Yeni Üyelik
40.
Bölüm

36. Sevdiğim Kadın

@kambersizyazar

Yorum ve beğeni yapmayı sakın unutmayın lütfen.

Bazen başkasının önünü aydınlatırken kendi yolumuza da fener oluruz.

Başlayalım

______________

 

Hemşire hanım seruma bir cc'lik ağrı kesici katın, ağrıları azalsın." Altmış yaşlarında ki kır saçlı doktor. Hemşire ile tedavi sohbetini bitirdikten sonra Melek'e dönerek, burnunun üstündeki gözlüğünü düzeltti.

 

"Geçirdiğiniz hastalık veya ameliyat gibi öykünüz var mı?" diyerek Melek'i markajına aldı. Yaşlı doktorun arkasında, öğrenmeye meraklı stajyer kadın doktor. Gece mesaisinde yorulmuş yüzünü bir yandan düzeltmeye çalışıyor Elinde ki not defterine doktorun söylediği, işine yarayacak her bilgiyi yazarak gözlemlemeyi de unutmuyordu.

 

"Alerjik rinit hastasıyım. Bildiğim başka bir hastalığım yok." Yanıtı kısa ve özdü.

 

"Sabit kullandığınız bir ilaç varmı?"

 

"Var, alerji için günlük hap ve sprey kullanıyorum. İsimlerini sorarsanız unuttum." Hemşirenin damar yolu açmak için geldiğini görünce isteksizliğini belli edercesine.

 

"Evde dinlensem daha iyi olur. Serum gibi işlere kalkışmaya gerek yok. Sadece baş ağrısı ve bacaklarım sızlıyor." diyerek doktora yalvaran bakışlar gönderdi. Doktor hastaya uygulanacak tedaviyi yazarken ters bir bakış atarak hemşireye uzattı. Yanında ki stajyer kıza elindeki hastanın dosyalarını gösterdi.

 

"Sağ kolunuzu açar mısınız?" Hemşirenin nazikçe bakan yüzüne, tamam dercesine isteksiz gülümsedi. Esila'nın verdiği hırkayı çıkarttı. Gömleğinin arkasında ki önce yırtık sonra morluk hemşirenin dikkatini çekmişti. Sırtına yıllara meydan okuyan elini koyup morluklara uzun süre baktı. Nedeni belliydi şiddet ile darp edilmiş eskimeye yüz tutmuş morluklar.

 

"Bu ne zaman oldu?" dedi acıyarak.

 

"On beş gün önce dayak yedim. Önemli bir şey değil, geçti." Melek'in bu kadar kolay lanse etmesine kızmıştı her üçü de. Stajyer kız sarı kahküllerini yana kaydırıp sessizliğini korumayı seçti. Doktorun gözünde hiçbir konuda kızgın bir davranış sergilemeye gözü kesmiyordu. Hemşire hanım ise yaşının verdiği olgunlukla gözlerini devirerek.

 

"Sizin gibiler yüzünden erkekler elini kolunu sallayarak sokaklarda geziyor. Dayak raporu almış olmanı umuyorum. Polise ihbar ettiniz mi?" Görmüş, geçirmişti, hastane koridorlarında. Kocamdır yapar diyen, her hafta dayağa maruz kalan ve sükut içinde kabul eden kişilerle karşılaşıyordu. Melek omuzlarını aşağı, yukarı kaldırıp.

 

"Birinci, elini kolunu sallayarak gezeceklerini sanmıyorum." dedi.

 

"İkinci, iki adamın başına gelecek en kötü kabus oldum zaten. Üçüncü, erkeklerin, kadınlara nazaran daha güçlü olduğu için dayak yemem çok normal. Ama sindirmiş, sessiz kalmış vaziyette değilim." Doktor gözlüklerini gözünden çıkartıp kareli gömleğinin üstüne bıraktı.

 

"Sonuç önemli biz doktorlar için. Siz vücudunuzda morluklarla buradasınız, onlar nerde?"

 

"En son bir tanesinin koluna sonra bacağına diğerinin de bacağına spiral anestezi yaptım. Bir, iki tekme ile de çeşit kattım. Aramızda kalsın daha dayak yiyeceklerini düşünüyorum." Gülümseyerek devam etti.

 

"Arkamı sağlama aldım. İki erkek patronum ve çılgın bayan patronum benim yanımda." Orta yaşlarında doktor ve hemşire şaşkın halde birbirlerine bakıp aynı ağızdan çıkmışcasına.

 

"Nasıl anestezi yaptın? Bu yasak değil mi?" dediler.

 

"Bence de yasak olmalı ama adam beş şırınga benim için alırken yasağa takılmamış. Ben canımı kurtarırken mi yasak?" Kendine güveni tamdı.

 

"Valla ameliyat malzemesi getirse birçok insana hayat verecek organlarını bile çalardım. Onların işine yaramaz, vücudunda, murdar olmuştur." Gömleğinin düğmesini açıp kolunu sıyırdı.

 

"Keşke yapmak nasip olsaydı." Kıkırdadı.

 

Doktor, hasta geldiği gibi ayağının filmini çektiği için odasına gönderilen dosyaya bakmaya muayenesine geçti. Stajyer kız da panikle arkasından odaya girdi. Sarı saçlı, uzun kahküllü stajyer, etrafında sert kişilikli, rütbe olarak yüksek insanlar olmasına rağmen bu hastaya kanı ısınmıştı. Birçok kadın dayak yediğini bu kadar rahat konuşmazdı. Bu kızın umurunda dahi değildi karşı tarafın tavrı. Dayak yemişti lakin o iki adama hayatı zindan etmek içinde uğraşmış ve kazanmıştı. Melek çabucak bulunan damardan enjekte edilen serumdaki ilaca baktı. Katılan ilaçla, berraklık yerine sarımtırak bir renge bürünen bir kiloluk cam şişe 'Seni bugün sinir edercesine minik minik akıtarak yiyeceğim' der gibi bakıyordu. Hemşire damar yolu açarken dağıttığı malzemeleri çöpe atmak için topladı.

 

Melek dudaklarını büzüp.

 

"Yarım kiloluk yada ikiyüz elli gramlık yok muydu? Bu ömrü billah bitmez. Bari ayarını biraz aç, su gibi gitsin." Hemşire kızın homurdanmasına tebessüm ederek.

 

"Sakın hızlandırma ayarı küçük hanım. Biraz uyu, dört saat içinde biter. Bir daha da dayak yeme öyle bir durum olduysa da en yakın güvenlik birimine ilet." Horoz gibi kaldırdığı başını hemşirenin gülerek yastığına indirmesiyle gözlerini yumdu sinirle söylenmeye devam etti.

 

"Serum için cinnet geçiren insanlar var, şu hayatta. İşkence çektirmenin manası yok. Dökün bardağa hemen içerim. En sonunda idrar yoluyla gidiyor. Ha damardan yemişim, ha bardakla içmişim. Gideceği yer tuvalet deliği değil mi? "

 

"Olmaz dedim on dakikada bir gelip ayara bakacağım."

 

"Siz biliyor musunuz? Seruma bakıp damlaları saymanın zulmünü."

 

"Melek hanım iki adamı halt eden sabrınız." Serum şişesini gösterdi.

 

"Bu biçare şişe içinde geçerli olsun. Şimdi başka hastalara bakmam gerek." Tebessüm etti.

 

"Birkaç damla daha hızlanmasını sağla. Fizan dan bile gelmiyor gibi akıyor. Lütfen..." Hemşire, başını tamam dercesine salladı. Serum'u milim hızlandırıp yanından ayrıldı. Arada gözlerini kırpıştırıp damlayan serum tanelerine bakıp tekrar kapatıyordu. Bacağının ağrısı, seruma katılan ilaç sayesinde yok denecek kadar azalmıştı. Gözlerini birkaç dakika rahatlaması için yumdu. Kaç dakikadır uyuduğunu bilmiyordu yanındaki sandalyenin çıkardığı sesle, gözlerini açıp etrafa baktı. Serum yüz gram kadarı bitmiş. Yatması ve kalkması bir olmuştu. Esila'nın sandalye ile kavga edişini izledi. Bir elin alnına dokunmasıyla diğer tarafına döndü.

 

"İyi misin?" Murat'ın naif sesi kulağına doldu. İyi misin demişti. İyi olduğunu onun ağzından duymak istiyordu.

 

"Burada ne yapıyorsun? Gittiğini düşünüyordum kesinlikle gittiğine emindim. Hem niye elin yüzüme dokunuyor, isteğim dışında?" diyerek cemkirdi. Sinir olurken bir yandan da hoşuna gitmişti. Tabii ki belli etmedi...

 

"Atar yaptığına göre turp gibisin. Ateşine bakmak için alnına dokundum. Ne kızıyorsun?" Melek'in küçük burnuna dokundu.

 

"Senin gibi birini ilk defa tanıyorum. Hem güzel, hem dengesiz, hem tatlı, hemde her şey." Göz kırptı. Sevdiği kadının sinirden kızarmış yanaklarına şefkatle dokundu.

 

"Senin bu tipin şeklin ne? Bazen tepetaklak ediyorsun beni." Bir nefes kalacak kadar yaklaştı Melek'in yüzüne.

 

"Her şeyin ayrı ayrı güzel."

 

"Öteye kay, nefes alamıyorum." Melek'in söylediği cümleyle gülümsedi Murat.

 

"Tabii ki öteye kayarım. Yeter ki böyle tatlı söyle." Çapkın bir gülüş atarak, ayağa kalktı. Esila'nın oturduğu sandalyeye kendisini dayadı.

 

"Ayağın incinmiş, birazda aldığın darbe ve morluklar birkaç gün işe gelmeni zorlaştırır canım. Doktor, rapor verip on beş günlük fizik tedavi ile zamanı doldurmanın doğru olduğuna karar verdi." Melek beyaz pikeyi serum aldığı kolu dışarıda bırakacak şekilde üstüne çekip konuşmamayı seçti. Canım demesine kırılmıştı herkese canım diyordu. Bir anlam olmasına isterken anlamsız olma ihtimali yüzünden konuşmak istemedi. Duygusal çöküntünün verdiği kötümser bir hava mevcuttu vücudunun her zerresinde. Murat daha fazla üzerine gitmeyi göze alamadı. Onunla kavga etmek güzeldi ama bu haldeyken olmazdı.

 

"Hadi hanımlar ben gidiyorum. Siz ikiniz dedikodunun canını çıkartın." diyerek Esila'nın yanağından makas aldı.

 

"Sekreterime iyi bak. Benim işlerim var, çıkış işlemleri başlamadan gelirim." Melek'in pikenin altından titreyen vücuduna baktı. Murat, korktuğunu belli etmese de korkuyordu. Melek üzülmesin diye korkusunun üstüne sed çekmişti sadece. Melek'i yalnız bıraktığı zaman başına bela açacağı her daim açıktı. Gitmeden evvel yatağın yanına yaklaşıp, eğildi.

 

"Kendini üzme, birkaç haftadır akıttığın yaşların hesabını alıp geleceğim." Murat yanından uzaklaşıp giderken nefese muhtaç kalmıştı. Cigerlerine gitmeyen oksijen değildi, nefessiz kalmasının sebebi. Onun gidişi terketmiş gibi sarsmıştı. Bu durumdan çektiği ağrılar kadar nefret etti. Murat ona göre değildi her zerresi bunu haykırıyordu.

 

Genç adam gittikten sonra Esila, kıpırdanarak sağa sola dönen kızın üstündeki pikeyi atıp.

 

"İki b...kun elinde ölmedin, şimdi suçsuz bez parçasından mı bekliyorsun kötü sonu? Gitti Murat artık nefes al." Söylendi.

 

"Hıı."

 

"Helvanı yerim inşallah senin şarkısını son ses söyleme mi ister misin?" dedi.

 

"Arada Salih, Murat'a da söylüyorum. İlk defa seninle bütünlük kazanacak."

 

"İşin yok mu senin? Patronların çalışanları için bu şekilde harap olması yerine dosyaları imzalayarak şirkete para kazandırması daha mantıklı." diyerek yataktan doğruldu.

 

"Telefonun ile birisini aramam gerek."

 

Şaşkınlığını üzerinden atamadan şimdi de telefon istemesi Esila'yı sinir etmişti. Çantasından çıkardığı telefonu yatağa bırakıp gözlerini kıstı.

 

"Müsade eder misin?"

 

"Şimdi sen bana git mi diyorsun?" Ofladı, acil bölümünde olduğu için birkaç hasta daha etrafta vardı. Sesini biraz azaltıp.

 

"Ben kendi isteğimle gelmedim. Murat ve Salih rica etti. Ama sana." Melek konuşmaya devam etmekte olan Esila'yı takmadan aradığı telefona cevap verdi.

 

"Serpil teyze çabuk gel hastanedeyim."

 

Esila oturduğu yerde sinirden kurdeşen dökmüştü. Yanakları dinlenmediği için ateş gibi yanması yetmezmiş gibi yeni manikür yaptırdığı tırnaklarını ağzında kemirerek midesine indirdi.

 

"Teşekkür ederim." Telefonu yatağın üstüne geri koydu. Terden laçkası çıkan saçlarını karıştırdı Melek.

 

"Senin yüzünden iki doktor bir hemşire tarafından az kala şiddetten haz duyan birisi gibi görünüyordum." Esila, yediği tırnağını harap olmuş şekilde bırakıp.

 

"Ben ne yaptım? Acaba, kaçırıldın diye şizofreni hastalığına mı yakalandın? Öyle bir etki yapıyor mu? Şimdi senin yanında kimsenin görmediği bir arkadaşın da vardır." dedi.

 

"Gömleğimin yırtılması, sırtımda ki morluğun hayırsız evlat gibi başıma iş açmasına sebep oldu." Anladım der gibi bakıyordu.

 

"Bu yüzden mi, davranışların döverim ayağını denk al gibi sürdürüyordun."

 

"Haksız sayılmam. Kaç saat boyunca şiddet gördüm. Daha halen herkese açıklama yapmam gerekiyor. Size ne yaparsam yapayım demeniz gereken tek cümle haklısın olmalı." Birkaç kere öksürerek nefes aldı.

 

"Kaçırılma kolay değil, anlayış beklemeyin benden. Siz patron ben işçi değilim. En azından birkaç gün bu şekilde düşünmek istiyorum."

 

"Ben mi dedim sana dayak yedikten sonra sineye çek. İnsan şiddet gördü mü susarsa bu hale gelir."

 

"Esila, yataktan doğru düzgün doğrulamıyorum yanımdan defol git." Kolundaki serum şişesine baktı eline alıp kırmak istedi. Serum, serum, serum etrafta ki herkesin kolunda serum vardı. Üstüne birde hastanenin kendine has kokusu, hasta olmayan insanı da yatağa düşürürdü. Melek'in yanındaki yatakta ki amcanın mazereti, elinin ayağının boşalmasıydı. Teşhis tamemen grip yönünde olsada, amca başında toplanan evlatlarına kalp krizi ihtimali yüksek diyerek ilgi, alaka bekliyordu. Diğer tarafta ki sekiz aylık bebek iki gündür yüksek ateşle birlikte kusma nedeniyle ailesi tarafından buraya getirilmişti. Bebek kolundaki serum hortumunu koparmak için ağlayarak bağırırken annesi çaresiz yalvaran gözlerle çocuğunun kolunu tutuyordu. Acil de ki yaşlı hemşire haricindeki kızıl saçlı, genç hemşire bebeğin damar yolunu çıkarmaması için nutuk çektikten sonra yerine geçerek diğer işlerine devam ediyordu. Diğer hasta yarı baygın yatakta yatan sara nöbeti geçirmiş on beş yaşlarında ki kız, başında rutin bir davranış olduğunu iştirak eden anne babası bekliyordu.

 

Eliyle başını sert hareketlerle ovaladı. Aldığı serum bile gördüğü manzara karşısında ağrı kesici etkisini bitirmişti.

 

"Delirmek üzereyim."

 

 

 

***

 

 

 

"Murat arabasını şirketin garajına bırakıp hızla depoya yöneldi. İçeride Salih, tek başına kenarda otururken birkaç güvenilir adam köşede sohbet ediyordu. Bakışları deponun ortasında ayaklarından kurbanlık koyun gibi asılmış iki adama kaydı. Bunlarda kurban olacaktı ama Allah'a değil kendi günahlarının kurbanları olmak için bu haldeydiler. Yere şap, şap diye akan kana baktı. Üstelik ikiside bayılmış sallanıyordu. Murat buradan giderken tek bir tokat bile atmayın diye uyarıda bulunmuştu halbuki. İlk kanı kendisi akıtmak istiyordu.

 

"Kim bu adamları bu hale getirdi." Tısladı.

 

"Şimdi uyanmalarını mı bekleyeceğim?"

 

Salih öne atılıp.

 

"Baban geldi dövdü. Elinden zor aldık, bu kadarla kurtulduklarına şükret. En son Kenan'ın kafasını ısırıyordu." Sesi sert çıkmıştı. Yinede gülmesine engel olamıyordu. Murat, Ayhan'ın baygın yüzüne bakmak için kendine çevirdi. Ağzı, burnu yer değiştirmiş halde uyuyordu. Kulağının yarısı da yoktu. Elini çekip Salih'e döndü.

 

"Babamın nasıl haberi oldu?" Yerinde duramıyordu.

 

"Gizli bir iş yapmak neden bu kadar zor?"

 

"Esila'yı, babanın yanına gönderdim. O'da yememiş içmemiş yanına giderek her şeyi anlatmış. Burada olduklarını söylemeyi de ihmal etmemiş." Bıktığını gömleğinin üç düğmesinin açarak belli etmişti. Olan biten durum karşısında ne kadar komik ise o kadar sinir bozucuydu.

 

"Baban kırmızı görmüş boğa gibi depoya geldi. Arka, arkaya yaşına rağmen kırdı, geçirdi, yumruk attı. Onun ağzından ilk defa ana ile başlayan bütün uzuvlarına uzanan küfürler duydum. Ayhan'ın kulağını kopardı ağzından koca parça çıkardım. Fahri amca iyi adam dövüyor. Birde bağlı değillerdi ayırmaya çalışırken beni de yere fırlattı. Korkutucuydu." Gülmemeye çalışıyordu.

 

"Sonrada benim toplantım vardı rica minnet benim yerime gitti. Zor ikna ettim. Her kırılan kemik için muhtaç bir ailenin aylık erzağını alacakmış." Parmağıyla ayakta bekleyen adamları gösterdi.

 

"Çocuklar yarışma için çok heyecanlılar."

 

Murat masada duran bir kiloluk su şişesini mideye indirip duvara yaslandı.

 

"Kaldırın iki uyuyan armutu, burası masallar alemi değil. Gerçek hayatı göstereceğim."

 

"Dur hele dur ben gelmeden dövmeye kalkma. Bismillahirrahmanirrahim bir nefes alayım." Deponun kapısından gelen sesle herkes başını oraya döndürdü. En yakın arkadaşı, kardeşi Hakan ayakta sallanan adamlara bakıp yanlarına geçti.

 

"Laa beni çağırmadan ne yapıyorsunuz? Karadeniz, GüneyDoğu damarım kaynadı." Hakan'ın annesi Trabzonlu, babası Kilis'liydi. İki kanıda, kanı bozuk birini görünce kaynıyordu.

 

"Sana kim haber verdi kardeşim?" diyerek kardeşim dediği adamın omzuna dokundu Murat.

 

"Esila deme sakın." demekten de kendini alamadı.

 

"Alise diyeyim o zaman. Belki ismi tersten söyleyince kızın mezarını kazmak zorunda hissetmezsin."

 

"Mezarlığa beni gömer o şeytan. Buraya getirip sonra kovmak için ekstra çaba sarf etmeyi düşünüyorum. Lanet olsun yazlık evde çekirdek yiyerek yaşlanmasına mani olduğum için." Adamlara döndü.

 

"Ayıltın teşhirci domuzları." dedi dişlerini sıkarken. Birkaç tokat, bir kova suyla uyku sorununu çözmüşlerdi. Kendilerine gelmesi için beş dakika verdiler. Murat eliyle açılın diyerek ikisini de kendine çevirdi. Kenan, korkudan altına işemiş hıçkırarak ağlıyordu. Ayhan ise tepkisiz herkesin yüzüne tek, tek bakıp sinsice gülümsedi.

 

"Bu durum hoşuna mı gitti?" Murat'ın sorduğu soruyla birlikte Ayhan'ın gülümsemesi daha da arttı.

 

"Ezici çoğunluk ile beni halt edeceğinize gülüyorum. Teke tek savaşmak işine gelmedi mi Murat Arsel!" Kahkaha atarak Murat'dan gelen yumruğu yüzüne yedi.

 

"Bu fena geldi. Melek'i her yakaladığım da, tek başına bana karşı koyuyordu. Şimdi düşünüyorum da ağzını tutup duvardan duvara attığım da bile bana karşı koymak için korkunun arkasına saklanmıyordu. Güçlü kızmış tam dişime göre." demesiyle Murat bir kere daha yüzüne yumruk atıp birkaç dişini kırdı.

 

"Dişlerin de senin gibi işe yaramaz." "Ulan..." dedi Ayhan öfkeyle akan kanı sildi. Köşede yere düşmüş çekiç'i gösterdi.

 

"Bununla bacaklarına vurdum. Hiç acımadan yüzüne yumruk attım." Kahkahasını dahada sertleştirdi. Murat sıktığı yumruğunu serbest bırakıp.

 

"Kapa çeneni lannn." Gözü kararmaya başlamıştı.

 

"Biriniz bile Ayhan'a dokunursanız bozuşuruz." Murat'ın sözleriyle geriye çekilerek izlemeye başladılar.

 

"Şimdi eşit olduk patron." Dalga geçiyordu.

 

"Eşitlikten yana olmadığını Melek ile kavga ederek gösterdin. Seni eşit muamele içinde döveceğim." Murat cümlesini bitirdiği gibi üzerine atlayarak midesine yumruğu indirdi. Ayhan'dan gelen tekmeyi boşluğa savurdu. Ayhan, sıktığı yumruğunu Murat'a vurup burnunun kanamasına sebep oldu.

 

"Kenan beni arayarak ne dedi biliyor musunuz?" Yüzü çarşamba pazarı gibi karman corman olduğu halde çenesini tutamıyordu. Ayhan konuşurken Murat koluyla burnundaki kanı silip, kendini toparlamaya çalıştı.

 

"Melek'in elimde olduğunu duyunca beni yana yakıla aradı. Heyecanla koynuna almak için buraya geldi. Ateşli dakikalar yaşamak istedi." Mide bulandırmaya başlamıştı.

 

"Ağzına alma lan sevdiğim kadını. Sen bunları söyleyince ben ona farklı gözle bakacağımı düşündün sanırım. Daha fazla yanında olurum senin gibi ib*e göz ucuyla bakmasın diye." diyerek üstüne atladı. Salih ile Hakan duydukları söz karşısında kısa bir şok yaşayıp birbirlerine baktılar.

 

"Ne dedi duydun mu?" dedi şaşkın bir gülümsemeyle Hakan.

 

"Sende mi duydun ben gürültü yanılsaması diye geçiştirecektim." Murat halen delirmiş gibi dövmeye devam ediyordu.

 

"Kullandığı cümlenin farkında değil sanırım."

 

"Bak sana ağzına s*çtığım sapığı döverken nasılda huşu içinde. Mutluluktan uçacak." Hakan'ın söyledikleri ikisinin de kahkaha atmasına neden oldu.

 

"Lan, gülme sırası mı iş üstündeyiz." dedi Murat, seri şekilde yumruk atarak adamı yere indirdi. Ayhan arada karnına vursada Murat hissizleşmişti darbeye karşı. Salih zorda olsa üstünden çekip.

 

"Polisler öldürün demedi. Tecavüz ve kadına şiddet var diye tanınmaz hale getirin." dedi.

 

"İyi ya halen yüzlerine bakınca tanıyorum dövmaeye devam." Hakan'da ayakta titreyen Kenan'ı dövmekten beter etmişti. Yumruk atarken, Kenan'ın dişine değen elini üfleyerek Murat ve Salih'e baktı.

 

"Lan elim acıdı."

 

"Boşver elini, iyi geçirdin adamın dişine. Gayet havalı yumruk olduğu için, sızlanma" dedi Salih, boşta bekleyen adamların yanına gidip.

 

"Hadi, öldürmemek şartıyla kol ve bacaklarını, muhtaç olan insanlar için kırın." Salih'in komutuyla, iki kişi Ayhan'a bir kişi de Kenan'a cullandı.

 

"Buradaki işimiz bitti."

"Bugün antrenman yok." İki adam konuşurken Murat Ayhan ve Kenan'ı izliyordu. Başını sağa doğru eğip pis bir gülüş attı.

 

"İşiniz bitince iki tane göz korneası bekleyen hasta için mesaj atacağım hastaneye götürün. Küçükte olsa organ bağışlasınlar. Doktorun özel olarak istediği organ varsa onları da alsın. Ellerindeki sinirleri de işe yaramaz hale getirsin. Yaşamsal olarak nefes alsalar yeter. Gözleri görüyorken iyi bir hayatları yok birde diğer şekilde devam etsinler." Murat'ın emriyle başlarını tamam diyerek salladılar.

"Murat Arsel bunu yapamazsın. Yaptığımızın diyeti bu olmamalıydı. Murat Arsel... Sen başkası için bu kadar ileriye gitmezdin." Ayhan bir yandan dayaktan kendini korumaya çalışıyordu bir yandan da sesini duyurmaya.

"Pişmanım... Bir daha elimi bir kadına sürmeyeceğim." Murat onu göreceği kadar yakınlaştı.

"Zavallı şey, zaten elindeki sinirlere bu yüzden hasar vereceğiz. Bundan sonra kimseye ne gözünüzle bakacak ne elinizi süreceksiniz."

"Bunu yapamazsın, iki insanın hayatını bu şekilde toz duman edemezsin." Cevap vermeden yüzündeki gülümsemeyi kesmeden arkasına döndü.

"Murat Arsel! Pişmanım..."

"Firavun da pişman olmuştu ama onun taş gibi kesilmesine engel olmadı."

Bu saatten sonra yapılanlar Fahri Bey'in fakirleri dağıtmak istediği erzak yarışı içindi. Muhtaç bir aileyi sevindirmenin elbette iki kaybedeni olacaktı.

"Onlara söylemedim ama doktor p*nislerini de alacak! Son sürprizim bu."

"Ne? Sanki bu biraz acımasız oldu." dedi Salih.

"Adamlarda bir şey bırakmadın."

"Acımasızlığı önce onlar yaptı. Murat'ı tebrik ederim kısasta hayat vardır demiş peygamberimiz şiddete uğrayan kadınların içine su serpmiş olacak. Vay be şu adamlara yaptığımız sanatı koca ülkede kamera sistemi ile gösterilse daha şiddet olur mu, imkansız. Murat p*nis işi mükemmel bir fikir. Bu fikre bayıldım. Kırt kırt kesip atacaksın ülke için büyük bir adım." Üç arkadaş arkadaki çığlıklara kulaklarını tıkayıp sohbet ederek oradan uzaklaştı. Biliyorlardı adamları güvenilir sağlam insanlardı. Murat bozulmuş saçlarını telefonunun kamerasını açarak düzeltti burnu yumruk yüzünden kızarmıştı.

"Yakışıklı yüzüm az kalsın zedeleniyordu. Saçlarım bile çökmüş." dedi iki adama bakıp. Salih ve Hakan gözlerini devirerek Murat'ın yanından hızla uzaklaştılar. Murat da peşlerinden söylenerek takip etti.

"Sizin gibi değilim ben. Duydunuz mu? Karakterime aşık olmadığı için yüzüme ve kıvırcık saçlarıma aşık etmeye çalıştığım bir kız var hayatımda. Sizin gibi sap değilim." Arabasının önüne geldiğinde hepsi birbirlerine baktı.

"Oğlum ne oluyor sana?"

"Ne diyorsun Hakan?"

"Farkında mı değilsin, sen hiç normal değilsin. Fazlasıyla hoşlanıyor gibisin." Garaj bölgesini inletecek şekilde kahkaha atarak arabalarına bindiler.

"Manyak mısın oğlum dediğin çoktan oldu. Şimdi de Melek'in başını bana bağlayacağım."

"Senin aşık halin vallahi çekilmez. Minnoş gibi bir şey olursun."

"Bence de çekilmez hiçbir halin çekilmiyor ama neyse." Salih ellerini cebine koyup ıslık çalarak yukarı çıktı.

"Bu çocuğu da dövmek lazım."

"Bir ara kaçırıp dövelim." Çocuk gibi gülüştüler.

"Sonra da zorla Esila ile evlendiririm. Onun da en büyük cezası o olur."

_______

 

Yorum ve beğeni yapmayı unutmayınız. Yeni bölümde görüşmek üzere.

 

Loading...
0%