106. Bölüm
Yalives Doğan / Resmen Aşık / 58. Bana aitsin

58. Bana aitsin

Yalives Doğan
kambersizyazar

Lütfen sessiz okuyucu olmayın. ❤

Hikayeyi takip etmeyi unutmayın.

Ben, her hafta ne olursa olsun Melek, Murat'la buradan size ulaşıyorum. Sizde YORUM VE BEĞENİ YAPARAK bana hikayeden ulaşın, olur mu?

__________________

Melek, Murat'ın geleceğini duymasıyla merdivene oturmuş ne yapacağını düşünüyordu. Ne için geliyor olabilirdi? Ayrılmak için mi, yoksa yanındaki kadınla aralarında hiçbir şey olmadığını kanıtlamak için mi? Burada olduğunu öğrendiğinde ne tepki vereceğini bile bilmiyordu.

Bir nebze de olsa kendini toparlayıp oturduğu basamaktan kalktı, arkasını silkeledi. Odaya gidip yüzleşmesi gerekiyorsa dimdik durup yüzleşecekti. Ayrılması gerekiyorsa ayrılacaktı. Koridora açılan kapıdan içeri girmesiyle Esila'yla karşılaştı.
"Melek! Hemen konuşmalıyız." dedi Esila, Melek'in kolunu çekiştirirken devam ediyordu.
"Murat birazdan geliyormuş."

"Daha yeni mesaj attın ya, unuttun mu?"

"Kesinlikle seni kovacak." deyince, Melek inanmadığını belirterek kaşlarını kaldırdı. Yutkunarak gözlerini kıstı. Bu gerçek olamayacak kadar saçmaydı. Ne yapmıştı ki kovulmak için? Hiçbir şey... Yine asılıp kesilen kendisi olmuştu. Esila cekiştirmeye devam ederken söylenmeye de devam ediyordu.
"Sen o yamuk ekilen şeker pancarının davranış biçimini benim gibi bilmiyorsun. Benim kaç yıllık kuzenim, o ayı... Üzgün ve sinirliyken en olmazından işe başlar. Çok çabuk pişman olur ama iş işten geçer. O yüzden o kovmadan ben seni sekreterim olarak işe alıyorum. Amcamla tam olmasa da üstten konuştum. Kabul etmiş gibi Murat'ın seni kovacağını düşünmediği için tereddütte ama o salak kovduğu gibi artık benimsin. Benim sekreterim artık sensin." Telefonunun saatine bakıp panikle gözlerini kocaman açtı.
"Sanırım, yok yok eminim biraz sonra seni iş yeriyle ilişkin kesilsin diye çağıracak. O konuşmadan pat pat sen konuşup çöp gibi ortada bırakacaksın."

"Beni niye kovuyor? Murat'ın benimle değil seninle takışması lazım. Buradaki kurban benim. Katil bahçıvan, muamelesi görmek beni sinir ediyor. Hem niye orta malı gibi bir sana bir ona gidiyorum? Parası iyi, büyük bir şirket diye girdim yapmadığınız kalmadı."

"Haklısın."

"Haklı olarak görsen ne yazar, eziyeti yine ben görüyorum."

"Eee o zaman sana aşk haricinde kafayı takmasına izin vermeyelim. Burnunu yeni yapılmış asfaltta sürüyelim. Bak gör o zaman nasıl pişman olacak."

"Ya Esila yanlış anlama da. Neyse yanlış anla, Ben senin planlarından hiç hoşlanmıyorum işe yarayacağını da düşünmüyorum. Senin sekreterin olma işini Murat'ı gördüğümde karar vereceğim. Pişman olmak istemiyorum. Düşünmeden gideceğim yanına, ne olacaksa bulunduğum ortamda karar verip yapacağım." Melek, Murat'ın onu kovacağına ihtimal vermek istemiyordu. Böyle bir adımı atması bile savaşı başlatmasına sebep olurdu. Yıkıma kendini hazırlamadan sekreter odasına girdi. Esila'nın dediklerini düşünmek için süre istemiş Esila'yı merdivenlerin önünde bırakıp gelmişti.

"Melek, Murat bey biraz önce geldi seni odasına çağırıyor." Duydukları sayesinde kollarındaki bütün tüyler ürpermişti. Bir ay sonra görebilecekti. Tahmin edilenlerin hiç biri olmayacağını bütün kalbiyle inanmak istiyordu. Başını hızla sallayarak telefonu eline aldı. İki çikolatalı kahve getirmelerini istedi. Murat'ın içmeyi en sevdiği kahveler arasındaydı. Birlikte yemeğe her gidişlerinde Melek türk kahvesi Murat modernize edilmiş kahve türleri alırdı. Çikolatalı kahveyi denemesini önermişti. İşte tam bu yüzden iki tane aynı kahveden sipariş ederek birlikte içmek öfkelenmeden konuşmak istiyordu. Bu aşk yanlış anlamaları halledemeyecek kadar basit değildi. Mantıklı bir şey söylerse yine şans verecekti.

Birlikte kahveleri içerken konuşup bütün sorunları halletmek vardı aklında. Bu şansı ikisi de hak ediyordu. Esila tekrar mesaj attı.

""Melek bir adet bayatlamış kaşar varmış yanında haberin olsun." Ya da şansı hak etmiyordu.

****

Esila, kısa eteğine aldırış etmeden merdiven basamağına dümdüz ayaklarını uzatıp, oturdu. Bugün şirkete geldiğinde kaldırıma düşmüş kumaş pantolonu pislenmişti. Her ihtimale karşı dolaba koyduğu kıyafetlerden bir tanesini alıp giydi. Eteğin kısa olması daha iyi bir etki yaratıyordu. Bu hissi seviyordu.

Asansör varken kimse sağlık için merdivenlerden çıkmazdı. Çıkarsa da geçmeleri için yer vermeye niyeti yoktu. Ayaklarıyla ritim tutarak telefondan Salih'i aradı. Genç adam, ilk çalmada ilk defa açmıştı.
"Efendim Esila."

"Merdivene gel!" dediği gibi yüzüne dünün konuşmasını yapmak istedi.

Bir kaç dakika geçmeden kapı açılmış. Salih oflayıp birkaç basamak inerek Esila'nın iki basamak üstündeki merdivene oturmuştu.
"Burada sere serpe oturman normal mi? Sana saygı duyan yüzlerce insan var. Hem ne bu böyle? Giydiğin kıyafetlerin her geçen gün daha kısalıyor. Sence etekteki bu boy kısalığı fazla değil mi?" diyerek giydiği ceketi çıkarıp Esila'nın bacaklarına örttü. Esila dudaklarını içine doğru çekerek kıkırdadı.
"Ceketi üstüne örtmem neden seni güldürdü?" demesiyle Esila ciddileşti.
"Sen kıskanç biri miydin?"

"Kıskançlık ile ne alakası var?" Önüne döndü.

"Esila bu kıskançlık değil. Sana duyulan saygıyı heba etme diyorum. Herkes seni sevip sayıyor."

"Sen niye beni sevmiyorsun?" Sessizlik oluştu sonra Esila yine devam etti. "Biliyorum bana kızgınsın ama bir daha yanlışta yapsam benden uzaklaşma." Gözleri düne gitti. Elini bırakıp gitmişti. Birlikte geldikleri yola tek başına dönmek canını yakıyordu.

"Duyduğun her sözde benim yerime kendini koy. Acı demiyorum sadece anla... Bana katil olarak değil seni sevdiği için aptallaşan biri olarak bak. Zor olsada buna razıyım. Ben katil değilim."

"Esila bu konu hakkında uzun uzun konuşmamız lazım. Sen Melek'in hayatını nasıl karartırsın? Hangi kafa ile yaptın?" Salih elini bıraktığı için pişman değildi. Bunu açıkça belli ediyordu. Esila utanarak başını yere eğip katil ile olan anlaşmasını nedenlerini, her şeyi Salih'e anlattı. Koca adam yaşanılan olaylar karşısında tepetaklak olmuştu. Esila gözlerindeki yaşları silerek Salih'in gözlerinin içine baktı.

"Murat, dün bana zarar vermesin diye önüme geçtin, bir şeyler duyunca da çekildin. Bir daha yapma! Aşılamayan sed koyarsan ölecek olsamda seni bırakırım. Yanında olduğumda da ölüyorum. Ben bilerek kimseye zarar vermem. Kendim ölmek istedim, büyük bir hata oldu. Pişmanım keşke ben yaralansaydım. Yağmur iyileşsin diye kendimden vazgeçmek istedim onu da elime yüzüme bulaştırdım. Ne anne olabiliyorum, ne kardeş, ne sevgili, ne arkadaş hepsinde kötüyüm." Salih kaldıramayacak kadar ağır cümleler altında ayağa kalkıp gitmek istedi.

"Benimle kuracağın hayallerin yoksa başka erkeğin peşinden giderim. Aynı senin peşinden beklentim olmadan gittiğim gibi. Bir erkeği kafaya takmada bir numara olduğumu biliyorsun." demesiyle Salih hışımla Esila'nın kolundan tutup ayağa kaldırdı.
"Sen ne dedin? Başka bir erkek mi? Sinirlerimi laçka edecek kelimelerini benim yanımda kullanma. Aramıza sed koysam bir dakika dolmadan gelirmiydim? Açıklama yapmanı dünden beri bekliyorum. Sinir ediyorsun beni! Kendi başına iş açıp Melek'in hayatını maf ettin. Düşünmeme bile fırsat vermeden başka erkek diyorsun."

"Ya neden suçlu görünüyorum? Ben sana aşığım, neden bu aşkta zorluk çekiyorum? İsteyerek olmadı ben Melek'e bile isteye zarar vermem. Ölürüm daha iyi."

"Tamam sakin olalım. Esila farkındayım seni de anlıyorum." Kısa bir süre düşündü. Saçlarını hızla karıştırıp boynunu geriye attı.

"Akşam birlikte önce senin evine gidelim üstündeki kıyafetleri çıkarıp, düzgün kıyafet giy. Sonrada bizim eve gidelim. Yağmur kaç gündür seni bekliyor. ikimizin de düşünecekleri şeyler var." dedi Salih, gözlerinde az da olsa bir umut farketmişti. Esila hiç ummadığı bu tepkiden fazlasıyla memnundu. Gözyaşlarını silip kendini tutamayarak kalbinden geçeni söyledi.

"Elimi tutup yanağımdan öpersen gelirim. Yoksa işten sonra kulübe gideceğim." diye şansını denedi ama Salih, Esila'nın alnına vurarak başını iflah olmaz der gibi salladı. Biraz önce ağlayıp kendini anlatan kız gitmiş eski Esila geri gelmişti.
"Tehdit ediyorsun sonunu düşünmeden. Buradan giderek kendime ve sana iyilik yapıyorum." diye ekledi. Siniri saman alevi gibi geçmişti.

"Tamam be tamam. Hemen şiddet uygula, birde kadın şiddetine karşı olan derneklere üyesin. Bu ne perhiz bu ne sarma..."

"Senin bazı kelimeleri yanlış lanse etmeni seviyorum." Genç kadının saçlarının arkasına saklanmış kulaklarını çıkardı. Kendini yakınlaştırıp kulağına fısıldadı.
"Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu derler. Birde seni öpmemi isterken bu kadar yakın olacağımızı da işin içine kat. Şu anda kalbinin atışlarını hissediyorum." Daha fazla eziyet etmeden geri çekilip uzaklaştı.
"Akşam Yağmur seni bekliyor. Sakın başka plan yapma."

"Bu kadar ısrara kayıtsız kalamam. Akşam beni almayı unutma. Belki gelinlik giyerim yemekten sonra nikah salonuna gideriz." dedi dinamit yutmuş haliyle, Salih kahkaha atıp alt kata inmek için yanından ayrıldı. Esila da gülmesine engel olamayarak koridorda yürüdü. Her şeyi anlattığı için fazlasıyla rahatlamıştı. İçindeki ur daha fazla büyümeden kalacaktı.

***
Melek titreyerek birkaç kere kapıyı tıklayıp yavaşça açtı. Gözüne ilk çarpan kalçaya kadar uzanan yırtmaç olmuştu. Gördüğü görüntü sıcak olan suyu kaynar hale getirmişti.
'Yanında kız mı getirdi? Tamam getirdi ama yanında kalması için mi? Dün Esila'nın gördüğü kadın olmalı. Sanırım seni sildim başkasına gönlümü verdim demek için getirdi. Kovmak içinde kolaylık olur. Pislik!' dedi kendi içinden, gözlerini kısıp bütün oluşan dağlarda emeğim var izlenimi veren adama baktı.

'Şaka mı bu? Yüzüme bakmaya devam ederse düşüp bayılacağım. Sakin ol Melek sakin ol. Babanı düşün, bu pisliği öldürsem alacağın cezayı düşün. Kader mahkumu olamayacak kadar dirayetlisin. Güçlü ol, bir iki üç! Kambur gibi yürüme başını dik tut.' Yine içinden konuşmuştu. Elindeki tepsiyi yere fırlatıp kadının yüz hatlarını darmadağın yapmak istedi.

'Bu kadın niye bu kadar güzel ve ben niye saldırmak yerine farklı şeyler uyguluyorum? Niye hizmet ediyorum mesela? Sekreterlik kanıma işlemiş olmalı.' Delirmek için uygun adımlarını attığı doğruydu. Gözleri iki kişi arasında gelip giderken susmayan iç sesi hiç yardımcı olmuyordu.

'Sabaha kadar baksam kadında çirkin bir yer bulamam. Şeytan diyor, al boş bir odaya, yırt o kendinden emin yüzünü sonrada yamalı bohça yap, sal dışarı. O zaman aslan görmüş, maymun gibi bakardı ya neyse. Murat'a da dök benzini yak çakmağı önünde ısın.' Sıkıca kapattığı ağzını nefes almak için araladı. Hayaller ve hayatlar diye ayrıştırılan kategoride kendi payına düşeni almak için kahveyi önce Demet'e sonra Murat'a uzattı.

Kendine düşen payı almıştı. Boş tepsi içinde koskoca bir sıfır... Murat'ın dikkatle ona baktığını bütün iliklerine kadar hissediyordu. Şu anda ne yapmaya çalışıyor diye düşünüp kafasını salladı. Onu öpmeye geldiğinde de böyle bakardı, tutkuyla. Şimdi niye bakıyordu?

Beyni her şeyi kabul etmişti etmesine ama kalbi, umudunu kaybetmeden odaya girene kadar beklemişti. Her şeyi silip bir ay öncesine gitmek istiyordu. Mesajı aldığı o anda yarasına aldırmadan peşinden koşmak, gitme diyerek boynuna sarılıp ağlamak istiyordu. Çok geçti, bir kadın ile şirkete girmişti.

Soğuk ve aldırış etmeyen bir tutum sergilemek zordu ama imkansız değildi. Kimi kaybetmek için uğraştığını gösterecekti. Murat'ın önüne geçip duvara dönmüş yüzüne doğru bakarak konuştu.
"Sanırım işten kovmak için beni emrettiniz. Siz yorulmayın. Gerçi beni kovmak gibi bir yetkiniz yok ama maksat ağzınızın tadı kaçmasın. Ben Melek Kapya olarak sizin sekreteriniz olmayı her aşikarda istemiyorum." Şimdi Murat da birden dönüp gözlerini kocaman kahverengi gözlere dikmişti. İkiside gücünü kaybettiğini hissediyordu. Bilmedikleri bir çekim vardı aralarında... Sarılmak hiç değilse özür dilemek istiyordu ikiside. Uzun bir tartışmanın sonunda Murat'ın ona doğru yürüdüğünü gördü. Birden Ulviye hanım gelmiş işler daha kötüye gitmişti. Melek ipleri gerebildiği kadar germiş Esila gelince de hayali ipi odanın içine bırakmıştı.

Esila önce Demet'e laf çarpıtarak Melek'e döndü. Buradan hemen gitmesini istiyordu. Murat'ı delirtmek için son kozu oynaması da gerekliydi. Söylemeyeceğine söz vermişti ama bu söz dün için geçerliydi. Bugün için devam etmesine gerek yoktu. Melek'i terk etmeyi kuzenine gösterecekti. Arkadaşı hızla uzaklaşırken Esila da kafasında kurduğu senaryoyu kahkaha atarak anlatıp çıktı.

*** 

Ulviye hanım odanın içinde dört dönüyordu. İki dakika önce oğlu bütün dosyaları yere dağıtmış, kum torbasına birkaç yumruk atmıştı. Sonra da düşünmek için oyun konsolunun önüne oturmuştu. Oğlunu çok iyi tanıyordu. Sonradan pişman olmak istemediğinden beklediğine emindi. Melek'i bırakmayacağına da emindi.

Demet, açık pencereden dışarıda ki güzel havanın tadını çıkarmak yerine, buraya hapsedilmiş olmasını hayret ederek izledi. Melek'in şiddet uygulayacağı düşünüp korkmuş olsada, hizmet ettiğini görünce rahatlamıştı. Sonrası kısa süreli cehennemden farkı yoktu. Gittiği gibi rahatlamıştı ama ne var ki, Murat için bunları söyleyemiyordu. Bir kez daha sevdiği adamın kendisine değil bu kıza aşık olduğunu anladı. Melek'in neyine aşık olduğunu düşünüyordu. Kıskanç bir erkeğin en fazla neler yapacağını tahmin edemiyordu.

Murat'ı tanıdığından beri, ağzından çıkan yüzde yetmiş cümle paraya çıkardı. Şimdi şaşkındı... Genç adamın paraya haddinden fazla önem verdiğini çok iyi biliyordu. Parasız bir kıza olan yaklaşımı aşktan başka bir tanımı olmazdı. Yalvarmış mıydı Murat hem de annesinin yanında Demet'in gözü önünde? Demet, bıkkınlıkla koltuğun kenarına oturdu.
"Yemeğe gidelim mi? Kapat şu saçma oyunu ben sıkıldım."

"Çocuğum gibi davranma git, yemeğini bizim şirketin yemekhanesinden ye daha da gelme. Annemi de götür. Dünden beri yakama yapışmış bir halde geziyorsun."

"Çocuğun mu!" Tırnaklarını boynuna götürüp sıktı. Canı yanıyordu ama kalbinin yandığı kadar değildi. Yalan olsa bile iki güzel söz duymak için dünden beri uğraş verdiysede tek duyduğu git ve gelme olmuştu. Yanaklarını ıslatan yaşları farkedince yüzünü ellerini silkeleyerek ferahlatmaya çalıştı. Murat yüzünden üçüncü ağlaması olmuştu.

"Şşşt..." dedi Murat susturan bir sertlikle.
"Oyun oynarken rahatsız etmeyi bırak." Eliyle kabaca kapıyı gösterdi. Demet ayağını yere vura vura söylenerek odadan çıktı.

"Murat hemen konuşalım. Senin annen, Fahri Arsel'in karısıyım. Herkes beni gördü mü eğilir? Saygı gösterir ama Melek denilen fahişenin..." Murat oyun kolunu bırakıp ayağa kalktı. Annesine bıktım der gibi bakıyordu. İğnelemeleri, küçük görmelerinden gına gelmişti. Hep öyleydi ama artık annesi gözüne batıyordu.

"O fahişe değil. Bana sahip olan tek kadın. Duracağın yeri hiç bilmiyorsun. Hala sana muhtaç o küçük çocuk gibi görüyorsun. Ben sana değil ona muhtacım."

"Murat! O kızın tavrı bizim aileye yakışmaz farkında değil misin?"

"Önemli değil, o bana yakışıyor. Ne Esila ne sen, daha fazla sabrımı zorlamayın." Ulviye hanım çantasını toplayıp giderken Murat ellerini ceplerine koyup izledi. "Sakın Demet'i şişirme. Kendi küçük ailemi, çocuklarımın annesini kendim seçerim. Senden hiçbir zaman yardım istemedim." Cevap vermeden odadan çıktı.

Murat, tekrar yerine oturup sonuncu arabayı da hurda yapıp elindeki oyun kolunu yere fırlattığı gibi koltuğa uzandı. Gözlerini, şirkette çalışmadan önce boyattığı mavi tavana dikti. Hayali olarak tavanda Sabri'yi çizmeye çalışıyordu. 'Fazla uzun bir burun, yarı saçı yerinde yarı saçı dökülmüş saçlar, çarpık renkli gözler, simsiyah bir dizi diş, kollarına kadar tüylü vücut... İşte tam rakibim olarak kabul edeceğim tip. Bundan ne eksisi ne artısı olmaz. Hıı unutmadan boyu da Melek 1.74 ben 1.87 olduğuma göre o da 1.55 olması gerekiyor. Şimdi onu nasıl önümden çekeceğimi düşüneyim. Hıımm onu da buldum. Sana değil bana aşık, hemde deli gibi aşık.' Gözlerini devirip tısladı.
"Böyle konuşan insan görsem zıvanadan çıkmış derim. Ne o öyle çocuk gibi, benim duygularım senin duygularını döver diye atıştırmadığım kalmıştı. Ah Melek ah ne zorsun farkında mısın ne kadar zorluyorsun?" Koltuğun kenarına başını hafifçe vurmaya başladı.

"Sabri denen it zaten yakışıklı ve zengin olduğumu görünce benimle uğraşmaz. Uğraşırsa da kendi bilir."

****

Lalezar sokağı sakinleri Sabri ve ailesinin zamanında neden kaçıp gittiğini öğrenmek için elinde kek, börek, bisküviyle evlerine oturmaya geliyorlardı. Sabri'nin annesi Gülsüm hanım mağrur bir duruşla her misafiri kapıda karşılar zengin bir hanımefendi gibi evinde buyur ederdi. Kullandığı bütün kap kacaklar lüks sınıfına girecek düzeydeydi. Mahallenin neredeyse hepsi Gülsüm hanımın zamanında temizlik yaptığı evlerden bir şeyler çaldığını biliyordu. Yine de ömründe hiç görmedikleri altın yaldızlı tabaklardan, gümüş kaplama çatal, kaşıklardan kendilerini alamazdı.

Büyük sehpanın üstüne koydukları hamur işlerini görgü kurallarına uyarak yerken sohbetlerini etmeyi ihmal etmiyorlardı. Nezaket hanım ve kızı Sima da fırsatı değerlendirmek için gelmişlerdi. Genç iki erkekten mutlaka birisiyle evlenebilirdi. Yani anne kız öyle düşünüyordu.
"Gülsüm abla, Sabri ile Serhat nerede? Onları da gelmişken görmek isterdim." dedi Sima, ayaklarını yan yana koyup başını yere eğdi.

"Sabri iş görüşmesine gitti. Serhat uyuyor." demesiyle Sima dudaklarını bükerek annesine baktı. Serhat'ın tembel ve annesi gibi işine gelince hırsızlık yaptığını biliyordu. İstediği Sabri'ydi aslında Melek'le sevgili olduklarından beri istediği oydu. Eve gidelim manasında kaş göz işareti yapıp ayağa kalktılar. Önce Sabri de deneyecekti şansını o olmazsa Serhat zaten kolay biriydi.

Sima, dış kapıdan çıktıkları gibi annesinin koluna girip fısıldayan bir tınıyla konuştu.
"Daha yeni gelmişler ne diye iş görüşmesine gidiyor. Sana dedim anne çok erken gelelim. İnşallah Melek mevzusunu kapatmışlardır. O kadar da hazırlandım elde var sıfır."

"Baban görmeden sıfır kollu tişörtü çıkar. İkizlerin kafalarına göre hoplayıp duruyor millet derdini anlayacak."

"Off anne şimdi herkes böyle giyiniyor. Erkek tavlamak istiyorsam bir şeyleri açmam lazım." diyerek yol boyunca Sabri'den konuşup durdular.

*****

On gün sonra

Melek, Esila'nın kontrol etmesi için bilgisayar yoluyla gönderdiği bütün taslakları incelemiş, yarına hazır hale getirmişti. Uyuşan boynunu sağa sola çevirip hamurdandı. İşleri hallederken aklına Murat'ın M'si gelmemiş bu durum sinirlerini bozmuştu. Dün yine kavga etmişlerdi ondan önceki gün, ondan önceki gün kavga etmedikleri gün bile yoktu. Adını, yaptıklarını unutmak istemiyordu. Boğazında yumruk hissiyle boğulup nefessiz kalınca durmasını istiyordu. Sinirle ayağa kalkıp Murat'ın odasına kapıyı çalmadan girdi. Saatler önce Hacer, Murat'ın dışarı çıktığını söylemişti. O yokken her gün kum torbasına vurmaya gidiyordu. Bugün de o günlerden biriydi.

"Bayan Kapya! Kapıyı çalmadan içeriye girmenin yasak olduğunu bilmiyor musun?" demişti Murat, yerinden kıpırdamadan bakıyordu. Günden güne değer kazanıyor gibiydi her manada. Magazin dergilerinin değişmez yüzü iken şimdi beş ekonomi dergisinden görüşme ve fotoğraf randevusu almıştı. Dün çıkan Türkiye'nin en büyük ekonomi dergisinde kapak resmi ve dört sayfa Murat Arsel ve başarılarına yer verilmişti. Ulaşılamaz bir konumdaydı.

Melek şirkette olmasına şaşırdı ama tepki vermeden kum torbasının önüne geçip sıktığı yumruklarını torbaya birkaç defa geçirdi. Alnından aheste aheste damlalar yere düşüp yenisiyle yer değiştiriyordu.

Zamanında verdiği söz yüzünden kelimelerini yutan genç adam, kadının yumruklarında hayal ettiği kişiyi düşündü. Yüzde elli kendisini, yüzde elli Sabri'yi hayal ettiğini sanıp birkaç yumrukta kum torbasına kendisi geçirmek istedi. Uzandığı koltuktan kalkıp elini hızla masaya yaslanıp Melek'i izlemeye devam etti. Kaç gün olmuş inadı bitmemişti. Murat ne zaman konuşmaya çalışsa ağır cümlelerin muhatabı oluyordu. Sabri hakkında da konuşmuyordu. Şirkette ki herkes aralarında geçen mutlaka bir kavgayı görmüştü. Murat vazgeçmiyordu Melek ise umursamadan savaşıyor.

"Duygusal sinirini burada atamazsın. Benim verdiğim sözün içinde duygusal sıkıntı yoktu." dedi dikkatlice yaklaşarak... Aslında kum torbasını her sıkıntısında izin almadan, kapıyı çalmadan gelip vurması için almıştı. Şimdi Sabri'yi düşündüğünü düşünmesi bile deli etmeye yetmiş, konuşmasına yansımıştı. Görmediği bir erkeği ilk defa bu denli kıskanıp sarsıcı bir hiddetle dövmek istiyordu.

Melek attığı son yumruktan sonra dişlerini sıktı. İş yüzünden aklına gelmiyor olması saatlerin çabuk geçmesine neden olmuştu. Ama şimdi işleri bitmiş ve sevdiği adamın aptallıkları gözünü karartıp buraya getirmişti. Ve bugün her masada bulunan o dergide aşırı yakışıklı çıkmıştı. Bu haksızlıktı. Kum torbasını yumruklarken aklındaki sadece Murat ve yaptıkları hareketler vardı. Şu anda konuşması yüzünden de siniri katlanıyordu. İlgisiz görünmek için çaba harcayıp arkasına döndü. Yanına gelmek için hareket bekleyen adam bu dönüşle Melek'in kolunu çekiştirerek duvara yaslandı.
"Derdin ne?" dedi Murat, Melek sinirle kahkaha atarak kolunu kurtarmak için Murat'ı itti.
"Senden ala dert mi olur?

"Eee tamam güzelim karşındayım, derdini söyle!"

"Seni dövemedim içimde kaldı!"

"Canımı daha fazla sıkmadan doğru düzgün derdini söyle." Öfkeliydi bunu belli edecek kadar Melek'in karşısında güçsüz. Nasıl boşluğa düşüp yanına yanaşmıştı bilmiyordu. Kendini uzaklaştırmak istese onuda yapamıyordu.


"Fazla yakın durmuyor muyuz? Murat, sinirlerimi bozuyor bu davranışın." diyerek son kalan nefesini hafifçe üfledi. Murat nefesini hissedince kendini daha fazla tutmaya niyetinin olmadığına karar verir dudaklarını yakınlaştırdı. Tam öpecekken tekrar tekrar Sabri aklına geldi.
"Sabri kim diyorum kaçıyorsun. Bir kere de cevap ver." dedi arasına mesafe koymadan. Bu yakınlıkta böyle bir soru sorulması Melek'in kahverengi kaşlarını kaldırmıştı. Dudaklarındaki gülümsemeyi bitirip dizini kasıklarına geçirdi.
"Fazla yakınız dedim." Gözlerini acı içinde bacak arasını tutan adama çevirdi.

"Kızım sen delirdin mi? Orası ikimiz içinde önemli."
"Ne diyorsun sen?" diye bağırdı.
"Çocuğumuz olması için benden bir şeyler gerekiyor ya. Öyle vurursan o şey kalmayacak duruma gelecek. Daha geniş açıklayayım mı?"
"Benden uzak dur."
"İmkansız!"
"Yemin ederim seni komalık ederim."
"Yatakta mı? Olur." dedi sırıtıp uzatarak, Melek masadaki dosyayı kafasına geçirip itti. Kasıklarına ikinci darbeyi masanın kenarı ile yemişti.
"Kızım bir dur ya. Geleceğimiz diyorum hep oraya çalışıyorsun olmaz ki." Melek katılarak gülmek istedi. Yerde iki büklüm olmuş adamın yanına inmek istese de durdu. Aklına gelen düşünceyle adımlarını geriye doğru attı.

"Peşimden gelme kullanılmaz hale getiririm. Beni rahat aldattın ceremesini çek."

"Ulan aldatmadım. Ayağa da kalkamıyorum. Şeyimin derdine düşürdün ya en sonunda bu yakarışı hak ettin. Allah seni bana nasip etsin."

"Beddua mı ettin sen bana. Tövbe de!" Melek arkasında yıllardır duran koltuğu görmemiş ve ona çarparak kafa üstü Melek de yere düşmüştü.
"Ahh! Başım!" diyerek elini acı içinde yere vurdu.
"İyi misin? Eşyalarım bile bana bunu yaptıktan sonra kaçamazsın diyor." dedi Murat ayağa kalkıp ayaklarını zıplayarak indirip kaldırdı. Topallayarak Melek'in yanına çöktü.

"Sakat ettin ikimizi, iyi misin? Arkanda ikili koltuğu görmemiş olman Allah'ın bir lütfü olmalı." Ayaklarını uzattı.
"Bir erkeğin göbeğine, yüzüne, bacaklarına vurulur ama oraya vurulur mu ya! Erkek olsaydın bin kere düşünsen yine yapmazdın."

"Konuşma benimle! Ofis değil oturma odası mübarek. Hangi ofiste oturma grubu olur? Yemin ederim, sırtım yere düştükten sonra çatırdadı." Ellerinden güç alıp ayağa kalkarken Murat'ın tutmasıyla öylece kaldı.
"Elin ayağın yanlış yerlerime vurmadan cevap ver. Sabri denilen it ile aranda bir şey olacak mı?"

"İt mi! Eski nişanlıma it demekten seni men ediyorum. Sen daha çok benziyorsun o hayvana. Onun tırnağı olamayan sen ismini bile ağzına alma."
"Beni zorlama cevap ver."
"Sanane be... Yüzünün ortasına geçireceğim uzaklaş." Koltuk ile kendi arasına sıkıştırdı. Dudaklarını izleyip gözlerini öfkeyle yumdu.
"Bak güzelim kendimi zor tutuyorum. Bunun sonu iyi değil."

"Kudur köpek!" Murat duyduğu hakaretler yüzünden sinirlenemiyordu. Kahkaha atıp Melek'in alnına dudaklarını bastırdı. İkisi de ölecek gibiydi. Melek boşta kalan elleriyle göğsünü itip uzaklaştırmak isterken işler başka yöne evrilmişti. Aralarında boşluk kalmayacak kadar vücutları birbirlerine yapışmış hareket edemeyecek kadar paniklemişlerdi. İkisi de bu durumun şu anda olmasını tahmin etmiyordu.

"Çık üstümden." dedi Melek titreyerek Murat nefesini dışarı verip tam kalkacakken yine Melek kolunu itip başka şekle getirdi. Şimdi hem vücutları birleşmiş hemde dudakları... Yine hareket etmeden duruyorlardı. Melek konuşmaya çalışırsa dudakları oynayacak diye gözlerini kocaman açıp nefes aldı. Murat da yumduğu gözlerini açmış. Dudaklarına kapandığı kızı korkutmadan yavaş hareketlerle üstünden kalkmak istedi. Ama ne mümkün her kalkmaya çalıştığında Melek yüzünden iyice yapışmışlardı. Bu durumdan mutsuz muydu hayır mutluydu. Koltuktan güç alarak Melek'in üstündeki baskıyı ayağa kalkarak bitirdi.
"Sakın beni suçlama senin yüzünden o haldeydik."

"Sen... Sen... Seni sevmiyorum ulan kafan basmıyor mu?"

"Gözlerimin içine bak söyle." demesiyle Melek hiç tereddüt etmeden gözlerini gözlerine dikti.

"Ulan it seni sevmiyorum."

"İnanmıyorum. Bir daha gözlerimin içine bakıp sevmediğini söyleme. Yalancı!" Hala keyifliydi. Sevdiğini biliyordu sadece onunda sevdiğine ikna etmesi gerekiyordu.

Murat, şirkete onun göreceği yere bir kadın getirmişti. Bir ay boyunca defolup gitmiş hiçbir şey olmamış gibi geri dönmüştü. Hesap sorulmadan aynı sevgiyi istiyor olamazdı değil mi? Buna hakkı yoktu.

"Kızım senin ağzın ne kadar bozuk. Hemen evleniyoruz bu böyle olmayacak. Bensiz günlerinde ağzının ayarı bozulmuş."

"Murat gözümün önünden kaybol! Git dergideki resimlerin için parti yap. Başarını kutla beni şal." Melek gözlerini çekmişti ama Murat'ın gözleri hala Melek'in üzerinde geziniyordu.

"Başarının hepsi sana ait iken ne partisi yapacağım? Hatalıyım, pişmanım ne ceza verirsen razıyım. Beni affetmek için ne yapmamı istiyorsun? Seninle alakalı kurduğun hayaller, bir ay önce elimin altında kaydı. Sana zarar vermemek için senden kaçtım."

"Pişman oldun öyle mi?" Başıyla onayladı. "Gitmeseydin, ben mi dedim git diye. Sana zaten güvenmiyordum bunda haklı olduğumu kanıtladın. Şimdi kapıma gelmiş benden sevgi dileniyorsun." Dişlerini sıktı.

"Avucunu yala! Hemde pişmanlık ile avucunu yala." Yanından hızla giderken Murat yine kolunu tutup kendine çekti ama Melek sertçe yüzüne tokadı geçirip kızaran eline bakarak Murat'a döndü. Nasıl vurduysa sağ yanağına kan oturmuştu.

"Ne biçim elin var yüzüm yer değiştirdi. Elinle haşat ettin yüzümü." Çenesini oynatıp gözlerini kıstı. Yanağını hissetmiyordu.
"Evlenince kocanı da döversin. Dövüyorsun zaten." Hala çenesini sıvazlıyordu. Diğer eliyle de Melek'i tutmaya devam ediyordu.

"Kimseden yemediğim dayağı sende yedim. Sorumluğunu al."

"Bıraksana beni! Arsız köpek! Aldatırken düşünecektin."

"Aldatmadım. Seninle sevgili olduğumuz günden beri... Ne sevgilisi sana bir şeyler hissetmeye başladığımdan beri bir kadına göz ucuyla bakmadım. Demet gelmek istedi geldi. Salih'den farkı yoktu gözümde. Ben kendimden eminim sen Sabri'nin neden geldiğini söyle."

"Bak hala Sabri diyor."

"Canımın içi cevap versene." Öfkeyle dişleri arasında söylemişti.

"Sana ne? Sana ne be adam."

"Bende Esila'ya sorarım." Melek'i çekiştirerek kapıyı açmıştı. Ulviye hanım ile karşılaştılar. Kadının ilk gördüğü kızarmanın üst seviyesine çıkmış yanaktı.

Tıslayarak bağırdı.
"Bu hal ne?" Melek, Murat'ın arkasında durduğundan tam olarak görünmüyordu. Bir iki adım öne çıkıp gözlerini havaya kaldırdı.

"Sen mi yaptın?"

"Şaşırtıcı olmadığını düşünüyorum. Ben oğlunuzdan vazgeçtim ama o benden vazgeçmiyor. Bende dersini verdim."

"Yok artık! Daha neler, sana mı kaldı ders vermek, seviyesiz."

"Onu da oğlunuza sorun. Bana mı kalmış? Ben ona kalmadım orası ayrı." Murat'ın sıkıca tuttuğu eli gösterdi.

"Sabri ile evleneceğim. Beni rahatsız etmeyi bıraksın yoksa polise ihbar ederim. Taciz ciddi bir suçtur." Murat taş kesilmiş bir halde Melek'e döndü.
"Ne bakıyorsun? Seninle işim bitti. Bırak elimi, yoksa." dediği anda bıraktı. Melek elini bu kadar hızlı bırakmasını beklemiyordu. Murat'ın yüzündeki öfke ile karışık şaşkınlık vardı.

"Sabri ile evlenmek mi, yalan söylediğini söyle? Öyle bir şey olmayacağını söyle."

"Yani tacizden seni polise ihbar edeceğimden değil Sabri yüzünden mi sinirleniyorsun?"

"Seni taciz etmediğimi ikimiz de biliyoruz. Bu bana yeter. Kimseyi inandırmak zorunda değilim. Sabri ile evlenmek, yalan söylediğini söyle."

"Kıskanıyor musun? Çok saçma, seni sevmeyen birini kıskanmak çok saçma. Herkes hak ettiği hayatı yaşasın. Ben mutlu olmayı hak ediyorum. Sen benden uzak dur." Murat üzerinden atamadığı şaşkınlık doğru düşünmesini engelliyordu.
"Senden vazgeçmem. Benim o zamanki vazgeçişim, yemin ederim senin daha fazla yara almaman içindi."

"İyi işte yaram kabuk bağladı, ben de senden vazgeçtim. S*ktir ol git!" Son lafını herkesin duymasını istemedi. Murat duysa yeterdi

"Bu kadar acımasız olma."

"Önce sen olmayacaktın. Önce sen olmayacaktın."

"Bu kız bu şirketten kovulacak." Ulviye hanımın öfkeden deliye dönmüş sesi ile sekreterler odadan çıkıp baktılar. Oğlunun gözü Melek'den başkasını görmüyordu ve bu kadını daha çok deli etmişti.
"Böyle bir kadın bu şirketin itibarını zedeliyor. Ben şirketim de Melek Kapya'yı istemiyorum."

"Bırak artık elimi Murat! Fahri bey'e gidip istifa mı vereceğim. Sabrımın sınırı çoktan doldu. Size zarar vermemek için kendim ile verdiğim savaşı da kaybediyorum. Canınız cehenneme!" Arkasını dönüp giderken Murat'ın bıraktığı yerde bağırma sesini duyuyordu ama ne dediğini anlamadı. Esila kapısını açmış kalabalığa bakıp saçını kaşıdı. Melek'in merdivene yöneldiğini görünce arkasından koştu. "Bekle bende geliyorum."

***

Fahri bey'in karşısında Melek dimdik durmaya çalışıyordu ama gücü yeterli değildi. Hıçkırarak ağlayıp hakkını savunması imkansızdı. Konuşursa da ağlayacaktı. Gözleri hafif kan damarları oluşmuş sulu bir şekilde burnunu çekti. "Koltuğa oturabilir miyim?" On gündür kendinden gitmesini istediği adamı babasına şikayet etmek için gelmişti. Sonra da istifa edecekti.

"Tabi kızım otur." diye eliyle buyur etti. Oturduğu gibi Ulviye hanım ve Murat da içeriye girmişti.

"Bu kızı derhal kov. Ben böyle bir şey görmedim. Saygısız, nezaket kurallarından yoksun aptalın teki. Murat'a tokat atmış, inana biliyor musun?" Fahri bey karısını dinleyip gömleğinin üstündeki gözlüğü taktı.

"Nasılsın Melek kızım?"

"Ben oğlunuzdan da karınızdan da bıktım. Hapishane benim gibi insanlar için zorlu bir yer diye eşiniz rahat konuşuyor. Bende biliyorum onu susturmayı, işte anladınız hapishane bana göre değil." Fahri beye karısını öldürmek istediğini mi anlatıyordu?

"İstifa edeceğim Fahri bey. Beni işe siz aldınız, sizinle konuşmadan gitmek istemedim."

"İyi yapmışsın. Hapishaneye girmek istememene sevindim. Böyle bir durum kimse istemez." Şefkatle genç kıza bakıp oğluna döndü. Oğlu da acı çekiyordu bunu anlamamak için aptal olması gerekiyordu. Karısına baktı her zamanki gibi huysuz gözlerle çıldırmak üzereydi.

""Parada mı sıkıntı var. Öyle ise yeniden maaşları konuşalım." Melek başını salladı. "Ben sadece istifa etmek istiyorum."

"Ya Melek saçmalama ne istifası? Benim sekreterim oldun işte gidemezsin. İyi de anlaşıyoruz." Cevap vermeden Esila'ya bakıp gözünden akmaması için zorladığı yaşlar süzüldü. Murat terk etmeseydi içinde boşluk olmaz Ulviye hanımı takmazdı. Esila dışında bu şirkette dayanağı, gücü yoktu. Murat ilk düzlükte kaçmıştı. Tekrar kaçabilirdi nasıl ona güvenecekti?

"Baba aşağıda anneme de söyledim." Murat kimse konuşmadan aklındakini artık söylemek istedi. Devam ederken kapı açılıp Salih içeriye girdi. İlk Esila'ya baktı sonra yönünü Melek'e çevirdi.

"Her şey yolunda mı? Bir şeyler duydum." Esila'nın yanına gidip konuşmadan tek gözünü kısıp ne oluyor diye sordu. Esila ağladığı için cevap vermek yerine Salih'in gömleğini tutup sıktı. Melek'i kaybetmek istemiyordu.

"Baba aşağıda anneme de söyledim. Arsel soy ismi Melek için tehlike arz ediyorsa soy ismimden vazgeçerim. Avukat gerekli evrakları hazırlasın ben hazırım." Melek, Murat'a bakma ihtiyacı hissetti. Soy ismini her yerde över gurur duyardı. Vazgeçecek kadar seviyor muydu?

"Kapya soy ismini alırım de." Murat arkasında Esila'nın sümüklü burnunu dibine kadar çekerken mutlulukla kurduğu cümlesini duyup başını hafif çevirdi. Şu durumda bile konuşmaya devam ettiğine inanamıyordu.

"Kapa çeneni!"

"Kapya soy ismini alırım desene. Hadi söyle." Diretmeye devam edince ona öfkeli bakış atıp önüne döndü.

"Kapya soy ismini alacağım." Zaten söyleyeceği buydu ne diye o söylemişti. Ulviye hanım sanki aşağıda duymamış gibi bayılacaktı. Melek ise ağlaması kesilmiş anlamaya çalışıyordu. Herkesin şaşkın bakışları Murat'ı devam ettirmek zorunda bıraktı.

"Evlenince bazı kocalar eşlerinin soy ismini alır bende alacağım." Çok normalmiş gibi söylemişti.

"İzin vermem. Ölümü çiğnersin yine de izin vermem." Ulviye hanım ayılıp bayılırken Fahri bey de Murat da Esila da yalan hareketler olduğunu bildiğinden ilgilenmediler.

"İzin vermezseniz sivri veya dolma olurum de. Hiç olmadı çarliston yaparım de." Murat, Esila'ya inanamaz gözlerle bakıyordu. Salih de dudaklarını kıstırmış gülmemek için kendini zorluyordu.

"Ne bakıyorsun konuşsana. Önüne dön ve konuş."

"Salih yanındaki katili sustur."

"Ben katil değilim."

"O katil değil. Esila gel yanıma." Murat gördüğü manzara karşısında sabır çekerek tekrar önüne döndü.

"Güzel kızım, beni baban olarak gör."

"Fahri o seni patron sıfatı dışında göremez." Yine Ulviye hanımı umursamadı.
"Bak kızım benim iki evladım var. Esila ve Murat kanımdan canımdan. Birde Salih şimdi de..." Murat'ın Melek'in üstündeki bakışlarını görüp tekrar genç kıza döndü. "Şimdi de sen. Onda emeğin çok, herkesin gıpta ile baktığı varis yaptın. Oğlumdan hoşlanıyor musun?"

"Hayır!" Kestirip attı. Fahri bey üzülmüştü. Böyle bir gelini elbette isterdi.

"Oğlum soy ismini atacak kadar senden hoşlanıyor. Sen sevmiyorsan onun seni sevmesi önemli değil bitmiştir. Yine de şirkette kal. Ne kadar maaş istersen Esila ile görüş benden sonsuz kabul. Artık Esila'nın sekreterisin. İstifa etmeyi aklının ucundan geçirme. Ulviye hanım bir daha seni rahatsız etmez. Murat da..." Esila ile Salih'e baktı.

"Hadi çocuklar siz işinizin başına ben biraz daha konuşacağım." Onlar çıktığında Fahri bey Melek'in karşısında oturdu. "Oğlum kolay gibi görünür ama çok zordur. Baya bir badire atlattı bu da ördüğü duvarlara neden oldu. Zamanında Fransa'da bir kıza tecavüz ettiği söylendi."

"İmkansız." dedi Melek.
"Kimse beni buna inandıramaz." Murat sevdiği kadının ona güvendiğini duyunca içi huzurla doldu. Sinirli olduğunda bile onu koruyordu.

"Ben babası olarak inandım. Annesi de inandı." Karısına baktı. Bir şey yapmıyordu ama öfkeden kaskatı kesilmişti. Tamamını duymadan tepkisini koymuştu.

"Murat daha reşit değildi kendini inandırmak için ilk bizi aradı. Ağlayarak ben yapmadım elimi bile sürmedim dedi ama bir kez bile dinlemeden o aileye delice para verip oğlumuzu Türkiye ye getirdik. Yoksa hapse girecekti. Yıllarca bunu yüzüne vurdum. Adi birisi olarak görüyordum. İşin kötü tarafı o da bıkmadan usanmadan bize gerçekleri anlatmaya çalışıyordu. Hiç inanma gereği duymadık. Oğlumuz kötü dedik kenara çekildik. Oğlum sevdiği insanlara yalan söylemez. Savaşır hemde sonuna kadar. Benim olan bu şirketi hiç sahiplenmedi her zaman zorluk çıkardı. Her zaman savaştı. Sen onun önünde sabit durup onun kabuklarını kırdın. Seninle savaşmak istemiyor. Oğlumun herkese karşı bu kadar soğuk ve uzak olmasının sebebi inandıramadığı doğrulardı."

"Ben inanırdım. Murat hiçbir kadına isteği dışında dokunmaz. Konuştuğu ortakla imzalatmayacağı hiçbir belge yok. Yapmak istediği şeyi ne olursa olsun yapıyor. Ahlak kurallarını, sınırları çok iyi biliyor. Onun kumaşı zaten kaliteliydi." diye tekrar aynı fikrini belirtti. Niye bu kadar övüyordu? Ne gerek vardı? Anne babasından daha çok övüyordu.
"Bana niye anlatıyorsunuz?"

"Geçenlerde o kızın babası e-mail yoluyla bize bir yazı attı. Kızı aşırı dozdan ölmüş." Murat bu olayı ilk defa duymuş olsa da hissiz bir şekilde dinliyordu.

"O yıla ait günlükte gerçekleri okumuşlar. Oğlumun zedelenen itibarı için özür dilediler kızlarını affetmemizi istediler."

"Gidelim artık Melek!" Murat elini uzattı ama Melek tutmak yerine ayağa kalkıp Fahri bey'in elini öptü.

"Teşekkür ederim efendim." Minnetle baktı.
"Maaşımı çok yükseltirsem kızmak yok." Kıkırdayarak başıyla selam verip odadan çıktı. Murat da peşinden gitti.

"Bana güvenmediğini düşünüyordum."

"Senin aşkına güvenmiyorum. İnsanlara davranışın ile bana davranışın arasında kocaman bir uçurum var. Pis bir tecavüzcü olacağını hiç sanmam. Seni ilk tanıdığımda hep dediğin şey karşılıklı rıza dahilinde birlikte oldum. İlk onlar istiyor sonra ben dahil oluyorum. Ne alaka demiştim bana niye söylüyor? Şimdi anlaşıldı beni tanımadan kendini inandırmaya çalışıyordun. Demek ki inandırmak için başka insanlara çok çaba sarf etmiştin. Şirketin en gözde patronu sensin birçok anlaşmaya imza attın. Kumaşın kaliteli olmasa bu kadar iyiye gidemezdin." Yine övmeye başlamıştı. Neden her defasında onu överken kendini buluyordu?

"Gelecekte ki kocanı çözmüşsün." demesiyle kaşları hafif çatıldı.
"Şu Sabri'yi anlatacak mısın?" Bu konu dışında başka düşündüğü bir şey yoktu. Günlerdir tek derdi Sabri denilen eski nişanlıydı. Fransa daki kızı bile biraz önce öldüğünü duymuştu. Fahri bey anlatmak için doğru zamanı bekliyor olmalıydı ki, bugün Melek'in yanında anlatmayı uygun görmüştü.
"Sabri ile erkek erkeğe görüşeceğim." Hesap sorar gibi sorguluyordu.

Melek asansör düğmesine basıp açılan kapıdan girdi.
"Sabri eğer yanına gelirse yüz vermeden s*ktir ol git de. Melek duydun mu?"

"Sana da yüz vermedim daha kötü küfür de ettim peşimi bırakmıyorsun." İstediği cevabı alamayınca telefon ile birilerini arayıp Melek'in önüne geçti. Aniden asansör durmuştu.
"Asansörü mü durdurdun? Manyak mısın? Hareket etmelerini söyle." Kollarını önünde bağladı.
"Sabri ile aranda ne vardı? Hızlı cevap verirsen sevinirim." Sabırsız olduğu her halinden belliydi.

"Evleneceğim."

"B*k evlenirsin. Benim duygularımla oynayıp köşeye atamazsın."

"Kendi yaptığın şeyi üzerime atıyorsun. Sen adamı katil edersin. Ulan en kötü anımda gittin. Sana muhtaçtım ama yok paşamıza ağır geldi. Esila'nın beni bu duruma atmasını kaldıramadı." Göğsüne eliyle vurdu.

"Vicdansız pislik! Ne gerçekleri öğrenmek için çaba harcadın ne de aşkımıza bir şans verdin. Babanın, annenin sana yaptığını sen Esila ve bana yaptın. Asansörü aç!"

"Manyak karı, Esila seni öldürmeye çalıştı. Sen halen onun arkadaşısın çıldıracağım. Polise haber verip hapse tıkmalıydın. Ben yapamıyorum kan bağım yüzünden sen bunu yapmalıydın. Ama yok bayan Kapya, Esila gibi katili yanında tutarak sevgi besliyor. Bu kadar affedici isen beni niye affetmiyorsun?"

"Sen niye anlamıyorsun Esila kendi için tuttuğu katildi. Benimle alakası yoktu."

"Ama ölen o değil sen olacaktın."

"Terk etmeyecektin, sen beni terk etmeyecektin. Sabri ile evlenip gelinlik ile karşına çıkacağım. Kıskançlıktan boğulursun da içim azıcık soğur." Murat şimdi daha öfkeliydi. Yumruğunu asansörün çelik plakasına vurup zedelenen parmaklarını açtı.

"Kızım seni aldatsam bu kadar peşinden gelmem. Seni aldatmadım, illa evleneceğim diyorsan benimle evleneceksin. İlla çocuk istiyorsan benim ile çocuğun olacak bunun başka çıkar yolu yok. Canımı mı acıtmak istiyorsun bugün çok güzel bir şekilde acıttın. Zaten senden bunun daha aşağısını beklemezdim. Ben sana aşığım deli gibi, sen de bana aşıksın benim gibi. Bunu kimse gölgeleyemez." Asansöre yaslanıp birisine mesaj atınca kapı açıldı.

"Şimdi git ama o Sabri ne ayak açıklayacaksın. Beni deli etme." Melek koşarcasına dışarı çıktı. Koridorda Esila'nın odasına doğru koştu. Murat'ı şimdiye kadar kıskandırmak için bir durum olmadığından ilk defa bu tarafını görüyordu. Melek çok şaşkındı rahat bir insan olduğunu düşünmüştü ama Sabri ismi bile onu delirtmeye yetmişti.

****

Esila, çantasında ki üç farklı renkteki ruju, bir göz kalemi ve iki allığı masanın üstüne indirmiş bakıyordu.
"Doğal ve şık olmam lazım. Yağmur güzel kızım yine aile yemeği istedi. Onu kırmak istemem. Aile fotoğrafı da çekeceğiz." Eline kırmızı ruju aldığı gibi Melek'in gelmesiyle bıraktı.
"Salih evine gelmemi artık hiç sorun etmiyor. Aile resmini bile o söyledi."

"Sabri'yi yine sen mi Murat'a ispiyon ettin?" dedi başka konuya geçiş yapmasını engellemek amaçlı tekrar etti.
"Sabri diyorum."

"Olabilir dersem ne dersin? Çok mu üzerine geldi? Sadece birazcık yalan söyledim." Melek'e Sabri'nin mesaj attığını bütün engelleri ortadan kaldırmak için şans istediği yalanını Murat'a söylemişti. "Çok dert etmemiş gibiydi. Dışarı çıkıyordu vazgeçti. Beni ve kurduğun cümleleri yok etmek ister gibi bakıp odasına doğru gitti. Fazla sorun ettiğini düşünmüyorum." demesiyle Melek masanın üstündeki makyaj malzemelerini yere fırlattı. Esila şoka girmiş gibi yere saçılan eşyalara baktı.

"Onlar buradaki tek hazinemdi." Bitmiş bir halde koltuğuna oturdu.
"Beş dakika önce makyajımı onlara güvenerek silmiştim. Şimdi fazla doğalım bu bana göre değil. Ben makyajsızken sonbaharda beklenen yağmur, kışın özlenen kar gibi olamam. Makyaj olmazsa çiçekleri dökülmüş kuru bir ağaçtan farkım kalmaz. Dekolte giysem bile altım ferrari üstüm doğan görünümlü şahin olur." Başını masaya indirip höykürerek bağırmaya devam etti.
"O makyaj malzemeleri kaç para biliyor musun? Servetim daha demin masamın üstünde gülücükler saçıyordu şimdi ayaklar altında..."

"Abartma!" Kollarını bağlayıp yere attığı malzemelere bakarken Esila'nın davranışları fazla gelmişti. Kendi makyaj setini vermeyi önerse bile var ile yok arasındaydı, bitmişti. Toplamak için yere eğildi.

"Ağzını hiç sıkı tutamıyorsun bir şeyler anlatmak için an kolluyorsun. Allah bilir ne dedin?" Top allıklar misket gibi etrafta volta atıyordu. Kırmızı ruj açık olan tarafı yerle bir bütün olmuştu. Diğer iki rujda bir tanesinin kapağı kırılmış diğeri sağlamdı. Sağlam olanı alıp, allığında birkaçını kapağına koydu. Göz kalemini de bulunca masaya bıraktı.
"Eskisi gibi olmasa da işine yarar. Bende de gıdım malzemeler var."

"Ne bekliyorsun, getir." dedi Esila burnunu çekerek.

Melek, sekreter odasından çantasını alıp koşarak geri geldi. Çıkardığı bütün malzemeleri diğerlerinin yanına bıraktı.
"Benimde bütün servetim bu." dedi, kavga etmeye gelmişti. Şimdi ise hazırlanması için yardım ediyordu.

Esila, eline aldığı dudak parlatıcısının tarihine bakarak yere fırlattı.
"Bunların yere fırlatılması lazım aslında. Hepsinin tarihi geçmiş. Sende sakın sürme. Yarın birlikte alışveriş yaparız." Dudaklarını büzerek gülümsedi.

"Ben seni affediyorum sende Sabri konusunda beni affet. Sinirlendiyse seni kıskanıyor demektir sinirlendi mi?" Çocukça gözlerini kocaman açarak bakıyordu.

"Alev çıkıyordu kafasından. Bende evleniyorum onunla dedim."

"Ohh iyi demişsin biraz sürünsün. Bütün şirket onu konuşuyor. Yengeme, burada herkesin içinde Melek'i seviyorum demiş. Aileden herhangi biri zorluk çıkartırsa soyadını alacağını söylemiş. Bende amcamın yanında dediğimi ne çabuk kabul etti dedim. Zaten niyeti buymuş. Murat Kapya." Melek daha fazla kayıtsız kalamadı birden fışkıran bir nidayla gülmeye başladı.

Esila, elindeki bütün malzemeyi yeterli miktarda kullanarak istediği sonuça erişmişti.
"Wow mükemmele çok yakın yaptım ki kusurlarımda gözüksün." diyerek elindeki aynadan dudaklarından taşan ruju sildi.

"Eve gidince hortumlan mı yıkanıyorsun? Alçı, sıva, boya hepsini yaptın. Birde benim malzemelerime laf ediyorsun. Artıkları kaldı garibanların... Taş çatlasın iki ay daha giderdi. Şimdi sıfırlandı, hemde hepsi." diyerek boş kutuları çantasına koydu.

Esila suni deri kürkünü üstüne giyerek saçlarını dışarı çıkardı. Melek masanın önünde çantasını sıkıca tutmuş odadan çıkmak için Esila'nın bitmeyen süsünü izliyordu.

Kızlar odadan çıkmadan içeriye önce Salih kapı kapanmadan da Murat girdi. Ellerini ceplerine koyarak genç adam kimseye aldırış etmeden Melek'in elinden tutup çekiştirmeye başladı.

"Murat ne yapıyorsun? Bırak kızı!" dedi Salih, önüne geçmeye çalıştı ama işe yaramadı. Murat istediği zaman beton kadar aşılmaz oluyordu. Güçlüydü ve bunu kullanmasını çok iyi biliyordu. Esila, Murat'ın önüne geçip elleriyle göğsüne baskı yaparak durdurmaya çalıştı. Melek, hiç tepki vermeden elindeki baskıya bakıyordu.

'Bu adam beni aldattı ve o kadını gözümün içine soktu. Şimdi...' İçindeki yüzleşmenin bitimiyle başını sallayarak bütün gücünü kullanarak elini çekti. Kolundaki çantanın açık olan ağzından boş makyaj kapları düşmüş genç kadın eğilerek toplamaya koyulmuştu. Murat şaşkınlıkla topladığı ıvır zıvırlara bakıp kolunu tutarak kaldırdı.

"Bu çöpleri toplamana gerek yok. Ben sana içi dolu olanları alırım."

"Hangi sıfatla!" dedi Melek tıslayarak, Murat tokat yemiş gibi olmuştu. Esila'nın da aynen öyle diyen bakışlarını görünce yine sevdiği kadının koluna asıldı.
"Başka yerde konuşmaya devam ederiz." diyerek parmağını Esila ve Salih'e salladı.
"Siz an itibariyle önüme çıkmayın."

"Yok ya, başka derdin varmı kuzen? Salih bin şınav çeksin ben şirkette koşu yapayım. Ya da köşeye geçeyim sen orada da beni bir iki kere tokatla." demeyi başarmıştı. Murat'ın vereceği cevabı Salih'in kolundan destek alarak bekliyordu.

Beklediği cevabı genç adamın vermeye niyeti yoktu. Onun yerine Melek'i alıp sessiz bir yerde konuşup aklında ki düşünceleri aktarmak istiyordu. Kapıdan ikisini öldürmeden, Melek'i bayıltmadan çıkamayacağını anlayınca burada konuşmaya karar verdi.
"Senin gibi korkunç derecede tehlike arz eden kadınları birçok insan sevmez. Ağzın bozuk, rahatlıkla bana vuruyorsun. Bu yüzden kimsenin canını sıkma. Yeniden benim kız arkadaşım ol. Ya da karım ol."

"Cehenneme atılan kartopu kadar bile şansın yok. Ben evlenmek istediğim anda talibim hazır." diye atıldı.

Murat, yine tükürdüğünü yalamış, barışmak istiyordu. Elinden kayıp gitmesine izin vermeye niyeti yoktu. Son kozunu oynamalıydı.
"Melek, eğer istediğim cevabı vermeden gidersen senden nefret ederim. Beni seviyor musun? Sevmiyorsan ben niye seviyor gibi hissediyorum." demesiyle bütün uzuvlarıyla pişman oldu. Ondan ne olursa olsun nefret etmeye gücü yetmezdi. En fazla etrafında dolanan erkeklerden nefret ederdi.

Melek'in hırsla dolmuş kalbi nefret sözüyle afallamış küt küt atıyordu. Gözleri buğulanmış, elleri soğuk terler akıtıyordu. Kelimelerle yanmak yerine yanından gitmekten başka bir şey aklına gelmedi. Gözlerini kapıya doğru yöneltip cevap vermeden yanından geçti. Tam kapıya gelmişti ki, Murat kolunu tutup kendine tekrar döndürdü.
"Bir daha asla önümden bir yabancı gibi gitme!" Genç kadının yüzünü göğsüne indirdi.

"Ben ne kadar sana aitsem sende o kadar bana aitsin. Senin yanında hızlanan kalbim buna şahit. Duydun mu, yeniden tekrar edeyim mi?" diyerek daha sıkı sarıldı. Melek, bu adamın kokusunu duyduğu her an kendini kaybediyordu. İçine çekti, bir buçuk aydır hasret kaldığı erkeksi kokusunu... Kalbi, kuşkusuz onun aşkına ait olduğunu kabul ediyordu. Her zerresi kabullenmiş, inkar edemeyecek kadar zavallı kalmıştı.

Başını duvara vurmuş gibi silkelendi. Ne yapıyordu kendine verdiği söz bu muydu? Terk edilen, aldatılan bir kadının yapacağı şey bu muydu? Nefesini adamın göğsüne üflemek yerine, ölse de içinde tutmalıydı. Başını adamın hoşnut, parlayan mavi gözlerine kenetledi. İstediği aşkı altın tepside sunmayacaktı.
"Kendi kafana göre kapattığın yolları benim açmamı bekleme! Ben senden bir buçuk ay önce, terk ettiğinde geçtim." diyerek kendini istemsizce uzaklaştırdı. Yeniden başlamak manasızdı. Uzaklaşmak ise imkansız gibi görünüyordu.

__________________

Çıkmadan beğeni tuşuna basın lütfen.

LÜTFEN SAKLANMAYIN❤❤❤ BENİ TAKİP EDİP Okuma listelerinize alırsanız, yorum ve beğeni yaparsanız bana bildiri gelecek ve ben çok mutlu olacağım. Gördüğünüz gibi beni mutlu etmek bu kadar kolay... Rica ediyorum, kulak arkası etmeyin. Yorum ve beğeni yapmayı lütfen unutmayın.

Bekliyorum... Gerçekten yorum ve beğenilerinizi bekliyorum.

Bölüm : 29.12.2024 14:11 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Yalives Doğan / Resmen Aşık / 58. Bana aitsin
Yalives Doğan
Resmen Aşık

80.28k Okunma

6.93k Oy

0 Takip
99
Bölümlü Kitap
1. Ne var ne yok2. Geri Dön3.Dost4.Haber Gelir Geriden5.Tembel Patron6.Melek7. Korkusuz Korkak8.Ağzı Bozuk9.Baş Belası10.Zorla Geleceksin11. Çelişki12. Kovuldun Sözde Kaldı13. Dostluk14. Düzmece Düzen15. Çapkın16. Tehdit17. Yalan Makinesi18. Melek Ve Yalancı Aşk19. Kimler Gelmiş20.Görev Bakışlar Hücum21. Saldırı22. Çöküntü23. Yoksa Kafayı Yiyeceğim24. Kılıçlar Fora25. Ağır Yaralar26. Yeniden27. Esila ve Sonsuz Aşk28. Bela Geldi Hoş Geldi29. Sabır30. Kum Torbası31.Başlangıç veya Bitiş32. Ölüm KalımÖnyazı33. Kalbe Şiddet AğırdırÖnyazı34.Seni Kimler AldıÖnyazı35. Yük DeğilsinÖnyazı36. Sevdiğim KadınÖnyazı37. O olabilir miydi?Önyazı38. Benimle Çıkar Mısın?Önyazı39. Unutulmaz TeklifKısa BilgiÖnyazı40. SalihÖnyazı41. Sen Miydin?Önyazı42.Cadı ile PazarlıkÖnyazı43. Kural 1 Hadi OradanÖnyazı44. Nefret Aşkı GüçlendirirÖnyazı45. Dalgacı KıvırcıkÖnyazı46. Tek Kıvılcım Bin Tutku47. Aşk Bildiğin YakarKalıcı BilgiÖnyazı48. Evlerden Irak OlsunÖnyazı49. Huysuz oğlunuzla ilgileniyorumÖnyazı50. Öptüm NefesindenÖnyazı51. GİTMEÖNYAZI52. Ben Yanında DeğilimÖnyazı53. Bitti Derken BaşlamakÖnyazı54. Her Zaman Deli Gibi SeveceğimÖnyazı55. Biz Kime Ait OlacağızÖnyazıKapak Tasarımı56. Yasak MeyveÖnyazı57. İntikam ÇanlarıÖnyazı58. Bana aitsinÖnyazı59. Zaten AşığızÖnyazı60. GüzelimZEHİRLİ AŞK kitap tanıtımıÖnyazı61. Yemişim KaslarınıYeni Hikaye Tanıtımı: KöleBiraz Ondan ŞundanÖnyazı62. Unutulan GerçeklerÖnyazı63. Ben İyiyim Baba
Hikayeyi Paylaş
Loading...