Yeni Üyelik
69.
Bölüm

46. Tek Kıvılcım Bin Tutku

@kambersizyazar

 

Selam ❤

Çok şükür o kadar işin arasında söz verdiğim gibi yeni bölüm geldi. Sizde YORUM VE BEĞENİ yapmayı lütfen unutmayın.

Aşk için söylenen hiçbir cümle yaşanılan duyguyu anlatamaz. Aşk dili lal, kalbi suçsuz hapseder. (KambersizYazar)

Başlayalım

_________

Melek nerdesin?" dediği gibi sıcak, tatlı bir nefes yüzüne intikal etti. Elini adamın yanağına koyup yumuşak hareketlerle okşadı.
"Gözünü açarsan karşında görürsün."
Murat hızla gözlerini açtı aynı hızla kapatarak bir kaç adım arkaya doğru adım attı. Melek bu hareketi kötü şekilde üstüne almıştı. Tükürüğünü yutamayacak gibi boğazı düğümlendi.
"Özür dilerim, seni korkutmak istemedim. Seninle sadece konuşmak istedim." dedi Melek, Murat gözlerini kısarak karşısındaki kıza baktı.
"Özür dilemen için zamanlamanın önemli olduğunu bilmiyor musun? O anda özür dileyecektin."
"Aman be niye buraya geldim ki. Sen niye benim olduğum pikniğe geliyorsun?" diye çıkışınca Murat arkasında ki ağaca yumruğunu geçirmesiyle Melek'in öylece kalması bir olmuştu.
"Lanet olsun. Senin yüzünden kafayı yemek üzereyim." Elini acı içinde üflemeye başladı.
"Kafandaki düşünce ne? Sana içimi açtıktan sonra ne yanlışımı gördün? Bana hiç güvenmiyor musun?"
"Evet." dedi açık yüreklilikle.
"İyi misin?"diye de devam etti. Murat'ın elinin kızardığını görünce koşarak yanına yaklaştı.
"Ağaca yumruk atılır mı? Ayy elin çok kötü olmuş."
"Ben iyiyim... Ne özürü dileyeceksen dile buradan gidelim. Bana güvenmemeni anlarım hakkın da var. Ama hiç denemeye bile çalışmadın. Bizden olur mu olmaz mı merak bile etmedin." dediği gibi elini acısını belli etmeden cebine koydu.
"Evet seni dinliyorum. Özür dosyan kabarık olduğu için, nereden başlayacağını mı düşünüyorsun?"
"Diş bileyerek mi geldin? Kendi kendine hüküm veriyorsun. Konuşmak istediğimden geldim başka ne bekliyorsun? Zaten seni korkuttuğum için özür diledim, yetmedi mi?"
"Yetmedi! Ben normalde aptal bir adam değilim. Senin yanında öyle oluyorum diye, bana bunu yapamazsın." Bir süre duraksadı.
"Kalbin beni görmediği için özür dilemelisin. Başka erkeklere gülüşünü, sarılmanı pervasızca sunarken acı çektiğim için özür dilemelisin. Teklifime karşılık vermediğin için özür dilemelisin. Günlerdir rüyalarım da dizlerime yattığın için özür dilemelisin. Her yerde hayalini görmek zorunda bıraktığın için de özür dilemelisin." diyerek elini kadının alnına dayadı.
"Yanlış anlamanı istemem, ben değil kalbim seni çok sevdi. O yüzden kalbimden de özür dilemelisin."
"Sende özür dile o zaman. Bende her yerde seni görüyorum. Durmadan her sabah her akşam benim yanımda, etrafımda ortaya çıkıyorsun." Birden yağmur bardaktan boşanırcasına yağmaya başladı. Murat başını gökyüzüne kaldırıp yüzüne vuran yağmura baktı.
"Şu yağan yağmur şahit olsun. Benim aklım sana düştükten sonra bütün kadınların cenaze namazını kıldım. Hayatımda kullanmadığım birisi kullansa aptal olduğunu düşündüğüm kelimeler kullandırıyorsun. Bana az da olsa güven." dedi başını gökyüzünden çekip Melek'e döndürdü. Konuşmadan Melek'in elinden tutmak için elini uzattı. Yağmurdan korunmak için bir ağacın gövdesine sığınmak istediyse de, istediği karşılığı Melek'den alamadı. Genç kadın, kolunu kendine doğru çekerek arkasına döndü.
"Kahretsin, beni istemediğini belirttiğin halde farklı manada elini tutacağımı nasıl düşünürsün? Yağmur yağıyor hasta olacaksın diye ağacın gövdesine..." Ofladı.
"Ne desem senin tarafından haksız olacağım. Seni tanımadan önce ki Murat ile şimdiki Murat arasında dağlar kadar fark var ama sen eskiyi atamıyorsun."
"Murat, seni yanlış veya haksız bulmuyorum. Sadece özür dilemek için güç topluyorum. Konuşmak için, önce özür dilemem gerekiyorsa seve seve dilerim."
"Yağmur altında olmak zorunda değil. Hasta olma ihtimalini düşün." dedi Murat bir an önce suyun altından kızı korumak istiyordu. Melek ağaçlardan süzülen yağmur tanelerine bakarak yanına yaklaşmaya başladı. Yağmurun şiddeti sesini bastırmasın diye bağırdı.
"Benden çok fazla bir şey bekleme." diyerek Murat'ın kalbine elini koydu.
"Kalbim seni gördüğü halde sessiz kaldığı için, özür dilerim. Çıkma teklifine kalpten evet dediğim halde hayır naraları attığım için özür dilerim. Rüyalarında dizlerine zarar verdiğim için özür dilerim. Her yerde benim hayalimi görerek bunaldığın için özür dilerim." Kendini Murat'a yakınlaştırarak yanağını küçük bir buse kondurup geri çekildi. Murat karşısında ki kızın ıslak saçlarına, yağmurun ıslattığı kirpiklerine, parlayan kahverengi gözlerine baktı. Elini kendi yanağının üstüne koydu. Bu yaşadıkları gerçek miydi? Gerçek ise hiç bitmesin, hayal ise hiç kaybolmasın istedi.
"Sen şimdi beni öptün mü? Sonra hatırlamadım demek yok." Melek gözlerini kıstı. Cebinden telefonu çıkarıp yine yanağını öpüp resmini çekti.
"Artık aramıza öpücük girdi beni bırakamazsın."
"Melek Kapya büyük bir delil var elinde artık seni bırakmam imkansız." Ciddiyetle söylemişti.
"Güzellik o delili bana da yolla, ayrılmamız daha imkansız olsun." Murat ciddiyetini korumaya devam ediyordu. Melek kahkaha atınca genç adam aklını kurcalayan konuyu düşündü.
"İyi de, o adama biraz önce sen sarılıyordun. Dayak yemesin diye önüme bile geçtin. Daha önceden de Salih'i benim yerime tercih etmiştin." diyerek kaşlarını çattı.
"Senin kalbinde benim değerim var mı?" demesiyle Melek ayağını Murat'ın dizine vurdu.
"Görüyorum ki sende bana güvenmiyorsun." dediği gibi Murat'ın kaslı gövdesini itti. Murat bir kaç adım sendeleyerek uzaklaşmıştı.
"O sarıldığım erkek var ya..." diyerek ellerini yumruk yaptı.
"Sibel'in eski nişanlısı, bana sarılması en fazla abi kardeş gibi olur. Aralarını bulmaya çalışıyordum." Bir kez daha itti.
"Salih ise ilk iki hafta boyunca kısa süreli hoşlandım. Sonra kalbime senin gibi kıvırcık hükmetti. Öylesine bir erkeği öpecegimi nasıl düşünürsün? Şu anda senden hoşlanan kalbime ceza vermediğim için pişmanım."
"Özür dilerim" dedi Murat heyecanla, ellerini Melek'in omuzlarına yerleştirip gülümsedi.
"Sen ve ben değiliz artık biz olduk."
"Bu konuşmadan sonra, olmalı mıyız? Biz olursak pişman olmaz mısın veya pişman olmaz mıyım?" dedi kırılgan, naif bir tonda. Murat'ın bütün mimikleri olmadığı kadar gülümsedi. Sıkıca tuttuğu omuzları kendine doğru çekti.
"Pişman olmaman için elimden geleni yapacağımı söylesem, umut verir misin?" diyerek Melek'in gözlerinin içine baktı. Artık kalpleri olduğu gibi gözleri de birbirlerine kenetlenmişti. Melek aldığı cesaretle Murat'ın kalbinin üstüne elini koydu.
"Çok güzel atıyor."
"Eminim senin ki de öyle güzel atıyordur." dedi mavi gözlerini, kahverengi gözlerden ayırmadan bir süre bakmaya devam etti. Beş dakikanın ardından yağmur, gökyüzünü terk etti. Bütün kıyafetleri sırılsıklam olmuştu. Birbirlerine bakarak kahkaha attılar. Melek dudağını ısırıp uzaklaştı.
"Şimdiden bu konuyu konuşalım. Bazı konularda yakınlaşma gibi benden beklentin olmasın. Öyle bir şey yapmam imkansız." Bir çırpıda söyledi. Murat'ın vereceği cevabı çok merak ediyordu.
"Cinsellik olarak beklenti mi?" Başıyla onayladı Melek. Uzatmadan bu konuyu halletmek istiyordu.
"Hiçbir zaman mı?" Yüzünü sıkıntıyla şişirdi.
"Evlendikten sonra da mı olmaz?" Melek'in yüzü kızarırken Murat hala sıkıntılıydı.
"Hayır ya. O zaman başka bir seviye oluyor. Başka kurallarımda var sonra konuşalım." Utançtan ne diyeceğini şaşırdı. Konuyu dağıtmak için boş boş etrafı izledi.
"Öperim ama ona karışmak yok. Ben temas bağımlısıyım." diye keyifle sırıttı.
"Hele bir öp tokatı yersin."
"Her öpücük için bir tokat güzel anlaşma."
"Kaonuyu kapatır mısın!" Daha fazla konuşup rezil olmak istemedi.
"Piknik alanını fazlasıyla merak ediyorum. Bayadır ortalıkta yoktuk." demesiyle Murat kendini daha fazla tutamadan kızın yüzünü elleri arasına aldı.
"Atacağın tokatı kabul ediyorum." Dudaklarına sıkıca yapıştı. Melek dudağına değen ateş içinde ansızın yanarken adamın gözlerine kenetlendi. Karşılık vermeli miydi yoksa geriye mi kaçmalıydı. Öylece kaldı hareketsiz, dudakları oynamadan, Murat anlamış olacak ki o da ayırdı dudaklarından yanan etkisini.
"İzin almalıydım."
"Öyle yapmalıydın." Yaşadığı şoku üzerinden atmaya çalışıyordu. Yüz erkeğin içinde olsa dönüp birine bakmazken bu adamın böyle allak bullak etmesine akıl erdiremedi. Sabri de böyle bir şey hiç düşünmemişti. Hiç arzulamamış öyle olsa bile o fark etmemişti. Murat hiç bıkmadan usanmadan Melek'i arzuladığını belli ederken tepkisiz kalamıyordu. Şu anda tokat atmalıydı ama aklı, kalbi farklı şeyler düşünüyordu.
"Kafamın içinde davul zurna ekibi var. Ayarlarımla oynuyorsun Murat Arsel. Ve bu hiç hoşuma gitmiyor." Şimdi de Melek kapandı dudaklarına. İlk defa bir erkeğin dudaklarına hapsetmişti kendini. Kalbî uçacak gibi kanat çırpıyordu. Murat sanki dalından koparmaya kıyamadığı bir gül gibi zarar vermeden geri çekildi. Güzel yüzünü avuçları arasında okşayıp üç dört defa minik öpücüklerle bitirdi. Melek utançtan gözlerini kapatmış gülümseyerek karşılık veriyordu. Alnına dudaklarını yerleştirip bir süre durdu.
"Ben saatlerce öperim de seni merak ederler."
"Evet merak ederler." Kekeliyerek söylemişti. İleri geri yürüyüp ellerini kaldırıp ıslanmış saçlarını karıştırdı. Murat da bir adım arkasına geçip Melek'in şaşkın hallerine sırıtarak yürüyordu. Öptüğüne zaten inanamıyordu karşılık almasına şok olmuştu. Genç adamın dikkatini pembe badinin ıslak olduğu için görünen kadının sütyeni olmuştu. Kot pantolonunun da az da olsa vücuduna yapışması izlenmeye değerdi.
"Beni her yerde gördüğünü söylemiştin. Bunu bir ara uzunca konuşalım." Melek duysa da cevap vermedi. Konuşacak hali yoktu. Piknik alanına on beş, yirmi adım kala, Melek'in altında ki siyah sütyene bakıp üstüne giydiği deri ceketini çıkardı. Melek'in yanına yaklaşıp, sevdiği kadının şaşkın bakışlarına aldırmadan elindeki ceketi omuzlarına yerleştirdi.
"Bu omzunda kalsa iyi olur." dedi çaktırmadan başını başka tarafa döndürdü gülmeye devam etti. Melek tedirginlikle elini kalçasına götürdü. Badisine baktı her şey ortadaydı.
"Niye baştan söylemiyorsun?
"Neden kendimi bundan mahrum edeyim ki." Sanki işe yararmış gibi üstünü kapatmaya çalışıyordu. Burnunu çeke çeke Murat'ın koluna yumruk attı.
"Ya ne bakıyorsun?" Murat muzipçe saçlarına dokundu.
"Sende bana bak. Böyle bir hakkın var. Sevdiğim kadına doyasıya bakmayacaksam suç sayarım." Ceketi giyince yüzüne yapışan saç telerini geriye atıp bağırdı.
"Seni gerçekten döverim."
"Seksi vücut hatlarının olmaması çok iyi. Düşünsene çok seksi bir kadın olduğunu." demesiyle genç kadının yanından kahkaha atarak uzaklaştı.

"Ne, ne!!! Seni öldüreceğim." diyerek Murat önde Melek arkada piknik alanına doğru koştular.

**********

"Baba ölecek miyim?" Hastane odasının son derece modern çocuk tasarımının gözüne gelmediği küçük kız, sulu gözleriyle sorduğu sorunun cevabını babasından bekliyordu. Salih, sessizce başını yere eğmesiyle anneannesine bakarak aynı soruyu tekrarladı.
"Nine ölecek miyim?" Yaşlı kadın elindeki peçeteyle gözlerinde akmak için savaşan yaşı sildi.
"Torun filan dinlemem basarım kalçana beş parmağı... Altı yaşındasın benim gibi altmış beş yaşında değil. Hadi uyu, böyle büyük cümleler senin gibi küçük kızın ağzına yakışmıyor." diyerek odadan çıktı. Koridorun ortasında yaşlı vücuduna engel olmayarak sandalyenin üstüne ağlayarak çöktü. Çocuk hemşiresi Belkıs hanım gördüğü gibi kadının yanına koşarak iyi olup olmadığına baktı.
"İkbal hanım iyi misiniz?" diyerek ayak üstü müdahale etmeye başladı. Ayda birkaç kere burada oldukları için tanınıyorlardı.
"Bir sorun mu var?"
"Kızım gibi torunumda ölüyor... Kızımın iki yadigarından birini kaybediyorum." dedi ağlaması şiddetlenmişti.
"Merak etmeyin, Yağmur güçlü bir çocuk üç yıldır idare ediyor. Şimdi de idare edecektir." Hemşirenin sözleriyle umutlanmak istedi. Ne çare ne tutacağı bir umudu ne de iyileşme gerçeği vardı. Yağmur doğuştan kalp hastalığıyla dünyaya gelmişti. Ne yazık ki doktorların ihmalleri yüzünden dört buçuk yaşında hastalığını aile öğrenmişti. Beş yaşında kalp pili takılmış olmasına rağmen sorunlar bitmediği için kalp nakli olması şarttı. Salih, bu sabah küçük kızının baygın halde yatağında yattığını gördüğü gibi acilen hastaneye götürmüştü. Grip olmasından bile korkuyordu. Çocuk kardiyoloji uzmanı Yağmur'u birkaç hafta hastane de misafir edeceklerini söylediğinde ilk itiraz eden Yağmur olmuştu.
"Ben burada şıkılırım. Doktor amca burada kalmak iştemiyorum." Bu tatlı itirazlara gülerek karşılık veren doktor, Salih'le özel olarak konuşmak istemesi üzerine muayenehanesine yürümeye başlamışlardı. Odanın kapısını açıp önce Salih'i eliyle buyur etti. Yerlerine oturup doktorun bilgisayarında ki Yağmur'un dosyasını aramasını bekledi.
"Nasıl söylenir bilmiyorum. Yağmur nakil olması gerekiyor. Kalp ritmi düzelene kadar hastane de gözetim altında olursa çok iyi olur." Salih zorlukla, ellerini masanın önünde birleştiren elli yaşlarında ki doktora buğulanan gözlerinin altında bakmaya çalıştı.
"Kalp nakli mi dediniz?" diyerek yaşların akmasına izin verdi. Doktor üzgün olduğunu belli edercesine ayağa kalktı. Elini dostane bir tavırla genç adamın omzuna koydu.
"İyi olması için savaşacağım. Benim de bu yaşlarda kızım var. Elimden geleni hastane olarak yapacağız." dediği gibi Salih ayağa kalkarak odadan çıktı. Bu cümleleri her gittiği doktorda duyuyordu. Şimdi karşısında Yağmur, kolundaki seruma aldırış etmeden yatağın üstündeki oyuncaklarla oynuyordu. Salih oturduğu sandalyeye kendini iyice ne dayadı. Gözleri bugün ve bundan sonra yaş dolu olacaktı.
Küçük kız oyuncak ayısını yatağın üstüne fırlatarak dudaklarını büktü.
"Annem neden gelmedi? Aldığı oyuncakla oynamak yetmiyor." Salih nefesini tüketmek üzereydi. Ellerini eğdiği başının üstüne koyarak derin nefes aldı.
"Yağmur, annen öldü. Yalvarıyorum bildiğin soruları sorma." dedi titreyen dudakları arasında. Yağmur oyuncak ayısına bakarak kolundaki serumu çekti. Salih ayağa kalkıp Yağmur'a müdahale etmeye çalışsada işe yaradığı söylenemezdi.
"Yağmur ne yaptın?" Şefkatle söylemek istediği kelime, ağzından hesap sorar gibi çıkmıştı. Salih başını kapalı kapıya döndürerek görevlinin gelmesi için bağırmaya başladı.
"Hemşire hanım, hemşire hanım acilen gelir misiniz?" Sızan kanı masanın üstündeki pamukla bastırdı. Yağmur, küçük, bitkin vücudunu ağlayarak yatağın bir ucundan bir ucuna atıyordu.
"Benim annem Eşila... Annem nerede diye şoruyorum. Eşila'yı, ilk annemi daha çok şevdiğin için mi iştemiyorşun? Öldü demedin mi? Öldüyşe neden yaşayan annemi benden alıyorşun?" demesiyle hemşire koşarak içeriye girdi. Hemşire, anne babaların çocukları konusunda mantıklı düşünmediklerini çok iyi biliyordu. Yoksa çocukların vücutlarında serumu çıkarmaları hayati risk taşımazdı. Dikkatle biçimli kaşlarını, küçük kızın çatık kaşlarına, ağlayan gözlerini çevirdi.
"Küçük hanımı kim sinirlendirdi? Yoksa baban mı bu hatayı yaptı?" dedi Yağmur'a bakarak. Küçük kızın su içinde ki kara gözleri anında düzelmişti. Annesinin gelmesi için herkese anlatmak istiyordu.
"Babam annemi getirmiyor." diyerek başını dikleştirirken Hemşire Salih'e dönmüş elini muzipçe sallıyordu.
"Babası lütfen prensesin annesini getirin."
"Annesi öldü..." dediği gibi hemşire özür dileyen bakışlarla Salih'e baktı.
"Annem ölmedi. Şen onu evden kovdun. O hep ağlıyor şenin yüzünden." Kolunu serum takılmaması için çarşafın altına sakladı. Hemşire yüzünde oluşan gülümsemeyi silmeden Yağmur'un saçını okşadı.
"Zaten bitmiş serum, daha takmak gibi bir isteğim yok. Sadece koluna bakmak istiyorum. Koluna bakmama izin verir misin?" Odaya şimdi de İkbal hanım girmişti. Yüzü ıslak ve halsizdi.
"Yağmur naz yapma kızım." Küçük kızın yatağının kenarına geniş kalçasını yerleştirdi.
"Neden böyle davranıyor?" dedi Salih'e bakarak. Salih sessiz kalmayı seçmişti. Yağmur ise annesini görmek istediği için konuşmayı...
"Nine annemi iştiyorum."
"Prenses, anneni istediğin için mi bu kadar dalavere yapıyorsun?" Çarşafa bir kaç damla dökülen kanı farketti. Küçük kızın sakladığı kollarını hafifçe gözükmesi için çıkardı.
"Bu ne hal! Salih!"
"Nine annemi vermiyor."
"Salih, Esila'yı ara, kızın hastane de sen nerdesin de... Gelsin kızının yanında dursun." diyerek ayağa kalktı. Salih'in duyacağı tonda konuşmaya devam etti.
"Şu yaşlı halime acı... Ben Esila'yı hiç bir zaman Yasemin'den ayırmadım. Yağmur annem diyorsa, annesi olduğunu neden kabul etmiyorsun? Çabuk ara, hadi yalvarma mı bekleme." Salih kızı için annesi yerine koyduğu kadının sözlerine itaat ederek, odadan çıktı. Cebindeki telefonu hışımla çıkardı. İsimler bölümünden 'Esila hanım' yazan numarayı tıklayıp kulağına götürdü. İlk aramada açılmayınca bir kez daha denedi.
"Alo Salih..." Esila'nın sevinçli sesini duymuştu. Salih ne yaparsa yapsın kesinlikle sesindeki coşkuya kapatmıyordu.
"Şey... Yanlışlıkla seni aradım. Kusura bakma." dedi Salih mahcup ifadeyle Esila sanki karşısındaymış gibi yere baktı.
"Bana söyle... Bu sayede telefonu kapatmak yerine benimle biraz daha konuşursun."
"Saçma sapan konuşma! Zaten işim başımdan aşkın, Yağmur'u hastaneye getirdik. Kalp nakli olması..." Esila'nın panik olmuş sesi Salih'in devam etmesine engel olmuştu.
"Hangi hastane? Salih bir şey söyle, hangi hastane?"
"Her zaman getirdiğim hastane." diyerek Esila'nın yüzüne kapattı. Koridorun belli noktalarına refakatçilerin oturması için konumlandırılmış sandalyelerden birine oturdu. Kimseler yoktu etrafta gözlerini sıkarak yumdu.
"Salih bu mektuplar ne?" Duyduğu sesle hızla gözlerini açıp dişlerini sıktı. Vücudu titreyerek olduğu yerde debeleniyordu. Duymak istemediği, yıllar öncesine ait sesler rüzgar misali kulağına doluyordu. Tekrar gözlerini kapattı ve tekrar sesler çınladı.
"Ben bu haldeyken yaptığın doğru mu? Ben ve Yağmur senin için neyiz? Sana yırt at demedim mi? Nefret ediyorum hiç görmediğim halde Esila denilen o küçük kızdan. Seni sadece ben severim. Ölecek olsam bile sadece ben severim. O kız değil. Bana bunu yapamazsın."
"Hiçbirine cevap yazmadım. Bu kadar takılacağın biri değil. Senden önce atılan mektuplar. Sevgi kırıntısı bile hissetmiyorum. Hayatımın tek aşkı sensin. Hepsini şimdi çöpe at önemli değil yeter ki üzülme."
"Nefret ediyorum o kızdan. Mektupta yazanlar aşkından deli olmuş birisinin sözleri. O kızdan nefret ediyorum." Salih yutkunarak gözlerini yavaşça açtı. Göğsü sıkışmaya başlamıştı. Hatırladığı cümleler boğazında yumruk olmuştu. Sandalyeden ayağa kalkarak etrafa tekrar göz ucuyla baktı.
"Yasemin, sana ettiğim yemini tutmak ne zormuş." Nefes doldurdu nefes almakta zorlanan ciğerlerini.
"Özür dilerim Yasemin! Hastalığın, hayatın, küçük kızımın üstüne ettirdiğin yeminlerin, kalbim dinlemekte zorlandığı için özür dilerim." Ellerini ceplerine yerleştirdi. Koridorun başında birisi onu izliyormuş gibi tekrar etti.
"Özür dilerim..."

*********

Murat daha halen koşuyor, Melek daha halen yakalamaya çalışıyordu. On dakikadır kahkahalar bütün ağaçları esir almıştı. Yapraklar bile huşuyla etrafta dans ediyordu. Aşk, pembe renkte diyenler yanlış biliyordu. Aşk... Kahverengi, yeşil arasıydı. İlk baharda yemyeşil ağaçlar da çiçekler açardı. Sonra daha bir yeşermiş olur gürleşirdi. Sonbahar gelince ayrılık gibi yeşil ağaçlar dökülür... Kış gibi bütün yeşiller kahverengiyi peydah ederdi. Kahverengi olmuştu dallar, gövde ve saçılan yapraklar hepsi kahverengiydi. Toprak bile yeşili yutmuş kahverengi olmakta ısrar ediyordu. Şimdi yeşermek için çırpınan iki deli kalp vardı.
"Murat, kaçmak seni benim elimden kurtarmaz. Kaçma!"
"Kaçmıyorum ki, peşimden koşman hoşuma gidiyor." diyerek olduğu yerde birden durdu. Melek bu hareketi beklemediği için deli danalar gibi koşarak üstüne düştü. Artık ne kaçan vardı, ne de kovalayan. Aralarında nefes mesafesi bile kalmamıştı. Birisi dudaklarını biraz uzatsa birbirlerine değecekti. Dudaktan ya kalbe inecekti ya da beyine nefret yükleyecekti. Murat altta, Melek üstte yutkunarak birbirlerine bir süre izlediler.
"Yapacağım şey için özür dilerim." dedi Murat, Melek kaşlarını çatarak, öpme ihtimaline karşı dudaklarını düz bir çizgi kalana kadar içine çekti. Adam nihayet gözlerini kadının ıslak yüzünden çekmişti. Kendine zor olsa da hakim olmaya çalışıyordu. Melek'in belinden tuttu ve kendinden uzaklaştırmak için yan tarafına itti. Murat toprakla haşır neşir olan saçlarını karıştırıp ayağa kalktı. Fazlasıyla yüzü, elleri üstünden ittiği kadın yüzünden terlemişti. Tekrar öpmediği için kendinden hem nefret ediyor hemde tebrik ediyordu. Eğer öpmüş olsaydı aşkı başlamadan bitmiş olacaktı.
"Şey, bizi merak edecekler." dedi Melek, yerden destek alıp ayağa kalktı. Çamaşır gibi atıldığı için kalbi kırılmış olmasına rağmen mutluydu. Dudakları istekli olduğundan yüzü utanarak kızarmıştı. Ellerini silkeleyip derin nefes alarak kendini sakinleştirmeye çalıştı. Murat elini pantolonunun ceplerine koyarak sevdiği kadının kızarmış yüzüne bakarak tebessüm etti.
"Şimdi biz, biz olduğumuza göre kuralların olacaktır. Yani Melek hanım, beni zorlamayacak bütün kurallarınızı şimdiden kabul ediyorum. Makul şeyler olmasa bile kabul ediyorum." diyerek gülmeye devam ediyordu. Melek de Murat'a gülerek karşılık verdi.
"Evet fazlasıyla kurallarım var. Ama dinleyen yok." Başını dikleştirip büyük bir ciddiyetle Murat'a baktı.
"Mesela benimle alakalı, hayal veya gerçek alemde bel altı saçma düşünceler kurmak yok."
"Rüyalarıma karışamazsın. Başka?"
"Eski kız arkadaşların eski de kalmalı. Önce ki sevgililerinizi görmediğim sürece sessiz kalacağım. Bundan sonra olanlar için tabii ki ayağını denk alman gerekiyor."
"O en kolayı tamam."
"Yakınlaşmak yok. Beklentilerin var olsa bile karşılamak gibi bir hayale kapılma." Melek'in biten cümlesiyle Murat elini çenesinin altına yerleştirdi. Melek'i baştan sona inceliyordu.
"Tamam yakınlaşmak yok. Ama öperim bu konuda imtiyaz kabul ediyorum." Genç kadının yanına yaklaştı. Elini kendi elleri arasına aldı.
"Ellerin, ben yanında olduğum müddetçe benimdir. Tutmak istemiyorum gibi cümleler kurmanı kati suretle yasaklıyorum. Seni haftada iki gün akşam yemeğine çıkartırım. Öğle yemekleri zaten beraber yiyeceğiz. İstersen her gün sabah kahvaltısını da birlikte yaparız. Hafta sonları da gezmeye gideriz." Sağ eli Melek'in elini tutarken sol eli daha halen çenesinin altındaydı. Melek şaka yaptığını düşündüğü için gülmeye başladı. Hiçbir erkek, hele ki Murat gibi bir erkek, bu kadar şeyi talep etmezdi. Bütün zamanını bir kadının yanında geçirmekten sıkılırdı. Kesinlikle sinir etmek için uyduruyordu.
"Hadi Murat, çok geç kaldık." dedi elini kendine doğru çekerek, arkasına dönüp yürümeye devam etti. Murat da dediklerini kabul ettirdiği için huzurla yanına koştu. Elini tekrardan sıkıca tutarak yanında yürümeye başladı.
"Güzellik ellerin neden bu kadar soğuk?" diyerek Melek'in avuçlarını öptü.
"Hasta mısın yoksa her zaman ki hali mi?"
"Kendimi bildim bileli soğuk. Ellerim soğuk olduğu için tutmak istemiyorsan sen bilirsin. El tutma kuralını sen istedin ben değil. Hemen o kuralı iptal ederiz olur biter." Başını dikleştirip başka yöne çevirdi. Elini kendi eline göre sıcacık avuçlardan çekti. Murat, sevdiği kadının tribine hayran kalmıştı. Kararı artık kesindi. Melek, artık onun eksik olan tarafıydı. Bir dakika yüzünü görebildiği kadar inceledi. Dudakları aralıklı titriyordu. Yanakları soğuktan kızarmış, burnu diklenmişti. Yağmurda ıslanan saçları at kuyruğu yapması sebebiyle yanlardan çıkmış, yüzüne değiyordu. Murat boşta kalan elini Melek'in eline götürdüyse de isteği red edildi.
"Aslında ellerin en sevdiğim soğuklukta. Şimdi ellerinden beni mahrum etme." Elini Melek'in göreceği şekilde uzattı.
"Küçüklükten beri tek hayalim, elleri buz gibi, gülüşü sıcacık bir kızın dondurulmuş ellerini tutmak. İstediğim oldu, şimdi elini ait olduğu yere getirir misin? Hadi ama ellerim alıştı ellerine..."
"Yine laf kalabalığı yapıp kafamı karıştırdın. Bu konuda master yapmışsın." Elini tutması için Murat'a uzattı.
"Bugün bana güzel süslü şeyler söyleyince yarın olmayacaksın gibi bir his var. Çabuk sevince, çabuk bırakırsın diye şimdiden korkuyorum. Yavaş sev gıdım gıdım, o zaman benden bıkman da yavaş olur. Ben öyle yapacağım." Başını huşuyla yere eğdi. El ele tutuşmuşlardı. Murat sorgulamadan anlayışla gülümsedi. O sevdiği zaman önüne engel koymazdı yine de Melek öyle istiyorsa kabul ediyordu.
"Tamam, her şeyi içimde yaşayıp yavaşça, ürkütmeden sana göstereceğim" demek olmuştu.

_________________

YORUM VE BEĞENİ YAP, SENDE BU KİTABA DESTEK OL. ❤❤❤

Yapacağınız iyi veya kötü her yorumu inanın çok merak ediyorum. Varlığınızı arada sırada hissettirin. Ben her gün bu platformda, hikayemi size keyifle sunuyorum.

Loading...
0%