LÜTFEN YORUM VE BEGENİ YAPMADAN GEÇMEYİN. ❤❤❤❤
Ey sevgili, sen sev dediğin zaman sevmezsem dünya bana ölüm sana cennet olsun. (KambersizYazar)
____________________
Murat piknik alanına girdikten sonra cep telefonunun adres bildirim programını tekrar açtı. İki dakikalık uzaklık kalmıştı. Pencereyi sonuna kadar açarak serin havanın içeriye girmesine izin verdi. Yol boyunca dökülmüş yaprak tepeleriyle karşılaşıyorlardı. Temizlik görevlilerinin yola dökülen yaprakları temizlemek amacıyla kenara aldıkları belli olmasına rağmen, doğanın bir bileşimi gibi doğal görünüme sahipti.
"Mükemmel atmosfer birader... En son piknik olarak Semra'yla yıldız parkına gitmiştim." dedi Hakan, sevdiği kadının ismini telaffuz edince Esila omzuna dostane dokundu.
"Bende ailemle küçükken Belgrat ormanına gitmiştim." dediği gibi Esila gözlerini kırpıştırıp bağırdı.
"Murat! Birşey unutmadık mı? Pikniğe geldik herkes bize gülecek." Murat arabanın frenine basıp çekerek arkasına döndü.
"Ne gibi birşey?"
"Ne bileyim, eli boş gidilmez gibime geliyor. Muz filan alsaydık."
"Yok daha neler. Sür abicim arabayı, bir şeye gerek yok. Mahalle pikniğine davet edildik. Kadınlar imece usulü yapmışlardır." Hakan elini gülerek başına değdirdi.
"İki görgüsüz zengin ile arkadaş olmanın zafiyeti. Piknik ile alakalı bir şey bilmiyorlar. Birde hasta ziyaretine gidiyoruz gibi muz alalım diyor." Sağ elinin parmaklarını birleştirip sol eline iyice ne bastırdı.
"Pikniğe gidiyoruz. Yani temiz hava, top oynamak, birkaç kişiyle etrafı turlama, bayılana kadar yemek yeme gibi aktiviteler. Bu tarz etkinliklerin yapıldığı yılda birkaç kez yapılan bir program paketi... Şimdi anladınız mı?"
"Anladık kendini bizim için ziyan etmene gerek yok." dediği gibi Murat burnunu kaldırıp anahtarı çevirdi. Geniş bir alanı kaplayan insan topluluğunu bulmuşlardı. Arabayı diğer arabalarının yanına park etti. Arabanın içinden Esila çıkıp kollarını açıp esneme hareketleri yapmaya başlamıştı. Murat iki arabanın ortasına park edip güneş gözlüğünü takarak Hakan ile arabadan çıktı. Birkaç kişi gelen insanları farkettiği için yerlerinde huzursuzca kıpırdandı. Birbirlerine söyleye söyleye herkesin gözü tanımadıkları insanlara kaymıştı. Murat, gözleriyle hesap soran insanların arasında tanıdık bir yüz arıyordu. Aynı anda birkaç genç sorgulamak için önlerinde durmuşlardı. Murat gülümseyerek yanlarına giderken telefonuna mesaj geldi. Derinden nefes alarak mesaja baktı.
"Şimdi iyi dinle, Melek'in kıvırcık patronu!" İstemsizce eli saçlarına gitti. Sonra yeni bir mesaj daha geldi.
"Baya bir gür sesle, selamünaleyküm ahali de... Kendini Hayri amcanın uzaktan aile yakını olarak tanıt. Sonra yanınıza gelirim." Murat mesajı okurken bir tane daha mesaj geldi.
"Yabancı ex baldız tavsiyesi. Bizim gençler sabırlı değil. Bir zahmet konuşmaya başla." Telefonu kapatıp cebine koydu. Boğazını ıslatıp olabildiğince gür sesle bağırdı.
"Selamünaleyküm ahali. Rahatsız etmiyoruz inşallah." diyerek yumruklarını sıkan gençlere elini uzattı.
"Ve aleykümselam
Ve aleykümselam
Ve aleykümselam
Ve aleykümselam
Ve aleykümselam..." Birden gençler iki delikanlının sarılma senfonisine icabet ettirmişlerdi.
"Hayri amcanın yakın akrabasıyım. Hemde çok yakın. Oğlu gibi sever beni." Murat sohbet ederken Esila birkaç adım geriye gidip arkasında duran sert bir şeye çarparak, hızla arkasına döndü. Sibel elini uzatmış sıkması için onu bekliyordu. Esila elini sıkarak, Sibel'in koluna girdi.
"Burası toplama kampı gibi. Bizim oğlanları da aldılar aralarına. Öpmekten yalayıp yutacak garibanları. Normalde acımam ama içim burkulmadı değil." Sibel anlayışla başını hayır dercesine salladı.
"Abartmayı seviyor olmalısın. İçlerine almasalar arabanın içinde geldiğiniz yolu geri dönüyor olurdunuz."
Kadınlar çekirdek cıtlatıp Esila'nın yüzü düşmüş haline kahkahalar ile bakıyorlardı. Nezaket hanım çekirdeğin çöpünü tükürüp ayağa kalktı. Esila ne olduğunu anlamadan bütün kemiklerini kıracak şekilde sarılarak soru yağmuruna başladı.
"Gel kızım aramıza, çekirdek ye, biraz dedikodu yapalım. Kimsin, kimlerdensin?"
"Kızı sık boğaz etme Nezaket." dedi Serpil hanım, Esila'ya döndüğünde kahverengi gözleri ışıl ışıl parlıyordu. Hastanenin soğuk havasına yenik düşerek kendisinden yaşça küçük kendi kızı yaşlarında ki genç kıza kötü davrandığını nihayet kabul etmişti. Kızın edepsiz olduğunu düşünüyor olsa da, sert çıkmak yerine anlayışlı davranabilirdi. Başını dikleştirip yanında yer açtı.
"Gel kızım otur." der demez Esila yanına oturdu. Sibel de bulduğu başka boşluğa yerleşti. Murat nefes almak için kendini bir ağacın arkasını yasladı. Murat gelmesinin sebebi olacak kişiyi bir türlü görememiş merak ediyordu. Terleyen alnını elinin tersiyle silip, vücuduna dokunan el ile, gözlerini bir an kapattı. Açtığı gibi Melek'i karşısında görmek istiyordu. Yavaşça açarak geçen gün gördüğü kızın ağzı açık yüzüne anlamsız bir ifadeyle baktı. Sima dudağını edepsizce ıslatıp etrafa göz gezdirdikten sonra başını yere indirerek konuşmaya başladı.
"Hoşgeldiniz pikniğimize, vallahi seni ayy pardon sizi orada görünce heyecandan gözlerim yuvalarından çıktı."
"Bakıyorum da yuvalarından çıkan sadece gözlerin değil." diyerek kızın göğüslerini işaret edip kafasını hızla başka tarafa çevirdi.
"Gözlerini radar gibi açacağına önünü kapat." Yanından uzaklaşmak için bir adım atmıştı. Sima düşme taklidi yapıp, Murat'ın koluna sarıldı.
"Ayy özür dilerim. Seni gördüğüm zaman elim ayağıma dolanıyor." diyerek şuh bir kahkaha savurdu. Murat koluna sarılan kıza alıcı gözle bakma anını boş geçmeden inceledi.
"Bu yalana inanan salak var mı?" Bu kızın tek özelliği zengin avcı olma sevdasıydı. Gözlerini kendi gözleri gibi masmavi gökyüzüne çevirdi. Gökyüzünden başını indirmeden aklında tasarladığı cümleleri diline döktü.
"Kepçe kulaklarını aç iyi dinle, benim başım bağlı. Kendi sokağında fink atsan yeterli olduğunu düşünüyorum." Saçlarıyla kulaklarını kapatıp burnundan nefes aldı.
"Desene bir Melek olamadık. Melek hangi kategoride diye sorsam ne dersin? Keza şu anda sarıldığı erkeğe de sormak istiyorum." demesiyle Murat başını Sima'nın işaret ettiği tarafa döndürdü.
"Çıldıracağım bu adam ona niye sarılıyor?" Yumruk haline getirip sıktığı ellerine bakarak konuşmaya devam etti.
"Lanet olsun! Bu görüntü de olması gereken benim, yanında ki dallama değil." Havaya karışan nefesini üfledi.
"Benim elimi sıkarken bile on kere düşündüğü halde başkasına sarılmak... Bunu kabul edeceğimi de kim söyledi? Başkası yok demişti bende ona inandım. Şimdi uyanık halimle kabus görüyorum. Bu kız hiç mi beni sevmi..." demesiyle sinirle koluna asılan Sima'yı silkeledi. Tamamlamak istemediği sözü yarım bırakmıştı. Yarım cümleler gibi görüntünün de yarım olmasını istedi. Gördüğü adamın yok olmasını, Melek'in tek başına konuşmasını, kendi kendine sarılmasını bir an istedi. Gerçek olmayacak hayalleriyle manzarayı görmemek için arkasına döndü. Sonra da kendini tutamayarak, sarıldıkları tarafa doğru hızla yürüdü.
Melek ne olduğunu bilmeden Ahmet'in sırtını sıvazlayarak rahatlamasını sağlıyordu. Kurumuş bir yaprak saçlarına dokunup, diğer yapraklar gibi yere süzülüşünü izleyerek kendini geri çekti.
"Şimdi iyi misin?" Cevapsız bırakılan soru karşısında yarım gülümsedi.
"Sayende kendimi aptal gibi hissediyorum. Ne konuşmak için geldik, ne yapıyoruz?" Yaprakların hışırtı sesleri eşliğinde aşağıya doğru yöneldiler.
Murat'ın iki ağaç ötede onlara doğru gelirken sinirden kızaran yüzünü ilk Ahmet görmüştü. Kim olduğunu bilmediği için Melek'i koruma iç güdüsüyle önüne geçti. Ahmet'in kitabında mahalle delikanlısı olmak, yanında duran kadının, tehlikeli olduğunu düşündüğü herkesten, her şeyden korumayı kendine görev edinmesi demekti. Korumak istedikleri kızın bir sıfat'ı olmasına gerek yoktu. Kardeş, sevgili, tanıdık veya ilk defa gördükleri birisi de olabilirdi. Ahmet'in korumak için yaptığı hareket Murat'ın sinirini bir tık daha yukarıya kaldırdı. Kimi kimden koruduğunu düşünüyordu. Sinirle kahkaha atıp Melek'in de farketmesini sağlayarak yanlarına gitti.
"Murat!" dedi Melek, heyecanla geriye gidip arkada ki ağacı görmeden başını çarptı.
"Dikkat et! İyi misin?" Murat hızla yanına koşup, elini at kuyruğu yapılmış saçlara götürdü. Şefkatle kahverengi saçları okşadı. Bu sırada Ahmet küfür savurarak Murat'ın yakasından tutmak için hamle yapmıştı.
"Hayırdır sende kimsin?" diyerek Murat'ın yakasını iyice ne kavrayarak kendine doğru çekti. Murat gözünü Ahmet'in yüzünden çekmeden kafasını burnuna indirdi.
"Bende sana onu soracaktım. Hayırdır sen kimsin?" Ahmet acı içinde inleyerek yere düşmesiyle, elini burnundan akan kana götürdü. Kurumuş yaprakları Murat'ın yüzüne fırlattı. Kendine zaman kazandırıp üstüne atladı. Melek'in çığlıkları eşliğinde, karnına kafasına geçirdi. Yumruklar her darbede sertleşmeye başlamıştı. Melek, göğsüne kapandığı Murat'ı hamle yapmadan hemen önce zor olsa da kenara çekip, yüzünü bakmadan ellerini iki yana açıp önüne sed oldu. Tek derdi anlamsız kavgaya son verip ikisini de korumaktı.
"Ne yapmaya çalışıyorsun, sen? Bu sen değilsin dur!" Murat yumruklarını sıkıp, burnundan soluyordu. Ahmet'i korumak uğruna yaptığını düşündüğü için sinirini daha da artmıştı.
"Bu tam olarak benim. Sana kaç kere sordum hiç mi bana karşı duygun yok. Minnacık bile mi?"
"Şu anda ki tek duygu öfke. Sana duyduğum öfke. Ne hakla böyle davranırsın?" Bağırarak sormuştu.
"Melek çekil önümden, sana zarar vermek istemiyorum." diyerek genç kadının dayanaksız omuzlarından tutup, kenara çekti. Ahmet'in yanına hızla yaklaştı. Melek baskı yapılan omuzlarını eliyle ovuşturup, şimdi de Ahmet'in önüne geçti. Sinirle Murat'ın göğsüne bastırıp yanlarından uzaklaştırdı.
"Murat! Ne yapmaya çalışıyorsun? Delirdin mi? Buranın şirket olduğunu, Ahmet'in de senin çalışanın olduğunu mu sanıyorsun?" diyerek Ahmet'e döndü. Burnu ve dudağından kan akıyordu. Murat, Melek'in kolunu tutup kendine döndürdü.
"Farkında degil misin? Canımı her defasında yaktığının, farkında olmayacak mısın? Senin dudaklarından çıkan tek kelimeyi bekliyorum halime bak! Ve her defasında beni yakmana izin vereceğimi düşünmekten vazgeç!" dediği gibi Melek'in elinden tutup kenara itti.
"Melek Kapya, benim yanımda olmak istemiyorsan, karşımda da olma. Sakın ben bu haldeyken vicdansızlık yaparak beni karşına alma. Ben senin karşında duramam sende durma." Melek'e baktı, kızgın olmadığı kadar kırgındı. Melek, Murat'ın sözlerinden hiçbir şey anlamamıştı. Yine de canı inanılmaz derecede yanıyordu. İkisinin de canı yanıyordu. Birisi bunu dile getirirken diğeri sadece susmayı seçmişti.
"Bana bak lan, kimsin sen? Konuşmanın ortasında girdin bastın yumruğu..." Melek ellerini boynuna götürüp, dişlerini sıktı.
"Ahmet, yalvarıyorum lütfen sus... Yanlış anlaşılma var belli ki."
"Melek, sen karışma!" dedi Ahmet, gözlerini karşısında ki adamdan bir an olsun çekmeden burnundaki kanı sildi. Murat yanında ki ağaca ayağıyla vurup bağırdı.
"Karışır ulan sana ne? And olsun ki tek kelime daha edersen seni buradan sağ çıkarmam." Murat'ın tehditkar cümlesiyle Ahmet başını dikleştirip kahkaha savurdu. Kavganın fitili, kullanılan sözlerle iyice ne kızışıyordu.
Melek başını hafifçe kaldırıp gözünden akan yaşlara dokundu. Hangi ara gözleri böyle buğulanmış hangi ara yaşlar yanaklarına intikal etmişti. Bir iki adım uzaklaştı. Yardım edemiyorsa yardım edecek birilerini çağırmalıydı. Arkasına döndüğü gibi acı içinde gülümsedi. Nihayet birileri geliyordu. Serpil hanım, hiçbir şey demeden Ahmet'in kolunu tuttuğu gibi köşeye fırlattı. Birkaç adam da Murat'ı kenara çekmişlerdi. Murat, üstünü düzeltip Ahmet'in omzuna çarparak aşağıya indi. Murat meydana inerken, Serpil hanım nefret edercesine Ahmet'i iterek yere düşürdü.
"Şimdi de her gördüğün insanın üstüne mi atlayacaksın? Dayak ile mi memnun oluyorsun?" Ahmet burnunu tekrar koluyla silerek ayağa kalktı.
"Ben değil o bana saldırdı. Çarşamba pazarı benim suratım oldu onun değil. Neyse nasıl olsa ne dediğim önemli değil. Kafanda tek suçlu benim o yüzden izninle, ben aşağıdayım." dedi kimseye daha fazla cevap vermek istemedi. Başı önünde patikayı takip ediyordu. Melek gözlerini Murat ile Ahmet'den çekip Serpil hanımın yanına yaklaştı.
"Ahmet'in suçu yok ki, kavganın fitilini o ateşlemedi. Sırf eski damadın diye hor görmen senin yapacağın bir davranış değil." Serpil hanım, Melek'in kolunu cimcikleyip, kalçasına kimse görmeden şaplak attı.
"Büyüdün de akıl mı veriyorsun? Seni edepsiz, küçük kız, birde ağlamışsın. Murat'a sarılıp yanağından öpseydin her şey hallolurdu." demesinin ardından sıkıca sarıldı.
"Serpil teyze dalga mı geçiyorsun? O benim patronum. Davet bile etmedim." dedi Melek, kendini geri çekerken her şeyi inkar etmeyi ihmal etmedi.
"Ne biçim patron o, geçen gün gelen hamsi tipli çocuktur. Bak sana diyorum patron, erkek nasıl görüyorsan o seni çalışan olarak görmüyor. O salak Ahmet'in yanında seni görünce cin çarpmışa döndü. Belli ki çocuk, hızlı yaşa çabuk öl bedenim çıtır kalsın fikrine adapte."
"Allah korusun öyle söyleme."
"Allah senin şerrinden korusun evladım. Sibel avarel gibidir ama sen cabbarsın sen evlendin mi korkmam. Gözün arkada kalmaz ee kocan için üzülürüm ama bir saniye "
"Gözünde nasıl biriymişim ben. Kendimden şüphe ettim." Serpil hanımın koluna girerek kafasını patlatacak düşünceler eşliğinde aşağıya inmişlerdi. Arkasından esen rüzgara aldırış etmeden Sibel'in yanına oturdu.
"Sen niye yukarı gelmedin? Ahmet dayak yedi." dedi sessizce.
"İstemedim. Onunla yüzük attığım an itibariyle alakam kalmadı, ne diye orada kalabalık edeyim."
"Sibel, adamı sakız gibi çiğnedin attın." Melek'den makas alıp kıkırdadı.
"İyi yaptım oh canıma değsin."
"Ne oldu kız yukarıda? Bizim Ahmet'i döven çocuk kimdi?" Kabak çekirdeğini kabuğuyla yiyen Nezaket hanıma sana ne der gibi bakış atıp gazetenin üstüne dökülmüş çekirdekten avucuna aldı.
"Eşkiya olduğunu duydum, dedikoducu kim varsa götürüp dövecek. Arkanı kolla en büyük aday sen olduğunu duydum."
"Üstüme iyilik sağlık. Kız buna vallahi bir şey denmiyor."
'Daha ne diyeceksin acaba.' dedi ama içinden söyledi kimse duymadı. Gözleriyle etrafı izlerken isteksizce gülümsedi.
"Aaa Esila hanım!" Melek içinden bunları kim çağırdıysa küfürler savurup avucundan düşen çekirdekleri toplayarak ayağa kalktı. Esila, öne düşen saçlarını kulağının arkasına sıkıştırıp Melek'i işaret ederek gülümsedi.
"Gördünüz mü, sizin korktuğunuz bu kız, bana saygı duyuyor. Demiştim güler yüzlü, tatlı göründüğüme bakmayın. İş dünyasında lakabım yıldızlı harflerle yazılmıştır." diyerek kıkırdadı. Melek ne olduğunu az çok anlamıştı. Kendini göklere çıkartırken Melek'i en derine gömen kadına hayretle baktı.
"Ben sana saygı duyduğumdan değil, şaşırdığım için ayağa kalktım. İş ortamı dışında sana saygı duyacağım hiçbir neden yok. Manyağın tekisin şirkette." Melek'in sözleri Sibel hariç kimsenin umurunda olmasa da tavırlı söylemişti.
"Buraya teşrif etmem bile mucize. Abim orada dövüşür ben burada boş boş lakırdı dinlerim ama manyak ben oluyorum. Biz mi çağırın dedik buraya? Etraf dumandan, tozdan geçilmiyor."
"Sen ciddi misin? Oturmaya devam etme git, seni tutan mı var?" Kahkaha atarak yerine oturdu.
"Keşke buraya kadar gelip, oksijen israfına sebep olmasaydın." diyerek yine ayağa kalkıp bir adım öne atıldı. Devam etmek için kontrolü eline almaya çalışıyordu.
"Yıldızlarla işlenmiş lakabınız neydi Esila hanım? Pardon, pardon şimdi hatırladım. Suya işeyen bilge kadın demiştiniz."
"Sen!" dedi Esila, ayağını sinirle yere çarpıp devam etti.
"Sen tanıdığım en kibirli çalışansın."
"Oradan bakınca kibirli mi görünüyorum? Benim olduğum tarafta da sizin kibriniz yüzüme çarpıyor. Malum kişinin neden seni sevmediği belli oluyor. Kibir abidesi!" dediği gibi Sibel arkadaşının koluna girmesiyle bulunduğu ortamdan çekiştirerek uzaklaştırdı.
"Sibel, Allah aşkına sen mi çağırdın bunları? Demedim mi piknik onlara göre bir yer değil. Birisi Ahmet'i döver, birisi beni yerin dibine gömer." Gözlerini kapatıp burnuna dolan ormanın kokusuyla bütünleşmiş ateşin kokusu geldi.
"Izgara yapmaya başladılar mı?"
"Yoo, nereden çıktı?" diyerek Sibel de havayı kokladı.
"Deli misin? Kızı yerin dibine sen soktun. Birde konuyu geçiştirmeye çalışıyorsun. Yüzde yüz delisin."
"Delirmeye başladığım doğrudur. Her şey bir anda allak pullak olacak diye korkuyorum. Yok yok korkmuyorum tam anlamıyla her şey çorak toprakta bir gıdım su gibi oldu. Tam manasıyla, toprağa döküldüğü gibi içinde kaybolacak su oldum."
***
Esila, yanında kıs kıs gülerek ona bakan kadınlara aldırmadan yanlarından uzaklaştı. Hakan veya Murat'ı bulmak için gözüyle etrafı kontrol ediyordu. Ayağının altına düşen topu saniyeler önce başına yiyince Esila, Hakan'ı bulmuştu.
"Esila, kusura bakma canım kafanı kırdım." diyerek Hakan göz kırparak maç oynamaya devam etti.
"Önemli değil." dediyse de Esila, Hakan duymamıştı. Bir köşeye sindi maçı izlemeye başladı.
"Gerçekten de kibirli biri olduğum için mi beni sevmedi?" Başını iki bacağının arasına aldı.
"Hakan'a burdan gitmek istediği mi söylesem? Oyunu bölünür ve ben yine kibirli biri olduğum için umursamaz biri gibi görünürüm." Sorduğu soruları cevapsız bırakmıştı. Kibirli olmadığına kimse inanmıyordu.
"Esila, bu gol senin içindi. Gördün mü?" demesiyle Esila başını yukarı kaldırıp önce topa sonra Hakan'a baktı.
"Görmedim bir daha at." diyerek merakla gözlerini açtı. Hakan yakasını silkeleyip ellerini gökyüzüne doğru kaldırarak konuşmaya başladı.
"Görmödüm bör daga at. Allahım, böyle kibirli bir kızı hakedecek ne yaptım. Gol atmak o kadar kolay mı? Annemin mi, babamın mı bedduasını aldım? Yoksa bir genç kızın duygularıyla istemeden oynadım, ekmeğe mi bastım?" Esila'yı parmağıyla işaret edip devam etti.
"Beni kullanmana izin verdiğim için şükür namazı kılmalısın bayan kibirli."
"Abi seranat bittiyse oynamaya devam edelim mi?" Topu ayaklarında sektirmeye devam eden gençler Hakan'a doğru attı.
"Eee emir büyük yerden gol atmam için oynamaya gidiyorum." Oyuna kaldığı yerden devam ederken Esila iyice ne büzülmüştü. Kendi duyacağı tonda kendisiyle konuşuyordu.
"Ben gerçekten de kibirli biriyim." Baş edemediği bu sorundan nefret etmeye başlamıştı. İlk defa şaka yoluyla kendisine ithaf edilen cümleyi Melek sayesinde ciddiye almıştı. Oturduğu yerden bakışlarını yere indirip kalktı.
Park ettikleri arabanın yanına gidip açık bırakılan pencereden kapıyı açarak içeriye girdi. Gözlerini kısıp kendi kendine konuşmaya başladı.
"Ben gerçekten de kibirli biri miyim?"
"Ayağını çek, tam üstüne bastın." dedi Murat, dediği gibi de Esila oturduğu koltuktan zıpladı.
"Oha Murat oha, ödüm bir yerlerime karıştı." Parmağını dişlerinin altına yerleştirip üç kere bastırdı. Murat gördüğü manzara karşısında gülme krizine girmişti. Kendini sakinleştirip Esila'yı kolunun altına aldı.
"Dinlenmek için geldiysen kapat gözlerini uyu... Yok konuşmak için geldim diyorsan, ormanın ücra köşelerine git bol bol konuş."
"Sözde pikniğe geldim, halime bak." Esila, Murat'dan kendini kurtarıp bıkkınlıkla koltuğa kafasını vurdu.
"Birisi kendimden nefret etmeme sebep oldu. Ondan mı nefret etmeliyim, yoksa kendimi mi düzeltmeliyim bilmiyorum?" Murat kuzeninin boğucu konuşmalarına, pişmanlıklarına alışkındı. Dudaklarını ıslatıp gülümsedi.
"Yine ne oldu kuzen?" Gülümsemesi yüzüne yayılmıştı. Esila ile alakalı Salih haricindeki bazı konulardan bazı zamanlarda zevk alırdı. Yıllar önce, Fransa'dan geldikten sonra evinde, kendi odasında, kendi yatağında Esila'yı uyurken bulmuştu. Odasında kahverengi tonları hakimken, o zaman gördüğünde yer yer pembe, mor, turkuvaz renkleri hakimdi. Bavulunu odanın içine hışımla atıp, Esila'yı yataktan itmişti. Esila, korkmuş ve uykusuz gözlerle eli kalçasında ayağa kalkarak Murat'ın önüne geçip titreyen dudaklarıyla konuşuyordu.
"Murat abi, odamda ne arıyorsun?" demesiyle Murat tanımadığını sandığı kızı kolundan tutup sürükleyip odadan atmıştı. Murat eski de kalan hatıraları hatırlayınca Esila'nın saçlarını çocuk sever gibi karıştırdı.
"Özür dilerim olanlar için." İç çekerek Esila'ya baktı.
"Anlat bakalım neden bu haldesin?"
"Sence ben kibirli miyim? Yüzüme iyi bak öyle söyle." dedi gözlerini belerterek sormuştu.
"Dur düşünmem için zaman ver." Elini çenesinin altına yerleştirdi.
"Kibirli değilsin." diyerek Esila'ya döndü.
"Sadece kibirli olmak sana ters... Sen kibirli, bencil, kendini beğenmiş, hep benim duygularım diyen biricik kuzenimsin."
"Bu kadar kötü olduğum için beni sevmek istemiyor." Başını Murat'ın omzuna indirdi. Murat yine eski günleri hayal meyal hatırlıyordu.
Esila'yı odasından kovduktan sonra, duvara astığı ünlü oyuncuların resimlerini paramparça ederek odanın ortasına atmıştı. Başı rengarenk bebek odasını andıran yer yüzünden inanılmaz derecede dönüyordu. Yatağın üzerinde ki hello city'li çarşafı yere fırlatarak sırt üstü uzandı. Gözlerini tavandaki yüzlerce yıldız yansımasına dikti. Kapının arkasında kalan Esila arada açması için kapıyı tıklayıp beklemeye devam ediyordu. Yirmi dakika sonra hışımla açılan kapının önünde Fahri bey'le kedi gibi arkasına saklanan Esila girmişti.
"Sen kızı niye odadan attın?" diyerek sinirle odayı inceledi. Odanın haline hayretle bakıp oğluna döndü.
"Bu odayı ne hakla bu hale getirdin?" dediği gibi Murat yarım bir gülüşle yataktan doğruldu. Önce babasına sonra Esila'nın yüzüne baktı.
"Baba, Allah aşkına bu kız kim?"
"Kuzenin..." Fahri i bey arkasına saklanan kızı naif hareketlerle önüne getirdi. Murat yataktan inerek Esila'nın saçlarını muzipçe karıştırırken bir yandan da dil çıkartarak korkmuş kuzenine sıkıca sarıldı.
"Ne kadar değişmişsin. Küçükken böyle utangaç ve korkak değildin."
"Aptal abim tarafından acımadan odadan çıkartıldım. Korkmak dışında ne yapmamı bekliyorsun? Konuşmama izin vermedin ki, sana gününü göstereyim." diye öne atıldı.
"Tamam anladık, odamda gözün olduğunu düşünmediğim için özür dilerim. Senin nasıl cadı ve takıntılı olduğunu unuttum."
Esila, gözlerini kısarak eskiden beri her üzüldüğünde yanında bulduğu kuzenine baktı. Şimdi de kibirli olduğunu düşündüğü için kendini kötü hissediyordu. Sırtını sıvazlayarak güldü Murat.
"Türkiye'ye geldiğimde seni nasıl odadan kovduğumu hatırladım. Sana abilik yapmayı beceremedim." Esila başını yukarı kaldırıp eliyle Murat'ın omzuna vurdu.
"Yabancı ülkeden, kazık kadar olup geldin... Yine de çocuk gibiydin. Etmediğin hakaret, başıma kalkmadığın bir gün yoktu. Ailem öldü diye kuzenim olamayacağını söylemiştin. Ne zalimce" Dudaklarını üzgün olduğunu belirten bir gülümsemeyle büktü.
"O zaman acı vermişti. Şimdi gülerek konuşuyoruz."
"Bizim ailenin hücrelerinde tespit edilemeyen virüs olmalı. Ailecek dengesiz, fütursuz ve psikopat tipleriz. Senin ağzından beddua eksik olmaz."
"Sende karı kız peşinde koşuyorsun."
"Başka bir erkek yokmuş gibi, sende Salih türküsü tutturmuşsun. Kuzen, Salih'in kriterleri ruhlar aleminde karısı." dedi Esila başını cama doğru çevirdi. Tam konuşacağı anda gözleri yuvalarından çıkmış gibi dışarıya baktı.
"Bayan her şeye muhalefet burada ne arıyor?" Murat, Esila'nın çatılan kaşlarının odak noktasında ki tarafa baktı. Melek, arabanın önünde elini beline koyarak huzursuzca arabanın içine bakıyordu. Melek'in huysuz hali Murat'ın kalbinde ona duyduğu aşkı bitirmek yerine yine yükseltmişti.
"Ona giden bütün yolları kapatıyor sonra da yarım bıraktığım kapıdan girmeye çalışıyor."
"Sende kapat o da yol bulamasın."
"Şu anda ona bakarken anlıyorum. Ben ondan başka yol, iz bilmiyorum. O kapattığı her kapıya beni dizecek belli ki." Murat aşkla baktığı kadına baştan aşağıya süzüp yutkundu.
"Neden hiç böyle bir kadın hayal etmediğimi anlıyorum. Hayallerimin de ötesinde." diye hiçbir mimik yapmadan arabadan indi.
________________
Hala beğeni ve yorum yapmadıysan hikayeye bir şans ver.
Yanımda olduğunuz sürece yanınızda olacağım. ❤