını sıkıca tutup konuşmaya başladı. Canı açımamış olmasına rağmen merdivende çıkmayan sesi çıkmıştı. "Şimdiye kadar yirmi kadına işkence yaptım. Kimsenin etkisi altında kalmadan, öldürmek istediğim ilk kişisin." Melek'in gözünden akan yaşları sinirle sildi. "Korkma sakın, sonunda öleceğin için vurduğum her darbe küçük çaplı canını acıtacak. Gerçek manada canını öldürürken yakacağım. Bu yaptıklarım bir anlık acı." diyerek ayağa kalktı. "Aslında bu ilacı enjekte etmek gibi bir niyetim yoktu ama senin hareketsiz kalmanı çok isteyen birisi var diye kabul ettim. Yoksa seni şuracıkta öldürmek için can atıyorum." Melek elini titreyerek bacağına götürdü. Ayak parmaklarını oynatmaya çalışıyordu. Hiçbir şey işe yaramasa da elinden geleni ardına koymamak için var gücüyle kendini sıkıyordu. "Telefonunda yoktu ses kaydı. Beni asansörde tehdit etmiştin ses kaydını aldım diye. Artık geride kalmış telefon da yok ama yinede aptallık yapıp birisine göndermiş olma olasılığı düşünmeden edemiyorum." diyerek Melek'in saçlarını asıldı. Eline dolayarak ağzını tekrar tuttu. Bir insanın canını bu denli yakmak, çığlıklarını gözünde ki öleceğini bilen bakışı görmek. Şiddetten keyif alan deli adamın rahatlatmasına neden olmuştu. "Konuş." dedi elini ağzından çekip. "Eğer konuşmak yerine çığlık atmak istersen buyur alan senin. Ama sıra bana gelince bu alanı sana dar ederim. Şimdi konuş uslu bir kız gibi." "Öy-öyle bir- birşey yok... Ben ye-yemin eder-ederim kim-kimseye bir-bir şey gön-göndermedim. Za-ten ka-kayıt yap-yapmadım." Hıçkırarak ağlamaya başladı. "Yal-yalvarıyorum bı-bırak beni. Kim-kimseye bi-bir şey söy-söyle-mem." "Yalancı." Tokat atarak çenesine sarıldı. "O gün senin nasıl biri olduğunu anladım. O kadar dayak yediğin halde gördüklerini kabul etmedin." Daha fazla sıktı çenesini. "Şikayet etmek için beni ve Kenan bey'i tehdit ettin. Şimdi pişman olduğunu gözlerinden görüyorum. Belki o güne dönsek o aptal kızın Kenan bey'in altında kıvranmasına izin verirdin. Böylece bu halde olmak zorunda kalmazdın." "Asla." dedi sesi kısık olmasına rağmen keskin tonda. "Asla, bir kadının gözlerinde ki korkuyu, kendi korkularımla yer değiştirmem. Yine olsa yine yaparım. Tek bir farkla o şerefsiz Kenan bey ve it gibi pis işlerinde çalıştırdığı seni o gün polise şikayet ederdim." İşleri zora soktuğunun bilincindeydi, ölecekse korkudan titreyen fare gibi değil. Vücuduna alacağı darbelerden ölmeliydi. Omzuna kötü bir tekme attı. Sağ elini ayağının altında tüm gücüyle ezip yine kızın dizinin üstüne oturdu. "Ölmeden önce ne yapmak istersin? Canımı fazla sıktığın için çığlıklarını duymaktan, işkence yapmaktan vazgeçtim. Biraz eğlenip sonra gebertip seninle işimin bitmesini istiyorum." Korkuyordu hemde çok korkuyordu. Son isteğini sorduğuna göre gerçekten ölmek üzere olduğunu anladı. Babasını son kez görmek istedi. Annesi nasıl bir anda öldü ise kendisi de aynı şekilde, bir anda ölecekti. Babası bu durumu duyarsa nasıl düzelir, nasıl gücünü toplaya bilirdi. Kimse yanında kalmayacaktı, tek başına nasıl kendini idare edebilirdi. Melek, dayanmak için savaş vermiş miydi? Hayır, o zaman sonuna kadar savaş vermeliydi. Bir umut ancak bu şekilde babasına kavuşurdu. "Senin belirlediğin dalda bir yarışma yapalım. Her bilinen soruda bir istek gerçekleşsin." diyerek acı içinde elini yanağına koydu... Canı tahmin edilenden daha çok acıyordu. "Saçma. Akıl oyunları sevmem!" Ayağa kalkıp yere tükürdü. "Korkma akıllı olduğum söylenemez." dedi ikna olsun diye yoksa kendine güveni tamdı. Belden aşağısı hissiz yukarısı ağrıdan kıvransa bile verilen son şansını yalvarmak yerine savaşmak için harcayacaktı. Film sahnelerin de son istek diye geçen, bir içimlik sigara, içki, yemek gibi klişe laflar, kurtulmasına yardımcı olmazdı. "Bu halde yarım bir insan olarak meydan okuyorsun. Sonra da akıllı olmadığını söylüyorsun. Bence fazla akıllısın." "İyi o zaman senden akıllı olmadığımı göster." dedi meydan okuyarak aptal cesareti gelmişti. "Kime, ölmek üzere olan sana mı?" diyerek kahkaha attı. "Evet bana, ölmek üzere de olsam da seninle yarışmadan seni yenmiş olacağım." Ayhan boynunu cıtlatıp Melek'in göğsüne ayağını koyarak nefes almaması için baskı yaptı. Melek yerden aldığı güç ile direnmeye çalışıyordu. Ne çare ölmek üzere olan birinden farkı kalmamıştı. Yüzü yavaşça morarmaya başladı ki ayağını yere indirdi, Ayhan. "Lanet olsun seni öldürürken bile bana keyif vermiyorsun." Olduğu yerde volta attı. "Tamam yarışalım ama her bilinen cevapta vücuduna sert bir yumruk, tekme veya çekiç ile darbe alacaksın." dediği gibi fikrini değiştirdi. "Yarışma yok, evet, evet yarışma yapmaktan vazgeçtim. Soru soracağım ve sende bana soru soracaksın, o kadar." "Tamam, lütfen adil olacağın konusunda söz ver." Nefesini zar zor toplamıştı. Zaman kazanması lazımdı bu şekilde belki birisi bulabilir, yokluğunu fark eder kurtulmasını sağlamış olurdu. "Senin makul isteklerini gerçekleştire bilirim. Şimdi en iyi olduğun ne var diye düşünmeye başlayacağım. Sende ölmek için ne kadar çaba harcadığını düşünmeye başla." Arkasına döndü en iyi olduğu alanı bulmak zorundaydı. Düşündü, düşündü ve evet buldu. "İşime yaramasa da hayatını anlat. Seni seven insanları dinlemek istiyorum." diyerek, elleriyle tırnak işareti yaparak. "Bakalım pislik konusunda ailen benim ailemi geçebilir mi?" Nefesini zar,zor verip konuşmaya başladı. "Babam ve ben birlikte yaşıyoruz. Annem trafik kazası yüzünden öldü. Bu kadar..." dedi Ayhan'ın sıktığı yumruğunu görebiliyordu. Yine de soğuk kanlı davranmak için çaba sarf etti. "Lütfen söz verdin, oturmam için bana yardım et. Suyun içinde donmaya başladım. Sen öldürmeden öleceğim." diyerek yerinden olmasa da kıpırdadı. Ayhan homurdanarak kızın kollarından tutup köşeye bıraktı. "Ne biçim kaçırılma bu? Seni korkutmuyorum bile. Lanet olsun benden korkman, öleceğin için yalvarman gerekiyor. Bana emir vermen değil." Melek başını yere eğmiş daha fazla sinirlenmemesi için dua ediyordu. Korkmadığını mı zannediyor bu aptal adam? Bacakları hareket ediyor olsa zangır, zangır titrerdi. Aynen şu anda üst bölgesinin titrediği gibi. Çaresiz olduğu için, korkudan ölmek yerine savaşarak ölmek istiyordu. "Tamam artık soru yok. Acı çekmeni istiyorum. Beni sinir etmenin ne demek olduğunu anlamaya çalışırken, seni öldürmek istiyorum." Sesinde ki otoriter ton Melek'in dişlerini sıkmasına neden oldu. Ayhan arayı kapatıp kızın omuzlarına düşen saçlarına elini koydu. "Saçlarından sızan kan nihayet bitmiş. Yeni acılar yaşamak için hazırsın." dediği gibi cebinden çekiç'i tekrar çıkartıp acımadan Melek'in bacağına tekrar vurdu. Acı içinde bağırarak yere düştü. Ayhan omuzlarını aşağı, yukarı kaldırıp kızın yüzüne dökülen saçları kaldırdı. Ağlıyordu yerden güç alarak içli, içli ağlıyordu. Yanına sırt üstü uzandı. Kısık ve çaresiz ağlaması umurunda dahi değildi. "Merak etme vücudunda ölürken kırık olmayacak. Vurduğum her tekme, yumruk yüzeysel morluğa yol açar." Gözlerini karanlık tavana dikti. "Sana yaşadığım tecrübeleri anlatmak istiyorum." dedi. "Kenan bey'in eşini her gördüğüm de sadece konuşuyordu. O niye öyle, bu niye böyle, ben buyum, sen busun, ben güzelim, sen yaşlısın. Şimdiye kadar o kadını nasıl öldürmedi anlamıyorum." Melek'in ağrıdan kapattığı gözünü eliyle açtı. "Daha halen yalvarmaları kulağım da. Öldürme beni, istediğin kadar para veririm diye kendini parçalıyordu. Pis sürtük, ağzını kapatmayı öğrenemediği için ölmeyi haketti. Kaç gündür yoğun bakımda bugün, yarın morluklarla dolu vücudu toprağa girer. Aynı senin gireceğin gibi." Ayağa kalkıp saçlarını karıştırdı. "Neyse biraz sakinleşip kaldığımız yerden devam ederiz." Eliyle sus işareti yaparak. "Oyunumuzun kimse tarafından bilinmesini istemeyiz. Hadi sen son kez biraz dinlen. Birkaç saat sonra ebedi istirahat yapacaksın." diyerek ağzını bantladı. "Ses çıkarırsan, birkaç saat bile, nefes almak için sana mühlet vermem." Karnına sıkı bir tekme attı.
Artık bayılmıştı...
__________
Yorum ve beğeni yaptıysan çok teşekkür ederim. Yeni bölümde görüşmek dileğiyle.
|
0% |