Yeni Üyelik
38.
Bölüm

35. Yük Değilsin

@kambersizyazar

Yorum ve beğeni yapmayı lütfen unutmayın. Her bölümde bu cümleleri okumak bıkkınlık verdiğini biliyorum o yüzden bu isteğimi kırmayın.🫣

 

Herkesten çok yakın olmak istediğin insana, uzaktan bakmak çok zor.

Başlayalım

________________

 

Kapının önüne geldiğinde aynı an da dış kapı açıldı. Murat'ı görmüştü yanında gelen insanların seslerini birde duyuyordu. Yutkundu Murat ona yaklaşırken. Canı acısa da gülümsemek istedi. Melek gözlerini kırpmadan Murat'a bakarken Kenan bey sürünerek silaha ulaşmış zorlanarak susturucuyu çıkartıp Melek'in sırtını nişan almıştı. Bu şekilde olmasına izin vermeyecekti. Herkesin Melek'in vücuduna giren kurşunun sesini duymasını istiyordu. Kenan'ın sağ kolu ilacın etkisiyle işe yaramaz haldeydi. Sol koluyla silahı tuttuğu için titriyordu.

"Melek dikkat et!" dedi Murat bütün gücüyle." Kafasını bile arkaya çevirmeden gözlerini yumdu. Koşacak gücü yoktu.

"Sakın yapma..." Murat'ın sesini son kez duydu. Ayaklarının bağı çözülmüştü dayanacak gücü de yoktu. Kenan elini namluya koyup sinsi bir öfkeyle hedeflediği tarafa sıktı. Silahın sesi herkesi susturmuştu.

Murat için dakika, saniye, saliseler durmuştu. Zaman Melek olmuştu. Kimse yoktu etrafta, bu kadar kalabalık ortamda bile. Murat için Melek'den başka kimse yoktu. Melek istem dışı dizleri üstüne çöktü. Eliyle kulaklarını kapatıp, etrafa baktı. Başı inanılmaz derecede dönüyor ve kusma hissi vücudunu ele geçiriyordu. Gözünde akmak için bekleyen yaşlar yüzünden etraf olmadığı kadar bulanıktı. Murat, sevdiği kadının yanına düşmek üzereyken oturup kan içinde kalmaktan yapış yapış olan saçlarını kendi omuzuna koydu. Bir kaç yaranın bile güzelliğini alamadığı yüzünü, avuçları arasına aldı. Diğer adamlar ise Kenan'ın üstüne çullanmıştı.

"İyi misin? Cevap ver Melek, iyi misin?" Sarıldı.

"Ambulans çağırın, çabuk!" Melek şoka girmişti. Nefes alış verişi bile farklıydı. Yavaşça gözlerini kırpıştırıp yumdu, rahatlamaya çalışıyordu. Murat ellerini, genç kadının yüzünden çekip vücuduna baktı. Silah vücudunun neresine sıkılmıştı? Narin boynunu, kolunun üstüne alıp vücudunu dizlerine indirdi.

"Melek iyi misin? Vücudunda sana

ağrı veren, canını acıtan bir şey varmı? Bakmama izin ver, aç gözlerini. Sakın uyuma, yalvarırım." Yutkundu ses yoktu... Murat yerde yatan adamların yanında duran Salih'e döndü.

"Lanet olsun! Yolunda gitmeyen bir şey var. Ambulansı arasana çabuk, acilll!" Bağırarak Melek'e tekrar döndü.

"Melek ses ver kafayı yiyeceğim. Yaralı mısın, gözlerini aç? Sözümü bir kerecik dinle, aç gözlerini." Salih ambulansı arayarak Murat'ın yanına yanaştı.

"Çekil birde ben bakayım." der demez, Melek'in saçlarının içinde ki kurumak üzere olan kanı gördü.

"Başında kurumuş kan var. Başı kötü darbe almış. Fazla sarsma, ölecek gibi de sıkma kızı. Nefes almak için alan aç. Nabzına baktın mı?" Murat'ın endişe dolu bakışlarına bakarak bu durumu es geçtiğini anladı.

"Tamam sakin ol birader. Mermi vücudunun neresine isabet etti diye de bakmak lazım." Salih'in biten cümlesiyle Murat yanındaki adamlara aldırmadan. Melek'in yüzünü tekrar avuçlarının arasına aldı.

"Melek kalk çabuk, bak artık seninle kavga etmeyeceğim. Bir daha, herhangi bir sorunun oldu mu, hemen öğrenmek için çaba harcayacağım. Bu kadar uzun süre acı çektiğin için bende suçluyum. O gün bu işin peşine düşmeliydim. Yalvarıyorum kalk, sakın ölme. Sakın beni boşluğa itme, uyan!" Murat'ın soğuk bakan gözleri ilk defa yabancı bir kadın için dolmuştu. Melek gözlerini kısık açıp, kurumuş dudaklarını diliyle ıslattı.

"Aynı kuzenine benziyorsun..." diyerek zor da olsa gülümsedi. Murat'ın mavi gözlerinden akmak için savaş veren yaşlara aldırış etmeden devam etti Melek.

"Kulağım ikiniz yüzünden bir gün patlayacak. Salih'in dediği gibi, nabzıma bakmak yerine, ağıt yakıyorsun." Boğazını tükürüğü ile ıslattı.

"Sadece biraz gözlerimi kapatıp, mermiyi vücudumda hissetmediğim için seviniyordum." Başını hafifçe arka tarafa döndürüp, yine önüne döndü.

"Ahtapot olmaya devam mı edeceksin? Uyandım, bırakabilirsin." Sesi güçlü çıkmasına rağmen çok kısıktı. Murat'ın sessizce izlemeye devam ettiğini görünce acının üstüne birazda sinir eklendi.

"Ölmedim dedim ya, bırak da ayağa kalkarak bana silah doğrultmak neymiş göstereyim arkadaki fıçıya." diyerek Murat'ı itti, milim kaymamıştı. Daha halen kendisine şefkatle bakıyordu.

"Hadi ama bırak beni. Alışkın değilim bu şekilde durmaya. Bu şekilde durmaya devam edersem, üzerine kusabilirim. Zaten her zerrem, üzerine yattığım su yüzünden titriyor." Gözlerini kısarak tekrarladı.

"Bıraksana beni, aaa bırak sesim zaten kısık, bağırtma artık." Gücü tükenmişti.

Murat kolunu çekmeden, kendisine doğru Melek'i döndürdü. Genç kadının bırak nidaları arasında, göğsüne alıp, sıkıca sarıldı.

"Amazon sekreterimin şimdi dinlenmesi lazım. Ölmediğin." Bu cümle ağır gelmiş olacak ki başını hayır dercesine salladı.

"Yaralanmadığın için çok mutluyum. Senin yerine, zevkle onların icabına bakacağım." Saçlarına küçük bir öpücük kondurdu.

"Tamam mı? Sen sadece dinlen gerisini ben halledeceğim." dedi, ne düşünüyordu Allah aşkına? Melek'in şu anda tereyağı gibi eridiği aklına gelmedi mi? Melek adamın göğsüne hapsolmuş, keskin, ağır parfüm kokusunu içine çekmemeye dikkat ederken bir yandan da saçları berbat haliyle bile öpen adamın yaptığı hareket karşısında, kilitlenmişti. Başını sallayarak tamam anlamında cevap verdi. Yorgunluk, heyecan, stres'den konuşmaya takati yoktu. Salih birbirine sarılmış demek istese de, Murat'ın sarılmış Melek'in arafta kalan ellerini görünce sempatik çiftin bu haline gülümsedi. Bulundukları ortama uygun bir davranış biçimi değildi. Yine de aklından geçirmekten kendini alıkoyamadı. Hoş ve tatlı çift olmak için, yarışma olsa birincilik olmasa da ikinciliği göğüslerdi. Birincilik için iki tarafında aynı coşkuyla sarılması gerekiyordu.

"Ne o öyle elinden kaçacak gibi sarmışsın. Ellerinin bağını çöz de kız nefes alsın. Melek'i buradan çıkartalım. Polisler birazdan gelir, kıza soru sorarak bunaltmasınlar." diyerek genç adamın omzuna dokundu. Murat kaşlarını çatarak Melek'i sardığı kollarını kendine doğru iyice çekti.

"Onu ben düşünüyordum, tam aklımda olan düşünce buydu. Sen yine fikrime limon sıktın." Dudaklarını bükerek Melek'e baktı.

"Salih'in dediklerini an itibariyle duyma. Benim düşüncelerimi okuyor." Sevdiği kadının kulaklarını duymasın diye kapattı.

"Şimdi buradan seni çıkartalım." diyerek ayağa kalkarak Melek'i kucağına aldı.

"Aaa bırak beni, ne yapıyorsun. Bıraksana, kendini ne sanıyorsun?" Kollarıyla adamın geniş göğsüne vurarak kendini uzaklaştırmaya çalıştı. Debenlenmesi hiçbir işe yaramıyordu.

"Ya biraz sakin ol, ben seni güzel bir yere götürene kadar kucağımda uyu." dediği gibi gülümseyerek göz kırptı. Sonra Salih'e döndü.

"Polislerle konuş ve bu iki dallamayı birkaç saat misafir edeceğimizi söyle. Özel izin gerekiyorsa babamın ismini ver. Emniyette tanıdığım var deyip duruyordu. Bakalım tanıdığı varmı? Yoksa beni korkutmak için mi numara yapıyordu? Ben birazdan gelirim. Ben gelmeden elini bile sürme. Bakalım güçleri neye yetiyor." dedi Melek'i daha sıkı sarıp yürümeye başladı. Sonra bir şey unutmuş gibi arkasına tekrar döndü.

"Babamın kulağına ben gelmeden haber gitmesin. Kumaşları çalıyorlar gibi asparagas sözler söyle. Polisler alınca gerçeği söyleriz." Salih'in cevabını dinlemeden yürümeye başladı.

"Nereye götürüyorsun beni? Konuş delirtme. İndir beni, indir!" Ayaklarını acı versede çırparak, kollarıyla itekliyordu. Murat yarım bir gülüşle kucağına aldığı kızın debelenmesine baktı. Şimdi yanağını ısırıp, dudaklarını öpmek vardı. Sonrası kötü bitmesin diye bu kadar yakın olamazdı. Kasvetli depodan çıkınca, ellerini bırakıp nazikçe yere indirdi.

Pes ediyorum diyerek gelecek bütün tehlikelere rağmen ellerini havaya kaldırıp boynunu masum bir çocuk gibi eğdi.

"Nereye gidiyoruz diye soru sordun. İzninle cevap veriyorum. Üst kat'a nereye olacak? Başka bir yere mi gitmek istiyorsun?"

"Hayır hiçbir yere gitmek istemiyorum. Hem sen neden Burhan Altıntop'un cikosu gibi masum ve ağlak halde duruyorsun. Bu halde olması gereken benim. Üzülüyormuş gibi yapma." Kurduğu cümleyle derin nefes aldı Melek. Çok geçmeden bakışları kapatıldığı yere kaydı. Şimdi de yüzü soğuk ve isteksiz duruyordu.

"Polisler gelince Ayhan olacak adam kılıklı şeytanın beni nasıl öldürmek için işkence yaptığını ve bundan zevk aldığını söyleyeceğim." Ellerini saçlarına götürdü.

"Şu halime bak. Hiç suçum yokken yapmadıkları işkence kalmadı. Yetmezmiş gibi sapık Kenan ayısı tecavüz etmek istedi. Kadın olduğum için kolaylıkla bana bunları yaptılar."

"Onlara rahat nefes aldırmayacağım yemin ederim. Ne yaşadıysan yaşatacağım."

"Ölecektim, o kadar korktum ki..." Göz yaşları akarken hızla kolları arasına aldı.

Duydukları yüzünden bütün vücudu taş kesilmişti. Bir kadına şiddet uygulamak için iki erkek, ne demekti? Sekreterinin daima gülen çehresi bu olaylar yüzünden solmuştu. Kahverengi ağlamaklı gözlerine bakarak, olan biteni dinlemek fazla acı vermişti.

"Sorun yok şimdi ben yanındayım." dedi tek istediği sakin olmasıydı. Melek hışımla karşısında ki adama bakıp Merve'nin umursamaz patronu için söylediği cümleler geldi.

'Takmaz, aksine çektiğimiz acıyla dalga geçer' tarzında cümleler kurmuştu. Denilenlerin hepsini onaylar biçimde Murat'ın göğsüne elini koyup itti.

"Sen ne biçim insansın? İnsanın acısına da mı hürmet etmiyorsun? Her cümlen batıyor." Olduğu yerde bakışlarını kaçırmadan bakmaya devam ederken Murat bir adım yaklaştı, Melek bir adım uzaklaştı.

"Bu teşekkür etme şeklin herhalde." dedi bir adım daha yaklaşıp Murat.

"Senin gibi her konuda dalga geçen insanlardan nefret ediyorum." Boğazları, soğuk suda kaldığı süre zarfında şişmişti. Sesi kısık olmasına rağmen direncini kaybettiği söylenemezdi. Arkasına döndü daha fazla kendini küçük düşürmek istemiyordu.

"Polislerin gelmesini bekleyeceğim. Onları hapse yollamak için tanık gerekir." Bir kaç adım attı, arkasında kalan kişinin ona gelmesini nedense bekliyordu. Gelmediğini anlayınca topallayarak yürümeye devam etti.

Salih deponun kapısının önünde birkaç adama ne yapılması konusunda bilgi verirken Melek'in topallayarak geldiğini gördü. Adamları içeriye gönderip, zor yürüyen kıza baktı.

"Doktora gitmen gerçeğini neden es geçerek, buraya tekrar geldin?" dedi.

"Murat nerde ve seni neden tek başına bıraktı?" Melek sulanan gözlerini kırpıştırıp başını başka yere çevirdi.

"Beni zorla buraya getirirken." Derin bir nefes alıp, içeriyi işaret etti.

"O şiddet bağımlısı Ayhan'ın yaptığı her şeyi tek başıma göğüsledim. Kimseye ihtiyacım yok, olmadı, olmayacak." Konuşmaya devam ederlerken koluna çarparak hızla içeriye giren Murat'a ikisi de şaşkın halde bakıp ne yapmaya çalıştığını görmek için izlediler.

"Bırakın şu itleri..." diyerek bağırdı içerideki adamlara. Üstünde ki blazer ceketi çıkartıp yere fırlattı.

Ayhan'ın yakasını tutup, bir yumruk ile yere serdi.

"Sen kendini ne sanıyorsun?" Karnına sıkı bir tekme geçirdi. Ayhan'ın vücudu yapılan iğne yüzünden hareket kısıtlaması vardı. Bütün vücudu hareket etse de Murat'ın karşısında duracak güçte adam değildi. Karnına aldığı darbelerden sonra bayılan Ayhan'ı bırakıp. Kenan bey'in yanına gitti, ayağıyla kafasını sert bir darbe indirdi. Yerde iki büklüm olan adamın sırtına hızla vurup çenesini kendine döndürdü.

"Neden ulan neden aklım almıyor. Merve'nin de Melek'in de hakkını kimse aramaz diye mi düşündünüz? Siz ikiniz nasıl bir cahillik yaptığınızı size göstereceğim. Biraz daha bekleyin, şimdiki yaşadıklarınız sadece kısa bir özetti. Akşam filminizi Allah şahit olsun çekeceğim başrol de ikiniz olacaksınız. Adamın yüzüne tükürüp, elini çekti.

Melek'e bakmadan Salih'in yanına yaklaştı.

"Bakma öyle akşam için antrenman yaptım. Tekinsiz dediğimiz biri vardı ya o ve arkadaşlarını arasana biz yorulunca onlar devralır dönüşümlü döveriz. Esila'yı da ara giyilecek bir şeyler alıp gelsin, oyalanmasın." diyerek Salih'e gülümsedi.

"Hadi Melek, yeterince Salih'e derdini anlattıysan gidelim." Kırılmıştı Murat, bu inatçı kız kendisine kızgınken Salih'e karşı çok iyiydi. Melek dudağını ısırıp arkasından yürümeye başladı. Birkaç dakika hiç konuşmadılar. Kavga ettikleri yere tekrar gelmişlerdi. Merdivenin olduğu tarafa giderken Melek daha fazla dayanamayıp.

"İlla her durumda güç gösterisi yaparak kendinizi gösterir misiniz?" dedi.

"Ne bekliyordunuz? Oh my god, inanılmaz, müthiş gibi cümleler ile pohpohlanmak mı? "

"Merdivenlere geldik..." Melek'i kucağına almak için yaklaştı başka bir şey için cevap vermiyordu.

"Seni şimdi kucağıma almak zorundayım."

"Hiçte bile ben merdivenleri çıkarım." Kollarını göğsünde birleştirip Murat'a baktı.

"Tamam öyle olsun." Ne yapacağını bilmiyordu. Her sözüne karşılık ilk defa azar işittiğini varsayarak kendini işe yaramaz hissetmesi de kötü hissetirmişti. Melek'in önden gitmesi için eliyle nezaket olsun diye buyur etmesi bile kızın sinirlenmesine neden olmuştu.

Melek merdivenin trabzanına sıkıca tutarak acı çektiğini göstermeden yavaşça çıkıyor. Arkasında ki adamın farketmemesi için normal davranıyordu.

"Melek, sana bir masal anlatayım mı? Merdivenden çıkarken su gibi geçer zaman." dedi kendinden emin bir şekilde.

"Masallardan hoşlanmam. Beni güçsüz yakaladığınız her an masal anlatma huyunuzdan vazgeçin." Başını kaldırdı.

"İyi sen dinleme o zaman. Kendi, kendimi şımartayım zaten şımarık biriydim, gözünde. Öhö, öhö bir varmış bir yokmuş evvel zaman içinde kalbur zaman içinde. Büyük bir şirketin tam göbeğinde güzeller güzeli bir sekreter yaşarmış."

"Benden mi bahsediyorsun sen?" Melek'in tehdit edercesine sorduğu soruya Murat'ın yanıtı.

"Çirkin sekreter demedim, güzel bir sekreter dedim. Üstüne basarak söylemiştim oysa ki."

"Offf..." Yürümeye devam etti. Ne diye sormuştu ki?

"Öhö, öhö nerde kalmıştım, hıı buldum. Bu sekreterin dillere destan uzun mu uzun bir dili varmış." Devam etmek için tam konuşacakken Melek arkasına dönerek.

"Sen benden..." Nefes aldı.

"Devam et, zaten ben dinlemiyorum." diyerek merdivenin basamağına oturdu.

"Yoruldum, biraz dinleneceğim." Murat, tebessüm ederek kaldığı yerden devam etti.

"Birgün güzel sekreterin önüne kötü cadılar çıkmış. İki tane koca göbekli cadı, güzel sekreteri tutsak etmiş. "

"Her masalda bir cadı mutlaka olur. Senin masalında neden iki cadı var?diyerek başını dizleri arasına aldı. Yine kendini tutamayarak konuşmuştu Melek.

"Bana ne, kaç cadı olursa olsun? Senin dinlediğimi sakın düşünme." diye de ekledi. Murat, sırtını duvara dayayarak devam etti.

"Bu güzel sekreter birgün bir olaya şahit olmuş. Tereddüt etmeden onlardan kurtulmak ve masum bir kızı kurtarmak için çok çabalamış. Kazanmış ya da bir zaman kazandığını düşünmüş."

Melek başını dizleri arasından çıkartıp Murat'a baktı. Sonra gözlerini yere kaydırıp sustu.

"Sonra kötü kalpli cadılar onu alıkoymuşlar. İnsan olduğunu anlamaya gücü yetmeyen caniler, canını yakmışlar." Melek, ağlamaklı gözlerine artık durdurabilecek gücü yoktu. O anlar film şeridi gibi gözünün önünden geçiyordu adeta. Yanaklarından akan gözyaşı tanelerini belli etmeden sildi.

"Onların elinden kurtulmak için çabaları boşa gitmemiş ve özgür kalmış. Sonra onun en zor anında, yanında olmayı başaramayan patronundan nefret etmiş. Bence girdiği şok yüzünden nefret etmiş." diyerek Melek'in yüzüne bakmak için durdu. Murat'ın kalbi git gide onun varlığına ait oluyordu. Melek'in gözlerine düşen hüzne küfürler ederek devam etti.

"Sonra ona yaşatılan tüm acının diyetini yanında olmak için geç kalan adamdan almak istemiş."

"Haketmiştir, sekreterin canı mutlaka çok yanmıştır." dediği gibi oflayarak devam etti.

"Yoksa boşu boşuna kimseye acı çektirmez." Kendi hikayesi olduğunu biliyordu. Dudaklarını ıslatıp merdiven boşluğuna dalmaya çalıştı. Can kulağıyla dinlediğini anlamasını istemiyordu.

"Haklısın, devamını dinlemek ister misin?" diyerek meraklı gözlerle Melek'e bakarken, Melek başını belli belirsiz onaylar biçimde sallayıp devam etmesi istedi.

"İyi kalpli olmak için çabalayan bu adamın. Sekreterinin onu kötü biri olarak görmesi canını çok yakmış. O yüzden kötü adamları gözünün önünde dövme fikrine sıcak bakarak uygulama yolunu seçmiş. Sekreterin yine hoşuna gitmemiş. Oysa adamın tek istediği onun canını yakanların canı fazlasıyla yanacağını göstermekmiş. Güçlü sekreterin, kendisi gibi güçlü bir koruması olduğunu bilmesini istemiş." Bittiğini söylemeden elini göbeğinin üstüne koyup eğilerek selam verdi.

"Hikayemiz bu kadar..." dedi Melek hikayenin bitimiyle ayağa kalkıp duvardan destek alarak yürümek için adım atmıştı ki bacağının ağrısı bir kat daha arttı. Bazı şeyleri abartıyordu belki de. Belki yaşadıkları olayları başkasında çıkartmak, psikolojik açıdan iyi geliyordu. Düşünmek için zaman ayrılsa, bu şekilde davranmak yerine anlayışlı olabilirdi. Anlayışlı olmak... Zordu ama imkansız değildi.

Gözleri yine buğulanmıştı ve ağlamak şu anda ihtiyacı olan tek hareketti. Herkesin gözünde güçsüzlüğüyle anılmak istemediği için ağlamak gibi bir hata yapmamalıydı. Hızlı nefes alışverişleri yaptıktan sonra soğuktan akan burnunu çekip arkasına döndü.

"Beni taşır mısın? Ayağım adım atmama daha fazla izin vermiyor." dedi, utanarak söylemişti, söylediği gibi de pişman olmuştu.

"Eğer taşımak istemezsen sorun etmem."

"Büyük bir zevkle." dedi Murat incitmeden kucağına aldı. Zaten zayıf ve güçsüz kalmıştı daha fazla yorulması onu etkileyecekti. İki kat, otuz basamaklı merdiven sürecinde, kızı taşıyarak kapının önüne geldiği gibi nazikçe indirdi.

"Biraz bekleyelim, Esila şimdi gelecek." diyerek genç kadının yanağını okşadı. Melek ne kadar kendini geri çekmek istese de Murat bir şekilde değer verdiğini anlatmak için hareketler yapıyordu. Bazen kızgınlıkla, bazen sessizce birbirlerine bakarak o anın bitmesini bekliyorlardı.

"Esila ne alaka? Burası neresi bile bilmiyorum? Aklımı kaçıracağım başımı farkında olmadan ağır bir darbe mi aldım?" dedi.

"Orman gibi bir yerde miyiz? Hani olur ya, sene bilmem kaç yıl önce. Ormanın içinde eski, metruk bir fabrika olur. Kokain, uyuşturucu satmak için. Uçlarda yaşayan, psikolojik açıdan rahatsız olan kişiler. Takıntı yaptığı insanları öldürmek için getirilen yerlerden mi?" Aklını kurcalayan iki elin parmaklarını geçmeyen sorular vardı. Murat düşünüyormuş gibi elini çenesinin altına yerleştirdi.

"Holding'in deposuna getirmişler seni. Yani en alt kat, boş kutu ve işe yaramaz kumaşların arasına. Kimsenin duymayacağı ve aklına gelmeyen bir yer. Hayallerinde ki gibi metruk olmasa da. Tehlikeli olma özelliği kanıksanamaz bir gerçek." diyerek göz kırptı.

"Tabi teknolojiyi ve beni es geçtikleri için planları suya düştü." Melek sağ göz kapağını kaşıyarak kendini öven adama baktı.

"Neden kendini bu kadar yüksekte görüyorsun?" dedi sessiz ama sinirli bir halde. Murat elini saçlarına geçirip.

"Sen neden beni bu kadar aşağıda görmek istiyorsun?" Melek yüzünden kafayı yiyecekti. Evet, evet bu kız böyle bakmaya devam ederse kuytu bir köşede kafasına sıkıp, onu varlığını çekmeme konusunda rahatlatıyor olabilirdi. İntihara teşebbüs ettirmeye çalışan kıza bir şey söylemek için ağzını açacaktı. Esila deponun kapısından elinde poşetle koşarak içeriye girdi.

"İyi misin?" diyerek endişe içinde elindeki torbaları yere fırlatıp Melek'e sarıldı.

"Sana bir şey olmadan kurtulduğun için çok şükür." Kendisini görmesi için sarılma faslını bitirip karşısına geçti. Yere attığı torbadan kıyafetleri çıkartıp.

"Bunları şimdi aldım. Salih beni aradı, rahat kıyafetlerin lazım olduğunu söyledi. Hadi bak, şurada giyinelim." Melek'in koluna girip küçük karanlık bölmeye girdiler. Murat oflayarak etrafta volta atıyordu. Ne yaparsa, yapsın Salih'in düşünceli profilinin üzerine geçecek bir adıma gelmemişti. Murat ağzıyla kuş tutsa, Salih kuş yuvasını alıp Melek'in önüne serecek güçte olduğunu düşündü. Böyle saçma konuları Melek yüzünden kafaya takmaya başlamıştı.

"Hadi gidelim." Esila'nın sesiyle başını hafifçe tamam diyerek kaldırıp kızların geçmesi için kapıyı açarken gözü istem dışı Melek'in giydiği kıyafete değdi.

Vücuda oturan kumaş bir pantolon, biraz önce üstünde olan beyaz kirli gömlek, kalçasına kadar uzanan hırka. Saçlarını toplamış olmasına rağmen yüzüne birkaç tutam dökülmüştü. Bakmak istiyordu ışıl,ışıl parlayan kahverengi gözlerine, ne yaşadığını sormak, acısını anlatırken dinlemek istiyordu. İzin verseydi eğer onunla alakalı her şeyi keyifle yapardı. İzin vermiyordu...

Esila koluna girdiği kızın dakikalar önce giyinmesine yardım ederken vücudunda ki yeni açılan morlukları görmüştü. Ses çıkarmadan yardımcı oluyordu. Boşu boşuna kendisi de eziyet ederek, canını yaktığı için kendisinden nefret etti. Ne mantıkla yapmıştı? Hiçbir şeyden haberi olmasa yaptıkları için bu kadar pişman olmayacaktı. Lakin odasında otururken İkbal hanımın aramasıyla yapılan şakayı öğrenmişti. O gün şaka olduğunu söylemeyi, yaşlılığın verdiği unutkanlıkla belirtmediği için gülerek Esila'ya açıklıyordu. Kadının da hiçbir şeyden haberi yoktu. Kulağına gitmiş olsaydı, Esila ve Melek'e karşı kendini fazlasıyla suçlu hissederdi. Şimdi Esila öğrendiği gerçekle pişman olduğunu anlatmaya çalışacaktı. Bugün o gün değildi. Bugünün tek sohbeti sessizlikti. Birkaç adım attıktan sonra Melek tökezleyip yere düştü.

"Melek canın yandı mı?" Murat'ın kurduğu cümleyle başını hayır dercesine salladı.

"Melek iyi misin?Özür dilerim farkında olmadan hızlı yürüttüm seni." Mahçup bir edayla konuşan Esila'ya bakıp ellerini silkeledi.

"Alışığım merak etme sen." diyerek gülümsedi bugün ilk sıcak gülümsemesini Esila'ya vermişti. Ayağa kalkıp yavaş, yavaş ağrıdan yürüyemez hale geldiği için bugünün hemen bitmesini istedi.

"Yürümeye takatim yok." Başını elleri arasına alıp ağlamaya başladı. Murat artık dayanamayıp Melek'i itiraz etse de kucağına aldı.

"Sakın tahmin ettiğim hareketleri yapma. Konuşmak, debelenmek, beni istemediğini belirten cümleler kullanmak yasak. Başını omzuma koy ister ağla, ister sohbet et, ister gözlerini yum." Kesin konuşmak istiyordu. Melek ellerini boynuna dolayıp çaresiz itaat etti. Cümleler neden bu kadar hoşuna gitmişti?

"Cüş, oha, kızı kucağına almana şaşırmadım. Tamam yaralı, yürümekte zorluk çekiyor. O kadarını anladım da, niçin davranış bozukluğun varmış gibi hareketlerin? Ben saf talaşım, centilmenlik beni bozar imasında mı bulundun?" Esila kahkaha atmaya başladı. Melek de olduğu yerde kıkırdıyordu. Murat kuzenine dönüp.

"Kapa çeneni beddua kolik. Yoksa başına Leonidas olurum. Leonidas'ın, Pers elçisini kuyuya attığı gibi bende seni merdivenden atarım. O anı sana yaşatma mı ister misin? " Kaşlarını muzipçe yukarı, aşağıya indirdi.

"Aman sustum be, hemencecik kızıyorsun." Küstüm der gibi parmaklarını kilitledi. Murat şimdi de Melek'e döndü.

"Sende rahat dur sakarzede... Beşik veya yaylı yatak değil kollarım. Yoksa kendimi tutmam yılan gibi kucaklarım seni." Melek başını hafifçe kaldırıp.

"Tamam." dedi sesini Murat'ın duyacağı şekilde. Yılan gibi nasıl sarıla bilirdi bir insan? Onu düşünme hissi bile tüylerini diken diken etti.

"Sana yük oluyorum, değil mi?" diyerek devam ettirdi. Murat farkında olmadan kucağını aldığı kızı biraz daha kendine yakınlaştırdı. Kulağına eğilip;

"Bana yük felan değilsin. Püsküllü belasın, asi, başına buyruk, tehditkarsın ama yük değilsin. Bunu güzel koca gözlerine ve her şeyi dert yapan aklına güzel bir dille anlat." Saçlarını içine çeke çeke kokladı. Kan ile yıkanmış olması dert değildi. Onun sade kokusunu örtmemişti.

"Sen, ömrüm yettiğince bana yük olmayacaksın."

"Teşekkür ederim..." İçi titremişti Melek'in, başını ağır parfüm kokusuna rağmen genç adamın göğsüne yasladı. Yaptığı yanlış mı doğru mu bilmiyordu? Birkaç saat uyumak istiyordu. Güvenli olduğuna karar verdiği sıcacık kollarda.

 

_______

 

Yorum ve beğeni yapmayı lütfen unutmayın.

Loading...
0%