Yeni Üyelik
36.
Bölüm

34.Seni Kimler Aldı

@kambersizyazar

Cesaret de aşk gibi ümitle beslenir. –Napoléon Bonaparte

Yorum ve beğeni yapmayı lütfen unutmayın. Hadi başlayalım okumaya.

_____________

.Kayda değer bir şey buldun mu? Bugün ve Suzan'ın dayak yediği güne ait bütün her şey hazır mı? Kamera görüntüleri hemen önüme gelecekti nerede?" Murat yerinden kalkıp adamın önüne geçti. Bir şey demeden olduğu yerde duruyordu.

"Bugün benim dediklerimi niye kimse anlamıyor?" Bağırdı sorduğu soruların cevapsız kalması çok sinir bozucu olduğunu anlamıştı. Zamanında babasına yaptığı davranış şimdi kendisine yapılıyordu. Yaşlı adam kekeleyerek konuşmaya başladı.

"Efendim, affedin beni." Gözlerini kaçırdı.

"Sekreteriniz yani Melek hanım... İşimizi düzgün yapmadığımız için..."

"Bir şey olmuş lanet olsun ne oldu? Anlat..." Murat'ın bu kadar sinirli olduğunu kimse görmemişti. Her şeyle alay eden adam öfke püskürtüyordu.

"Melek hanımın canı tehlikede. Görüntüleri o gün görmüş olsaydık bunlar olmazdı. Tamamen güvenlik zafiyeti affedin efendim." Ortam buz kesmişti. Murat aldığı nefesi yutamayacak kadar zorlanıyordu.

"Neden ve kim?" dedi kısık sesle derin bir nefes alıp tüm gücüyle bağırdı.

"Kim hayatını tehlikeye atan şerefsiz?" Panikle, korkuyla, sinirle tek cümle çıkmıştı dudaklarından. Boğazına sanki yumruk oturmuş gibi gözlerini kapattı. Lanet olsun, neden başına iş açmak için savaş vererek, her defasında kazanıyordu bu kız? Kendisini bir an önce toparlayıp konuşmaya devam etmesi gerekiyordu.

"Ne buldun?" dedi zor nefes alan dudakları arasında. Soğuk kanlılığını kaybetmeden adama baktı. Yaşlı adam Murat'ın sorusuyla masanın üstündeki bilgisayarın karşısına geçti. Masaüstü bölümünden ayarlar kısmına girdi. Birkaç internet adresleri girdikten sonra şirketin şifresini tıklayıp, nazikçe karşısında ki üç kişiye seslendi.

"Efendim, görmenizi istediğim bir şeyler var." dedi. Salih ve Esila hızla masanın diğer tarafına geçerken Murat sessizce uzaktan izliyordu.

"Murat bey...

Murat bey...

Murat bey..." Yaşlı adam ne kadar patronunun ismini telaffuz etsede Murat da hiçbir kıpırdama, hiçbir hareket olmadı. Düşünüyordu nerede, ne halde diye? Esila, Salih'in gözünün içine bakarak ne yapması gerektiğini sordu. Ne yapılabilirdi bu durumda? İlk defa kuzeninin tükenmek üzere olduğuna şahit olmuştu. Murat, on altı yıl önce, kendi ülkesine dönmek için Moldova'ya giden dadısının arkasından bu kadar çok üzülmüştü. Esila'nın annesi hayattayken küçük kızına, yeğeninin yabancı dadısına olan karşılıksız aşkını anlatarak dadı ile çekilen birkaç resimleri göstermişti. Resimdeki dadı vücudunun yüzde yetmişi dolgun hatlardan oluşan biriydi arkasından kahrolan kuzeninin çekilmiş mutlu resimlerini görünce daha iyi anlamasına sebep olmuştu. O yaşta bile sapıklık yapıyordu. Süper mini eteği, büyük göğüsleri, sarı boyalı saçları. Yirmi yıl önceye göre, her erkeğin rüyalarına girecek türdendi. Murat her resimde küçücük yaşına, fındık kadar boyuna rağmen kur yaparak bakıyordu. Yabancı dadı, on yaşındayken onun ilk aşkı ve ilk ayrılığıydı. Ülkesine döndükten sonra, Fahri bey için zorlu bir dönem başka dadı istemeyen Murat için yaramazlık evresi başlamıştı. On iki yaşına kadar eline geçen her fırsatta evden kaçmaya çalışan Murat'ı çaresiz yatılı bir okula gönderdi. Sonra Murat'ın yabancı ülkeye gitmek istemesi üzerine on beş yaşında Güney Amerika'da özel bir kolej'de ve koleje ait zengin çocukların kaldığı yüksek güvenlikli yurtta on dokuz yaşına kadar kaldı. Türkiye'ye dönmeyi kesinlikle istemeyen Murat, yurt müdürünün kızı Beatrice'e tecavüz iddiasıyla, zorunlu olarak kendi ülkesine dönüş yaptı. Murat bu olayı ne kadar inkar etmiş olsada Beatrice'nin gecenin bir yarısı üstü başı yırtılmış halde erkekler yurdunda yalın ayak koridorda ağlaması, gözlerinden aşağı yağmur gibi akan rimeli, saçlarının yolunmuş gibi darmadağık olmasından herkes mağdur kızın tarafını tutmuştu. O gece yaşananları iki kişiden başka kimse bilmiyordu. Murat inkar eden taraftı. Öyle bir şey olmadığını herkese anlatsa da kimse çapkın olduğu için inanmıyordu. Beatrice ise, gece istemese de birlikte olduğunu kanıtlamak için savaş vereceğini söyleyen taraf. Fahri bey büyük paralar vererek olayı müdür ile aralarında kapatmasına rağmen Murat her defasında haksızlığa uğradığını söylemeye devam etti. Taa ki kimsenin ona inanmadığını kabul edene kadar. O devreden sonra herkes gibi o'da bu yalanı kabullendi. Gerçek Beatrice'nin her gece olduğu gibi geceyi geçirme teklifini reddetmesinden başka bir şey değildi. Onunla bir şey yaşamak istemediğini her an söylemesi başına iş açmıştı. Duygusal, kırılgan, sevimli çocuk, yurt dışında büyüdükçe, kadınlara güvenmeyen, sadık olmayan, her kadının para için yaşadığını düşünen, tek gecelik yatak maceralarından bile sıkılan, duygusuz bir adam haline getirdi. Altı yıl önce geldiği Amerika'nın taşından, toprağından, kültüründen en önemlisi insanından nefret ettiği halde herkesin gözünde tam bir batı kafasına sahipti.

Şimdi ise ilk defa ailesi haricinde, ona hiçbir konuda hitap etmeyen bir kız için korkuyordu. Melek, Murat'ın hangi yönüne bu kadar hitap ediyor diye düşündü Esila. Salih, sessiz kalan adamın omzuna elini koyup.

"Sakinleş, sekreter hakkında bir şeyler öğrenebiliriz. Düşünme işini şimdilik ertele öfkeni de." dedi, Murat başını onaylar biçimde sallayıp masanın diğer tarafına geçti. Yaşlı adam derin bir nefes alarak bilgisayarın tamam tuşuna basıp görüntüyü oynatmaya başladı. Kamera da ses çıkmıyordu. Boş koridorda elinde ki dosyalarla birkaç haftadır düğün hazırlığı yüzünden izin alan Merve'nin yürüdüğünü gördüler. Sonra Kenan bey'in odasına geçti.

"Eeee, neden çalışan insanları izliyoruz?" diyerek yaşlı güvenlik şefine baktı Esila.

Adam parmağını bir dakika der gibi kaldırdı. On beş dakika ileriye doğru basarak, yine oynattı. Şimdi merdivenlerin başında Melek görülmüştü. Murat'ın kalbi bir anda sızladı. Sevmeye başladığı sekreteri homurdanarak sekreter odasına geçti. Bilgisayar başında bir şeyler yazıp, masasını düzeltikten sonra patronunun odasına girdi. Üç dakika sonra odadan çıkarak çantasını alıp yavaşça yangın merdivenine doğru yürüdü. Tam kapıdan çıkarken, bir ses duymuş gibi hızla başını arka tarafa doğru çevirdi. Sonra yavaşça, tedirgin halde sesin geldiği tarafa yürümeye başladı.

Murat sinirle durdurup, yaşlı adama.

"Mahir bey ile toplantı yaptığımız gün mü?" diyerek çatık kaşlarıyla baktı.

"Evet efendim..." dedi çekinerek.

"Ne duydu ki yüzü bu kadar korkmuş?" Melek'in çehresine baktı.

"Odalarda ki kameralar için özel güvenlik şifresi var. Şifreleri sizler koyduğunuz..."

"Bunları ben biliyorum. Bana bilmediğim şeyleri anlat. Mesela Melek neden korkarak yürüyor?" Adamın anlatmak istediği şeyleri duymak istemiyordu. Yaşlı adamın yüzüne bakmadan devam etti.

"Neden bu kadar korkmuş diye soruyorum?" Bağırdı karşısında ki güvenlik şefi panikten eli, ayağına geçirecek kadar fazla bağırdı. Esila sinirden katılaşmış kuzeninin yanına yaklaşıp.

"Sakin ol kuzen... Adamı bakışlarınla öldüreceksin."

"Kapa çeneni Esila. Zahmet olacak ama bügünlük kapalı tut çeneni. Gerçekten hiç günümde değilim." dediği gibi Salih, konuşmak için ağzını tekrar açan kızın ağzına işaret parmağını götürüp sus işareti yaptı. Esila bakışlarını Salih'e çevirip dudaklarının üstündeki parmağı kıracak gibi itti.

"Sana ne? İster ağzımı açarım, ister açmam. Kocam mısın, sevgilim mi? Eğer bu iki kontenjanı dolduracaksan seni dinlerim."

Murat boynunu sağ eliyle tutup.

"Esila an itibariyle, Salih'e kur yapmaktan vazgeç. Anlamıyor musun durumu? Bir bardak veya bir kaşık suda boğarım seni. Kendini tutamayacaksan odadan defol git." Sesi keskin tonda çıkmıştı. Esila yanındaki sandalyeye sinerek oturdu.

"Tamam artık konuşmayacağım..." dedi eliyle ağzına fermuar çekerek.

Yaşlı adamın çalan telefonunun sesiyle iki genç adam sinirle baktığı kızdan bakışlarını nihayet çekti. Murat birkaç dakika boyunca hararetli bir sohbetin içinde konuşan yaşlı adamın elinden telefonu alıp, hışımla kapattı. Bugün Murat'ın yaptığı her davranış, kullandığı her söz olması gerekenden daha sertti.

"Sorularıma cevap vermek yerine sohbet etmek de ne demek?" Başını tavana dikti.

"Delireceğim bu gidişle. Kovulmak mı istiyorsun?"

"Efen- efendim bilişim departmanından aradılar. Birazdan odaların içindeki kamera sistemlerini açık hale getirecekler. Onu konuştuğum için uzun sürdü. Kusura bakmayın..." Yaşlı adam, başını hiç önüne almadığı kadar eğdi. Bu durumun tek suçlusu kendisini görmüştü. Daha iyi kontrol edebilseydi. Ruh hastası bir çalışanın varlığını bilirdi. Bu hatası genç bir kadının hayatına mal olmaması için hatasını düzeltmesi gerekiyordu. Nasıl yapacaktı, iş işten geçmiş miydi bilmiyordu. Murat, telefonu adamın eline hışımla bırakıp izlediği saçma görüntünün devam etmesini istedi. Söylediği sözler için pişman olmuştu. Dilin kemiği yoktu hele ki acı çekerken kelimeler silah gibi çıkıyordu. Yaşadığı pişmanlığı kenara koyup videoya bakmaya devam etti.

Melek yavaşça yürürken bütün odalara tek tek bakıyordu. Birden irkildi, Murat ne duyduğunu aşırı merak ediyordu. Sonra Kenan bey'in odasının kapısını açtı. Kameranın açısı arkada kalmıştı. Melek olduğu yerde on, on beş saniye dikilip içeriye doğru koştu.

"Devamı nerde bu lanet olası kameranın? Neden üç adımda bir kamera yok koridor da?" diyerek masaya dayandı Murat.

"Lanet olsun saçmalık dolusu bu şirketin her zerresine." Yaşlı güvenlik şefi izin isteyerek dışarı çıktı. Kamera devam ediyordu...

"Tamam derin nefes al birader..."

"Salih ne nefesinden bahsediyorsun? Delirmek üzereyim, neden yanında değildim? Yüzü neden bu kadar panik? Neden o odada gördüğü şey yüzünden dondu ve panikledi? Neden, neden, neden?" Odada bir baştan, bir başa dönüyordu. Esila daha halen boş koridoru çeken kameraya bakarak Melek'in sağlam bir şekilde çıkmasını bekliyor. Merve ile kavga ettiğini bile düşünüyordu. Kenan bey'in odasında biri masum, diğeri cadı iki kızın kavgası bile olabilirdi. Sonra kameranın açısına biri daha takıldı Murat'la, Salih'e seslenip.

"Çabuk gelin buraya." diyerek bakmaya devam etti. Hızla yanına yaklaşıp boş koridorda yürüyen adama baktılar. Güvenlikten birisi olduğu üzerinde ki elbiseden belliydi. Pis bir şekilde sırıtarak, Kenan bey'in odasına geçti.

Murat dişlerini sıkarken zor olsada konuşmaya başladı.

"Kahretsin bu şişman Kenan'ın odasında ne var? Nerdeyse bütün şirket oraya sığacak." Masaya ellerini dayayarak.

"Bakalım başka kim girecek?" Diyerek dikkatle izlemeye devam etti.

"Salih, ara bilişimi olmadı mı daha odaların sistem çöküşü? İlla hacker mı getireyim buraya?" Yumruğunu sıktı.

"Yemin ederim sinir bozucu bir durum varsa Melek'e yanlış yapan biri varsa. Ölmek ve ölmemek arasında bırakacağım."

"Saçmalama kuzen... Eminim sekreterin Merve'yi dövüyordur güvenlikte kurtarmaya gelmiştir." Kıkırdadı Esila.

"Murat sende böyle düşündüğüne eminim." Niyeti az da olsa ortamı yumuşatmak içindi.

"Boş konuşma!"

"Şaka yapmıyor musun? Gerçekten de Melek'in başı dertte olduğunu mu düşünüyorsun?" Murat gözlerini devirerek kollarını masadan çekti.

"Şaka yaptığımı nereden çıkardın?"

"Yapmadın mı? Olsun gerçek konuşurken bile şaka yapabiliyor izlenimi veriyorsun. Şimdi sakinleş Murat, zor gelse de gülümse." Elini kuzeninin elinin üstüne koyarak, boşta kalan diğer eliyle de Salih'i gösterdi.

"Bu odun bana her kızdığında belli oluyor. Şaka yaptığını söylediği zaman ise söylemese inanılmayacak bir durum ortaya koyuyor. Yani konuşmaya gelince senden kat be kat kötü durumda."

İki erkek sinirle saçlarını tutarak.

"Sus artık Esila..."Dedi. Yine aynı hareketi yaptı, elini ağzına götürüp fermuar çekti.

Murat'ın gözü bir an görüntüye kaydı. Kapı açılıyordu, içerden saçları dağılmış Melek, koşarak yangın merdivenine gittiler. Çok geçmeden iki dakika sonra gözlerini ovalayarak çıkan iki adam görüntünün markajına girdi..

Üçü de donmuş bilgisayara bakıyordu. Esila birden nefes almakta zorlanarak ağlamaya başladı.

"Ne oldu orada? Neden iki kızın hali bu kadar kötü hissettirdi beni? Görüntü mü bozuk acaba, yoksa hiç mantıklı değil?" Bilgisayarın tuşlarına basarak, ağlamaya devam ediyordu. Salih, Esila'nın dizinin üstüne çöküp, genç kadının akan yaşlarını yanaklarından şefkatle sildi.

"Sen amcanın yanına git istersen? Sinirlerin daha fazla gerilmiş olmaz." Şoka girmişti lakin şoka giren ve dişlerini kıracak gibi sıkan başka biri daha vardı.

Çalan telefonun sesiyle irkildi Murat. Yinede vücudu hareketsizdi. Salih masanın üstünde ki inatçı telefonu açıp saniyeler içinde.

"Tamam, çabuk olun." diyerek telefonu kapatıp Murat'a baktı.

"İzlememiz gereken videolar hazırlanmış." dedi bilgisayarın başına geçip.

"Gönderdiler açıyorum..." Murat, gözlerini sıkıca kapatıp.

"Aç, o odada ne olduğunu bul ve söyle. Ben görmek istemiyorum." diyerek gözlerini kapattı. Salih, gönderilen videoyu açmadan evvel Esila'yı odadan çıkardı. Üzülmesini, kendini daha fazla yıpratmasını istemiyordu. Baş koltuğa oturdu, tamam tuşuna basarak görüntüyü izlemeye başladı. Merve'nin Kenan bey'in odasına geçtiği andan itibaren izlemek istiyordu. Sesi Murat'ın da duyacağı tonda açarak Merve'nin odaya girişinden oynattı. Normal seviyede her şey devam ediyordu. Merve ayakta, Kenan bey'e o günün ertesinde yapılacak toplantının saatini anlatıyor Kenan bey'de dinliyordu. Her şey fazlasıyla normaldi. Sonra dosyaları masaya koydu izin isteyerek çıkmak istedi. Adam sadece başını sallayarak ayağa kalktı. Centilmen bir erkek gibi kapıyı gösterdi.

Çok normaldi...

Taa ki...

Merve arkasına dönerek kapıya doğru yürümeye başlayana dek. Beline sarılıp, içeriye sürükledi. Kızın başındaki eşarbı çekerek kendine alan yaratmaya çalışıyordu. Çığlıkları odada bulunan iki erkeğin kulağının zarını patlatmıştı. Salih inanamayan gözlerle bakıyordu. Murat ise tamamen kafasını başka yere odaklamaya çalışıyordu. Ne yapsa da sesler, çığlıklar onun nefretini bir adım daha körüklemeye başladı. Acı içinde inleyen kızı yere düşürdü ve üstüne oturdu. Yüzüne acımadan tokat atıyor bir yandan da üstündeki kıyafetlerini yırtmaya çalışıyordu.

"Allah rızası için yardım edin." demişti sesinin kısılan tonuna aldırmadan. Birisi belki duyar bu utançtan kurtarır diye. Kapıyı ardına kadar açıp şoka giren Melek' gördü Salih. Sonra Kenan'ı omzundan tutup köşeye fırlattı. Gitmek için ayağa kaldırdı üstü,başı, hayatı harap olmuş kızı. Tam giderken Kenan bey'in sesiyle Melek adamın turşusunu çıkarana kadar dövdü.

"Melek geldi..." diyerek uyuma numarası yapan Murat'a seslendi. Sonra Melek'in tekrar sesini duydu Kenan bey'e bağırıyordu. Merve'nin üstünü düzeltip ayağa kaldırdı. Tam kapıyı açarken arka taraftan biri geldi.

"Polisi arayın lütfen... Yoksa sizden de şüphe etmeye başlayacağım." dediğini duydu. Murat daha fazla dayanamadı ayağa kalktı Salih'e farkettirmeden kendisi de izlemek istedi. Her halde bu kadardı. Sonra korku içinde kaçacaklardı. Ama düşünülenler olmadı.

Adının ne olduğunu öğrenmediği güvenlikçi Merve ve Melek'i hafif bir mendil gibi yere fırlatmıştı. Murat'ın nefesi kesildi. Ne demek sevdiği kadını yere atmak?

Ne hakla?

Ne cesaretle?

Yumruklarını sıktı, adamın boğazını bu şekilde sıkacak ve artık nefes almaması için yardımcı olacaktı. Sonra Merve'yi susturmak için uyguladığı şiddeti gözlerini kırpmadan izlediler. O arada telefon yine çaldı. Murat gözüyle görüntüyü izlerken, cebinde ki telefonu kulağına götürdü.

"Evet, nerede olduğunu öğrendiniz mi?" dedi görüntüye bakmaya devam ederken.

 

"................"

 

"Çıkmadılar mı? Ne yani benim şirketim de benim olana zarar verip yaşayacağını mı düşündü? Ne cesaret ne büyük aptallık! Onlara Murat Arsel'in kim olduğunu dibine kadar göstereceğim. Doğruluk yolunda sekteye uğradığına göre cesaret yolunda b...ku yedireceğim." Tam konuşmaya devam ediyordu. Görüntü de Melek'e doğru giden adamın attığı her adıma baktı. Telefonda ki sesler kulağına an itibariyle gelmiyordu ama görüntü kaşlarının çatılmasına neden olmuştu.

"Sakın Melek'in canını yakma, sakın..." diyerek sanki oradaymış gibi kendi duyacağı şekilde konuşuyordu. Ayhan, Melek'in vücudunu masaya acımadan fırlatırken Murat daha fazla videonun içeriğini kaldıramadı. Bilgisayarı kucağına alarak, hışımla yere attı.

"Bu kadar yeter. Kalbim sandığımın aksine olmadığı kadar acı çekiyor." dediği gibi nefes alması için pencereyi sonuna kadar açtı.

"Melek o adamın elinde. Daha halen şirketteymiş." Bir müddet yüzüne kırbaç gibi vuran rüzgarı dinledi.

"Ciddi anlamda ellerim kaşınıyor birader." diyerek Salih de ayağa kalktı.

"Ben dövmeden sen elini dahi süremezsin. Öldürmek üzereyken al elimden bunun haricinde beni sakın ola tutma. Çünkü ne Ayhan olacak it ne de Kenan olacak p*şt ölümü görmeden kurtulmayacaklar." Pencerenin önünden çekildi. Kafalarında iki kıza yapılan şiddetin bin katını uygulamayı bütün hırslarıyla isteyen iki adam odadan çıktı. Yangın merdivenin olduğu tarafa doğru yürüdüler. Birkaç adam da hazırda bekliyorlardı. Onların öncülüğünde merdiven basamaklarını inerek yavaşça yolu tamamladılar. Büyük garaj da etrafa bakarak bir ipucu aradılar.

 

*******

On beş dakika önce...

 

"Ne yaptın bu kıza anlat bakalım?" diyerek Ayhan'ın duvara dayanmış siluetine baktı Kenan bey.

"Çekiç ile bir kaç darbe. Bir kaç tokat, tekme, şimdilik kayda değer bir şey yok. İlacın etkisi geçse kaçar." dedi boynunu çıtlatıp Kenan bey'e baktı.

"Sen ne yaptın? Lanet olası polisler benim ile ilgili bir şeyler buldular mı?" diyerek ağzında ki balgamı yere tükürdü. "Şimdiden senin başına bela açacaklarını düşünmeye başladım." Gülmeye başladı.

"Benim başıma değil, senin başına açılacak. Karımı döven sensin, emri vermiş olmam, döven tarafın sen olduğunu değiştirmiyor. Senin işini temiz yapmaman yüzünden ben kaçak hayatı yaşıyorum." diyerek Ayhan'ın omzunu dostluk adı altında sinirle sıktı.

"Şimdi git gözcülük yap bende yerde beni bekleyen kızla ilgilenmeye başlayayım. Fazla vaktim yok."

"Beni satacak mısın?" Bakışlarını bir an olsun çekmedi Kenan bey'in üstünden.

"Hemde o kadar işini bitirdikten sonra. Ne yap dediysem yaptım." Kenan bey ortamı yumuşatmak, münakaşadan kaçınmak için.

"Öyle birşey yok." dedi.

"Biz seninle üç yıldır tanışıyoruz. Lütfen yanlış anlamaktan vazgeç. Ben kızın yanına geçiyorum, sen etrafı kontrol et." Göbeğini kaşıyarak yürüdü. Ayhan önüne geçerek ellerini silkelemeye başladı.

"Şimdiye kadar dost olduğumuzu söylüyordun. Şimdi ise sadece tanıştığın bir insan mıyım?" diyerek Kenan bey'in boynunu sıkmaya başladı. Nefesi kesilmeye başlarken, cebinde taşıdığı susturucu silahı çıkartıp Ayhan'ın baldırına sıktı. Nihayet nefes alabilmişti ve acı içinde bütün kirli işlerini yapan adamın çığlıklarına dinledi.

"Sen ve ben farklıyız. Sana işlerimi yaptırırken bana bu şekilde davranacağını biliyordum. Tasmanı serbest bıraktım diye kendini insan olarak mı gördün?" Eliyle boğazını ovaladı.

"Kahretsin, bir gün daha bekleseydin sen hapise bende yurt dışına çıkacaktım. Seni öldürmeye zorlama!"

"Beni kandırdın. Sana güvenmekle en büyük hatayı yaptım." Kan içinde kalmış vaziyette ayağa kalkmak için hamle yaptı. Kenan bey önünde dikilerek.

"Otur, oturduğun yerde. Yoksa ikinci kurşun başına isabet eder."

"Ben sana güvendim...Bana bunu nasıl yaptın?" Tekrar tekrar dile getiriyordu.

"Sen kimseye tam güvenmedin. Sadece güvendiğini sandın. Sen başıboş köpektin kendine sahip aradın." Silah ile başını kaşıdı.

"Sen hastasın, karımı dövdüğün gün evinde saklamak için gittiğimizde dosyalarını gördüm. Paranoid hastası olduğunu öğrendim hemde yedi yıldır bu teşhis konmuş." diyerek silahı alnına doğru kaldırdı.

Melek'in görüş mesafesinde değildi iki adamın tartışması. Silah sesini duymuştu. Konuşmalar cok sessiz olduğu halde ortamında aynı sessizlikte olduğu için duyabilmesine yardımcı oluyordu. Silahtan sonra Ayhan inlerken sesleri pek ala rahat bir şekilde duyuyor ve her duyduğu cümlede biraz daha sinirleniyordu.

"Bu sapık yağ tulumu psikopat'ı mı vurdu?" dedi, meraklı gözlerle etrafa baktı. Duvardan destek alarak ayağa kalktı. Zor olsada parmak uçlarında yürümeye dikkat ediyordu. Çıkış yolu aramaya koyuldu.

"Allah aşkına beni nereye getirdi bu adam?" diyerek sinirle etrafa bakmaya devam etti. Nihayet yerde yatan Ayhan ile ayakta nefret söylemleri içinde volta atan Kenan'ı gördü. Önlerinden geçmek zorunda kalacağı çıkış işaretini de görmüştü. Koşmaya gücü yetse, belki kurtulabilirdi. Yürümekte zorluk çeken biri için imkansız bir istekten öteye geçmedi. Bacağına aldığı darbeler morluklara neden olmuştu. Kırık değildi yoksa yürümek ölümlü bir hal alırdı. Lakin attığı her adımda hissettiği ağrı çıkık veya incinme olduğunu gösteriyordu. İdare edecekti, idare etmek zorunda kalmıştı. Büyük kolon'un arkasına saklanarak kaçmak için fırsat kollamaya başladı.

Kenan bey'in sesiyle başını hafifçe onlara döndürdü.

"Üzgünüm tedavi olman gerekiyordu. O zaman büyük ihtimal akıllı, uslu bir çocuk olarak, şiddet eğilimin olmazdı. Ama benim için bu durum daha iyi oldu. Bazen birilerinin hayatının yok oluşu bazılarının özgürlüğü demek olduğunu anlamama yardımcı oldun. Seni kendim öldüreceğimi hiç düşünmedim. Arkada ki kızıda öldürmeyi hesap etmedim. Onu da sen öldürürsün demiştim, nasip." Melek bütün cümleleri dinlerken kulakları klise canı gibi sesler çıkmaya başladı.

'Arkada ki kızıda, yani beni de mi öldürmek istiyor? Ben ne yaptım ki? Her b*ku yapan sizsiniz.' dedi iç sesinin kırılan tonuyla.

'Amerikan filmleri gibi neden olmaz? Burası set çalışanları tarafından yapılmış bir plato olsaydı. Yakışıklı bir adam veya polis hangisi olursa. Silahını çekip, 'ellerini kaldır, kıza sakın dokunma' diyecekti ve şu anda ihtiyacım olan tek replik bu.' Başını elleri arasına aldı.

'Kendi, kendimin kahramanı olmak için önemli bir zaman. Evet, evet, etrafta yakışıklı bir kahraman olmadığına göre, kendi paçamı kurtarmak bana düşüyor.' Boş kutunun üstünde bütün ilaçlı şırıngaları cebine koydu. Başını dikleştirip iki adamın olduğu tarafa bakmaya devam etti. Kenan bey, sürgüyü geri çekti, namlunun ucunu iyice ne, Ayhan'ın alnına yakınlaştırdı. Şarjöre basmadan önce.

"Son isteğin varmı? Ne de olsa birçok isteğimi geri çevirmeden yaptın." diye sordu. Melek fırsat bu fırsat diyerek yavaşça Kenan bey'in arkasına geçti. Ayhan'ı öldürdükten sonra namlu kendisine döndürülmeden adamı etkisiz hale getirmeliydi.

"Bana sormadın ama var. İkinizin de hapiste çürümenizi istiyorum." dedi Melek, elindeki enjeksiyon aletini batırmadan önce, silah tutan elini duvara tutup. Kenan bey'in sağ koluna narkozu sıktı. Adam arkasına döndüğü gibi boşta kalan elini kullanarak adamın yağlı göbeğine yumruğu geçirdi. Adamın kolu yavaşça uyuşmaya başlamıştı. Silah elinden düşerek Melek'in ayağına geldi. Silahı ayağıyla köşeye fırlattı. Eli ayağı korkudan titriyordu. Dudağını ısırıp, korkusunu sonra yaşamak adına kenara iterek Ayhan'ın yanına dikkatli bir şekilde yaklaştı.

"Eee Ayhan bey, nasılsın?" Elini beline koydu. Güçlü olması gerekiyordu. Gözlerini kısarak konuşmaya devam etti.

"Bahtsız bedeviyi çölde kutup ayıları ......... derler doğru mu?" diyerek elindeki şırıngaları gösterdi. Dediklerinin anlamını düşünemeyecek kadar tedirgindi.

"Dört tanecik şırınga benim için ayarlamışsın. Kime niyet kime kısmet." Sağ bacağı zaten yaralıydı. Sol bacağına hızla batırıp uyuşması için yanından uzaklaştı. Sonra ne olduğunu anlamayan Kenan bey'in yanına doğru yürümeye başladı.

"Yazık size, şimdi kölenizin bana yaptığı ilacı bacağınıza da batıralım."Ayağa kalkıp kasılan sırtının rahatlaması için ayakları yerde sabit dururken bir sağa, bir sola döndü.

"İkiniz de, çok zor olsada, uslu adamlar gibi yerinden kıpırdamadan durun, bende sizi alması için polislere haber vereyim." Gözlerini kıstı.

"Ya da önce bana yaşattıklarınızı yaşatayım." Etrafa göz gezdirip ince bir kalas ile yanlarına geldi. Bütün gücüyle ikisine birden vurmaya başladı. Acısı yüzünden istediği etkiyi yapamasa da hıncını almak istiyordu. Ayhan nefret edercesine kıza bakarak.

"Nasıl kalktın oradan?" diyerek acı içinde inledi.

Melek saçları arasına elini alıp kendini yana çevirip.

"Çekiç ile vurduğun için yüksek ihtimal incindi bacaklarım. Topallıyorum ama önemli değil bir hafta olmadan geçer. Sırtımda açtığın yaralar gibi. Senle benim aramda insan farkı var, bunu sakın unutma. Ben insanım siz insancık. İkinizde çöpsünüz ve inanın siz değil ben kazandım." dediği gibi suyun üstünde katılaşmış ayaktaki gölgesine on saniye bakıp devam etti.

"İlacın etkisi vücuda enjekte ettiğin kadardır. Sen hemen öldürmek istediğin için az kullandın. Kenan senin işine engel oldu. Çok yazık bir yandan da teşekkürler. Ben ise bütün ilacı o pis vücudunuza enjekte ettim." Yanlarından yavaşça uzaklaştı. Başarmıştı korkuları önüne sed koymadığı için şükür etti. Kapının önüne geldiğinde aynı an da dış kapı açıldı. Murat'ı görmüştü yanında gelen insanların seslerini birde duyuyordu. Yutkundu Murat ona yaklaşırken. Canı acısa da gülümsemek istedi. Melek gözlerini kırpmadan Murat'a bakarken Kenan bey sürünerek silaha ulaşmış zorlanarak susturucuyu çıkartıp Melek'in sırtını nişan almıştı. Bu şekilde olmasına izin vermeyecekti. Herkesin Melek'in vücuduna giren kurşunun sesini duymasını istiyordu. Kenan'ın sağ kolu ilacın etkisiyle işe yaramaz haldeydi. Sol koluyla silahı tuttuğu için eli titriyordu.

"Melek dikkat et!" dedi Murat bütün gücüyle." Kafasını bile arkaya çevirmeden gözlerini yumdu. Koşacak gücü yoktu.

"Sakın yapma..." Murat'ın sesini son kez duydu. Ayaklarının bağı çözülmüştü dayanacak gücü de yoktu. Kenan elini namluya koyup sinsi bir öfkeyle hedeflediği tarafa sıktı. Silahın sesi herkesi susturmuştu.

________,________

 

Zaten yazıyorum, bu konuda herhangi bir tereddüt yok. Sadece yanımda olduğunuzu bilirsem daha şevkle yazarım diye düşünüyorum. :))) Yorum ve beğeni yapmayı lütfen unutma. Üsluba dikkat ettiğiniz sürece görüşlerinize her daim saygı ile cevap veririm. ❤️

 

Yeni bölümde görüşmek üzere.

Loading...
0%