Yeni Üyelik
34.
Bölüm

33. Kalbe Şiddet Ağırdır

@kambersizyazar

Yorum ve beğeni yapmayı sakın unutmayın, lütfen...

 

Başlayalım

 

Yalnızsın, eğer kendin için orada değilsen. –Phil McGraw

 

 

_________

 

Saatine bakıp, bir buçuk olmasına beş dakika olduğunu görünce oyun konsolunun başından ayağa kalktı. Yarım saattir onuncu kez telefon ile aradığı sekreter odasını tekrar aradı.

İkinci çalmada açılan telefona konuşmadan.

"Murat bey, sekreter Melek hanım daha gelmedi. Gelince size bildireceğimi beş dakika önce söylemiştim." diyerek Ayşe cevap verdi.

"Uçmadığına göre, bir yere mi gönderildi?" dedi kızgınlıkla, aynı soruyu tekrar tekrar soruyordu. Ayşe telefonunun ahizesini eliyle kapatıp Yaren'e dönerek.

"Offf vallahi kovacak beni. Melek bir yere gönderildi mi?" Yaren elini çenesine koyup düşündü. En son Murat bey'in odasından çıktığını gibi merdivenlerin yanında ki kapıda olduğunu görmüştü.

"Bilmiyorum, en son Murat bey'in odasından çıkarken gördüm.." diyerek yanıt verdi. Gerçekten de bilmiyordu bilseler Murat'dan kurtulmak için söylerlerdi. Ayşe sesini hafifçe inceltip elini kapattığı ahizeden çekti.

"En son sizin odadan çıkarken gördük efendim..."

"Neden biraz önce söylemedin?" Saçlarını karıştırdı.

"O kadarını bende biliyordum. Tamam kolay gelsin." Telefonu hızla kapatıp, şimdide baş sekreterin telefonunu çevirdi.

"Melek hanımı bir yere mi gönderdiniz? " dedi, kızgınlığı bulana kadar geçmeyecekti. İyiden iyiye merak ederken. Sessizce gelişini beklemek hiç ona göre değildi.

"Hayır Murat bey, hiçbir yere göndermedim. Bir sorun mu var efendim? Yanlış bir şey mi yaptı?" Korkmuştu ne diyeceğini şaşırdı.

"Sende yanlış bir şey yapsın diye yer arıyorsun. Çalışma arkadaşlarına iyi davran, açıklarını arama. Şirkette mimlenmek istemezsin." Baş sekreter tükürüğünü yutmakta zorlandı.

"Haklısınız efendim. Kendimi düzelteceğim bu davranışlar..." Murat alaylı sesiyle kadın konuşurken yüzüne kapatıp, odadan dışarı çıktı. Bahanelerini dinleyecek durumda değildi. Melek'i bulamadığı için ziyadesiyle bunalmıştı. Sekreter odasına geçip etrafa bakarak ordan da sinirle saçlarını elleri arasına geçirip Esila'nın odasına yürümeye başladı. Bilgisayar başında dikkatli bir şekilde bir şeyler inceliyordu Esila. Murat içeriye girdiği gibi koltuğa daha fazla kendini yerleştirip.

"Ekildin herhalde... Vallahi karnımı çoktan doyurdum bana sığınma. " diyerek gülümsedi.

"Murat sana sormam gereken bir şey var." demesiyle Murat Esila'nın önüne dikilip.

"Boşver soruyu Melek'e ne yaptın?" diye sordu.

"Ne yapacağım, karnım çok açtı, öğle yemeği olarak yedim." dedi ciddiyetten uzak bir tavırla. Murat'ın önüne dosyayı indirip devam etti.

"Onu bunu bırak otantik tasarım fikri nereden çıktı? Bu fikri uzun bir dosya ile amcama sen sunmuşsun." Kuzenine destekleyen bir bakış attı Esila. Murat bu şirkete ilk defa mantıklı bir iş fırsatı sunmuştu. Bu sayede yurt dışında talep görecek bir kulvar hazırlamak istiyordu.

"Şimdi küçük bir araştırma yaptım. Hint motifleri, kumaşları, şaşası ve renkleri senin istediğin niteliklere sahip. Bu iş birçok rakibimizin canını sıkacak. Senden beklenmeyen aşırı orjinal fikirler var amcama verdiğin dosyada." Heyecanla Murat'a elini kaldırdı.

"Çak bir beşlik kuzen." Murat, kuzeninin ne dediğini anlamadığı için boş boş baktı. Havaya kaldırdığı eli her zaman ki gibi umursanmadığı için hiçbir şey yokmuş gibi indirdi.

"Amcam ayrıntılı bir şekilde konuştu. İki hafta önce dünyaya açılmak için planlarını anlatmışsın. Hatırlamadın mı?"

"Hatırladım veya hatırlamadım. Sen bana cevap ver, Melek nerede?

Beddua mı ettin suçsuz, günahsız kıza? Sırf Salih'den hoşlanıyor diye kızın başına bela açtıysan..." dediği gibi Esila kahkaha atarak;

"Manyak mısın, kuzen? Ben ne diyorum, sen ne diyorsun? Sen bana inan veya inanma ben bu holdingin başarılı tek kadın patronuyum. İyice büyücü, üfürükçü, bedduacı olarak damgaladın beni." Dudaklarını ıslatıp devam etti.

"Hem Salih ile aralarında duygusal anlamda bir şey yok, neden ona zarar vereyim?" dedi.

"İki saattir ortada yok." Tşörtüyle yüzünü sildi.

"Görmeyeli hayvan gibi kas yapmışsın. O yüzden tembel olduğun halde kızlar peşinde." Murat'a baktı, sıktığı yumruğu görünce ağzını eliyle tutarak.

"Tamam bir şey demedim. Melek ile mi yemeğe çıkacaktın?" diyerek Murat'ın endişeli yüzüne bakıp sorunun cevabını aldı.

"Belli ki seninle yemeğe gitmek yerine ortadan kaybolmayı seçmiş. Çok mantıklı bir seçim. Bende bazen sen ve diğer dağ ayısından kaçmak istiyorum." Kıkırdadı oturduğu yerden. Murat cevap vermeden Esila'nın dediklerini istemese de düşünmeye başladı. Gerçekten de onunla yemek yememek için mi gitmişti? Bu kadar merak etmesinin tek sebebi yine kendisi miydi? Oflayarak etrafta volta atmaya başladı.

"Beni istemiyorsa yüzüme söyleye bilirdi. Mantıklı düşünecek olursak, benden kurtulmaya çalışmak için. Köşe, bucak kaçacak biri değil. Aklına geleni diline vuracak kadar anormal biri. Off Esila, kafa karıştırmaya birebirsin." Saçlarını karıştırdı.

"Sen bir şey yapmadığına göre, Salih ile beraber olmasın?"

"Yaa Murat saçmalama defol git başımdan. Amcam üç ay sonra bana tekrar güvenerek, iş emanet etti. Hemde senin sunduğun işi. Sevinerek beni tebrik edeceğine. Hadi bunu yapmıyorsun, ilk defa senin işin için şirket el birliği yapacak diye sevinmiyorsun. Beni üzmek için saçma sapan konuşmalar yapıyorsun. Sayende bu kafayla b...k edip bırakacağım." dediği gibi aklına sekreterin sırtında ki morluk geldi. Esila verdiği sözü kaideye almayacağını yanında o duymadan, içinde ki sese söylemişti.

"Aaa, o kızın sırtında morluk vardı."

"Ne?" Panikle kuzenine baktı.

"İstemeden gömleğini yırttığım an da gördüm. Tamamen morluk içindeydi. Yeni değildi, mor ve yeşil arası bir şeydi." diyerek utanç içinde başını eğdi.

"Sakın Salih'e söyleme, olur mu? Kötü biri olduğumu düşünür." Başını kaldırmadan duruyordu.

"Kötüsün zaten. Sen niye gömleğini yırtın?" dedi Murat.

"Onun sırtında niye morluklar vardı?" Olduğu yerde sinirle volta atmaya devam ediyordu.

"Nerden bile bilirim? Tek bildiğim, yanlış hatırlamıyorsam ' Canım yanmıyor merak etme. Kadınlara nasıl davranacağını bilmeyen biri tarafından yapıldı. Şimdi daha iyiyim.' demesiydi bende sorun olmadığını düşündüm." Murat'ın yüzüne baktı.

"Kuzen bana öyle bakma. O anda sessiz kalmak mantıklı geldi. Söylediği gibi sana koşup anlatmak olmazdı." diyerek haksız da olsa kendini müdafaa etmeye çalışıyordu. Murat hiçbir şey demeden dışarıya çıktı. Yoksa Esila ile kavga ederek kendini rahatlatıyor olabilirdi.

Tekrardan sekreter odasına geçip Melek'in gelip, gelmediğine baktı. Hacer, Yaren, Ayşe oradaydı. Lanet olsun şu an en çok istediği kızın kokusu, gölgesi dahi yoktu.

"Ayşe, sekreter hanımı en son nerede gördüm demiştin?" diyerek bakışlarını ayakta duran kıza çevirdi. Ayşe hemen yanındaki masada Yaren'e bakıp.

"Aslında ben değil Yaren görmüş." diyerek topu yanındaki kıza attı. Yaren tedirgin bir halde ayağa kalkıp konuşmaya başladı.

"Sizin odanızdan çıktığı gibi merdivenlerin olduğu tarafa giderken gördüm. O kadar, sonra ne yaptı, nereye gitti bilmiyorum." Azar yiyeceğini düşünüyordu. Murat burnundan soluyarak odadan çıktı. Merdivenlerin olduğu tarafa yürümeye başladı. Kapıyı açarak kollarını beline koydu. Kasvetli gri mermer, gri duvara bakarak, merdivenin trabzanına tutundu. Başını yukarıya doğru kaldırdı. Yukarıda ses veya bir hareket yoktu. Başını şimdi de aşağıya doğru indirerek etrafa baktı. Burada da kimseler yoktu. Zaten oturup, sohbet edilecek bir yer değildi. Cebinden telefonunu çıkartıp, arkasına dönerek yürümeye başladı. Bir his merdivenlerden aşağıya inmesini ister gibi, onu sürüklemesiyle geri döndü. İlk katı yavaşça indi. İkinci kattan inmeye başladığı gibi son basamakta birkaç damla kan olduğunu farketti. Dizleri üstüne çöküp kana elini sürdü. Yeni pıhtılaşmıştı, olduğu yerde etrafa bakmaya devam ediyordu ki başının üstünde tam orayı gösteren kamera farketti.

"Bingo..." diyerek kollarını arkada birleştirip keyifle yürümeye başladı. Melek'in sayesinde burada kavga eden insanların varlığını öğrendiğini zannetti.

"Bakalım kimmiş şirketi ringe çeviren."

O kanın aradığı kişiye ait olduğunu hiç tahmin etmiyordu. Çalışanların küçük bir münakaşa yaşayarak kavga ettiğini düşündü. Mantıklı ve gerçekçi tek hareket buydu. Odasına geçtiği gibi güvenlik deparmanını arayarak Muzaffer bey'in odasına gelmesini söyledi. On dakika sonra kahverengi saçları arasına beyaz saçlar dizilmiş. Yüzünden gülümsemesi eksik olmayan, minyon tipli, altmış iki yaşındaki güvelik departmanın iyi ve kötüyü çok iyi ayrıştırıp o şekilde muamele yapan şefi içeriye girdi.

"Buyrun efendim beni emretmişsiniz?" diyerek bir ay öncesine kadar sinirden öldüren adamın, nasıl da iyi bir patron olduğunu izledi. Murat'ın değişiminin herkes farkındaydı. Sorumsuz adam gitmiş, iş bilinci ve sorumluluk almaktan korkmayan biri gelmişti.

"Koridorun sonunda ki merdivenlerin kamerası çalışıyor mu?"

"Birkaçı dünden beri çalışmıyor bozulmuş ama tamire gelecekler. Diğer bölümler saniye atlamadan çalışıyor. Bir açık, yanlış mı gördünüz?" İşini temiz yaptığını biliyordu. Yine de gözünden kaçan bir şey olabileceğini varsayarak başını eğdi.

"Bugünün kaydını istiyorum. On bir ve bir buçuk arası. Birde merdiven de birkaç kişi kavga etmiş. Onların da kayıtlarını istiyorum. Çalışan taraflardaki kameralar kavga edenleri bulmamıza yeter. Yarım saat içinde odamda olursa iyi olur." dediği gibi ayağa kalkarak.

"Merdivenin oraya temizlikçi gönder orası temizlensin. Çok önemli bir mevzu daha var. Yirmi gün önce Melek hanımın Suzan sekreteri hastanelik ettiğini biliyorsunuzdur? Bir gün öncesinin kaydını istiyorum." Şimdiye kadar neden aklına gelmemişti anlamıyordu.

"Kimseye bu konu hakkında bilgi verme. Aramızda kalsın, tamam mı?" diyerek kesin bir tavırla cümlesini bitirdi.

"Tamam efendim." Aceleyle odadan çıkarken Murat kum torbasının önüne geçip vurarak sinirini atıyordu.

 

***

 

Melek titreyen vücuduna aldırmadan gözlerini açıp etrafa baktı. Ayhan daha gelmemişti ve bu onun buradan kaçması için son şansıydı.

Yutkundu...

Üstüne uzandığı, uzanmak zorunda bırakıldığı soğuk su birikintisi vücuduna etki etmesi yetmezmiş gibi boğazlarına kadar da inmesi, sesinin kısık olmasına sebep oluyordu. Daha şimdiden tükürüğünü bile yutarken zorluk çekiyordu.

"Bir iki üç..." Yerden aldığı güçle kendini kaldırmaya çalıştı. İlk deneme tamamen hüsrandı. Bacaklarına iki eliyle bütün kuvvetini vererek vurdu. Acıyı hissetmeye başlamıştı. Daha kötüsü vurduğu çekiç ve tekmelerin acısı da yavaşça bedenine intikal ediyordu.

"Onun, bunun çocuğu, vicdansız pislik! Gebertip çöpe atmak lazım bunları. Adi herif." Bacağını kaldırmaya çalıştı.

"Aptallık bende, bu haldeyken bile aldığım narkozun etkisi geçtikten sonra yürüyerek bu lanet olası yerden kaçabileceğime inanıyorum. Tam bir aptalım her zaman bir umut arıyorum." diyerek etrafa bakıp acı içinde söylendi.

Acısı her dakika katlanıyordu. Dişlerini sıktı hemde tüm gücüyle. Bağırmak, nerede olduğunu bile bilmeyen bir insan için çok riskliydi. Acı içinde kolunu dişleri arasına alarak ısırmaya başladı. O'da işe yaramadı, saçlarını yoldu. Acı hafiflemesi gerekirken her saniye de şiddetini artıyordu. Başını elleri arasına geçirerek sıktı.

"Çok canım acıyor. İnsan olduğumu unuttu pislik, yoksa bir insan bir insana bunu yapamaz." dedi ağlayarak devam etti.

"Bir, iki, üç..." Yine tek adım bile kıpırdamadan yerinde duruyordu. Vücudunu yüz üstü döndürdü. Ayağa kalkıp yürüyemez halde ise o zaman sürünerek buradan giderdi. Kollarını öne götürüp, bedenini yakınlaştırdı. Bu şekilde altı, yedi adım yol kat etmişti. Acı içinde ağlayan gözlerini ıslak elleriyle silip devam etti. Yanından geçtiği kutunun üstünde iki adet çekiç gördü. Birisine elini uzatıp almak için hamle yaptığı sırada yavaşça yaklaşan adımları duydu, biraz daha normale dönen veya alıştığı için normal karşılayan vücudunu çevirip yerine doğru hızla kendini sürükleyerek uyuma numarası yaptı.

Gözleri kapalı olduğu doğruydu ama diğer duyuları varlığının hakkını veriyordu. Kulakları çekiç'in alındığını duymuştu maalesef. Ve ona doğru geldiğini hissediyordu. Koca üniformalı bir ayak bacaklarına vurup.

"Normale döndü mü bacakların?" diyerek alaycı bir gülümsemeyle uyuma numarası yapan kıza baktı. Melek kapalı dudaklarının arkasından bütün dişlerini kıracak gibi sıkıyordu. Tek gözünü hafifçe açtı başında durmuş onu izliyordu. Sıktığı gözlerini kısarak tekrar araladı. Şimdi de Ayhan elinde ki telefondan hararetli bir sohbetin içinde gülerek mesaj atarken arada gözlerini telefondan çekip, kızın yalancı uykusuna bakmayı ihmal etmiyordu.

"Uyanık olduğunu biliyorum." Telefonu cebine koyup, kızın yanına geldi.

"Gözlerini aç yoksa başına inanılmaz derecede büyük bir darbe yersin." Ayağını yukarıya doğru kaldırdı. Başına ayağı ile mi vuracaktı? Melek gözlerini kırpıştırıp yüzüne doğru hiza alan ayağa baktı.

"Açtım uzak dur benden." diyerek korktuğunu belli edercesine acı çektiğini gösterdi.

"Bacaklarım tutmuyor, ne yaptın?" Kendini toparlamak için güçsüz, her şeye boyun eğen, çaresiz gibi görünmek zorundaydı.

"Çok güçlü göründüğün halde güçsüz bir kadınsın. Dozu iyi ayarlamışım, biraz daha dayan. Sonra biz sağ sen selamet." diyerek hafifçe ayağıyla kızın omzuna vurdu.

"Kenan bey stres atmak için seni istedi. Adamı o gün çok üzdün. Diğer sekreterin tadına bakarken sen işine engel oldun. Bu tür zamanlarda insanların rahatsız edilmemesi lazım. Senin tadına bakarken de bakalım kim engel olacak. O istedi narkoz almanı fazla zorluk çıkarma diye." Kahkaha atarak Melek'in yüz hizasına geldi. Titreyen çenesini hırsla kendine döndürdü.

"Bu yüzden seni öldürme planlarımı, çok az, bir saat daha erteledim. Birazdan burada olur. İşini hallettiği gibi daha fazla acı çekmemen için direk şah damarından işini bitireceğim."Melek sol elini adamın yüzüne doğru tokat atmak için kaldırarak bütün hıncını vurarak aldı.

"Sen nasıl bir insansın? Hiç mi değer yargın yok? Ben tecavüze maruz kalıp ölünce ne kazanacaksın? Vazgeç bu durumda her dakika herkes için kötüleşiyor. Kenan da sende normal değilsiniz." desede Ayhan umursamıyor, dahası Melek'in boğazına yapışmıştı.

"Sen kimsin ki, bana akıl veriyorsun? Ne yaşadığımı nerden bileceksin? Kız aklınla bana akıl veriyor, yetmezmiş gibi kirli ellerinle bana vuruyorsun." diyerek çekiç'i nefretle kaldırdı ve ona gülümseyen adamı gördüğü gibi vurmadan yere indirdi. Kenan bey nihayet gelmişti.

"Sana kızlarla nasıl konuşulması gerektiğini kaç yıl oldu öğretemedim." diyerek Ayhan'ın kafasını köpek sever gibi okşadı. Melek'in kirlenmiş, yorgun yüzüne baktı.

"Nasıl bir sanattır bu?" Kahkaha attı. "Neyse, bu kızın yüzünü biraz suyla yıkarsak işe yarar. Ne hale getirmişsin bu sürt*ğü." diyerek kocaman göbeğini hoplatıp kahkaha atmaya devam etti. Melek tiksindirici bu durum karşısında afallamıştı. Ayhan'ın fazlasıyla garip tavırları vardı. Kenan bey'i ilah gibi görüyor ve o şekilde kölelik yapıyordu.

Ayhan, bu yaşlı, azgın tekenin gözlerinin içine baka baka bana güven sözleri aşılamıştı. Evet, evet bana güven diye diye bağlanmıştı. Gözlerini yumdu ve düşündüğü her şeyi iç sesinin yardımıyla ölçüp, tartmaya başladı. 'Merve'ye tecavüz etmeye çalıştığı zaman, Ayhan gözcülük yapıyordu. Karısını dövmesini istediği zaman eminim tereddütsüz görevi yerine getirmişti. Beni kaçırdı, elini dahi sürmedi. Ve yine sahibine sadık veya güven eksikliği olduğu için Kenan bey'in tek emriyle beni öldürmek yerine önce bu adama sunmayı seçti. Bu şekilde onu terk etmemesini sağlayacaktı. Para alan bir insan bile olsa bu kadar fedakarlık çok fazla. En önemlisi, ben bu iki insan kılıklı şeytanla nasıl baş edeceğim?'

 

***

 

Esila sayesinde Melek'in sırtında ki morluktan Salih'in de haberi olmuştu. Murat'ın yanına giderek kafasında kurduğu olayların gerçekliğini konuşacaktı. Suzan'a dayak atma olayıyla bir bağlantısı var mıydı, diye düşündü.

Salih önde Esila hızlı adımlarla arkasında Murat'ın odasına geçtiler.

"Haber varmı birader?" dedi Salih.

"Sırtında oluşan morluklar kafamı kurcaladı." Devam etti. Esila kuzeninin yanına yaklaşıp konuşmak için hamle yapacaktı ki, Murat eliyle konuşmadan dışarı çıkmasını işaret edip Salih'e döndü.

"Şimdilik bekliyorum, inşallah benimle yemeğe gitmemek için kaçmıştır. Yoksa sonu hiç iyi olmayacak." dediği gibi daha halen ayakta dikilen Esila'ya baktı.

"Gitmen için yazılı celp mi bekliyorsun? Çık dışarı, seni şu an da gözümün önünde görmek istemiyorum. Anladın mı, iştirak edebiliyor musun? Seni görmek istemiyorum." Sesi incitici çıkmıştı. Esila kurumuş dudaklarını yalayıp bir iki adım daha ileri gitti. Ama tamamen odadan çıkmak istemiyordu.

Salih bir taraftan, Esila'nın mahçup yüzüne şefkatle bakıp ne olduğunu anlamaya çalışırken bir yandan Murat daha fazla kızmasın diye sessizce koltuğa yerleşti.

"Sakin ol Murat, şimdi Esila'ya bağırarak bir şeyleri değiştirebilecek değilsin. Bunların sebebi o da değil, sakinleş." Salih'in kurduğu cümle sayesinde Esila güç alarak Murat'ın önünde dikildi.

"Gömleğinin yırtılması benim suçum olabilir ama tamamıyla suçlu değilim. Hem yırtılmasına minnacık katkım olmasa nerden bileceksin sırtının mor olduğunu. Teşekkür etmen gerek, bağırman değil." Başını dikleştirip bakmaya devam etti. Murat konuşmak yerine sessiz kalmayı seçmişti. Salih ise duydukları karşısında afallamış ve sinirle dengesiz olduğuna kesin karar verdiği kıza bakarak onu koruduğu için yine pişman oldu.

"Öyle bir duruma getirdin ki, seni korumaktan korkuyorum, hep suçlu sensin. Neden şirkete geri geldin? Üç ay uzaklaştığın süre içinde çok mutluydum? Tam bir baş ağrısı olduğunu düşünüyorum. Şımarık, yapışkan tavrından gına gelmişti şimdi birde zorba olduğunu öğrendim." dedi ağrıyan başını tutarak. Esila gözlerini devirerek koltuğun diğer kenarına oturdu.

"Gözüne bu kadar batıyorsam nikahına al kurtul." Dil çıkartıp Murat'a döndü.

"Bakma bana öyle, Melek'e yaptıklarımdan pişmanım yemin ederim. Gömleğini yırtılması benim suçum olabilir ama, aması yok."

"Kapa çeneni..." Nihayetinde sessiz geçen beş dakikanın ardından güvenlik şefi başı önünde mahçup bir tavırla içeriye girdi.

"Kayda değer bir şey buldun mu? Bugün ve Suzan'ın dayak yediği güne ait bütün her şey hazır mı? Kamera görüntüleri hemen önüme gelecekti nerede?" Murat yerinden kalkıp adamın önüne geçti. Bir şey demeden olduğu yerde duruyordu.

"Bugün benim dediklerimi niye kimse anlamıyor?" Bağırdı sorduğu soruların cevapsız kalması çok sinir bozucu olduğunu anlamıştı. Zamanında babasına yaptığı davranış şimdi kendisine yapılıyordu. Yaşlı adam kekeleyerek konuşmaya başladı.

"Efendim, affedin beni." Gözlerini kaçırdı.

"Sekreteriniz yani Melek hanım... İşimizi düzgün yapmadığımız için..."

"Bir şey olmuş lanet olsun ne oldu? Anlat..." Murat'ın bu kadar sinirli olduğunu kimse görmemişti. Her şeyle alay eden adam öfke püskürtüyordu.

"Melek hanımın canı tehlikede. Görüntüleri o gün görmüş olsaydık bunlar olmazdı. Tamamen güvenlik zafiyeti affedin efendim." Ortam buz kesmişti. Murat aldığı nefesi yutamayacak kadar zorlanıyordu.

"Neden ve kim?" dedi kısık sesle derin bir nefes alıp tüm gücüyle bağırdı.

"Kim hayatını tehlikeye atan şerefsiz?"

_________

 

Beğeni ve yorum yapanlara şimdiden çok teşekkür ederim. Yeni bölümde görüşmek dileğiyle.

 

Emin değilim ama bugün bir bölüm daha yayınlayabilirim. Diğer bölüm için önyazı atarsam bölüm gelecek anlamına gelir. 34. bölümün düzenlemesini bitirmeye uğraşıyorum. Kendinize iyi bakın.

 

Loading...
0%