48. Bölüm
Yorum ve beğeni yapmayı lütfen unutmayın.
Hikaye senin yardımın olmadan bir hiç. Yanımda olun, beni yalnız bırakmayın.❤
Hadi başlayalım.
_________
Zengin olmanın yolu, zengin doğmaktan geçer demiş büyükler. Sen zengin doğmadığına göre, zengin olmak için benimle evlenmen gerekiyor." diyerek kadının şaşkın bakışları arasında göz kırptı.
"Sana böyle şaka yapma demedim mi? Evet dersem ne yapacaksın?"
"Evleneceğim." Melek tepkisiz bir duruşla Murat'ı baştan sona inceledi. Karşısında tatlı bir gülümseme bahşeden adamın şaka yaptığını çok iyi biliyordu. Kızgınlığının önüne perde çekip umursamaz olduğunu gösteremeye çalışsa da imkansızdı belli oluyordu. Elini çenesinin altına yerleştirip Murat'ın çevresinde sinsi bir gülüşle dönmeye başladı.
"Zengin olmanın yanı sıra yakışıklı, nazik, sempatik, mütevazi de olsaydın. Belki teklifini düşünebilirdim. Ama! Kötü şansım sağolsun, zengin adamı kakalamanın sonuçlarını yaşıyorum. Senden para harici istediğim hiçbir şey yok. Böyle teklifleri kendine sakla." diyerek gözlerini devirip yutkundu.
Murat'ın ansızın yaptığı hareketler, sözler, umut verirken gerçek olmayacağını da düşünüyordu. Evlilik teklifinin gerçek anlamda söylediğine inanmak istedi. Bir yandan da imkansız olduğunu pek ala biliyordu. Bu adam çok güzel seviyordu ötesi yoktu. Varsa da Melek buna inanmıyordu.
"Bu konuda şaka yapma." dedi itiraz kabul etmeyen bir tonda. Murat, başka şakalar yapabilirdi. Başından aşağıya su dökebilir, en acı biberi yedirebilir, bir anda düşmesi için itebilirdi. Kadın, bu şakalara birlikte gülebileceklerini düşünüyordu. Melek'in bir tarafı hadi ama sadece küçük bir şaka derken, diğer tarafı, vücudu kaskatı olacak kadar üzgündü. Omuzlarını dikleştirip ne olduğunu anlamayan Murat'a çarparak beklemeden yürümeye başladı. Bir ara merdivenlerin olduğu tarafa baktı. Elleri, bacakları özerklik ilan etmişti, Melek'e ait değildi. Gerçek olmayan teklif gerçeği tokat gibi yüzüne vurmayı başarmıştı. Evlilikle alakası olmayan bu adamla delilik olsada evlenmek istiyordu. Çocukları olsun ona benzesin istiyordu, ne delilikti. Melek bu ilişki de ciddi olan taraf olduğunu düşündü. Kendisine sahip olmasa yalan olduğunu bile bile "evet" diye bağırıp kollarına atlayacaktı. Nasıl bir rezilliğin kahramanı olurdu, Allah bilir. Melek yanından giderken, Murat cebindeki telefonu çıkarıp ön kamerasını açtı. Yüzünü, saçlarını incelemek için telefonun kamerasına yakınlaştı.
"Gerçekten beni çirkin mi görüyor? Bu kızın gözleri mi bozuk? Dünya'nın sayılı yakışıklılarından biriyim. Sadece yakışıklı değilim mükemmelim, sempatiğim nasıl farketmiyor. Birde evlilik teklifi yaptığım halde yaptığına bak. Evlenmek mi istemiyor bu cadı?" Başını arkaya doğru kaldırdı.
"Bu kadarı çok fazla... Herkesin içinde evlilik ile alakalı konuşmak istemiyorsa söyleyebilir. Sadece nabız ölçmek için söyledim. Beni, benim yanımda aşağılamak, nedir? Birde beni kakaladığını söylüyor. Ne var bunda kendisine aynısını bende yaptım. Hiç bahsini bile açtım mı? Hayır açmadım. Benim gibi yakışıklı bir erkeği ağına düşürmeyecekte kimi düşürecek?" Gülümsedi.
"En iyisi kökten çözüm, kaçırmak. Nikahı basıp her gün kollarımda uyandırmazsam bende Murat Arsel değilim." Beyaz gömleğinin yakasını düzeltip yetişmek için peşinden koştu.
*****
Esila yoğun bakımın önünde kısık sesle ağlayarak bekliyordu. Yanına gelen, salaş giyimli adamı görünce gözünde ki yaşları silip başını eğerek ayağa kalktı. Elini adama uzatarak acı içinde tebessüm etti. Kimsenin yanında eğmediği başını Salih ve Yağmur için eğiyordu.
"Yine mi geldiniz?" dedi adam, yoğun bakıma girmek icin zile bastı. Yanında duran kızın varlığından haz ettiği söylenemezdi. İstemediğini belli edercesine yüzüne bakmamaya gayret etti. Esila dudağını ısırıp adamın birkaç adım daha yanına yaklaştı. İstenmediğini bilmesi umurunda değildi. Yağmur için elinden geleni yaptığına emin olmalıydı.
"Dün söylediklerimi düşündünüz mü?" diyerek gözlerini kırpıştırdı.
"Çocuğumu öldürmeyi mi? Hayır düşünmedim!" demesiyle yoğun bakım hemşiresi dışarı çıkıp adamı birazdan alacağını söyleyerek içeri tekrar girdi. Esila, adam tarafından yanlış anlaşıldığını biliyordu. Gözleri yeni yaş akıtmamış gibi dolu dolu olmuştu. Yutkunarak adamın beklemek için oturduğu yere oturdu. Ellerini çaresizlikten önüne aldı.
"İnanmasanızda kızınız için çok üzülüyorum. Doktor çocuğunuz için umut yok dedi diye başım önümde, kalbini evladıma istiyorum." dedi Esila, başını yukarı kaldırıp bakmaya korkuyordu. Genç adam ütüsüz gömleğine bakarak acı içinde gülümsedi.
"Evde yangın çıktığında eşim dışarı gitmişti. Songül'ümün..." diyerek yoğun bakımın kapısına baktı. Songül'üm, güzel kızımın doğum günüydü. Annesi hem hediye hemde pasta almaya dışarıya çıkmış. Sürpriz olacaktı, herkese kötü bir sürpriz oldu. Hiç yapmadığı şeyi yapmış, çakmakla oynamış yangın çıkarmış. Kızım yoğun bakımda, karım evladının bu halini kaldıramadığı için ilaçlarla alt katta yatıyor." Başını dikleştirip Esila'ya baktı.
"Şimdi geçmiş karşıma kızımın kalbini vermemi istiyorsun! Bir anne olduğunuza inanmak çok zor."
"Anne değilim!" dedi güçsüzlüğü her kelimede belli oluyordu.
"Çok haklısınız. Bir anne gibi davranmıyorum. Çaresizce sizden kızınızın kalbini istiyorum. Yağmur, kızım gibi sevdiğim, kalp bulunamazsa ölecek. Doktor sizin kızınız için umut yok derken bizim için umut var diyor. Geç kalırsak onu da kaybedeceğim. Bir kere Yağmur'u görseniz, lütfen." diyerek ağlamaya başladı. Genç adamda yumruklarını sıkarak ayağa kalktı.
"Bedir ne oluyor?" Koridorun başında ki kadın duvardan destek alarak yanlarına yavaşça geliyordu. Ne olduğunu anlamadığı için kahverengi gözlerini merakla açmıştı. Başında siyah sade bir yazma arkadan bağlamış, üstünde geniş, ayaklarına kadar uzanan gecelik vardı. Üşümesin diye krem rengi bir hırka giymişti. Bir eli serumun askı demirini tutuyor bir eli duvardan destek alarak yürüyordu. Kolundan aşağıya sarkan serum hortumu ve bir kiloluk serum şişesinin içindeki ilaç yüzünden bitkindi.
Esila oturduğu yerde gözlerini kaçırarak arkasına döndü. Yabancı insanların kendisini bu halde görmesini istemiyordu. Kulağı, kadının kısık ve acı çeken sesine odaklanmıştı.
"Bedir! Kızım nasıl? Umut mu yeşerteyim yoksa tevekkül mü edeyim. Ne yapayım, sen söyle?" diyerek kocasının kolunu tuttu. Güç almak belki işe yarar diye güç vermek istiyordu.
"Sen burada ne arıyorsun? Hemen yatağına götüreyim seni, bu halde burada olmanın kimseye yararı yok." dedi adam, karısının yüzünü şefkatle avuçları arasına alıp öptü. Ağlama sesleri birbirine karışıyordu.
"Kızım!" diyerek kocasının susmasını sağladı.
"Uyandı mı?" Bedir başını dikleştirip karısına sarıldı.
"Uyanacak... Annesini ve beni bırakmaz." demesiyle Esila dudağını ıslatıp titreyen vücuduna aldırış etmeden ayağa kalktı. Nereye gideceğini ne yapacağını bilmiyordu.
"Songül ölecek, Yağmur ölecek, Salih ölecek, ben öleceğim." dedi yutkunarak.
********
Melek arkasında kesik kesik gülen Murat'a aldırış etmeden yürüyordu.
"Ya nabız ölçmek istedim."
"Ne hakla böyle bir şey yaparsın? Evlilik teklifini ciddiye almış olsaydım ne yapacaktın diyorum evlenirim diyorsun." Arkasına dönüp Murat'a baktı.
"Doğru söyledim. Evleniriz, zaten niyet bu değil mi?" diyerek yürümeye devam etti. Melek hala şaka zannediyordu.
"Bu tarz şakalar yüzünden senden ayrılmam gerekiyor." demesiyle Murat öne atılıp Melek'in elini elleri arasına aldı.
"Ağzını topla güzelim, ne ayrılığı? Nabız ölçmek istedim elime yüzüme bulaştırdım. Tamam kabul ediyorum ama ayrılık konuşması veya tehdit etmeni savunulacak bir durum yok. Bayan Kapya, durmanız gereken yeri bilin. Ayrılık o güzel ağzına alamayacağın kadar pis bir laf." diyerek Melek'in ağzına hafifçe vurdu. Melek, daha fazla sinirlenmemek için eliyle durmasını emretti.
"Çekip gitmemek için kendimi zor tutuyorum. Şu anda sempatik davranman bir işe yaramıyor." Önünde durduğu kapıyı çaldı. İçeriye girerek bir ay önce tanıştığı İkbal hanıma sarıldı.
"Kusura bakmayın, rahatsız etmezsek müsade var mı?" dedi Melek, yaşlı kadınla hal hatır sormanın ardından Yağmur'un yanına oturup küçük kızın uzun saçlarını okşadı.
"Nasılsın prenses?" demesiyle Salih'e döndü. Başıyla selam vererek yine markajına küçük kızı aldı.
"Maşallah çok iyi görünüyorsun." dedi, biraz önce yaptığı kavganın en küçük etkisi yoktu. Melek, sinirini iyi saklamıştı. Yağmur, gözlerini kısarak karşısında iyi göründüğü yalanını söyleyen kadına döndü. Dudaklarına küçük bir tebessüm nakşedip kollarına baktı. Gözünün önünde delik ve morluklar içinde duran kollarını, bacaklarını gördüğüne emindi. Çaktırmadan bütün ziyaretçiler gibi acıyarak kıza bakıyordu. Yine de Murat ve Esila'yla olan bağları yüzünden az tanıdığı çok sevdiği tek yabancı ziyaretçiydi.
"Çok iyiyşem yani iyi olduğumu şöylüyorşan teşekkür ederim." Başını hafifçe sağa indirip gülümsedi.
"Bana bir şey aldınız mı?" Gözleriyle bir şeyler aradı.
"Jenga, oyun hamuru gibi bir şey getirmediniz mi? Ben çocuğum ve gelenlerden bir şeyler beklerim."
"Şimdi hemen gidip alayım." diyerek Melek ayağa kalkarken Murat gayet sakin oturduğu sandalyeden küçük kızın burnuna uzanıp sıktı.
"İsteklerini akşam aradığımda ağlamak yerine niye söylemedin? Söylemiş olsaydın bir kamyon dolusu oyuncak getirirdim. Şimdi ceza olarak, en fazla üç oyuncak getireceğim." demesiyle Yağmur yatağının yanında ayakta bekleyen Melek'e baktı.
"Lütfen yaşımı araya katarak yedi yaş yazan oyuncaklar almayın. Murat amcam yüz tane oyuncak almak işterşe de bırakma. Yenge, en fazla üç tane olşun." dedi sırıtarak ilaçlar sayesinde sararmış dişleri ortaya çıkmıştı. Salih, yenge lafını duyduğu gibi küçük bir öksürük krizine girdi. Küçük kızı, Murat gibi olmadık yerde olmadık cümleler kullanıyordu. Murat ise göğsü iyice ne kabarmıştı. Bu işte tek utanan yine Melek olmuştu. Ellerini hayır dercesine sallarken Murat genç kadının beline elini koydu.
"Anlaşıldı küçük hanım, yengen ve ben güzel oyuncaklar alıp geleceğiz." Şimdi de herkes Murat'a şaşkın bakışlarla bakıyordu. Salih'in şaşkın bakışları çift üzerine odaklanmıştı. Dış görünüş olarak Murat ve Melek'in yakıştığını düşünüyordu. Huy olarak ise tamamen zıt karakterlerdi. Birisi her şeyle, herkesle dalga geçerken, diğeri çalışkan ve disiplinliydi. Birisi aşırı çapkın ve egoist iken diğeri ağzı bozuk ama mütevaziydi. Melek ellerini hayır dercesine sallamakta zorlansa da bir süre devam etti
"Öyle kaideye alınacak bir ilişkimiz yok. Lütfen Salih bey yanlış anlamayın. Bu konuşma iş yerine giderse benim için iyi olmaz. Lütfen unutalım." diyerek Murat'ı kendinden uzaklaştırmak için itmeye çalıştı.
"Sizin özel hayatınız kimseye söylemem." Yine tam Salih'lik cevap vermişti.
Murat, Melek'in hafif dirsek darbelerinden kurtulup Yağmur'un yatağına oturdu.
"Bugün benim evimde yemek bile yedik. Buraya gelirken evlenme teklifi bile ettim." dediği gibi Salih açabildiği kadar ağzını açtı.
"Murat bu sen misin? Sen ve evlilik... Yapacağın tek evlilik annenin bulduğu anlaşmalı evlilik olur diye düşünüyordum. Şaşırdım."
"Tebrikler güzel çocuklarım." İkbal hanım ne olduğunu anlamadan Melek'in omzuna dokunup tebrik etti.
"Eee, amca Melek yenge ne dedi?" Yağmur araya girmese Melek gerçeği anlatacaktı ama köşede ellerini hayır manasında saklamaktan aklına bir şey gelmiyordu.
"Sorma bücür, bez parçası gibi fırlatılıp reddedildim. Ne umutla teklif etmiştim. Bakma böyle çatık kaşlı durduğuna, bana aşık olmadığını kanıtlamaya çalışıyor. Akşama kadar dil dökse inanmam, sende inanma." dedi kahkaha atarak.
"İnanmam amca..." demesiyle kaşlarını çatarak Melek'e baktı. Yağmur sevdiği insanların her söylediği kelimeye kayıtsız şartsız inanıyordu.
"Ben, iyileşene kadar evlenme teklifini kabul et. Babam bana gelinlik alacak düğünde onu giymek istiyorum." Melek, küçük kızın isteği karşısında ne diyeceğini şaşırarak boş duvara gözlerini dikti. Işınlar yayarak duvara delik açmak istedi. Sonrada Murat'ın ayağından aşağıya sarkıtıp doğruları konuşturmak. Evlenme teklifini nabız ölçmek için yaptığını nasıl olurda söylemezdi. Oysa Murat'a bu ilişkide kimsenin haberi olmayacağını her görüşmesinde söylemişti. Artık kimsenin inanmayacağını bildiği için başını dikleştirip arkasına döndü. Küfür etmek, bağırmak, vurmak istiyordu. Kulağına alay edercesine Murat'ın cümleleri geldikçe gözlerini kırpıştırıp hızla odadan çıktı. Boş koridoru koşup, gelen asansöre bindi. Kapı kapandığı gibi yere çökerek söylenmeye başladı.
"Ben sevgili olduğumuzu söyleme diyorum o sabah kahvaltımızı bile söylüyor. Birde evlenme teklifi etmiş, pehh duyda inanma. Şaka yaptığını yüzüme karşı dedi. Ahhh delireceğim. Duygularıyla oynadığımı direk söyledi. Kıvırcık aptal hemde kanlı canlı aptal!" Zemin kata geldiği gibi ayağa kalkarak asansörden çıktı.
"Offf yemin ediyorum beni rezil etmeyi çok seviyor. Yoksa yaptığının mantıklı tarafı yok." demesiyle birisi koluna girdi. Melek panikle küçük bir çığlık atıp yanı başında duran kıza baktı. Esila, kan çanağı olmuş gözlerine aldırış etmeden gülümsüyordu.
"Cüş o ne biçim çığlık! Bir daha bağırma, yemedik kolunu. Kendi kendine kime sayıyor, ne konuşuyorsun?" dedi Esila, elini çekerek saçlarını karıştırdı.
"İsim ver bende beddua edeyim. Bu konuda staj yaptım." Melek, dudaklarını büküp koşmaya devam etmeyi bir an düşündü. Sonra daha fazla rezil olacağı aklına geldiği için durdu.
"Allah aşkına, koluma ne yapışıyorsun? Murat bir taraftan sen bir taraftan sabrımı mı ölçüyorsunuz?"
"Bırak sabrı! Benim kadar sabırlı olamazsın. Murat mı seni sinir etti? Evlerden ırak, sinir etme potansiyeli var adamın beyninde. Boşver cibilliyetsizi, hadi yemek yiyelim. Sabahtan beri hastanedeyim inanılmaz derecede açlıktan ölüyorum. Her an, şu an bile yere düşebilirim." demesiyle düşüyormuş gibi sallanmaya başladı.
"Bak düşüyorum. Lütfen tek başıma yemek yemekten sıkıldım. Hadi lütfen diyorum lütfen lütfen lütfen lütfen lütfen..."
"Tamam! Bu kadar lütfen yeterli. Karnım aç değil sadece eşlik etmeye geliyorum. O adama cibilliyetsiz dedin diye geliyorum. Yüzünün hali ne kaç saattir ağlıyorsun. Her gördüğümde niye ağlıyorsun onu da anlamıyorum." diyerek kolunda Esila ile hastaneden çıktılar. Hastane caddenin ortasındaydı. Esila, sabah caddenin başında arabayla gelirken gördüğü restorantta girdiler. Fazla lüks olmasa da güzel bir yerdi. Kahverengi masaların önünde sarı sandalyeler vardı. Bütün masaların üstünde krem rengi örtüler örtülmüştü. Duvarın bir tarafında osmanlı motifli duvar kağıdı yapılmıştı. Diğer duvarlar sade manzara resimleri ile bezenmiş oldukça göz dolduruyordu. Esila heyecanla masaya oturup masanın üstündeki yemek listesine bakmak için ellerine aldı.
"Otursana ne bekliyorsun?" diyerek ayakta etrafına bakan Melek'e seslendi. Melek başını dikleştirip karşısında ki sandalyeye oturdu.
"Güzel bir yermiş."
"Eh işte günü kurtarır. Karnım aç olmasa adım dahi atmam." demesiyle Esila, listeye tekrar bakarak kenarda bekleyen garsonu yanına çağırdı.
"Siparişinizi alabilir miyim?" dedi garson cebindeki kağıdı çıkartıp Esila'ya baktı.
"İstediğim karides çorbası ama listede olmadığı için mercimek çorbası getir. Sonra ki istediğim suşi ama burda olmadığı için karışık kebap getir. Sonra ki istediğim safranlı pilav ama burada olmadığı için sade pilav getir. Tatlı olarakta valrhona çikolata küresi isteyeceğim ama olmadığı için şekerpare getir." dedi Esila, elindeki menü listesini kapatıp masanın üstüne indirdi. Garson sadece çorbayı yazmıştı. Esila konuşmaya devam edince şaşkınlıkla kadına bakmayı sürdürdüğünden, kağıda çorba harici tek bir kelime yazamamıştı. Sormakta istemiyordu eğer sorarsa hayaller ve hayatlar mantığını tekrar duyacaktı. Kovulmak pahasına izin isteyerek mutfağa geçti. Esila giden garsonun arkasından gülmemek için kendini zor tutuyordu. Melek'e baktı hiçbir tepki alamayınca gülmeye devam etti.
"Gördün mü adamın yüzünü, şoka girdi. Ayy vallahi, düşmanıma sabahtan akşama kadar beddua etmiş ve kabul olmuş gibi rahatladım. Bugün aşırı zor bir gündü bir kova su içmiş gibi can geldi."
"Şu huyundan vazgeç! Adamın yüzünden çok senin anlamsız davranışın dikkat çekti. Adamla alay mı ettin? Murat ve sen nasıl olur da karşınızdaki insanın yerine kendinizi koymazsınız." diyerek garsonu el hareketiyle yanına çağırdı. Garsonun bir şey yazamadığını farketmişti. Zavallı adam yaptığı meslek yüzünden Esila gibi insanlarla bol bol uğraş veriyordu. Adam ellerini önünde bağlayıp başını eğerek yanlarına gitti.
"Buyrun efendim. Bir isteğiniz mi var?" dedi cebindeki kağıt ve kalemi çıkardı.
"Mercimek çorbası, karışık kebap, sade pilav, şekerpare ve kendi yaptığınız köpüklü ayran varmı?"
"Evet efendim..."
"İki bardakta köpüklü ayran." Garson yanlarından giderken Melek masaya kollarını uzatmış Esila'yı inceliyordu.
"Eric Cartman'a karşı hissettiğim bütün duyguları sana da hissediyorum. Belkide ona benzettiğim içindir."
"Şu Southpark mıydı neydi aptal ismi olan çizgi filmden mi bahsediyorsun?" dedi Melek'e bakarak. Olumlu yönde yanıt alınca Esila devam etti.
"O küfürbaz, ırkçı çocuğa benzettiğine inanamıyorum. Şimdiye kadar kendimle gurur duyuyordum. An itibariyle kendimden nefret ediyorum. Sayende iştahım kaçma noktasına gelip gitti." diyerek garsonun elinde dumanı üstünde ki çorba kasesine baktı.
"Siparişlerimi yedikten sonra kaçsın iştahım." Esila çorbayı koklayarak peçeteye sarılmış kaşığı çıkartıp üfleyerek içmeye başladı. Bütün siparişler masada yerini almıştı.
"Murat ile aranda ne var? Bir şey var ama ne kadar ciddi, soru bu olmalıydı?" diye sordu Esila, elindeki bir dilim ekmeği koparmadan ağzına götürdü. Melek soruyu duymadan on saniye önce bol köpüklü ayranını içmekle meşgul olduğundan, soruyu duyduğu gibi ağzındaki bütün ayranı Esila'nın yüzüne püskürttü.
"Ayy yemeği mi mafettin. Melek ne oluyor sana, abime aşık olduğunu söyleme sakın? Abim sana aşık onu anlıyorum da."
"Ne aşkı ya! Öyle bir şey yok. Olmadı, olmayacak, olmamalı, neden olsun?" demesiyle önünde ki peçeteyi alarak ağzını sildi. Bakışları ister istemez başka yönlere kayıyordu. Ne diyeceğini ne yapacağını bilmeden ayranı ağzına dikti. Bu sayede konuşmaya fırsatı olmayacaktı.
"Üstümü mafettin, boğazında kalsın emi!" dedi Esila tıslayarak, Melek birden ağzında ki kalan bütün ayranı da püskürttü.
"Ya yine mi. Off ya yüzüm gözüm ayran oldu."
"Gerçekten de bedduaların tutuyormuş." dedi, ağzından çenesine doğru akan ayranı diliyle temizledi. Esila inanamaz gözlerle önce Melek'e sonra kendi yemeğine baktı.
"Bedduam keşke tutmasaydı. Murat'a aşık değilsen ne diye her yere birlikte gidiyorsunuz?" diye birbirine bakıp kaşlarını kaldırdılar.
"Sekreterim ya hani!" Esila inanmayan gözlerle yalancı bir gülümseme sundu.
"Gözümle şahit oldum seni yiyecek gibi bakıyor! Koridor köşelerinde seni sıkıştırıp öpüyormuş, çalışanlar söyledi. Murat bir kadının peşinden gitmez, gitmezdi. Şimdi her an dibinde, sen kavga ederken salak bir sırıtış oluyor yüzünde. Geçen gün kavga ettiniz arkandan çok güzel konuşmuyor mu dedi? Hiç güzel konuşmuyordun." Melek ne diyeceğini bilmeden dinledi.
"Murat seninle eğlenmiş, çalışanlar senin de deli olduğunu söylüyor. Bir deli kuyuya taş atmış sizde peşinden gidiyorsunuz."
"İnkar edeceksin yani! Melek baksana bana, uzaktan salak gibi mi görünüyorum? Murat piknikten sonra yarım ağız söyledi zaten. Melek'e iyi davran, demediği gün yok."
"Murat benim elimde kalacak bir gün. Bunu bütün benliğimde hissediyorum."
"Senin ki de iyi cesaret! Yenge mi, Murat'ın annesini tanıyor musun? Ulviye Kapya! Onu tanıdıktan sonra ciddi olup olmadığını bir daha düşün. O sevmediği birisine hayatı da ilişkiyi de düşündürür."
"O niye?"
"Tatlı yengem farklıdır. Hemde üst seviyede, farklıdır. Boşver içini şişirmek istemiyorum." Esila ayağa kalkarak peçeteyle Melek'in yakasına akan ayranı sildi.
"Dünyanın en zor şeyi Arsel ailesine girmektir. Özellikle Murat Arsel'in kız arkadaşı olarak. Başarırsan tebrik ederim." Melek de bir kaç peçete alıp başının üstünde kahkahalarla gülen kızın üstünü silmeye başladı.
"Sen Murat'la ciddi ciddi sevgili olmuşsun. Sakın inkar edip yalan söyleme inanmayacağım."
"Offf tamam sevgiliyiz. Salak değilsin anlaman lazım. Rahatladın mı? Zaten Murat söylemiş ne diye sık boğaz ediyorsun?" diyerek gözlerini kaçırdı. Esila elindeki peçeteyi yere atarak çığlık attı.
"Çünkü, arkadaş olmamız için senin de söylemen lazım. Salih için tehlike arz etmediğin için gel sana sarılayım. Yengem konusunda da yanında olurum. Onun bulduğu kısmetleri sana bildiririm. Sende ağızlarına s*çarsın."
"Ya da konuşurum. O beni sevmese de oğlu seviyor anlayışlı olacaktır. Murat olmasa bile Salih ile aramda bir şey yoktu ki. Sen öyle sanmaya uzun bir süre devam ettin."
"Öyle olmuyor ama boşver şimdi bunları. Artık iki düşman değiliz." Melek, Esila'nın ne yapmaya çalıştığını anlamadığından ne demesi gerektiğini bilmiyordu. Seviyor mu sevmiyor mu belli değildi. Gülmesi çok doğalken, sarılması tiki kız modeliydi. Sarılmak yerine Melek'in kollarına parmak uçlarıyla dokunmuştu. Melek, kollarına bakarak başını garsonların olduğu tarafa dönderdi. Üç garson kulaklarını çekip önlerindeki tahtaya vurarak ellerini açtılar. Esila gibi tanıdıkları olmadığından duyacakları yükseklikte dua ediyorlardı. Melek dudağını ısırıp garsonlara daha fazla bakmamak için önüne döndü. Arka masada oturan iki adam, üç bayan da aralarında Esila'yı konuşuyordu. Gülmemek için dudağını daha fazla ısırdı. Bu manzara karşısında gülmemesi mümkün değildi. Daha fazla dayanamayıp mekanı inletecek kadar gülmeye başladı.
"Niye gülüyorsun? Bana da söyle bende güleyim."
"Hiç sadece..." Kahkahası daha şiddetlendi.
"Ne kadar sinir bozucu olursan ol kimse sana bunu yapamaz." diyerek masanın üstüne kollarını uzatıp başını indirdi.
"Ne yapamaz? Ne oldu?"
"Geldiğinden beri tek dedikodu malzemeleri sen oldun." Belli etmeden Esila'ya garsonları ve masayı gösterdi.
"Seni masaya yatırmışlar ve sen duymuyorsun." diyerek omuzlarını dikleştirip ayağa kalktı. Esila da bir şey demeden ayaklandı. Garsonların kendisini işaret ederek aralarında konuştuğunu ve arka masada fısıldayarak konuşan insanları yeni farketmişti. Çantasından üç bin lira çıkartıp, Melek'in şaşkın bakışları arasında masaya doğru yürüdü. Ellerini önünde birleştirip hepsine tek tek baktı. Platin sarısı saçları olan kız kendinden emin bir tavırla konuştu.
"Sorun mu var?" dedi, Esila başını sallayarak sinirle gülümsedi.
"Bazen yatağımda ki yastığımın bile yatamadığım için canına okuduğum oluyor. Siz kimsiniz ki beni çekiştiriyorsunuz? Yüzüme söyle!" demesiyle masadaki çay bardağını düşmesi için itti. Masaya saçılan çay suyuna bakarak hepsi kalktılar.
"Dünya bile umurumda değilken siz kimsiniz?" diye bağırıp kadının yanına yaklaştı. Kadınsı bir tonda kızın yanağını okşayarak seslendi.
"Bebeğim kendine güvenin mi azaldı? Horozlandın ama gördüğün üzere karşında tavuk yok." dediği gibi erkeklerden biri Esila'nın kolunu tutarak nazik olmayan bir hızla masaya doğru bıraktı. Melek de öne atılıp adamı itti.
"Sen ne hakla bir kadına böyle davranıyorsun? Şimdi caddenin ortasına geçerek avazım çıktığı kadar bağırayımda görün gününüzü. Artık özrünüzü polis ve insanlara anlatırsınız. Sonra işinizden mi olursunuz yoksa para cezası mı alırsınız bilmiyorum? Avukat olduğumdan hakettiğinizi size yaşatmak için elimden geleni yapacağım." diyerek blöf yapmadığını düşünsünler diye dışarıya doğru kendini dönderdi. Esila'ya göz kırparak yürümeye başladı.
"Siz hiç merak etmeyin. İki gün içinde hepsine celp kağıtları gelir. Donlarına kadar alırız." Üç adım atmıştı ki adam yalvararak Melek'in karşısına geçti. Melek sahte bir gülüşle adama bakmamak için arkasına döndü. Sarı saçlı kızın yanına kendinden emin gidiyordu. Avukat olmadığı halde avukat gibi görünmek zor gelmemişti. Boğazını temizleyerek kızı inceledi.
"Bana bak çakma sarışın! Madem iki yüzlü olacaksın. Bari biri bir b...ka benzesin."
"Ne biçim avukatsın, üslubun çok yanlış."
"Gözümün önünden kaybolmazsan üslubumun nereye kadar gideceğini gösteririm. Kızdan gözünü ayırmadan Esila'ya seslendi.
"Yemek yediysen gidelim." dedi, Esila garsonların olduğu tarafa geçip üç bin lirayı önlerine bıraktı.
"Bir daha gelen müşteri hakkında konuşursanız burayı mahkemeye veririm. Avukatımın kim olacağını söylememe gerek yok herhalde. Anladınız mı?" diyerek yalanı sürdürdü.
"Anladık." Üçü bir ağızdan söylemişti. Melek ve Esila sandalyenin yanına koydukları çantalarını alıp salınarak dışarı çıktılar.
"Avukat Melek, evlerden ırak olsun sen gerçekten de çok tehlikeli birisin." dedi Esila, Melek'in yalan söyleyerek onu korumasına şaşırmıştı. İlk defa çıkar olmadan yabancı birisi onu gerçek manada korumuştu.
"Teşekkür etme şeklin mi?" Ellerini kahverengi saçlarına götürdü.
"Gerçek bir şekilde sahte olmayan davranış ve sözlerle bana teşekkür etmen gerekmiyor mu? İçinden gelmiyorsa zorlama kendini. Ya da zorla hak ettiğimi düşünüyorum." dediği gibi Esila bir an bile tereddüt etmeden Melek'e sarıldı.
"Çok teşekkür ederim. Murat ile sevgili olduğunu düşündüğümde çok korktum ama iyi birisin. Artık emin olabilirsin, benim gibi bir arkadaş kazandın." demesiyle çantasından küçük çakısını çıkardı. Melek ne olduğunu anlamadan önce onun parmağını sonrada kendi parmağını kesti.
"Teşekkür'den sonra parmağımı kesmek de nedir? Aaa, yeter ama kendi parmağını niye kestin?" Melek'in sinirle söylediği kelimeler tükenince, Esila zorla Melek'in parmağı tuttu. İki yaralı parmağı birleştirip çocuklar gibi ellerini saçlarına götürüp konuşmaya başladı.
"Artık seninle kan kardeş olduk."
"Bir bu eksikti."
______________
YORUM VE BEĞENİ YAPMAYI LÜTFEN UNUTMAYIN. TEŞEKKÜR EDERİM❤❤❤❤