Yeni Üyelik
64.
Bölüm

45. Dalgacı Kıvırcık

@kambersizyazar


Yorum ve beğeni yapmayı lütfen unutmayın. ❤❤❤

______

Murat, mızıkçılığa maruz kalmış masum çocuk gibi ellerini önünde bağlayıp durdu. Esila ise, hesap sormak için çoktan arabadan çıkmıştı.
"Yerin dibine az soktuğunu mu düşündün?" diyerek Melek'in yanına bir adım daha yaklaştı.
"Herkesin önünde kibirli olduğumu söyledin şimdi de ağaçlara mı haykıracaksın."
"İnkar etme sen başlattın ben bitirdim. Reklamın iyisi kötüsü olmaz de geç..." Parmağıyla ormanın içini işaret etti.
"Serpil teyze dedi ki... Uyuz patronice, bana yardıma gelsin. Yoksa zift döker yol diye döşerim." Kıkırdadı.
"Ne cevap vermemi istersin?" Esila uçsuz bucaksız ormanın içine baktı. Kibirli olmadığını göstermek için iyi bir şans yakalamıştı. Yine de tehdit edildiği için gitmekte kararsızlık yaşıyordu.
Melek, Esila'nın ikilemde kaldığını düşündüğünden bir dakika daha düşünmesi için mühlet verdi.
"Tamam ben yardıma gideyim. Ben ne uyuzum ne de kibirli... Tehdit edildiğim halde gidiyorum demek ki iyi bir insanım." dedi yanından ıslık çalarak ayrıldı. Melek de beklemeden arkasına dönerek yürümeye devam etti. Başı kopacakmış gibi arkasına bakmayı da ihmal etmiyordu. Adım sesi gelmeyince kaşlarını çatarak önüne döndü.
"Banane, hem suçsuz yere adamı döver, hemde yüz vermez. Haksız benmişim gibi yanına mı gideceğim? Pehh başka derdim yoktu zaten." Ayağını istemeden çimlerle örtülmüş taşa vurdu. Birkaç adım tökezleyip düşmeden ağacın gövdesine tutundu. Olduğu yerde sinirle söylenmeye devam etti.
"Tövbe Allahım, iki seksen yere düşmediğim eksikti. Aman bari o kalsın. Arabanın önünden çok mu uzaklaştım acaba? Arkaya bakmaya da korkar oldum." dediği gibi kolundan tutulup bir anda Murat'ın göğsüne sertçe hapsoldu. Sıkıca sarıldı Murat, Melek ne kadar debelensede umursamadan daha sıkı sarılmaya devam etti.
"Yakından farkettim yüzün kocaman olduğuna göre kalbinde kocaman olmalı... Yine de beni kalbine almamak için direniyorsun, öyle mi?" Melek gözlerini kırpıştırıp zorda olsa başını yukarı kaldırdı. Bu adam niye böyleydi. "Ben şimdi sana bir şey derdim de neyse. Bıraksana beni zamp gibi yapıştın." Düşünüyordu güzel sözlerin içinde ki kötü kelimeleri. Latife olsun diye söylemediği apaçık ortadaydı. Murat'ın mavi gözlerine öfkeyle baktı. Kafası gerçekten de büyük müydü?

"Bırak beni dedim! Normal bir kafa bu. Hem sen kendi kafana bak saçların ile benim iki katımda duruyor." Melek cümlesini bitirmesiyle Murat ellerini önüne alıp teslim oluyorum der gibi yukarı kaldırdı.
"Bir daha sakın böyle davranma." dedi Melek, arkasına dönerek bir adım atmıştı ki, Murat, genç kadının yaprak misali titreyen vücudunu kendine döndürüp sarıldı.
"Bak güzelim!" Kulağına sokulup uzatarak söylemişti.

"Bir, güzel kıyafetler giymiyorsun. İki, resmini gösterdiğim birçok kadına göre standartların altındasın. Tabii benim gözümde dünyanın en güzel kadınısın."

"Sen var ya tam dayaklıksın." demesiyle Melek, Murat'ın sardığı kolları kendinden uzaklaştırmaya çalıştı. Resmini kadınlara mı göstermişti?
"Lanet olsun bırak beni... Gizlice resmimi çekmenin cezasını ellerimle vereceğim. Kimmiş beni güzel görmeyen muşmula suratlılar. İsim ver..."
"Huysuzluk yapmaya devam edeceksen, başka yollara başvurmayı düşüneyim." Sırıtarak yüzüne bakıp dudaklarını kıstı. "Mesela her cümlede öpmek gibi yollar." Melek duyduğu sözle başını yere yan tarafa çevirip debelenmeyi bir süre durdurdu.
"Devam edebilir miyim?" Genç kadın sahte bir gülüşle başını salladı. "Farkında değilsin ama seni parçalayabilirim." Yaşadığı saçma sohbetin hemen bitmesini istiyordu. Resmini çekmesinin elbette diyeti olacaktı. Lakin şu anda vücudu hoyratça sarılan eller ve boynuna aldığı nefesin gıdım tesiriyle titremeye başlamıştı. Kadınlık hormanları mı devreye giriyordu?

"Sende farkında değilsin ama seni her an öpebilirim." Murat içinde işler iyi gittiğini söylenemezdi. Kendisini toparlayarak gözlerini kapatıp sakinleştirmeye çalıştı. İç güdüsel olarak zor durumdaydı. Japon yapıştırıcısı gibi sarıldığı kadını, öpmek, saçlarını içine çeke çeke koklamak istiyordu. Konuştuğu konudan saptığı farkedince derin bir nefes alarak konuşmaya devam etti.

"Kıyafet ve birçok insana göre kanıtlanmış çirkinliğini söyledim." Saçlarını öpüp devam edecekken Melek homurdandı.

​​​​​​"Öpme vallahi döverim. Birde utanmadan çirkin diyor, ayı."

"Geriye kalanları da sıralayalım... Üç, romantik bir kadın hiç değilsin. Dört, konuşmak yerine küfür veya kavgaya başvuruyorsun. Beş, benden biraz fakir değilsin. Çok çok çok çok fakirsin. Daha kötüsü, benim seviyeme gelmeni sağlayacak ihtimalin dahi yok. Sana miras bırakacak birisi varmı diye araştırma yaptım. Kayınvaliden bu konuda çok katıdır. Aile mirasına bakması için tuttuğum dedektif, aile eşrafının bir çoğunun mezar alacak parası bile olmadığını söyledi. Bunların üstüne altıncı olarak, bütün erkekleri üzerine toplayan, senin çevrende olmalarını sağlayan, erkek olarak tasvip etmediğim şeytan tüyün var. Diğerleri neyse de şeytan tüyü sıkıntı güzelim. Hal çaresine bakalım. Annemi de düşünme ben senin önünde siper olacağım." diyerek gözlerini sıkıca kapattı.

"İnanılmaz derecede miyop olduğumu düşünüyorum. İstemediğim tüm özelliklere sahip olduğun halde, beni sevmen için çırpınıyorum. Bir ihtimal, bana büyü yapmış olabilir misin?" Melek başını yere eğmiş sinirden yumruklarını sıkıyordu. Murat'ın sevdiği hiçbir özelliği yok muydu? Bu kadar mı su ve kum tanesi kadar imkansızdı? Melek tüm gücüyle sıktığı vücudunu serbest bırakıp ne olursa olsun kavga etmemeyi seçti. Duydukları inanılmaz derecede sinirini bozmuştu. Gözleri ağlamaklı, yüzü, kulaklarına gelen cümleler yüzünden buz kesmişti.Titreyerek, ona sokulan genç adama döndü.

"Su, kendini bilmeden bencilce kum tanesine akarsa, kum tanesinin çamur olmaktan başka çaresi olmaz. O yüzden kendi yaşantına uygun birisinin hayatına su misali akmayı dene... Ben göz göre göre beni ben olduğum için kabullenmeyen bir erkek uğruna çamur olmak istemiyorum." Murat, Melek'in söylediklerini dinlerken alay edercesine kahkaha attı.
"Sanırım burada çamur olmamak için çırpınan kum tanesi sen oluyorsun?" Kollarına sardığı kadını bir çırpıda bıraktı.
"Bende acımadan seni çamur yapmaya çalışan bencil su... Vay be!" Melek'e bakmamak için kendisiyle savaşıyordu. Murat, bir iki adım uzaklaşıp arkasına döndü. Melek de sakince, hissettirmeden ayak ucunda koşmaya başladı. Murat, arkasında halen Melek'in olduğunu düşündüğü için derinden nefesler alarak arkasına bakmadan konuşmaya devam etti.
"Allah kahretsin, deli gibi hoşlandığım kadının isteksizliği karşısında ölüyorum. Ben seni her şekilde her halinle seviyorum." Ellerini saçlarına geçirdi.
"Bu kadar mı gözünde değersiz duruyorum? Bu kadar mı seninle bütünlük kazanmış huylarını nefret ettiğimi sanıyorsun? Seni hayatımda bütün kalbimle istemiş olmamın neresi yanlış? Seni araştırdım, çünkü seni korumam için gerekliydi. Kahretsin, seni hiç kimseyi sevmediğim kadar seviyorum. Kalbim yanında can çekişiyor gibi atıyor. Ben seni her halinle kabul ederken, sen neden beni kabul etmiyorsun. Düzelmem mi gerekiyor dibine kadar düzelirim." dediği gibi arkasına döndü. Etrafta düşen kurumuş yapraklar, çıplak ağaçlardan başka kimseler yoktu.
"Melek duydun mu? Seni bütün kalbimle seviyorum. Benden kaçmak için kılı kırk yarsan da seni seviyorum. Beni sevmen için elimden geleni yapacağım."

***
Melek son sürat koştuğu ormandan nihayet kalabalığın içine girmişti. Murat, arkasına dönüp konuşurken dinlemeden koştuğu için Murat'ın bütün samimiyetiyle verdiği sözleri duymamıştı. Gözleri kalabalığın içinde Sibel'i aradı. Masanın üstünde Esila ve diğer kızlarla ince dilimlenmiş soğan ve biberleri kurutuyorlardı. Yanlarına giderken kimse farketmesede gülümsedi.
"Kolay gelsin..."
"Bak Melek abla..." Sibel'lerin alt komşusunun on altı yaşındaki kızı Büşra, soğanları göstererek devam etti.
"Esila abla ile ne kadar soğan dilimledik..." Esila işe yaradığını gösterircesine Büşra'ya sarıldı.
"Yardım edemedim, kusura bakmayın." diyerek Melek de, Sibel'in yanına yaklaştı.
"Başka iş varmı?" demesiyle Sibel yok anlamında kaşlarını kaldırdı.
"Bu çöpleri götürebilirsin." Esila elinde tuttuğu çöpü göstererek Melek'e uzattı. Genç kız kavga etmeye mecali olmadığı için yalancı bir istekle gülümsedi.
"Tamam." diyerek elinde ki çöp poşetini aldı. Yan malzemelerin hepsini hazır hale gelmişti. Mahalle gençleri de mangalların başında koyu bir futbol sohbetinin eşliğinde tabaklara tavuk ve köfteleri pişiriyorlardı. Çocuklara masayı açıp önlerine iki çeşitten koyarak yemelerini sağladılar. Mahalleli Murat ve Hakan'a da alışmıştı. Hakan elinde yelpazesiyle mangalın ateşini körüklerken fıkra anlatmayı da ihmal etmiyordu. Dedesiyle her yıl gittiği köyde, köy kahvehanesinin baş köşesinde oturan Rasim amcadan öğrendiği fıkraları anlatıyordu.
"Bir tane daha anlatayım mı?" diye Hakan istekli bir şekilde sordu. Murat, olaya hakim olmadığı için sessizce ağaca yaslandı. Ormanda tek başına durduğu zaman boyunca kendi kendine söz vermişti. Melek'in istediği anda girmesi için kapıları açık olacaktı. Zorlama, yanında durmak için savaşma yoktu artık... Gençler gülmeye devam ederken bir ağızdan Hakan'ın sırtını sıvazlayarak konuştular.
"Anlat kardeşim." diyerek merakla dinliyorlardı. Hakan on dakikadır kendisini izleyen Esila'ya göz kırparak önüne döndü. Esila'nın duygusal anlamda bakmadığını biliyordu. Salih'den başkasına aşkla bakamazdı. Yine de gözlerinde ki parlaklığı sevmişti.
"Temel babasına sorar.
- Babacuğum gözünde benim değerum nedur?
Babası cevaplar:
- Dünyalar kadar uşağum.
Temel çok sevinir ve tekrar sorar:
- Peçi Dünya'nun değeru nedur?
Baba cevap verir:
- Beş para etmez." Yine mangal yerinde kahkahalar başladı. Ergenliğe başlamış genç kızların hepsinin ağzının suyu akıyordu. Hakan ve Murat sayesinde bir çoğu evliliği düşünüyor bile olabilirdi. Esila uçuşan saçlarını tutarak kulaklarının arkasına koydu. On sekiz yaşlarında olmayan kızlara göz ucuyla bakıp, avazı çıktığı kadar Hakan'a seslendi.
"Fıkra anlatmaktan vazgeç..." Ellerini beline koyup kızlara döndü.
"Sizde küçücük yaşınıza bakmadan bekar adamlara sulanmayın. Hayal kuracağınız tek olgu okul ve edineceğiniz meslek olsun. Yoksa bütün akrabalarınıza şikayet ederim." Bütün gençler aynı alanda olması sebebiyle gençlerden duymayan kalmamıştı. Murat gözlerini kısarak bir kuzenine birde göz ucuyla Hakan'a baktı. Esila, küçük kızların önünde zafer kazanmış gibi ağzı kulaklarında gülüyordu.
"Yok daha neler... Esila seni mi korudu?" Tamamen Hakan'a döndü.
"Bak nasılda gülüyor. Bedduakolik senin üzerine oynuyor." diyerek gülümsedi. Hakan'dan Esila'ya karşı herhangi bir tepki cümlesi beklerken Hakan'ın karşılık vererek sırıtması canını sıkmıştı.
"Kuzenim olacak cadıya sinirlendiğini belli edersen sevinirim. Yine oyun oynamayın." Yerde ki kurumuş yaprağı eline alarak un ufacık etti. Hakan hafiften Murat'ın birkaç adım yanından uzaklaştı. Ellerini pantolonunun ceplerine koyarak Murat'a baktı.
"Kız kardeşini, birilerini kıskandırmak için yalandan sevgililik mertebesine izninle yükseltmek istiyorum."
"Yine mi bayan kibirlinin göz yaşlarına kanıp kıskandırma sözü verdin? Bir gün çıkıyorsunuz, ertesi gün oyunu bitiriyorsunuz."
"Birbirimizi ölesiye seviyoruz. Karışma bizim sanatsal aşkımıza..." Hakan, gülerek söylediği gibi Esila yanlarına gelip eşlik ederek gülmeye başladı.
Esila, Murat, Hakan haricinde konunun ne olduğu anlamadıkları için heyecanla izliyorlardı. Kızların yüzde altmışı "vov" diye sesler çıkarırken yüzde otuz beşi "benimde böyle korkusuzca abimle konuşan sevgilim olsun" diye içinden düşünüyordu. Yüzde beşlik kalan kısımda Sibel ve Melek olup bitene kuşkuyla bakıyordu. Sibel ıslattığı ellerini peçeteyle silip Melek'in yanına geçti.
"İtiraf üstüne itiraf, dizi seti gibi... Birazdan Murat beline koyduğu silahını çıkartıp 'Ahbap kafan vücuduna ağır geliyor.' diye bilinen bir replikle Hakan'ın alnına silahın kabzasıyla vuracak. Sonra Esila'yı aldığı gibi yüksek güvenlikli bir eve hapsedecek. Hakan kurtarmaya geldiğinde korkutmak için getirdiği silahla yanlışlıkla sevdiği kadını vuracak. Etraf kan gölü olunca Murat nasıl olduğu bilinmez ama vampir dişlerini çıkartıp hepsinin kanını içecek. Esila ve Hakan pert olunca Murat da bir mağarada yaşamını sürdürecek." dedikleri gerçekleşmiş gibi Melek'in koluna yapıştı.
"Klişe film ve kitap okumaktan ne hale geldim. Beynim yanmış olacak ki, vahşice öldürüleceğim diye çok korkuyorum." Melek gözlerini kısarak ne diyeceğini şaşırmıştı. Dudaklarını ıslatıp arkasına döndü.
"Burası bildiğin dallas oldu. Esila en son Salih için beni öldürecekti. Ne çabuk adamı unuttu. Beynim yandı, biz gidelim mi? Serpil teyze yardıma ihtiyacı olabilir."
"Kavga ne olacak? Yani her an kavga olabilir."
"Bir düzine meraklı seyirci var... Murat olacak kıvırcık salatası bir araba dayak yese kaç yazar. Beni sinir etmenin diyeti olur. Zaten kavga çıktığı gibi ayırırlar." diyerek oradan uzaklaştılar. Serpil hanımın kocasıyla el ele gezdiklerini görünce yanlarına gitmek yerine bir ağacın altına oturdular.
"Annem daha halen aşık... Babam da öyle, hakkını yemek olmaz." Ayaklarını uzattı.
"Bende öyle olmak isterdim." Pişmanlıkla ayaklarını çırptı. Yapraklar bir o tarafa bir bu tarafa giderek hışırtıları esen rüzgar eşliğinde dans etmelerini sağlıyordu.
"Ahmet ile konuşmanı istiyorum. Sebep ne olursa olsun böyle ayrılık olmaz. Birde bir zamana kadar ikiniz de deli gibi aşıktınız. Daha halen aşıksınız." Sibel'in omzundan destek alıp ayağa kalktı.
"Ben Ahmet'i çağıracağım, sen burada bekle..."
"Melek, çağırma!" Sesindeki tını tamamen tedirgindi. Yerden aldığı güçle kendini kaldırmaya çalıştı olmayınca Melek'in elini hafifçe tutarak kalktı.
"Ahmet'in sana karşı işlediği günah yüzünden sen onu affetmeden ben affedemem."
"Ahmet de bir şeyler zırvaladı. Bana ne yaptı bilmiyorum ama gördüğün gibi çok güçlüyüm. Ne yaptıysa eline yüzüne bulaştırmıştır. Affet lütfen..."
"Melek onun yüzünden hayatın değişti. Sana yaptıkları yüzünden nefret etmediğim için şükrediyor olması lazım." Kurduğu cümleyle sarıldı en yakın arkadaşına. Melek de kollarını Sibel'e doladı.
"En fazla ne yapmış olabilir? Bir şey yaptı diyorsunuz ama ne yaptığı belli değil." diyerek gülümsedi. Bu sohbete kahkahalarıyla teşrif eden gürültücü sesiyle Sima da katılmıştı.
"Melek tatlım, beni evlatlık alır mısın? Entrika, heyecan, aşk, nefret hepsi senin çevrende. Sabah sabah, en yakın arkadaşının eski nişanlısı, mahallenin sinirli erkeğini şaklabana çevirdin. Sonra Ahmet ve yakışıklı erkeği bir güzel kavga ettirdin. Sonra o yakışıklı erkek, dizleri üstüne çökerek sana ilanı aşk etti. Üstüne basma kalıp olmayan cümlelerle aşkına sahip çıkacağını söyledi. Yuh sana, tepki vermeden oradan kaçtın. Senin yerinde ben olacaktım masal gibi olurdu."
"Ne etti!!!" Sibel elini ağzına götürüp yerinde zıplamaya başlarken, Melek duydukları karşısında afallamıştı.
"Bana aşık olduğunu söyleyerek söz mü verdi?" dedi sesini kimse duymamıştı. Yine sessizce tekrarladı.
"Bana aşık olduğunu mu söyledi? Ben yanındayken beni gömüyordu ne ara etti?" Melek arkasına dönerek Murat'ın yanına gitmek için adım attı. Sonra Sibel'in sesiyle kendini durdurarak önüne döndü.
"Kalabalık ağızlı Sima, niye oradaydın, niye seni alakadar etmeyen lakırdıları dinliyorsun?"
"Üstüme iyilik sağlık, ne dinleyeceğim! O çocuk Melek diye seslenince kulak kabarttım. Bakalım Melek kimin başına iş açmış diye, merak etmiş olamaz mıyım?"
"Olamazsın... Anası kılıklı tellal. Allah bilir adamı takip edip an kolluyordun. O adam sana bakmaz. G*tün açık gezsen yine bakmaz." demesiyle Sima'nın kolunu tutarak arkaya çevirdi.
"Nesin sen, önce Sabri'ye yanaştın o yüz vermedi. Şimdi de Murat'a mı kancayı atmaya çalışıyorsun? Zor olmuyor mu senin için, Melek'in etrafında olan erkekleri ağına düşürmeyi takıntı yaptın." Sibel elinin altında ki kolu biraz daha sıktı. Melek kendini sakinleştirmeye çalışması yine hezeyana uğramıştı. Murat'ın itirafını düşünmek için zaman tanımayan iki kıza bakarak derin nefesler aldı.
"Boşver Sibel, hadi gidelim." diyerek Sibel'in omzuna dokunup Sima'ya döndü.
"Murat benim bunu kafana sok. Benim olmasa dahi bir daha onun çevresinde görürsem anan bile seni elimden alamaz. Sabri de olduğu gibi alttan almam uyarmadı deme." demeyi de ihmal etmemişti. Arkalarından söylenen kıza aldırış etmeden yürümeye başladılar.
"Kızım kalbin buz mu bağladı? Hiç tepki vermedin. Benim kalbim yeminlen pır pır etti." Melek'e bakarak kıkırdadı.
"Vallahi bana değişik cümleler kuruyordu. Ben, Hindistan'da kaplan gören masum hintli gibi kaçarken, fukara beni sevdiğini söylemiş."
"Ben sana sadece 'are you crazy' demek istiyorum. Fukara nedir ya, cool, seksi, yakışıklı, adam gibi adam, donjuvan gibi kelimeler dağarcığında yok mu?" diyerek Melek'in hayır, yapma naraları arasında arkadaşının saçlarını karıştırdı.
"Şimdi ben Murat'ın yanına koşuyorum. Senin işini halledeceğim."
"Niye ben değil de sen koşuyorsun? Dayak yediğim için veli mi gönderiyormuşum gibi hissettiriyor. Sakın koşma, daha fazla adamın gözünde düşemem. Zaten benimle çok dalga geçiyor. Kafama bildiğin koca kafa dedi." Dudaklarını bükerek yerde ki yapraklara tekme savurdu.
"Sakın ve mantıklı davranacağım. Bir kere itiraf eden bir kez daha edebilir. En iyisi o anı beklemek sonrada duruma göre bakarız. "
"Mantıklı hareket bu mu? Tabii canım, zaten burası da dizi için ayrılmış bir plato. Sen on bölüm boyunca adama sinir ol, sonra hoşlanmaya başla. Adam aşkını itiraf ettiği zaman ayı görmüş fok balığı gibi kaç."

"Kızım duymadım duysam farklı olurdu."

"Ormanda ceylan mısın ne o öyle habire sekerek kaçıyorsun? Sonra erkek avcısı Sima'nın anlatmasıyla neden kıvırcıktan kaçtım diye başını ağaçtan ağaca vur. En sonunda sezon finali gibi sonuna kadar beklerim diyerek bitir. Şunu unutma her erkek bu kadar sabır göstermez. Çok belli adamın içi sana karşı kaynıyor." Bir kez daha Melek'in saçlarını karıştırdı.
"O yüzden beklemek, olmaz, olmaz, olmaz... Şimdi sen, geldiğimiz yoldan değil de diğer taraftan beş dakika yürü ve bir yere saklan. Bende kıvırcık enişteye giderek..." Melek kahkaha atarak Sibel'in ağzını tuttu.
"Enişte mi dedin? Ayy ağzına çok yakıştı. Yine de bir daha deme, şimdilik deme, belki birkaç gün sonra bir şeyler olursa dersin. Ya da enişte kelimesini unut... Evet evet unut gitsin. Onun gibi erkekler bu kelimelerden hoşlanmazlar. Zengin ve yakışıklı olduğunun farkında enişte ağır gelir bu tiplere."
"Ağzomo borak döli..." Melek gözlerini kırpıştırıp hızla elini Sibel'in ağzından çekti.
"Deli kız, beni öldürmek için genç olduğumu düşünmüyor musun? Heyecanla ağzıma asıldın, nefesim kesildi?" Ağzına değişik şekiller yaparak çenesini ovuşturdu.
"Kusura bakma... Oldum olası panik değil de diğer taraftan beş dakika yürü ve bir yere saklan. Bende kıvırcık enişteye giderek..." Melek kahkaha atarak Sibel'in ağzını tuttu.
"Enişte mi dedin? Ayy ağzına çok yakıştı. Yine de bir daha deme, şimdilik deme, belki birkaç gün sonra bir şeyler olursa dersin. Ya da enişte kelimesini unut... Evet evet unut gitsin. Onun gibi tabularını zor yıkan erkekler bu kelimelerden hoşlanmazlar."halindeyken yanımda ki insanların başlarına bela açıyorum. Nefesin ciğerine intikal ettiyse, ne yapmam gerektiğini düşünelim."
"Benim aklımda ki fikri fırına atacağız. Ya taptaze bir ilişki çıkacak, ya da... Boşver diyerek adamın yedi ceddine üç kulhu bir elham okuyup, amin diyeceğiz." Birbirlerine bakıp kahkahalar atıyorlardı. Beş dakika sonra plan yaparak Melek, Sibel'in gösterdiği tarafa doğru yürümeye başladı. Sibel de koşarak piknik alanına geçti.
Sibel göz ucuyla önce top oynayanlara baktı. Ahmet onu gördüğü gibi el yordamıyla yaptıkları sahanın ortasında durdu. Sibel bakmamak için kendisiyle savaşıyordu. Gözlerini kısarak etrafı kontrol etmeye devam etti. Önce Hakan'ın şen sesiyle dile getirdiği fıkrayı duydu. Daha halen fıkra atlatmasına şaşırmıştı. Bitmeyen fıkraları vardı anlatırken de çok eğleniyordu. Esila da yanında telefonla arka arkaya öz çekim yapıyordu. Yanlarında Murat olmadığını görünce etrafa bakmaya devam etti. Serpil hanım birkaç kızla birlikte çocukların yemeklerini yediriyordu. Murat tek başına ağaca yaslanmış bir Esila'ya bir Hakan'a birde etrafa bakıyor. Melek'i belli etmeden aradığı belliydi. Sibel gülümseyerek arkadan Murat'ın yanına yaklaştı. Büyük ağacın arkasına saklanıp Murat'a seslendi.
"Hışt, hışt arkandayım." Murat bakışlarını hayretle kıza dikip "hayırdır" der gibi yüzünü salladı.
"Melek ormanda kayboldu." demesiyle Murat'ın önüne dönmesi bir olmuştu.
"Hışt kayboldu diyorum. Nerdeyse yemek saati olacak eğer bulamazsam annem beni de Melek'i de öldürür." Murat'ın kendisine bakmasını bir süre bekledi. Sonra hiçbir şey olmamış gibi ağacın arkasından ormanın içine doğru söylenerek yürüdü.
"Kıvırcık salatası ne olacak. Allah bilir koca delisi Sima'nın uydurmasına kurban edildik. Nasıl olur kazık kadar adam bir kız kayboldu dediğim de ilgilenmez. İnsani kurallara tamamen aykırı." Arka tarafından çıtırtı duyduğu gibi irkilerek etrafına baktı.
"Kim var orada? Çabuk çık ortaya." dedi yavaşça geldiği yöne döndü.
"Gerçekten de seni gizlice izleyen birinin 'kim var orada' dediğinde çıkacağını mı düşünüyorsun?"
"Bismillah, aaaaaa..."
"Dikkat et!" Murat, Sibel'in kolundan tutmaya çalışsa da başarılı olamamıştı. Sibel sırt üstü yere düşmüş acı çekiyormuş gibi etrafa bakıyordu.
"İyi misin? Bir yerine bir şey oldu mu?" dedi Murat, gülmemek için kendini zor tutuyordu.
"Ciğer arayan kedi gibi etrafta gezindiğinizi bilmediğimden dolayı ödüm bir yerime karıştı." Sibel dilini ısırıp düştüğü yerden kalktı. Argo konuşmayı hem beceremezdi hemde bir genç kızın ağzına yakışmadığını düşünürdü.
"Yüreğim ağzıma geldi. Aklım çıktı... Kalbim bir an atmayı unuttu. Ayaklarım ters döndü." Düştüğü için karışan saçlarını eliyle düzeltti.
"Bu yüzden iyi olduğumu Melek'i bulana kadar sorma. Kaba konuşma tarzımıda duymadın farzederek devam edelim."
"Ben bir şey duymadım. Şimdi iyi misin? Düşüş şeklin dehşet'ül vahşetti." Kahkahalar atarak gülmeye başladı.
"Kusura bakma, iyi olduğuna emin misin?" Sibel söylenilen sözleri, atılan kahkahayı umursamadan burnunu dikleştirip ellerini önünde bağladı.
"Senin adın benim tarafımdan Murat değil. Dalgacı kıvırcık, yeni ismin hayırlı olsun. Aramaya nerden başlayalım." dedi konuyu değiştirmek istiyordu. Murat ağaçlarla çevrili alana bakarak ciddileşti.
"Ciddi misin? Neyse bu ismi içtenlikli kabul ediyorum bayan kara kız."
"İyi, bende ismimi kabul ediyorum." Nihayet konuyu değiştirip aramaya başlamışlardı.
"On dakika önce senin yanındaydı hangi ara kayboldu."
"Bulunca sorarsın bende anlamadım. Diğer adı hızlı Gonzalez pır diye kayboldu."

"Ne değişik takma isimler buluyorsunuz. Bana da toraman demişti. Bulalım da hızlı Gonzalez'i çantasına bir dahaki ne çip takarım." Murat'ın kalbi, Melek'i görmek isterken, mantığı görmek istemiyordu. Yine de nerde olduğu konusunda rahatlaması için bulmalıydı. Sibel'in fikrini almadan yürümeye başladı. Sibel de arkasında acı iniltiler eşliğinde yürümeye çalışıyordu. Murat homurdanarak bir anda durdu. Sibel'e dönerek yüzeysel olarak haline baktı.
"Neyin var? Kocaman orman sesini dinliyor."
"Bacağım burkulmuş yürümekte zorluk çekiyorum. Ahhh kolum..."
"Bacağın mı, kolun mu açıyor? Bildiğin lap diye düştün o kadar acı verdiğini düşünmedim." Sibel gözlerini belertip yere baktı.
'Şimdi foyam ortaya çıkacak.' diye içinden mırıldandı. Melek'le plan yaparken Sibel kendini işten sıyırması için aniden yere düşerek bir yerini incitecekti. Düşme işi gerçekten olmuştu. Vücudu bu basit düşmeden yara almayınca çaresiz yara varmış gibi davranmak zorunda kaldı. Sibel başını yerden kaldırıp bir kaç adım Murat'a yaklaştı.
"Düştüğüme göre hem kolum hem bacağım yara almış olabilir. Neyse Melek'in arkadaşıyım diye davranışlarınızı hoş görüyorum. Aramaya devam edelim." Dediği gibi topallayarak yürümeye devam etti.
"Topal halinle aramayı mı düşünüyorsun?"
"Haklısın sen tek başına ara, bende insanları oyalamak işiyle uğraşacağım." Topallayarak arkasına döndüğü gibi koşarak uzaklaştı. Tek başına arayalı beş dakika olmuş. İyice ne merak etmeye başladı. Adımlarını ormanın içine doğru götürdü.
"Melek nerdesin? Hadi çık, bak ben buradayım." Rüzgar ve kuş sesleri haricinde kimseler yoktu.
"Melek güzelim neredesin?" Nefesinin kesildiğini hissetti. Kaybolma ihtimali böyle bir alanda sıfır olduğunu biliyordu. Bir baştan bir başa güvenlikle korunuyordu. Ama ormanın içinde birisine rastlama, düşme ve kötü davranışları görmesi muhtemeldi.
"Melek ses ver yanına gelirim. Polisi aramak durumunda kalacağım lütfen ses ver." Gözlerini sıkıca kapatıp ellerini saçlarına geçirip tekrar bağırdı.
"Melek nerdesin?" dediği gibi sıcak, tatlı bir nefes yüzüne intikal etti. Elini adamın yanağına koyup yumuşak hareketlerle okşadı.
"Gözünü açarsan karşında görürsün."

______

Yorum ve beğeni yaparak destek olur musun?

Loading...
0%