Yeni Üyelik
53.
Bölüm

41. Sen Miydin?

@kambersizyazar

Başlamadan beğeni ve yorum yaparsanız çok sevinirim.❤❤❤

İlk ve son aşk arasında sadece zaman ve yaş farkı vardır. Kalp ikisinde de hızlı çarpar. (KambersizYazar)

Başlayalım.

____________
Murat, iş yerindeki kontrolü eline aldığından huzur içinde odasına geçmişti. Oyun konsolosunun önüne oturup, her zaman ki gibi krallık oyununu açtı. Oyunda ki Melek krallığı silahsızlık yüzünden diskalifiye edilince sil baştan başladı. Saçma bir döngü içinde oyalanıp duruyordu. Kendi krallığı hariç, bütün isimleri Melek olarak adlandırıp savaşı başlatmıştı. Eline aldığı kahveyi yudumlarken, kapı hafifçe çaldı. Cevap vermekten kaçınan Murat hiçbir şey olmamış gibi oyuna devam etti.
Bir dakika sonra öksürük sesiyle izin istemeden içeriye giren kişinin sesini duyunca, sinirle arkasına döndü. "Kafanıza göre içeriye girilmeyecek deme..." Bir anda sustu. Karşısında bir hafta önce tanıştığı kendince lakap taktığı kara kız ve Melek duruyordu. Sersemlemiş bir halde oyun konsolunu indirip ayağa kalktı. Sibel'in elini dostane sıkarken, şaşkınlıkla Melek'in saçlarını öpüp sırtına elini koydu.

"Hoşgeldiniz." diyerek dudağını yeni yıkanmış saçlardan çekti.

"Sizi beklemiyordum... Lütfen rahatça oturun." Melek'e bakmaktan kendini alıp saçlarını karıştırdı.
"Ne içersiniz? Bugün geleceğini bana haber verseydin kapıda karşılardım."
"Öylesine geldim bilgisayar da işim vardı." Olabildiğince uzaklaştı.
"Ne içerseniz sipariş vereyim." Melek gözlerini kısarak, Sibel'e baktı. Bir şey içmemiz gerekmiyor, demek istiyordu. Tabii ki Sibel montunun fermuarını açarak koltuğa oturunca içilmesi gerektiğini anladı.

"Bana türk kahvesi, Melek sen ne içersin?" dedi Sibel'in rahat tavrı karşısında afallayan Melek yutkunup başını önüne eğdi.
"Başka bir yerde bir şeyler içerdik ya neyse. Bende bir bardak su alayım." demek zorunda kaldı. Melek ne yapacağını, nasıl konuşacağını evde düşünmüştü. Lakin uygulama konusunda sekteye uğrayacağı hiç aklına gelmemişti. Oturduğu sandalyede elleri titreyerek Murat'ın gözlerine baktı. Şimdi ise bütün vücudu titriyordu. Murat'ın ona baktığını başını kaldırana kadar farketmemiş. Gözlerindeki anlamlandıramadığı gülümseme saç diplerine kadar nüfus etmişti.
"Eee nasılsın görüşmeyeli. Sekreterin olmadan yaşamak nasıl gidiyor? Eminim iyi gidiyordur." Melek gözlerini deniz misali mavilerden istemsizce kaçırdı.
"Sensin günlerim iyi gitmiyor ama bugün güzel bir gün olacağını biliyordum. Sadece bu kadar güzel olacağını tahmin etmedim. Bir şeyler içtikten sonra mutlaka yemeğe çıkalım. Melek'in beğendiği bir mutfak var mı? Çin, İtalyan, hint mutfağı hepsi bana uyar." dedi Murat, sevdiği kadının hayır diyeceğini bildiği için direk Sibel'e bakarak soruyu sormuştu.

"Antep mutfağı çok sever, bende bayılırım. Lahmacun, kebab en sevdiği." Melek dudağını ısırıp başını dikleştirdi.

"Türk mutfağı dururken ne yapayım diğer mutfakları. Yemeğe çıkmak gibi bir niyetim yok o ayrı."

"Türk mutfağını fazla bilmiyorum. Bana birgün sevdiğin bir yemeği yaparsın. Böylece seninle tanımaya başlarım."

"Çok güzel yemek yapar. Elinden her iş gelir. Yaptığı her yemek parmaklarını yedirir." Sibel, anne rolüne bürünmüş arkadaşını överken Melek kendini toparladı. Bu konuya müdahale etmesi gerektigini düşünüyordu.

"Bence bu kadar yeterli. Seni işinden etmeye gelmedim. Yani gelmedik. Uğradık sadece..." Başını tekrar yere indirdi. Yukarıya kaldırdığı gibi Murat dibine gelmişti.

"Özel olarak konuşa bilir miyiz?" Murat tatlı tatlı gülümseyerek Sibel'e baktı.
"Beş dakika bize izin verir misin?"
"Bilmem ki..."Sibel ne yapacağını bilmeden oturduğu koltuktan kalktı.
"Dışarı mı çıkmam lazım?" Şaşkınlıkla bir kaç adım kapıya doğru ilerledi. Ateş ile barut'u aynı yerde bırakması doğru veya yanlış olduğunu ölçüp tartamayacak kadar Murat hızlı söylemişti. Murat ani bir hareketle Melek'in elinden tutup, Sibel'in koluna dostane dokundu.
"Olur mu öyle şey? Siz burada keyfinize bakın. Biz beş dakika içinde geliriz." Sibel fazla memnun olmasa da yerine oturup, gülümsedi.
"İyi tamam fazla geç kalmayın." Murat ise Melek'in elini sıkıca tutarak kısa koridorda yürümeye başlamıştı. Genç adam yol boyunca kimseye aldırış etmeden, keyifle yürümeye devam etti. Melek, elini sıcacık avuçlardan çekmek için savaş veriyordu. Vermek zorunda hissediyordu.
"Bırakır mısın elimi? Lütfen! İnsanlar bize bakıyor ne düşünecekler farkında değil misin? Böyle yaparak beni ateşe atıyorsun." Sesini yükseltmesiyle Murat elini muhtaç olduğu ellerden çekti. Sevdiği kadının isteksizliği, bu kadar uzak durmasına rağmen gülümsemeye devam ediyordu. Esila'nın odasının boş olmasından yararlanıp içeriye girdiler. Murat kendini masaya doğru dayadı. Melek ise gözlerini yerden çekmeden karşısına geçti.
"Bir kaç gün önce sana özel bir soru sormuştum." Melek başını yerden kaldırmadan onaylayarak salladı.
"Sorumun yanıtını vermedin. Şimdi çıkıyor muyuz yoksa biraz daha ısrar mı etmem gerekiyor?" Melek'in çenesinden hafifçe tutup yüzüne bakarak gülümsedi.
"Cevap vermekten kaçınan bir adet Melek Kapya... Cevap vermeni ne sağlar diye düşünüyorum." Melek kararlı kalmak istiyor ama şu anda kendini zor tutuyordu. Gözlerini başka yere çevirdi.
"Kesin bir tavırla söylemek istiyorum." dedi, ciddi görünürse Murat'ın eski yaşamı ile ilgili korkularını daha iyi anlayacağını düşündü. Oysa aynanın karşısında ki siluetine baksa, mutlulukla parlayan yüz mimiklerini görürdü.
"Sana cevap verme konusunda henüz bir fikrim yok. Sen beklemek istemezsen olumsuz varsay. Birde olup olmadık yerde saçlarımı öpme... Bir kez daha uyarıda bulunmayacağım. Elimi de tutma hayırdır yani ne oluyor."
"Tamam." dedi düz bir sesle Murat. Dayandığı masadan kendini çekti.
"Şimdi sen bana cevap vermiyorsun düşünmekte istiyorsun. Yani ortadasın." diyerek elini tutup, kendi kalbine götürdü.
"Başkasını sevmediğine eminsin değil mi? Rakibim yok diye biliyorum yaptığım küçük araştırma da. Doğru değil mi, başkası yok."

"Benim hakkımda hangi ara araştırma yaptın. Biri olsa senden saklayacak değilim ya."

"O da doğru sen çat çat söylersin. Kimse olmadığına göre beni hayatına dahil edebilirsin. Boşuna düşünmeni gerektirecek bir durum olduğunu düşünmüyorum." Melek'in sessizliği karşısında cevabını almıştı. Karşılıklı bir aşk olmadığını biliyordu ama Salih'e tek taraflı duyguları vardı ve bunu ne yaparsa yapsın Murat aşamadığını düşünüyordu. Başka kim olacaktı?
"Hadi Sibel hanımı tek başına çok beklettik." Melek içinden kelimelerin çıkmamasına küfürler ederken, başını tamam dercesine salladı. Güvenmek istiyordu. Murat'ın gözünde diğer kızlardan farklı olduğunu göstermesini istiyordu. Güvenmek için kendisine zaman gerekiyordu. Sessiz kalarak yaşadığı buhranı anlatmak istedi ama Murat sessizliği farklı algılamış Melek'in halen Salih'e karşılıksız sevgisi olduğunu düşünmüştü. Genç kadın sonradan ağlamak yerine payına düşen mutluluk olmasını göz yaşı yerine kahkahalar ortamı çınlatmasını istedi.
"Çıkıyorum." Melek önden Murat arkasında odadan çıktılar.

*****

Esila arabanın içinde son ses müzikle gaza yüklendi. Salih'in aniden rahatsız olarak evine gittiğini Hacer'den öğrenmişti. Bütün suç kendisine ait olduğunu düşündüğü için kelimenin tek anlamıyla varlığından nefret etmişti. Kafasını dağıtmak evine gidene kadar unutmak istiyordu. Yoksa arabayı önünde ki tır'a veya zikzaklar çizen acemi şoförün arabasına çarpa bilirdi. Pencereyi sonuna kadar açarak radyoda çalan şarkının sözlerine eşlik etmeye başladı. Arka, arkaya söylediği türküler ile nihayet Salih'in evinin önüne gelmişti. Yoldan gelirken Yağmur'un sevdiği pastaneden küçük bir pasta almayı unutmadı. Elinde ki pasta kutusuna bakarak merdivenlerden yürümeye başladı. Kapının tokmağına vurduğu gibi saçlarını düzeltip heyecanla bekledi.
"Kim o, kimşin?" Yağmur'un sesiyle gülümsedi.
"Benim annen..." dedi, kim ne derse desin onun annesi olmayı her şeyden çok istiyordu. Yağmur heyecanla kapıyı açtı. Birbirlerini dün görmemiş gibi sıkıca sarılarak içeriye girdiler. Kapının önünde İkbal hanım kızı gibi gördüğü Esila'nın yanaklarını öptü.
"Hoşgeldin güzel kızım. Kaynanan seni seviyor. Hemen mutfağa geç, çorbalar soğumadan içelim."

Gerçekten seviyor musun?" diyerek kıkırdayarak karnını ovaladı.
"Salih nerede?"
"Odasında rahatsız olduğunu söyledi. Yemekte yemiyor." Yaşlı kadının üzgün yüzüne bakarak tebessüm etti.
"Ben şimdi odasına yemek götürürüm. Yiyene kadar çenemi de kapatmam." Esila mutfağa giderken İkbal hanım ses çıkarmadı. Salih yarım saat önce eve gelip anne dediği kadınla konuşmuştu.
Esila'nın bu eve gelmesini sert bir dille yasaklamıştı. Kapıya gelirse eve alınmaması için anne dediği kadından rica etmişti. İkbal hanım verdiği sözü istemeden de olsa es geçiyordu. Nasıl derdi, bu eve artık gelme diye? Yağmur zaten hasta bir çocuktu. Anne sevgisine ihtiyacı vardı. Küçük kızın yaşaması kalbinde ki pille sağlanıyordu. Annesizlik hastalığını bir nebze de olsa kötü yönde tetikliye bilirdi. Esila tepsinin içine bir kase çorba, biraz salata ve patates yemeği koyduktan sonra eline alarak mutfaktan çıktı. Salih'in odasına korkarak geçti. Kapıyı çalmadan önce başını hafifçe içeriye soktu. Salih'in isteksiz bakışlarını görünce vücudunun geri kalan kısmı titreyerek içeriye girdi.
"Yemek yemediğini duydum. Çok güzel yemekler olduğu için odana kadar getirdim." Odanın kasvetli yüzüne bakarak derin nefes aldı.
"Beni affet! Tam bir aptalım düşünmeden konuşuyorum." Elindeki tepsiyi endişeyle sıktı. Her duvarda ilk karısıyla çekilmiş resimler vardı. Sağı, solu önü resimler ile kaplanmıştı. Haksızlık olduğunu düşünüyordu. Neden daha halen ölen bir insan sevilirken kendisi nefret edilen olmuştu. Kahverengi yatak örtüsü serilmiş büyük yatağa baktı. Salih'in göğsünde yatmak için neler vermezdi. Yıllardır bu istek iki adım öteye geçememişti. Sadece "s"leri "ş" olarak söyleyen güzeller güzeli Yağmur'un annesi, Salih'in karısı olmak istiyordu.
"Neden buradasın? Niye hep etrafımdasın?" Esila, sorgulayan sesle yüzünü Salih'e çevirdi.
"Bak annen neler yapmış? Çok güzel yemekler var. Boğazların belli ki ağrıyor, çorbanın yanına limon da getireyim." Tepsiyi yatağın üstüne bıraktı.
"Neden buradasın, dedim?" Salih'in ses tonu bir desibel daha yukarı çıkmıştı. Esila hızla çarpan kalbine, git bu evden diyen bakışların sahibine aldırış etmeden saçını kaşıdı.
"Limon getireyim bekleme sen çorbanı soğutmadan iç." diyerek duymamazlıktan gelerek arkasına döndü. Salih uzandığı yataktan doğruldu. Ayaklarını yataktan indirip ayağa kalktı.
"Neden buradasın? Ya sen niye beni duymuyorsun?" Esila'nın omuzuna dokunup hafifçe itti.
"Kafan basmıyor mu? Bıktım ya bıktım istemiyorum anlasana artık. Ne den bu ra da sın?" Heceliyerek tekrar etti. Esila ağlamamak için dudağını kanayacak kadar ısırdı. Hafiften kan sızan dudakları arasında konuşmaya başladı.
"Özür dilerim... Sana olan kızgınlığım, bana olan uzaklığın yüzünden. Bazen kötü davranıyorum. Özür dilerim. Aptallık ettim kalbini kırdım. Lütfen bağırma Yağmur üzülüyor."
"Varlığından nefret ediyorum. Esila, varlığından nefret ediyorum. Kızımın ismini anma artık. Peşimizi bırak, kara bulutlar gibi üzerimize çöktün, senden ayrılmamız imkansız kabus gibisin." Esila'nın yakasını tutup kendine yakınlaştırdı.
"Artık beni özgür bırak. Benim kalbim, ömrüm sana ait değil. Görmüyor musun odadaki resimleri... Sana ait olan tek bir anı bile yok. Bu şekilde yaşayarak ne kadar küçük düştüğünün farkında değil misin?" Gözlerini birbirlerine kenetlenmiş gibi donmuşlardı. Salih'in gözü, Esila'nın dudağından akan kana kaydı. Yakasını bırakıp, eliyle Esila'nın dudağının üstünde ki kanı sildi.
"Dokunma... Senin gözünde değerim yok. Dudağımdan sızan aptal kana dokunma." Salih duyduğu sözle elini ateş gibi yanan dudaklardan çekti. Esila yanağından süzülen yaşları silip derinden nefesler alarak gözlerini yumdu.
"Bana neler yaptığının farkında değil misin? Aptal gibi peşinden dolanıyorum. Yağmur için bile benimle evlenmene razı olacakken, sen... Beni sevmesen de senin yanında kalmama izin ver. Seni o kadar çok seviyorum ki, dünyada hiçbir insan bu kadar sevilemez." Ellerini yüzüne götürüp ağlamaya başladı.
"Benden nefret ediyorsun. Ben seni deli gibi severken sen benden nefret ediyorsun."
"Şirketten istifa edeceğim. Almanya'dan iş teklifi aldım." Esila ellerini yüzünden çekip düşünmeden Salih'e sarıldı.
"Özür dilerim... Yemin ederim bir daha seni rahatsız etmeyeceğim. Lütfen istifa etme. Beni senden, Yağmur'dan uzaklaştırma." Yere çöktü ağlamaktan yaşlarla dolan gözleri Salih'i bulanık gösteriyordu.
"Sen holdinge çok emek harcadın. Benim gibi aptal biri yüzünden istifa etme. Seni artık sevmem, yeter ki gözümün önünden kaybolma. Yemin ederim başka birisi olacak hayatımda."
"Karşımda ağlamaktan vazgeç. Kahretsin Esila karşımda ağlama..." Ağlaması şiddetlenince, Salih odadan çıkarak İkbal hanımı çağırdı. İkbal hanım dizlerinin üstüne çökmüş ağlayan kızı görünce oturup sarılarak kendisi de ağlamaya başladı. Yağmur da peşlerinden gelmişti. Yarım kapanan kapının önünde Esila'ya üzgün yüzüyle bakıp ağlayarak odasına geçti. On dakika sonra ağlamaktan hitap düşmüş Esila, İkbal hanımın yardımıyla ayağa kalktı. Salih odadan çıkmıştı. Yavaşça kapının önünde her daim onu seven yaşlı kadından utanarak özür diledi. Yağmur'u son kez görmek istiyordu. Öpmek koklamak istiyordu. Salih'in kızma ihtimalini düşününce bu isteğinden de vazgeçti. Sevinçle geldiği bu evden her zaman ki gibi ağlayarak çıkmıştı. Tek bir farkla birkaç damla yerine gözleri aglamaktan kurumuştu.
Arabasına bindi çantasından ıslak mendil alarak radyoyu açtı. Çalan şarkıyı sokaklarda arabayla geçtiği insanların bakışlarına aldırış etmeden söyledi. Onu anlatan şarkının her cümlesinde yaşlar daha da akıyordu.

****

Sibel on beş dakika boyunca susmadan Melek'in küçüklüğünü anlatıyordu. Melek gözleriyle artık sus demekten yorulmuştu.
"Biz artık kalkalım." diyerek çaresizce ayağa kalkıp Sibel'i çekiştirdi. Murat Melek'in yanından gitmek istediğinin farkındaydı. Belli ediyordu her tavrı her hareketi... Gözlerini yerden çekmemesi, konuşmak istememesi, konuştuğunda sadece gidelim demesi... İlk defa bir kız tarafından reddedilirken, bu duruma itiraz etmek istiyordu. Sibel en yakın arkadaşının yalvaran bakışlarına nihayetinde onay vererek oturduğu sandalyeden konuşmaya devam ederek kalktı.
"Sizinle sohbet etmek çok güzeldi. Artık arada Melek'i ziyaret ederken size de uğrarım." diyerek elini Murat'a doğru uzattı.
"Aynı düşünceyi paylaşıyoruz. Sohbetiniz sayesinde sıkıntımı bir nebze unuttum." dedi Murat, uzatılan eli sıkarken bir an bile Melek'e bakmadan kapıya kadar yolcu etti. Bakarsa sarılmadan bırakmazdı. Kapıdan konuşmaya devam ederek ilk Sibel çıktı. Melek dudağını ıslatıp Murat'a bakarak gülümsedi.
"Teşekkür ederim." diyerek Sibel'in yanına yaklaştı. Ne için teşekkür ettiğini kendisi dahi bilmiyordu.
"Ben teşekkür ederim. Zengin, yakışıklı, bakımlı biri olduğum halde, beni sevmediğini söyledikten sonra mutlu olduğun için... Benim içimde fırtınalı lodos var senin içinde düğün halay. Ne zaman pişman olursan gelebilirsin. Kendime bile inanamıyorum ama teklifim hala geçerli." Melek gözlerini kocaman açarak ağzını açmıştı ki, Murat eliyle kapıyı gösterip devam etti.
"İlk defa ailem hariç bir kadına bir şeyler hissettim. Ve ilk defa ciddi olarak sevgilim olmasını istedim. İlk defa reddedildim, ilk defa peşini bırakmak istemiyorum. İlkleri yaşatıyorsun sayın Kapya." Konuşmanın bittiğini sanıp Melek başını başka yöne çevirdi.İstediği bu değildi. Oysa şirkete gelirken çocuk gibi şen ve heyecanlıydı. Güvenmeme korkusu vücudunu zehirli yılan gibi emerek susmasını sağlamıştı. Ondan hoşlandığını söyleyecekti. Ama o gün belli ki bugün değildi. Kapının önünde bekleyen Sibel'in koluna girdi. Arkasından gidişini izlediğini ummadığı adamı geride bıraktı. Asansör'den aşağıya inerken Sibel'in koluna daha fazla sarıldı.

"İyi değilim." diyebildi iyi değildi ilk defa bir kıza çıkma teklif ettiğini yeni öğrenmişti.
"O adamla çıksam ilk olarak kalbime hüküm sürecek... Zaten kalbime hüküm sürüyor. Sonra ihtiyacı olan şeyi karşılamak için ipuçları verecek... Evlenmeden olmaz dediğim de ise en iyi ihtimal beni terk edecek... Benimle evlenmek istemez onun kadar zengin bir erkek. Kötü ihtimal ise, sevgili olursak beni kandırarak aldatacak bende geniş bir mide, harikulade geyik boynuzuna sahip olacağım." Sustu ağır gelmişti cümleler. Birçok kadının umursamadığı durum karşısında afallamıştı. Vücuduna evlenmeden bir erkeğin teni ile kaynaşamazdı. Murat'ın etrafında ki bütün kadınlar, benim vücudum, benim kararım, benim tercihim, benim ihtiyacım diyorlardı. Bu mantıkla yaşayan, yaşamaya devam eden insanların içinden gelen bir erkeğe veremeyeceği konular için söz veremezdi. Sibel arkadaşının kolunu sıvazlayarak güldü.
"Bir kadının bir nefsi varken erkeklerin doksan dokuz nefsi var."
"Nefis'lerden mi bahsedeceğiz?"
"Annem olsaydı evet konumuz bu olurdu." Melek'in yanağından makas aldı.
"Şimdi, seven bir erkeğin anatomisini yapacağım. Murat sana bakarken cinsel anlamda arzu görmedim. Saf şefkat vardı. Tutku yok muydu bence belli olcak şekilde vardı. Ama tutku olması kötü bir şey değil." Melek'in yüzüne baktı.
"Konuşmak için çıktığınız da bakışları kalçana, göğüslerine hiç değmedi." Melek sinirle kahkaha atarak Sibel'e omuz attı.
"Onun yerine sen baktın herhalde kalçama göğsüme, saçmalama lütfen."
"Vallahi saçmalamıyorum. Hem sen kendini bilmiyor musun? Çıksanız bile cinsellik yok dersin olur biter."
"Haklısın... Beni aldatırsa da terk ederim olur biter. Şimdiden nereye gidiyor nerelerde takılıyor diye çip mi taksam."
"Adamla daha çıkmadın. Çıkarsan dedektif bile tut. Aman ha elinden kaçar, göçer, uçar."
"Dalga geçme... Adamın sicili kabarık."
Sohbet eşliğinde caddenin üzerinde otobüs beklerken Sibel panikle Melek'e bakarak elini ağzına götürdü.
"Telefonu şirkette unuttum." diyerek yalan söyleyerek etrafa baktı. Murat'ı pikniğe davet etmeyi unutmuştu.
"Sen beni burada bekle... Ben bir çırpıda gidip gelirim." Melek konuşmadan Sibel koşarak uzaklaşmıştı bile.

****
Murat gözlerini kapatıp Melek'in dediklerini düşünüyordu. İkna etmeye devam etmeli miydi? Yoksa kendini geri çekerek başka konulara mı adapte etmeliydi? Masaya kafasını indirdi. Tek eliyle oluşan toz zerreciklerini silkeleyip ofladı.
"Hacer neden buranın tozunu düzgün almıyor. Melek'i kaç gün daha göremeyeceğim?" diye düşünürken, kafasını hızla açılan kapıya çevirdi.
Sibel nefes nefese kalmış elini dizinin üstüne koyarak kendini toparlamaya çalışıyordu.
"Murat ayağa kalkıp sürahi'yi Sibel'in yanına götürdü.
"Biraz su iç." Sürahinin kapağını çıkartıp genç kadına uzattı. Sibel, göğsünün üstüne elini koyup Murat'ın diğer eline baktı.
"Bardak nerede?" Hızlı nefes almaya devam ediyordu.
"Sürahi'yi dik kafana demek zorundayım. Boğulacaksın bardak isteyene kadar." Köşede duran bardakları vardı ama kullanmıyordu. Annesinin hediye ettiği bardaklardı. Sibel'in nefes alışverişi rahatladığı için el hareketiyle istemediği belirtti.
"Sorun mu var? Melek nerede?" Sorduğu sorunun akabinde gözlerini kapıya çevirdi. Sibel alnına yapışan bir tutam saçı kulağının arkasına iterek konuşmaya başladı.
"Dışarıda beni bekliyor. Şey için geldim, annem seni haftaya pazar günü pikniğe davet ediyor. Gelirsen seviniriz. Mutlaka gel Melek de orada olacak."
"Piknik mi? Bilmem ki nasıl olur? Melek ne diyor bu konuda?"
"Annem çağırdığı için o cadı sesini çıkaramaz. Haberi de yok zaten. Pikniğe gelme niyetin varsa, mükemmel olur. Melek delidir, kavgacıdır bazen psikopat bile olabilir ama mükemmel bir arkadaştır. Eğer çok severse gemici düğümü gibi açılması zor bir bağ ile bağlanır. Eğer niyetin ciddiyse mükemmel bir de eş olur, niyetin ciddi değilse pikniğe adım atmayı düşünme." Telefonunu açıp Murat'a baktı.
"Numaranı ver kaydedeceğim." Murat hiç düşünmeden telefonu eline alıp numarasını yazdı. Kendisine çağrı yaparak kendisi de Sibel'in numarasını aldı. Sonra da gülümseyerek Sibel'e telefonu uzattı.
"Yine konuşuruz. Yanlış anlama ama Melek aşağıda tek başına beklemesin. Hava soğuk, halen bacağı da ağrıyor. Tek başına kaldığı için kendini kötü hissedebilir."
"Yok artık!" dedi Sibel, ağzını utanarak tutup devam etti.
"Yani Melek'i ben bile bu kadar düşünmedim." Gözlerini kıstı.
"Kusura bakma, ağzım bozuk değildir."
Murat zamandan tasarruf etmek için kapıyı açtı.
"Melek sayesinde değişik kelimelere alışkın olduğumdan kusur olarak gözüme çarpmıyor. Kendine iyi bak Melek'e de. Bir şeye ihtiyaç olursa bana bildir." Koridorda yürümeye devam ederken Sibel arkadaşının ne kadar şanslı olduğunu düşünüyordu. Bu kadar düşünmesi için çok seviyor olmalıydı. Delilikti, bu iki delinin aşkı tamamıyla delilik olacaktı.
"Kendinize iyi bakın." Gelen asansöre binerek aşağıya indi. Koşarak gelip, geçen arabaları izlemekten yorgun düşmüş Melek'in koluna girdi. Başını omzuna dayadı.
"Ne düşünüyorsun Melek." Sorduğu soruyla arkadaşının koluna iyice ne asıldı.
"Murat'ı, kafamdan bir hafta daha nasıl silebilirim diye düşünüyorum."
"Boşver nasıl duruyorsa öyle kalsın. Silmek isterse kalp çeker çizgiyi... Silmek istemiyorsa yeminler de etsen başında kara bulut misali dönüp durur. Bana soracak olursan silme... Daha da kazı, kalbine, beynine, emin ol o öyle yapıyor." Otobüsün gelişiyle konuyu kapatıp bindiler. Melek duvarlara vurmak istediği başına balyoz misali bir yumruk daha almıştı. Ne hakla onu silmeyi düşünürdü. Silmek istemeyi düşünmek bile en büyük suç, yasak ve günahtı.
_________________

Yorum ve beğeni yapmayı lütfen unutma. ❤❤❤❤

Yeni bölümde görüşmek üzere...

Loading...
0%