YORUM VE BEGENİ yapmayı lütfen unutmayın.
Gönderdiğim kalpler değsin yüreğinize
Bu sizin ❤
Bu benim❤
Bu da hikayenin❤
__________________
Herkesin yaptığı gibi birbirimize isim takma zamanı gelmedi mi? Aşkım, bitanem, alın yazım, şekerim, bebeğim ne bileyim bunlar gibi isimlerle hitap etmeliyiz."
"Ne! Off Murat, şimdi ki konun bu mu oldu? Bence lakap takmaya gerek yok, isimle hitap edelim. Hem sen güzelim diyorsun yeter." diyerek kolunda ki oyuncakları havaya kaldırıp durdu.
"Dudaklarım çok kızarmış. Ya Murat beni sinir ediyorsun. Yoklukta mısın ben itmesem bırakmıyorsun."
"Dudaklarını mühürledim. Hem ne biçim laf o? Senden başkasını öpmeyeceğime göre yokluk çektiğim anda sıkıca yapışırım." diye sırıttı. Murat kucağındaki oyuncaklarla birlikte Melek'in yanına yaklaşıp uzun uğraşlar sonucu yanağını öptü. Birkaç oyuncak yere düşmüş olmasını ikiside umursamadı. İnecekleri kata geldiğinde kendilerini toparlayıp açılan kapıdan gülerek çıktılar. Melek, bazı şeylere müsemma göstermeye başlamıştı. Mesela her öptüğünde bağırmak yerine anın tadını çıkartabiliyordu. Ne de olsa Murat öperken istemediği hiçbir şeyi hiçbir şekilde yapmamıştı. Uzun süre öpse de kendini geri çekip gülümsüyordu. Elleri yüzü dışında bir yerde dolanmıyordu.
"Beni her gün şaşırttıyorsun. Konuşmadan sonra istemediğim şeyler hiç yapmadın, yeltenmedin. Bir hafta vermiştim ilişkimize bir ay oldu."
"Seni kaybetmemek için bu ıstırabı çekiyorum." Melek'e göz kırptı.
"Bir an önce evlenip yatak orucunu bozmamız lazım. Buna fazlasıyla ihtiyacım var." Kahkaha atarak dayak yer diye uzaklaştı. Melek burnundan soluyarak başını dikleştirip nefes aldı.
"Sapık herif!"
"Senin hayatında tabu olabilir ama benim için normal bir şey. Sanki diyorum asansörde yapalım."
"Bak halen konuşuyor."
"Evlenince dedik sen öyle istiyorsun ya. İmza atınca da olmaz diyecek halin yok. Kabul de etmem." Asansör kapısı açılıp önce Murat hızlı adımlarla sonra Melek çıktı. Murat'ın her söylediğini haklı buluyordu sadece bu kadar rahat konuşması sinir bozucuydu.
"Bir daha konuşacaksan kendi kendine ayna karşısında konuş, benimle bu konular hakkında konuşma."
"Olmaz, yüzük taktığımız gibi istediğim gecelikleri gösterecektim."
"Murat! Uzun kollu nine geceliği giyeceğim." Koridorun kenarında hastalar hakkında konuşma yapan doktor ve hemşireye selam verip yürümeye devam ederken doktor bey kalın sesiyle Murat'ı durdurdu
"Bakar mısınız, beyefendi bir saniye." Elinde ki dosyaları yanındaki hemşireye uzatarak yaklaştı.
"Oyuncaklarla buraya giriş yapmanız yasak. Çocuklar için enfeksiyon riski taşıyor."
"Ciddi misin? Yani ciddi olduğunu anladım da yine de sormak istiyorum, ciddi misin? Bu oyuncaklar onları mutlu eder. Ciddi ciddi şaka yaptığını söyle." demesiyle başını yana döndürdü. Melek'e bakarak 'merak etme ben hallederim'der gibi bakış atıp önüne döndü.
"Nerde kalmıştık?"
"Oyuncakları aşağıda çocuk oyun bölümü var oraya bırakmanızı rica ediyorum. Çocuklarımız oraya inip keyiflerince oynayabiliyorlar böylece enfeksiyon kapma riski en aza indirgeniyor. Günlük olarak temizleniyor oyuncaklar." Doktorun demesiyle Melek öne atılıp Murat'ın önüne geçti.
"Doktor bey haklı. Lütfen aşağıya bırakalım oyuncakları."
"Tamam ama bir tanesini alırım. Benden oyuncak bekleyen bir çocuk var."
"Akşama kadar oynasın sonra alıp eve götürün. Bu kat da çocukları korumamız gerekiyor. Anlayışlı davrandığınız için teşekkür ederim." diyerek yanlarından uzaklaştı. Murat ayağını sertçe yere vurdu.
"Anlayışlı davrandığımı kim söyledi? Çocuklar yüzünden elim ayağım bağlandı." Çocuk gibi dudaklarını bükerek Melek'e baktı.
"Ben hallederdim ama gördün çocukları işin içine kattı."
"Biliyorum..." diyerek başını arkaya doğru eğdi. Yorulmuştu, yorulmasına ama sevdiği adamın tatlı halleri yorgunluğunu alıp götürmüştü. Yaramaz, şımarık bu erkeğin en büyük aşkı olmayı her saniye daha çok istiyordu. Elindeki oyuncaklara bakıp dizini büktü.
"Hadi şunlardan bir an önce kurtulalım. Artık kaldıramıyorum çok ağırlar." dediği gibi Murat elindeki oyuncakları köşeye indirdi. Melek'in kucağındaki bütün oyuncakları alarak yere indirdiği diğer oyuncakları da aldı.
"Hadi inelim..."
"Benim elim boş!"
"O ne demek!" Yalandan bir şaşkınlıkla açtı gözlerini.
"Elin nasıl boş olur? Koluma yapış hemen, ellerin boş kalmasın."
"Salak!" Sohbet eşliğinde, geldikleri gibi en alt kata geri döndüler.
****
Salih on dakika önce odaya gittiği halde Esila başını kaldırıp bakmayınca genç adam sesini çıkarmadan koltuğa oturup kadını izlemeye koyuldu. Esila'nın yüzünü görebildiği söylenemezdi. Siyah kalın saçları eğdiği başının üstünde yüzünü cevrelemişti. Bıkkınlıkla doğum gününde Salih'e hediye ettiği kitapla arada göz ucuyla Yağmur'a bakıp huzursuzca okumaya çalışıyordu.
İlk defa bir kitaba karşı nefret yüklüydü. Sayfaları elleri arasında vuran şimşek misali diğer tarafa itiyor. Göz ucuyla bakıp diğer sayfalara da aynı şiddeti uyguluyordu. Suçsuz bir kitaba suç yüklemiş olması içini ürpertmişti. Kitabın yazarına imzalatmak için iki saat önce fuar alanına gelip, en başta durarak imzalattığı kitabı yavaşça yatağın kenarında bulunan küçük dolabın üstüne indirdi. Dalgınlıkla titreyen ellerine odaklandı. Oje sürdüğü tırnakları gözüne uzun gelmişti. Diğer parmaklarından yardım alarak tırnaklarını koparmaya başladı. Gözüne ilişen her şeyde kusur arıyordu. Salih, ayağa kalkarak uyuyan kızının kollarına, bacaklarına baktı. Nasıl da mışıl mışıl acı çekmiyormuş gibi uyuyordu. Esila'ya tekrardan bakmaya çalıştı. Yine saçları yüzünde duruyordu. Ellerini tırnaklarına geçirmişti.
"İyi misin?" diyerek yanına yaklaştı. Ses yoktu. Elini omzuna koyup tekrardan sordu.
'İyi..." Sözü tamamlanmadan Esila titreyerek arkasına dönmüş Salih'e sıkıca sarılmıştı. İçli içli ağladı.
"İyi misin? Bir şey mi oldu?" Genç kadın ağlayarak başını hayır manasında salladı. Ne diyecekti, ne diyebilirdi. Yağmur yaşasın diye ölmek zorunda olduğunu nasıl söylerdi. Bedir bey'in haklı olduğunu, bir yerden sonra haklı olmadığını nasıl anlatırdı.
"İyi misin diyorum cevap ver?" dediği gibi Esila'nın yüzüne bakarak konuşmaya devam etti.
"Bu halin nedir? Kötü bir şey mi oldu? Canın neye sıkıldı? Böyle ağlama cevap ver."
"Bir kez olsun... Beş dakika, sadece lanet olası beş dakika beni seviyor gibi davranır mısın? O kadar ihtiyacım var ki, yapacağım şey için gücüm olmalı." Yalvaran bakışlarla Salih'e bakıyordu. Genç adam ne diyeceğini bilmeden Esila'ya tekrardan sarıldı.
"Artık buraya gelmene gerek yok. Yağmur seni görmek isterse görüntülü ararız. Herkes için böyle daha iyi." dedi saçlarını binlerce mesafe varmış gibi öptü. İlk defa soğuk davranmıyordu lakin ilk defa öpmüştü. Anlaşılmayan soğuk ve korkak bir öpücüktü. Esila başını Salih'in yüzünü görecek şekilde kaldırdı.
"Ben nasıl bir fedakarlık yapıyorum farkında mısın? Senden de sadece birkaç dakika beni sevmeni istiyorum. Zor mu geldi beni sevmek, yoksa iğreniyor musun? Neden sana zor geliyor? Benim gibi sev demiyorum." Tırnağını üçte birini diğer parmağıyla gösterdi.
"Bu kadarcık sevsen çok mu zor?"
"Zor değil, imkansız. Beni anlamanı beklemiyorum. Mantıklı düşün, benimle alakalı kurduğun hayaller gerçek olmayacak kadar uzak. Artık beni tanımadan yanımdan geçip gidemez misin?" demesiyle kendini Esila'dan ayırdı. Arkasına dönüp duvardaki resime bakmaya çalıştı. Salıncakta sallanan bir çocuk onu sevinçle bekleyen anne ve baba, yemyeşil çimenler, güzel bir ev... Resmin sol altında İkranur Geryen 10 yazıyordu. On yaşında küçük bir kızın resmini incelemeye devam ederken arkasında bitkin duran Esila'yı unutmak istiyordu. Esila kızarmış gözlerini yatakta iyileşmek için acı çeken küçük kıza döndürdü. Bağıra bağıra ağlamak, deli gibi gülmek, yerden yere kendini atmak istedi. Hayal kuracak zamanı yok olması içten içe kahrediyordu. Öleceğim, birazcık sevmen için az zaman var demek istiyordu. Yine kelimeler boğazında yumruk olmuştu.
Dudaklarını ıslatıp acı içinde tebessüm etti.
"Seni seviyorum. Başkaları gibi değil, sevdiğini korumak pahasına, ölecek kadar çok seviyorum. Yağmur'u da çok seviyorum. Biyolojik annesi değilim ama gerçek annesi kadar çok seviyorum. İkbal anneyi de çok seviyorum. Sana ait olan her şeyi, herkesi çok seviyorum. Baktığın o resmi bile sevmeye başladım. Yürüdüğün yolları, çöpe attığın eşyaları hepsini seviyorum. Sen benimle alakalı bir şey sevmiyor musun?" Acınacak halde gözükmesi susması yönünde yardımcı olmuyordu. Salih ne yapacağını bilmeden etrafa baktı. Üzgündü her zaman Esila'nın başını eğdiriyordu. Daha fazla dayanamayıp yumruklarını sıktı.
"Gitsen iyi olacak... Oda'da çok ses var, Yağmur'un uyanmasından korkuyorum."
"Haklısın yine çok ses yaptım. Yine hakkım olmayanı istedim." Gözlerini kısarak akan yaşlarını serbest bıraktı.
Daha fazla konuşmaya gerek yoktu. Esila, kelimeleri tükettiğinden arkasına dönüp dışarı çıkarken, Salih kapı kapandığı gibi ağırlık altında ezilip dizleri üstüne çöktü. Erkek ağlamaz diyenler görmeliydi. Bir erkek ettiği yemin yüzünden nasıl ağlıyordu.
***
Üç gün sonra şirket yönetiminin açtığı küçük krizi halletmek için Murat, Melek ve arkasında ki on kişilik sekreter ordusu toplantı salonuna giriş yapmıştı.
Murat, baş sekreterden özellikle bütün sekreterlerin gelmesini emretmişti. Bu sayede şirketin onun arkasında durduğu izlenimi yaratacaktı. Güçlü görünmeye çalışarak toplantı salonunun kapısını açtı. Melek'e el hareketiyle öncelik verip girmesini sağladı. Melek bu harekete küçük bir tebessüm ile karşılık vererek içeriye adım attı. En son kurbanlık koyun gibi melül melül bakan sekreterler girdi.
Murat, ellerini ceplerine koyarak masanın etrafında dönmeye başladı. Yönetimin en üst seviyesinde ki bütün çalışanlar, dünyaya açılmak istemediklerini belirtmek için oradaydılar. Fahri bey, şirket içinde ki çalkantıları duyduğundan beri kendisi çözmeye çalışıyordu. Lakin her gün edilen şikayetler, istifa edeceklerini belirten diyaloglardan sıtkı sıyrılmıştı. Salih'in durumu yüzünden onun ilgilenmesini istemiyordu. Yağmur hastane'de acı çekerken Salih'in ikna çalışmaları yapması Fahri bey'in vicdanına uymazdı. O yüzden Esila ve Murat'a devretmişti. Ya hep birlikte çıkacaklardı ya da hep birlikte batacaklardı. Murat, masanın etrafında dönerek konuşmaya başladı.
"Eee yuvarlak masa sakinleri, birbirimize öldürücü oklar atmaya gelmedik. Sessizce toplantı sürdürmek gibi niyetimiz de yok. Arkamdan aslan gibi kükrediğiniz için burda kedi olmanız orman kanunlarına aykırı... Böyle susmaya devam ederseniz şimdi de ben aslan kesileceğim." dedi yürüme hızını yavaşlatmıştı. Murat kendini bildi bileli sinsice etrafa bakan altmış yaşındaki adamın konuşacağını anlayınca omuzlarını dikleştirdi. Ellerini arkasında birleştirip önüne dikildi. Adam tam ağzını açacaktı ki kapı sonuna kadar açılarak Esila girdi. Gözleri şiştiği için gözlerinde pembe büyük gözlük vardı. Giydiği siyah elbise sıradan olmasına rağmen diz altına kadar uzanması ve kalem olması sebebiyle göz alıcı duruyordu. Gözleri gözlük ile çevrelendiğinden görünmüyor yüzü makyajsız ve solgundu. Şaşkın gözler arasında boş sandalye'ye oturdu. Hiçbir söz etmediği için kimseden bir şey beklemiyordu. Murat, Esila'yı gördüğü için mutlu olmuştu. Yanına geçerek şefkatle omuzlarını tutup konuşmaya devam etti. Esila'ya çoğu zaman sinir olsa da Murat'ın güç kaynağıydı. Yaşlı adam kendinden emin bir tavırla ayağa kalkarak ceketinin düğmelerini ilikledi.
"Murat bey, şimdiye kadar yaptığınız bütün hataları yönetim olarak biz kapattık. Şimdi ise yaptığınız fütursuz davranışı düzeltmeye çalışıyoruz." diyerek adam toplamaya çalışır gibi diğerlerinin yüzüne baktı.
"Herkes aynı mı düşünüyor? Son bir aydır nasıl bir fütursuz davranışımı gördünüz?" dedi Murat, anlayışla bütün çalışanları sonuna kadar dinleyecekti.
"Şayet aynı düşüncedeyseniz sizin fikirlerinizi duymak istiyorum." dediği gibi birkaç adam da öne atılıp konuşmaya başladı. Hepsinin ortak sıkıntısı, Murat Arsel'in eskiden yayaşattığı zorluklar karşısında yorulmuş olmalarıydı.
"Bence başka zaman bu konuşmayı yapalım. Ölecek kadar yorgun olduğum halde daha fazla susamayacağım. Bacaklarım, gülle misali atılan acılardan vücudumu zaten taşımıyor. Birde sizleri dinlemek çok zor." dedi Esila, gözünde ki gözlüğü iyice ne yüzüne dayadı. Yaşlı adam homurdanarak başını dikleştirince toplantı salonunda Esila'nın kahkahaları çınladı. Melek, gözünü sevdiği adamdan birkaç saniye bile ayırmadan bakıyordu. Normal zamanda hiç sabırlı olmayan bu adam karşısında ki bütün adamların önünde sabırla sükut ediyordu. Melek, ilk defa Murat'ın kendi haricinde başkalarını düşündüğünü gördüğü için mutlu olmuştu. Sıkıca sarılmak, hiç koklamadığı kadar kokusunu içine çekmek istiyordu. Murat bir ara Melek'in yanına gelip saçına dokundu.
"Melek hanım, toz vardı aldım." Almak istediği gücü dokunduğu saçlardan alıp dalga geçercesine gülen Esila'nın boy hizasına indi.
"İyi misin? Daha fazla gülme istersen... Düştüğüm zor durumla eğlendiğin halde kendileriyle dalga geçtiğini sanacaklar."
"Sana gülmüyorum çok zorluk çeken yönetime gülüyorum. Pislikler!" dedi herkesin duyacağı tonda. Adamlar sinirle Esila'ya baksada, genç kadının umurunda dahi değildi. Ayağa kalkarak Melek'in yanına gitti.
"Tatlı cadı, toplantı bitince seninle konuşmam lazım. Sakın beni ekmeye kalkma!" diyerek tekrardan adamların yanına geçti. Melek'in ağzı açık ayran budalası gibi öylece kalmış. Esila'nın yine nasıl bir hinlik düşündügünü bilmediği için endişesi bir kat daha artmıştı.
"Sizler kaç ay parasal yönden zorluk çektiniz?" diyerek başladı. Adamlar şaşkın halde birbirlerine bakıyordu.
"Hiçbir zaman! Yanlış anlamayın Esila hanım, buradaki konu bu değil." dedi kendini grubun sözcüsü ilan eden yaşlı adam.
"Aaa, olur mu konunun giriş bölümünü geçtik bile gelişmedeyiz. Hiçbir tatil es geçildi mi? Fazla çalışma saatleri sizlere empoze edildi mi?"
"Hayır..."
"Şimdi sonuca geldik. Siz nerede zorlandınız? Şayet zorluk varsa istifa diye bir gerçekte var. Kimse ayağınıza zincir bağlamadı. Mesai saatlerinde ne iş verirlerse yapmak zorunda olduğumuzu bize öğrettiler. Aynı yerde çalıştığımız halde benden yaşça ve deneyim olarak büyük sizler niye öğrenmediniz? Ya da öğrenmemek için bahaneleriniz mi ortaya çıktı? Bir de sizler yönetim katında çalışıyorsunuz bu ne aymazlık? En iyisi yarın Murat Arsel'in masasında istifa dilekçeleriniz olsun."
Murat gülmemek için kendini zor tutuyordu. Esila'nın söylediği her söze imzasını atabilirdi. Yine de susturmak için kaşlarını havaya kaldırdı. Bu hareket Esila tarafından dil çıkartılarak bozguna uğratılmıştı.
"Konuyu başka tarafa çekmeyelim." dedi Murat, dikkatlice konuya tekrar girmeye çalıştı. Tabii Esila susmayarak, Melek ise gülerek Murat'ın bütün ciddiyetini yine alıp götürmüştü. Karşısında iki en sevdiği kadın varken Murat için konuşmak çok zordu. Ellerini kıvırcık saçlarına götürüp arkaya doğru kaldırdı. Aklına gelen fikirle mavi gözleri iki kadın arasında gidip geldi.
"Melek hanım herkese sade kahve getirir misin?" diyerek gülümsedi. Melek başını hafifçe indirip odadan çıktı.
"Esila, sende git Melek'e yardım et. Şu gözlükleri de gözünden çıkar. Odanın içinde güneş veya onun çapında parlak bir şey yok. Zombi gibi dolanıyorsun."
"Ne! Murat Arsel, şaka mı yapıyorsun? Sohbet ediyorum, görmüyor musun?" dedi bastırarak, Murat sandalyenin kenarlarını tutarak sandalye ile birlikte kapının dışına bıraktı. Arkasından eliyle sus işareti yaptığı gibi kapıyı hızla kapattı.
"Beni dışarı mı attı? Yoksa hayal mi görüyorum?" Sandalyeden kalkıp tam kapıya vuracakken durdu.
"Murat ben yokken ne yapacak? Babasını düşünmeye başladığı için bazı şeylerde susuyor. Ben yanında olduğum zaman onu koruyorum ben olmadığım zaman ne olacak? Çok zorlanır mı acaba?" Kapının önünden ayrılıp sekreter odasına geçti. Melek kahve ısmarlamakla meşgul olduğundan birkaç dakika bekledi. Telefon kapandığı gibi masanın üstündeki bütün kalemleri Melek'in üstüne attı. Melek şaşkınlığı atamadan dosyalarda üzerine fırlatılmıştı.
"Şimdi anladın mı? Murat'ı terk edersen sana bu şekilde davranacağım."
"Manyak! Hani kan kardeş olmuştuk biz." diyerek Esila'nın omuzlarından sarsmaya başladı.
"Deli misin sen, canım acıdı ahmak!"
"Gerçekten mi? Daha iyi, Murat'tan ayrılmak istediğin anda canının ne kadar yandığını düşünürsün. Hem ben, şiddet uyguladığım insana değer veririm. Yani her şiddet uyguladığım insana değil ama sana değer veriyorum." Kendini geri çekerek kıkırdadı. Melek bu durum karşısında siniri bir kat daha artmıştı.
"Gülme, kalemleri attın yetmedi birde dosyaları... Ahh delireceğim."
"Murat'ın gerçek anlamda değer verdiği üç kadından birtanesisin. Birinci annesi, ikinci sen, üçüncü de benim."
"Sen nasıl bir canlı türüsün? Offf, konuşarak daha fazla kendimi sinir etmeyeceğim. Dağıttığın gibi toplamaya yardımcı ol." diyerek yere oturdu. Bütün kalemler yere saçılmıştı. Esila da kıs kıs gülerek toplamaya başladı.
"Melek, sana bir şey sorabilir miyim? Yani soracağım soru kafa karıştırıcı olsa da cevap vermeni istiyorum. Tehlikeli insanların takıldığı clup, internet tarzı yerler var mı?" dedi dalga geçen bir tavırla, Melek şaşkın halde inanmıyorum dercesine başını salladı. Yerde ki kalemleri ve dosyaları toplayıp ayağa kalktılar. Esila masaya dayanarak saçlarını karıştırdı. Melek'in çabuk sinirlenen hali fazlasıyla hoşuna gitmişti. Dudaklarını kıvırıp sorduğu soruyu tekrarladı.
"Tehlikeli insanların takıldığı yerler var mı diye sordum. Duymadın herhalde ya da duymamazlıktan geliyorsun." dediği gibi Melek sandalyesine geçti
"Neden arıyorsun?"
"Kendimi öldürmek için arıyorum." diyerek Melek'in karşısında ki sandalyeye oturdu. Ciddi olduğu halde Melek inanmamıştı. Bir insan kendini öldürmek için adam mı arardı? Çok saçma bir düşünce olduğuna karar vererek gülümsedi.
"İnternet den ..... web diye araştır. Orada istemediğin kadar iti kopuk vardır." demesinin ardından alt kattaki cafe'nin çalışanı kahveleri getirmişti. Ayağa kalkıp adamın elindeki tepsiyi alarak sekreter odasına tekrar girdi.
"Beni korkutma işin bittiyse kahveleri içeriye götürmem lazım. Tehlikeli birini bulup peşime takmana gerek yok. Murat'dan ayrılmak gibi bir aptallık yapmayacağım." dedi Esila'nın acı içinde gülümsemesine kafa yormadan toplantı odasına gitti. Esila, Melek'in gidişiyle cebindeki telefonu çıkarıp dediği adrese girdi. Birkaç sayfa dolaştıktan sonra gördüğü numaraları kaydedip kendi odasına doğru şarkı söyleyerek yürümeye başladı.
*******
Toplantı bir kaç pürüz dışında iyi geçmişti. Yönetim istifa edip etmeyecekleri belli olmasa da fena halde korkmuşlardı. Bu korku şimdilik susmalarını sağlamıştı. Murat, arkasında ki sekreterlere dönüp referans yaptı.
"Çok teşekkür ederim. Şirketin ve benim yanımda durmanız beni mutlu etti. Herkes işlerine dönebilir." diyerek başını Melek'e döndürdü.
"Melek hanım, sizinle görüşmem gereken özel bir konu var." demesinin ardından yürümeye başladı. Melek duymamazlıktan gelip sekreterlerin yanında yürümeye devam ederken baş sekreter, gizlice yürüyen Melek'i çekiştirerek Murat'ın yanına itti. Sonra arkasına sekreterleri takıp Murat'a selam vererek bulundukları ortamdan ayrıldılar. Koridorun sonunda asansör bekleyen sekreterleri saymazsak uzun koridorda iki kişi kalmıştı. Melek, bütün sekreterlerinin gözü önünde baş sekreter tarafından dışlanmış gibi patronun önüne atılmasına sinir olmuş. Derinden nefes alarak paylamak için Murat'a dönmüştü. Göz göze geldikleri anda genç kadın taviz vermeden gözlerini devirip adamdan kaçırdı. Mavi gözleri muziplikle parlıyor, dudakları çarpık bir gülüşle Melek'i izliyordu. Melek, kendini bütün inşaat malzemelerinin yanında sarı uzun çizme gibi hissediyordu. Değerli ama değer görmeyen sarı lastikli ayakkabı... Kendi duygularıyla baş etmekte zorlanırken her an sinir etmeye çalışan adamında ruh halini çözmek çok zordu. İmkansız çözülemeyen davanın ortasında çırpınıyordu. Dış sesini susturmayı iyi bilmesi, sinir hastası iç sesini isyan ettirmişti.
"Neden bana bakıyor ki? Hem neden bu kadar yakışıklı olur? Neden gözleri bana baktığında bu denli parlıyor? Neden vücudu kıyafetin içinde ben buradayım der gibi bayrak sallıyor? Neden bu adamın yanında sorular beynimi yakıyor? Neden Allah'ım neden?" Başını hızla salladı. Bir çukurun içine girip birkaç gün inzivaya çekilmek istiyordu. Kendi düşüncelerine ve yaptıklarına inanamıyordu. Seyre doyum olmayan bu görüntü Melek'in aklını başından almıştı. Başka şeyler düşünmeye başladı. İlk aklına gelen iç sesinin yardımıyla Esila olmuştu.
"Eğer Murat'la evlenirsem o paranoyak benim görüncem olacak. Şaka gibi, beni seviyor mu sevmiyor mu belli değil. Murat'ın annesiyle işbirliği yapıp beni döver bilene. Döverse bende onu döverim. Ama benimle işbirliği yaparsa kaynanayı kaynar kazana birlikte atarız." Kafasında kurdukları hoşuna gitmiş olacak ki, yüzüne tatlı bir gülümseme belirdi.
"Hışt! Bayan Kapya, iyi misin?" dedi Murat, sevdiği kadının omuzlarına dokunurken net bir tavırla eğleniyordu. Melek yutkunarak önce omzunda ki ellere sonra da ellerin sahibine baktı.
"İyi miyim? Gördüğünüz gibi turp gibiyim. Benimle ne konuşacaksınız? Sarılma sekreterler burada." diye kendini toparlayıp uzaklaştı.
"Bugün bu şirkette ki evli, bekar bütün sekreterlerin kıskanacağı biri olacaksın." demesiyle Murat'ın yüzü daha fazla gülümsedi.
"Neden?" dedi Melek, dudağını kıvırarak saçlarını geriye attı. Murat, yakasını düzeltip kadını kendine yaklaştırdı. Kısık sesle Melek'in kulağına fısıldadı.
"Benimle evlilik veya fantazi hayalleri kuranlar için kötü bir görüntü. Sana ait olduğumu apaçık belli edeceğim." diyerek koridorun sonunda asansör bekleyen sekreterlere seslendi.
"Herkes buraya baksın. Bir kaç aydır bu kadına aşığım." Melek'in gözleri herkes gibi yuvalarından çıkmıştı. Adamın kaslı gövdesine tutunmuş olmasa duyduğu sözlerle bozuk bumerang gibi yere yapışıp duracaktı. Daha fazla rezil olmamak için yapılan bu davranışı hoş görmeye çalışıyordu. Beyaz dişleri, Bella'nın evrim geçirdiği zamanda ki gibi Murat'ın kanına susamıştı. Murat, Melek'in bütün itirazlara rağmen hiç konuşmadan Melek'in elini elleri arasına kenetleyip kendi odasına doğru ilerledi. Bu arada iki asansörde gelmiş bütün sekreterler aralarında konuşarak binmişlerdi.
"Niye ilişkimizi deklare etmeye çalışıyorsun? Sana her defasında gizli tutalım dedim." Melek elini sinirle kendine doğru çekti.
"Sen niye saklamak için çırpınıyorsun? Değer verdiğim bu ilişkiyi gizli tutmayacağımı söylemiştim." İnatlaşarak odaya girerken çığlık atarak Esila yanlarına koştuğunu gördüler.
Esila, kan ter içinde Melek'in elini tutup Murat'ın ayağına tekme atıp koşmaya başladı.
"Esila! Seni bedduakolik ne yaptığını sanıyorsun?" dedi Murat, şaşkınlıkla elini bacağına götürüp peşlerinden koştu. Esila kahkahalar arasında bir taraftan koşuyor bir taraftan konuşuyordu.
"Melek, sakın soru sorma, zorluk çıkarma bu şekilde yapmam gerekiyordu." dediği gibi Melek kendini kurtarıp yüzünü inceledi.
"Şu anda saçını başını yolmam gerek. Yine de Murat yaklaşıyor diye es geçiyorum. Böyle koşarsak yakalanırız. Merdivenleri ikişer ikişer inmeliyiz." Esila'nın kolunu bırakıp merdivenlerden inmeye başladılar. Garaj bölgesine geldiklerinde iki kadında adrenalin yüzünden soluksuz kalmıştı. Bir arabanın arkasına dizleri üstüne çöküp Murat'ın gelmesini beklediler.
"Beni adamın elinden kaçırdığına göre Murat'dan bir şey mi isteyeceksin?"
"Nasıl anladın?" dedi Esila yüzündeki teri koluyla silerek Melek'in kafasına hafifçe kendi kafasını vurdu.
"Tabii önce beni öldürmezse bir şey isteyebilirim. Sen niye bana yardım ettin?"
"Senin suyuna gitmem lazım, görümcem olacaksın. Birde Murat'ın annesini birlikte kaynar kazana atarız diye düşündüm." demesiyle gülmemek için ağzını tuttu. Esila, sessiz kalmıştı. Bu hareketi yardım etmek istemediğinden değildi. Kırk beş dakika önce ölümü için bir adamla pazarlık yaptığı içindi. Yarın ölecek biri nasıl başkasına yardım edecekti. İmkansız ve olmayacak bir istekti. Garaja giriş yapan Murat'ın sesiyle irkildi.
"Esila! Toplantı stresimin içine ettin. Yetmedi bacağımın içine de ettin. Sevgilimi niye kaçırdın? Sadece, ne istediğini söylesen. Melek sende hemen ayak uyduruyorsun." dedi Murat, başı önünde, burnunun üstünü kaşıyarak Esila çıktı. Ellerini havaya kaldırıp teslim olduğunu göstermeye çalıştı.
"Kuzen, ellerinde ölmek istemiyorum." diyerek Murat'ın yanına sırıtarak yaklaştı. Melek de arabanın arkasından tatlı tatlı homurdanarak çıkmıştı. Murat kollarını kocaman açarak Melek'e baktı. Esila da dudaklarını bükerek kollarını önünde bağlayıp başını hiç olmadığı kadar eğdi. Ölecekti, kimseye söylemediği içinde acı çekiyordu. Murat, açtığı kollarıyla önce mahsun duran Esila'yı kavradı. Melek de boşlukta kalan tarafına sarıldı. Esila, şaşkın halde adamın yüzüne baktı.
"Akıllı bir kız kardeşim olmadığı için seni hoş görüyorum. Şimdi söyle bakalım benden ne istiyorsun?"
"Son kez eski günlerde ki gibi karaoke yapalım. Hakan'ı da aradım. Bana biraz kızgın olsa da yalvarmam ve sana ettiği bir kaç küfür sonucunda kulübüne gelmemizi kabul etti. Her zaman üçümüz orada şarkı söylerdik. Şimdi son kez dördümüz gidelim. Olur mu? Başka zaman, başka bir şey istemeyeceğim. İki üç de resim, video çekeriz. En önde ben olacağım ama."
"Başka zaman yaparız. Yağmur'un hali ortada eğlence saçma olur."
"Eğlence değil sadece birgün istiyorum. Sonra hiçbir istek olmayacak. Bundan emin olabilirsin."
"Hayır dedim Esila!"
"Sonra hayır dediğin için çok pişman olursun. Lütfen, lütfen." Murat, istemese de Melek'in onayıyla başını tamam dercesine salladı.
"Bu şarkıyı söyleyeceğiz. Hakan'a da yolladım sende kendi taraflarını ezberle. Hangi taraf sizin hangi taraf benim belli."
"Sen bu tarz hiç dinlemezdin. Esila arabada söyleyelim daha iyi olur."
"Ya hayır ama." Melek'e döndü.
"Murat'ı ikna et, lütfen. Orada söylemek istiyorum."
"Murat ne uzatıyorsun?"
"Ben mi? İyi de güzelim, okuyalım diyorum ama arabada. Klüpte acılı şarkı söylemek istemiyorum." Melek kaşlarını büzüp Esila'ya döndü.
"Beni sevse tamam der sevmiyor. Kusura bakma." Dudaklarını kısıp gözleriyle ona ateş ediyordu.
"Güzellik, seviyorum." Elini omzuna attı.
"Tamam söyleyeceğim. Hemen kulübe gidip söyleyelim bitsin bu ızdırap sonra yemek ısmarlayacağım sana. Mükemmel bir restoran buldum."
"Olur."
"Bende geleceğim." diyerek telefondan mekana gidene kadar şarkıyı dinletti. Kulübe girdiklerinde Hakan ne kadar mız mızlık yapsa da kardeşi gibi gördüğü Murat ve Esila'yla dayanamayıp barışmıştı.
"Manyak kız bu şarkı çok acıklı! Biraz şöyle oynamalı bir şey söyleyelim. Zehra evlenirken bile bu tarz dinlemedim. Vallahi dinlerken ağlamamak için kendimi zor tuttum." diye Hakan itiraz etti.
"Al benden de o kadar. Dinlerken acı çöktü üstüme." Murat da aynı şeyi söyledi.
"Olmaz! Su koy vermeyin. Ölümü öpün bu şarkı söylenecek." dediği gibi Hakan yalandan öğürdü.
"Ay tamam be söyleriz. Ölünü katmadan olmuyor mu?"
"Olmuyor. Size anlattığım gibi yapın."
"Kendimi kukla gibi hissediyorum. Esila söylüyor biz yapıyoruz."
"Hakan yapma şöyle Murat gitmeye bahane arıyor zaten." dediği gibi yalandan gülümsedi. Kısa ama aynı zamanda koyu bir sohbet eşliğinde pistte ki şarkı söyleyerek birbirlerine sarılan çifti bir süre izlediler. Esila telefonu pisti görecek şekilde ayarlayıp bıraktı. Şarkı bitip kendilerine sıra geldiginde Hakan, Esila ve Murat pistte geçtiler. Melek tek başına kaldığı bistro masada pür dikkat şarkının başlamasını bekledi. Sonra müzik bir süre sonra da sözler ekranda göründü. Hakan elinde ki mikrofonu ağzına götürüp sözleri okumaya başladı.
"Geçtim hevesimden dudaklardan
Ne hallere düştüm, ne hallerden
Yorulmuşum bütün olanlardan
Öptüm nefesinden uzaklardan." Hakan'ın tarafı bittikten sonra arkaya geçti. Murat öne çıkıp kendi tarafını okumaya başladı.
"Yayılmış her yere feryadım karayım
Bir ümidim olsun her zaman arayım
Okşayım saçını telini tarayım
Öptüm şirin-şirin yanaklardan." Murat'ın tarafıda bitmişti o da Esila'ya yer verip arkaya geçti. Durmadan devam edildiği için Murat göz kırparak Melek'e kur yapıyordu. Melek de kahkaha atarak karşılık veriyordu. Dinleyen herkes şarkı hüzünlü olsa da keyiften coşmuşlardı. Esila mikrofonu kavrayıp gözünden akan yaşı silerek kendi tarafına başladı.
"Ne bilsen ağlamak çaremi hallımı
Öleceğim kalacağım bu sence belli mi?
Şair kadınsın alayım tesellimi
Satırlardan sayfalardan." Nefes alamadığını hissetti belli etmeden arkasına döndü.
"Geçtim hevesimden dudaklardan
Ne hallere düştüm, ne hallerden
Yorulmuşum bütün olanlardan
Öptüm nefesinden uzaklardan." Şimdi de üçü birlikte söylüyorlardı. İlk bölümün sözleri bitip müzik başladığında Esila arkada eliyle tempo tutmaya başladı. Herkes yapılan hareketi tekrar ederek eğleniyordu. Murat inip Melek'in kolundan tuttuğu gibi pistte götürdü. Bir eliyle mikrofonu tutup diğer elini Melek'in beline doladı. Mavi gözlerini, kahverengi gözlerden ayırmadan şarkıyı okumaya başladı.
"Ölerem yolunda kırmam hatırını
Adınla süsledim şiirimin satırını
Evim sensin alırım kokunu
Saçına dokunmuş taraklardan." Saçlarını uzunca öpüp oldukları yerde sallandılar. Esila mikrofonu sıkıca tutup öne geçti.
"Bir sor ömrüm bensiz sen tek nasıl kaldın.
Öleyim kollarında sen kalbime doldurdun
Vazgeçilmez oldun sen , ne doğma oldun
Hayatıma gelmiş misafirlerden." Esila'da tarafını okuyunca Hakan'ın koluna girip Melek ile Murat'ın yanına geçti.
"Hadi burayı bu klüpteki herkes hep birlikte söylesin." diyerek içine kalbini yoran nefesle doldurdu.
"Geçtim hevesimden dudaklardan
Ne hallere düştüm, ne hallerden
Yorulmuşum bütün olanlardan
Öptüm nefesinden uzaklardan." Murat, son sözleri okumak yerine Melek'e sarılıp boynuna burnunu değdirdi. Teninin kokusunu içine çekip masumca öpüp orada kaldı.
Bu gece bakışlarda ağ gibi vuran aşk vardı.
Kalbe intikal eden, endorfin salgılayan ucu kaf dağının ötesine ulaşan sevgi vardı.
Kahkahaların, hikayelerin havada uçuştuğu eğlence vardı.
Hüznün sadece şarkıda olduğunu sana üç kişi içinde hiç unutulmayacaktı. Esila, Salih dışında herkese anı kalsın istemişti.
Gece bitmiş yemekler yenmiş herkes evlerine dağılmıştı. Yarın bu kadar gülmenin, eğlenmenin bir cezası verilecekti. Gülmekten gözlerinde yaş akanlar, ağlamaktan akacak yaş bırakmayacaktı.
Yarın kimse için güzel bir gün değildi.
______________
Okuduğu bölüme Yorum ve Beğeni yaparak hakkını veren bütün arkadaşlara sonsuz teşekkürler. Sayenizde yazmaya devam ediyorum.
Yorum bekliyorum.
Bu kadar uzun bir bölümün yanında bu kadar basit bir isteği çok görmeyin.
_______________
Söyledikleri şarkıyı bilmeyenler varsa Azerbaycan da Öpüm Nəfəsindən Şöhrət Məmmədov söylüyor.
Türkiye de Öptüm Nefesinden Mustafa Ceceli _Ekin Uzunlar söylüyor.