90. Bölüm
Yalives Doğan / Resmen Aşık / 54. Her Zaman Deli Gibi Seveceğim

54. Her Zaman Deli Gibi Seveceğim

Yalives Doğan
kambersizyazar

Merhaba ❤❤❤

Yeni bölüm için ilham gerekli ve ilham yanımda olduğunuzu bildikçe geliyor. Yanımda olmanıza ihtiyacım var. Hikayedeki en uzun bölüm ile karşınızdayım. 5000 kelime ile nihayet bitirdim 😵‍💫 iki bölüme de ayırabilirdim ama ayırmadım. 🤣Desteklerinizi, satır arası yorumlarınızı esirgemeyin.

Başlayalım.

[Su gibi akarken sen çöl olmayı istedin.] KambersizYazar

______________

Melek, Serpil hanımın yardımıyla banyonun taburesine oturmuş öne doğru boynunu uzatarak saçlarını yıkıyordu.

Sıfır kollu atleti ve dizine kadar gelen taytı üstündeydi. Bir buçuk haftalık sıkıntıdan sonra dün hastaneden ayrılmışlardı. Dikişleri ilk günler gibi olmasa da oturur pozisyonda olması sebebiyle az da olsa ağrıyordu. Yine de Serpil hanımın korkmaması için ses etmedi.

Havluyu başına sarıp Serpil hanımın yardımıyla ayağa kalktı.
"İyi misin kuzum? Ağrın, sızın var mı?"

"İyiyim merak etme. Bebek gibi bakmaktan vazgeç."

"Yeni doğmuş bebeksin. Hızlıca toparlan da gerisi boş lakırdı olarak kalsın." Serpil hanımın hazırladığı kıyafetleri giyerek misafir odasında ki koltuğa oturdu. Serpil hanımın öğlen yemeği hazırlayıp, ilaçları içirmesi gerekiyordu. Melek, dün akşamdan beri mahcup olduğunu belirtip kendi halledeceğini söylemişti. Mecbur olmadığı halde hizmet etmesi kötü hissettiriyordu. Başını koltuğa yaslayıp dikiş atılan yerlerine dokundu. Tek böbreği artık yoktu. Beşinci günü hastanede öğrenmiş akşama kadar ağlamıştı. Doktor isterse engelli rapor alacağını söylemesi ise ağlamalarını sadece şiddetlendirmişti. O gün odasına Murat dahil kimseyi sokmadı. Olan biteni anlamaya çalışmak canını yakıyordu. Esila'nın saçmalıkları da çabasıydı. Her şeyden Melek'i sorumlu tutuyordu. Polise bile şikayet etmişti. Evlerine gelen polislerin Esila hanımın canına kast ettiğiniz için ifade vereceksiniz lafını duyunca hıçkırarak ağlayıp o halde karakola gitmekten başka çaresi yoktu. Her şey üst üste geliyordu. Esila'nın hafızası yerine geldiği anda neler olacağını düşünmek bile Melek'e zor gelmişti.

"Keşke o anı hiç hatırlamasa. Keşke bu kadar durumu zorlaştırmasa. Benim gibi kabullense. Ortada patlamaya hazır bomba gibi dolanıyor." diye mırıldandı. İki kuzenin araları bitmiş bir olay yüzünden bozulacak diye korkuyordu. Esila böyle yapmaya devam ederse bozulacak gibi duruyordu.

Murat'ın hafiye gibi Melek'e bunları reva gören adamı, aramasıda işleri zorlaştırdığı önlenemez bir gerçekti. Bulması an meselesiydi. Melek ne kadar "diklendindiğim için bana saldırdı." desede inandıramamıştı. Birisi diklendi diye böyle yaralanmazdı.

"Bak baban sabahın ilk ışıklarında, öğlen ye diye ne yemek yapmış?" dedi Serpil hanım, tepsiye koyduğu çorba, karnıyarığı masaya indirdi. Melek dudağını ıslatıp yemeklere baktı.
"Karnım çok aç. Tam tamına benim öğle yemeğim." dedi, çatalı eline alıp patlıcana batırdı. İçine koyulan kıymadan çok patlıcanı için yiyiyordu. Tek bir tane kalmayacak şekilde yemeği bitirip masanın kenarına sıkıştırılmış ilacı içti.

"Sen biraz uyu, bende eve gideyim. Üç saat sonra Sibel'i de yollarım yarenlik eder." Serpil hanım, üstüne kalçalarını örten yeleğini giyip dışarı çıktı. Melek evde tek başına kalmıştı. Kirlenen duvarlara bakarak iç çekip ellerini kaldırdı.
"Sen, sen, sen ve sen iyileştiğim gibi bir kutu boya, bir fırça ile sizi boyayacağım. Halıları yıkamaya verip, mutfak dolaplarını dip köşe temizleyeceğim. O yüzden çabuk iyileşmenin yolunu bulmalıyım." Yanına bırakılan bir buçuk litrelik suya baktı. Su içmeyi severdi ama zorunlu bir görev olduğundan mıdır canı hiç istemiyordu. Gözlerini kısarak oturduğu yerden sürahiye uzandı, yetişmeyince şişeyi masanın üstünden attı.

Kapağı yarım açık olduğundan su halının, kahverengi rengini canlandırıp yarısını kaplamıştı. Yastığa gömülüp, pembe çarşafı üstüne çekti. Çarşaflar yeni yıkandığından yağmur sonrası oluşan toprak kokusu gibi kokuyordu. Mis gibi...

Çarşafın içinde nefesi kesilene kadar durdu. Sonra çarşafı eliyle fırlatıp kafasını ileri geri yastığa sürmeye başladı. Tek başına kaldığı her dakika sinirleri geriliyordu. Duvarın önündeki saate bakıp omzuna dokundu. Ovalayarak, boş duvarların duyması için bağırdı.
"Tek böbrekle, tek başına kalmış biriyim ben..." dedi umursamadan.
"Caney Caney caney işte meydaney iyi günüm dostum neredesin aney kimse yok aney." Etrafa göz gezdirip şarkı söylemeyi bıraktı. Kendi gözünde kendi kendini yerin dibine koyduğunu düşünüp rezilliğine utandı. Tekrar yastığa başını gömdü.

****

Murat üçlü koltuğun bir başında oturmuş Hakan bir başında, Esila ise ortada dudaklarını bükerek duruyordu. Yataktan kalktıkları gibi Esila'yı aralarına alıp soru yağmuruna tutmuşlardı.
"Bak ex aşkım, o güne dair bir şey hatırlamadığına emin misin?" dedi Hakan, Murat başını dikleştirip sırtındaki yastığı karşısında oturan adamın başına isabet ettirip Esila'yı kendine çekti.
"Lan it, o senin ex aşkın değil. İşine gelince kardeş, işine gelince aşk meşk... Valla ağzına hortum sokup burnundan su çıkartırım. Bir daha kızı sana emanet etmek gibi enayilik yaparsam yüzüme tükür." diyerek Esila'nın kulağını tutup kaldırdı.

"Bak kuzen bir b*k hatırlamıyorsun onu anladık. Bir daha Melek'i polise şikayet edip telefon ile rahatsız edersen hafıza filan dinlemem seni yurtdışına gönderirim. Tek gidiş biletli Afganistan'a, haberin olsun."

"Ya niye suçlu ben mişim gibi davranıyorsun. Eminim diyorum ya, onun yüzünden neredeyse bende ölecektim. Sırf sekreterin diye alttan alacağımı düşünme. Herhalde bunun intikamını alacaktım."

"Adamı delirtme. Girdiğin şok dışında yaran yoktu. Çizik bile yoktu. Olan Melek'e oldu. Yara alan o, can çekişen o, çığırtkanlık yapan tabii ki Esila Altun. Mantıklı davran gerizekalı. İntikam diyor, delireceğim."

"Bak bunda Murat haklı. Melek'i dün arayıp demediğini bırakmadın."

"Kafayı yiyeceğim. Sana Melek'i arama demedim mi? En iyisi bu salak'ı Melek'in telefonundan engellemek. Ailemizin yüz karası olarak tarihe yazılacak."

"Off ya, ikinizde lağam çukuruna girip birkaç gün çıkmayın emi... Ben aradım önce dinledi sonra o da bana saydı. Susmadı ki ben telefonu kapatmasam telefonda beni dövecekti. Ya beni tehlikeli görüyorsunuz ama o benden de tehlikeli. Hareketlerine dikkat et, hafızan geri gelince pişman olsanda ağzına s*çarım dedi. Bana dedi ben bunu hak ediyor muyum?"

"Hak ediyorsun demek istiyorum ama demedim say. Kıza yapmadığın kalmadı. Sen ona sayarken baya susup dinledi." Hakan'ın cümlesine inanamaz gözlerle bakıp koluna asılıp sıktı.

"Esila koluma ne yapıyorsun? İşe yaramıyor da."

"Hiç mi?" Kedi gibi gözlerini büyüttü.

"Hiç." Hakan, Esila'nın saçlarını kedi sever gibi okşamıştı.

"Of ya, Allah belamı versin, başım şişti. Hatırladığım şeyleri de hep sizin yüzünüzden unuttum. Afganistan'a da gitmem. Orada yaşamam imkansız, duydun mu Murat? Sen git oraya!" Hakan'dan kendini çekip ayağa kalktı.
"İki koca adam utanmasanız Melek'in başına gelenleri sen yaptın diyeceksiniz. Çok cahilsiniz, vicdansızlar ölün emi..." Kollarını bağlayıp yere oturdu. Elini çenesinin altına yerleştirip ikisine de dil çıkardı.

"İçimden tövbe ettim merak etmeyin." diye kıkırdadı.

"O kadar beddua ediyorsun ki normalleşti benim için. Çarpılıp kalacağız Allah korusun. Kendimden o kadar değil ama Murat'dan çok korkuyorum. Beddua yüzünden bir köşede ağzı yüzü yer değiştirecek ayakları ters dönecek."

"Ucube olacağım yani. Esila'yı bir çadıra koyup para karşılığında beddua ettireceksin. O kadar içten ediyor ki tutmaması imkansız. Kaç kere düştüm, duvara vurmaları saymıyorum."

"Korku filmi çekilir. Esila ve kurbanları veya Lama Esila. Tükürür gibi etrafa beddua atıyor. "

Hakan için Esila hiçbir zaman kadın olmamıştı. Sinir bozucu bir kız, tatlı bir gevezeydi. Öyle de kalacaktı. Salih'in kıskanması için geveze dediği kadına kendini kullandırıyordu. Yine de Murat'ı kızdırmak için yakaladığı fırsatları değerlendirmek hoşuna gitmişti. Konuyu fazla uzatmamak için yüzüne fırlatılan yastığı arkadaşının kucağına atıp koltuğa yaslandı.

"Birader, bu kız sevgili olamayacak kadar sinir ediyor beni. Boşuna dert etme."

"Ay ben de aşkından deli divane olmuştum. Benim gözüm Salih'den başkasına bakmaz. Mıh gibi kazıdım tüm hayatıma."

"İyi b*k yedin." Murat duvara yaslanıp telefona gelen bildirimlere baktı. Esila, piknik zamanından sonrasını hatırlamıyordu. Arada halüsinasyon görmesi bile onu korkutmak dışında bir etkisi yoktu. Belki de anıları hatırlamak istemiyordu.

Murat, kolundaki saatine bakıp zaman kaybetmeden ayaklandı. Esila'nın yerde uzattığı bacaklarına hafiften tekme atıp Hakan'ın omzuna dokundu.
"Birader alemlere akalım mı?" demesiyle Esila burnunu kaşıyarak iki adama baktı.
"Acaba alemlerden kastınız nedir? Hele ki ben burada bu haldeyken, çok saçma. Sinir ilacı içiyorum farkında mısınız? Desteğe ihtiyacım var." diyerek Hakan'ın yanına geçerek koluna girdi. Hakan, koluna giren kızın kedi gibi sokulmasına gülümsedi.
"Pist pist bedduacı tekir kedi. İkinize de yardım yataklık edemeyeceğim. Sen hinlik düşünmeden yat uyu. Sen de git alemlere ak. Hiç çay, kahve içecek, dedikodu dinleyecek halde değilim."

"Oralet de içebilirdik." dedi Murat sırıtarak, Esila ne dediklerini anlamamıştı. Bakışları iki adam arasında gidip gelirken dudağını dişledi.
"Likör, votka, bira içmeye gitmiyor musunuz? Çay, kahve, oralet ne alaka? Yetmiş yaşındaki emekli amca moduna ne ara girdiniz? Hangi aleme akıyorsunuz? Ya çok canım çekti, gitmeden bana işkembe çorbası sipariş edin."

"Esila ve bitmeyen iş kitlemeleri. Ne çorbası, geniş boğazlı cadı. Alemlerden kastımız Murat kayınbabasının takıldığı kahveye akacak, sen ne sandın?"

"Hiç, sadece... Ne dedin, ne dedin?" Şaşkınlıkla eli ağzına gidip öyle kaldı.

"Murat'ın sevdiği biri mi var? Üstüne birde ziyaret, bende geliyorum. Murat sadece bir gece için kızları tanırdı aileleriyle ilgilenmezdi. Çok zengin olmalı yoksa bu kadar ciddi olmazsın. Eminim yengemin işidir." dediği gibi ayağa kalkmadan yere uzandı.
"Giden hatıralar içinde bu da var mıydı? Son bir aydır her şeyi yaşamış olmama rağmen her şeyi unutmuşum. Eminim sosyetik mankenlerden biridir. Bundan aşağısı Ulviye yengem kabul etmez. Yüzde yüz kızı da o bulmuştur." Söylenerek ayağa kalktı.
"Sevgilin kim? İsmi ne? Hangi aileden?"

"Senin kan kardeşin... Yapışmıştın kıza kanka kanka diye avarel gibi geziyordun." dedi Murat önden giderken, Esila daha fazla merak etmişti. Aynı statüde olan kadınlarla arkadaş olamıyordu. Kendi dışında şımarık birine katlanmak ona göre değildi.

"Kafam iyiyken mi kan kardeş oldum? Kim bu ya? Söyle çabuk kim?" Kolaylıkla arkadaş edinmediği için kim olduğunu merak etti.

"Bana kalsa evlenene kadar söylemem de bana kalmıyor. Çeneni kapalı tutarsan orada görürsün."

"Oldu. Meraktan çatlarım yoksa." Gideceği yerde mutlaka öğrenecekti.

Hakan'ın işleri olması sebebiyle Melek'i ziyarete gitmedi. Arabanın önünde Esila'yla Hakan sohbet ederken Murat da evden çıkmadan önce dizüstü bilgisayarda iş yerinden gelen dosyanın içeriğine bakıyordu.

Hakan, bir ay içinde unuttuğu olayları ciddiyetle konuşurken, Esila sıkılarak gözlerini şaşı yapıp dil çıkarıp gülmeye başladı. Hakan da eşlik ederek konuşmaya ara verip gülümsedi.

Murat işlerini hallettiği gibi alelacele arabaya Esila'yı bindirip kendisi de binmiş gaza yüklenerek caddeye çıkmıştı.

Bekletmek istemediği birisi onu bekliyordu. Yanı başında telefonla uğraşan kıza doktorun tavsiyesiyle doğru düzgün bir şey söylememişlerdi. Her şeyi üstün körü anlatıyorlardı. Esila'nın tek bildiği Melek'le birlikte büyük bir kaza geçirdiğiydi.

Bir buçuk hafta olmuştu eve geleli... Salih'in tutumunun değişmesini bile anlamayacak kadar kısa bir zamandı. Salih her akşam arayıp bir saat boyunca konuşuyordu. Yağmur'un büyük bir ameliyat geçirdiğini iyi olduğunu yeni öğrenmişti. Hastane de kalmaları değişiğine gitse de üzerinde durduğu bir konu değildi. Bu süre zarfında sadece Yağmur'la konuşamamıştı. Salih her defasında bir bahane uydurup konuyu kapatıyordu.

Nihayetinde Murat arabayı ilk defa Esila'nın gördüğü bir evin önünde durdurdu. Kemerlerini çıkartıp dışarı çıktılar.
"Ne değişik bir mahalle... Sokak çöp kokuyor. Kız arkadaşının oturduğu ev nerede? Zengin değil ve yengem bunu kabul etti. Fakir birisi olduğuna göre kesinlikle paranın peşinde. Bilirsin altıncı hislerimin ne kadar güçlü olduğunu. Başka açıklaması yok. Yengem biliyor mu?"

"Kapa çeneni, önünde durduğun ev..." demesiyle, Esila ağzını açarak eve baktı. Eski bir yapı olması dışında albenisi yoktu.
"Milad'dan önce mi, sonra mı yapılmış? Gerçekten de sen birine karşı... Anlamıyorum, sen böyle tek eşli bir erkek değilsin. Değildin, büyü mü yapıldı?"

"Tek eşli olup olmadığımı nereden biliyorsun? Hiç ciddi ilişkim olmadı ki. Bu ilk ve son."

"Yengeme söylerim haberin olsun. Hiç bu durumu saklayamam. Ben her zaman onun tarafındayım."

"İyi olur daha çabuk evlenirim."

"Bizim aileye bu kadar aşağıda biri kabul edilmez."

"Benim karım olacak. Bu ailede ki konumu benim yanım. İster kabul edin ister etmeyin tillahınız gelse bir gıdım uzaklaşmam. Boş konuşma içeri girelim."

"Tamam be tamam." Park edilmiş arabalara baktı. Hepsi eski model arabalardı.
"Bizim arabaya zarar verirler mi? Nezih bir yermiş gibi durmuyor, tehlikeli duruyor. Amerika'nın en tehlikeli kasabası Camden gibi."

"Abartma lütfen... Bazen gerizekalı olduğunu ciddi ciddi düşünmeme neden oluyorsun." Basamaklara çıkıp kapının tokmağına vurmaya başladı. Uzun bir aradan sonra kapının ötesinde önce ses sonra kapı açıldı. Melek, eli karnında ağzı açık Murat'a bakıyordu.
"Sevgilimi ziyarete geldim. Misafir kabul eder misin?" Ellerini birleştirip gözlerini kısarak yalvarma pozisyonu aldı.
"Lütfen bizi içeriye al." demesiyle, Esila basamakları çıkıp Murat'ın yalvardığı kişiye baktı.

"Melek mi senin sevgilin? Şaka yapıyor olmalısın. Ben bu kıza sinir oluyordum. Kan kardeşim mi demişti Hakan, yoksa doğru mu? Kafayı mı yedim, an itibariyle bir ay öncesini hatırlamak istemiyorum. Ahh delireceğim, delirmek üzereyim, delirdim. Bütün zamanları yaşıyorum. Melek dışında herkes olabilir ama o olamaz."

"Bedduakolik! Ya gel yada arabaya geç." dedi Murat, başını dikleştirip Melek'e döndü.
"Bu kız istersen dışarıda kalsın. Seni polise şikayet etmişti. Sırf senin hatrın var diye alttan alıyorum ama dayağı hak ediyor."

"Murat kendine gel. İkinizde içeriye buyrun." Kapının önünden ayrılıp girmeleri için eliyle buyur etti. Esila homurdanarak, Murat, Melek'in elini tutarak içeriye girdi. Oturma odasına geçtiler.

"Evde harp mi oldu?" diyerek ıslak halı, yerdeki sehpa, fırlatılmış ilaç kabı, kulpu kırılmış sürahiye baktılar.

"Güzellik, ne oldu burada? Sen ışıl Işıl parlayınca ev bu hale geldi de, inanırım." diyerek cevabı beklemeden yere çöküp parçaları toplamaya başladı.

"Toplamana gerek yok. Birazdan Sibel gelecek o temizler." Kendini aciz hissediyordu. Eğilirse dikişleri patlama olasılığı var diye ayakta durmuş güçlü görünmek için çaba harcıyordu.
"Murat, lütfen koltuğa oturur musun?"

"Şurayı toplayayım oturacağım. Sen dinlen. Ya da beni izlemeye devam et, böylelikle ne kadar hamarat bir eş olacağımı görürsün. Benimle evlenmek için yeni bir sebebin daha oldu." Göz kırpıp sehpanın üstüne ilaç kabı ve sürahiyi koydu. Eliyle iki parçaya ayrılan kırık camı toplamaya çalıştı. Minik cam tozlarını farkedince süpürmenin daha iyi olacağına karar verdi.
"Süpürge makinası hangi oda'da." diyerek ayaklandı.

"Murat, lütfen koltuğa otur!" Titriyordu sinirden, kimsenin acımasına gerek yoktu. Acıyan insan gönülden sevmezdi. Murat'ın sadece sevmesini istiyordu. Ellerini kaldırıp koltuğu işaret etti.
"İkinizde oturun... Size ne ikram edeyim? Çay, kahve, ihlamur." demesiyle Esila kollarını sallayarak koltuğa oturdu. Birlikte gittiği bir yerde saldırıya uğradıklarını biliyordu. Murat, ayrıntıya girmeden anlatmış hatırlaması için soru yağmuruna tutmuştu.
Hatırlamıyordu. Yine de bir şey'den çok emindi. Ne olduysa Melek yüzünden olmuştu. Polise de bu şekilde ifade verip tutuklanması için talepte bulunmuştu. Murat yüzünden tutuklanmamıştı ama hal çaresine bakacaktı. Ayak ayak üstüne atıp bir eliyle koltuğa ritimli vurmaya başladı.
"Ben yeşil çay istiyorum."

"Yeşil çay, ne yazıkki yok. Uzatma da saydıklarımdan birini söyle Esila." dedi gözlerini kısarak. Murat, sevdiği kadının omzuna dokunup saçlarını okşadı.
"Mutfak neresi göster ben yapayım."

"Bana acıma artık!" Kendini sakinleştirmek için uzaklaştırdı.
"Yanımda oldunuz, teşekkür ederim. Böyle yapmaya devam edeceksen gitseniz iyi olacak. Görüşmemizin üstünden yirmi dört saat bile geçmedi. Engelli muamelesi yapma. Elim kolum sağlam. Birkaç gün sonra daha da iyi olurum." Kalbi çıkacakmış gibi hızlanmış, gözleri ağlamamak için savaşıyordu. Böbreğinin olmaması onu korkutuyordu. Murat'ın ayrılmak istediğini ama ayrılırsa pislik bir erkek olacağı için, onu terk edip gitmediği düşünüyordu. Onunla bir şey paylaşmamıştı niye yanında kalmak istesin, mantıklı gelmiyordu. Yine de Murat'a git diyemediği gerçekti. Birgün Murat dayanamayıp bırakacaktı. Melek bütün uzuvlarıyla öyle düşünüyordu. Doktor Murat'ın yanında Melek'in içinde oluşacak kara deliği düşünmeden engelli raporu alabileceğini söylemişti. Kim engelli birisiyle yaşamak isterdi ki?

Murat için ise durum farklıydı. Neden böyle davrandığını anladığı halde anlamak istemedi Acıdığını nasıl düşünürdü. Engelli muamelesi imkansız, onu sadece sevdiği kadın olarak görüyordu. Oysa kelimenin tam anlamıyla bunun adı, deli gibi sevmekti.
"Ben sana acımıyorum! Yardım etmem, yaptıklarım, sana olan aşkımdan. İçinde en ufak acıma duygusu yok, hiçte olmadı." dedi tereddüt etmeden.

"İyileşme süreci geçene kadar arama beni. Kendimi iyi hissetmiyorum senin yüzünden. Senin yanında güçlü görünmek istiyorum. Sen beni daha çok yoruyorsun."

"Hadi gidelim Murat! Ne dil döküyorsun? Kendini ağırdan satıyor, sanki anlamadık."

"Esila kapa çeneni!"

"Kapıyı biliyorsunuz arkanızdan örtün." Melek taviz vermeden söylemişti. Farkında olmadan yanakları ıslanmaya başladı. Akan yaşları farkedince kendini daha fazla tutamadı. Ellerini yüzüne götürüp hıçkırarak ağladı.

"Niye bilmiyorum saçma sebepler bulup ağlıyorum. Şimdi niye ağladım ki, çok saçma." Murat, daha fazla beklemeden sıkıca sarılmış sırtını sıvazlayarak yavaşça mırıldanıyordu.
"Bak güzelim, söylemek istemezdim ama benim tarafımdan mevzu derin. Sen benim için çok değerlisin. Her şekilde, her an seni sevmekten mutlu oluyorum. Yaşadığın kabus bitti, bu kabusa hapsolmayı düşünme. Şunda anlaşalım destek olacağım ki, kötü günleri iyi günlerle takas edelim. Sana yardım etmem konusunda engel olmaya çalışırsan." demesiyle Melek kendini müdafaa etmek için gözündeki yaşları silip kollarından ayrılıp önüne dikildi.

"Ne yaparsın? Terk mi edersin, keyfin bilir. Yine diyorum kapı orada seni tutan yok. Ne yaşadık ki ne bitecek? Güle güle."

"Ne terk etmesi! Önüme sed koymaya devam edersen günah benden gider, seni kaçırmak zorunda kalırım."

"Sıkıysa yap!" Murat daha fazla konuşmasına fırsat vermeden kolunu tutup kendine yasladı kulağına eğilip fısıldadı. Bundan sonrasını Esila duysun istemedi.

"Kaçırıp, iki gün yataktan çıkarmam. Aklından sakın geçirme diğer kadınlara da böyle şeyler düşünüyor diye. Hiçbir kadına saatlerce dokunmayan ben, konu sen olunca iki gün bile az gelir. O kadınlarda, bende sadece ihtiyaçlarımızı giderdik. Sonra herkes yoluna gitti." Parmaklarını Melek'in belinde edepsizce gezdirdi. Melek hiç yaşamadığı kadar savunmasız bir halde kurtulmaya çalışıyordu.

"Sen olduktan sonra tek bir kadına bile göz ucuyla bakmadım. İlgimde, kalbimde, beynimde senin ekseninde dönüyor. Sakın kızma, senden önce olan durumu söylüyorum. Senden sonra sadece sen varsın." Melek uzaklaşmaya çalıştı sadece çalışmak ile yetinmişti. O kadar sıkı sarıyordu ki milim kaymadı.

"Konumuza dönelim." Kulağına tekrar eğildi. Murat konuşurken nefesi, Melek'in bütün vücudunu hareketlendirmişti.

"Dudaklarını incitmeden öpmem, sanki benim parçammış gibi hoyratça yapışırım. Vücudunun her zerresine dokunurum. Öpmedik bir yer bırakmam. Çırılçıplak oluruz yatakta, daha neler yapacağımı hayal et. Anlattıklarım bin parçalık puzzle'nın birkaç parçası, tamamı değil. Ya da hayal etme ben sana devamını anlatayım. Önce..." Sesi o kadar baş döndürücü çıkıyordu ki Melek'in başı dönmeye başladı. Kendini hızla toparlayıp ayağına bastı, uzaklaşıp kaşlarını çatarak kollarını önünde siper edermiş gibi bağladı. İlk defa Murat'ın şaka yapmadığına emindi. Her dediğini yapacak kesinlikte konuşmuştu. Esila'nın yanında hiç korkmadan bunları yapması hem Melek'i korkutmuş hemde bozguna uğratmıştı. Esila söylenen kelimelerin hiç birini duymadı ama Murat, Melek'in önünde o kadar tutkuluydu ki görmemesi imkansızdı.

'Ben kendime aşık diyordum Murat'ın bu hali kara sevda. Yengem kesinlikle öğrenmeli. Bu öküz evlenmeden, bu kızı sırf aileye kabul edelim diye hamile bırakır. Kaçıracağım dedi şaka gibi. Sanki Melek değil Murat'ın önünü acilen kapatmamız lazım. Tutkudan ölen benim kuzenim. Ayy delireceğim Murat ya bizim Murat. Birisi söylese inanmam gözümün önünde kızı her şekilde yiyecek.' diye içinden geçirirken onlara bakmak yerine telefonuna odaklandı.

Melek ne yapacağını şaşırmıştı. Bu kadar net isteyen bunu hiç utanmadan belli eden tek erkeğin karşısında sakin kalması imkansız görünüyordu. Murat'ın neden bu kadar tutku dolu olduğuna akıl da erdiremedi. Melek öpüşürken bile çok acemiydi. Bütün ilişkiler bu kadar tutkulu muydu? Yoksa Murat mı böyleydi?

"Seni ikna edemiyorum o yüzden çok uzaklara kaçırmamam için, sana yardımcı olmama izin ver. Yoksa bu konuda çok ciddiyim." Yüzüne yerleştirdiği çapkın gülüş Melek'in hormonlarını pata küt dayak yemesini kolaylık sağlamıştı, yutkundu. Murat'ın arzu ettiklerini tek taraflı olmadığını söylemek bütün zincirleri koparmaya yeterdi. Melek gardını düşürmeden gözlerini Murat'a dikti.

"Gerçekten bazen ne konuştuğunu anlamıyorum." diye söze başladı.

"Anlatayım. Saatlerce anlatırım." Göz kırptı.

"İstemez." Cümleler ile mesafe koydu. Yoksa vücudu mesafe koymak istemiyordu.

"Ben sana resmen aşığım." dedi bir anda herkesin duyacağı şekilde. Esila telefondan gözünü ayırıp kaşlarını çattı. Melek'in yüreği pır pır ederken Murat devam etti.

"Öyle bir şey ki, ben sadece seni istiyorum seni hayal ediyorum. Sabah senin yanında kalkmak, senin yanında yatmak istiyorum. Hiç böyle isteklerim olmamıştı. Gördüğüm en güçlü, akıllı, çalışkan kadınsın. Dünyada senden daha güzel bir şey görmedim. Kuralların çok açık, yıkmaya kalbim el vermiyor. İlişkide sırayla gitmek istediğin için bazı şeyler zor oluyor, alışık olmadığım bir düzen ama önemli değil. Beni yanlış anlayıp kendinden uzaklaştırırsan işte o zaman kurallarını, ilişkide ki sıralamanı umursamam seni çok uzaklara kaçırırım. Biliyorum sende en az benim kadar beni seviyorsun. Ama sana yardım etmek istediğim zaman farklı algılama. Sevdiğim kadına yardım ediyorum. Hayatımın tamamını adayacağım tek kadına." Melek bütün yelkenleri indirip ellerini sevdiği adamın omzuna doladı.

"Çok seviyorum. Gün geçtikçe bütün kuralların gitmesini, sadece sen ve ben kalmak istiyorum. Bu delilik." Yarın bu dediğine pişman olacaktı şu anda değildi.

"An'ı bozmak istemem ama yeterli. Beni o katil tarafından tehlikeye attın. Böyle bir durumda bile Murat seni bırakmamış. Şimdi ruhunu temizlemek için yaptığın saçma değil mi? Hele ki ruhunu, beni ateşe atarak sattığın halde. Birde nasıl Murat'ı bu hale getirdin? Aşık olmuş en saçması da sana olmuş." Saçlarına elini atarak devam etti.
"Hem polisler hafızam yerinde değil diye bana inanmamış olması başka bir saçmalık. Seninde dediğin gibi suçlu sensin!"

"Esila Esila Esila kapa çeneni! Aptallık bende seni niye getirdiysem. Çık dışarı çabuk!" Murat'ın bağırma sesiyle iki kadın da irkildi. Melek ellerini Murat'ın üstünden çekip Esila'ya döndü. Tek kelime etmedi. Suçsuz olduğunu söyleyince ne değişecekti? Zaten herkesin iyiliği için unutmaya çalışıyordu. Böylesi daha iyiydi.
Murat ise Esila'nın kolunu tutarak sıkıyordu.

"Hatırlamadığın halde birini suçlamak tam senin işin. Karşısında durduğun kişi senin nazarında kazaya sebebiyet veren kişi olabilir. Ama! Benim nazarımda suçlu değil. Allah bilir o gün ne oldu da durumlar bu hale geldi? Hatırlamıyorsun yine de suçlamaktan vazgeçmedin." Esila kendini sıkan ellerden kurtulup koltuğa tekrar oturdu.
"Beni sinir ediyorsunuz. Beni tehlikeye attı diye neredeyse tebrik edeceksin. Suçlu ben olmadığıma eminim."

Murat, arkasında söylenen kıza aldırış etmeden Melek'i çarşaf serilen koltuğa yatırdı. Yanına oturup ellerini tuttu.

Melek, çöken bir güneş gibi ılıman duruyordu. Gözleri yorgunluk yahut ağlamaktan bitkindi. Ameliyatın ağırlığını halen üzerinden atamamıştı. Dudakları yüzüyle aynı renge bürünmüştü. Dalga vurmayan deniz gibi sakindi. Yine de her şeye rağmen gülmeye çalışıyordu. Ve Murat için çok güzeldi.

"Bu şapşalın dediği kelimelerde mantık arama. O güzel yüzün kırgınlıkla sakın ola düşmesin. Tamam mı? Hafızası gelince eşek gibi pişman olacak. Ağzının ayarı yok." dedi, Melek başını sallayarak Esila'ya baktı.

"Ben kızgın değilim. Sadece yorgun olduğumdan halsiz duruyorum. Esila'ya da alıştım, kendi kendine konuşsun. Her zaman konuşmuyor mu yerli yersiz, devam etsin." Yalan söylüyordu kızmıştı ama hafızası yerinde değil diye tepki vermeden önce düşünüyordu. Hatırlamasını da istemediği gerçekti. Bu sayede sevdiği adam yüzüne bakarken gözlerini kaçırmayacak, Esila köşe buçak kaçmayacaktı.

"Hayri babam nerede? Hastanede eve geçtiğiniz gibi ciddiysen gel demişti, geldim. Ciddi olduğumu bilmesi gerekiyor." Her zaman söylüyormuş gibi kelime çok kolay çıkmıştı. Sanki bu anı bekliyordu.

"Babam, kahvenin elektrik işini yapmaya gitti." dedi anlamamazlığa vurarak saçını düzeltti. Şaka yapmıyor gibiydi. Kendisiyle eğlenmeyi seven bu adam babasıyla da eğlenecek değildi.

"Ben mahalle ve babana kendimi göstereyim. Yakışıklı, zengin damadını herkese tanıştırmak istediğine eminim. Bugünü tarihe not düşelim ilk adım attığımız gün." demesiyle ayağa kalkarak saçlarını dağıtıp akabinde şekil verdi. Melek gözlerini ayırmadan aşkla izlerken Esila bıkkınlıkla yüzünü başka tarafa döndürdü.

"Gerçekten Murat bu sen misin? Ulviye yengem bunları duyunca delirecek." Murat burnundan soluyarak gözlerini devirdi doktor ani hareketler daha kötüye götürür dediği için kolundan tutup atamıyordu.

"Hadi düş önüme, köşeden taksiye binip eve git. Anneme de uzun uzun anlat, kocakarı. Annemin bilmediği düşünmende ironik. Hadi kalk!"

"Yengem biliyor ve karşı çıkmıyor mu? İnanmam imkansız. Melek'in bizim aileye girmesine olanak yok." Murat nefes alıp kolunu tutacaktı ki Melek önüne geçti.

"Biraz daha yanımda kalsın."

"Hayır! Daha fazla bu aptalın saçmalıklarını duymanı, üzülmeni istemiyorum."

"Üzülmüyorum." Yalan söylüyordu.

"Hemde hiç üzülmüyorum." O kadar inandırıcı konuşuyordu ki Murat inanmak istedi.

Melek'in masum yüzünü avuçları arasına alıp iç çekti. Dudaklarına saatlerce kapanmak istiyordu ama buraya getirdiği kuzeni yüzünden kendine hakim oldu. Saçlarını öpüp yanağını okşayarak Esila'ya seslenmeden dışarı çıktı.

****

Esila geçen yarım saatin ardından daha fazla duramayıp Melek'in yanına yaklaştı.
"O gün ne oldu? Yani sen ve ben nasıl aynı yere gittik? İmkansız."

"Bende çok iyi hatırlamıyorum. Kavga ettim o da bıçak sallayarak beni yaraladı. Sen uzakta duruyordun. Her zamanki gibi mıy mıy hareketlerin işte." diyerek uzandığı yerden kıpırdamaya başladı.

"Bak Esila yaralıyım diye susuyorum. Hafızan yerinde değil diye susuyorum. Saçma sapan kaprislerini bugünlerde hiç çekemem. Artık sende durulsan mı?"

"Tehdit mi ediyorsun?"

"Evet tehdit ediyorum. Birde evime polis göndermek ne? Kafanı duvara vurup aklını başına getirme isteği... Neyse. Birde ne dedin sen, yengene söyleyecekmiş. Git selamımı da söyle. Benim yanımda Ulviye hanımı konuşuyorsun ki korkup sineyim, çocuk musun? Gerçekten de benim tersim pistir. Hafızan gelene kadar arama, kapıma gelme. Anladın mı? Hafızan da geri gelmesin."

"Sen ne kadar tehlikeli birisin. Hafızam geri gelmesin ki sende suçlanma." dedi.

"Murat'ın yanında gariban gibi davranıyordun gidince eski haline döndün."

"Eh işte ayağını denk alman için bu yeterli. Ben zaten aynıyım. Size pabuç bırakacağımı sakın ha düşünmeyin. Ölsem mezardan çıkar kabus gibi çökerim."

"Zaten kabus gibi çökmüşsün." Esila, Melek'in ellerini bir anlık boşlukta avuçları arasına aldı.
"Tamam gideceğim ama şuna cevap ver. Değer miydi? Hiç yüzünden bir böbreğini kaybettin. İki dakikalık kavga ömür boyu pişmanlık verecek. Ciddi anlamda soruyorum, değer miydi? Yengem kesinlikle bu saçma aşka izin vermez. Murat'ın hali ne öyle, aşkından ölmüş gözüyle yedi seni. Bende bu ilişkiye izin vermem."

"Esila beni tehdit etme. Ağzının ortasına geçireceğim. Hatırlamaya da çalışma, bitti gitti." Esila duyduğu sözlerle öfkeyle elinin içinde tuttuğu eli serbest bırakıp düşmesini izledi. Koltuktan yere düşen ele baktığı anda Esila'nın beyninde silinen bütün hatıralar, söylenilen sözler gözünün önünden geçerek kulakları örttüğü gerçekleri duymaya başladı.

Hayal, meyal elinin altında düşen kan içindeki eli görüp, irkildi. Eli buz tutmuştu. Ayağa kalkarak boş gözlerle Melek'ten uzaklaştı. Sonra kesitler boş duvarları yıkarmışcasına kulaklarına dolmaya başladı.

"Esila, bıkmadın mı, ben bıktım senden! Bu kadar bencil, kibirli birisi olduğuna inanamıyorum. O adam aynı benim gibi bir baba... Bırak artık peşimi! Ben Salih Saraç olarak seni sevmiyorum sevmeyeceğim." Ellerini saçlarına götürüp etrafa baktı. Salih'in sesini duyuyordu ama böyle bir konuşma yaptığını hatırlamıyordu. Hatırlamadığı bir ay öncesine mi aitti? Duyduğu bu ses nereden geliyordu diye içinden geçirdi. Nefesi, son sürat yüzüne vuran rüzgar gibi nefessiz bırakmıştı.
"Artık seninle kan kardeş olduk." Şimdi beyninde kendi sesi, vücuduna intikal etmişti. Kontrolünü kaybedip yere düştü. Elleri saçlarında geziyordu. Melek, yataktan kalkıp müdahale etse de boşuna bir çabaydı.
"Üzgünüm Songül'ümün kalbini kızına istiyorsan, senin ölmen gerekiyor. O zaman adil olur." Kulaklarını kapatıp yüzünü iki bacağının arasına sakladı.
"Tek başına değilsin, ben senin yanındayım. Önce anlaşma yaptığın adamı ara. Ordan sonuç alamazsak, katille görüşür hallederim. Bugün ölmek için güzel bir gün değil. Yarına Allah kerim." Kalbinin üstüne elini koyup nefes almaya çalıştı. Sesler azalmak yerine çoğalıp şiddetini arttırıyordu.

Bütün kelimeler birbirleriyle savaşır gibi Esila'nın özüne dönüş yaparak zarar veriyordu.
"Yalvarıyorum ne duyarsan duy sessiz ol. Beni merak etme. Kendini sakın gösterme. Seni görürse ikimizi birden öldürür. Tek istediğim dediklerime harfiyen uyman. Kendi kendine şarkı mırıldanabilirsin. Son olarak Murat'a de ki..." Duyduğu sözler daha yakıcı gelmeye başlamıştı.
"Melek ölme! Benim yüzümden Murat'ı bırakma." Ruhu alevlerin içinde yanıyordu. Kendi kendini attığı ateşte yaktıklarının seslerini duyunca yangın daha da artıyordu. Birden kendi çığlıklarını duydu gözünün önünde kanlar içinde gülümseyen Melek'i gördü.

"Hayır! Hayır, ölme benim ölmem gerekiyordu. Ölme! Murat seni aşkla beklerken ölme..." Başını hızla yukarı kaldırıp gaipten sesleri silmeye bir yandan da nefes almaya çalıştı. Gözleri açıktı yanı başında duran kadından ayırmıyordu.

"Esila, iyi misin? İyi olduğunu söyle! Bu şekilde yapma, seni böyle görmek istemiyorum. Esila!" Melek, iki büklüm olmuş kızı kendine getirmeye çalışıyordu. Yaşadıkları şu zaman diliminde her şey bitmişti.
"Melek!" Ayağa kalkıp yeniden acıyla yere çöktü. Ellerini birleştirip devam etti.
"Ölmemişsin. Çok şükür ölseydin kendimi affetmezdim. Ölmemişsin." Sıkıca sarılıp ağladı.

"Affet beni, hayatını alt üst ettim. Affet beni. Benim yüzümden ölüyordun. Ben sustum, korktuğum için beynimde sustu... Suskunluğum unutmama neden oldu. Bu halde olmanın tek sebebi benim. Allah benim belamı versin, hatırlıyorum. Özür dilerim çok özür dilerim." dedi ağlarken kesik kesik. Melek duyduğu sözlerle gözyaşlarını daha fazla tutamayarak ağlamaya başladı. Esila da karşısında ağlıyordu.

"Esila artık her şeyi hatırlıyor musun? Ya ben çok korktum, kaç gündür deli gibi cümleler sarf edip saldırıyordun bana, dövecektim neredeyse." diyerek akan yaşlarını silerek gülümseyerek yarasını tuttu.

"Özür dilerim. Çok kalbini kırmış olmalıyım. Keşke dövseydin beni."

"Dövdüğüm gibi polis çağırırdın. Gözüm kesmedi. Kalbimi kırmıştın ama şimdi onardın. Hatırladığını kimseye söyleme iyi olmaz."

"Yapamam, kendimden tiskinirken daha fazla üstüne sed çekemem."

"Senin yüzünden olmadı ki, böyle olması gerekiyordu. Orada olmam tesadüftü. Benim ne kadar güçlü olduğumu bilmiyor musun? Kedigillerden olduğumu bile düşünüyorum. On katlı apartmandan atsan iki ayağımın üstüne düşerim. O kadar güçlüyüm. Şimdi ağlama bakayım, ölmüşüm gibi..."

Esila'nın yaşlarını silip gülümsedi.
"Ben iki kardeşi kaybetmek istemiyorum. Murat duyarsa yüzüme bakamaz. Yanımda acı içinde kıvranır. İkimizden vazgeçer. Ne benden ne de senden vazgeçsin istemiyorum. Senin abin, benim kalbim olarak yaşasın. Birde bu ailede bana müttefik lazım. Dilinin ayarı yok, en sevdiğim müttefik tipi." Esila kabul etmeyen bir duruşla bakıp kafasını sallıyordu. Tek suçlu kendisi olduğu halde neden Melek yüzünden olmuş gibi görünecekti? Bütün uzuvları savaş muharebesinde dimdik durmuş hayır diyordu. Melek, yüzünü avuçlarının arasına alıp bağırdı.
"Seni ve Murat'ı kaybetmek istemiyorum. Anla artık anla! Şimdi döveceğim seni. Bir adama bağırdım o'da bana saldırıp kaçtı. Yüzünü görmedik diyeceğiz. Bu kadar basit!"

"Hayır." dedi.
"Bu çok zor, ben bunu yapamam. Gözümün önünde can çekişmeni izledim. Daha fazla acı çekmeni izleyemem."

"Hiç olmayacak bir şey yaptın ama bitti. İstemeden oldu bütün yaşadıklarımız. Kendinden vazgeçmiştin benden değil. Ben ve sen bunu Murat için unutmamız gerekiyor. Zor değil aksine en kolay yol. Öğrenirlerse senin için iyi olmaz. Benim ailem de senin ailen de öğrenmemeli." diyerek ellerini indirdi. Omuzları düşmüştü. Eğdiği başını dikleştirip açık olan pencereden dışarıya baktı. Esila bıraktığı yerde halen duruyordu. Zorlukla aldığı nefesini tüketmek üzereydi. Yanına geçti, saçlarını karıştırıp konu dağıtmak için şarkı söylemeye başladı.

"Her yerde saç var, yerlerde saçlar
Kimin bu saçlar
Bilemiyorum
Uyandığımda, yabancılarla
Ee kendi evimden de gidemiyorum."

"Melek, susar mısın? Şarkı söyleyecek zaman mı? Ben deliriyorum, ya sen! Böbreğin benim yüzümden gitti. Allah kahretsin, Murat benden nefret edecek. Dayanamaz o, böyle bir durumun üstesinden gelemez. Benim yerime geçtin, böbreğin gitti. O katili ölmek için ben çağırdım."

"Doğru söylüyorsun, diğer böbreği mi özenle korumam lazım." Kıkırdadı.

"Melek!"

"Ne var, ne var, ne var? Birlikte ağlayınca mutlu mu olacaksın? Tabii ki hayır. Senin suçun mu? Yine hayır. O zaman dert edeceğim, kızacağım konu yok. İstemeden oldu ben bunu herkesten çok senden bile çok fazla biliyorum. Kendini benim yanımda en aşağı şekilde suçla." Gülümsedi.

"Ama başkasının yanında suçlama."

******

Murat, evden çıktığı gibi bakkala sorarak kahvenin önüne gelmişti. Soğuk olduğundan kahvenin kapısı kapalıydı. Yeşil perdeler camın yarısını kaplamıştı. İçeride okey, pişti, batak oynayan insanların içinde Hayri bey'i aradı. Masaların birinde Ahmet'i gördüğünde önce içeriye girmeyi istedi sonra vazgeçip dışarıda sigara içenlerden birine çağırmasını rica etti. Fazla sürmeden Ahmet kasılarak yanına gelmişti.
"Hayırdır zengin oğlan? Ne diye kahveden beni çağırdın? Bizim misafirhaneyi beğenmedin sanırım." diyerek elini, yüzünü çevirerek uzattı. Melek hastanede kaldığı dönemde birbirlerini görmüşlerdi. Yine de aralarında soğuk rüzgarlar esiyordu. Murat, uzatılan ele bakıp, ellerini ceplerine yerleştirdi.
"Hayri bey içeride mi?"

"Gir bak!" dediği gibi arkasına dönerek kahveye ilerledi. Yürürken bir anda durdu.
"Sen gelmeden on beş dakika önce hasta ziyaretine gittiler. Bugün buraya gelmez." Yürümeye devam etti.

Murat, etrafa biraz daha bakıp geldiği tarafa yürümeye başladı. Melek'in kapısına geldiğinde açık olan pencereye bakıp, sessizce apartmana girdi. Niyeti bir anda korkutmaktı. Sonra yanlış bir hareket olur diye vazgeçip kapıya vuracakken odadan ağlama sesleri ve Melek'in teselli üstüne kurulan sözlerini duydu.
"Esila, sevgilimi bu konuşmaya getirecek yine ne yaptı? Off Esila off!" Kapıyı çaldı hafifçe, kimse açmadı. İkinci defa çalacakken şimdi de Esila'nın sesini duymuştu.
"Melek! Affet beni, hayatını altüst ettim. Affet beni. Benim yüzümden ölüyordun. Ben sustum, korktuğum için sustum... Bu halde olmanın tek sebebi benim. Allah benim belamı versin, hatırlıyorum." Duyduğu sözlerle eli havada kalmıştı. Kapının tokmağına dokunup yine çalmayı denedi. Fakat eli gitmiyordu. Kulakları yanlış işittiğini düşündü fakat yanlış duymamıştı. Melek unutmak istediğini söylerken yanlış duyma olasılığı yoktu. Vücudu elinde olmadan kasılmıştı.

"Esila, ne yaptın." dedi, ayakta bağırmadan sessizce içinden çığlık atıyordu. Bir süre kulaklarını kapatıp düşündü. Hayatı altüst olmuştu. Sevdiği kadının hayatı altüst olmuştu. Bitmiş, tükenmiş, dakikalar içinde yorulmuştu. Bir hiç yüzünden böbreği gitmişti. Ölmüşte olabilirdi.
"Ben onunla aynı evi paylaşacaktım. Ben tek onun için evet diyecektim. Ne oldu şimdi! Nasıl benim kardeşim dediğim kişi Melek'e bunu yaptı? Nasıl Melek'in yüzüne bakacağım? Yapamam ki!
Hayal görüyorum, olamaz...
Olamaz... Olamaz..." Duvardan güç alarak bir süre durdu. Ne yapacağını bilemez halde kapıyı çalmadan arabaya bindi. Başını koltuğa yaslayıp Melek'i ne kadar çok sevdiğini, her zaman deli gibi seveceğini, neden gittiğini anlatan bir mesaj atarak göndermeden sildi. Arabayı çalıştırıp mahalleyi geçmiş, caddeye çıkmıştı. Bir yere hızla park edip kapısını açarak ayaklarını zemine koydu. Arabanın içinde yan oturur vaziyette direksiyona tıklıyordu. Eline telefonu alıp ağlayarak istemeye istemeye soğukluk, uzaklık barındıran mesajı attı.
"Üzgünüm işim çıktı. Birkaç gün uğramaya bilirim." Her gün görmeden duramadığı sevdiği kadının yanına artık gitmeye korkuyordu. Normal bir soğuklukta atılan mesaja, Melek anlamadan Murat binlerce mesafe sokmuştu.

İlk defa aşkları imkansız hale gelmişti. Birisi bu aşk için savaş vermezse ebediyen aşkları hiç uğruna yok olacaktı.

_________

Bölüm bittiğine göre düşüncelerinizi yazıp beni mutlu etme sırası sizde. Lütfen tereddüt etmeyin, YORUM VE BEGENİ yaparak yanımda olun.

Çok fazla şey istiyorum ama beni takip edip hikayeyi okuma listelerinize almayı UNUTMAYIN.

Anlayış göstereceğinizi umarak yorumlarınızı gerçekten çok heyecanla BEKLİYORUM❤:))) Yazdığım her bölüme erinmeden tek tek beğeni yapan yorum yazan arkadaşlar size cevap vermek sizden cevap almak beni aşırı derecede mutlu hissettiriyor. Kitap hakkında fikrinizi duymak ne hissettirdiğini anlamak güzel oluyor.

Yeni bölümde görüşürüz kendinize iyi bakın.

​​​

Bölüm : 26.12.2024 18:13 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...