Yeni Üyelik
77.
Bölüm

49. Huysuz oğlunuzla ilgileniyorum

@kambersizyazar

Beğeni ve Yorum yapmayı lütfen unutmayın. ❤❤❤

Başlayalım.
__________

Melek, Esila ile birlikte hastaneye tekrar giriş yapmışlardı. Merdivenlerden çıkarken Esila'nın üzgün hali Melek'in gözüne fazlasıyla batıyordu. Oysa on beş dakika önce tartışma çıkaracak kadar iyi durumdaydı. Önüne geçmek için birkaç basamak yukarı çıkarak Esila'ya döndü.
"Gelip geçen insanlara geçmiş olsun diyelim mi? Bu sayede aklımızdaki sorulara birkaç dakika kenara koymuş oluruz." demesiyle merdivenden inen hamile kadının yanına gitti.
"Çok geçmiş olsun. İnşallah bebiş ve siz iyisinizdir." dedi, kırk yıllık tanıdık biri gibi sıcak kanlı sormuştu. Hamile kadın elini karnına götürüp.
"Teşekkür ederim. Bir ay sonra doğacak şimdilik çok iyiyiz." diyerek jilesini düzeltip ışıl ışıl gözlerle Melek'e baktı. Beklemediği bir anda hatrının sorulması hoşuna gitmişti. Merdivenin tahta tutanağına tutunup Esila'ya da gülümseyerek yanlarından uzaklaştı.
"Şimdi sıra sende." dedi Melek gözlerini kırpıştırıp Esila'nın arkasına geçti. Esila merdivenin başında telefonuyla uğraşan kadının yanına yavaşça yaklaştı.
"Şey..." Arkasına dönüp kaçmak, bir basamak inmek için adım atmıştı ki Melek parmağını kaldırıp "hayır" diyerek salladı. İtaat ederek kadının olduğu tarafa tekrar döndü.
"Şey... Geçmiş olsun." dedi bir çırpıda. Kadın sinirle uğraştığı telefonunu cebine koyup Esila'ya baktı.
"Geçecek gibi durmuyor ama teşekkür ederim." demesiyle Melek arkada Esila konuşsun diye sırtına dokundu.
"Yardımcı olabileceğim bir şey varmı?"
"Teşekkür ederim, ablam ve yeğenim için dua etseniz yeterli." diyerek yanlarından uzaklaştı.
"Acaba şu hayat da dertsiz insan var mı?" dedi Esila, bir basamak aşağıda duran Melek'in kolunu tutup yürümeye devam ettiler. Koridorda Murat sandalyenin üstüne oturmuş hararetle telefonla konuşuyordu. Farkedilmedikleri için yerlerinden kıpırdamadan diğer uçta sesi sessizce dinlemeye başladılar.
Esila, dudaklarının önüne parmağını götürüp susması için direktif verdi. Telefonda kim olduğunu merak ettiğinden Melek de susuyordu. Bir ara Murat gülmeye başlayınca bir adım daha yaklaştılar. Her güldüğünde bir adım daha, bir adım, bir adım, bir adım nihayet uzansa tutacak gibi yakındalardı.
Esila, sağ elini beline koyarak sol eliyle Murat'ın omzuna dokundu. Döndüğü gibi de fırsat vermeden konuşmaya başladı.
"Kiminle konuşuyorsun? Ya da neden gülüyorsun? Kuzen yüzünde güller açıyor." diyerek Murat'ın kıvırcık saçlarını karıştırdı.
"Hayırdır ağa ne iş?" Söylediği sözün tam aksine gayet ciddi sormuştu.
"Sana ne bedduakolik, kendi işine bak. Hadi hadi git Salih'e aşk dilen." dediği gibi ayağa kalkarak Melek'in yanına gitti. "Ay bayılacağım bana laf soktu. Kendi Melek'in omzunda yük gibi geziyor. Salak!" diye Murat'ın darbelerinden kendini koruyup kaçtı. Melek sinirlendiğini belli etmeden ellerini olmayan ceplerine koymaya çalışıyordu. Kendini geri çekmek istese de Murat'ın gülümsemesi yüzünden şimdilik mümkün değildi. Adam elindeki telefonu kulağına götürüp Melek'in beline elini atıp kendine yasladı. Yılan misali genç kadını, göğsüne hafifçe sarmasının ardından, saçlarına sıkı bir öpücük kondurdu.

"Sakın kapatma! Bekle on saniye seni birisiyle tanıştırmak istiyorum." demesinin ardından Melek'e telefonu uzattı.
"Kendini anneme takdim et." dedi sadece, Melek titreyerek telefonu eline aldı. Hiç bu anı beklemiyordu. Telefonla konuşmak istemese de eline tutuşturulmuş telefona bakıp yutkundu, yutkundu bir işe yarıyormuş gibi tekrar yutkundu.

"Hadi konuş! Seni çok merak ediyordu." Ansızın verilen telefonla baş başa kalmış. Çaresizce;
"Merhaba efendim." diyerek karşıdan cevap bekledi. Bir süre sonra cevap gelmeye başlamıştı. Tabii istediği bir cevap, alışılmış bir konuşma olmayacaktı.
"Dilinden düşürmediği sekreter hanım!" İlk cümlesi küçümseyerek çıkmıştı.
"Nihayet konuşma fırsatı yakaladık. Yanlış degilsem, Fahri seni oğlumu adam etsin diye tutmuştu. Ama sen oğluma ağını atmışsın. Bir ara sizinle bir çay içmek isterim."

"Çok sevinirim."

"Şimdiden sizi sevmediğime kanaat getirdim. İnsan sarrafıyım, anlatılanlardan tanımak bana yetti aslında ama, kendinizi düzgünce takdim ederseniz fiyatınızı belirlemek kolay olur." der demez Melek'in konuşmasına müsade etmeden devam etti.
"Duyduğum kadarıyla oldukça rahat birisin, ağzın bozuk, kavgacı olduğunu da biliyorum. Kenan bey'in de başına iş açmışsın. Para seviyorsun hemde fazla sevdiğine eminim. Güvenilir kaynaklarım sayesinde işe girdiğin ilk günden beri sizi dinliyorum. Murat'ın ağzından sizinle alakalı kolaylıkla laf çıkmazdı. Saçma bir şekilde bugünlerde isminin geçmediği tek gün yok." Tiksinerek söylemişti.

"Murat'ı tanımıyorsun, belli olan bir şey var oğlum aşk adamı değildir. Kadınlar onu o da kadınları sever. Yaşam tarzımıza uygun aday seçmesi gerektiğini her zaman bilir, sanırım kafası karıştı. Sizde fırsat bildiniz."

"Yanlış bir izlenim oluşmuş olmalı. Bir an önce düzeltmek isterim izniniz olursa." diyerek sessizliğe büründü.
"İstemez! Geri dur yeter." Melek, alttan alarak kazanabileceği şeyleri düşünürken bir tarafı da yapılan ithamların altında kalmayı kabul etmek istemiyordu.

"Nasıl isterseniz. Kenan beye gelecek olursak her haltı anlatan kaynaklarınız Kenan ve Ayhan'ın yaptıklarını anlatmamışlar. Hem onların cezasını tek başıma vermedim. Oğlunuz yanımdaydı." Murat yine yapmıştı yapacağını, annesiyle konuşacağını bilseydi ne demesi gerektiğini Esila'ya sorardı. Ona olan tavrını şimdiye kadar hiç merak etmemişti. Haberi olsaydı, kendini bu kadar kötü bir durumda hissetmezdi. Melek, Murat'ın neden yaptığını merak etmiyordu. Sorsa bile söyleyeceği sözleri aşağı yukarı biliyordu.
'Doğal halini bilsin ki, seni tanıdığı zaman birlikteliğimize itiraz etmesin.' diyecekti. Düştüğü durum karşısında sinirlense de, bir şekilde kırmadan dökmeden halletmek istiyordu, susmam dediği yerde susacaktı. Konuyu dağıtmak niyetiyle naif bir tonda seslendi.
"Size nasıl hitap etmemi istersiniz?" diyerek terleyen alnını cebinden çıkardığı peçeteyle sildi. Aşkla, sevdiği kadını izleyen genç adam, dudağını oynatarak "seni seviyorum" dedi. Melek de elini boğazına götürüp dudaklarını oynattı.
"Sen bittin!" başını başka yöne döndürdü. Murat da yanına yaklaşıp yüzüne bakması için omzuna dokunuyordu. Elinde tuttuğu telefonu unutmuştu.
"Sırnaşma!" dedi burun kıvırıp.
"Kay öteye ne sokulup duruyorsun, kedi misin?"
"Beni duyuyor musun? Oğlumla mı bu şekilde konuşuyorsunuz? Heyy sana diyorum! Beni duyuyor musun? Sekreter hanım cevap verin." Melek, kulağını tırmalayan sesle kendine geldi. Murat'dan uzaklaşıp diğer tarafa geçti.
"Evet duyuyorum. Yok oğlunuz değil."
"Olmasın zaten, bana Ulviye hanım diye hitap edin. Yanına, önüne, arkasına başka bir takı koymayın. Sizin gibi insanların benim etrafımda seviyeli davranmasına çok dikkat ederim. Çalışan ve patron arasında her zaman uzaklık olması gerekiyor. Haklı değil miyim?"
"Tabii ki haklısınız, sadece Ulviye hanım diye hitap edeceğim." diyerek dişlerini sıktı. Hakaret vari konuşması telefon kapanmadan bitecek gibi görünmüyordu. Melek bir şey demeden telefonu kapatmak da istemiyordu. Sonradan pişman olma ihtimali olsada umurunda değildi. Konuştu... Sonuna kadar da konuşacaktı.

"Ben oğlumu sizin gibi birine yedirmem." Başına vuran ağrıyla kaşlarını yukarı çıkarıp indirdi.
"Ulviye hanım, oğlunuz sizin anlattığınız gibiydi. Biraz eksik söylediniz izninizle tamamlamak isterim. Ben kavgacıyım, oğlunuz deli, benim ağzım bozuk, oğlunuzun başlı başına yaşam tarzı. Ben para seviyorum, oğlunuz parayla başına bela açıyor. Ben insanın yüzüne direk söyleyeceğim şeyleri söylüyorum, oğlunuz yumruklarını konuşturuyor. Tembel, kendini beğenmiş, ukala, egoist birisiyken onu tanıdım. Bana yapmadığı eziyet kalmadı benim elimde armut toplamadı."

"Ne saçmalıyorsun sen?" Duymamazlıktan gelerek devam etti.

"Bana fiyat biçmek istediniz. Hay hay bütün malınızı bana hibe etseniz yetmez. Zengin birisi olmaya bilirim fakat pahalı olduğum konusunda hassasiyet isterim."

"Terbiyesiz!"

"Bunu bilmeniz iyi. Bir dahaki konuşmamız da terbiye sınırlarımı aşmak zorunda bırakmayın. İyi ki doğurmuşsunuz ve iyi ki onun sevdiği kadınım. Şükür edin, bela paratoneri, çapkın, huysuz oğlunuzla ilgileniyorum. Yoksa oğlunuz ömrü billah turşu gibi başınıza kalırdı. Huysuz oğlunuz bundan sonra benim." Durdu sonra bu sözleri yeterli olmadığına karar verip devam etti.
"Birkaç saat önce oğlunuz ne yaptı biliyor musunuz? Salih'in kızı bana yenge dedi diye havalara uçtu. Şimdi de sokulup duruyor aptal işte."

"Murat'a aptal mı dedin?" Öfkeden deliye dönmüştü.

"Hıı öyle dedim. Sizde bana bir şeyler dediniz. Siz oğlunuz, bende sevdiğim adam için bu sohbette edilen cümleleri yutalım."
"Ne diyorsun sen?"
"Şimdilik tadı damağımda kalan bu sohbeti burada bitiriyorum. Sizinle yüz yüze tanıştığımda, nasıl biri olduğumu bildiğinizden sohbetimiz akışında olur. Ne de olsa oğlunuz sayesinde beni tanıdınız. Ağzım bozuk, nerde nasıl davranmam gerektiğini bilmeye bilirim. Oğlunuzun yaptığı hataları düşünüp benim yaptıklarıma anlayışla karşılaşacağınızı kesinlikle tahmin ediyorum. Murat istemezse şu dakika bırakırım ama peşimde olan o. Benimle değil onunla konuşun. Bana değil ayrılması için ona fiyat biçin." dedi oh çekerek, konuşurken ruhu alınıyor gibiydi. Yüz yüze gelince alacağı tepkiyi pek ala biliyordu. Açık bir dille kınama yapacak, olmazsa olmaz hakaret edecekti. Daha halen kendisinden gözünü ayırmayan adama döndü. Eliyle yanına gelmesi sağlayarak telefonu ona uzattı.
"Seninle konuşmak istiyormuş." diyerek telefonu verip şaşkın halde onları izleyen Esila'nın yanına koştu.
"Ulviye yenge seni tehdit mi etti?" Esila, dilini, dişinin üstünde gezdirerek sormuştu. Dişinin boşluk olan kısımlarına yediği yemeklerden kalması sinir etse de belli etmeden gülümsedi. Melek, Murat'ın koridordan ayrılırken hararetli sohbetine bakıp Esila'ya döndü.
"Konuşurken belli oluyor muydu?"
"Evet, yani ben anladım. Salih telefonda bana her bağırdığında kalabalık ortamdaysam benimde yüzüm öyle duruyor. Murat'a her baktığında "kurtar beni" der gibi bakıyordun. Ama!" Bir anda sustu. Murat'ı işaret ederek devam etti.
"Kuzenim tam bir annecidir. Yengem ne derse Murat alanında tamam olarak kabul görür. Annesinin hediye ettiği iki bardak yüzünden bir kişiyi hapsetmeye çalışıyordu. En son ne oldu bilmiyorum. Sekreter kız, istemeden bardağı kırınca Murat garibanın hayatını kararttı. Offf kanka olduğumuzdan direk söyleyeceğim, çok zor. Birazdan yanına gelerek üzgünüm ayrılmak zorundayız diyebilir." Kolundaki marka saatine bakarak ayağa kalktı.
"Önce Yağmur'a bir bakayım sonra alt kata inip yoğun bakımdaki çocuğun durumunu öğreneyim. Annesiyle görüşmemde lazım." Esila odaya geçtiğinde Melek de olduğu yerde Murat'ın yanına gelmesini bekledi. Ayrılmak isterse hemen kabul edecekti.

*******

"İşte geldim burdayım ben bu işte ustayım."
"Eşila anne çabuk gel." Salih'in çatık kaşları arasında Yağmur'un yanına geçti.
"Hayırdır küçük hanım neye bakıyorsun?" diyerek elinde tuttuğu tablete baktı.
"Vov nasıl bir oyun bulmuşsun?" Heyecanla tableti eline alıp Yağmur'un yanına kıvrılarak oyunu oynamaya başladı.
"Mükemmel oyunmuş ay ay ay yanacağım." Oynadığı oyuna kendini o kadar çok kaptırmıştı ki Salih'in ona bakarak güldüğünü farketmiyordu.
Salih dudağını ısırıp kendine hakim olamayarak yanlarına yavaşça yaklaştı. Esila'nın arkasında ne oynadığını izliyordu. Esila'nın sırtına dökülen saçlarına birden elini götürdü. Dokunmak istemişti dokunduğu gibi de pişman olmuştu. Elini hızla çekerek başı önünde dışarı çıktı. Esila, kapanan kapıya bakıp gözlerini devirerek Yağmur'a döndü.
"Baban yine sinirlendi... Koca adam küsüp duruyor." demesiyle kaldığı yerden oyunu oynamaya devam etti. Salih, Melek'e baş hareketiyle selam vererek Murat'ın gittiği tarafa yürüdü.
Merdivenlerin önünde pencerenin camına yapışmış telefonla konuşan Murat'a görünmeden merdivenlerden indi. Nihayet dışarı çıkmış hastanenin bank'ına oturmuştu. Derinden nefesler alarak başını elleri arasına aldı. Soğuk rüzgarın etkisiyle vücudu titriyordu. Aldırış etmeden gözleri yumdu.
"Esila affet, yanımda kalman için çaba harcamıyorum. Kendimden ne kadar nefret etsemde elimden gelen hiçbir şey yok." Nefesi cigerlerine intikal etmemiş olacak ki başını açık mavi gökyüzüne kaldırdı. Severek evlendiği eşi Yasemin, ölmeden önce Esila'nın, Salih'e gönderdiği mektupları tesadüfen birikmiş dosyaların içinde görmüştü. Kırk mektup hep aynı aşk ile yazılmış. Salih de karısı sayesinde ilk o zaman mektupların içeriğinden haberdar olmuştu. Esila tarafından cuma günü saat iki de verilen boş kağıtlar olduğunu düşünüyordu. O gün Yasemin'e evlilik teklifi edip herkese ilişkileri olduğunu açıklayacağı gün diye dosyaların içine koyup orada unuttu. Yasemin evlendikten sonra bulmasa uzun bir süre daha okunmayacaktı. Aşkın en samimi hali vardı bütün satırlarda. Yasemin gönderilen onlarca mektubu tek tek okudukça hiç tanımadığı kızdan nefret etmiş. Evlenmeden, Salih'in hayatına dahil olmadan yazılmış mektuplar olmasına rağmen, kıskançlık krizlerine girmişti. Yağmur o zaman altı aylık olması yüzünden annesinin kapı cam indirdiğini hatırlamıyordu. Kocasını o kadar kıskanıyordu ki bir kere kızını öldürmek bile istemişti. Son anda Salih gelerek küçük kızını öldürmesine engel olmuştu. Arkasına sığındığı tek sebebi öldükten sonra Esila kızına kötü davranacaktı. Esila'nın ilişkiyi duyduğu gibi yurtdışında kalması bile Yasemin'in susması için yeterli değildi. Salih kendisiyle evlendikten sonra Esila'yla aralarında ne mektup alışverişi ne de e-mail olmuştu. Salih'in okuma fırsatı dahi olmadığı mektuplardan hep sorumlu tutuluyordu. Salih ilk kez, Esila'nın duygularını, o zaman karısının ağzından mektupla öğrenmişti. Yasemin, mektupları akşam yemeklerinde bağıra bağıra Salih'in yüzüne okurdu. Nefret ederek, isyan ederek, ölmek isteyerek okuyordu. On altı yaşında bir kızın mektuplara sığdırdığı aşkı kıskanıyordu.
"Sevgili kocacığım, bu mektup diğer mektuplar gibi yine sana yazılmış. Küçük kızımız buradayken tutkuyla okumak istiyorum. İçeriğinde aşk, sevgi, tutku hepsi var." diyerek sevdiği adamın hayatını zehir ediyordu.
"Yasemin güzel karım, onlar seninle tanışmadan önce yazılmış alelade sözler. Senden sonra Esila buradan bu ülkeden uzaklaştı. İçine ektiğin nefret tohumu yuvamıza zarar veriyor. O kıza olan nefretin inan gereksiz. Evlendikten sonra ne telefon ne haberi geldi. Eminim başka birini sevmiştir."
"Gebersin. Sana bu cümleleri yazan her kimse gebersin." Salih her zaman alttan alan taraf olmuştu. Yasemin'in ağır hastalığı yüzünden nefretini kusmasına her defasında izin veriyordu. Baş edemeyeceğini anladığı anda İkbal hanımı kendi evlerine taşınması konusunda ikna etmeye çalışmıştı. Yasemin buna da izin vermedi.


Salih hatıralardan kısa bir an uzaklaştı. Gözlerini kırpıştırıp Yasemin'in hatıralarının beynine verdiği zararı düşündü. Karısını zamanında ne çok sevmişti. Ölmüş olsada kalbinde yeri kazılıydı. Hastalanmadan önce iyi bir kadındı. Salih de şefkat ve merhametine aşık olmuştu. Girdiği bunalımdan hiçbir zaman çıkamadı. Birden aklına mektupta yazılan cümleler geldi. Yasemin aklına kazılan mektubu aşağı yukarı yirmi kere okumuş olmalıydı. Esila mektupları yolladığı zaman on altı yaşlarında genç bir kızdı. Gözünün önünde cümleleri kapatmaya çalıştıkça yeniden duyduğu kelimeler dökülüyordu.

[ Sevgili Salih;
Bu hafta yine senin yanında, etrafında köşe bucak seni izledim. Senden izin almak aklıma gelmedi mi, tabii ki geldi. Ama işime gelmedi, zaten izin vermezdin bende izin almadım. Yüzün bu hafta çok soluktu. İnşallah hasta degilsindir. Seni hastaneye götüreyim mi diye sorduğumda 'sana ne küçük, bir haftadır hastane demekten bıkmadın mı' dedin gülerek... Sen çok biliyorsun demek istedim sonra kızarsın diye yine sustum. Herkese karşı kibar ve naziksin. O kadar iyi olman beni çok korkutuyor. Dünya kibar insanlara karşı adaletli değil. Seni sevdiğimi söylemiş miydim? Çok seviyorum, hani onun için ölür müsün deseler, istediği şekilde ölürüm, diyecek kadar. Ama ben seninle yaşayıp en yakın arkadaşın, sevdiğin, eşin, cocuklarının annesi olmak istiyorum. Bunu bütün kalbimle hissediyorum. Seni seviyorum belki unutmuşsundur. O kadar çok seni sevdiğimi söyleyeceğim ki, herkes sırt çevirse Esila yeter diyeceksin. Sana bu mektubu diğer mektuplar gibi şu anda vermeyeceğim. Sevgilin olmadan bekar kalmaya devam et. On sekiz yaşımda olmama az kaldı. O zaman kimse beni senden ayıramayacak. Bütün mektupları önce sen, sonra birlikte okuyup birlikte güleceğiz. Sen bana 'aptal kız nasıl da bana aşık olmuşsun' diyerek dudaklarımı öpeceksin. Bende göğsüne kafamı gömerek 'ne sandın dünyalar kadar seviyorum seveceğim' diyeceğim. An itibariyle mektupların sana ulaşmasına beşyüz yirmi altı gün, on beş saat kaldı. Geleceği gün cuma günü, saat iki de olacak. Ne mübarek bir gün değil mi? Evdekilere sana olan aşkımı dün anlattım. Murat bir ay önce Fransa'dan geldiğinden, tam anlamıyla konuya Fransız kaldı. Tek bildiğim sana sinir olduğu. Çatlasın öküz. Dayım ise yurt dışına göndermekle tehdit etti. Ölürüm de gitmem dedim. Çocukça hareketler yapıyormuşum. Kimse göremiyor, yanında kalmak için çok uğraştığımı. Bu yüzden çok eminim, mektupları okur okumaz bana aşık olacaksın. Şimdiden evlilik teklifi sen mi ben mi yapacağım diye düşünüyorum. Son olarak ben küçük değilim. Sadece yaşım senden daha geride.] Salih elini saçlarına gezdirip dişlerini sıktı. İki kadın da onun yüzünden harap olmuştu. Yasemin ölmeden önce Yağmur'un üstüne binlerce yemin, binlerce söz istemiş. İtiraz etmeden karısının dayattığı tüm yeminlere tamam demişti. Şimdi yeminler Salih'in kalbinde çırpınıyordu. Esila'nın karşılıksız aşkı sessizce karşılık bulmuştu. Kalbi o kadar çaresizdi ki, kızının hastalığını bile tutamadığı yeminlerine bağlıyordu.

"Ben şimdi ne yapacağım?"

*******

Melek gözünü ayırmadan koridora bakarken Esila odanın kapısını açarak etrafa sonrada sandalyede korkarak bekleyen Melek'e baktı.
"Salih nerede? Ya Murat!" diyerek gözlerini koridora tekrar yöneltti.
"Melek, herhalde kuzen kaçtı. Baksana kaç dakika oldu ortalıkta yok."
"Salih de kaçar gibi çıktı." dedi misilleme yaptığını düşünerek ayak ayak üstüne attı.
"Ben alışkın olduğum için rahat takılıyorum. Adam bildim bileli benim varlığımı istemez. Gider bir dolanır sonra yine gelir. Tabii Murat öyle değil diyeceğim de annesi içine girdi mi her şey bitmiştir." Odanın içine bakarak dışarı çıktı.
"Benim minik, birazcık işim var. Rica etsem Salih gelene kadar Yağmur'un yanında durur musun? Uyuyor zaten sana zararı dokunmaz."
"Tamam..." diyerek odaya girdi. Esila'nın daha fazla konuşarak canını sıkmasını istemiyordu. Yağmur kucağındaki küçük ayı'yla birlikte iç çekerek uyuyordu. Gözleri aralıklı durduğu halde uyuyor olmasına şaşırmıştı. Yine de aldırış etmeden yanı başında duran sandalyeye oturdu. Yatağın iki tarafına koyulmuş küçük dolaplara baktı. Bir tanesinin üstü peçete ve minik lokumlar vardı. Diğerinin üstünde ise sadece bir kitap... Ayağa kalkarak kitabı ellerinin arasına aldı. Sayfaları yavaşça çevirmeye başladı. Kimin kitabı olduğunu merak etmişti. Esila'nın tarzı gibi durmuyordu. Salih'in hangi tarz kitapları okuduğunu bilmiyordu. En son aklına gelen İkbal hanımın olacağını karar verdi.
Yerine tekrar oturup kitabın ilk sayfasını açtı. Esila ve Salih adına kitabın yazarı tarafından imzalanmış bir kitaptı.
[ Esila ve Salih kardeşime;
Bazen solundan soluğundan eksilirsin.
Yinede eyvallah dersin.
Sevgilerimle El yazısıyla Hikmet Anıl Öztekin yazılmıştı. ] Birkaç sayfa çevirip altı çizilmiş yerleri okumaya başladı.
"İncitmek için söylemek yerine gerçekten bir eksik varsa, ince bir yağmur gibi söylenmeliydi. Öyle inceden, öyle muhabbetli..." Ruhu her cümle bitiminde alev alıyordu. Sanki yazar kendi duygularına tercüman olmuştu. Dudaklarını kıvırıp kitabı kapatarak yerine indirdi.
"İnşallah incitmeden Murat benimle konuşur." Başını hafifçe sağa doğru yatırıp gözlerini kapattı. Birkaç dakika uyursa her şeyin düzeleceğini umuyordu.

****

Esila, yoğun bakıma giderek adamı tekrar göreceğini umut ediyordu. Kimseleri bulamayınca duvara yumruğunu yavaşça vurmaya başladı. Birkaç dakika sonra topuk sesleriyle koridoru inleten kırk yaşlarındaki kadına yöneldi. Saçlarıyla oynayarak hiç bir derdi yokmuş gibi zaten oldukça kısa olan eteğini yukarı kaldırdı. Yoğun bakımın ziline basarak kapının açılmasını bekledi. Çantasından çıkardığı aynayla da yüzünü inceliyordu. İki dakika sonra açılan kapının ardında estetik katliamına tanık olacak hemşire çıktı. Hemşire şaşkınlıkla ağzını açabilecek en büyük uzunluğa getirmişti. Haklıydı... Yüzünde ve vücudunda birkaç yıla sığdırılmış dolgu, botoks, fraksiyonel lazer, hyaluronik asit, lipoliz, kök hücre, liposuction ve onlarcasını vücuduna yüzüne enjekte etmişti. Saçlarını on dakika içinde on beşinci kez sallayarak hemşireye gülümsedi.
"Tatlım, sevgilim burada mı?" diyerek dudağını yaladı. Hemşire parmağıyla yoğun bakımın üstünde duran yazıyı gösterdi.
"Sevgiliniz burada olamaz. Burası çocuk yoğun bakımı..." dedi, Esila başka fırsat yakalayamaz diye kadının önüne geçip konuştu.
"Burada küçük bir kız var."
"Burada büyük birisi yok zaten."
"Yanlış anladınız. Burada trafik kazası yüzünden beyin ölümü gerçekleşmiş kızın ailesi bu hastanede mi kalıyor?"
"Bahsettiginiz küçük kız Songül olmalı. Annesi alt katta kalıyor." dediği gibi kapıyı kapattı. Esila, kendisine seslenen kadına aldırış etmeden aşağıya koştu. Alt katta ki hasta servis bölümünde kimseler yoktu. Rahatlamıştı. Açık olan odalara bakarak işe koyuldu. İlk odada yaşlı bir kadın yatıyordu. İkinci odada ağlayan bir adam ve yatakta adamı çaresiz izleyen bir kadın vardı. Üçüncü, dördüncü, beşinci derken on ikinci odaya gelmişti. Kapalı olan kapıyı yavaşça açarak başını uzattı. Birkaç saat önce hatır sorduğu kadın yatakta ki kadınla konuşurken Esila'nın varlığını farketmişti.
"Aaa merhaba sizinle karşılaşmıştık." diyerek Esila içeriye girdi. İkisinin şaşkın bakışları arasında elini önce yatakta ki kadına sonra oturan kadına uzattı.
"Esila Altun..."
"Anlamadım?" dedi yatakta uzanan kadın. Esila burnunun üstünü kaşıyarak dediğini tekrarladı.
"İsmim Esila, sizinle tanıştığıma memnun oldum."
"Benim adımda Nevin bana refakat eden de kardeşim Sultan. Sizi eşimin yanında görmüştüm. Ağlıyordunuz yanlış hatırlamıyorsam eşimle kavga etmiştiniz. Yanlış mı hatırlıyorum?"
"Evet, tahammül edemediği bir şey söyledim. Haklıydı hatsizlik ettim."
"Ne dediniz?"
"Kızınızın kalbini, kalp bekleyen biri için istedim." diyerek başını önüne eğdi. Hiç olmadığı kadar utanıyordu. Nevin hanım ne diyeceğini şaşırmıştı. Sultan hanım ise, ablası gibi susmak yerine ayağa kalkarak bağırdı.
"Fazla acı bir konuşma olduğu aklınıza geliyor mu? Bakın Esila hanım bir anneye söyleyeceğiniz bir konuşma değil. Lütfen dışarı çıkın ve ebediyen bu bahsi kapatın." dedi, Sultan hanım'ın ince kaşları Esila'nın konuşması yüzünden çatılmıştı. Ablasının yanına geçerek omzuna dokundu. Nevin hanım, kardeşinin aksine karşısında eğilip bükülen kıza hoşgörüyle bakıyordu. Küçük kızının o yangında sağ çıkması bile Allah'ın mucizesiydi. Bugün gördüğünde ölüden farkı yoktu. Dudakları aralık bırakıp mırıldandı.
"Belki de ölmek için kalbinin bağışlanmasını bekliyordur. Kalbine ihtiyaç duyan onun gibi hayat dolu biridir."
"Abla lütfen bu kadar içine atma. Hasta olacaksın. Bir annenin söyleyeceği sözler değil." demesiyle ablasına ağlayarak sarıldı. Nevin hanım gözünü Esila'dan ayırmadan kendini kız kardeşinden ayırdı.
"Benimde kızımın yaşama umudu olsaydı ve bu umut ölmek için bekleyen bir çocukta olsaydı." dediği gibi ağlamaya başladı. Elleriyle yanaklarına düşen taneleri silip acı bir gülümseme ile devam etti.
"Bende evladım için utanmadan annenin önüne geçip kalbini isterdim. Korkma Sultan, kendimi sıkmıyorum. Doktor gözümün içine bakarak umut yok dedi. Organ bağışı için bile konuştu. Ertelemeye gerek yok. Hergün öleceğime birgün ölürüm." Konuşmaya devam ederken odanın kapısı hızla açılarak Esila'nın kolu hışımla tutulmuştu.
"Karımın yanında ne arıyorsun? Hiç mi utanman yok?" dedi Bedir bey sarsarak, Esila tek kelime etmiyordu. Başı önünde vursa bile sessizce kabul edecekti.
Nevin hanım ayağa kalkmaya çalışarak kocasına seslendi.
"Yapma lütfen, kabul etmesek de o haklı. Yavrum ölüden farksız. Bu sana da bana da acı vermekten başka bir şey yapmıyor. Songül'üm ün yaşam umudu yoksa, hele ki başka bir çocuğa hayat verecekse ben kabul ediyorum." Bedir bey şok olmuştu. Gözleri nefret edercesine Esila'ya yöneltti.
"Tamam bende kabul ediyorum. Dışarıda beni bekle." diyerek Esila'yı bez parçası gibi itti. Esila ne yapacağını bilmeden dışarı çıktı. İki dakika sonra Bedir bey'de çıkmıştı. Burnundan nefes alarak Esila'nın yakasına yapıştı.
"Organ bağışı yaptığın gün, kızımın kalbi o çocuğun olsun."
"Hıı!" dedi gözlerini açarak, hızlanan kalbini durdurmak istedi. Ne demişti, ne demek istemişti? Bedir bey yutkunarak yanağından akan yaşa aldırış etmeden Esila'nın yakasını bıraktı.
"Üzgünüm ama, kızın yaşayacaksa senin ölmen gerekiyor. O zaman adil olur. Allah şahittir! Yarın ölürsen, yarın kızımın kalbini o kıza bağışlayacağım. Canın acımadan söylediğin için bende sana acımadan söylüyorum." Elini nezaketten yoksun bir tavırla gitmesi için uzattı.
"Ben... Na...sıl ya...pa...rım." dedi kadın kekeliyerek Bedir bey odaya geçerken Esila halen olduğu yerde titreyerek duruyordu. Duvara tutunarak kendini sakinleştirmeye çalıştı. Olmuyordu... Ölüm şart koyulduğundan olmayacaktı.

*******

'Benden ayrılmak mı istiyorsun? Nasıl istersen annenin kararlarına senin gibi bende saygı duyuyorum.' dedi Melek sandalyeye iyice yaslandı. Kuracağı cümleleri ince elemeye çalıştıkça işinden çıkılmaz hale dönmüştü.
'Böyle söylenmez ki, ben ayrılmak istemiyorum. Tamam işte, ama o isterse işler değişir. En iyisi bugün ne derse desin onu kabul etmek. Eğer annesi için beni terk edecekse zaten hiç sevmiyormuş. Öyle adamla da işim olmasın.' Melek, Murat'la yapacağı ayrılık konuşmasını düşünmekten çıldırmaya ramak kalmıştı. Bir saattir bütün ihtimalleri ölçüp tartmış payına düşen mutluluğu ayıklamaya çalışıyordu. Murat gelmiş olsaydı bazı şeyleri açıklığa kavuşturacaktı. Tabii ayrılma ihtimali yüzünden görmekte istemiyordu. Bir an önce konuşup halletmesi gerektiğini düşündü. Ayağa kalkarak yavaşça kapıyı açtı. Esila sandalyenin üstünde yere sabitlenmiş duruyordu.
"Esila sen nerdesin? Hemen geleceğim dedin burada oturuyorsun." der demez Esila ayağa kalkarak başı önünde içeriye girdi.
"Baktığın için teşekkür ederim." Titreyen sesi bütün aciz tonları barındırıyordu.
"Ne oldu yine?"
"Hiç... Sen işine bak ben Yağmur'un yanında dururum."
"Anlat, ben dinlerim. Belli, bir şey olmuş."
"Hiç!" Ruhu bedenini bırakmış ölü gibiydi. O kadar acınacak duruyordu ki kollarını açıp Esila'ya sıkıca sarıldı.
"İnsanlar acı çekerek ömrünü kısaltırlar." Esila hıçkırarak ağlamaya başladı.
"Ben seni dinlerim. Sibel ile de arkadaş olmak ister misin? Her hafta birimizin evine gidip ortamlara akarız. Dedikodu malzemeleri çok, Ahmet, Salih, Murat onu çekiştirip bunu masaya yatırdık mı bedava rahatlama seansı."
"Zamanım kalırsa yapalım. Çok ihtiyacım var." Esila'nın sırtını sıvazladı.
"Zamandan çok elimizde ne var? Yağmur eve geldiği gibi yapalım." Cevap vermeden gülümseyerek karşılık verdi.
"Sen git ben buradayım."
"Oldu o zaman, ben gidiyorum." Melek, koridoru bir çırpıda bitirmiş merdivenlere yönelmişti. Murat asansör varken kolay kolay merdivenlerden çıkmazdı. Basamaklardan ikişer sekerek giriş bölümüne geldi. Etrafta ki insanların üzgün, huzursuz yüzlerine bakarak dışarıya çıktı. Murat'ı bulursa her şeyi konuşup halldecekti.
"Melek, çabuk yardım et!" Arkasından seslenen Murat'ın sesini duyduğu gibi hiç yüzüne bakmadan marotonda kırmızı gören boğa gibi koştu. Sonra bu yaptığı hareketin komik halini düşününce birden durarak gülmeye başladı. Zaten onu arıyordu ne diye başka yöne koşmuştu? Melek saçlarını kolundaki lastikle bağlayıp Murat'a döndü. Kucağı oyuncaklarla dolu adamın en tatlı, en şaşkın haline gülerek bakıyordu.
"Güzellik, niye öyle koştun?" Murat, yorulduğu için yanakları kızarmış dudakları kurumuştu. Kıvırcık saçları terden yapışmış, alnından burnunun üstüne doğru ter damlıyordu. Tereddütte kaldığı halde yanına gitti.
"Bunlar nedir? Yağmur için mi aldın? Allah aşkına küçücük kız bu kadar oyuncakla ne yapacak?" diyerek birkaç parça oyuncağı kendi kucağına aldı. Murat hafifleyen kollarını öne doğru uzatıp gülümsedi.
"Sadece Yağmur'a değil o bölümde yatan bütün çocuklara aldım. Hediyeleri görünce bana olan aşkın artmış olmalı. Sende haklısın, neremden tutsan mükemmellik akıyor. Öpmek istersen her daim dudaklarım, yanaklarım emrine amade..." Dudaklarını öne çıkarıp şişirdi.
"Öpmekten çok öldürmek istiyorum. Annenle konuştun mu?" dedi, Murat'ın bütün sempatikliğine rağmen ciddiyetle sormuştu. Genç adam gülümseyerek birkaç adım öne çıktı. Melek'in değişen ruh halini kendi içinde masaya yatırdı. Söylediği sözlerin on'da birine bile cevap vermeden annesinin düşüncelerini sorması canını sıkmıştı. Gözlerini kısarak başını Melek'e döndürdü.
"Şu anda bana fazla uzaksın. Bu uzaklık ile alakalı bir konuşma yapmamız lazım. Keza benden uzak durmaya çalışmanın sana karşı hislerimi hiçbir şekilde azaltmayacağını öğrenmemişsin."
"Emin misin?" dedi şüpheyle sonra yaptığı hareketi fazla bularak duruşunu değiştirdi.
"Annen konuştuğumuz şeyleri sana anlatmadı mı?"
"Anlattı, bende dinledim."
"Sonuç?"
"Sonuç, seni bırakmak gibi aklımda bir fikir hiç olmadı olmaz da. Sen duvar çekmesen aramızda kimse yok. Daha aynı yerde aynı sabaha uyanacağız, ne ayrılığı?" Gülümsedi ne çok yakışıyordu mavi gözlerine gülmek. Melek de gözlerini süzerek yanına geçti. Şimdi hiçbir şey olmamış gibi yan yana yürüyorlardı. İnsanların çok az geçtiği yerden geçerken Melek durdu.
"Beni bırakmak istersen korkma, beni istemeyen bir erkeğin peşinden gidip saçma işler yapmam."
"Ne bırakması kızım! Zorla seni sevgilim yaptım ne diye ayrılayım? Hem anneme sen olmazsan turşu olacağımı söylemişsin. Benden ayrılmanın karşılığında bütün servetini istemekte mükemmel bir fikir. Erkek kurusu olmamak için yanımda kalman lazım. Zenginliğin devam etmesini içinde. Sen olmasan yataklara düşüp verem olurum." diyerek gülümsedi. Melek, oyuncakları yere atıp hiç olmadığı kadar sıkıca sardı sarmaladı. Dudaklarını birkaç defa hızla öpüp bıraktı.
"Bunu kabul etmem. Böyle öpücük mü olur?" Melek'in saçlarından tutup kendine çekip tutkuyla uzun bir süre öptü. Zorlukla kendini geri çekip nefes nefese konuştu.
"Yanında kendimi bulduğum, bakmalara doyamadığım kadın! Bana ait olduğunu bildiğin halde çocukça hayallere kapılıp yanımdan uzaklaşma, sakın. Ben seni bırakacağım, aklın alıyor mu? İmkansız! Sen daha Murat Arsel'in sana olan aşkını görmemişsin." Dudaklarına geri kapandı.

________

YORUM yorum yorum ne olursa olsun bir şeyler yazın artık. Düşüncelerinizi, hikaye için hissettiklerinizi okumak istiyorum. Her attığım bölümdeki heyecanımı sizinle paylaşmak, yazdıklarınızı okumak istiyorum.

Loading...
0%