Selam
Yeni bölüm geldi. Lütfen ama lütfen beğeni yapmadan fırsatınız varsa yorum atmadan çıkmayın. Tek istediğim bu inanın her yorum her beğeni benim için çok değerli.
Şayet hikayeyi beğendiyseniz kütüphane ve listenize almayı UNUTMAYIN. Beni takip ediyorsanız çok teşekkür ederim. Etmiyorsanız bir zahmet takip edin ne olacak🫣
Başlayalım...❤❤❤
{Gündüz yine eskisi gibi güneş ile bizi ısıtacak mı? Yoksa gece olmadan yıldızlar ile üşüyeceğiz.} KambersizYazar
_____________
"Sana diyorum ki, o kişi Melek Kapya mı? Lanet olsun cevap ver! Cevap ver lan!" Esila, Murat'ın bu tarafını hiç görmemişti, irkildi. Salih önüne geçip Esila'ya kalkan olmak zorunda kaldı.
"Murat yalvarıyorum sakin ol, Esila şu anda iyi değil."
"Lan benimle dalga mı geçiyorsunuz?" Saçlarını karıştırdı.
"Hayır ya olamaz. Birkaç saat önce kollarımdaydı, sarılıyordum ulan nasıl bu hale geldi? Ya ben öpmeye kıyamıyordum, canı yanmasın diye. Cevap ver Esila! O kişi Melek mi?" Murat yaşadığı duygu karmaşası ile farkında olmadan ağlıyordu.
"Benim sevdiğim kadın mı ölüyor? Melek ya, nasıl ölür? Kim onu öldürmeye kalkar? Niye ulan niye? Ne oldu da o hale geldi? Bırakmam, Esila konuş cevap ver."
"Bilmiyorum!" Gerçekten de bilmiyordu.
******
Soğuktu, hiç hissetmediği kadar vücudu üşüyordu. Ellerini kaldırıp üşüyorum demek için bile takati yoktu. Saçları yine kan kokuyordu. Rüya da mıydı? Hayır, hayır rüya olamazdı. Başında ki maskeli, önlüklü insanlar o zaman kimdi ve ne istiyorlardı? Vücudunu kesen alet de neydi? Neşter mi? Evet neşter olmalıydı. Neden ameliyat masasında bedeni uyurken kendisinin ayakta durduğunu, üstüne izlediğini bile bilmiyordu. Yaşam ile ölüm arasında sıkışmış gibiydi.
Yaslandığı duvardan ayrılıp görevlerini yapmaya çalışan doktorlara yaklaştı. Bedeni niye ruhunu terk etmişti, bu durumu kavradığı söylenemezdi. Tek bildiği çok fazla soğuktu. Vücudunda gezen malzemeler yüzünden de huzursuz olması gerçekliği, bıçak gibi vuruyordu. Ameliyat masasında yatan bedenine baktı, bıçak aldığı yerlerde hala kan vardı, akmaya devam eden durdurulamayan kan. Yüzü bembeyaz, ağzında kocaman bir hortum alamadığı nefesi sağlıyordu. Başında anestezi doktoru uyanma ihtimaline karşı bekliyordu.
Ayakta durması bir tarafa dursun karşısında kendi bedeninin yatıyor olmasına şaşırmıştı. Hangisi gerçek Melek'ti! Cansız halde yatan mı? Yoksa ayakta ne olduğunu anlamaya çalışan mı?
Ameliyathanenin içine sarı önlügüyla giren hasta bakıcının paniklemiş yüzüne odaklandı. Siyah saçlı adam, nefes nefese doktorun yanına yaklaşıp Melek'i işaret ederek söylendi.
"Sanırım hastanın kocasını bulduk! Delirmiş gibi ortalığı yıkıyor. Kimse zapt edemiyor." dedi, Melek duyduğu cümleye de şaşırmıştı. Kocası yoktu yanlışlık olmalıydı. Gelen kimin yakınıydı acaba diye merak etti. Aklına babası geldi, yaralandığını duymadıysa meraktan karakolları geziyor olmalıydı. Duyduysa öleceğini düşünüp kahrolmuştu. Ya Murat! Kaç kere telefonuna mesaj atmıştır. Cevap gelmeyince sinirlenip beş dakika sonra yine aradığına emindi.
Dışarıda ki insanı görmek için ameliyathaneden çıkma isteğiyle doldu. Kim olursa olsun, başkasının yakını da olsa, ailesine haber versin diye ayakta olduğunu göstermek istiyordu. Ya da öleceğini söylemek. Birkaç adım gitmişti ki, hemşirenin baskın sesini duydu.
"Kan değerleri düşüyor. Kalp ritmi durdu." Başını hızla arkada kalan vücuduna çevirdi. Doktorlar için geri sayım başladı. Hayatında diziler hariç hiç görmediği bir makinayla vücudu havalanıp iniyordu.
"Ben şimdi ölüyor muyum? Neden?" dedi, ellerini gözlerine götürüp rüya da olduğunu düşündü. Ne kadar gözünü ovalasada duyduğu ses, gördüğü manzara da bir değişiklik yoktu.
"Üç yüze şarj et."
"Ettim..."
"Çekilin." Makina her vuruşunda bedeni havalanıyor olması git gide korkutmuştu.
"Ölmek istemiyorum." Yere çöküp kulaklarını kapadı. Bacakları yavaşça silinip gövdesine doğru silinerek ilerliyordu. Korkuyordu, elleriyle yüzünü kapattı. Duydukları şarj et, çekilin, kalp masajı kelimeleri arasında gitti geldi.
"Murat yardım et! Baba... Özür dilerim."
"Değerleri normale döndü." Birkaç dakika sonra hemşirenin parlayan gözlerine ağlayarak bakarken, ellerini yüzünden çekmişti. Bacakları hiç kaybolmamış gibi yerlerinde duruyordu. Ölmemişti, ameliyat devam ediyordu. Ama ruhu buradan çıkarsa, ölecekti. Bunu anlamıştı.
***
Murat, bütün rüzgarı arkasına dönüp ameliyat katına kadar koşmuş ve nihayet kapıyı tekmelemeye başlamıştı. Kapıyı açan hasta bakıcının müdahalesine rağmen içeriye girmek için tartışma çıkardı. Esila bir şey hatırlamadığı için, ameliyata alınan kişinin sevdiği kadın olup olmadığını bilmesi gerekiyordu. Kimse onu durdurmaya gücü yetmedi. Dört adam yalvar yakar diğer ameliyatları gerekçe göstererek zor durdurmuştu. Ameliyat bitene kadar Melek'in iyiliği için kapıdan ayrılmadan durdu. Dizlerine ellerini indirip nefes almaya çalıştı. Koşarken, tartışırken sadece yaşamasına olanak tanıyan nefesi almıştı.
"Bak kardeşim. Gerçekten nefes alamıyorum. Yaşıyorum ama ölü gibiyim. Bu durum çok hızlı gelişti. Kendimi tanımakta zorlanıyorum. Sadece..." Gözlerini sıkıca kapatıp bir süre bekledi. Stresten dişleri arasında sersemleyerek konuşuyordu.
"Ameliyat da dalgalı saçlı, esmer yüzlü, aşırı güzel bir kadın mı yatıyor? Bunu teyit et, saatlerce beklerim. Çıt çıkarmam." dedi telefonundan Melek'in resmini gösterdi.
"Bak yüzü böyle... İçeriye bak bana çabuk söyle, lütfen. Yoksa dördünüz değil yüzünüz gelse içeriye girerim. Beni kimse tutamaz." Adam ilk defa böyle bir durumla karşılaşmıştı. Murat o kadar tavizsiz konuşmuştu ki, içeriye girdi, resmini gördüğü kıza baktı. Bütün dedikleri uyuyordu. Gözü önünde Melek'in kalbi durunca bir müddet dışarı çıkmadan bekledi. Ölüyor demek Murat için de ölüm demekti. Burayı öfkeyle başlarına yıkardı. On dakika sonra bütün değerler normale dönmüş ve bakıcı iç ferahlığıyla dışarı çıkmıştı.
"Tarif ettiğin hasta, doktorların gözetiminde. Şimdilik ameliyat iyi geçiyor. Artık sakinleş, kocasını bu halde görmesin. Farkındayım çok zor ama sakinleşmen lazım." diyerek tekrar içeriye girdi. Murat yanlış telaffuzu düzeltmek istemedi. Kocası olacaktı kimse bu durumu değiştiremezdi.
Duvara yaslanıp aheste aheste yere düşüyor. Ne olup bittiğini düşünüyordu. Yine Melek'i tek başına ölümle burun buruna getirecek ne olmuştu? Başını duvara vurup istemsizce ağladı. Yaşadığı şoku tarif etmesi imkansızdı. Adeta bir uçurumun kenarında bir anda düşüp yere çakılıyor gibiydi. Yanında ılık meltem misali Melek'in nefesini hissettiği halde etrafında kimseler yoktu. Ellerini yumruk yapmış oturduğu yerden, düz zemine vurarak dişlerini sıktı. Daha söyleyeceği sözler, kenarda biriktirip anlatacağı anılar olacaktı. Onu ne kadar çok sevdiğini göstermeye fırsat dahi bulamamıştı. Onun gözünde nasıl güzel göründüğünü gösterecekti.
"Lütfen beni terk etme. Seni yarı yolda bıraktığım her an, hiçbir şey olmamış gibi yine bana dön, lütfen." diyerek ellerini boynuna götürüp ovaladı.
Üç buçuk saat sonra ameliyathane kapısı açılıp sedyenin başını görmesiyle ayağa kalkarak ağzında hortumlarla Melek'i gördü. Genç adamın gördüğü manzara karşısında canı çekilmiş, donmuştu. Dertsiz, tasasız hayatı ellerinden sorgusuz gidiyor gibiydi. Mutluluk, sevinç, aşk, sevgi, anılar veda edermişcesine sedyenin tekerlekleri altında ezilip, yok oluyordu. Sevdiği kadının her zaman ışıl ışıl bakan gözleri, şimdi beyaz bulutlar arasında gelmek istemediğini belirtip yumduğu göz kapaklarıyla, yüzüne tokat misali anlatıyordu. Melek'in soğuk elleri buz tutmuş göbek bölgesinde birleşmişti. Yüzü, esmer yüzünün tam tersine soğuk ve solmuştu. Sedyenin bir tarafını tutup asansöre taşımalarına yardım etti. Gözünü bir an bile ayırmadan Melek'i inceliyordu. Eli, saçlarına, yüzüne dokunmaya gitmedi, gidemedi. Daha fazla acıtmadan, dokunmadan gözleriyle sevmek daha kolay gelmişti. Yoğun bakımın katına geldiklerinde Murat çaresiz sedyeyi bırakıp içeriye girmesini izledi. Beş dakika sonra ilk gelen doktor elinde incelediği dosyalarla yanından geçerken önüne geçip durdurdu.
"Şimdi ameliyat'dan gelen kişi nasıl? Melek Kapya... Çok pardon ismi Melek soyismi Kapya. Durumu kritik mi? Ne zaman gözlerini açıp eskisi gibi olur? Yüzü çok solgun duruyordu." diye çaresizce sordu. Hayatında ilk defa bu kadar çaresiz kaldığını hissediyordu. Bu hayat sadece eğlenceden ibaretti. Şimdi rahatça aldığı nefesi bile sorgular vaziyetteydi.
"Ben stajyerim, yoğun bakım doktoruna hasta yakınının bilgi almak istediğini söylerim doktorda birazdan sizi içeriye alıp konuşur." diye başıyla iyi günler deyip içeriye girdi. Arkasında yerinde duramayan, sırılsıklam aşık birini bırakmıştı. Yirmi dakika geçtiği gibi daha fazla beklemek istemedi. Ayağa kalkıp tam zile basacakken kapının açılmasıyla doktor içerideki odaya davet etti. İki bölümlü, yetişkin insanların yatakta uzanmış yüzlerine bakarak önünde yürüyen doktoru takip etti. Masa ve üç sandalyeden oluşan yeri incelemeden oturdu. Doktor, büyük bir dikkatle baktığı dosyadan başını kaldırıp konuştu.
"Hasta beş saat önce geldi. Boğazında bir, karın bölgesinin arka kısmında ve karşısında üç tane derin kesik mevcuttu. Aldığı bıçak darbesi, sağ böbreğini parçalamış, diğerinde bir sorun gözükmüyor. Yaşarsa tek böbreğiyle hayatını daim ettirecek. Birkaç gün yoğun bakımda takip edeceğiz. Sonra ne yapacağımızı ayrıntılarıyla konuşuruz."
Murat soru sormanın manasız tanımı karşısında ezilmişti. Yanından niye ayrıldığını, neden onu tek başına bıraktığını düşündü. Daha fazla dinlemek yerine ayağa kalkarak odadan dışarı çıktı. Duvara sinirle yumruğunu geçirdi. Yoğun bakımın ikinci kapısından çıkmadığından daha halen içeride duruyordu. Makina sesleri ve acı çeken insanların inleme seslerini kulaklarını açarak dinledi. Başını hafifçe sol tarafındaki odaya sokup Melek'in nerede olduğuna baktı. Ortadaki yatakta, prenses gibi yatıyordu. Tek bir farkla, ağzıyla, burnunda hortumlar, boynunda ve vücudunda sargı... Güzelliğinden bir şey kaybetmemişti saçları yastığı hoyratça süslüyordu.
Ellerini yalvarma pozisyonu yapıp Melek'le ilgilenen hemşire'ye doğru yürüdü.
"Beyefendi, ziyaret saati değil." dedi keskin ama meraklı bir tonda. Murat, başını dikleştirip kadına bir adım daha yaklaştı.
"Yeni gelen hastanın sevgilisi oluyorum. Beş dakika, sadece beş dakika yanına gitmek istiyorum. Ailesi geldiğinde görmem imkansız." diyerek genç hemşirenin kararsız yüzüne baktı. "Gerçekten hiç iyi değilim. Delirmek üzereyim, lütfen biraz göreyim."
Hemşire, konuşmadan başını sallayarak onayladı. Murat hızlanan kalbinin sesini, eliyle göğsünü bastırarak susturmaya çalışıyordu. Melek'in önüne gelmiş her an açılacakmış gibi gözlerine odaklandı.
"Kalbimin en derinine taşınan kadın! Beni terk etmeye mi niyetlendin? Nasıl sensin yaşayacağımı düşünürsün?" Kimsenin bakmadığından emin olup Melek'in göz kapaklarını öptü.
"Canın çok yandı mı?" Göz yaşları akarken dudakları titredi.
"Ben yanında yine yoktum, çok ağladın mı? Sen ölmemek için savaşırken, ben nelerle uğraşıyordum, Allah bilir... Affet birtanem ve iyileş, saçlarına dokunduğumda canın yanar mı diye korkmayayım. Bir daha gözünden yaş akmayacak demiştim ne kadar yalancı biriyim değil mi? Zor zamanlarında yanında olmayan bir sevgiliden ne beklenir ki? Sana söz, sana ne yaşatıldıysa bin katını yaşatacağım. Kimseye acıma olmayacak, söz. Aç gözlerini, senin yaşadığın karanlık benim de dünyamı karartıyor."
"Çıkmanız gerekiyor." Hemşirenin konuşmasıyla tereddütte kalsa da Melek'in elini öpüp çıktı.
****
Bir saat içinde Hayri bey'in haberi olmuş yoğun bakımın kapısında çaresizce bekliyordu. Yanında Sevgi hanım, Sibel, Ahmet de vardı. Geldiklerinden beri durumu hakkında bilgi verilmemişti.
Murat, koridorun sonunda, arada kalabalığa bakarken Hayri bey gözleriyle genç adama bakıp şaşkınlıkla önüne döndü. Melek'in telefonunda resimlerini görmüştü. Sibel'i yanına çağırıp bıkkınlıkla söylendi.
"Şurada ki, Melek'in patronu mu? Şu meşhur Murat mıdır nedir?" dedi halsizlikle.
"Evet Hayri amca, o meşhur patronu oluyor." dediği gibi yaşlı adam eliyle gelmesini işaret etti. Murat arkasına dönerek başkasını mı çağırıyor diye bakarak ayağa kalktı. Tişörtünün yakasını düzeltip başı önünde yürüdü. Ne yapacağını bilmemesi Sibel'e bakmasına sebep olmuştu. Yanına gidip derin nefes aldı. Elini uzatarak kendini kısaca tanıttı. Küçük bir sohbetin ardından Hayri bey, aynı yerde beklemesine izin vermişti. Ne de olsa kızının ağzından ismi düşmeyen tek erkekti.
Doktor nihayet kapıda belirip içlerine su serpmesini beklerlerken sözleriyle al aşağı etti.
"Melek hanımın hayati tehlikesi devam ediyor. Aynı zamanda tek böbreği aldığı darbeden dolayı aşırı zarar gördüğünden alındı. 16 saat sonra uyandırmaya çalışacağız." dediği gibi Hayri bey dayanamayıp yere yığıldı. Kızının düştüğü durum yaşlı adamın bayılmasına neden olmuştu. Murat'ın ricasıyla aynı katta bir oda tahsis edilip dinlenmesine karar kıldılar.
"Benim güzel evladımın tek böbreği soysuz biri yüzünden alındı mı? Kim yaptı kim? Günah değil mi? Annesi yok, savunmasız benim güzel kızım. Fena durur ama ismi gibi melektir benim evladım. Ne istediler ne?" Serpil hanım veryansın ederek dizlerini dövüyordu. Bu gece beklediklerinden daha zor geçecekti.
***
Gece on iki gibi Yağmur'un ameliyatı bitmişti. Genel durumu iyi görünüyordu. Yoğun bakımda takip edip normal odaya alacaklardı.
Sabah saatlerinde durumda hiçbir değişiklik yoktu. Öğlene doğru Bedir bey'in kızının cenazesine Murat ve Salih gitmişti. Salih cenazeyi toprağa vermeye giderken Murat namazdan sonra camiinin alt tarafında bulanan caddeden taksi çevirip hastaneye geçti.
Melek'i görmeden bir gece daha yerini akşama bırakıyordu. Görüş saatini babası olarak Hayri bey girmiş. Kızının yanından çıktığında ağlayarak yine odaya almışlardı. Baba olarak bu durum çok ağır gelmişti.
Esila ise, geçen bir güne rağmen konuşmadan yatıyordu. Polisler ne sorduysa cevapsız bırakmıştı. Dediği tek cümle, hiçbir şeyi hatırlamıyorum, oluyordu. Nasıl olduklarını bilmeselerde herkesin tahmin ettiği saldırıya uğramış olduklarıydı. Murat arada Esila'nın yanına gidip sorular sorup ne olduğunu öğrenmek istese de imkansızdı. Bütün soruları cevapsız kalıyordu. Salih ise Esila'nın yanına her gelişinde genç kadın ağlama krizine girdiğinden, gizliden izliyordu. Uyuduğu zamanlarda beş dakika yüzüne bakarak konuşuyor sonrada kaçar gibi uzaklaşıyordu. Doktorlar beklenmedik bu durum karşısında birkaç gün daha müşahade altında tutmalarının doğru karar olacağını düşünüp çıkmamasına karar verdiler.
Üç gün geçmişti. Birkaç kere Melek'i uyandırmaya çalışmışlar ama başarılı olmamışlardı. Murat koridoru bir uçtan bir uca arşınlarken yoğun bakımın kapısının açılmasıyla donmuş gibi yerinde sabit kaldı. Doktorun yüzü Hayri bey'e dönüktü. İki gündür uyandırma çabaları sonuçsuz kalmıştı. Üçüncü günün sonunda gece uyanıp makinadan bağımsız nefes aldığını duydu. Nefesini tutarak gözlerini yumdu.
"Hasta gece uyandı... Sabahta durumu gayet iyi. Yapılan tahliller de temiz. Birazdan normal odaya alacağız. Geçmiş olsun." Uyanma sözcüğü hiç bu kadar güzel bir manaya kol kanat germemişti. Uyanmıştı...
Bitmişti risk, bitmişti tehlike, bitmişti korku ve endişe... Murat, ellerini kaldırıp başının üstüne koydu. Arkasına dönüp koşmaya başladı. Herkese haber vermeliydi. Kimse sevdiği kadının ölme fikrini düşünmemeliydi. Merdivenleri avına koşan bir aslan gibi sekerek gidiyordu. İlk önce Salih'lerin kaldığı odaya girdi.
"Melek gözlerini açtı." dediği gibi bir dosta sarılma isteğiyle Salih'e ağlayarak sarıldı. Genç adam, gözünde biriken yaşları silerek İkbal hanımın ellerini öpüp Esila'ya haber vermek için ayrıldı.
Salih de arkasından koşarak Murat'ı durdurup Esila'ya sonra kendisinin haber vermek istediğini söyledi. Salih kızının alması gereken ilaçları hazırlarken Murat yoğun bakım katına tekrar gitmişti. Koridorda attığı adımlardan ilk defa korkmuyordu. Toplanan insanların arasına girip duvara yaslandı. İçeriye girmek gibi bir niyeti yoktu. Melek yanından geçerken zaten görecekti.
Kapı sonuna kadar açılıp sedye ile Melek çıktı. Gözleri fazla açık değildi ama üç günün sonunda bu bile yetmişti. Dudakları çatlamış, saçları dağılmıştı. Üzerinde ameliyat dan sonra giydirilen mavi ameliyat önlügü vardı. Yeni ve temiz olduğu belliydi.
Murat'ı gördüğü anda yutkunarak elini uzattı. Ne güzel sahneydi. Murat, gülümseyerek uzatılan eli tutup sedyeyi itmeye yardım etti.
"Hoşgeldin güzellik!"
"Hoş buldum." Hasta bakıcılar odaya götürüp herkesin çıkmasıyla Melek'i yatağa yatırdılar. Yaraları yüzünden çığlıkları dışarıda bekleyen Murat'ın yumruklarını sıkmasına neden olmuştu.
Bakıcılar ve hemşire gittikten sonra Murat kimseye aldırış etmeden içeriye girerek Melek'in yatağının kenarına oturdu.
"Ne uykucu çıktın sen, uyuyan güzel. İyisin değil mi?" dedi, Melek gözlerini yumarak cevap verdi.
"Bir daha yaralanma, bir daha beni bırakma. Ruhum çekildi... Yaşayan bir ölüden farksız oldum. Kaç gündür görmüyorum. Babanla papaz olacaktım. Her gün o görüyor birgün de demedi sende gör diye. Bugün kapı açıldığı gibi babandan önce koşacaktım sen çıktın yoğun bakımdan." diye gülünce Melek de gülümsedi.
"Bak güzelim, sen yoğun bakımda ben sandalyede yaşlandık." Dudaklarını hafifçe öpüp öyle kaldı.
"Bir daha beni sensiz bırakma." Tekrar öptü daha uzun bir şekilde.
Vücudu ilaçlar sebebiyle katılaşmış olması yüzünden ellerini kaldırıp sevdiği adamın yüzüne dokunamıyordu.
"Seni bırakıp gitmekten çok korktum." demesiyle boğazı yakılmışcasına ağrımaya başladı. Doyasıya konuşmak yerine birkaç kelimeye sığınmak zor gelmişti.
"Ailen dışarıda benim çıkmamı bekliyor. Kimseye aldırış etmeden hurra diye içeriye girdim. Daha fazla dayanamadım." Dudaklarını incitmeden son kez öpüp nihayet geri çekildi.
"Ben çıkayım da baban yani kayınbabam gelsin." diyerek göz kırpıp ayağa kalktı.
"Kayınbaba mı, şu haldeyken bile şaka yapıyorsun."
"Güzellik ben hep ciddiyim de, sen şaka sanıyorsun." Melek'in yanağını okşadı.
"Şimdi sorulmaz belki ama seni bu hale kim getirdi? Hepsini tek tek anlatacaksın. Bende o psikopatı ölmekten beter edeceğim. Sana söz veriyorum. Kimse bunun üstüne kapatmayacak." Melek'in yüzünü kısa bir süre okşayıp uzaklaştı.
"Esila, ne yaşadıysa hiçbir şey hatırlamıyor. İki gündür iyi ama ondan önce deli gibi çığlık atıp halüsinasyon görüp bağırıyordu. O manyak herif, Esila'nın önünde mi seni bıçakladı?" Murat'ın cümlesiyle Melek şaşırdı akabinde başını önüne eğdi.
"Unutmasına sevinirim. İnsan beyni çok acı çektiği şeyleri unutmak ister. Daha fazla vücudu hasar almasın diye." Göz yaşları yanağını acıtıyordu.
"En iyisini yapmış. Bende o güne ait her şeyi unutacağım."
"Ben sana da Esila'ya da yaşatılan hiçbir şeyi unutmayacağım. İkinizin unutması içinde elimden gelen her şeyi yapacağım. İkinizde benim için çok değerlisiniz." Melek gözlerini genç adamın ışıl ışıl parlayan gözlerinden ayırmadan yutkundu. Esila'nın üzülmesini hiç istemiyordu. Bu konu burada kapansa daha mutlu olurdu ama Murat peşini bırakmayacaktı.
"Babam dışarıda öfke püskürtüyordur." Konuyu dağıtmak istedi.
"Haklısın. Ben hemen çıkayım." Biraz uzaklaşıp tekrar Melek'in dudağına dudaklarını hapsetti.
"Bayan Kapya, seni çok çok çok çok özledim. Haberin olsun." Melek alev almış yanakları sayesinde kırmızı renge bürünmüştü. Murat bu anı keyifle izledi.
"Babam içeriye girmeden sen çık artık."
Hayri bey ne kadar kabul ediyor gibi görünse de Murat ile aralarına bir duvar dikmiş dışarıda bekliyordu. Kızı odaya alındığında ilk kendisi görmeyi hakettiğini düşündü. Murat izin istemeden girince kızının konuşamayacak hali de olsa kovmasını bekledi. Kapalı odanın arkasında ses gelmeyince kendi de sessizliğe büründü. Kızını koruma işini fazla abartmaya başlamıştı. Hele ki, kendileriyle ağlayan bu adam için fazla ön yargılı davranıyordu. Kapının açılmasıyla Hayri bey bakışlarına sert bir mizaç yerleştirip Murat'ın karşısında durdu.
"Bak evlat, bu sözlerime niyetin ciddiyse uyacaksın. Kızım eve geldiği gibi ziyaretimize gel. Kendini bana iyice ne tanıtmış olursun. Tek böbreği var yarım olarak görürsen, yüzüne vurursan şimdiden kapımın eşiğine gelme."
"Ne yarım olarak görürüm ne de bir an bile yüzüne vururum. Ölürüm yine yapmam." Murat'ın kendinden fazlasıyla emin olarak kurduğu cümlesi, adamın içine su serpmişti. Belli etmeden devam etti.
"Kızım benim prensesim seninde kraliçen olmalı. Her zaman gülümseyen evladım senin yanında ağlarsa bu iş olmaz. Şimdi hiçbir kelime söyleme. Düşün taşın bana bildir." Omzuna elini indirip kaldırarak odaya girdi.
Murat, dünden beri ilk kez gerçek anlamda gülüyordu. Sandalye'de oturan anne kıza gördünüz mü der gibi kahkaha attı. Serpil hanım, karşısında deli gibi gülen adamın yüzünde oluşan pırıltıya bakıp elindeki zikirmatik'i yeleğinin cebine koyup önüne döndü
"Şuna hele, saçları arı kovanı gibi, tipi hamsi. Konacağı dalı kaybeden akbaba misali ne gülüyorsun? Tek böbreği olmasını kabul ediyor musun?"
"Niye bu kadar bu konuya takıldınız? Sanki bedeninde kafası yok. Herkesin iki böbreği olmak zorunda değil. Şimdiden söylüyorum bu ailenin damat ihtiyacını karşılayacağım."
"Vallahi hamsi tipli japon balığı. Başım çarşamba pazarı gibi dönüp duruyor, sizin yüzünüzden." diyerek ellerini koca göbeğinin önünde bağladı. Serpil hanım, Murat'ı ilk gördüğü anda çok yakışıklı genç oğlan diye düşünmüştü. Her kız annesinin hayaliydi böyle yakışıklı bir damadı olması. Serpil hanım, Murat'ın kendi yakışıklılığının farkında ve şımarık diye onu sinir ediyordu. Yoksa bu genç oğlanı Melek'e çok yakıştırıyordu. Sibel ise sevindiği halde sevinçle ayağa kalkıp bağıramıyordu. Bir uçta Ahmet onu izlerken nasıl yapabilirdi.
"Allah tamamına erdirsin." diyerek Murat'a gülümsedi.
"Biz zaten tamamız kara kız... Yine de çok teşekkür ederim."
"Kızıma kara kız demek de nedir? Ben sana kıvırcık oğlan dedim mi?" dedi takılarak.
"Kıvırcık oğlan hariç her şey demiştiniz ama neyse, damadınız olarak beni çamaşır gibi silkelemenize göz yumuyorum." Melek'in iyi olması herkesi eski günlerdeki gibi mutlu etmişti. Sohbetler nihayet matem havası yerine gülme eşliğinde devam ediyordu.
Sibel, arada sırada etrafa bakarken Ahmet'in bakışlarını üzerinde yakalıyordu. Umurunda değilmiş gibi başını dikleştirip önüne dönmesi kalbine zor geldiyse de yapacağı bir şey yoktu.
Sohbet devam ederken Hayri bey'de yanlarında yerini almış boş yere oturmuştu. Yaşlı adamın gözü Ahmet'i görünce yanına çağırıp aynı yerde oturmasını söyledi. Ahmet, beklediği öneri karşısında cevap vermeden karşılarındaki sandalye'ye oturdu.
****
Esila, iki gündür Hakan'ın gelip saatlerce konuşmasıyla konuşmaya başlamıştı. Piknik gününden sonraki günlerle alakalı hiçbir şey hatırlamıyordu. Baş ağrısı da eskisi gibi değildi. Yağmur'un hasta olduğunu, bir katili kendisini öldürmesi için aradığını, Melek'i istemeden ölüme attığıyla alakalı tek bir an hatırlamıyordu. Doktor, geçici hafıza kaybı dediğinden beklemekten başka yapacak bir şey yoktu.
Salih, kızının uyumasıyla yan odada kalan Esila'nın yanına gitmeye karar verdi. Özel izinle bu kata çıkarmıştı. Kapısına gelince, çiçek almak için hastanenin yanındaki çiçekçiye gitti. On tane beyaz gülün arasında beş kırmızı gül yerleştirmesini satıcıdan istemişti.
Elindeki buketle kapıyı üç kere çalıp bir dakika kadar bekledi. İçeriden ses gelmeyince çiçekleri arkasına saklayıp içeriye girdi. Odada Esila koltuğa oturmuş televizyonun başında Hakan'ı dinliyordu. Salih, koltuğun kenarında oturan erkeği farkedip Murat olduğunu düşündü.
Esila'nın ne izlediğini merak ederek belli etmeden televizyona baktı. İzdivaç programı izlerken hiç durmadan konuşması komik gelmişti. Eskisi gibiydi. Esila'nın kendisiyle mukayese edilemeyecek kadar eğlenceli, kıpır kıpır olduğunu biliyordu. Gülümseyerek çiçekleri önüne alıp içeriye girdi.
"Merhaba..." diyerek koltukta ayaklarını uzatarak oturan adama baktı. Murat sandığı adam Hakan'dı. Elini dostane sıkıp yatağın kenarına oturdu.
Hakan, Salih'in elindeki çiçeklere bakıp ayaklandı.
"Bu çiçekler Yağmur'a mı geldi?" dedi, Salih buketi elinde sıkarak Esila'ya döndü. Hakan'ın kurduğu cümleyi manasız bulmuştu. Ya da kıskanmak gibi bir hastalığın başında debeleniyordu.
"Gece yanına geldim ama kapın kapalıydı. Melek uyanmış haber vereyim dedim." diyerek çiçekleri uzatmak için ellerini kaldırdı. Tam o anda Hakan kahkaha atıp Esila'nın başını kollarının arasında sıkmaya başladı.
"Melek'in uyanması mükemmel bir haber. Esila, bak gördün mü? Sana demiştim yatarken kapıları kilitleme diye."
"Melek'in uyanması benim için anlamı, onu öldürme isteği... Başıma açtığı belayı ona ödeteceğim. Onun yüzünden kaç gündür hastanede yatıyorum. Ayy sinir oldum, o kız hakkında şu anda konuşmak istemiyorum. Bela ya!" Ayaklarıyla yatağın ortasına geçip bağdaş kurdu. O gün başına ne geldiyse Melek'in yüzünden geldiğini düşünüyordu. Başka açıklaması olamaz diye de diretiyordu.
"O aptalı şimdilik unutacağım. Hakan, bana mı kilitleme dedin! Hiçte bile, ışıklar kapalı olmazsa yatamam, kapı kilitli olmazsa yatamam diyen ben değil sendin. Allah bilir Murat da gelmiş gitmiştir."
"Bir daha burada yatmam. Tövbe Allahım, tövbe... Kapı sabaha kadar susmadı. Tabii çenende..."
"Kapı çaldığını duyduğun halde meşgulüz diyerek açmadın. Hemşirelerde gelip gitmiş sabah beni fırçaladılar." diye gülmeye başladılar. Salih ne diyeceğini şaşırmıştı. Bunlar hangi ara bu kadar yakın olmuşlardı. Başını hafifçe kaldırıp sinirle ayağa kalkarak kapıya kadar konuşmadan yürüdü. Sonra kendine hakim olamayarak onlara doğru döndü.
"Siz geceyi burada birlikte mi geçirdiniz?" Elindeki çiçeğin suçuymuş gibi sıkıyordu.
"Ben gelen çiçekleri Yağmur'a vereyim." Kıskançlık ve hiddetle kapıyı çarparak çıktı. Yağmur'un odasına geçmeden Murat'ı telefondan aradı.
"Murat, Esila'nın yanında dün gece kim vardı?"
"Hakan, kim olacak."
"Ne hakla! Abisi mi, babası mı, kardeşi mi, kim? Ben yanımda ki odaya yakın olmak için aldım."
"Sende onun yakını değilsin. Bir ay önce denemeye karar vermişlerdi. Daha ne istiyorsun, Esila başka bir erkeğe şans verdi diye on kilo lokma dağıtman gerekiyor. Hadi, mutluluk çığlıklarını sonra dinlerim kapatıyorum." diyerek Hakan ile Esila'nın sevgili yalanını devam ettirip kapattı. Kapanan telefona bakarak duvara tekme attı.
"Mutluluk çığlıkları yerine sinir krizi geçiriyorum. Bu kız, kendini bildi bileli beni sevdiğini yazmıştı sayfalarca mektuplara, hangi ara beni unuttu?" Huzursuzlukla yanan yüreği iki oda arasında kararsız kalmıştı. Dişlerini sıkıp Yağmur'un odasına geçti.
___________
YORUM VE BEĞENİ YAPMAYI LÜTFEN UNUTMAYIN.
53. Bölüme kadar sorunsuz geldiysen ikimize de tebrikler, sen hikayeyi sevmişsin bende elimden geleni yapmışım.🤜💝🤛
Yeni bölümde görüşelim.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
62.24k Okunma |
4.81k Oy |
0 Takip |
85 Bölümlü Kitap |