Çok uzun bir bölüm sizi bekliyor. 4129 kelime bu da rekorum oldu. Hata görürseniz göz ucuyla bakıp geçin.🤪
Tek istediğim, YORUM VE BEGENİ yapmayı lütfen unutmayın.❤❤❤
Başlayalım.
______________________
Gökyüzü mavi ile beyazın büyüsü altında geziyordu. Gökkuşağı yine ucu gözükmese de renkli, aynı anda durgun ve sessizdi. Lalezar sokağı sakinleri içinde bu durum geçerliydi. Melek erkenden uyandığı halde yatakta piknikten sonra oluşan olayları düşünüyordu. Piknik alanına gittikleri gibi apar topar hastaneye geçmişlerdi. Melek o gün Salih'in dünyalar güzeli bir kızı olduğunu öğrenmiş. Küçük kızın odasına girdiklerinde Esila'nın hıçkırarak ağlaması, akabinde Salih'in Esila ile koridorda kavga etmesine şahit olmuştu. Üç saat kaldığı yerde Esila'nın ağlaması bir an bile bitmemişti.
Melek, telefonuna gelen bip sesiyle, aklında ki düşüncelerden sıyrılıp yataktan doğruldu. Murat'dan mesaj gelmişti. İçeriğini bakmak için heyecanla tıkladı.
"Seni ben çiçeklerden, böcekten, sarı saçlı bebekten canımdan çok severim." diye yazıyordu. Melek kahkaha atarak odanın içine baktı. Pencere ne kadar açık olsa da odanın içi toz zerrecikleriyle kaplıydı. Gözlerini ovuşturup cevap yazmak yerine direk Murat'ı aradı. İlk çalışta açılan telefondan boğuk sesiyle Murat konuşmaya başladı.
"Sayın abonemiz bu bir aşk kaydıdır. Aradığınız adam aşktan iki gözü şaşı beş olmuştur. Lütfen tekrardan arayıp aşkımmm diye bağırınız." dedi, Melek gülmemek için dudağını ısırdı. Sanki adam karşısında duruyor gibi vücudu heyecandan titriyordu.
"Murattt!" diyerek bağırdı.
"Anneler günü şiirini nasıl bana mesaj olarak atarsın? Vallahi kan beynime sıçradı!" Elini gülmemek için ağzına götürdü. Naz veya trip yaptığını anlamasını istemiyordu. Murat elinde ki telefonla açtığı buzdolabının önünde ayrılıp dolabın önüne oturdu.
"Bayan Kapya, sana bir şey söyleyeceğim. Önce seni seviyorum." diyerek Melek'in cevabını bekledi.
"Hımm başka... Bunu her gün duyuyorum." demesiyle Murat başını tavana kaldırıp konuşmasına devam etti. Piknik macerası bitmesinin ardından bir ay geçmişti. Murat aşkını hiç utanmadan söylemesinin yanı sıra Melek hep geçiştirmeye çalışıyordu. Murat onun da kendisi kadar sevdiğini biliyordu. Dudaklarından kelimeler dökülmese de gözleri daima aşkla bakıyordu.
"İkinci olarak, şimdi hemen hazırlan sonra benim evime kahvaltıya gel."
"Nedenmiş? Bugün benim tatil günüm." Kelimeleri muzipçe uzatarak söylemişti.
"Sana kahvaltı hazırlıyorum. Birlikte yemek yeriz sonra hastaneye geçeriz. Emin ol çok güzel börek yapıyorum. Yani ilk defa yaptığım için tadı güzel olmasa da güzel olduğunu düşünmeni istiyorum. Tarif aldığım videodaki kadın parmaklarınızı yiyeceksiniz diye garanti dedi. O yüzden kötü olma oranı sıfırın altında eksi bir." demesiyle Melek kıkırdadı.
"Ne, ne, ne? Kafam karıştı, börek mi yapıyorsun, ayy şimdi çok merak ettim. Gelsem mi acaba karnım da aç!"
"Merak ettiysen, tatlı nazlarını yanımda yapmak için çantana al, hemen gel. Bak aç aç bekliyorum." Ağzına zeytin atıp parmağına damlayan yağı yaladı.
"Biraz kararsızım, düşünmem lazım."
"Oyalanmak ve düşünmek için zaman yok denecek kadar az. Taksiyi biraz önce yolladım. Taksiye para verme işine girişme, ben hallettim."
"Tövbe estağfurullah neyle geleceğimi sana mı soracağım? Senin parana ihtiyacım olduğunu nasıl düşünürsün? Otobüsle veya minübüsle gelme niyetindeyim, sana ne?" diye tısladı.
"Bayan Kapya, buradan toplu taşıma aracı geçmiyor. Üç vesait yapmaya gerek yok. Şimdiden söylüyorum, vallahi buraya gelince yanaklarını tutup ısırırım. Sevdiğim kızı eve davet edeceğim, kapısına araba yollayacağım, birde parasını senin ödemeni mi isteyeceğim. O zaman ben ne oluyorum? Etkisiz eleman mı? Seni almaya konvoy yollamadığıma pişman etme beni. Hadi hazırlan, dünden beri çok özledim."
"Bak hiç hoşuma gitmiyor ama sessiz kalacağım." dedi şımarık bir tonda, kalbi avuçlarında aşkla atıyordu. Telefonu kapatıp söylenmeye başladı.
"Seviyorum bu adamı ya çok seviyorum. Sahiplenme duygusunu bile şapşik yansıtıyor." diyerek ayağa kalktı.
Elini, yüzünü yıkadıktan sonra giysi dolabından krem rengi, kollarında kahverengi kurdeleleri olan gömleğini giydi. Altına da kahverengi keten bir pantolon giymişti. Saçlarını güzelce tarayarak babasının yanına oturma odasına geçti. Hayri bey, odanın ortasına resimleri dağıtmış büyük bir ciddiyetle tek tek inceliyordu. Melek yanına oturup eline bir fotoğraf aldı.
"Baba, burada kaç yaşındayım?" dedi resime dikkatle bakarak, Hayri bey gözlüğün altından resime bakıp gülümsedi.
"Dört yaşındaydın... Fotoğraf stüdyosunda çekmiştik. Annen 'büyüyünce bakıp bakıp güleriz' demişti. Bakmasına bakıyorum da, gülmesine gülmüyorum." diyerek ağzı kulaklarına dayanmış gibi sırıtan kızına döndü.
"Sen pazar pazar hazırlanmış nereye gidiyorsun?"
"Hani sana anlatmıştım Salih bey'in kızı hasta diye... Geçen hafta hastaneden eve getirmişlerdi. İki gün önce yine hastaneye yatırmışlar." Yutkunarak babasının elini tuttu.
"Hani sana birini daha anlatmıştım ya, işte o, patronum yani Murat'la birlikte hastaneye gideceğim. Tabii izin verirsen." Dudaklarını bükerek babasına baktı. Hayri bey kızının yanaklarını okşayıp yerdeki hanımın resmini eline aldı. Resime bakarak konuştu.
"Hanım görüyor musun? Sana demiştim kızımız uyurken Murat diye birini sayıklıyor. İşten geldiği gibi, iki saat telefonla konuştuğu adam... Kızımızın kalbini büyüklerden izin almadan, bir oğlan çalmış." Elinde ki resmi, Melek'e bakarak diğer resimlerin arasına bıraktı.
"Bana birkaç gün önce bahsettiğin zaman yüz kere çok çok iyi bir patron dediğini hatırlıyorum. Başka bir şey demedin ki, ya da dedin ben mi hatırlamıyorum. O günkü konuşmamız da patronunu çok seven bir sekreter vardı." demesinin ardından anlayışla kızına baktı.
"Melek, ben sana güveniyorum. Bu kadar bana övdüğüne göre güvenini boşa çıkarmayacak birine aşıksın. Buluştuğun çok çok iyi patronuna söyle, beni en kısa zamanda ziyarete gelsin." Kinayeli sözlerinin akabinde bakışlarını başka yöne döndürüp ayağa kalktı.
"Aşık değilim. Vallahi, billahi, talllahi aşık değilim. Baba! Nasıl böyle bir şey düşünürsün? Eve davet etmek hele hiç olmaz. Kızına inan, aşık değilim diyorsam aşık değilimdir."
"Gidip biraz daha uyumak istiyorum. Sende verdiğin cevapları vermemiş sayıp yeminler etme. Ayak üstü gözümün önünde çarpılırsın. Ayağın, kolun yer değiştirirse hastane, üfürükçü, türbeleri dolaşmak zorunda kalırız. Etrafıda toplama, resimlere tekrar bakacağım. Sabah saatleri olsada eve geç kalma." dedi güçlü bir sesle, cevabı beklemeden odadan çıktı. Melek gözlerini kırpıştırıp pencereden dışarı bakmak için ayağa kalktı.
"Aşık değilim diyorum inanmıyor. Aşık olsam çoktan... Ahh ne diyorum! Aptal gibi belli etmesem olmazdı." dedi cılız bir sesle, dışarıya bakmaya devam etti.
Hava fazla olmasa da serindi. Odasından hırkasını üstüne geçirip sokak kapısının merdivenlerine oturdu. Beş dakika sonra taksi kapıya gelmişti. Melek oturduğu basamaktan kalkıp sendeleyerek kaldırım ile yola devrildi. Taksici yardıma gelerek ayağa kaldırdı.
"Hanımefendi iyi misiniz?" dedi elli yaşlarında ki adam bütün samimiyetiyle.
"Yoo çok iyiyim. Babam çarpılırsın dedi çarpıldım. Daha fazla belayı çekmeden gidelim." diyerek yaşlı adama gülümsedi. Ayağa kalkıp arkasını silkeledikten sonra hiçbir şey olmamış gibi koşarak taksiye bindi.
***
Murat, fırından böreği çıkartıp diziyle fırını kapattı. Elinde ki tutma bezi bile tepsinin sıcaklığını soğutmuyordu. İşe yaramasa da üfleye üfleye tezgahın üstüne indirdi. Ellerini ovuşturup masanın üstündeki telefonu eline alarak Hakan'ı aradı. Bir kaç çalmadan sonra isteksiz bir tonda Hakan cevap vermişti.
"Ne var lan... Ne b...k yemeye arıyorsun?" diyerek tısladı. Murat duyduğu cümlelere aldırış etmeden hazırladığı masaya bakıyordu.
"Daha halen uyuyor musun? Az buçuk yardımına ihtiyacım var." dedi, küfür veya yüzüne kapatılmasını bir süre bekledi. Beklediği tepki yerine sessizlikle karşılaştı. Hakan günler önce sevdiği kadının düğününe davet edilmediği halde gitmişti. Düğün salonunda Zehra evleneceği adamla ilk dansını yaparken müdahale etmeden sadece izledi. Zehra belki koluna taktığı adamı şimdilik sevmiyordu. Lakin Hakan'ın aşkından duyduğu hayal kırıklıkları yüzünden gönlünü başkasına açması gerektiğine inanıyor, inanmak istiyordu. Artık kocası tarafından sevilen bir eş olmaya hazırdı. Hakan, düğünden sonra Murat'ın evine giderek yumrukların havada uçuştuğu büyük bir kavga etmişti. Yirmi yaşındayken, Murat yüzünden bazı skandallara bulaşmış olmasaydı belki Zehra'nın yanında kendisi olacaktı. Kavgadan beri ilk defa telefonla konuşuyorlardı.
"Hıyar herif, geleceğime s*çtın, ne yardımı istiyorsun? Uykum var çabuk söyle. "
"Yavrucuğum geleceğin olsa senin yanında olurdu." dişleri arasında söyledi.
"Geçmişim de geç."
"Lan yediğin dayak az gelmiş."
"Kan*ık herif karı gibi dövdün. Lan bir ara beni dövmeye çalışırken dedim dans ediyoruz herhalde. Senin beni dövmen için ya ölü olmam ya da senin durumunu anladığım için olur. Elimi bile kaldırmadım harbi salaksın. Ölü olmadığıma göre gerisini anla."
"Lan dertliyim konuşma. O gün dövdüm mü dövdüm. Ben mi dedim sana karşılık verme?"
"Tamam kardeşim beni çok güzel dövdün. Beni döverken sana yardımcı oldum şimdi sende bana yardım et. Melek'i kahvaltıya eve davet ettim. Sen bu işlerden anlarsın, masada neler olması gerekiyor." Murat iştah kabartan masayı incelemeye devam ediyordu.
"İki kardeşin kibri kadar büyük bir dağ görmedim. Esila'yla Salih'i kıskandırmak için anlaştık. Hastane olayından sonra tamam mı devam mı demek için bile aramadı. Yalan da olsa, boynuz yemiş erkek gibi hissetmeme sebep oluyor. Herhalde seni katmıyorum deme mi isterdin? Avucunu yala hıyar... "
"Bir sürü yemek varken niye avucumu yalamak zorunda hissedeyim. Eski günleri pişirip önüme sunma huyundan vazgeç. O gece yumrukların yüzünden baş ağrısından uyuyamadım, haberin varmı? Hatırlıyorsundur o insanlar benim başıma da dert oldu. Kurtulmak için ne kadar para döktüğü mü ne çabuk unuttun? Her şeyi ben mi hatırlatayım?"
"Lan hıyar, ben mi dedim mayın gibi yola mafya döşe diye. Benim mutluluğumun içine ihtiyaçlarını gider, sonra kendi mutluluğun için yardım iste. Off sıkıldım, yüz yüze olmayınca kavga bile keyifsiz oluyor. İyi ki geçen akşam seninle birlikte bir güzel seni dövdüm. İçimin yağları bu sayede eridi. Kaç gündür yarasa gibi uyuduğum için laf gevezeliği yapmak yerine şimdilik pes ediyorum. Melek seni elekten geçirip çorba yapmış sen kendine kahvaltı hazırlamazdın. Ne ara bu hale geldin? Masada neler var?" Hakan'ın cümlesiyle birlikte Murat tebessüm ederek gözlerini tekrar masaya çevirdi.
"Anlatıyorum kardeşim, bal ve kaymak, süt, tereyağ, haşlanmış yumurta, tahin pekmez, sucuklu yumurta, kavurmalı yumurta, otlu peynir, zeytin, reçel, taze ve eski kaşar peyniri, hellim peyniri, kruvasan, çikolata, domates ve biber, meyveli kek en son olarak kendi elimle yaptığım kıymalı börek var." diyerek gururla başını dikti.
"Niye?"
"Ne niye?"
"Oğlum niye serpme kahvaltı masası hazırladın? Restoran mı orası, yok. Melek müşterin mi yok. Allah bilir aç olsa da birkaç lokma yer yemez. Ne sanıyorsun karnını tıka basa doyuracağını mı? O kadar kızla çıktın, hiç mi yemek yerken dikkat etmedin? Mıy mıy yerler. Sadece Esila kış uykusundan kalkmış ayı gibi yiyor. Bu gözler bir tabağı kırk dakika eşeleyen kadın gördü. O masada eksik yok, fazla var. Böyle kahvaltı hazırladığında Melek'i değil beni çağır. Hep ziyan, hep israf, kadın ruhundan bir gıdım bile anlamıyorsun. Kadınlar böyle masa gördüğünde mutlu olmaz. Hadi görüşürüz senin yüzünden karnım açıktı. Görüşürüz dedim diye barıştığımı sakın ha düşünme. Barışmak için Esila ve seni birer posta dövmem lazım." diyerek Murat'ın yüzüne telefonu kapattı. Murat elinde ki telefona gülerek bakıyordu. Telefonu cebine koyup masanın üstüne bırakarak tepsiyle ne yapacağını düşündü. Uzun bir tabak dolaptan çıkartıp tepside ki börekleri dizdi. Masa yüzünden kararsız kaldığı için tezgaha dayanmış saate bakıyordu. Dışarıda kahvaltı fikri daha sıcak gelmeye başlamıştı. Kapının çalmasıyla irkilerek açmak için kapıya doğru gitti. Kapıyı açtığında karşısında Melek parlayan gözleriyle Murat'a gülümsedi. İçeriye almadan kadının güçsüz vücuduna sarıldı. Saçlarına öpücük kondurup alnını öptü.
"Hoş geldin... İçeriye gel üstüme bir şey alıp dışarı çıkalım." demesiyle Melek başını salladı.
"Ben evde kahvaltı yapacağız sandım eğer dışarıda yapacaksak içeriye girmeme gerek yok, burada bekliyorum." diyerek kollarını birbirine doladı. Murat içeriye girdiği gibi açık bırakılan kapının önünde ne yapacağını bilmeden etrafa baktı. Gerçekten çok güzel bir yerdi. Yemyeşil bir alanda olması sebebiyle iç ferahlatıcı duruyordu.
"Artık gidebiliriz." Murat elini Melek'in eline götürüp tuttu. Murat kapıyı kapatırken Melek'in burnuna sucuklu yumurta kokusu gelmişti. Canı çektiği halde ses çıkarmadı. Ağzı kokmasın diye dışarıda sucuklu yumurta sipariş de edemezdi. Dudaklarını büzüp hangi evden geliyor diye belli etmeden baktı. Sanki evi bulsa gidip tavaya yağıyla birlikte ekmeğini banacaktı.
"Nereye gideceğiz?" diyerek Murat'a döndü. Aslında demek istediği esnaf tarzı bir yere gitmekti. Murat mavi gözlerini yumarak gülümsedi.
"Lüks bir restorant da kahvaltı yapalım. Bayılırsın." demesiyle Melek kıkırdadı.
"Lüks bir restorant mı? Neden bunu yapıyoruz?" dediği gibi Murat'ın önüne geçti.
"Market buraya ne kadar uzak. Evde kahvaltı yapmak istiyorum. Hani börek yapacaktın kandırdın mı beni?"
"Aslında kahvaltı hazırladım ama çok karman corman oldu. Hakan da kalabalık kahvaltıyı kadınlar hiç sevmez dedi. Bende hoşuna gitmesi için dışarıda yemek fikrini düşündüm."
"Saçmalama." Gözlerini devirdi.
"Bayılırım karışık kahvaltıya. Şimdi hazırladığın kahvaltı masasında oturup karnımı doyurmak istiyorum." Murat, evin kapısını açtığında ilk Melek içeriye girmişti. Karnı aç olduğundan direk mutfağa geçti. Murat üstüne giydiği kot ceketi çıkartırken Melek avazı çıktığı kadar mutfakta bağırıyordu.
"Sucuklu ve kavurmalı yumurta, börek, Murat çok güzel bir sofra... Bayıldım hepsine sen mi yaptın?"
"Ciddi misin!" diyerek mutfağa geçti. Melek sofraya oturmuş aklına kazır gibi kahvaltılıklara bakıyordu. Murat da böreği masaya indirip karşısına oturdu.
"Hepsini tek başıma hazırladım." dedi omuzlarını dikleştirip tebrik beklemeye başladı. Melek gözlerini nihayet kahvaltı masasından çekmişti. Murat'ın huzurla kendisine bakan gözlerini, yüzünü keyifle inceledi.
"Sen mükemmelsin." diyerek çatalı eline aldı.
"Gerçekten mükemmel erkek olarak görüyor musun? Herkesten duyduğum halde değişik hissettim."
"Evet, mükemmel olduğun için seni bırakmayacağım." demesiyle çatala batırdığı peyniri Murat'a uzattı.
"Ormanda demiştin ya, her an yanımda olacaksın diye. Yanında, hayatında olmaktan keyif alıyorum. Neredeyse her öğünü birlikte yiyeceğimizi söylerken şaka yapıyorsun sanmıştım." gülümsedi.
Murat hala Melek'in ağzından çıkan kelimelere şaşırıyordu. Bu ona kök söktüren kız mıydı? Hani ağzından güzel söz çıkmayan, çatık kaşlı olan kız... Yoksa rüyada veya tatlı bir hayal alemine mi dalmıştı. Karşısında bir aydır her zaman aşırı sevimli, gülücükler saçan kişi olmuştu. Gerçek olamayacak kadar güzeldi. Ayağa kalkıp genç kadının arkasına geldi ellerini Melek'in saçları arasına geçirip başını incitmeden geriye doğru indirdi.
"Rüya gibi bir şey ise uyanmak istemiyorum." diyerek Melek'den gözlerini ayırmadan gülümsedi. Kahvaltıyı bozmamak için dudaklarına kapanıp on beş saniye öpüp geri çekildi. "Bu ödül öpücüğü olarak say. Aşırı yoruldum güç kaynağımda sensin."Melek, aniden gelen öpücük yüzünden elindeki çatalı havada tutmuş, öyle kalmış boş duvara bakıyordu. Hızla atan kalbine sözü geçmediği için mantığını kullanmaya çalıştı. O da aklını kaybetmişti. Murat boş bulduğu her an bunu yapmaktan hiç vazgeçmiyordu. Bazen uzun öpüşmeler bazen böyle kısa olsa da Melek her şekilde domates gibi kızarıyordu. Sonra da şu an yaptığı gibi başka bir şeyle oyalanıp duruyordu. Çatala sapladığı üç lokmalık böreği, tek lokmada ağzına götürdü. Çiğnemekte zorlanınca yanı başında ki ince belli bardakta ki açık çayı içti. Murat hayretler içinde konudan uzaklaşmayı ustalıkla yapan sevdiği kadını izledi. Bir ay, tek birgün Melek olmadan yemek yemediği halde, ilk defa bu kadar iştahlı görüyordu. İlk defa evinde yedikleri için böyle olmalıydı. Normalde ya işyerine sipariş veriyorlar ya da restorana gitmişlerdi. Dün akşam birlikte yemek yemese kaç gündür aç olduğunu bile düşünebilirdi. Çayını yudumlarken iç sesi Murat'ı yalnız bırakmadığı belli edercesine içten içe haykırdı.
'Hakan'ın tezi çürüdü. Bir daha kalkıp öpsem mi? En iyisi yemeğini rahat yemesi için sesimi çıkarmayayım. Onu izlediğimi öksürerek belli etsem, nasıl olur. Murat, saçma sapan davranma önüne dön.' diyerek hoşnut bir tavırla sandalyeden ayağa kalktı. Tepside kalan böreği neredeyse boşalmış tabağa alarak tekrar yerine oturdu.
"Eee nasıl gidiyor?" dedi Murat, gözleri merakla cevabı bekliyordu. Melek çatalı, tabağının yanına bırakıp dudaklarını büktü.
"Bende her şey aynı, dünden beridir görüşmüyoruz seni sormalı." Murat'a bakarak kıkırdadı.
"Sen niye yemiyorsun? Karnım aç değil gibi cümleler kurmazsan sevinirim."
"Gözümün tıka basa doymasını bekliyorum. Öpücük yetmedi."
"Hıı!" dediği gibi başını utanarak yere eğdi. Murat, istem dışı olmadık yerde, olmadık sözler söyleyerek Melek'i yine utandırmıştı. Kadın çaydan bir yudum daha alıp yerlerde olan gözlerini kaldırdı.
"Karnını doyur, aç, aç hastaneye gidilmez."
"Haklısın... Tabii bunu gel de sana bakmaya doyamayan gözüme anlat. Yemeklerin yerinde olmak isterdim. Her tabağa bana baktığından bir tık daha aşkla bakıyorsun." Ellerini masanın üstüne indirip gözlerini olabildiğince büyüttü.
"Aynı böyle yapıyorsun."
"Ayy ne kadar tatlı olduğumu sayende anlamış oldum. İlk kez yemek yaptığın için hayran kaldığımdan öyle yapıyordum. Sana iyilik yaramıyor." Burnunu dikleştirip ayağa kalktı.
"Överken sövme işini en iyi icra eden kişilerden birisin. Benim yanımda bildiğin harcanıyorsun. Yolunu sonsuza kadar açmamı istersen, söylemen yeterli."
"Senin yanında bozuk para gibi harcandığım doğrudur." diyerek Murat da ayağa kalktı.
"Ama yine de seni tebrik ederim. Beni idareli harcıyorsun, har vurup harman savurmuyorsun."
"Çocuk gibisin." dedi tatlı bir sinirle...
"Sana ayak uydurmaya çalışıyorum. Şimdi yanına yaklaşıp sana sıkıca sarılmak istiyorum. Sinirin geçtiyse gülümse güç alayım." Melek'in karşısında durmuş yanına çağırmasını bekledi. Gözleri, sevdiği kadının belli belirsiz çatılmış kaşlarına gülmemek için biçimlendirdiğini dudaklarına kaydı. Melek'in yanında bütün iradesi yerlerde sürünüyor. Kadının saçlarını, gözlerini öpmemek için kendini zor tutuyordu.
"Ne kadar zorlanıyorum bir bilsen. Yanımda uyumayan, yanımda kalkmayan bir kadına deli gibi tutulmuşum. Yastığım da saçının kokusu bile yok ve ben buna razı geliyorum. Delirmiş olmalıyım." Melek terleyen avuçlarını pantolonuna sürüp Murat'ın yanına yaklaştı. Bir adım kala durdu.
"Murat! Senin, beni sinir etmek için kurduğun cümleleri bile duymayı deli gibi seviyorum." Başını Murat'ın göğsüne sertçe hapsetti.
"Bana sarılmak için verdiğin çabayı seviyorum. Yanımda olmak için verdiğin çabayı seviyorum. Benimle bütün hafta boyunca her ögünü yemeni seviyorum. Çocuk gibi olmanı seviyorum. Anneler günü şiirini aşk mesajı gibi bana atmanı seviyorum. Atışmalarımızı seviyorum. Biraz önce dedim ya, ayrılmak istersen söylemen yeter diye. Yetmez, senden uzaklaşmam her an diğer günden daha zor oluyor." demesiyle genç adamın dudaklarına hafifçe değip geri çekilirken Murat izin vermeden kendine çekip dudaklarına kapandı. Melek'in istediği de buydu kendisi öpmek istiyordu belli etmeden işve yapmıştı.
"Melek..." Nefesini kızın kızaran yüzüne üfledi.
"Efendim."
"Seni gördüğüm göreceğim her şeyden daha çok seviyorum desem ne dersin?"
"Ben... Ben daha çok seviyorum." dedi Melek, söylediği cümlelerle hızla adamdan uzaklaşıp aarkasına dönerek masanın üstündeki tabakları tezgaha koymaya başladı. Yüzü şimdi pembe, saniyeler sonra kırmızı rengini alacaktı. Biraz sonra da patlıcan moru yüzüyle bir ilke daha imza atacaktı. Seni seviyorum nasıl bir anda ağzından çıkmıştı. Murat'ın kafasını karıştırmak için susmadan kelimeleri arka arkaya dökmeye başladı.
"Buraları toplayalım, hastaneye geç kalmadan gidelim. Zaten bugün başka işlerim de var. Mutfak alışveriş verişi yapmam lazım. Sonra Serpil teyzenin yanına bir haftadır gitmiyorum. Ondan sonra Sibel'le oturup sohbet etmem de lazım. Çok işim var. Babam da benimle sohbet etmek ister. Ertelediğim bir film var onu da zaman bulursam izleyeceğim. Konusu inanılmaz güzel tam bilmiyorum ama afişi gördüm." Elleri inanılmaz derecede terlemişti.
"Unutmadan babam seninle özel olarak görüşmek istiyor." dedi, ve dediği gibi pişman oldu. Yüzü artık patlıcan moru olmuştu. Söylemeyeceğine dair kendisine söz verdiği halde ağzından nasıl çıktığını anlamıyordu. Adamın kafasını karıştırırken kendi kafasıda karışmıştı. Murat'a bakmadığı için tepkisini de bilmedi. Bunları düşünmek yerine konuşmaya devam etti. Zaten yüzme bilmeden denize atlamıştı bari ölmeden birkaç kulaç atacaktı.
"Biraz önce dediğimi dikkate alma. Bulaşıkları hemencecik makinaya atayım sonra gidelim. Babam da bulaşık makinası almak istiyor. Belki babalar gününde bende makina alırım. Eminim hoşuna gider. Burası neden bu kadar sıcak oldu. Arabanı ne zaman tamire götüreceksin? Bu konular çok önemli dikkat etmemiz lazım." dediği gibi Melek dudağını ısırıp yüzleşmek için arkasına döndü. Murat, duvara yaşlanmış tebessüm ederek Melek'i izliyordu. Murat'ı ilk gördüğünde bu kadar yakışıklı olduğunu farketmemişti. Bu kadar kadının peşinde olmasına hak veriyordu. Giydiği bol gömlek de bile kasları ortaya çıkmıştı. Bu hali çok yakışıklıydı. Mavi gözlerini muzipçe kırpıştırıp hızla Melek'in önüne geldi.
"Konuşman bitti mi, güzellik?" diyerek Melek'in saçlarını okşadı.
"Öyle, bitti işte!" dedi saçmalayarak tezgahtaki işlerine geri döndü.
"Hemen bir gün ayarlayalım ailen de beni tanımalı. Hediye olarak babana araba alsam hoşuna gider mi? Kaleyi içten fethetmek lazım."
"Saçmalama! Ne tanışması dikkate alma sen."
"Güzelim sen saçmalama! Tertemiz duygularımla mı oynayacaksın? Bana umut verip babanla tanıştırmamak, çok ayıp." diye keyifle sırıttı.
"Gelme mevzusu olsa bile araba alınmaz iş anlaşması yapmayacaksın. Evinin kapılarını tamamen kapatır. Bir daha kapımdan bile geçemezsin."
"Tamam güzelim ya, sen söylersin almam gerekeni, ben alırım. Baban benimle görüşmek istediğine göre iş yerinde herkese ilan edebiliriz." dedi Murat, bir kaç adım uzaklaşmıştı.
"Herkes duysun ben bu kıza deliler gibi aşık oldum. O da bana aşık... Tek taraflı bir ilişki değil. Aynen böyle demeyi düşünüyorum. Sana da uygun mu?"
"Hayır tabii ki de, yalan olduğunu söylerim. Şirketin öğrenmesine hazır değilim."
"Evet olarak kabul edilmiştir. Temizlikçi gelecek bırak bulaşıkları, hemen hazırlan hastaneye gidelim."
"Hayır dedim yaa..." dedi ayaklarını yere vurarak etrafında döndü.
"İnat etme... Vallahi söylemezsem sevgili olduğumuzu, bana aşık olduğunu ifşa etmek için bütün şirketin içinde öperim. Hangisi sana uygun."
"Hastaneye gidelim..." diyerek ayağını sinirle yere vurdu.
"Böyle sinirli davranma, öpme hissine karşı koyamaz hale gelebilirim."
"Offf Murat offf..."
****
Hastane odasında ağlama sesleri yine bir odayı esir almıştı. Küçük çocuğun ağlamasını kaldıramadığı için Salih dışarı çıkmış. Esila ve İkbal hanım hemşirelere sanki işi biliyorlarmış gibi direktif veriyorlardı. İki hemşire onuncu damarı da patlatarak yapamayacaklarını anlayıp başkasını aramaya gittiler. On dakika sonra yanlarında bir erkek hemşire ile birlikte gelmişlerdi. Tecrübeli adam Yağmur'un korkmaması için konuşurken bir yandan da kollarını inceliyordu. Esila ne olduğunu anlamadan Yağmur'un yanına oturdu.
"Birazdan bitecek, azıcık daha sabret tamam mı?" Küçük kızın iki koluna baktı yer yer iğne delikleri olmuştu. Boynu, ayakları, bacakları, kolları her yerinde iğne deliği vardı.
"İşte bir tane damar bulduk. Çok ince durmasına rağmen işe yarayacağını umuyorum" dedi yanındaki hemşirelere gülümseyerek. Sarı saçlarının ortasında saç olmadığı için başını her salladığında tavandaki ışık parlamasına sebep oluyordu. Esila'nın kahverengi gözleri istem dışı genç adamın saçlarına takılmıştı. Bakmamaya çalışarak Yağmur'a döndü. Genç adam itinayla ellerine eldiven takıp, tekrardan damarı eliyle kontrol etti. Turnike'yi koluna bağlayarak kırmızı renkteki branül'ü tek hamlede damara batırdı.
"Küçük hanım, bize dayandığınız için teşekkür ederim." demesiyle Yağmur'un saçlarını okşadı. Önce İkbal hanıma sonra Esila'ya "İyi günler" diyerek çıktı. Hemşireler de geri kalan işleri halledip odadan çıkmasıyla birlikte Esila, Yağmur'a sarılarak ilaç kokan saçlarını öptü.
"Akşam seni banyo ettirelim mi? Babana söyleyelim marketten göz yakmayan şampuanını bir çırpıda koşsun alsın. Bende şampuanı babandan aldığım gibi anneanne'nle birlikte seni yıkarım. Nasıl fikir, beğendin mi?" diyerek küçük kızın boynuna dolanan saçlarını yastığa serdi. Yağmur, ıslanmış kirpiklerini bir sağa bir sola kaydırıp içini çekti. Minik pembe dudakları tir tir titriyordu. Üç günde bir damar yolu açılmaktan serum takılacak damarı yok gibiydi.
"Anne, çok acıyor. Ben haştane de kalmak iştemiyorum. Kolumda bu iğne varken banyo edemem..." Ağlayarak kollarını gösterdi.
"Kollarım moşmor oldu. İnanmıyorşan bak anne hepşi mor olmuş." Yağmur'un süt kokması gereken ağzından çıkan cümleler Esila'nın kaskatı kesilmesine sebep olmuştu. İkbal hanıma bakarak incitmeden sarıldı küçük kıza... Ne diyeceğini ne yapacağını bilmiyordu.
Beş dakika sonra serum'un içinde ki ağrı kesici sayesinde, Yağmur'un uykuya direnen vücudu yenilmişti. Esila usulca ayağa kalkarak İkbal hanıma el hareketiyle dışarı çıkacağını söyledi. Odanın içinde ki banyoya geçip yüzünü yıkadı. Uykusuzluktan gözlerinin altı çökmüştü. Saçlarına şekil verdikten sonra odadan çıkıp Salih'i aramaya başladı. Sevdiği adam, koridorun sonunda iki büklüm sandalyeye kurulmuştu. Elinde ki telefondan gözünü çekmeden Esila'ya farkederek baktı. Genç kadın alacağı tepkiden korksada başını dikleştirip yanına gitti.
"Oturabilir miyim?" demesiyle Salih oturma şeklini düzeltip memnuniyetsizlik içinde eliyle otur dedi.
"Burada ne yapıyorsun? Yemek yedin mi? Yüzünde çok solgun duruyor. İstersen eve git biraz dinlen gel. Burayı merak etmene gerek yok. Ben buradayım..." Esila elini hafifçe kaldırıp Salih'in omzuna koydu.
"Yağmur iyi olacak."
"Biliyorum, seni de yorduk. Evine git dinlen "
"Biliyorsun, Yağmur beni annesi..."
"Önce elini omzumdan çek!" dedi Salih, yanında oturan kadının ne düşündüğünü umursadığı söylenemezdi. Esila, elini çekerek ağlamamak için sesli ama kesik kesik gülmeye başladı.
"Tamam elimi yasak belde'den çektim." diyerek kendini uzaklaştırmak istedi. Üçlü sandalyenin en sonuna kadar belli etmeden geçti.
"Beni annesi olarak görüyor. O yüzden yanında zaman geçirmekten zevk alıyorum. Başka hastane'ye götürsek daha iyi olmaz mı?" dediğinde Salih kaşlarını çatarak Esila'ya baktı. Genç kadın yutkunarak devam etti.
"Eniştemin Siyami Ersek hastanesinde tanıdığı bir doktor varmış. Yağmur'un durumunu ona anlattığım kadarıyla anlatmış. Şimdi sen diyeceksin yoğun bakımda kalan çocuğun kalbi uyumlu olduğu için burada kalması gerekiyor. Onuda hallettim... Doktor ve o aileyle irtibatta oluruz. Aile razı olduğu gibi burada çocuğun kalbi alınır. Sonra Yağmur'u diğer hastane de ameliyata hazırlarlar. Kalp gelince de operasyon başlar. O çocuğun beyin ölümü gerçekleşmiş sadece ailenin kabul etmesi gerekiyor. Dün gittim babasıyla konuşmaya anne de bu hastane de yatıyormuş."
"Esila! Bıkmadın mı, ben bıktım senden? Bu kadar bencil, kibirli birisi olduğuna inanamıyorum. O adam, aynı benim gibi bir baba... Aileyi nasıl razı edeceksin Yağmur'u göstererek mi? Ne demeyi planlıyorsun? Küçük bir kız ölüyor kendi küçük kızınızı feda edin mi diyeceksin? Rica ediyorum tatil, iş seyahati ne bileyim uzak bir yere git. Ailemden, benden bencil davranışlarını çek." dediği gibi ayağa kalktı. Esila sinirle kolundan tutup zorla sandalye'ye geri oturttu.
"Beni dinlemek zorundasın... Beni nasıl gördüğün umurumda değilken beni dinlemeden gidemezsin. Sonra bütün hakaretlerini gözünde nasıl bir kadın olduğumu bende dinleyeceğim."
"Çabuk konuş!" diyerek başını elleri arasına alıp bekledi.
"Siyami Ersek hastanesinde onlarca kalp doktoru var. Yatışı orada olursa içimiz daha rahat olur. Bugün İkbal anneme ayrıntılı olarak anlattım. Dediklerimi yerinde buldu. Sende tamam dersen yarın yatış işlemlerini yaparız."
"Esila!!!" dedi Salih ayağa kalkarak Esila'ya döndü.
"Senden de, anaç anne tavırlarından da, sadece kendi cevreni düşünmenden de bıktım. Bu kadar basit olmaktan vazgeç. İstemiyorum seni, yanımda durmanı, varlığını, nefes almanı dahi istemiyorum. Yağmur'un annesi sen değilsin. Yağmur'un tek annesi Yasemin olduğunu unutma. Sen benim yanımda olduğun sürece ben kendimden nefret ediyorum. Senin ölmeni bile bazen istiyorum, anladın mı? " dedi, bağırırken Esila'yı nasıl yıktığını görmüyordu.
"Anladım demek istemiyorum. Anlamadım, anlamayacağım, anlamak işime gelmiyor. Yasemin öldü bunu kabul et. Seni ve aileni sevdiğim için ölmem gerekiyor olsaydı ölürdüm." dedi, ağlamamak için içini çekti.
"Sen yanımda olduğun sürece Yasemin rahat uyumuyor. Beni neden unutmak istemiyorsun? Neden ikimizin acı çekmesine izin veriyorsun?"
"Sen acı çekmiyorsun, sen bana acı çektiriyorsun. Yalvarıyorum Salih..." Ayağa kalkıp Salih'in göğsüne başını yasladı.
"Benden nefret ettiğini bu kadar kolay söyleme. Gözünde bu kadar kötü olacak ne yaptım?" Hıçkırarak ağlamaya başladı. Salih elini kaldırıp Esila'nın saçlarına götürmek istiyordu. Avazı çıktığı kadar bağırmak "senden nefret etmiyorum" demek istiyordu. Arafta kalan elini çaresiz yere indirip kendini geri çekti. Esila'ya bakmadan omuzlarını dikleştirip Yağmur'un odasına gitti. Esila, ellerini yüzüne götürüp ağlamaya devam ediyordu.
********
Murat arabayı hastanenin önüne park edip çıkarken Melek önceden indiği için kapıda bekliyordu. Genç adam geldiği gibi el ele tutuşup asansöre yöneldiler.
Asansöre yaşlı bir çift ile binmişlerdi. İlk katta yaşlı çift inince tek başlarına kaldılar. Murat, Melek'in elini tutarken birden kadının önüne geçti. Gözlerini kısarak Melek'in dudağının kenarını öptü. Tutku vardı ama ateşli bir öpücük değildi. Başını hafifçe kaldırıp Melek'in ateş saçan gözlerine baktı. Aldırış etmeden asansörün duvarına yaslayarak genç kadının boynuna başını gömdü. Küçük ve fazla masum öperek kulağına dudaklarını götürdü.
"Seni seviyorum." Gülümseyerek birkaç adım uzaklaştı. Murat, başına gelecekleri bildiğinden ellerini yukarı kaldırıp gülümsedi. Melek gözlerini devirip Murat'ın dizine ayakkabısıyla tekmeyi geçirip itti.
"Sana yakınlaşma yok demedim mi?" demesiyle çantasıyla sırtına vurup asansörün açılan kapısından dışarı çıktı. Melek, kızaran yanaklarını eliyle kapatıp arkasına döndü. Murat tatlı tatlı gülümseyerek daha halen elleri havada duruyordu.
"Ahh, mükemmel vücudum yumrukların yüzünden eriyor. Gel bir daha vur."
Melek'in sinirini bir anda geçmişti. Yanına giderek göğsüne hafifçe vurdu.
"Yapma bir daha rahatsız oluyorum. Seni dövmekte istemiyorum. Bir daha yaparsan karın kasların laçka olur." dedi Melek, dudağını büzüp çocuk gibi söylemişti. Murat tamam dercesine başını salladı. Birkaç adım yürümeye başlamışlardı ki Murat, Melek'in yüzünü avuçları arasına aldı.
"Zengin olmanın yolu, zengin doğmaktan geçer demiş büyükler. Sen zengin doğmadığına göre, zengin olmak için benimle evlenmen gerekiyor." diyerek kadının şaşkın bakışları arasında göz kırptı.
"Sana böyle şaka yapma demedim mi? Evet dersem ne yapacaksın."
"Evleneceğim."
____________________
YORUM VE BEGENİ yapmayı lütfen unutmayın. Kendinizi belli etmeniz karşılığında bir insanı (yani beni) mutlu edeceksiniz. ❤❤❤❤