Yeni bölüm gelmiştir hayırlı uğurlu olsun 😃😃😃❤❤❤
________________________
Melek tek başına bırakılmadığı sürece bu iş Ulviye hanım için kolay olmayacaktı. Korumasız ve tek başına olmalı diye düşündü. O zaman her şey daha kolay ve basitleşebilirdi.
"Demet'ciğim sen yanımda kal. Melek hanım sizde! Diğerleri dışarı çıksın."
Murat ilk başta itiraz etti. Israrla koltukta oturup Melek'in yanında olmak isteyince sessizlik oluştu. Ulviye hanım oğlu üzerinde etkisini kaybediyordu. Sözünü dinlemeyeceğini bildiğinden Melek'den göndermesini istedi. Biraz uğraşmak zorunda kalmıştı ama Murat da çıktı
Bütün itirazlara rağmen üçü dışarı çıkmış üçü kalmıştı. Ulviye hanım, gözlerini Demet'den ayırmadan eliyle koltuğa oturmasını rica ederken Melek'in ayakta durmasını emretmişti. Demet oturunca ikisi de, ayakta elleri önünde bekleyen kıza dönüp birbirlerine baktılar.
"Eee Melek, böyle bir şey beklemiyordun, değil mi? Yanında pısacağın kimsede kalmadı. Ayakta, hak ettiğin şekilde beklemek nasıl bir duygu?" Melek, Demet'in sözlü taciz etmesini duymamaya çalışıyordu.
"Bana bak Demet Şahan mısın Sahan mısın ne halt isen sen sadece Ulviye hanımın yanında durabilirsin Murat'ın yanında asla. Bunun nedeni ben de değilim." Fazla uzatmak istemedi.
Bu daha başlangıç olması da susması için baskı yaptığından, dişlerini sıktı. Hemen kavga etmeyecekti, en kötü senaryoyu kendisi yazmak yerine elinden geldiğince reddetmek istiyordu.
"Melek, ne yaparsan yap Murat benimle evlenecek ve sen başka zengin erkek avlamak için radarlarını açacaksın." Parmaklarıyla anten şekli yapıp kulaklarının üstüne koydu.
"Şimdiden o erkeğe acıyorum. Senin gibi para delisi bir sekreterin ağına düşecek." Ayak ayak üstüne atıp koltuğa yaslandı. Oturuş pozisyonu kısa eteğinin yırtmaçını daha ortaya sermişti. Krem rengi, detaylı gömleği ne kadar kapalıysa eteği o derece açıktı. Saçlarını her zaman yaptığı gibi dağınık frapan bir şekil vermek yerine Ulviye hanımın sevdiği şekilde topuz yapmıştı. Dudaklarını yalayıp pencereden vuran güneşe doğru yüzünü dikleştirdi.
"Ulviye anne, ne kadar güzel bir hava değil mi? İnsan tekrar tekrar aşık olası geliyor."
Ulviye hanım cevap vermek yerine gözlerini yumarak ayağa kalkıp Melek'in etrafında döndü.
"Melek hanım, bu işteki karınız ne olacaksa ben hallederim. Para önemli değil. Lütfen oğlumdan ellerinizi çekin." Demet gibi konu hakkında alay edemiyordu. Oğlunu görmüştü. Ölecek gibi bu kızı savunuyordu. Evleneceğim dediyse evlenirdi. Murat'ı durduramayacağını anladığından Melek'le anlaşmak zorundaydı.
"Çok mu dizi izliyorsunuz? Para teklif edeceğinizi hiç düşünmemiştim. Yani bu çok komik ama sinirli olduğum için gülemiyorum. Ya nasıl bir ortama düştüm, inanın bilmiyorum. Şaşkınlıktan delirmek üzereyim. Günlerdir sizinle uğraşıyorum. Tam diyorum o kadar laftan sonra yüzüme bakmazlar, hop ertesi gün yine aynı muhabbet. Oğlunuz benden ayrılmıyor bende onu destekliyorum. Hem ben zaten ayrılmıştım o süre zarfında benden uzaklaşmasını sağlasaydınız. Beceriksizliğiniz benden çıkarmayın, izin vermem." diyerek ellerini önünde tutmak yerine indirdi. Onların gözünde basit konuşuyor, basit giyiniyor, basit yaşıyordu. İkisinin çantasını yada sadece birisinin çantası bile bir yıllık aylığına denkti.
Neden fakir edebiyatı yapmak zorundaydı. Onlar gibi olmak zor olmasa gerek diye düşünüp başını hafifçe yana eğdi.
"Kaç para ödeyebilirsin?" O kadar laftan sonra ikisine de kapak olmuştu.
"Anlamadım."
"Benim terk etme ücretim yüksektir. Şimdi kusuru bakma hiç nostalji yaşayacak değilim. Para teklif ediyorsan meblağ büyük olmalı. Kaç para ödeyebilirsin? Bu işteki kâr'ım ne olacak?" Onları kendi silahı ile vurmak eğlenceli olabilirdi. Para istemiyorum dese bile bu ikisinin gözünde aynı kişi olacaktı.
"Yani bilemedim." Ulviye hanım olduğu yerde düşünmeye başladı. Bu kızdan korkmaya başlamıştı. Tehlikeliydi. "Bilemedim seni kaç para mutlu eder?"
"Otuz milyon yeterli, şimdilik. Bittikçe kapınızı çalarım."
"Otuz milyon mu?" Demet şaşkınlıkla kahkaha atıp ayağa kalktı. Tam Melek'i itecekken vazgeçip yerine oturdu. Suzan'ın anlattıkları yüzünden Melek'in nasıl biri olduğu öğrenmişti. Kötü dövüyordu. Dayak yeme olasılığı estetikli yüzü için yanlış bir karardı.
"Yanındaki ağaçkakan'ın iki aylık masrafını istedim. Size bu para koymaz."
"Melek nasıl para istersin? Çok ucuz bir davranış." Hayvan benzetmesini üzerine almamış gibiydi.
"Sen bana mı dedin ağaçkakan?" Jeton köşeliydi yeni anlamıştı.
"Gerizekalı vallahi elimde kalacaksın. Evet sana dedim. Hem ben mi başta para istedim. Ucuz bir hareket ise Ulviye hanımın sorunu. Beni ne ilgilendirir. O nostalji yaşamak istedi diye ben mi ucuz oluyorum. O oluyor. Ya siz ne yiyip içiyorsunuz. Sulara morfin mi kattılar?"
"Ben size para teklif ettim diye ucuz mu oldum. Yanlış duymuş olayım." Ulviye hanım da konuya dahil oldu.
"Bana hiç bakmayın. Demet dedi yaptığınız hareketin ucuz olduğunu. Allah aşkına ona tıslayın. Ne değişik ortama düştüm ya." Ulviye hanım hızla Demet'e dönüp çattığı kaşlarını yumuşatmadan,
"Demet'ciğim qğzından çıkanları kulağın duysun. Beni şaşırtmaya devam edersen senin için iyi olmaz. Ucuz bir kadın asla olmadım."
"Hepsi Melek yüzünden. Kafamı karıştırdı size öyle söyler miyim?"
"Söyledin ya aptal şey! Üstüne alınmadıysa bu Ulviye hanımın kusuru, sen ona ucuz dedin. Nasıl bir ortam bu herkes herkese sayıyor ama kimse üstüne almıyor." Ulviye hanım, bir adım kalana dek Melek'in yanına yaklaştı.
"Senin kafan bunlara basmaz. Merak ettiğim şeylere cevap ver. Esila'nın başına bir buçuk ay önce bela açmıştın. Az kala bıçaklı saldırıya uğruyordu. Bu kadar tehlikeli olduğun halde seni burada barındırmaları çok garip. Yoksa tehdit mi ediyorsun? Buna şaşırmam." Omzuna çarpıp üstünde toz varmış gibi kolunu silkeledi.
"Esila, Murat ve Fahri nasıl olurda senin gibi belanın tarafını bana karşı tutarlar, cevap ver."
"Benimle hiçbir alakası olmayan bir kazaydı. Kimse ölmedi, ben hariç kimse yaralanmadı. Esila ile tamamını konuşmadan beni itham edemezsiniz.Tehdit etme konusuna gelecek olursak beni gözünüzde bu kadar büyütmeyin."
"Öyle mi? Şimdiden gözümde kocaman bir bela oldun." Arkasına dönüp koltuğa oturdu.
"Demet, Murat'ın evine taşın. Bende kendi evime geçmeden bir süre orada kalacağım." Misilleme yapmak istiyordu. Demet ellerini çırpıp kahkaha atarak Melek'e göz kırptı.
"Efendim, o evde sadece size yer var. Bu kadının o eve sığması imkansız." dedi kesin bir tavırla, Ulviye hanım anlamamıştı.
"Evi mi küçük demek istiyorsun. O zaman ben gitmem sadece Demet gider. Murat'ın buna alışması lazım. Murat'ın istekleri bizim itibarımızı zedelerse onu kesip atarım. Demet o evde kalacak."
"Yine yer yok. O kadın o eve girdiği anda ilk gideceği yer hastanenin acil bölümü olmaz sadece morg olur. Bu konuda sınır tanımam."
"Tehdit mi ettin?" diye hiddetlendi.
"Aynen tehdit ettim. Murat'ın evine girecek kadınlar siz ve Esila olur. Evlendikten sonra sizde o eve giremeyeceksiniz. Durmanız gereken yeri oğlunuz değil belli ki ben öğreteceğim." Melek biraz endişe ediyordu. En fazla konuşmanın sınırı bu şekilde gitmesi için sakin kalmalıydı. Demet, hızla ayağa kalkıp ayaklarını açtı.
"Sen kimsin ki karar veriyorsun? Oraya gideceğim."
"Gittiğin gibi o ağzını köküne kadar yırtar. Adım attığın parmaklarını sakatlarım. Yetmez dizlerine platin takacak hale getiririm. Uzuvların yarım yamalak olur. Topal Demet diye adını sosyete de anmalarını sağlarım. Hiç üşenmem yaparım."
Konuşuyordu ama içten içe hemen yanlarından kaçıp kurtulmak istedi. Saygı yavaşça gitmesi an meselesiydi. Tartışmak elinden geldiğince konuşmak dahi istemediği halde kıskançlık, aşağılama yüzünden ağzı kapanmayacak gibi açılmıştı. Soğuk terler akıtan ellerini elbisesine sürüp Demet'in omuzlarına aniden dokundu. Bu davranışı Ulviye hanımın şaşkınca bakmasına neden olmuştu.
"Bana bak süslü y*sma! Ben bu ilişki için ne kadar badire atlattım haberin var mı? Sen kimsin ne hakla böyle davranırsın? Sen beni aşağılarken, Murat'a yaklaşma gafletinde bulunurken, hiç mi düşünmedin, seni öldürme ihtimali mi?"
"Sen ne yapıyorsun? Bu kadarı da fazla." Ulviye hanımın önüne Demet'i iterek inanmadığını belirten bir tepkiyle baktı.
"Ya size ne demeli, oğlunuz seviyorum diyor kulağınız kapalı. Önce zengin cümlelerle kapanmış kulaklarınızı açıp beni dinleyin. Bu kız Murat'ın evinin önünden dahi geçerse parçalarım. O artık Murat'ın falanına filan, kafasını çevirdiği anda yalan olmuştur. Beni sevdiğini söylediği anda olay kapandı. Canımı sıkma Murat'ın soyismini bile değiştiririm." Son cümleyi niye söylediğini düşündü. Yüzlerine bakınca iyi yaptığına karar verip rahatladı.
"Sen!" Sinirden vücudu titriyordu.
"Oğlumun hayatını bitirmene izin vermeyeceğim."
"Bil mukabele... Bende oğlunun hayatını bitirmene izin vermeyeceğim. Benim hayatıma da müdahale edemeyeceksin." Soluklandı. İkisinin göreceği şekilde parmağını onlara salladı.
"Benim canımı sıkmayın. Kaynanayı kaynar kazana atmalı derlerken bu kadar haklı olacaklarını düşünmemiştim. Bu nedir ya. İlla para vereceksen ver. İban atacağım Murat da malının yüzde seksenini üstüme yapacaktı. Hemen kabul ettim. İşlemler bugün yarın başlar." Murat'ın bir kuruşuna bile dokunmayı düşünmüyordu ama Ulviye'nin bunu bilmesine gerek yoktu. Başını dimdik şekilde tutup dışarı çıktı.
Murat odaya doğru gelirken kapının açıldığını görünce hızlanıp Melek'e birden sarıldı.
"İçerisi için ambulans gerekli mi?" Saçlarını okşayıp öptü.
"Sözleriyle canını acıttılar mı? Ölüyorum sandım, yemin ederim."
"Tamam geçti. Ne onlar ne ben yaralı yok." Murat'ın boynuna kollarını doladığı gibi dudaklarını büzüp parmağını genç adamın gözüne doğru sallayarak bağırdı.
"Haberin olsun annenden yüklü bir ödeme alacağım. Bu konuda itiraz kabul etmiyorum. Bir derneğe bağışlarız." Anlamasa da sorun görmüyordu.
"Sebebini merak etmiyorum. Tamam, hadi sarılmaya devam et." der demez kollarını kocaman açarak gelmesini bekledi.
"Çok işim var." Kıkırdayarak Murat'ın yanından uzaklaşırken tek istediği onu sinir etmekti. İstediği olmuştu.
"Melek sarılma beş saniye bile sürmedi. Bu konuda konuşmamız lazım. Melek kaçmasana."
****
"Tamam canım, çok sevindim. Birazdan odama geçeceğim." diyerek telefonu kapatıp kırmızı kumaş pantolonunun cebine bıraktı. Masanın diğer tarafında onu izleyen Salih'e dönmüş başını ona bakacak şekilde masaya indirmişti.
"Melek, yengemden kurtulmuş." Hafifçe tebessüm etti.
"Esila, belki sana saçma gelecek ama aslında Murat'ın, Melek'e bu kadar aşık olduğunu anlamamıştım. Beni şaşırtı, hemde büyük ölçüde." Salih, konuşurken diz üstü bilgisayarın tuşlarına öylesine dokunarak ekrana baktı.
"Dün kızımın iyi olduğunu farkettin mi? Kalbi eskisi gibi korkutmuyor. Fark ettin değil mi? Eğer farketmediysen bugün de yemeğe gelmen gerekiyor. Daha iyi gözlemlersin." Esila'ya direk bakmamaya uğraşıyordu. Tuşlardan birinin basılmaktan kırıldığını görünce çaktırmadan bilgisayarın kapağını kapattı.
"Akşam seni burdan mı yoksa evden mi alayım?"
"Kulübe geçeceğim konusunda Hakan'a söz verdim. Akşama doğru Yağmur'u arayıp konuşacağım için gelmeme de gerek yok." diyerek genç adamın sinirden bozulmuş yüz hatlarına bakarak gözlerini kocaman açıp kıkırdadı.
"Niye inanamıyorum der gibi bakıyorsun? Yoksa seninle gelmiyorum diye üzüldün mü? Aşık mısın bana, yok bu fazla oldu. Hoşlanıyor olabilir misin? Yani duyguların varsa açık etme'nde yarar var."
"Saçma sapan konuşma! Senden deli gibi hoşlandığı mı nereden çıkardın? Sakın her yerde hayallerini gördüğümü sanma, yanılırsın. Kendine bu kadar güvenmen iyi bir şey değil."
"Yanında olmadığın halde beni mi görüyorsun? Ben bu durumu bir yerlerden hatırlıyorum." diyerek elini şıklattı.
"Buldum! Senden çok çok çok hoşlandığım dönemde her yerde hayallerini görüyordum. Eski günleri hatırladım. Zalimin tekiydin, gamsız herif."
Masadan başını kaldırıp şimdide koltuğa yaslandı.
"Şu anda, seni tek başına bırakıp gitmem lazım. Böyle yapınca beni daha çok özleyip görmek için bahane üreteceksin." El sallayarak saçlarını savurup dışarı çıktı. Koridoru koşup odasına geçince boş alanda zıplamaya başladı.
"Benden hoşlanıyor. Oley, oley, oley, oley yaşa Esila..." Tek başına sevinç çığlıkları az gelince iş yeri telefonundan Melek'i çağırdı. Beş dakika sonra, Melek elinde bir boş, bir tane tam sayfa yazılı kağıt getirdi.
Kapıyı açtığı gibi Esila koltuğa uzanmış ayaklarını yukarı kaldırıp başını yere indirmiş gülüyordu.
"Seni ters görüyorum." Saçlarının bir kısmı yere düşmüş sallanarak yerdeki bütün tozları silerken umursamaması, Melek'in aklına tatlı bir fotoğraf karesini getirmişti. Küçüklük fotoğraflarının neredeyse on tanesi bu şekilde çekilmişti. Yemek masasının üstünde, koltuğun, cekyatın yatağın üstünde değişik yüz şekilleriyle çekilen fotoğraflar... Koltuğun kenarına oturup elindeki kağıtları Esila'nın yüzüne salladı.
"Bu yazıyı şirketin dikim evlerinden gönderdiler. Fahri bey'in talimatıyla tatil planlaması yapman gerekiyormuş. On dikim evinden beşi tatile beşi çalışmaya devam edecekmiş. Sonrada tam tersi olacakmış."
"Şu anda çok mutluyum neden şen halime dayım limon sıkıyor? Her yıl kendisi yapardı." demesiyle diğer kağıda baktı.
"Bu ne? Boş kağıda resim mi çizeceğim."
"Bu benim için, kendime ait imzam olmasını istiyorum. Bu işlerden anlarsın diye düşündüm."
"Nesin sen oyuncu, sanatçı bilimum hangi dalda bu imzayı dağıtacaksın? İsminin baş harfini yaz sonra sağdan soldan ciz gitsin." Ayaklarını Melek'in kucağına indirip oturuş pozisyonunu aldı.
"Salih ve ben evleniyoruz." dedi sanki kendi konuşmuyormuş gibi. Melek ağzını sonuna kadar açmış gözlerini kırpıştırarak bakmasıyla Esila devam etti.
"Altı yıl önce yaşadıklarımı yaşıyor. Yüzde yüz benden hoşlanıyor. Evliliğimiz, ateşli geceler yakın." Ellerini birbirlerine yapıştırıp ileri geri yaptı.
"Sapık mısın kızım? Tahmin ederek hoşlandığını ummak, üstüne evlilik hazırlığı yapmak ne denli normal." Yazılı olan kağıdı kaldırıp ayağa kalktı.
"Şunu bir incele." Masaya indirirken Ulviye hanımın dedikleri aklına geldi.
"Esila, sen mi dedin Ulviye hanıma bıçaklı saldırıyı?"
"Hatırlamıyorum ama ben demişimdir. Hafızam yerinde değilken herkese seninle alakalı bir şeyler söylemişim." Utana sıkıla arkasına döndü.
"Allah bilir neler demişimdir. Özür dilerim, üzerine çok geldi mi?"
"Yok canım ne gelmesi. Seni öldürmeye çalıştığımı düşündüğü için tebrik bile etti. Plaket verecekmiş ama çantasına almayı unutmuş. Şaka mı yapıyorsun! Bir kaşık suda boğma işini laflarıyla yapmaya çalıştı."
"Özür dilerim. Söylemeden geçemeyeceğim, Murat bildiğin delikanlı gibi annesine karşı basit ve fakir olduğun halde seni savundu. Seni herkese karşı savunacağını düşünürdüm ama toz kondurmadan annesine karşı çekinmeden savunması uğruna ölüp bitmelikti. Nasıl aşık ettin kendine, biraz tüyo ver?"
"Basit ve fakir dediğin için sağol. Cebin zengin ama konuşma tarzın benden de fakir. Ezik Esila! Maşallah bu konuda kendini düzeltmeyi hiç düşünmüyorsun. Seni aramıza almakla iyi mi ettik kötü mü bilmiyorum." diyerek arkadaşının saçlarını karıştırdı.
"Murat ise yeri geldiğinde korkmadan aileme takdim edeceğim bir erkek gibiydi. Annesini benden üstün görmüyor bana toz kondurmuyordu. Ama giderek annesi ile bütün bağları keseceğiz gibi duruyor. Ben öyle bir kaynana etrafımda görmek istemem." Elini saçlardan çekip başını hızla sallayarak dudaklarını büktü.
"Off, saçını çekmekten yoruldum. Dedikodu ve dövüşten vazgeçip şu kağıtları inceleyelim. Hacer, en geç yarın Fahri bey'in elinde olmasını istedi."
"Üzerimde sokak dövüşü uyguladın, insafsız!" dedi Esila, kağıda bakarak bilgisayar başında dikim evlerine sipariş verilen kıyafetleri inceliyordu. Kesimleri yapılıp dikim için hazır hale gelmiş kumaşların aciliyetini göz ardı etmeye niyeti yoktu. Yarım saat sonra,
"Bence 2, 4 , 5, 7, 10 ilk önce bunlar tatile çıksın. Diğerlerinin ellerindeki işleri bir hafta içinde bitirmeleri zor. Bir buçuk haftada anca bitirirler. Sonrada onlar giderler." En alta imzasını atıp Melek'e uzattı.
"İşte bu kadar. Diktikleri kumaşların zorluğuna ve teslim etmeleri gereken güne göre sıralandırdım. Böylelikle iki tarafta sıkıntı çekmeyecek." Masanın kenarında ki tanesi elli iki bin lira olan iki kartdan bir tanesini uzattı.
"Bu akşam özel konuklar gelecekmiş. Yani ceplerinde bol para olan çiftler. Murat ve sende gelirsiniz. Akşam kulüpte biraz kafa dağıtırız." Kartı vermesiyle kapıyı çalmadan Demet ve Ulviye hanımın girmesi bir olmuştu. Melek, elindeki kartı incelerken Ulviye hanım tebessüm ederek Melek'in kolunu tutmuş kendine çekmişti. Elindeki karta bakıp ikiye yırtıp havaya fırlattı.
"Bu şekilde mi kandırıyorsun? Rüşvet gibi bir şey mi?"
"Yenge öyle şeyler nasıl düşünürsün? Ben kartı tehditle değil isteyerek verdim." diyerek öne atılsa da Esila, Ulviye hanımın odak noktasına geçememişti. Yaşlı kadın Melek'in kahverengi gözlerine odaklanmış halde konuştu.
"Herkesi kendi tarafına çekmek demek beni karşına alacağının göstergesidir. Davranışların aileni utandırıyor olmalı. Böyle bir kızım olsaydı başımı kapıdan çıkarmazdım."
"Fazla oluyorsunuz! Fahri bey'in, kıymet verdiği biri olarak size saygı duyuyorum. Duyuyordum ama her dakika söylemleriniz çirkinleşiyor. İnan bana bu konuda çirkinleşirim beni susturamazsın." demesiyle gözlerini kırpıştırdı ağlamak en son yapacağı davranıştı. Titreyen sesini, beyninden geçen cümleleri dizginleyebiliyordu ama gözlerine sözü geçmiyor gibi sulanmıştı.
Ne yaptıysa da akan yaşların düşmesine engel olamadı. Dişlerini sıkıp başını başka yöne doğru çevirdi. Demet, kapının önünde keyiften dört köşe olmuş işin kendine dönmesini kendi içinden kutluyordu. Murat'ın annesinin katlanılması zor biri olduğunu bildiğinden sevinci bir kat daha artmıştı. Murat'ı ağına almak için annesi en büyük kozuydu. Melek ne kadar sesini yükseltirse o derece iyi olacaktı.
"Ulviye anne, bu tipler böyle oluyor. İki ağlayınca yaptıkları unutulup bitecek sanıyor. Murat'ın peşini bırakmadan sana rahat olmanın yasak olduğunu binlerce defa yüzüne söyledim. Murat'ın senin değil benim alın yazım olduğunu da." dedi şuh kahkaha atarak, Esila gözlerini kısıp Demet'in koluna sokuldu.
"Bak tatlım, senin alın yazını üç kat sürdüğün fondöten kapamış sende bir zahmet çeneni kapasan. Yoksa ağzına s*çarım." İterek tekrar Ulviye hanımın yanına geçti.
"Yengeciğim, en iyisi siz eve gidin. Sakin bir kafayla dinlen o zaman anlayacaksın."
"Esila, küçüklükten beri sana bakarım. Gerçek olmasa da senin annen sayılırım ve bu kız yüzünden bana git diyorsun. Büyü mü yaptı topunuza?" Bu durumu anlamakta zorluk çekiyordu. Hepsinin Melek'in tarafını tutması sinirlerini bozmuştu.
"Böyle kızları çok iyi tanırım annelerine çekerler. Al birini vur ötekine." demesiyle Esila elini ağzına götürdü. Bir an önce Melek'i buradan götürmek istiyordu. Tabii sözler genç kızın kulağında yankı gibi duyulmuş tutmaya çalıştığı sabrı yerle yeksan olmuştu. Melek vücuduna yerleşen güçle önüne çıkan her şeyi dağıtmak istiyordu. Tanımadığı halde masum olan annesini nasıl nefret cümlelerin içine katardı.
"Kapa çeneni!" diye bütün hıncıyla bağırdı. Elini nefretle Ulviye hanımın önünde sallayarak devam etti.
"Bir daha annemin adını ağzına alma. Sen oğluna adam akıllı annelik yapmadın diye başkasını da böyle mi sanıyorsun?"
"Terbiyesiz, Ulviye annemle nasıl böyle konuşursun? Sana dersini vereceğim." dediği gibi çantasından telefonu çıkartıp ilk numaraya bastı.
"Dördüncü kat, üçüncü odaya gel çabuk. Elleriyle alkış tutup Ulviye hanımın önüne geçti.
"Melek ne kusacaksan benim yüzüme kus, tabii yürek yemen gerekir." Demet, tek kaşını havaya kaldırdığı gibi Melek yakasına yapıştı.
"Sabahtan beri yaptığınız hareketi bana yıkmaya mı çalışıyorsun? Bozuk midenizi saatlerdir çekiyorum. Git bir beynine baktır, çok darbe yemiş. Bu kadar salak olduğun halde... Seninle uğraşmak içimden gelmiyor. O kadar salaksın." Ellerini havaya kaldırıp bıraktı.
"İstediğinizi vermeyeceğim. Neden sizi çekiyorum ki topunuzun Allah belasını versin." Tam dışarı çıkacakken iri yapılı bir adamın kapıyı açmasıyla baka kaldı. Ne olduğunu az da olsa anlamıştı. Demet'in önüne tekrar geçti.
"Şaka mısın sen?"
"Canımı sokakta bulmadım. Basit bir kadın tarafından en ufak davranışa müsemma göstermem mümkün değil. Senden kendimi korumam lazım. Yeni korumam." İri adama kaşlarıyla işaret vermesiyle adam Melek'in kolunu tutmuş koltuğa zorla otutturmuştu.
Esila, girdiği şaşkınlıktan hızla kurutulup adamın sırtına vursada işe yaramadı. Şaşkınlıkla bakan yengesinin yanına geçti.
"Yenge, o adamın durmasını söyle. Nasıl vicdanın el veriyor?" Ulviye hanım ne diyeceğini ilk kez şaşırmıştı. Adamın şoför olduğunu biliyordu. Demet buraya gelirken öyle demişti. Bir erkeğin, bir kadına kaba kuvvetle yaklaşmasına karşı olsa da ilk defa sessizliğe gömüldü. Karşı çıktığı anda Melek'in kazanağını düşünüyordu.
"Bırak beni pislik herif." Melek'in bağırmasıyla yengesinin yanından ayrılıp tekrar adamın sırtına vurdu.
"Bırak Melek'i bu yaptığın suç! Demet, söyle bıraksın."
"Nedenmiş, ben çok eğleniyorum. Zahid ayağa kaldır şunu." Verdiği komutla başını sallayarak cansız bir eşyaymış gibi ayağa kaldırdı. Melek bir yandan sıkılan kolunu tutuyor bir yandan da bağırıyordu.
"Nasıl bir annesin sen! Oğlunun sevdiği kadınım diye yaptığın reva mı? Murat'ın yüzüne nasıl bakacaksın? Demeyecek mi benim şirketim de nasıl yaparsın diye. Kendi evladını düşünsen böyle davranmazdın. Gerçekten bunun sonuçları ağır olacak." Adamın kolunu daha fazla sıkmasıyla ayağıyla, ayağına vurdu. Yapılı olduğu için canı açımamıştı. Pis bir sırıtışla Melek'in boynundan tutarak arkasında ona vuran Esila'yı geriye çekti. Demet, Murat'a giderken önüne çıkan her yolu ezmeye hazırdı. Bu insan veya boş materyal olması hiç farketmiyordu.
"Murat'ı bırakacak mısın? Yoksa biraz tartaklanmak mı istiyorsun?" dediği gibi Ulviye hanım ellerini ağrıdan çatlayan başına koydu. Demet'in böyle bir şey yapacağını bilseydi kesinlikle engel olurdu. Şimdi iş işten geçiyordu. Esila'nın yerde ağlayan yüzüne baktı. Yanına gitmeyi istese de yapamazdı. Melek'i sevmese de kurtarmak istiyordu bir erkek bir kadına bırak vurmayı, bu şekilde dokunmasına bile tahammül edemiyordu.
Daha fazla dayanamayıp Demet'i yanına çekti.
"Bu adamın burada ne işi var? Ne hakla böyle davranıyor? Çabuk def et! Seninle de işim bitti kaybol gözümün önünden." Başka söze gerek yoktu. Demet, başını hayır dercesine salladı.
"Merak etmeyin, beş dakika içinde Murat'dan ayrılacağını para almadan beyan edecek. Biraz daha sabredin. Murat'ın geleceği için yapıyorum." Geleceğin şekil almasında bu hareketlerin nasıl rolü olacağını düşünüp pencere tarafına yürüdü.
"Yenge, sen böyle bir kadın değilsin. Şiddete karşı olan sen, nasıl susarsın?" Kulaklarını kapatıp hiçbir şey duymamak için nelerini vermezdi. Kalbi çıkacakmış gibi hızla göğsüne darbe indiriyor neyin doğru olduğunu düşünmeye çalışıyordu. Ne olacağını düşünmeden Esila'nın kolunu tutup dışarı çıktı. Kapıyı kapattığı gibi çekiştirerek merdivene oturtu.
"Bu gerekliydi. Lütfen, ona en fazla göz dağı verecekler. Görmedin mi adam elini kaldırmıyor sadece korkutuyor." Kendini kandırıyordu. Böyle diyerek içini ferahlatmaya çalışıyordu.
"Senin hayatınla oynadı. Buradaki bir sekreteri dövdü. Oğlumun karısı olmak için uğraşıyor. O bizim için şanssızlık." Omuzlarını tutup sarsdı. Esila, yengesine hiç olmadığı kadar öfkeliydi. Melek'in ne halde olduğunu, nasıl giderken baktığını görmüştü. En zor anlarında hep tek başına bırakılmıştı.
"O sekreteri dövdü, çünkü Merve'ye tecavüz edilsin diye iş ortaklarından Kenan ile anlaşmıştı. Melek, iki adam tarafından şiddete maruz kaldığı halde tecavüze uğrayan kızın hakkını sonuna kadar savundu. Benim durumum ise bambaşka... Salih'in kızının hayatı kurtulsun diye kendimi öldürmem gerekiyordu. Bende kiralık katil tuttum. Yenge hiçbir şey bilmiyorsun." dedi ağlayarak gözleri yaşla dolmuştu.
"Benim ölmemem için kendini feda etti. Sonrada bana kızmasınlar diye suçu üstüne aldı. Ben korkudan hafızamı yitirmiştim. O ise onu suçladığım halde ses çıkarmıyordu. O kötü birisi değil. Murat onun sayesinde çalışkan, akıllı, dürüst birisi oldu. Ailemize kötülük yapmıyor ki." Cevap vermeden Esila'yı yalnız bırakıp geldiği yöne doğru koştu. Koridor zifiri karanlık gibi üstüne çöküyordu.
Duvardan destek alarak nefes almaya çalıştı.
"Anne iyi misin?" Sesin ve ona yaklaşan adımları duyunca başını dikleştirip gözlerinden akan yaşları sildi.
"Esila'nın odasında Demet, Melek'i korkutmak için adam..." Sözünü tamamlamadan oğlu Esila'nın odasına uçmuştu. Hızla kapıyı tekmeleyip içeriye girdi. Melek'in iki kolu adam tarafından sıkıca tutulmuş debeleniyordu.
"Ölümüne mi susadın lan sen!" demesiyle adamın üstüne atlaması yüzüne seri yumruklar atması bir olmuştu. Fahri bey ve Salih de içeri girince zor olsada adamın üstünden Murat'ı kaldırıp ölmemesi için başka odaya aldılar.
Demet, işlerin böyle bozulacağını beklemiyordu. Murat'ın yanına yaklaşıp Melek'i işaret etti.
"Beni çok zorladı." Kendini savunmaya çalışırken Murat öfkeden bir şey yapmadan Ulviye hanım önüne geçip Demet'e baktı.
"Senin gibi bir kadını aileme sokmak istemek başta yanlıştı." Tokat attı.
"Bir daha gözüme gözükme!" Demet kızaran yanağını tutarak Murat'ın yanına gitmeye başlamıştı.
"O adama yaptığımın aynısını sana yapmamı istemiyorsan defol!" Eliyle kızaran yanağını tutup uzaklaştı. Murat da kollarını ovalarken ağlayan sevgilisini kollarına doladı. Saçlarını okşayıp vücudunda bir şey var mı diye göz ucuyla kontrol etti. Adam sadece sarsmıştı vurmamış olsa da içini rahatlatmamıştı. Her defasında ne kadar korumaya çalışsa da zarar görüyordu. Melek'in kulağını öperek fısıldadı.
"Ellerin armut mu topluyordu? Niye seni bu hale getirmelerine izin verdin? Niye bağırmadın, koca şirkette yaşadığın saçmalığa bak." Şu durumda söylenmesi gereken cümle bu muydu, hiç bilmiyordu. Sadece odak noktasını değiştirmek istemişti.
"Kollarımı sıkan bir kadın değil erkekti. Bir erkekle en fazla bu kadar kavga edebiliyorum." Kızaran kollarını dudaklarını bükerek gösterdi.
"Bayan Kapya, benimle kavga ederken cinsiyet ayrımı yaptığını hatırlamıyorum. Az dayağını yemedim."
"Sen onlar gibi değilsin ki, sana vurduğum zaman karşılık vermiyorsun. Ben vurduğum zaman sende vursan seni de dövemem. Adamın un çuvalı gibi kaslarını görmedin herhalde."
"Yemişim kaslarını..." dedi sinirle,
"Benim çevrem sana zarar vermekten başka işe yaramıyor. Hepsini s*ktir edeceğim bu gidişle." diye devam etti. Melek, ne diyeceğini bilemedi sessizliğe gömüldü. Kendini Murat'dan uzaklaştırıp kendini toparladı.
"Ben eve erken gitsem iyi olacak. Bugün olanlar beni çok yordu." diyerek gülümsemeye çalıştı
"Beni merak etme, iyiyim." Bu söz Murat'ın fazla canını açıtmıştı. Öyle ki neden hala iyi olduğunu söyleyerek kendini düşünmek yerine onu düşünüyordu. Kızmasını, küfürler etmesine bile razıyken ben iyiyim olmamalıydı.
Melek, koridorda Ulviye hanım ve Fahri bey'i görünce başıyla selam vererek yanlarından geçmeye karar verdi sonra dayanamayıp durdu.
"Lütfen..." Yutkundu. Konuşmaya takati yoktu dişlerini sıkarak bir kez daha denedi.
"Ulviye hanım, lütfen kavga etmek için karşıma gelmeyin. Bütün gemileri yaktım. Kendimi size anlatmaktan yoruldum. Bana yaşattılarınızdan yoruldum. Sessiz kalmaktan yoruldum. Benimle bir sorununuz şu andan itibaren artık yok. Olsa da benim gözümde yok. Kendinizi daha fazla küçük düşürmeyin." Yanlarından sakince uzaklaştı. Ulviye hanım bin pişmandı. Duydukları ve düşündükleri arasında kocaman bir uçurum vardı. Pişmanlıkla başını yere eğip gitmek istercesine kocasının kolunu tuttu.
"Yanlış yaptın bunu sende biliyorsun."
"Üzgünüm. Gerçekten üzgünüm."
"Üzgün olman lazım. Biraz önce Demet ile o kıza yaşattılarınız için üzgün olmalısın." Fahri bey de yanından ayrıldı. Murat, Melek gözden kaybolana kadar onu izledi. Tükürüğünü bile yutamayacak hale gelmişti. Annesinin akıttığı yaşları farkedince gözlerinde merhamet gitti.
"Sana onu sevdiğimi söyledim. Bunu aşağıda, odada, koridorda her yerde söyledim. Çok yazık! Ona yaşattığınız normal bir şey değil. Ve bunun en büyük suçlusu sensin." Bağırmıyordu ama sözleri yakıcı bir hal almıştı.
"Nasıl buna izin verirsin. Her defasında lanet olsun her defasında bunu yapıp nasıl beni düşünmezsin. Annelik vasfına mı güveniyorsun. Güvenme... O vasıf o odada yapılanlar yüzünden ayaklar altına alındı. Kimse yüzünden değil senin yüzünden."
***
Melek şirketten çıkınca eve geçip bir süre uyuduktan sonra akşam yemeğini hazırlıyordu. Hayri bey arkadaşları ile ikindi saatlerinde çıkmış yemeğe katılmayacaktı. Hızlıca bir şey hazırlayıp tekrar uyumak istedi. Yorulmuştu yarına dinç kalkmak istiyordu. Karnı fazla aç olmadığı için domates salatası yapmayı düşündü. Bütün malzemeleri tezgaha indirip yıkadıktan sonra kapı çaldı. Babasının işi erken bitmiş olmalıydı. Kim olduğunu sormadan kapıyı açıp şaşkınca baktı.
"Murat ne arıyorsun burada?
"Sana kaçtım."
"Ne? Sebep?" Kuşkuyla gözlerini bir süre uzerinde oyaladı.
"Anlaşmadan niye kaçıyorsun?"
"Vay be gerçekten kaçsam duyacağım sözler bunlar olacaktı. Bohcamla birlikte babamın evine de tekrar yollardın. Senden beklenir."
"Seni o evden üstünde damatlığın, davul zurna eşliğinde alacaktım." Dalga geçiyordu ama yüzü gülmeden söylemişti.
"Beni almayı hala düşünüyorsun yani. Buna sevindim." Elindeki kırmızı gülleri ona uzatıp,
"Nasıl olduğunu görmeye geldim. Hem baban ile de konuşuruz."
"Evde değil, gel içeri. Birlikte yemek yiyelim." Kapının önünden çıkıp geçmesine izin verip peşinden içeri girdi.
Mutfağa geçip hızlıca iki sandviç hazırlayıp masaya koydu. Murat da cam dolaptan iki su bardağı çıkarıp, damacanadan su koyarak yerine oturdu. Melek'den gözünü ayıramıyor bu duruma engel olamıyordu.
"Ne oldu? Aklına bir şey mi geldi?" dedi Melek, izlendiğini anlamamıştı.
"Aynı masada çok kez yemek yedik ama babanın evinde ilk defa seninle birlikte yemek yiyorum."
"Afiyet olsun."
"Sadece bu mu? Bu durum seninde hoşuna gitmiyor mu?"
"Murat biz evlenince anneni eve almayı düşünmüyorum. Haberin olsun." Bu konuyu eve gelirken çok düşünmüştü.
"Yaptıklarına pişman oldu ama bende almayı düşünmüyorum. Ona saygı duyuyorum ama aramıza koyduğu mesafe aşılamaz boyuta geldi. Sana bir şey soracağım." Melek gözlerini kıstı. Ne soracağını bekledi.
"Sabri'nin evi nerede? Onu da ziyaret edeyim." Melek hiç beklemediği için soruyu duyunca gözlerini devirerek bakıyordu.
"Ben senin kadar adını anmıyorum. Yeter ama senden haberi bile yok." Bu durum Murat'ı üzmüştü.
"Benden niye haberi yok." Umutsuzluğa kapılmamaya çalıştı.
"İyi ya işte kim olduğumu senin için ne ifade ettiğimi göstermek lazım." Kıskandığını belli etmedi ama acayip kıskanıyordu.
"Gerek yok. Bu tarz şeyler onun hoşuna gitmez."
"Umurumda olduğunu düşünmüyorum. Onun ne hoşuna gider ne gitmez ikimizi de ilgilendirmiyor. Sanki ona nikah kıyacağım. Konuşmak istiyorum, bizi bilsin istiyorum."
"Biz bizi biliyoruz, yeter. Konuyu kapatalım. Sabri'nin işleri başından aşkın." deyince Murat elindeki ekmeği masaya bırakıp sandalyeye yaslandı. Dişlerini sıkarak soludu.
"Sen nereden biliyorsun işlerinin başından aşkın olduğunu?"
"Konuşuyorum görünce." Murat başını arkaya doğru gerip başını ovdu.
"Melek sen beni delirtmeye mi çalışıyorsun. Ne görüşmesi güzelim."
"Aynı mahalledeyiz Murat, gördüğüm zaman tabii ki de selam vereceğim kötü bir insan değil. Seninle de görüşmesini istemiyorum konu kapansın."
"Bu görüşmeyi ertelemek, olmayacağı anlamına gelmiyor. Ben o adamla görüşüp konuyu kökünden keseceğim. Kimin sevgilisinden şans istiyor soracağım. Sende bu konuda itiraz etmeyeceksin."
"Ama itirazlar ediyorum. Sabri ile görüştüğünde farklı bir durum olmayacak." Murat'ın bu ısrarı saçma geliyordu. Sabri ile selamlaşma dışında sohbetleri fazla yoktu. Kısa sohbetlerinde de sadece konu Sibel ve Ahmet oluyordu. Melek, Ahmet'i affetmemişti ama iki sevgilinin haline de üzülüyordu. Affetmiş gibi yapmaktan başka çaresi yoktu. Sibel için bu kadarını yapmalıydı.
Ahmet iyi şeyler yapmamış olabilirdi ama sevdiği kadına bebek gibi bakıyordu. Kendini bildi bileli her zaman böyleydi. Fazla ilgiliydi, bunu belli etmekten hiç gocunmazdı. Sibel de ona karşı bitmeyen bir aşkı vardı. Kavgaları bile sakindi. Ahmet dışarıda kendi açtığı kaosu Sibel üzerinde hiç göstermemişti.
Melek kendi olayları yüzünden kestirip atmak yerine Sibel'in kalbini dinleyecekti. Hasta olup yataklara düşmesinden çok korkuyordu. Girdiği düşüncelerden kendini kurtarıp Murat'a tekrar baktı. Sabri konusuna bu kadar takılmasına gerek yoktu. Melek onu kalbinde bitirmişti. Bunun dönüşü olamazdı. Sabri ile tanıştırsa Murat'ın bir şey yapmasından korkuyordu. Yapardı, onu orada durduramıyor olma düşüncesi bile içini ürpertti.
"Melek!" Murat'ın sıcak sesiyle üzgün yüzünü silip tebessüm ederek ona döndü.
"Efendim."
"Beni seviyor musun? Her şeye rağmen karım olmak istiyor musun?" Gün geçtikçe yakışıklı olması haksızlıktı. Başını döndürüyordu. Murat kadar hislerini belli etmiyordu ama ona aşıktı. Bu kadar yakışıklı olmasını da sevmiyordu. Ayağa kalktı ama Murat da kalkınca bunun iyi bir fikir olmadığını anladı.
"Her yerde senin hayalini görüyorum." Yaklaşıyordu.
"Bence sen eve gitsen iyi olacak."
"Gözlerimi her kapattığım zaman sanki sen yanımdasın. Gözlerimi açtığım zaman da yanımda olduğunu görüyorum. Nefes aldığım, nefesimi tuttuğum sürece hep seni görüyorum." Melek, Murat'ın söylediği sözlerle mest olmuştu. Yaklaştıkça da ne yapacağını bilmez bir halde arkaya doğru adım atıyordu. Başını öne eğip yüzüne düşen saçları topladı.
"Melek, benim yanımda olman sana zarar verdiğini bildiğim halde senden vazgeçmeyeceğim. Bunu denedim ama olmuyor." Duvara yapışmıştı Murat arayı kapatıp alnına masumane bir öpücük kondurdu.
"Sende benden vazgeçme."
"Vazgeçmem. Asla vazgeçmem." Murat huzurla doldu. Dayanamayıp ters tepeceğini düşünse de dudaklarına kapandı. Uzun bir zaman sonra ilk defa temas etmişti. Vücutları fazlasıyla ihtiyacı varmış gibi titreyerek karşılık veriyordu. Melek ellerini adamın boynuna dolayıp dudaklarını iyice araladı. Sadece ona ait olduğunu düşünmesini istiyordu.
Elini beline götürüp bir süre gezip geri çekti. İleriye gitmek istiyordu ama kabul etmeyeceğini bildiği için dudaklarına büyük bir açlıkla iyice yapıştı.
"Yıldırım nikahı kıyalım mı? Arkasına hemen imam nikahı, seni babandan istediğimiz aynı gün nikah kıymamıza izin vermez. Söz, nişan derken altı ay götürür bizden. Gizlice yarın hemen kıyalım. Bu konuda çok ciddiyim. Beni de anlaman lazım." Nefes nefese konuştu. Dudakları konuşurken temas ediyordu ama bir parmaklık uzaklık vardı. Melek kendini o kadar kaptırmıştı ki ne demek istediğini anlamadı.
"Hı!" dedi gözlerini kırpıştırıp gülümsedi. "Öyle olmaz ki..." Kafası karışık gülümsüyordu. Murat eşsiz gördüğü gülümsemesine karşı kendini kaybedebilirdirdi. Aralarında ki mesafeyi iyice kapattı. Kendini ona yaslayıp burnunu öptü.
"Farkında değilsin ben neler çekiyorum. Senden önce bekleme süresi olacağını biri söylese inanmazdım. Alışkın olmadığım bir düzene girdim, kesinlikle pişman değilim. Ucunda senin gibi şaheser bir kadın olacak." Melek'in o asi tarafı böyle anlarda kayboluyordu. Cevap veremiyor duyduğu kelimelerle utanıyordu. Dudağını ısırdı ne yapacağını bilemez bir halde yüzüne bakmamaya çalışıyordu.
Kollarındaki kadının bu tatlı halini keyifle izledi. Yavas hareketlerle dudaklarını öpüp bıraktı. En son öpüşünde kadının alt dudağını ısırıp kendine doğru çekti. Melek onu engellemeden eşlik ediyordu. Bu durum saçma bir şekilde hoşuna gitmişti. Murat istese de öpüşmenin dışına çıkmayacaktı ama dudaklarından onu uzaklaştırmaya da şu zaman diliminde kimsenin gücü yetmezdi.
Melek, Murat için yağmur gibi bir şeydi. Ne şemsiye açana, ne de üstüne basana kırılıyordu. En kötüsü de başına ne gelirse gelsin sevdiği adamın yokluğunda çektiği kuraklık gibi bünyesine zor gelmiyordu.
____________
Yeni bölümde görüşmek dileğiyle Allah'a emanet olun. ❤❤❤
Bol bol BEĞENİ ve YORUM YAPARAK YANIMDA OLUN.
Diğer hikayelerime de göz atın, onlara da bölüm atıyorum. Belki seversiniz.🥹 Bence kesinlikle seversiniz.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
80.28k Okunma |
6.93k Oy |
0 Takip |
99 Bölümlü Kitap |