Yeni Üyelik
85.
Bölüm

52. Ben Yanında Değilim

@kambersizyazar

Söz verdiğim gibi işte geldim buradayım. İkinci sezona bu bölümle başlamış bulunuyorum. Serinin ikinci kitabı olarak görün. İlk sezon 400 sayfalara denk düşüyor. Bakalım ikinci sezon kaç sayfa olacak?

LÜTFEN BENİ TAKİP EDİP YORUM VE BEĞENİ YAPMAYI UNUTMAYIN. SİZDEN İSTEDİĞİM TEK ŞEY, YORUMLARINIZI VE BEĞENİLERİNİZİ GÖRMEK.
Siz okurken mutlu oluyorsunuz ben ise emeğime karşılık verdiğinizde mutlu oluyorum. Sizden istediğim karşılık, sadece beğeni ve yorum yapmanız. Karşılıksız bırakmayın. ❤❤❤

Başlayalım.

{Beyhude çabaydı bizimkisi, ölüm sinmişti aramızdaki bembeyaz aşka.} (KambersizYazar)

____________

"Melek bende kal... Melek kapatma gözlerini... Melek! Yalvarıyorum bir kez olsun beni dinle! Kapatma gözlerini!" dedi Esila, dediği gibi de elinin içinde tuttuğu el kayıp yere düştü. Artık göğsü canhıraş şekilde yukarı kalkıp inmiyordu. Esila ne yapacağını bilmeden sarıldı yeni alıştığı dostuna... Çıldırmış gibi ellerini yere vurdu.

"Hayır! Hayır, ölme benim ölmem gerekiyordu. Ölmeee! Murat seni aşkla beklerken ölmeee. Dayanamaz o!" dedi duvarlar duyarmış gibi bağırdı. Ambulans nihayet kapıya gelmişti. Her şeyin ambulansın gelmesiyle düzeleceğini sanıp ayağa kalkarak dışarıya koşmaya başladı.

"Çabuk gelin, çabuk! Ölüyorrr..." diye haykırdı. Sağlık personeli gösterdiği tarafa, ellerinde ilk yardım çantalarıyla koştular. Yerde kan birikintisi içinde hareketsiz halde Melek duruyordu. Başı yana dönmüş, gözleri hiç açılmayacak gibi kapalıydı. Oyalanmadan doktor yaralara bakarken hemşire yaşamsal fonksiyonlarını kontrol ediyordu. Hemşire kısa bir süre sonra başını dikleştirip olumsuz yönde salladı.

"Nabız alamıyorum!"

****
Duyuldu caminin avlusunda sela'nın sesi... Artık her şey beyhude bir hal aldı. Bakışlar, haykırışlar, sessizlik...

"Es Salatu Ve's-Selamu Aleyke Ya Rasulallah!
Es Salatu Ve's-Selamu Aleyke Ya Habiballah!
Es Salatu Ve's-Selamu Aleyke Ya Nûre Arşillah!
Es Salatu Ve's-Selamu Aleyke Ya Hayra Halgillah!
Es Salatu Ve's-Selamu Aleyke Ya Seyyidel Evveline Vel Ahirin!
Vel Hamdü Lillahi Rabbil Alemin!
Nebiyellah- Nure Arşillah- Hayra Halkılleh- Seyyidel Evveline Vel Ahirin Velhamdülillehirabbil Alemin Kalu İnne Lillehi Ve İnne İleyhi Raciun...

İmamın cenaze için alışılagelmiş sözlerinden sonra toplanan insanların bir kısmı cuma namazına geçerken bir kısmı tabutun etrafında yakınlarını teskin etmekle meşguldüler. Cuma namazından sonra cenaze namazı kılınacaktı.

Salih, abdest alan insanların yetişmek için koştuğu camiye sulu gözleriyle baktı. Tarihi, ihtişamı, maneviyatıyla ünlü Fatih camii'nin avlusu tıklım tıklımdı. Yanından gelip geçen kimseyi tanımıyor olmasına rağmen selamlarına karşılık verip acı içinde tebessüm etti. Gördüğü herkese selam verip tabutun önüne titreyerek geçti. Acı çekmesini bilen bu adam, ağlayan insanları yatıştırmak için ne diyeceğini ne yapacağını ne yazık ki bilmiyordu. O yüzden dişlerini tüm gücüyle sıkıp faydası olurmuş gibi sustu.

Caminin etrafında, sahipsiz birkaç köpeğe ekmek verip doyurmaya çalışan insanların yanı sıra, köpeklerden korkup cami şadırvanının arkasından yürüyen insanlar da vardı. Camii büyüklüğü ve mistik dokusuyla birçok turistin uğrak mekanları arasında yer alıyordu. Ağlayan insanlar olduğu kadar, etrafta kahkahalar ile top koşturan, kovalamaca oynayan çocuklar da vardı. Ağaçların tepelerinde uçuşan kuşlar arada yere inip atılan simitlerden kendine düşen parçayı kapıp tekrar yerlerine kanat çırpıyordu.

Namaz sonrası, cenaze namazı için yan yana dizildiler. Genç adamın buğulanan gözleri, yüzünü yıkamak için lavaboya giden Murat'ı aradı. Durumu hiç iyi değildi. Salih'in kullandığı arabayla gelirken canlı şekilde şahit olmuştu. Hop oturup, hop kalkan her konuyu eğlenmeye bağlayan adam, saatler geçtikçe çökmüş tanımadığı birine dönüşmüştü. Olduğu yerden ayrılıp daha geniş yere geçerek hem telefon, hem gözüyle Murat'ı aramaya devam etti. Arka saflarda boşluğa dalmış ağlayarak görünce hüzünle yerine geçip önüne döndü. Ne deniliyordu bu durumda? Acı veren her şey bir gün geçecek mi?

İmamın tabutun önüne gelmesiyle ağlama seslerini ikiye katlayacak ses yükseldi.

"Allah için namaza, meyyit için duaya, hatun kişi niyetine uydum hazır olan imama..." diye niyet edip tekbir aldı. Kadınların ağıtları caminin her köşesine yükselirken imamın arkasında ki erkekler uyarak tekbir aldılar.

*****

28 saat önce

Bedir bey ve Nevin hanım aldığı kararla birlikte Yağmur'un kaldığı odanın önüne geçip derinden nefesler alarak içeriye girdiler.

Salih ve İkbal hanım gelenleri gördüğü gibi ayağa kalkarak buyur edip odada ne varsa ikram etmeye çalışıyorlardı. Hastanenin diğer odaları gibi, iki kişiden fazla olunca, küçük oda kalabalık ve havasız kalmıştı. Yaşlı kadın, torununun sağlığı için uyuşan koluna aldırmadan pencerenin kulpuna asılıp pencereyi sonuna kadar açtı. İçeriye temiz hava girmesi lazımdı. Yağmur'un üstüne de her ihtimale karşı evden getirip dolaba koyduğu yeşil elma dilimli ince battaniye'yi örttü. İlaçlar yüzünden gününün yarısını uyuyarak geçiren torununun önüne oturup pencereden gelen soğuk havayı kesti. Şimdi tanımadığı misafirleri rahatça dinleyebilirdi.

Nevin hanım, oturduğu yerden yatakta ki küçük kıza bakmak için, başını dikleştirdi. Ufacıktı... Toprağa ekilen, büyürken zorluk yaşayan boynu bükük bir çiçek misali her an kırılmaya yatkındı. Kızı gibi masumdu. Rüzgardan bile koruyan yaşlı kadının mucize bekleyen bakışları yüzünden kocasının koluna daha bir sıkı sarıldı. Bu yaptığı yanlış veya doğru olduğunu bilmiyordu. Yağmur'un yaşaması, başka bir çocuğun ölmesini nasıl gerektirebilirdi? Kaç yıldır koruyup, kolladığı kızının ölecek olmasını haksızlık olarak görüyordu.

Genç kadın buraya gelmeden hemen önce giydiği kıyafetlerine bakıp birden titredi. Derler ya, azrail yokladı diye aynı o şekilde vücudu titremişti. Siyah penyesinin rengi solmuş, pijamasının üstüne giydiği basma eteğininde pilesindeki birkaç dikiş açılmıştı. Geçen sene anneler gününde Songül'ü, hayattaki tek evladı, babasıyla birlikte pazardan almış heyecanla vermişti. Şimdikinin aksine kızı o zaman sağlıklı ve neşeliydi.
"Dünyanın en iyi annesine dünyanın en güzel eteği... Kimsede yok bunlardan." diyerek küçük elleriyle annesinin yanaklarını okşamıştı. Nevin hanım kızıyla yaşadığı son hatıraları unutmamak için buraya gelirken, verdikleri bu zor kararı söylediği anda, üstünde kızının seçtiği kıyafet olsun istemişti.

İkbal hanımın aksine Salih, Bedir bey'le bir defa konuşma imkanları olmuştu. Nevin hanımı da bir kere görmüş ağladığından yanına gidip konuşma gücü kendinde bulamamıştı. Buraya gelmelerinin nedenlerini sormaya çekinerek ellerini nereye koyacağını şaşırdı. Bir yerden konuya başlaması gerektiğini düşünmüş olacak ki sandalyesinden huzursuzca sallanıp karşısında ki buğulu gözlerle Yağmur'u izleyen çifte baktı.
"Kızınız iyidir inşallah." dedi ılımlı bir sadelikte. Aslında içtenlikle bu soruyu sorarken kendini kötü hissediyordu. Yanlış anlaşılmak istemese de laf ağzından çıkmıştı.

"İnşallah bundan sonra iyi olacak. Kavuşmak mahşere kaldı." dedi genç ve aynı zamanda acı içinde yorulmuş kadın. Bedir, eşinin titreyen ellerini tutup yatakta yatan kıza tekrar döndü. Yağmur'un göz altları morarmış, yüzü soluk bir beyazlıktaydı. Belli ki yaşaması için zamanı fazla yoktu. Bedir bey kaç gündür olan biteni acısından görmemişti. Gece, kızının kalbi iki dakika boyunca atmamış yapılan müdahale sayesinde tekrar çalışmıştı. Vücudundaki organlar zarar görmeden aldıkları kararları önce doktora, şimdide kalbi almasını istedikleri aileye haber veriyordu.

"Esila hanım değerli bir anne, yavrusunu korumak için ne yaparsam yapayım evladından vazgeçmedi. Biraz kaba davrandım biraz da kalbini kırdım. Belki de çok fazla kırdım, görürseniz affetsin dersiniz. Biz kızımızın kalbini vermeye razı olduk. Bütün organlarını bağışlayacağız. Artık rahat uyumasını istiyoruz." dediği gibi yutkundu. Bedir bey, nasıl bu denli soğuklukta söylediğini bilmiyordu. Donmuş gibiydi, İkbal hanım ağzını tutarak içli içli ağladığını göremeyecek kadar donmuştu.

Salih, bütün ömrü boyunca minnettar olacağı insanlara bakmaya utanıyordu. Esila onların yanına gittiği her defasında azarlayıp kızmıştı. Ama Esila böyle davranmasaydı, kızının durumunu bu kadar onların önüne seremezdi, buna cesaret edemezdi. Gözü sehpanın üstündeki on beş dakikadır durmadan arayan, mesaj atan telefona takıldı. Sessizdeydi ama ışık yanıp sönüyordu. Telefona cevap vermek istese de sonra konuşmak için telefonu tamamen kapattı. Böyle bir durumda telefonda sohbet etmenin ne insanlığı ne de mantığı vardı.

Bedir bey verdiği bu karar yüzünden ölüden farksızdı. İkbal hanımın gözlerinden çağlayan gibi akan yaşlar, acı ve kederli umut yüklemişti. Artık evlatları acı çekmeyecekti. İnanılması güç bu durum karşısında ellerini başının arasına alıp ağlayarak ölecek olan küçük kızlarına son görevlerini yaptığını düşünmek istediler.

****

Ambulans hemşirelerinden biri hızla Melek'in boynuna parmaklarını koydu. Doktor, dikkatle incelediği karın bölgesinde ki bıçak darbelerinden gözünü ayırıp hemşireye baktı.

"Nabız alamıyorum!" Hemşire'nin emin cümlesiyle yere oturup Melek'in göz kapaklarını kaldırdı.

"Göz bebekleri büyümüş. Vücudu soğumaya başlamış. Bilinci yerinde değil. Solunum yok!" Çaresizce dinleyen ayakta ki hemşireye dönüp bağırdı.
"Ne bekliyorsun? Ben kalp mesajı yaparken sen suni teneffüs yap." dediği gibi, hemşire başıyla tamam diyerek kadının ağzına beş kere nefesini üfledi. Başını hafifçe kaldırıp doktora baktı. Şimdi de doktor beş defa kalp mesajı yaptı. Hemşire'ye sıra geldiğinde bir kez yapıp doktorun kalp mesajı yapmasını bekledi. Birkaç defa daha tekrarlayıp solunumunu dinlediler.
"Geri döndü! Hasta geri döndü!" dedi hemşire heyecanla, doktor gülümseyerek ellerini kasılan boynuna götürdü.
"Hemen hastaneye yetiştirelim." Kadının nasıl yaralandığını, neye maruz kaldığını bilmedikleri için başına boyunluk takmayı ihmal etmediler.

Melek sedye'yle ambulans'a taşınırken Esila'nın put misali ayakta bekleyen vücudunu doktor yeni farketmişti. Elleri kan içindeydi.


Genç doktor yaşına rağmen kalıtsal beyaz saçları vardı. Yapılı ve uzun denilebilecek boydaydı. Yaptığı mesleğinin ve katı karakterinin tam tersine yüz hatları bebeksiydi. İş saatlerinde fazla gülmez iş haricinde sohbet etmezdi. Yine de mesleğini hakkıyla yaptığı gerçeği gün gibi ortadaydı. Kanla kaplanmış uzun kollu beyaz tişörtü ve sarı yeleğine sürülen kana aldırmadan Esila'nın koluna dokundu.
"İyi misiniz?" Ses yoktu. Tekrar etti.
"İyi misiniz hanımefendi." diyerek Esila'nın şimdide omuzlarına dokunup arkasında bekleyen hemşire'ye söylendi.
"Başka ambulans gelecek mi? Şoka girmiş müdahale edilmesi lazım. Sedye'de yatan hastanın da acilen doktor gözetiminde hastaneye yetişmesi lazım."

"Bilgim yok." dedi utana sıkıla, doktorun acil vakalarda kimseyi gözü görmediğini gayet iyi biliyordu. Siyah gözlerini seçenek hakkı ona verilmiş gibi iki hasta üstünde yoğunlaştırdı.
"Doktor bey, hasta kan kaybetmeye devam ediyor. Yeniden kalbi durma ihtimali yüksek!"

"Ben bunları bilmiyor muyum? En iyisi bu hastayı da alalım." Ambulans, yarım saatlik uzaklıktaki hastane yolunda bastı sirenlerine, bütün arabalar huşu içinde yol vererek yetişmesi için ön ayak oldular. İstanbul trafiğinin zorluğunu, nazik şoförlerin açtıkları yol sayesinde aşmışlardı. Araba durup, ambulans şoförü dışarı çıktı. Arkasında kapıyı açıp hemşire kolunda Esila ve doktorun inmesiyle sedyeyi çıkardılar.

Hastanenin kıdemli, acil doktoru, Esila'yı müşahade altına almaları için yanında ki doktorlara direktif verip Melek'in yanına koştu.
"Hastanın durumu nedir?" diye ambulans doktoruna sorup koridorda sedyeyle koşmaya başladılar.

"Yirmi dört yaşında olduğunu düşünüyorum, kadın hasta, karın bölgesinde derin üç kesik mevcut. Boğazında derin olmayan bir kesik var. Gelene kadar kan kaybı yaşadı şimdilik kanı durdurduk. Bir kere kalbi durdu, beş dakika olmadan yeniden çalıştırdık. Nabız zayıf, bilinci yerinde değil." demesiyle sedyenin demirini bırakıp hastayı yetiştirdiği için şükretti. Artık hastanenin doktoru genç kadını yaşatmak için çırpınacaktı.

Melek'i acil bölümüne alıp yatağa indirmişlerdi. Doktor nabzını kontrol edip etrafına doluşan hemşire ve doktorlara bağırdı.
"Bülent bey'e haber verin. Ameliyathane'yi arayıp çok acil ameliyat olduğunu söyleyin. Hastayı entübe edip solunumunu rahatlatın. Hadi hadi iyileşmek için tutunan bir hasta koca popolarınızı kaldırmanızı bekliyor. Hadi!" diyerek üstünü makasla kesmeye başladı. Üstün körü yapılan malzemeleri çıkartıp karın boşluğunda ki üç tane derin kesiği inceledi. Uzun ve keskin bir bıçakla kestiği çok belliydi. Baya kan sızıyordu. Boynuna yapılan muameleninde diğer kesikler gibi aşağı kalır yanı yoktu. Sadece ölümcül değildi.

Beş dakika sonra Genel Cerrah Bülent Üstün gelmişti.
"Ameliyat için bütün testler yapılsın. Hemen ameliyata alalım. Yüksek ihtimal darbe organlara zarar vermiş. Riski en alta indirmemiz lazım."

***

"İsminiz nedir?"

Ses yoktu...

"Hanım efendi isminizi söylerseniz size ve yaralı hastaya yardımcı olabiliriz. Yaralı hastanın ismi nedir?" Doktor dakikalar geçmiş olmasına rağmen ne derse desin, Esila'nın gözleri sadece bir yere odaklanmış nefes almak dışında hareket etmeden duruyordu.

Odak noktası acilin sonundaki yatakta yatan Melek Kapya... Üç hemşire olabildiğince hızlı bir şeyler yapıyordu.
"Ölmesin..." dedi kısık sesle, yanındaki doktor dahil kimse duymadı. Tekrar etti.
"Ölmesin... Ölmesin... Ölmesin... Ölmesin..." Ayaklarının bağı çözülmüş gibi bedenini yere bırakıp çöktü.
"Ölmesin, ölmesin, ölmesin." diyerek yumruklarını sıkmaya başladı.

"Acil hastaya sedasyon uygulayalım. Çabuk, iyi görünmüyor." Hemşire olabildiğince hızlı ilacı hazırlarken Esila, Melek'e bakarak daha fazla bağırdı.

"Ölmesin, ölmesin, ölmesin..." Tekrar ettikçe vücudu darbe yemiş gibi büzülüyordu. Hemşire baş edemeyince doktoru çağırdı.
"Hocam, hazırladım."

"Ölmesin, ölmesin, ölmesin..."

"Hemen yapalım." Kollarını sıkıca tuttu.
"Tamam geçecek..." duyduğu sözlerle hastaneyi yıkacak çığlığı attı. Beton zeminde bir yerden bir yere kendini atıyordu. Hasta bakıcı, hemşire, doktordan kendini kurtarıp koşmaya bir yandan da hastane koridorlarında bağırmaya başladı. Merdivenlerden hızla inip tanıdık bir yüz aradı. O kadar çaresiz hissediyordu ki, birisine Melek'i gösterip acısını tek başına taşımasın sırtlasın istiyordu. Herkesin haberi olmalıydı, Melek tek başına kan içinde yatarken herkes onun yanında olmalıydı. Baş dönmesiyle kendini kaybederek kalan sekiz basamaktan yuvarlandı. Başından sızan kana aldırış etmeden ayağa kalkmak için yerden güç alıp öksürmeye başladı.

Etrafta koşuşan insanların panik olmuş yüzlerini inceliyordu. Gözleri yarım açıktı. Hemşire eline ne geçtiyse başındaki kanın durması için Esila'nın kafasına basmıştı. Gözlerini açıp kapadı herkes buğulanıyordu. Kıstığı gözlerini belli belirsiz açıp sedyeye yatırılışını koluna yapılan sakinleştiriciyi sisli bir şekilde izledi.

"Ben dahil kimse beni affetmeyecek." diye söylenip etraftaki insanların acıyan bakışları arasında müşahade odasına tekrar götürdüler.


***

Salih, Murat'ı arayarak hemen gelmesini rica etmişti. Yağmur ameliyatı kabul etmiyordu. Hızlıca ameliyat olması için Murat'ın tatlı diline ihtiyacı vardı. Esila'nın aramalarına cevap vermediği içinde üzgündü. Nasıl cevap verebilirdi? Aileyle konuştukları konu başka bir sohbete maâl vermeyecek kadar önemliydi. Durum acil diye Murat babasıyla olan işi halledip şirketten çıkması bir olmuştu. Aceleyle hastaneye girip panikle koşan insanlara bakıp ne olduğunu anlamaya çalıştı. Doktorlar bir kadına lobide müdahele ettiğini gördü. İnsanlar yanından geçerken 'herhalde sevdiği ölüyor, ölmesin diye diye bayıldı.' Konuşmalarını duydu ​​aldırış etmeden tişört'ünün yakasını düzeltip asansör tarafına yürüdü. Arkasında ağlayan gözlerin farkında değildi.

Murat, Yağmur'un yattığı kata geldiğinde Salih koridorda hemşireyle ne zaman ameliyat'a gireceğini konuşuyordu. Omzuna dokunup seslenmeden odaya geçti. Yağmur, küçük kalkık burnunu havaya dikmiş önünde ki kitaba bakıp dikkatle okurken. Murat'ı gördüğü gibi dudaklarını bükerek yastığa gömüldü.
"Kimşeyi görmek iştemiyorum. Ben bugün ameliyat olmak iş-te-mi-yo-rum." dedi yastığının içinde görünmemek için çarşafını üstüne çekti.

"Eee, Yağmur Saraç'ın yakışıklı amcası gelmiş hoşgeldin amcacığım demek yok mu?"

"Ameliyat için geldiyşen hemen geldiğin gibi git... Melek yengem ne.re.de?" Başını hafifçe araladı.
"Babama şöyleme ama annem dünden beri gelmiyor. Yine deli gibi bağırmış olmalı. Babamın önüne geçip Yağmur'un birtanecik anneşine bağırma demen gerekmiyor mu? Küçük olduğumdan beni dinlemiyor."

"Eğer ameliyata girersen Esila sonra yanına gelecek. Babanı da..." Kollarında ki kasları göstermek için kol hareketleri yapmaya başladı.
"Bu kollarla babanı korkutacağım. Hulk'un İstanbul şubesiyim ben."

Yağmur kıkırdayıp ayağa kalkmaya çalıştı. Kolundaki serum yüzünden geri oturmuş ağlamaya başlamıştı.
"Amca ameliyat'dan şonra her şey düzelecek mi?"

"Düzelecek. Sen çok güçlü bir minnoşsun."

"Nineciğim ameliyat olmak iştiyorum. Hemencecik olurşam annem çok mutlu olacak."

İki saat içinde bütün tetkitler yapılmıştı. Yağmur, mavi cırt cırtlı ameliyat kıyafetini giyip sedye'de oturur pozisyonunu aldı. Asansöre binmeden önce Murat, Salih, İkbal hanım ve son anda yetişen Fahri bey'e sıkıca sarıldı. El sallayarak hasta bakıcı eşliğinde asansöre bindirildi. Ameliyathane en alt katta ve hasta yakınlarına yasak olması sebebiyle kimse gidememişti. Fahri bey kafeterya'ya giderken, İkbal hanım odayı düzenlemek için uzaklaştı. Salih ve Murat da koridorda boş buldukları yerlere oturup telefonlarını eline aldılar.

Salih, aramalara cevap veremediği için Esila tarafından yanlış anlaşabileceğini tahmin ediyordu. Biraz önce iki kere aramış ve açılmamıştı. Mesajlarda Esila her zamanki gibi ona olan aşkını yazıya dökmüştü. Esila'nın telefonunu sessize aldığını düşünüp bir süre aramadı. Daha fazla üzülmesin diye hemen aramak, neden açmadığını sevinçle söylemek istiyordu. Genç kadının ağlayarak gönderdiği sesli mesajları dinleyip ne olduğunu anlamaya çalıştı. Ağlayarak birçok defa sesli mesajlar attığını bildiğinden üstünde fazla durmadı. Kavga ettiği her gün sesli mesajlar ile onu sevdiğini yazan kadın yine yapmıştı. Telefonun rehberine girip "zeytin saçlı" yazan kişiyi arayıp kulağına götürdü. Salih için Esila zeytine benzettiği uzun, dalgalı saçları, esmer teni, sıcacık bakışları, susmayan çenesi ile bir bütündü. Kadında ki en sevdiği yanı sinirlendiğinde hiç susmayacak gibi konuşurken arada gülümsemesi oluyordu.

Esila'yı zamanında farketmediği için pişman değildi. Eğer pişman olursa Yağmur'un annesine haksızlık olurdu. Yasemin, hastalığı nüksedene kadar mutluluk saçan biriyken hastalık vücuduna yayılınca, korkuları ile başa çıkamadığından sinirli, kıskanç, kimseyle konuşmak istemeyen biri haline gelmişti. Ne acıdır ki, onun bu halinden en fazla acı çeken Salih ve hiçbir şey'den haberi olmayan Esila olmuştu.

Yine de karısına karşı en küçük kırılmışlık yoktu. Sevmişti karısını, eğer ölmeseydi sevmeye devam da ederdi. Şimdi ise, hayatında sadece üç kadının ismi kalbinin teklemesine neden oluyordu. Küçük kızı, anne bildiği kadın ve ilmek ilmek bağlandığı Esila... İkisine zaten sahipti birisi içinde yeminler toz bulutu misali uçmaya başlamıştı.

Kulağına dayadığı telefondan hiç tanımadığı bir ses duydu.
"Merhaba, Esila Altun'un yakını mı oluyorsunuz?" demesiyle Salih ayağa kalkarak Murat'ın yanına geçti.
"Evet yakını oluyorum. Siz kimsiniz? Esila nerede, bir şey mi oldu? Telefonu ona verir misiniz?"

"Salih, ne oluyor?" dedi Murat, dediği gibi de telefonu yanındaki adamdan alıp konuşmaya başladı.
"Ben abisi oluyorum. Bir sorun mu var?"

"Lütfen sakin olun, nerede olduğunuzu söylerseniz polis arkadaşlar sizi almaya gelecek." Telefondaki adamın sakin tavrı iki adamı da sinir etmişti. Murat, telefona bakıp tekrar kulağına götürdü.
"Ben sakinim zaten, Esila nerede diyorum!"

"Saldırıya uğramışlar." dedi keskin bir tonda. Murat gözlerini kapatıp kelimede ki "lar" kısmını düşündü. Esila ve kimdi? Dudaklarını yalayıp odaklanması gereken kişi hakkında sorular sormaya devam etti.
"İyi mi? Nerede şimdi? Siz kimsiniz?"

"İyi olup olmadığı konusunda bilgim henüz yok. Bir dakika sizi bekleteceğim." diyerek olay yeri inceleme yapan arkadaşının yanına gitti. Birkaç soru sorup tekrar telefonu kulağına dayadı.
"Özel İlim hastanesine sevk edilmişler." dedi adam, Murat yavaşça mırıldandı.
"Biz o hastanedeyiz." demesiyle telefonu Salih'e uzatıp koridorda koşmaya başladı.

Danışman yazan yerde oturan kadına nazik olmayan bir üslubla bugün ambulansla gelen acil hastaların kim olduğunu sordu. Hastanenin zorunlu dayatma yaptığı lacivert kumaş pantolon, beyaz gömlek, lacivert hastanenin amblemini taşıyan kumaş yelek ve boynuna lacivert bir eşarp takan kadın ayağa kalkarak geri oturdu. Bilgisayardan hastaların girişlerine aceleyle baktı.

"Bir ambulans gelmiş. Acil de sorarsanız size yardımcı olurlar." Teşekkür etmeden acil bölümüne koştu. Zaman kaybetmek istemiyordu. Yataklara tek tek bakıp iki büklüm olmuş, başında sargısı, kolunda serumu olan arkasına dönmüş kadının yanına yaklaştı.
"Esila! Kardeşim." dedi omuzunu tutarak, aldığı hafif baskıyla genç kadın kendini iyice ne büzüp ufalttı. Murat, yatağın yanına yaklaşıp, arada sırada kardeşim dediği kadının saçlarına dokundu.

"Esila!" Arkasına dönüp dışarıda başka hasta yakınıyla konuşan doktorun yanına gitti. Doktorun konuşması bitince sorgulayan bakışla Murat'ın önüne gelip ellerini beyaz önlüğün ceplerine koydu.
"Hasta yakını mısınız? İsmi nedir?"

"Esila Altun! Kardeşim, neden burada, neden başı sargılanmış, neden sesimden bile korkuyor, neden titriyor?" dedi, yumruklarını sıkarak Esila'ya baktı. Doktor, genç adamın baktığı tarafı gözleriyle izledi. Bugün gelen hastayı işaret ettiğini kavradığında hemşire'ye seslendi.
"Bugün gelen hastanın dosyasını getir." Eline aldığı dosyadan durumuna baktı.
"Şok geçirdiği için, merdivenlerden düştü. O yüzden başı bandajlı, titremesi, korkması ise, bir olaya kasten veya istem dışı şahit olmuş. Onunla gelen kadının aksine girdiği şok dışında ciddi hiçbir durumu yok. Yarın sabaha kadar kendini toparlayıp çıkar." Konuşarak Esila'nın yanına yürüdüler.
"Diğer hastanın durumu kritik. Bıçaklı saldırıya uğramış, şu anda ameliyat da..." Dosyayı yatağın kenarında ki masaya indirip Esila'yı gözlemledi.
"Hastanın yakını bulunduğuna göre, hastane polisine haber vermem gerekiyor. Biraz önce geldiler ama konuşmuyor. Lütfen burada bekleyin." diyerek yanlarından uzaklaştı. Murat, olduğu yerde dolaşmaya başladı. Esila arkasına döndüğünden ne olduğunu sormaya çekiniyordu.
"Yine hangi karı koca kavgasına şahit oldun da böyle yatıyorsun?" dedi, dudakları arasında devam etti.
"Başına bela açmaya müsait bütün insanları kendime çekiyorum. Sen ve senden daha çok sevdiğim Melek bela mıknatısı gibisiniz. Uyanık ve sesimi duyuyor olsaydın susmazdın." Yatağın başlığını tutarak Esila'nın kulağına fısıldadı.
"Eğer kalkarsan müjdeli bir haberim var. Dur, dur kalkmadan söyleyeyim. Yağmur'a uygun kalp bulundu ve ameliyata girdi. Salih bu haber sayesinde çok mutlu, şimdi kalkarsan gidip evliliğe bile ikna edebilirsin. Hadi kalk ama, ben senin yatakta çekirdek ve keyifle kahve içmene alışkınım. Bu şekilde yaparak, kaybetme korkusu yaşamamız için, hıncını mı alıyorsun? İstediğin oluyor sana bir şey olacak diye çok korktum." diyerek kendini geri çekti. Esila'dan gözünü ayırmadan olduğu yerde dolaşmaya devam ediyordu. İki dakika sonra acilin kapısından Salih de giriş yapmıştı. Esila'yı o halde görünce gözüne perde çekilmiş gibi yataklara çarparak yere düşüp insanların yardımıyla zorda olsa ayağa kalktı.
"Esila!" dedi yutkunarak giydiği gömlek dakikalar içinde terlemişti. Başını tavandaki spot ışıklara doğru kaldırıp nefes almaya çalıştı. İlk defa Esila'nın çaresizliği karşısında çaresiz kalmıştı. Boğazına yumruk yemiş gibi tükürüğü ağzında toplandı. Sarsmak, ben yanındayım demek çok istiyordu. Kafasını tozlu tavandan çekip başını yere indirdi. İçinden saymaya başladı.
"1 Esila iyi
2 Esila iyi
3 Esila iyi
4 Esila iyi
5 Esila iyi
6 Esila iyi
7 Esila iyi
8 Esila iyi
9 Esila iyi..." Burnundan aldığı havayı ağzından verip Murat'ın delirmeye yüz tutmuş yüzünü inceledi. Oysa her zaman Esila ile kavga ederken "hastane köşelerinde kalırsan ziyarete gelmem" derdi. Şimdi kardeşinin düştüğü durumu düşünen bir abi olmuştu. Olgun ve ne yapacağı şaşıran bir abi...

Salih, Murat'ın böyle durumlarda sakin kalmasının imkansız olduğunu bildiğinden kendisi bu görevi ele aldı. Öz annesi kalp hastası olduğundan bir anda ölmüştü. Yasemin'nin ölümü beklendiği halde o da ansızın gitmişti. Kızı ise, kendi annesinin miras bıraktığı hastalığıyla baş ediyordu. Salih bütün bunları atlattıysa şimdi de atlatarak dizginliye bilirdi.

Buğulanan gözlerini kırpıştırıp terleyen ellerini kumaş pantolonuna sildi. Yan yana konumlandırılmış beyaz demir yataklara tutunup en son yatağın önünde durdu.
"Esila iyi mi?" dedi, soğuk sorduğu soruya, soğuk cümlelerle cevap bekledi. Murat, göz ucuyla Salih'e bakıp küçücük alanda yürümeye devam etti.
"Bıçaklanma olayına tanık olmuş. Yüzeysel bir yarası yok ama darmadağın halde. Kimin ölümüne şahit olduysa, bu hale gelmiş." Duyduğu sözle bir kaç adım yaklaştı.

"Ölmüş mü?"

"Bilmiyorum Salih! Ölmediyse de ağır yaralanmış kimdir, neden olmuş bilmiyorum. Tek bildiğim Esila çok kötü bir şeye şahit olmuş ve bu durum onu şoka uğratmış." Salih yatağının önünde durup Esila'nın saçlarına dokunarak kulağına eğildi.
"Lütfen, ömür boyu yanımda kal. Düzelmem için, senin bir ömür yanımda kalman gerekiyor." diye fısıldadı.

Esila, kapattığı gözlerini aralayıp yatağa farkında olmadan tırnaklarını geçirdi. İlk defa ciddi anlamda kaybolmak, yapabilse ölmek istiyordu. O anla ilgili her şey zihninde yok oluyor. Bazıları yüzeysel olarak silinip, boşluğa gidiyordu.
Sormaya korktuğu soru karşısında ezilip büzülmek canını yakmıştı. Kimsenin dediğini duymuyor, duvara vuran gölgeler hariç kimsenin yüzünü görmüyordu. Uğultular vardı, sislerin arkasından gelen inlemeler, uzaktan tanıdık birine ait uğultularla birleşip nefes almaması için işkence ediyordu. Melek'in buz gibi elini, elinin altında hissedip titredi. Sanki o ana geri gitmişti. Sırtında duran çarşafı başına çekerek gözlerini kıstı. Gücü yoktu, gücü tükenmişti.

Gözlerini kapatıp ilaç yüzünden sersemleyem vücudunu hafifçe oynattı. Neden buraya geldiğini her dakika, her saniye durduramadığı bir güç yüzünden beyni, hafızası siliyordu.

Murat, Esila'nın hareketlendiğini gördüğünde yatağa oturup Esila'nın başını elleri arasına alarak uzun, siyah saçlarını yanlara ayırdı.
"Canım benim, iyi misin? Tek başına değilsin, ben yanındayım. Ne oldu? Neye şahit oldun?" diyerek hayattaki tek kuzeninin halsiz yüzüne baktı. Gözleri cansız bir nesneye aitmiş gibi boş bakıyordu. Esila, dudağını ıslatıp başını kaldırmaya uğraştıysada başarılı olamadı. Murat'ın yardımıyla halsizlikle göğsüne adamın başına yasladı.
"İyi olacaksın. Sana söz her zaman, her ihtiyacın olduğunda yanında olacağım."

"Benden çok Melek'in sana ihtiyacı var. O ölüyor... Onun eli kanlıydı, yere düştü. Hareketsizdi!" Boş bakan gözleri dehşet bir şey görmüş gibi ağlayarak titredi.

"Hiç canlanmadı. Ben onu kurtaramadım. Korktum! Çok korktum ama o korkmadı. Bekle dedi bekledim...O öldü, öldü..." Delirmiş gibiydi.

"Ölmesin!" diye kendine vurup tekrarladı. Murat sıkıca sardığı elleri bırakıp sersemleyerek yatağın çarşafına tutunup ayağa kalktı. Hemşireler sakinleştirmeye çalışıyordu, işe yaramasa da. Murat gördüğü manzarayı dehşet içinde izledi. Duyduklarını ise hazmedememişti. Esila çığlık çığlığa yatağa vurarak bağırırken bir yandan hemşireler tutmakta zorlanıyordu.

"Çok kan vardı. O ölmesin. Yalvarıyorum, o ölmesin. Ben çok korktum. İnanın çok korktum. Öyle olsun istemedim. Ölmesin, ölmesin..." Seruma verilen ikinci yatıştırıcı ile birden dengesini kaybedip yastığa düştü. Gözleri boşluğa tekrar daldı.

Saniyeler önce haykırışlarını unutmuş gibi neden Melek hakkında konuştuğunu düşündü. Çok yorgundu. Ağzından çıkan cümlelerin neyi ifade ettiği hakkında hiçbir bilgisi yoktu. Yanaklarını ıslatan yaşları silip nefes aldı. Başı ağrıdan kopacak gibi zonklarken silinen bütün hatıraları hatırlamaya uğraştı. Elinde Melek'in kanı vardı ama o bunu da hatırlamıyordu.

"Nefesim bana ağır geliyor." dedi zorlanarak etrafa baktı.

"Ben niye buradayım? Bu halim ne?" Karşısında endişeyle ona bakan Salih vardı. Kıstı gözlerini, Murat üç adım ötesinde elleri saçlarında duyduklarını idrak etmek istercesine ona bakıyordu.

Murat, titreyen dudaklarını dişleri arasında ezip Esila'nın yüzünü avuçları arasına alarak bağırdı.
"Melek Kapya! Seninle birlikte miydi?"

"Murat bıraksana beni, ne saçmalıyorsun? Bilmiyorum."

"Doğru düzgün cevap ver. Melek, sevdiğim kadın mı ameliyat olan? Ağır yaralı dedikleri o mu? Cevap ver! Biraz önce, lanet olsun biraz önce, ölecek dediğim kişi o muydu?" İnanmak istemediği cümlelerden gözlerine kan oturmuştu. Esila, Murat'ın ne dediğini anlamadı. Boş boş Salih'e bakıp başını ovdu.

"Sana diyorum ki, o kişi Melek Kapya mı? Lanet olsun cevap ver! Cevap ver lan!" Esila, Murat'ın bu tarafını hiç görmemişti, irkildi. Salih önüne geçip Esila'ya kalkan olmak zorunda kaldı.

"Murat yalvarıyorum sakin ol, Esila şu anda iyi değil."

"Lan benimle dalga mı geçiyorsunuz?" Saçlarını karıştırdı.

"Hayır ya olamaz. Birkaç saat önce kollarımdaydı, sarılıyordum ulan nasıl bu hale geldi? Ya ben öpmeye kıyamıyordum, canı yanmasın diye. Cevap ver Esila! O kişi Melek mi?" Murat yaşadığı duygu karmaşası ile farkında olmadan ağlıyordu.

"Benim sevdiğim kadın mı ölüyor? Melek ya, nasıl ölür? Kim onu öldürmeye kalkar? Niye ulan niye? Ne oldu da o hale geldi? Bırakmam, Esila konuş cevap ver."

"Bilmiyorum!" Gerçekten de bilmiyordu.

 

________________

YORUM VE BEGENİ YAPMAYI LÜTFEN, LÜTFEN, LÜTFEN UNUTMAYIN. ❤❤❤

Sezon finalini o kadar kısa tuttum ki, bu yüzden bile yorum ve beğeni yapmadan çıkma. Bölüm sizce nasıldı? Biraz fikrinizi duymaya ihtiyacım var.

Yeni bölümde görüşürüz.

Loading...
0%