104. Bölüm
Yalives Doğan / Resmen Aşık / 57. İntikam Çanları

57. İntikam Çanları

Yalives Doğan
kambersizyazar

Hoşgeldiniz.

60 beğeni sonrası 58. bölüm önyazısı yayında olacak. Önyazı yayınlandıktan 1 veya 2 gün sonra da yeni bölüm yayında olacak. Yorum da sayı yok.🌺 Ama yorumlarınızı bekliyorum. Lütfen beğeni vermeden geçmeyin. Ben hikayeden vazgeçmiyorum siz de vazgeçmeyin.

YORUM VE BEĞENİ YAPARAK YANIMDA OLUN. Keyifli okumalar.

Arada sevdiğim cümleleri yazıyorum bazen kendi hissettiklerimi bazen de repliklerden yararlanıyorum. Bana ait olmayan her cümlenin yanına mutlaka kime ait olduğunu belirtiyorum. Bana ait olanların yanına da kambersizyazar yazıyorum. Bugün ölü gelin repliği ile başlayalım.

{Yarayı ancak açan sarabilir ama saracak olan zaten açmaz} Ölü Gelin repliği🪻

 

Başlayalım.🌿

_____

 

​​​​​"Çaçaron Esila, gerçekten kollarını Murat mı morarttı?" dedi Sibel, yerde boylu boyunca yatan Esila'ya sormuş şaşkınlıkla bakıyordu.
"Kendin yaptığını söylersen daha inanırım."

"Yüzüme de tokat attı. Hemde Salih'in yanında. Er geç yaptıklarımın bir cezası olacaktı yarına kalıyor yanıma kalmıyor." "Hiç öyle kadın döver gibi durmuyor." "Dövmezdi zaten, ilk kurbanı ben oldum."

"Sende oturdun dayak mı yedin? Onun ağzına bir tane çarpsaydın. İyi vallahi gücü yeten yetene. Beni aldatmış bir de seni mi dövdü, onu kim dövecek acaba?" Melek gözlerini öfkeyle devirdi. Murat'ı düşünmek istemiyordu.

"Üzerine gittim bir anda vurdu, yoksa ben de ağzına çarpardım."

"B*k çarpardın, senin sadece dilinde horozlanmak. Şeytan diyor, git kapısına yık ortalığı yol ikisini de, ne Demet kalsın ne Murat. Beni aldatmak neymiş göstermek lazım."
"Bende öyle dedim, Melek bunu sana bırakmaz. Bağırdı."

"İçim şişti, ne yaşıyorsunuz siz? Bir haltlar olmuş benden habersiz."

"Sibel, anlatsam kaldırabilir misin?"

"Melek sen beni ne zannediyorsun. Kaldırabilirim hemen anlat. Dur anlatma, unutmadan şunu sorayım. Dün Ahmet'den öğrendim Sabri gelmiş. Seninle niye görüştü?" Esila, Melek'e bakıp gözlerini devirerek Sibel'e döndü.
"Sabri kim?"

"Melek'in eski nişanlısı... Tanıdığım en iyi insanlardan biriydi sonra..." Gözü birden siyah saçların örtmeyi başaramadığı boynuna takıldı.
"Boynun da kızarmış. Bildiğin bir araba dayak yemişsin. Konuşma tarzından birisini döver gibi duruyorsun, fıs çıktın. Bu tam olarak niye dayak yemiş, vallahi anlamadım." demesiyle Esila yerine Melek konuştu.
"Murat olacak canlı ölü, beni aldatmış bu da yapma etme deyince dayak yemiş. Bak yine sinirlendim. Şeytan diyor git kapısını başına yık. Bunu söylemiş miydim? Evet söylemiştim, demek şeytan fazlasıyla yokluyor beni. Kime güvensek, yeşil bağın üzümü kime diyek sözümü dedirttiriyor. Beni asla tanımıyor ben onu çiğ çiğ yerim. Yediği yemeği haram ederim. Bir aydır gerizekalı gibi gelmesini bekliyorum. Alnımda silinmeyen enayi yazısı var da ben mi görmedim?"

"Sanki bende artık yazıyı görüyorum."

"Sibel!"

"Şaka vallahi şaka. Ortam gerildiği zaman birileri şaka yapar." Boğazını temizledi. "Esila bak sana ne anlatacağım." Merakla gözlerini kıstı.
"Sibel, sen hep beni bana kötülüyorsun. Yine ne anlatacaksın?" Sibel kıkırdayarak ellerini hayır dercesine salladı.
"Biraz kafamız dağılsın. Sabri'nin babası dolandırıcının tekidir ama annesinin de hatır sayılır vukuatları vardır. Bir gün annesi temizliğe gittiği yerde yüzük çalmış, gittiği aile tehlikeliymiş. İki adamı geldi annesine ders vermek için Sabri'yi sokak ortasında evire çevire dövdüler. On dokuz yaşında çocuğu iki izbandut dövdü."
"Biz o zaman sevgili değildik. Ben ondan hoşlanıyordum." dedi Melek, lafın içine girip bunu belirtmek istedi.

"Doğru, uzaktan seviyordu. Ben Ahmet'i o Sabri'yi. Yaşımız on yedi buçuktu. Sabri de on dokuz yaşında ama yediği dayak otuz yıllık hayatına bedel. Melek de hep onun haline üzülürdü. Ailenin en temizi o olmasına rağmen hep eziliyordu. Melek ile nereden geldiğimizi hatırlamıyorum."

"Serpil teyze zorla seksen şişe konserve yaptırmıştı. Konserveleri sanki ejderha yiyecek gibi on kilo Meksika biberi doğradık. Parmaklarım 3 gün acıdan sızlamıştı. Nereden bulduysa her yıl önümüze acı biber koyuyor."
"Sağolsun kendisi de doğramadı. O Hint dizisi izledi arada bize bakıp hadi hızlanın koca evinde ne yapacaksınız bu uyuşuklukla dedi. Her yıl çekiyoruz bu çileyi birimiz de çıkıp isyan edemiyor." "Salak her yıl isyan edip Serpil teyzeden azar yiyoruz ya."
"Bastırılıyoruz demek ki." Kıkırdayarak birbirlerine sarıldılar.
"Her gördüğü yerde far görmüş tavşan gibi bizi harcıyor. Annemi kenara bırakıp konumuza dönelim. Bizden çıkmıştık yaşadığımız çileyi konuşuyorduk. Sabri'nin dayak yediğini Melek gördüğünde avına saklanmadan koşarak yapışan aslan çevikliğiyle birisinin üzerine atladı, kulağını ısırdı. Diğeri onu tutmaya çalışırken ona kafa attı. Öyle bir çırlıyordu kimsede kulakta bırakmadı. 1.70 boyundaki kız 1.90 boyundaki iki ayıyı arkalarına bakmalarına izin vermeden kovaladı. Sabri de dayağın üstüne dayak yedi"

"O niye dayak yedi?"
"Adamlardan dayak yediği için dövdüm." Başarısına gülümsedi.
"Ahmet de köşeye sinmiş arkadaşını kurtarmak yerine izliyordu onu da yakalayıp dövdüm. Salak ne izliyorsun yardım etsene."
"Ahmet'i sadece dövdün mü? Dövmek az kalır. Dövdükten sonra yetmediğini düşünüp spor ayakkabın ile kafasını asfaltla birleştiriyordun. Acıdan kavrulmuş parmaklarını adamın gözlerine bastırdın. Birde sen döverken bana demiştin yoruldum sende tekme at."
"Ama atmadın." Dip not gibi sözü yapıştırdı.
"Köşede Ahmet Ahmet diye ağlayarak böğürdün."
"Başka bir şey aklıma gelmedi. Ahmet'i kurtarmaya çalışsam beni de diğer ayakkabı ile döverdin. Zaten ağlarken gözyaşımı sileceğim diye elim gözüme çarptı. Ben de köşede acıdan çırpınarak ağladım. Sen güzelce Ahmet'i döverken köşede acımı yaşadım. Sevdiğim erkek evire çevire dayak yedi o kadar gözyaşı olsun." O anı hatırlayıp güldüler.

"Vay be... Murat'a üzüldüm. Senin sicilin çok kabarık."
"Saçmalama Esila, üzüleceksen burada boynuzlanan benim. O yediği dayak ile kalır. Ben her şekilde dayak yemişim gibi hissediyorum. Terk edilmek değil ama aldatılmak acayip koydu." Gözlerini Esila'ya dikti. Ricada bulunacak gibi dudaklarını kıstı.
"Şirkette tatlı ve kibar biri gibi davranıyorum. Gerçek yüzümü kimseye söylemeye kalkma. Aramızda." Şaka yaptığını düşündü.
"Şirkette de dövüyorsun, hiç tatlı yüzünü görmedim. Melek emin ol sen hariç kimse senin tatlı ve kibar olduğunu düşünmüyor."

"Ya konudan sapmayalım. Biraz ciddi olalım." dedi Sibel, bütün konu değiştirmeleri kendi yapmamış gibi burnunu dikleştirdi.
"Nasıl cesaret etmiş? Sen hastanedeyken Murat bir an yanından ayrılmadı. Terk etmiş olamaz niye terk etsin? Aldatması... Bence başka bir şey var. Yarın, iki ayın sonunda nihayet iş başı yapacaktın." Hepsi ciddileşti.

"Benim yüzümden her şey." dedi Esila, Melek gözlerini devirerek sözünü kesti.
"Senin yüzünden mi? Güldürme beni... Senin yüzünden başıma gelmeyen kalmadı bunda haklısın ama sen ne halt edersen et aldatmanın bahanesi olamaz. Abi kardeş sözün özü ağzıma s*çtınız. Ama en büyük suçlu benim, kimseye sen niye bunu yaptın demiyorum. Demezsen her şeyi yaparlar, bende alık alık bakarım." Esila başını öne eğip dinledi.

"Ya Fransız takılyım diye mi buraya çağırdınız? Ne olup bittiğini bana da anlatın. Murat'ı anladım ama Esila ne alaka?'" diyerek çıkıştı Sibel.

"Aslında olay..."

"Esila sen sus! Melek sende ne olduğunu anlat. Bunun tiz sesiyle dinlemek istemiyorum. Kıl kaptım şimdi." demesiyle Melek iç çekerek burnunun üstünü kaşıyıp başladı.

"Şoka girmek yok. Bağırmak yok Serpil teyze odada, duyarsa yanarız. Çok hızlı anlatacağım. Esila organ bağışı yapmak için kiralık katil tuttu. Sonra ben duydum peşisıra iki aptal olarak deneyimli kiralık katile para sunmak için buluşma yerine gittik. Kiralık katil konuşmak yerine beni oracıkta kesip biçti. Ben pert, Esila iptal, Murat şok oldu. Sonra Murat olanı biteni bir şekilde öğrendi. Bu olayın içindeki tek renk değişimi, beni aldatma tarafı..." Başını yerden kaldırıp ellerini saçlarına geçirdi.
"Şunu da belirtmekte yarar var. Esila kendisi için kiralık katil tuttu. Katil beni görünce o sandı. Esila benim söylememle köşeye saklandı yoksa durum farklı da olabilirdi." Sibel'in titreyen elinin üstüne elini koydu.

"Kesinlikle onu gördüğü anda ikimizi öldürürdü. Sağ bırakmazdı. Birimizin diğerini kurtarma ve yaşama şansı vardı. Esila oldu."

"Hayır Melek bu kadar iyi olmadığını söyle? Şaka yaptığını söyle, yoksa şuracıkta düşüp bayılırım. Kalbim şu anda çok hızlı atıyor. Sen o zaman, o kadar badire atlatırken sorumlusu buydu öyle mi? Yok canım, şaka olmalı, bu şekilde anlattığına göre şaka yapıyorsun. Saçmalama Melek, öyle bir kötülüğü derdini dinlediğimiz kız mı yaptı?" Esila kendini küçültüp Sibel'e cevap vermedi.
"Şaka değil mi? Bu kız benim arkadaşımı öldürmeye teşebbüs etti? Sağlam çalışan böbreğin bunun yüzünden mi bıçaklanıp alındı? Hiç uğruna."

"Acı verici bir deneyimdi. Geçti ve gitti. Üzülsem de ağlasam da geriye dönemem. Emin ol, olan durumdan kimse memnun değil." Melek'in verdiği cevapla Sibel, Esila'nın üzerine atlayıp saçlarını tutup çekti. Melek de hayır hayır hareketleri eşliğinde ayırmaya çalışıyordu. Kızlar bu anlarda kütüphanedeymiş gibi sessiz olmak zorundaydı. Serpil hanım duysa Esila'yı sağ bırakmaz işler daha kötüye giderdi. İlk vazgeçen Melek olmuştu. Sibel'in yatağına uzanıp izlemekle yetindi. Yanlarında durursa yine ona ucu dokunacaktı. Bugünlerde her şeyin ucu mutlaka ona dokunuyordu. Esila ise daha fazla dayak yemekten sıkılmış karşılık vermeye başlamıştı.

Sibel elinin içine Esila'nın bütün saçlarını alıp kendine doğru çekerken Esila da aynı şekilde çekiyordu. Sibel'in kafasını duvara vurup çığlık atmasın diye ağzını tuttu. Sibel ağzını kapatan eli dişleri arasında bütün gücüyle sıkıp dirseğini karnına geçirdi. Bir süre daha devam edip nihayet ikiside yorulmuş yanyana uzanmıştı. Sibel de beş ısırık, kafa zonklaması, sayısını bilmediği mıncıklama Esila da ise sekiz ısırık, derisi sızlayana kadar saç çekme, karın ağrısı, kulağını bütün gücüyle sıkma ile kurtulmuştu. Kızaran kulağını tutup burnundan soludu.
"Ben pişmanım hemde eşekler gibi. Beni öldürmesi gerekiyordu iptal etmek için gittik." diyerek kızaran gözlerini kırptı. Gözünde bekleyen yaşlar akmaya başladı.

"Ali kıran baş kesen mi oldunuz başımıza? Nasıl utanmadan yüzümüze baktın? Zenginlerin yüzü kızarmadığı gerçekmiş." dedi Sibel, başını başka tarafa döndürüp ayağa kalktı.
"Melek! Bu kızı bu evde ne kadar tutmayı düşünüyorsun? Yok yani annemin haberi olursa bu kızı çiğ çiğ yer, o yüzden sordum. Kimsesi yok demişti Melek. Yanındakileri öldürünce tabi kimsesi kalmaz."

"Dövüştünüz bitti. Kıza dokunma lütfen. Hata yaptığını kabul ediyor, pişman bir anda herkes düşman oldu. Daha fazlasına gerek var mı diye kendini yokla. Bence yok..."

Sibel kollarını bağlayıp yerdeki minderin üstüne oturdu. Melek şimdilik arkadaşını sakinleştirmişti ya sonra... Mantık ve duyguyu kendi içinde iyi pastorize eden bu kızın bu konuda duygusal olarak bakıp Esila'yı anlamasını dilemekten başka çaresi yoktu. Herkes gece daha fazla sorun çıkarmadan evlerine dağıldı. Yarın büyük gündü.

Esila, gece Melek'i arayıp Murat'ın aldattığını söylediğinde büyük bir savaş olacağını düşünüyordu. Daha fazla Melek'in üzülmesine izin vermeyecekti. Esila'nın safı belli olmasına belliydi ama bu arama incelen bağları tele dokunan tüy misali koparıp birleşmemesine neden olacaktı. Aldatılmaya karşı olması birkaç etkenden sadece bir tanesiydi. Melek'in sesini hopörlerden duyduğu gibi kuzeni bulunduğu ortamı terk etmişti. Seni aldatıyor dediğindenden beri Melek'e bu konu hakkında konuşmak şöyle dursun sanki öyle bir şey olmamış gibi davranıyordu. Melek, düşündüklerini dile ilk defa vurmuyor gücünü toplayıp gideceği anı düşünüyordu. O zaman bütün hıncını hakeden kişi, Murat'dan alacaktı.

Sabaha doğru Esila kapının önünde işe gitmek için Sibel ile Melek'i bekliyorlardı. Sibel ilk gününde otobüse binene kadar Melek'in yanında olmak istedi. On dakika olmasına rağmen Melek'in dışarı çıkmaması Sibel'in bozulan sinirlerini daha altüst etmiş, kapıya vurmamak için dişlerini sıkıyordu. Ondan geriye sayarak Esila'yla yeniden kavga etmeye tutuştu.

"Her şey senin suçun! Seni evire çevire dövsem millet yardıma gelir. Ahh dayanamıyorum! Benim gibi biri nasıl olur da duyduklarından sonra sükut eder?"

"Sus artık kafam şişti. Sanki planlı projeli öldürmeye teşebbüs ettim. O benim kan kardeşim bir kere." diyerek karşısında dik durmaya çalıştı. Kendini bu konuda üstün görüyordu. Sibel ellerini beline koyup bir merdiven daha aşağıya inerek sinsice gülümsedi. Melek'in en yakın arkadaşı benim diye ekmeğine yağ sürmek gibi bir derdi yoktu. Mahallenin başında elleri cebinde telefonla konuşarak Ahmet'i görmesiyle başını hızla çevirip merdivene koştu. Kavga eden kendisi değilmiş gibi Esila'nın arkasına saklandı.

"Sakın burada olduğumu belli etme. Ben yokmuşum gibi davran. Biraz işe yara." Esila başını uzatıp gelen kişinin kim olduğuna baktı. Piknikte gördüğü adam olduğunu görünce kıkırdayıp tek kaşını kaldırdı. Normalde yaptığı gibi davranmayı çok istiyordu tabii Sibel ile dost olmak istiyorsa tedbirli davranması gerekiyordu. Diliyle dudaklarını ıslatıp merdivenin son kısmına kadar indi. Ahmet'in gelmesine on adım civarı kalmıştı ki Esila kaldırımın tamamını kaplayacak şekilde yere oturup uzandı.

O sırada Melek de evden çıkmıştı. Sibel'in ağzı açık yüzüne gülümseyerek bakıp, merdivenin önünde uzanan Esila'ya döndü. Melek soru sormaya fırsat bulamadan açık kapıdan Sibel içeriye koştu. Hepsi üst üste gelmişti. Ne olup bittiğini Esila'ya sormak için yanına geçti.
"Kaldırımlar rahatsız edici değil mi?" dediği gibi kendisi de oturdu.

"Taşta oturmak nereden geldi aklına... Annem hep derdi soğuk çeker, valla haklıymış." demesiyle ayaklarını arkadaşının üstüne koydu. Kafasını da binanın duvarına dayadı.

"Kanka böbreğini üşüteceksin sen kalk. Ben görev başındayım." dedi Esila kaldırıma bakarak Ahmet'in ona baktığını görünce önüne döndü.

"Bu çocuğun adı ne?"

"Ahmet'den mi bahsediyorsun?" Eliyle gelmesi için hareket yapmasıyla Ahmet yanlarına geldi. Esila gözlerindeki irisler görünecek şekilde kocaman açıp kaldırımdan kalktı. Sibel'le arkadaş olmak için elinden geleni yapmalıydı. Ahmet'in gömleğine bakıp tiksinmiş gibi yüzünü buruşturdu.

"Melek, Sibel'i gördün mü?" diyerek ayıp olmasın diye Esila'ya elini uzatmıştı. Genç kadının yüzündeki asık ifade huzursuz etse de bir süre elini sıkması için bekledi. Esila, oralı olmayan bir ifadeyle Melek'e döndü.
"Melek! Senin sevgilin miyim, yarım saattir seni bekliyorum. Hadi kolu komşunun sorularına başka zaman cevap verirsin." Kolundan tutup merdivene çekiştirmeye çalıştı. Ahmet istenmediğini anlamıştı. Montunun fermuarını aralayıp yanlarından uzaklaştı.

"Ya tamam gitti. Kolum bana lazım daha fazla çekmezsen sevinirim." demesiyle gülümsedi. Sibel de saklandığı yerden çıkınca boş sokakta bir süre konuşmadan yürüdüler. Bu sessizliği Melek'in ıslık çalmasıyla bozulmuştu. Esila da yaramazlığa ortak olunca Sibel adımlarını hızlandırıp yanlarından uzaklaşmaya çalıştı. Ne mümkün ama, iki kızda gülüşüp peşlerinden çocuklar gibi salınıyordu. Sibel durumdan sıkılınca saçlarını yoluyormuş gibi yapıp kızlara döndü.

"O pislik dün akşam annemin yanında evlenme teklifi etti. Buradaki olaylar yüzünden boşluğuma gelince bende kabul ettim. Karın boşluğumun haykırışlarını karşılık verdiğim için çok pişmanım." dedi mahzun bir suretle. Melek'in gülmesi birden durmuş Esila ise gülüp şakalaşmaya devam ediyordu.

"Sen ve o, halen bana söylediği yalan yüzünden mi bu haldesiniz? Ben o konuda onu affediyorum. Karşıma geçip ne söylerse söylesin gıkım dahi çıkmadan dinleyip anlayışla karşılayacağım. Annemin üstüne yemin ederim, artık affet onu. Bana eskisinden daha arkadaş canlısı davrandığını söylemek istiyorum. Hem ben ikinizin çirkin çocuklarınızı sevmek istiyorum. Sizinle ilgili büyük hayallerim var. Haftanın üç günü sizin evde kalacağım. Hadi ara, Esila bir dakikada adamı kendi gözünde zaten rezil etti." diyerek Esila'nın ağzına küçük bir şaplak attı.
"Durmak için düğmen yok olması çok kötü. Tabii ağzına şaplak atmakta ayrı bir zevkli."

Sibel, kahverengi burberry markası imitasyon çantasından telefonunu çıkarıp Melek'e tekrar döndü bir kez daha onay bekliyordu. Genç kadın beklediği onayı pırıl pırıl kahverengi gözlerin gülümsemesiyle almıştı. Keyifle sevdiği adamın numarasına basarak açmasını bekledi. Nasıl konuşmaya başlayacağını hesap etmediğinden telefonu biraz çekimser tutuyordu.

"Sibel nihayet aradın." Ahmet'in neşeli sesi Sibel'i de neşeli bir ruh haline itmişti. Karnını tutup titreyerek sokağa göz attı. Sonra yaptığı davranışı sorgulamaya başladı. Yanlış olduğunu düşünüyordu. Dipsiz bir kuyuda ömür boyu düşme hissiyle yorulacağına her şeyi anlatmaya ya da anlatmasına öncülük yapmayı her zerresine kadar istedi. Hoparlörü açıp kızlara susmaları için işaret verdi. Bu şans başka bir zamanda eline geçmeyeceğini bilmesi kararlı olması konusunda güç vermişti.

"Ahmet! Biz neden seninle ayrıldık? Neden aramıza aşılmayan engeller koyduk? Sen ne yaptın da biz bu hale geldik? Annem ne duydu da seni ayrıldığımız gün dövdü?" diyerek başını eğdi. Melek bu konuyu kapatmak istese de tekrar tekrar duyana kadar önüne gelecekti. Kulaklarını açıp konuşulanları dinleyip nokta koymak istedi. En fazla ne olabilirdi ki... Konuşmadan yanına gidip bekledi. Esila da sıkıntıdan başka bir evin merdivenlerine oturup telefonunda Yağmur için yüklediği oyunlardan birini oynamaya başladı.

Ahmet yutkunuyordu. Bir yanında Sabri oturmuş çay içiyorken telefonun diğer ucunda da Sibel vardı ve şuna da fazlasıyla emindi Melek de dinliyordu. Vücudu şelaleden intihar eden bir günahkar gibi korkak ve mutluydu. Çünkü sevdiği kadın barışmak için çaba harcıyordu. Bu konuşmanın sonunda ölmezse sevdiği kadının güveniyle rahatlayacak, ölürse mezar başında onlarca yalanın sonunda doğruyu söyledi diyeceklerdi. Beklentisi ilk şıktı. Kuruyan boğazını ıslatıp sol elini öne doğru uzatıp esnetti.

"Bizim ayrılma sebebimiz benim zamanında söylediğim yalanlar. Melek'in annesi öldüğü zaman Sabri'nin altından kalkamayacak aile sıkıntıları vardı. Bende o zamanlar Melek'e karşı önüne geçemediğim bir nefretim olunca Sabri'den ayrılması için ailesini Melek'in polise ihbar ettiğini söyledim. İçten içe inanmasa da çaresiz ailesiyle uzaklara gitmesine sebep oldum. Geçenlerde Sabri'ye anlattım büyüklük edip affetti. Çok pişmanım, ikisinin de hayallerini bitirdim."

Melek kendine engel olamadan gözleri buğulanmıştı. Kolu komşunun iftiraları, nişanlısının apar topar gitmesi, geçirdiği sinir krizlerinin sebebi Ahmet miydi diye kendine soruyordu. Ağzını açıp konuşamadan sustu. Annesinin üstüne yemin etmeseydi beynini kavuran bütün küfürleri telefona tükürürcesine savururdu. Tokayla topladığı saçlarını açıp yüzünü kapattı. Affediyorum, affettim, bu muymuş, çoktan unuttum gibi yalan cümleler kullanıp Ahmet'i mutlu etmeye niyeti de yoktu. Farkına varmadan nefretle ona sunulan hayatı yaşıyordu. Yine tek bir suçu yoktu.

"Ben senin adamlığına tüküreyim. Seni zamanında iyi ki dövmüşüm. Sonuna kadar hep hak etmiştin. Nasıl başkasının hayatıyla oynayabilirsin? Bu hakkı kim sana veriyor? Ya vicdanınız nerede? İnsan insana bunu nasıl yapar? Büyüklük edip affetmiş ne ya, senin yaptığın normal bir şeymiş gibi göstermeye kalkma."

"Melek bacım affet! Vallahi çok pişmanım. Ne şeytanı suçlarım ne nefsimi ben ettim ben buldum."

"Lan şeytan sen iken kimi kime suçluyorsun? Sen benim arkamdan kuyu kazmışsın ben Sibel ile aranı bulmaya çalışıyorum. Akıllıyım diye geçiniyorum birde. Pislik herif! Pişmanlıktan kavrul geri zekalı. Sabri her zaman iyi niyetli adamdır. O affeder eyvallah ben affetmiyorum. Salak herif, aptal, köpekkk!" Son kelimeyi bütün kuvvetiyle bağırıp telefonu Sibel'in avuçlarına bıraktı.
"Sakın öyle çırpınır gibi bakma Sibel! Onu bir kaşık suda boğmuyorsam senin hatrın sebeptir."

Ahmet'in ettiği yalanlar yüzünden Sabri'den ayrılmış ebediyen bu aşkı unutmuştu. Unuttuğu içinde kendinden nefret ediyordu. Kalbi boş olmasaydı Murat kalbine gülle misali çarpıp başka limanlarda gününü gün etmezdi. Düşündükleri sinirini dağdan fışkıran lav misali eritiyordu. İki kızında yanlarından uzaklaşıp unutmak için yürüdü. Eskiden olsa eline ne geçtiyse içip bir yerde sızıp kalır. Sonra pişmanlık duyacağı tavırlar sergilerdi.

Otobüs durağına kadar gri, turuncu kaldırım taşlarında tek başına yürüdü. Arkasına dönüp peşinden gelen var mı diye bakmak yerine gelmemeleri için dua ederek yürümeye devam ediyordu. Nihayet tavandaki renkli temperli camıyla meşhur olan durağa gelmişti. Bir yıl öncesine kadar orjinal cam renginden olan tavan, renkli birileri tarafından spreyle boyanmış, yukarıdan sizi izleyen üç boyutlu bir erkek, bir kadın çizilmişti. Adam kırmızı saçlı, yeşil gözlü, dişlek biri olarak merakla aşağıda duran insanlara bakarken, kadın ise sarı saçlarını elindeki maşayla tutup aşağıya mavi gözleriyle umursamaz bakıyordu. İnsanların bir anlık sinirlerini alıp götüren bu çizim herkes tarafından beğeniliyordu.

Melek, durağın bankına oturup başını kaldırdı. Kadının yüz mimiklerini yapmaya çalıştı. Diklenmiş bir burun, kısık mavi gözler, yarım açılmış bir ağız... Başını hızla sallayarak önüne döndü. Birisi görse kesinlikle deli diyeceklerine emindi. Düşünmek için kaçtığı halde düşünmek yerine her şeyi yapıyordu. Islık çalmak, yolda gördüğü anne kucağındaki bebekler gülsün diye maymun gibi sesler çıkarmak, gördüğü komik resimlerin taklidini yapmak aralarına düşünme namına bir şey ekleyerek canını sıkmak istemiyordu. Otobüsün durağa yanaşmasıyla sıraya girerek yavaşça bindi. Boş koltuk iş saati olması sebebiyle yoktu. Pala bıyıklı şoförün gür sesiyle arkaya göz gezdirip yürümeye devam etti.


"Hışt... Melek! Kanka, beni de al yanına, sıkıştım." Esila'nın önce sesini duyup etrafına baktı. Bir kaç adım önde uzun vücuduyla kendini belli etmişti. Duymamazlıktan geldi. Son durağa varmadan üç durak önce Esila'ya bakıp aşağıya ineceğini konuşmadan anlattı. Sonra kırmızı butona basıp durağa gelmesini bekledi. Melek kapının önünde olduğundan hemen inmişti. Esila da yirmi saniye içinde bağıra çağıra aşağıya indi.
"Ben yapmadım, eminim sen yapmışsındır. Bana bak pasaklı, ağzını burnunu dağıtırım. Bak halen konuşuyor. Senin g*tünden çıktığını bütün otobüs duydu. Üzerime atıyor birde, yedirmem kendimi." dedi indiği otobüsün arkasından.
"Melek, balık istifi gibi otobüs mü olur? Koltuk altı kokusundan boğuldum. Birde o koku yetmemiş gibi ben inmeden birisi osurdu, üstüme kaldı. Millet diyecek inerken koku bombası saldı diye. Ölürüm de o tarz yerlerde yapmam. Tabii kadın ben yaptım kızı suçlamayın diyecek değil. Şimşir suratlı, insanların bakışlarını görmeliydin. Şüpheliymişim gibi kıçıma bakıp birbirlerine konuşuyorlardı."

"Bağırdığın için suçlu seni görmüşler. Sürü psikolojisine katılman gerekiyordu. Ham gelmişsin yanıma, bir türlü pişmiyorsun. Başka işim yok birde seninle uğraşıyorum." dedi Melek, devamında hiç konuşmadı. Esila, Sibel'in ağlayarak eve gittiğini kendisininde onu takip ettiğini söylediğinde de sesini çıkarmadan yürüdü. Melek, şirkete gelince karnını tutup nefes alıp verdi.
"Esila sus ve şimdi beni iyi dinle. İtiraz etmek yok laf kalabalığı yapıp önüme geçmek yok. Yapacaklarım seni şaşırtsa bile sessizce yanımda dur. Murat, beni boynuzladığı için kendimi küçük düşürmeyeceğim. Hiçbir şey yokmuş gibi davranmak zor ama en bilinen ve işe yarayan tek strateji... Adamı kendi silahı ile vuracağım. Yok sayarak hemde ölümüne! Böyle davranmak daha acı verecek." diyerek karnından elini çekti.

Bu davranış Esila'ya göre değildi. Melek'in yerinde olsa tozu dumana katıp öldüresiye rezil etmek için uğraşlar verirdi. Kendi de rezil olurdu bu da iyi seçenek olmazdı. Rezil olduktan sonrada yurt dışına tatile giderek olanların unutulması beklerdi. Melek'in aklından geçenleri tahmin ettiği söylenemezdi. Devamında ne yapacağı önemliydi. Başını tamam dercesine salladı.
"Ne yaparsan yap yanındayım." diyerek beşinci kata çıktılar. Esila, odasına giderken Melek de sekreter odasına geçmişti.

Genç kadın odaya geçer geçmez sandalyenin üstüne çantasını indirdi. Masası, dosyalar tertemizdi. Bütün sekreterler önlerindeki işleri öğlen saatine kadar bitirmeye uğraşıyordu. Hacer, Melek'i görünce Salih'in imzalaması için götüreceği dosyayı masanın üstüne bıraktı. Ayağa kalkıp uzaktan baştan aşağıya incelerken konuşuyordu.
"Melek, raporun daha bitmedi. Neden kendini yorup buraya geldin?" diye sarılıp gülümsedi.

"Ben iyiyim. Çok paslandım, oturmak bana göre değil. Ha, üç gün sonra ha, üç gün önce rapor bitmiş, ne farkeder."

"Haklısın." dediği gibi uzaklaştı. Hacer genç yaşına rağmen iş kolik biri olarak tanınıyordu. Çıktığı bütün erkekler en fazla iki ay içinde kaldığı mesailer, iş saatleri dışında şirket telefonunu kapamaması, sadece pazar günleri buluşma kuralları yüzünden ayrılıyordu. Kendisine güveni her ne olursa olsun tamdı. Diğer sekreterlerde ellerini Melek'e uzatıp sıkmak istediler ama yüz vermedi yerlerine tekrar geçtiler.

Melek, dün akşamdan beri yaşadığı hadiseler gücünü emerek tüketmişti. Yine de güçsüz görünüp Murat'ın kazanmasına izin vermeyecekti. Oysa Melek'in kafasında ki senaryo bambaşkaydı. Murat, Esila'nın açtığı olaylar sayesinde yaralandığını öğrenirse ailesini silip Melek'in yanında kalacağını düşündüğünden yaşanılanları saklıyordu. Öğrenmişti ve yanına koşup ağlamak yerine başka kadının yanında kalmıştı. Telefonun mesaj sesiyle irkilip düşüncelerini kenara bırakıp mesaja baktı.
"Melek! Kuzen olacak angut şirkete girdi." Elindeki telefonu titreyerek masaya indirdi. Hacer'in yanına yaklaşıp eğildi.

"Murat bey'e lazım olan dosyalar nerede?"

"Masasına bıraktım." Gözleriyle minnettar olduğunu belirterek sekreter odasından çıkıp merdivenlere yöneldi. Duvarlar üstüne gelip düşmesi için merdivenleri bulanık gösteriyordu. Merdivene oturup ellerini birleştirdi. Burnunu çeke çeke ağlamamaya çalıştı. Günah meyvesi gibi ilk göz yaşı yanağından aşağıya süzülüp düşmüştü.

Esila da merdivene gelmiş bir iki şey söyledikten sonra Melek ayağa kalkıp düzgün bir şekilde halledeceğine karar verip kahve siparişi verdi.

Masadaki iki adet kahveye umut dolu bakarken Esila'dan mesaj geldi.

"Melek bir adet bayatlamış kaşar varmış yanında haberin olsun." Gözleri hızla Murat bey'in odasına çevirdi. Yumruğunu sıkarken kahvelere artık umutla bakmıyordu. Odadaki kimse keyifle kahve içmeyecekti.

****

Murat, uzun bir müddet sessizce yerde oturup ağlamış sonrada koltukta uyuya kalmıştı. Ağlamaktan kirpikleri ıslak. Vücudu gri bulut misali yağmura karşı duruyor ama güçsüzdü. Kalan gücüyle ayağa kalkıp pencereden vuran güneşe doğru esnedi. Gece, çöktüğü yerden kalkıp koltukta ağlayarak uykuya dalmıştı. Saate bakmadan başını merdivenin önünde odasına doğru döndürüp bıkkınlıkla söylendi.

"Demet! Hala evimdeysen ben kovmadan defol git, evine." Mutfağa geçip kahve suyu ocağa koyup sandalyeye oturdu. Sırtı ikili koltukta yatmaktan kasılmış yürümesini zorlaştırıyordu. Mutfağın köşesindeki dar alana koyduğu barfiksin yanına gidip gücü bitene kadar çekmeye başlamıştı ki yirmi ikinci sayıda Demet'in eşyalarını toplarken çıkardığı sesi duyup çekmeyi bıraktı.

Demet on dakika içinde hazırlanmış başı önünde mutfağa gelmişti. Murat'ın kolay biri olmadığını baştan bilmesi, karşılaştığı bütün zorlukların önünde dimdik durmasına neden oluyordu. Murat üstündeki ter içindeki gömleği çıkartıp kollarına, sırtına gömleği değdirerek banyoya attı. Yatağına giren hiçbir kadın onun vücuduna laf edemezdi. Kasları çok biçimliydi. Hiçbir eksi yönü yoktu. Demet gözlerini bu ziyafetten ayırmadan izledi. Murat ile evlenirse bütün kadınlar onu kıskanacak, kimsenin sahip olamadığı erkeğe, o sahip olacaktı. Çocuktan nefret eden, emzirmek, kilo almak istemeyen Demet, evlendiği ilk gün hamile kalmak için bütün fırsatları değerlendirecekti. Bebek demek bağların bozulmaması demekti. Murat bebeği olduktan sonra istemese de onun yanında kalacaktı.

"Her an senden kopamamanın sebeplerini bana gösteriyorsun." Buzdolabından soğuk çay şişesini bardağa koyup başına dikerek konuştu.

"Gece beni yatağa gönderdin ama sen gelmedin."

"Eee! Odaya geldiğim zaman sen kendini dışarıda bulacaktın. Aslında sana büyük bir fırsat verdim tek başına yatakta düşünme fırsatı. Düzgün kullandığına inanmak istiyorum. Biz diye bir şey hiç olmadı olmayacak." diye kaşlarıyla kapıyı gösterdi. Yatak odasına çıkıp dolaptan ütülü bir tişört çıkarıp giyerken aşağıya indi.

"Annemin seni sevmesini anlarım. Annemin yaşam standartlarına uyuyorsun. Benim hiçbir standartıma uymuyorsun. Seni sevmediğimi ne kadar hızlı anlarsan, senin için o kadar iyi olur. Biz aynı dünyanın insanı olabiliriz ama aynı kalpte atmıyoruz. Bir şeyler yaşadık bitti. Uzun bir zaman önce bitti. Bunu kabul edemiyor olman benim suçum değil. Sana bir kez bile umut versem tavrını normal bulurum. Zerre kadar kalbimde seninle alakalı bir şey olsa, beni elde etmek için savaş, bende pes edip sana dönerim diyeceğim. İnan bana yok, hiç olmadı. Geçmişte kazıyacağın sevgi kırıntısı yoksa, bu çaba inan bana gereksiz."

Demet, kullanılan kelimeleri kulak alışverişiyle boşluğa atıyordu. Gideceği yolda her türlü anormalliğe katlanabilirdi. Bardağı kahverengi tezgahın üstüne indirip saçlarını yana getirerek gülümsedi.

"İş yerine senin kolunda gelmemi ister misin? Belli ki, ders vermek istediğin birileri var. Melek gibi... Bu yaptığım şike olsa da, topu kaleye attın ama daha direğe çarpmadan alanı iyi hesaplaman gerekiyor. Vuruşun isabet etmesi için tüm tekniklerimizi kullanmalıyız. Kimden kurtulmak istiyorsan bu durum çok işine yarar."

"Yanlış anlamadıysam, kale dediğin Melek oluyorsa, sende top mu oluyorsun? Demet! Tutkulu, iyiliksever bir kız gibi yanımda durmana gerek yok. Beni kendine bağlayamamanın yolları bunlar değil. Senin maddi ve manevi varlığın beni sana bağlamaz. Seni sevmiyorum hiç sevmedim bunu da söylüyorum ama sen kulağına aşk sözcükleri söylemişim gibi mutlu oluyorsun."

"Ben bize inanıyorum."

"Sorun da bu... Biz diye bir şey yok."

"Olacağına inanıyorum. Seni de inandıracağım, bana sadece şans ver."

"Annem sana ne vadediyor ki, bu kadar ısrarcısın?"

"Seni!" Yaklaştı belki karşılık alabilir diye ama Murat da mimik oynamadı.

"Bu durum seni hasta eder. Ben bir kadına zaten bağlıyım. Ayrı olmam onu aldatacağım anlamına gelmiyor. Sadece onu kendimden uzaklaştırıyorum, onu sevdiğim için."

"O zaman beni ona sun. Onu kendinden uzaklaştırmak için güzel bir neden olurum."
"Dediğin gibi olsun şirkette kısa bir tur atalım. Bunun ötesine geçmeye kalkma." Ayağa kalkıp yanından çekip yukarıya gitti.

Demet, tezgaha bıraktığı soğuk çayı hışımla eline alarak yere döktü.
"Beni aşağıladığını nasıl böyle diline vurur? Kendine gel, Demet! Yolun sonunda kazanan sen olacaksın. Melek denilen sekreter benimle uğraşamaz. Aheste aheste Murat'ın kanına işleyerek onun tek sahibi olacağım. Şimdi aptalca hareketler yapma." Peçeteyi ıslatıp dökülen çayı sildi. Sonrada koltuğa oturup Murat'ı bekledi. Genç adamın gelmesiyle birlikte arabaya binip şirkete gittiler.

 

Murat, açılan asansöre mavi gözlerini kocaman açarak bakıyordu. Fazlasıyla tedirgindi yaptıklarına sonradan pişman olursan ne yapacaktı? Yanında eşya misali taşıdığı kadının öne atılıp koluna girmesiyle etrafı jet hızıyla kolaçan etti.
"Bırak kolumu! Pardon da kim sana bu hakkı veriyor? Kız arkadaşım gibi davranma." Kadından kendini uzaklaştırıp sekreter odasına girdi. Bütün sekreterler ayağa kalkıp başlarıyla selam verdiler.
"Hacer, Melek hanımı şirkete çağırın." diyerek kapıya döndü.

"Melek hanım bugün iş başı yaptı." denileni duymasıyla dişlerini sıkarak Demet'e baktı.
"O zaman arayıp odama gelmesini söyleyin." Yanındaki kadınla odasına giderken Hacer de Melek'i arıyordu.

Murat, bir ay sonra yeniden odasına girmişti. Çalışmayı son zamanlarda unutmaya iyi geldiğinden sevmeye başlamıştı. Üstüne giydiği takım elbisenin ceketini çıkarıp sandalyesinin arkasına yerleştirdi. Köşedeki vitrinin önüne geçerek biblolara göz atıp diğer köşedeki kum torbasına baktı. Temizlik yeni yapılmış, parfüm kokuyordu. Melek gelecek diye pencereyi sonuna kadar açtı. Odanın içine boca edilmiş parfümün gitmesini istiyordu. Melek'in burnu kokuya karşı çok hassastı. Masanın üstünde aldığı dosyayı yelpaze gibi pencerenin önünde bir sağa bir sola sallıyordu. Demet koltuğa kurulmuş kalçasına kadar uzanan yırtmacını göstermek için ayak ayak üstüne attı. Genç adamın beklenmedik hareketleri yüzünden biraz endişeliydi. Yüzünü bırak vücuduna bile bakmamıştı.
"Ne oturuyorsun? Eline dosya al, parfüm kokusunu bir an önce odanın içinden atmamız lazım." demesiyle eline geçen ilk dosyayı genç kadının kucağına attı. Demet, koltuktan ayağa kalkarak etrafta deli gibi dosyayı sallayan adamın önüne dikildi.
"Deli olduğunu biliyor olmam her dediğine tamam diyeceğim anlamına gelmiyor. Buraya temizlik için gelmiş gibi mi görünüyorum? Rica ediyorum senin için giydiğim kıyafetlere bak. Başka erkeğin hayallerini süsleyen ben, senin için buradayım." Devamında söyledikleri tamamlayıcı bir etki olsun diye ağlamak istiyordu tabii yaptığı göz makyajına yarım saatlik zamanını vermişti. Yatarken bile makyaj yapardı. Yanından hiç ayırmadığı göz yaşı damlasını da evde unutmuştu. Ağlamayı es geçip boşa konuştuğunu düşündü. Onu dinleyen kimse her zamanki gibi yoktu. Murat'ın attığı dosya klasörünü eline alarak aynı tempoda işe koyuldu.

Açık pencerelerden gelen temiz havayla devir daim yapan odanın, bir nebze de olsa kokusu düzelmişti. Yorulan kol kaslarını ovarak oyun konsolu dikkatini çekti. Yanı başında nefes nefese kalmış kadına aldırış etmeden oyun kolunu tuttu. Oyun oynarken rahat olmak için aldığı siyah renkteki ikili koltuğa baktı. Uzun zamandır oynamamıştı. Koltuğa oturup başını iki yana doğru çevirerek kırtlatırken kapının çalmasıyla öksürük krizine girdi. Gelmesini emrettiği kişinin gitmesini ister gibi bir duruşu oldu. Ayağa kalkarak, tekrar oturdu ve tekrar kalktı. Böyle olmayacağını kendi kendine haykırıyordu. Bir ara açık pencereden kendini atmayı bile düşündü. Şu anda kuş olamayacak kadar basireti bağlı olduğunu aklından geçirdi.

"Biraz sonra burada arbede yaşanacak. Melek, adına şimdiden üzgünüm, evrim teorisini her halükarda üstünde deneyecek." dedi fısıldayarak, Demet bir kapıya birde odada dört dönen adama çevirdi.

"Ne? Polisi ara o zaman! Yüzüme yeni botoks yaptırdım." demesiyle pişman oldu. Lafı çevirmek için zaman kaybetmeye niyeti yoktu.

"Şey, bu kızın önüne kurbanlık koyun gibi beni atmayacaksın, değil mi?" dedi yalvaran bakışlarla... Murat, Melek'in ne denli tehlikeli olabileceğini biliyordu. Öldürme haricinde her şeyi yapabilecek zekaya sahipti. Bunların yanında görmek için kalbi avuçlarında aşkla çırpınıyordu.

Gözlerini kısarak masaya yaslanıp ellerini arkasında birleştirdi.

"İçeriye gel." diyerek gözlerini kapıya dikti. Ağır çekimle hareket ediyormuş gibi kapı açıldı. İçeriye, saçları yüzüne doğru dökülmüş, gözleri binlerce yıldızın parlaklığını barındıran ışıltıyla Melek girdi. Hüzünlü gözleri pırıltılı bir ahenkle Murat'ı izliyordu. Elindeki tepside iki çikolatalı kahveyi önce Demet'e sonra Murat'ın yanına indirdi. Parfüm hiç kullanmadığı halde hiçbir kadında hissetmediği bir koku Murat'ın bütün vücudunu hareketlendirmişti. Gözlerini üstünden istem dışı çekemedi. Saçları kahveyi indirirken Murat'ın yüzünü yaladı, hoşnut bir şekilde gülümsedi. Yüzünün her ayrıntısını ezberlemek aklına tekrar kazımak istedi. Kokusunu içine çekip dudaklarına kapanmak, sadece ona ait olduğunu deli gibi haykırmak isterken yapamamak çok zordu. Sarılmak için bile gücü yoktu. Her şeyini sevmişti her ayrıntısını. Onu korumak istiyordu. Korumak isterken ayrılmak zorunda mıydı, gördüğü anda düşünmeye başladı.

"Bayan Kapya, gördüğüm kadarıyla iyi görünüyorsun. İyi olmana sevindim." Sesinin tınısı Melek'i mest etti. Aklındaki öldürme planları boşluğa doğru savruluyor elinden bir şey gelmiyordu. Bayan Kapya lafı sadece Murat'ın ağzında çok güzel dökülüyordu.
"İyiyim. Görmediğin zaman daha iyiydim." Aklının oynadığı oyunlara kanmaya niyeti kesinlikle yoktu. O kahveyi keyifle içmesine izin vermeyecekti.
"Eminim öyledir. Seni çağırmamın nedeni aslında sohbet etmek değil." İşler değişmişti Murat ne kadar bakmamaya çalışıyorsa Melek o kadar yüzüne bakıyordu. Ayrıldığını, profesyonel olarak birlikte çalışmak istediğini söyleyecekti. Saçma bir şekilde saçma bir görüntü içinde Melek'in canını acıtacaktı.

Genç kadının yüzündeki vazgeçiş ile sunduğu tebessüm bitişi simgeliyordu.
"Sanırım işten kovmak için beni emrettiniz."

"Hayır, öyle bir niyetim yok." Ayağa kalkıp soluklandı.
"Bence olmalı, herkesin iyiliği için. Gerçi beni kovmak gibi bir yetkiniz yok ama maksat ağzınızın tadı kaçmasın."
"Öyle bir niyetim yok dedim." Melek aldırış etmeden dimdik durarak devam etti.
"Ben Melek Kapya, sizin sekreteriniz olmayı her aşikarda bundan sonra reddediyorum. Kafanızda kurduğunuz saçma düzenin parçası bugünden itibaren olmayacağım. Sizin sekreteriniz olmaktan istifa ediyorum." dediği gibi Murat başını dikleştirip Melek'in gözlerine hapsetti gözlerini... Ona olan aşkını bitirmeye uğraşırken özlemek az gelirdi. Özlediğini, her hücresi savaşı kaybedip esir düşmüş gibi feryat ediyordu.
"Öyle bir şey olmayacak!" diye bastırdı. "Şekeri elinden alınmış çocuk gibi bana karşı koymayı düşünme. Ben o oyunları hiç sevmem. Sana da acımam, bunu bil." "Beni kendinden mahrum mu edeceksin?" "Sen bir aydır benden mahrumsun alışmış olmalısın. Gevşek don g*tte durmaz. Sende gevşedin."
"Sorun bahsettiğin don ise yenisini alırız." Gülümsedi, Melek de mimik oynamazken Murat bu durumda eğleniyor gibiydi. Bunu da belli ediyordu.
"Gözümde ederin yok artık."
"İnat mı ediyorsun bayan Kapya?" Yüzünü Melek'e yakınlaştırdı.
"Ben inadı severim. Hele sende ise bayılırım." Birbirlerine yaptığı öfke ile karışık cilveyi Demet hayretle izliyordu. "Farkında mısınız ben buradayım."

"O zaman dışarı çık Demet! Seni burada zorla tutan yok " dedi Murat, sonra dikkatini dudak payı bırakana kadar eğilip Melek'e verdi.
"Sen benimsin..." Gözlerini havaya kaldırıp kapattı. Uzaklaşmak iyi olacaktı.
"Yani benim sekreterimsin o yüzden yerin her zaman benim sol tarafım." Kalbimin yanı dememiş sol tarafım diye bilmişti. "Bir aydır s*ktir olup giden biri mi söylüyor bunu? Canım burnumda, sabrım saç diplerimi bile aştı. Zorlama..."
"Ben niye bir aydır kendimi sensizlik ile cezalandırıyorum? Bırakmıyorum."
"Bırakma da göreyim. Eşek gibi bırakacaksın. Gitmeseydin."
"Ben gideyim bari." dedi kızgınlıkla Demet."
"Defol! Cehenneme kadar yolun var." Melek'den beklemediği tepki alınca yerine sindi. Dövme ihtimali vardı bunu göze alamazdı.
​​​​​​"Tamam siz devam edin, ben sizi rahatsız etmem."

"Bana bak Murat Arsel, burası senin şirketin olabilir ama..." Elini şıklatarak alnına parmağını bastırdı.
"Ben senin etrafında gezinen süs bebeklerine benzemem. Ebenin çıkardığı yere sokarım. Şansını zorlama."
"Baya iddialı cümleler." İkisinin de gözü kararmıştı.

Murat, Melek'in ağzından çıkan kelimeleri öfkeden söylediğini biliyordu. Yanına gitmek için hamle yapmıştı ki Ulviye hanım odaya girdi. Melek'i görmemezlikten gelip Demet'in omuzuna dokunup oğlunun yanına gitti.

Her zamanki gibi soğuk bir sarılma bahşedip uzaklaştı.
"Ülkeye dönmeme sevindim. Seni özlemiştim." Murat annesine sadece gülümsedi. Zamanlaması her zamanki gibi berbattı.
"Melek misin, ismin ne ise bana bir kahve getir. Şekersiz olsun." Melek olan bitenin farkındaydı. Ulviye hanımın ismini bilmediğini düşünmüyordu. Aşağılamak için bu şekilde davranıyordu.
"Ben artık Murat bey'in sekreteri değilim. Şirketin cafesini arayın getirirler." Dışarı çıkmak istedi ama belli ki Ulviye hanım istemedi.
"Hiç değişmemişsin, hala ukala, şımarıksın. Benimle konuşurken ses tonuna dikkat et." Ulviye hanımın üstten konuşan tavrı yüzünden sabır çekerek gülümsemesini neden oldu.
"Gülüyor musun? Şimdi kahvemi getir. Derhal."

"Anne! Duracağın yeri bil, lütfen." dediyse de Murat, durdurmaya yetmedi.
"Odadan çıkıp kahvemi getir. Ya da bu şirketten defolup git."

"Belli ki susmak istemiyorsunuz. Olur kahvenizi getireyim." Yüzündeki yalancı gülümsemeyi hiç kesmeden dışarı çıktı. Kahve siparişini arayarak istedi, asansörün kapısına geçip beklemeye başladı. Gelen kahveyi beklemeden odaya götürdü. Demet ile Ulviye kahkaha atarak sohbet ediyor Murat da ayakta yerinde duramadan dışarıyı izliyordu. Melek'in adımlarını duyunca arkasına dönüp bekledi.

"Bu tarz kadınlar her zaman etrafımızda olacak. Onları tek derdi paramız." Melek gelmeden önce bu konu hakkında konuşmayan ikili şimdi o duysun diye acımadan cümleler kuruyorlardı. Kahveyi önüne indirip başını dikleştirdi.

"Murat için onlar elinin kiri. Sen benim gelinim olacak kadınsın. Arsel soyismi her kadına yakışmaz." demesiyle Murat öfkeyle masadaki her şeyi yıkıp Melek'in bileğini tuttu.

"Anne, duracağın yeri bil dedim. Neden bu kadar acımasızsın? Melek benim sevdiğim kadın. Böyle konuşunca onu sevmekten vazgeçeceğimi sakın düşünme. Planların bende işlemez. Demet'i şişirmekten vazgeç!"

"Murat delirdin mi?"

"Ya ben korumaya çalıştıkça siz eziyorsunuz. Ayrıldım yine onun peşini bırakmıyorsun. Susmadan iğneliyorsun. Yeter! Ne yapmam lazım kafayı yiyeceğim." Melek hissiz bir şekilde Murat'dan elini kurtarıp burnunu dikleştirdi.
"Bir daha elimi tutmayarak başlayabilirsin. Sana son kez söylüyorum. Zengin olduğun için senin kıvırcık saçlarına, aptal şakalarına, her boş bulduğun yerde beni durmadan öpmene katlanıyordum." Göz ucuyla Ulviye hanımın öfkeden deliye dönmüş yüzüne bakıp devam etti.

"Ama senin son kullanma tarihin çoktan geçti. Aklımdaki planlara ayak uydurmayacak kadar gözümde küçüldün." Yalan söylese de inandırıcı olduğu kesindi. Her kelimeyi üçü de iyice duysun diye bastırarak söylemişti. Murat yanına yaklaşmaya çalıştı ama Melek eliyle durmasını emretti.
"Seninle ayrılmak için an kolluyordum. Şimdiye nasipmiş. Seni hiç sevmedim. Kalbimde sana yer yoktu. Anlayacağın sen beni değil ben seni kullandım." Ulviye hanımın endişeli yüzüne döndü. Bu kızı aşağılarken kendileri o duruma düşmüştü.

"Dilediğin gibi beni kullanabilirsin. Har vurup harman savurmana bile gık demem o derece. Ben seni kullanmadım o ayrı." Oğlunun bu kadar aşık olduğunu fark etmemişti. Melek'in kirli planlarını duyduğu halde hala aşkla baktığına, konuşmalarına inanamıyordu.

"Oğlunuzu benden uzak tutun. Yakama yapışmış çöpten başka bir şey değil. Bir daha müsamaha göstermeyeceğim. Zamanında kaçırmak ile tehdit etti. Benden torunlarınız olmasını istemiyorsanız, engel olun." Murat belli etmeden gülümsedi.
"Kaçırma ihtimalim hala var. Bu konuda gözümü karartırsam durdurun da göreyim." Üç kadında şaşkın gözlerle Murat'a bakıp kaldılar.


"Bakın kulağınızla duydunuz. Yanıma, çevreme yanaşmasın. Ebesine edeceğim küfürleri içime atmam. Oğlunuzu Demet ile aynı yatağa mı sokuyorsun, evlendiriyor musun ne yapacaksan hemen yap. Arsel soyismi benim içinde utanç olur. Ne oğlun, ne sen, ne de bu yarasa kılıklı zerre umurumda değil. Canımı sıkmayın, sizinle uğraşırsam elimden kimse alamaz. Ben size pabuç bırakmam." O kadar güçlü duruyordu ki Ulviye hanım şaşkınlıkla ne diyeceğini şaşırdı. Bu kızı gözünde çok az büyütmüştü.

"Melek! Dosyaları incelemek için..." diye içeriye giren Esila, Demet'in kadınsı vücuduna bakarak öğürme şekli yaptı.
"Ayy konuşmamak için kendimi zor tutuyorum. Bu görüntü vasat." Ulviye hanımın öfkeden kızarmış yüzüne bakıp el salladı.
"Yenge hoşgeldin. Bir ara kahve içelim. Üç kahve var üçü de içilmemiş neden? Melek başka şey mi içirdin?"

"Zıkkım içirdim kahveye ihtiyaç kalmadı." "Boğazlarından bir şey gittiyse, şükür." Esila masada yengesinin kahvesini bir dikişte içti.
"Sen soğumuş kahve sevmezsin." Saçlarını arkaya attı.
"Neyse konudan sapmaya niyetim yok. Melek, Kuzen ile... Pardon yani Murat bey'le iş ilişkisini bitirmek için ne bekliyorsun?"

"Seni bekliyordum. Esila, uzaktan çan sesi geliyor. İntikam çanları nerede olsa tanırım." Murat'ı iğreniyormuş gibi baştan aşağıya süzüp kısa bir gülüş sundu. "Gerçekleri duyduğunuza göre, konuşmam bitti. Sizinle uğraşmak zorunda beni bırakmayın. Taktım mı takarım." diyerek arkasına döndü.
"Ben masama geçiyorum." Odadan hızla başını dikleştirip çıktı.

"Ay bugün çok mutluyum. Melek artık benim sekreterim. Fahri amcam onayladı."

"Ne saçmalıyorsun? Manavdan meyve mi aldın?" Esila çarpık bir gülüşle odanın kapısına gelmiş Murat'ın kızgın bakışlarına kafa yormadan kahkahalar arasında konuştu.

"Murat bey sana mutluluklar. Haa unutmadan Melek'in eski nişanlısı çıkmış piyasaya. Ayrılmaları yanlış anlaşılmadan ibaretmiş. Kara çalı gibi görünmekten son anda kurtuldun. Şanslı şey seni " Öfkeden kızarmış burnunu kısa bir süre sıkıp salladı püskürtülmeden geri çekildi. Cevap vermesini beklemeden odadan çıktı.

Murat'ın gözü sinirden seyirmeye, dişleri gıcırdamaya başlamıştı. Çıktıkları kapıya baktı, anlamsızlık içinde yaşayacaklarını düşünüyordu. Demet ise tekme tokat dayak yemiş gibi boşluğa bakıyordu. Bir iki saniye gülüyor sonra boşluğa bakmaya devam ediyordu. Sinirleri bozulmuştu. Ulviye hanımın rengi gitmiş, konuşacak mecali kalmamış halde biraz önce o kız tarafından nasıl azarlandığını düşündü.

"Benim gördüğüm en saygısız kız o. Tehlikenin farkında mısın?" diye bildi. Demet de bakışlarıyla onayladı.

"O iki cadı, biraz önce bana kum torbası muamelesi mi yaptı? Benden hiç hoşlanmadığını söyledi. Param için benim kahrımı çekmiş öyle mi? Bu imkansız. Şimdi her şeyin suçlusu ben mi oldum? Hem o eski nişanlı da kim? Yanlış anlaşılma da ne? Bu kadar soruyla beni delirtmeye mi çalışıyorlar? Lanet olsun istedikleri oldu." dedi masanın üstündeki kalan birkaç şeyi de fırlatıp Melek'in peşinden gitmek istedi ama önünde büyük bir engel vardı Sabri... Önce içinde onu hazmedecekti. Sonra Melek istediği kadar ondan kaçsın imkansızdı. Bunu ona gösterecekti.

_____________

Nasıl bir bölümdü? Bol bol satır aralarına yorum bekliyorum. Sizinle uzun uzun bölümüm hakkında konuşmak istiyorum. Keyifli miydi sinir bozucu muydu?

60 beğeni sonrasında yeni bölüm bir iki gün içinde yayında olacak. Lütfen başkası beğeni versin ben veremem demeyin. Hepimizin hikayesi, hepimiz yazıyoruz, hepimiz birbirimize destek vermeliyiz.

DİĞER BÖLÜM İÇİN GÜÇ VERMEK İSTER MİSİN? [»»»»»» ]
YORUM VE BEĞENİ YAPARAK YANIMDA OLMANIZ YETER. :)))

 

Bölüm : 27.12.2024 09:04 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...