122. Bölüm
Yalives Doğan / Resmen Aşık / 62. Unutulan Gerçekler

62. Unutulan Gerçekler

Yalives Doğan
kambersizyazar

YORUM VE BEĞENİ BEKLEDİĞİMİ UNUTMAYIN. ❤❤❤

70 beğeni sonrasında önyazı iki gün sonra da yeni bölüm yayında olacaktır.

___________________

Melek artık Esila'nın sekreteri tamamen olmuştu. İyi anlaşıyorlardı. Murat ne yaparsa yapsın bu konuda eli kolu bağlanmıştı. Melek onunla çalışmak istemiyordu. Sevmediği için değil aksine çok sevdiği için böyle olmasını istiyordu. Aralarında gözle görülür kıvılcımlar, lavları ortaya çıkarmadan birisi dur demeliydi. Murat asla dur demezdi o yüzden Melek önünü kapatmak zorunda kaldı. İş yerinde ne kadar az görüşürlerse o kadar iyi oluyordu.

Üç arkadaş akşamları Sibel'in evinde buluşup her şeyi çekiştiriyorladı. En büyük konuları Salih'in Esila'yı gerçekten sevip sevmediği üzerine oluyordu. Sibel'e göre sevmiyordu. Hoşlantı vardı ama aşk yoktu. Melek'e göre de aynı şekildeydi. Esila ise tam tersini savunuyordu.

"Bana çok aşık. Bunu her şekilde hissediyorum."

"Sana aşık olmadığı zaman da, seni sevdiğini hissediyordun." Melek eline topladığı çekirdek çöpünü Sibel'in yanına aldığı tabağa koydu.
"Ona olan aşkına saygı duyduğunu düşünüyorum. Bu saygı Salih için sevgiye döner mi bilmiyorum ama, gözlerinde sanki aşk yok. Normal bakıyor. Bazen çok düz de bakıyor."

"Çünkü sevgisini gizlemeyi seviyor. Hem bu konuda hiç konuşmamış olsak da biz rolleri değiştik. Ben baskın olan taraf olduğum için, o sakin olan tarafa geçti. Gelinlikle evet diye bağırırken bu dediklerinize utanacaksınız."

"Çaçaron Esila'm biz utanalım, zaten hayatımızın yarısı utanmakla geçiyor. Yeter ki sen sevdiğin kadar sevil, tek taraflı aşkın içinde debelenme." Sibel kendi hayatına üzüldüğü kadar Esila'ya da üzülüyordu. Onu Melek kadar olmasa da artık çok seviyordu. Aldığı uyku ilaçları yüzünden hafif puslu gözlerini Esila'ya dikti.

"Dünyalar kadar çok seviyorum, kendimden bile çok seviyorum. Her şeyden çok seviyorum. Ekmek su gibi benim için. O da seviyor." Bu konuda çok emindi. Salih onu seviyordu.

"Allah der ki: "Kimi benden çok seversen, onu senden alırım. Onsuz yaşayamam deme, seni onsuz da yaşatırım. Bak bu dediğimi unutma. Esila, bu kadar çok sevmek iyi gibi durmuyor." Sibel arkadaşının gözlerinin içine bakıp bunu söylemek istememişti. Esila'nın aşkı ağır bir imtihanı getiriyor gibiydi. Normal sevmiyordu.

Esila boş bir şekilde bakıp kahkaha attı. "Bu kadar korkmayın kızlar. Kalbine yer edindim benden artık ayrılmaz."

****

​​​​​​Ulviye hanım şirkete kavgadan sonra hiç gelmemişti. Gelmek için uğraşmıştı ama Murat'dan o yumuşaklığı alamıyordu. Herkes ona sırtını dönmüştü. Fahri bey karısından boşanmayı düşünmediği halde sırf korkutmak için o bile boşanmak istediğini söz ile dile getirmişti. Bunu hak ettiğini biliyordu yine de zalimlik olarak görmesine engel değildi.

Odada Esila ve Melek bugünkü bütün dosyaları bilgisayar da kaydedip Fahri bey'e yolladı. Dünkü yaptıkları konuşmadan sonra Esila biraz kendini geri çeker diye düşünmüştü ama Salih onun ilk aşkıydı. Belki de abartıyorlardı. Dışarıdan aşık gibi davranmasa da ikisi birlikte olduğunda farklı davranıyor olmalıydı. Salih aşkını kimselere göstermeden yaşamak istiyor olabilirdi. Bu daha mantıklıydı.

Çalışma saati bitmeden Melek de sekreter odasına geçip masasının üzerini temizledi. Yarına temiz bulmak istiyordu. Göz ucuyla Murat'ın odasına bakıp gülümsedi. Öğle saatlerinde yemek yemişlerdi sonra hiç görmemişti. Sabah bir büfeden alıp masasına koyduğu derginin elli altıncı sayfası açıktı, bugün onuncu bakışını atıp yazıya dokundu.

Bu ay İş İnsanı dergisinin kapak fotoğraflarını Murat süslüyordu. İlham veren genç iş adamı olarak altı sayfa yer açılmıştı.

Şirket büyüdükçe Murat'ın ismi herkes tarafından duyuluyordu. Kıvrak zekası iş becerileri bir çok fırsatları şirketin önüne sermişti. Bİr hafta önce yaptığı anlaşma sayesinde önemli ölçüde yol kat etmişlerdi.

Dergideki bir sayfa özel hayatla alakalı sorulara ayrılmıştı. Evlenmek istediğini en yakın zamanda sevdiği kadını evliliğe ikna ederse bunu gerçekleştirmek istediğini açık yüreklilikle yazmışlardı. Murat isim verecekti ama Melek bu konuda taviz vermeyince sevdiği kadın olarak yazılmıştı. Melek elli altıncı sayfa en altta yazan diyaloğa bir kez daha baktı. Okudukça gülümsemesi yüzüne yayılıyordu.

"Murat bey, ilişkide sizi mutlu eden şey ne?"

"Aslında beni mutlu eden şeyin tamamı o zaten. Başından itibaren herkese karşı hep açık sözlüydü. Sevmediği şeyi de sevdiği şeyi de bana söylemekten hiç çekinmedi. İnatçıydı ve bu uğurda benim gerçek kimliğimi öne çıkardı. Bu aşkın dinamiği onun elinde, ben sadece ona uyumlu olmak için çaba harcıyorum. İşe yarıyor ki, o mükemmel kadın beni sevmeye devam ediyor. Birçok defa söyledim yine söylüyorum onu çok seviyorum." Dergiyi kapatıp çantasına koydu. Hatıra olarak saklayacaktı.

Murat'a gideceğini haber verip eve geçmeliydi. Hızla odasına girdi. Murat bir yandan elindeki dosyayı inceliyor bir yandan bilgisayardan dosyadaki boşluklara bakıyordu. Kaşları yorgunluktan çatılmış, saçları dağınıktı. Rahat kıyafetler giymeyi seven bu adam bugün toplantısı oldu diye gömlek giymişti. Fazla yakışıyordu, gömleğin içinde her şekilde fazlaydı. Üzerinde ki siyah gömleğin kolları kıvrılmış, önden iki düğmesi açıktı. Kavruk bir teni vardı. Melek kapıya yaslanıp o fark edene kadar onu izledi. Mavi gözleriyle uyumlu kıvırcık saçları bugünlerde daha dalgalı duruyordu. Teni fazlasıyla cezbediciydi. Dosyada ne görüyorsa mimikleri oynuyor kalem ile dosyaya bir şeyler yazıyordu.

"Otur artık yorulacaksın. Oturarak da beni izleyebilirsin." Melek utanarak dudaklarını bastırdı. Fark edilmediğini düşünüyordu.

"Geldiğimi nasıl anladın?" Utandığını belli etmeden karşısında ki tekli berjere oturdu. Masaya dirseklerini yaslayıp ellerini çenesinin altına koydu.

"Güzelim masadan yansıman gözüküyor." Burnuna hafifçe dokundu.

"Filmlerdeki gibi parfümün burnuma geldi. Topuklu ayakkabının sesini tanıdım gibi sözler söylesem yalan olur. Her zaman spor ayakkabı giyiyorsun. Yere kedi gibi basıyorsun. Bu konuda fazla sessizsin. Alerjin yüzünden koku sürmüyorsun. Benimde işim çok zor. Varlığını hissetmek için gözüm ya kapıda ya da masanın yansımasında." Kendi haline üzülüyormuş gibi somurttu.

"Hiç oyalanmadan eve gitmem lazım." Onunla saatlerce konuşurdu ama şu anda müsait değildi. Yüzleşmesi gereken birisi vardı.

"Hiç seni oyalamadan sarılmam lazım." Arkasından boynuna sarılıp saçlarını öperek geri çekildi.

"Annen nasıl?" Bunu sormamak için direnmişti. Hayatında Ulviye hanımı istemese de kötü bir şekilde sırtını dönmekte istemiyordu.

"Bilmem. O günden sonra yüz yüze görüşmedim. Telefon ile arıyor ama açmıyorum."

"Bence..."

"Bence'nin devamını bir süre devam ettirme. Annem hata üstüne hata yaptı. Bazen kangrenli kolu tedavi edemiyorsak kesmek lazım. Sağlıklı bir ilişki de annemin açtığı sorunlar olmamalı. Kendini düzeltmek için çaba harcamayacaksa uzaktan izlemesi herkes için daha iyi." Karşısında ki koltuğa oturdu. Ellerini avuçları arasına alıp öptü.
"Boşver bunları. Hadi nereye gideceksen geç kalma!" Ayağa kalkıp asansöre doğru yürüdüler.

"Melek bugün aklıma ne geldi. Geçenlerde beni kaçırmak istedin ben sana kaçmadım ya üzüldün mü?" Melek gülmemek için kendini zor tutuyordu. Öyle bir şey olmamıştı. Tam tersi olmuştu. Murat onu eve bırakırken 'kaçalım mı' diye sormuş hayır cevabı alınca da evine bırakmıştı. Evet deseydi hiç düşünmeden kaçırır aynı gün evlenirdi.

"Evet ya öyle bir şey yapmıştım." Murat'a ayak uydurdu.

"Ben düşündüm taşındım sana bir şans daha vermeye karar verdim. Bugün benim evden, beni kaçıra bilirsin."

"Bak bu iyi fikir." Elini bırakmadan ona doğru dönüp geri geri yürüdü.
"Alnına sürdüğüm lekeyi temizlemem lazım. Fahri babanın kucağına bebek verdik mi bizi affeder. Mirastan mahrum da bırakmaz." Parmaklarıyla yanağını kıstırıp makas alarak parmaklarını öptü.
"Birkaç güne seni kaçırırım yağız oğlan. Ben seni kaçırana kadar kendini koru."

"Merak etme!" Murat her zaman konuşmayı başlatan taraftı ama Melek'in ona eşlik etmesini çok seviyordu. Saatlerce birlikte konuşup onu dinlemekten hiç sıkılmadan yaşaya bilirdi. Melek de her şeyi seviyordu.

Dudaklarına masumca bir öpücük kondurup sevdiği kadını asansöre bindirip kalan işlerini halletmek için ofisine gitti.

 ***

Melek otobüste Sabri'e mesaj atıp Ahmet'i küçükken oynadıkları parka yollamasını istedi. Ahmet'in telefonunu önce engellemiş ertesi gün sildiğinden Sabri'ye mesaj atmak dışında başka çaresi yoktu.

Sibel birkaç gündür uyuyamadığı için ilaç kullanıyordu. Bu durum herkesi korkutmuştu. Sibel uykuyu fazlasıyla severdi. İki gün yataktan kalkma deseler kalkmaz uyurdu. Kolay uykuya dalan birisi için uyku ilacı kullanmak herkesi tedirgin etmişti. Ahmet'i unutmak için kendisi ile verdiği savaşı kaybediyordu. Böyle giderse daha kötü hasta olacaktı.

Otobüsten inip koşar adımlarla parka yürüdü. Uzun bir aradan sonra ilk defa Ahmet ile karşılaşacaktı. Parka girmeden ağaçtan düşen ince uzun bir dalı alıp içeri girdi. Ahmet kısa turlar atıyor Sabri bankta oturuyordu. Havanın soğuk olması da parkta çocuk olmamasını sağlamıştı. Melek'i ilk gören Sabri oldu. Hızla ayağa kalkıp gülümsedi. Ne yapacağını da bilmiyordu.

"İt herif benim arkamdan kuyu kazarsın ha!" Elindeki ince ıslak dalı havaya kaldırıp koşmaya başladı. Ahmet de dayak yiyeceğini anlamış gibi arkasına bakmadan parkın içinde koşuyordu.
"Melek çok pişmanım."

"Ulan benden az dayak yemedin diye mi Sabri'ye öyle konuştun? İntikam mı aldın hayvan herif!"

"Bende bilmiyorum Vallahi de bilmiyorum niye öyle yaptım." Koşmaya devam ediyorlardı. Melek bir ara durup ağaca elini bastırıp eğilerek nefes aldı, çok yorulmuştu. Ahmet de elleri dizlerinde Melek'in sıradaki taktiğini izliyordu.

Küçükken de dövmeden bırakmazdı. Günlerce kovalar o dayağı atardı. Ahmet bugünün geleceğini telefonla konuştuğu andan beri biliyordu. Dayak yemeden önce yorarsa dayağın şiddeti azalırdı. Koşmaya devam ederken çimen ile yürüyüş yolun arasına daldı. Hafif ıslak çimlerin siyah kundurasına yaptıklarına bakıp bıkkınlıkla arkasına döndü.

"Döveceksen döv. Kazık kadar adamı dövmek istiyor gibisin. Pişmanım diyorum Allah'ın her günü pişman olduğumu söylüyorum." Farklı bir taktik denedi. Bu şekilde duygusal yaklaşırsa belki vurmaz diye düşünürken Melek beş parmağını ensesine geçirince dizleri üstüne düştü. Böyle konularda Melek çok duygusuz olabiliyordu. Elindeki dalı öfkeyle sırtına vurup saçlarını arkaya doğru çekti.

"Kazık kadar adam kuyumu kazarken düşünecekti." Sabri müdahale etmeden uzaktan izliyordu. Çocuklukta öğrenmişti, Melek sinirli olduğunda çok sevdiği birini bile gözü görmez dayağın yönünü ona çevirirdi. Ahmet dayağı fazlasıyla hak etmişti. Kendisi de hak ediyordu.

Konuşmadan, gerçekliğini doğrulamadan sevdiği kadından kaçmıştı. Ahmet'in komik ama acı dolu yalvarışları on dakika sonra Melek'i durdurdu. Ahmet kendini bildi bileli belli etmese de ondan korkuyordu. Eliyle kulağına yapışıp öfkeyle soludu.

"Yemin ederim, Sibel'in canını minnacık sıkarsan iki elim yakanda olur. Sibel acısını çok çabuk belli eder. Hata yapmayacaksın akıllı olup dikkatli davranacaksın."

"Tamam vallahi tamam. Kulağım vucudumu terk ediyor o kadar çekme!" Acı yakarışları başını yediği beş parmakla kesildi. Karşılık veremiyordu ne yapsa da haklıydı.

"Hep gözüm üstünde olacak. Evli, saçma işlerle uğraşmayan bir adam olacaksın anladın mı?

"Ne? Evlenmek için izin verdin mi?" Kulağı acıyordu ama Melek'e yaptığı kötülüğün hıncını almasını da istiyordu.

"Sibel için sessiz kalacağım. O salak kız senden ne yazık ki vazgeçmiyor. İyice de hasta oldu beni çaresiz hissettiriyor. Ama en küçük yanlışında kimse seni benden alamaz." Elini hızlıca çekip çimenin üstünden çıkıp yola geçti. Ahmet de kulağını ovalayarak peşinden gitti.

Şimdi bankın üstünde üçü de oturmuş eskiden sırayla bindikleri kırmızı salıncağa bakıyordu. Küçükken rengi yüzünden çok kavga ettikleri salıncak o canlı rengini soldurmuş eskimişti.

"Bu salıncakları boyamak lazım. Yarın müsait olan muhtara söylesin. O da kime müracaat edecekse etsin." Melek en kenarda oturmuş konuşurken iki adam başıyla onayladı. Bir süre daha sessizce oturmaya devam ettiler.

Yine sessizliği Melek bozmuştu.
"Sabri seninle biraz konuşalım mı? Eve doğru giderken sohbet edelim." Bugün bu konuları konuşup kapatmak istiyordu.

"Olur bende seninle konuşmak istiyordum." İkisi ayağa kalktı.

"Telefonda seni bulursam engelini açacağım. Benimle konuşmadan Sibel'e evliliği yumurtlama." Başıyla tamam dedi Ahmet, oturmaya devam etti. Hala evleneceğine inanamıyordu.

İkisi yine eskisi gibi aynı yolu yürüyordu. Sabri her zaman Melek ile evleneceğini mutlu olacağını düşünürdü. Terk ettiği güne kadar başka bir şey aklına gelmemişti. Onun yanında fazla mutluydu. Ne yaşarsa yaşasın gülümsemesi yüzüne yayılıyordu. Her zaman el ele yürüdükleri sokakta yabancı gibi yürümek Sabri'yi üzüyordu ama bu durum onun suçu olduğunu kabul ediyordu. Melek en günahsız olan taraftı.

"İş bulabildin mi nasıl gidiyor?" Normal bir sohbet işleri daha anlaşılır kılardı.

"Buldum çok şükür. Maaşı da iyi bize yeter." Her zamanki gibi ailesinin gelir gideri yine ona kalmıştı. Bu duruma ne kadar üzülse de elinden bir şey gelmiyordu. Babası çalışmak istemiyordu. Annesi de iş beğenmiyordu. Erkek kardeşi girdiği işte kavga çıkarınca çıkarılmıştı. Omuzlarında ki bu kadar yüke rağmen doğrulmadan taşımak istemesi Melek'i çok üzüyordu. Ailesi Sabri'nin yaşadığı şeyleri duymuyor görmüyor, görse bile gözlerini kapatıyordu.

"Beni affede bilecek misin? Bize konuşma şansı bile vermedim. Her gün kendime gitmeden önce sana sorsam değişir miydi demekten yoruldum."

"Geçenlerde kapıma geldiğinde birini sevdiğimi söylemiştim hatırladın mı? Ben onunla ciddi düşünüyorum." Sabri başını üzüntüyle salladı.

"Ahmet'e bu şansı verdiysem sana da vermem lazım. Ben sizi affetmedim ama affetmiş gibi davranmak çokta zor değil. Bir süre sonra belki tamamen affederim ama şimdi değil. En zor zamanımda çekip gittin. Bende bıraktığı etki sarsıcıydı. Gözünüzde güçlü görünüyor olmalıyım ama değildim. Annem ile senin yokluğunu unutmak için ağzıma sürmem dediğim içkiyi içtim sayısız kez. Desteğine ihtiyacım vardı ve sen o desteği vermek yerine bana sırtını döndün." Bu konuşma bir gün yapılması gerekiyordu.

"İşe yaramaz pisliğin tekiyim."

"Bu konuda sana hak veriyorum." Gülümseyerek karşılık verdi.

"Sibel ile Ahmet olursa ikinize birden katlanmam lazım. Sizi affedene kadar fazla gözüme batmayın." Bu konuda ciddiydi.

"Dikkat edeceğimden emin olabilirsin. Hakkını helal et. Biliyorum bir gün sana yaptığım şeyin acısı çıkacak. O zaman seni daha iyi anlayacağım." Melek asla böyle bir şey olmasını istemezdi. Sabri mutlu olmayı hak ediyordu.

"Senin hep mutlu olmanı isterim. Ailenden alamadığım sevgiyi eşinin vermesini isterim. Karın biraz fena olursa iyi olur. Ailen üstünden geçinmeyi bırakır." Sabri ailesine hayır diyemiyordu. Hayır demek istiyordu ama hırsızlık yapacaklarını düşündüğü için elinde ki paraya kadar onlara veriyordu.

"Ben öyle bir kız tanıyordum ama kaybettim."

"Tanıdığın kız senden çok önceden uzaklaştı. Ben başka birine aşık oldum. Onunla evlenmek isteyecek kadar onu seviyorum."

"Onun niyeti ciddi mi?" Başıyla evet dedi. "Senin için savaşmak isterdim."

"Sen savaşı gittiğin gün kaybettin. Kendi hayatın için savaş, eski bir arkadaşın olarak hep yanında olacağım. Ayağın takılıp düştüğünde dalga geçip eğlenecek arkadaşlara da ihtiyaç var. Benim gibi..."

Akşamın ilk saatlerinde yürüdükleri yol küçük bir yüzleşme ile ilerlemişti. Melek önüne bakmalıydı. Onlara olan kırgınlığı en çok kendisine zarar verdiğini biliyordu. Artık o kırılgan kadın yoktu. Güçlüydü. Affetmeyecek kadar zayıf bir durumda değildi. Kin gütmezdi, aptalların işi olduğunu düşünürdü. Kapısının önüne geldiğinde Sabri ile vedalaşıp içeri girdi.

***

Birkaç gün sonra

"Hadi kıçını kaldır. Sibel, görücü bana değil sana gelecek. İnadı bırak kalk şu koltuktan." demesiyle Serpil hanım çiğköfteyi yoğurmaya devam etti. Sabahtan beri temizlik, yemek yapmaktan canları çıkmıştı. Tezgahın üstünde pastaneden aldıkları kurabiye evde yaptıkları havuçlu kek, soğansız, kıymalı börek dizilmişti. Sarmalar ocakta pişiyor çiğköfte de yoğruluyordu. Serpil hanımın bütün yorgunluğuna rağmen Sibel'in televizyonda bol tartışmalı program izlemesi yanında ki tahta kaşığı yere vurmasına sebep oldu.
"Gözün kör olmasın kız, kalk diyorum sana."

"Bana ne! Onlar eve adım attıklarını gördüğüm gibi söyleyeceğim, akraba evliliğine karşıyım..."

"Kız ellerim salçalı olmasa saçını başını yolup bırakacağım. Amcanın, karısının, kardeşinin, eşinin teyze oğluymuş. Bizim memleketli bile değil ne akrabası. Allahım aklıma mukayyet ol."

Sibel, burnunu dikleştirip sırtındaki yastığı yere fırlattı.
"Akraba evliliğine karşıyım diyorum."

"Kız yeni topladım, evleri bozma! Baban gelsin hele!" diyerek salçalı parmağını tehdit edercesine sallamaya başladı.

Melek, ağzına koca bir eşarp bağlamış gözleri çamaşır suyundan kızarmış sersemleyerek tuvaletin kapısını açmasıyla mutfağa koşması bir olmuştu. Eline geçen ilk bardağa arıtmadan su doldurup içerek nefes aldı.
"Ahh canım çıktı. Serpil teyze tuvalet artık mis gibi kokuyor." diyerek sırıttı.
"Başka iş varmı?"

"Tövbe haşa, şu domuzu doğru düzgün giyinmesini sağla." dedi ağzını yarım açıp bir şeyler daha söyleyecekken sustu.

Sibel, annesi ve Melek'in düşünce tarzını anlamıyordu. Sabah ezanı okunduktan bir saat sonra herkes uyurken Melek eve gelmiş geceden beri temizlik yapan Serpil hanıma yardım etmişti. Ahmet'le barışmak için bütün yolları kendi kapattığının farkında olsa da canı yanıyordu.

Sevdiği adamı istemediği kadar başka adamında koluna girmesine tamamen karşıydı. Melek'i yanına çağırıp odasına geçti. Kapının kilidini kapattığı gibi Melek'i yatağa atmış üzerine çıkarak saçlarını karıştırdı.
"Sana plan yapalım derken kurbanın ben olacağımı söylemedim. Birde beni düşünmeden görücü işine yardım ediyorsun. Çabuk adam akıllı bir şeyler düşün. Onlar buraya gelmeden bir şeyler yapmamız lazım. Ben evlenmem!" Üzerinden kalkıp sarı çiçekli halıya oturdu. Melek yatakta saçları dağılmış gülüp duruyordu.
"Hadi hazırlan iki saate görücü gelir." demesiyle Sibel şaşkınlıkla yatağa tekme attı.
"Seni gebertirim. Manyakkk! Ben ne diyorum, sen ne diyorsun, evlenmem." Ne dediyse Melek başka bir kelimeyle kafasını karıştırmıştı. En sonunda nasıl olduğunu anlamadan kiyafetleri giymiş aynada hafif bir makyaj yapıyordu.

Saçlarını toplayıp kıyafetine baktı. Bileklerinin üç parmak üstünde sade balon kollu, krem rengi bir elbise giymişti. Kendisi bile almamıştı. Erkek tarafı göndermişti.

"Bu kadar hazırlık yaptınız, yinede hayır diyeceğim. Hayır, hayır, hayır tek kelime bu..." Odadan çıkıp annesine giydiklerini homurdanarak gösterdi. Serpil hanım, kızına nazar duasını okuyup alnından öptü.
"Çocukla hangi odada görüşeceksiniz?"

"Benim odamda. Yatağımın üstünde" dedi kahkaha atarak, niyeti şaka yapmaktı ama Serpil hanım ciddiye almış odanın durumuna bakmıştı.
"Olur."

"Olur mu? Yok artık! Anne tek başına görüşmek yok. Gelenlerin ellerini öperken beni görürler o kadar." diye cemkirdi.
"Zaten geldikleri gibi gidecekler. Kızın görüştüğü başka biri var de..."

"He he he derim. Kafadan seni verdik adam almazsa para teklif edeceğim." diyerek kızının şaşkın bakışları arasında mutfağa geçti.

"Ya niye apar topar evleniyorum ben. Kafayı yiyeceğim."

Evdeki son düzenlemeleri yaptıktan sonra yakın akrabalar da yerlerini almıştı. Sibel, korku filmi izler gibi olan biteni izliyordu. Aile arasında olacak bir şeyin bu denli büyümesi hoşuna gitmemiş. Melek de kendi kıyafetlerini giymek için eve gidince tek başına kalmıştı.
"Ahh Melek ahh! İnşallah Ahmet'e ders vereceksin diye benim başıma çorap örmüyorsundur." dedi kendi kendine... Melek kimsenin ruhu duymadan onu evlendirirdi

****

Hayri bey, kızının jilet gibi ütülediği çizgili gri gömleği yavaşça üstüne geçirip, pantolonunu bekledi. Altında beyaz donunda başka bir şey olmadığından üşümüştü. Melek, uzun gelen pantolonun paçalarını eliyle telledikten sonra işi bitmiş koltuktan kalkarak babasına uzattı.

"Baba, sen hemen giyin. Sonrada damadı ara dışarı çıksınlar. Hep birlikte Sibel'lere geçelim." Koşarak kıyafetlerini giymek için odasına geçti. Ütülü bir şekilde askıya astığı kıyafeti özenle yatağına indirdi. Saçlarını sabahtan örgü yaptığından fazla kabarmıştı. Kapıyı yarım açıp babasına seslendi.
"On dakika sonra ara. An itibariyle saçlarım beni benden aldı."

Saçlarını düzleştiriciyle yapmaya başladı. Beş dakika içinde istediği şekle gelmese de idare edebilecek düzeye yetişmişti. Kıyafetini giyip aynada ki yansımasına baktı.

Kabardım, kabaracağım diyen saçları harici iyi görünüyordu. Yatağının dibindeki komidinin içinde saç düzleştirici kremden alıp saçlarını yedirdi. Şimdi daha iyi olmuştu.

Giydiği siyah elbiseyi Esila ödünç vermişti. Dekoltesi omuzları hariç yok olması hoşuna gitmişti. Boşuna bir masraf yapmak istememesi yüzünden giydiği elbiseyi çok sevmişti. Esila'nın bacak boyu daha uzun olduğundan uzun gelse de Melek'in vücuduna cuk oturmuştu. Esila da gelmek istemişti ama bir gün önce Sibel ile yine kavga ettiğinden yemin edip gelmedi. Sadece Esila değil Sibel de ' eğer gelirsen ölümü gör tövbesi geçmez.' demişti. Kendi yeminini bozabilirdi ama Sibel'i ölü görmek istemiyordu. Melek ile her an mesajlar da durumu öğreniyordu.

Odadan çıkıp babasının önünde dönüp durdu.
"Nasıl olmuşum? Baldız gibi duruyor muyum? Güzel, alımlı ve baş belası..."

"Duruyorsun." diye çizgilerle dolu yüzünü gülümseterek esnetti. Sonra aklına gelen soruyla huzursuzlandı.
"Sibel'leri istemek için benim gelmem nasıl olur bilmiyorum. Ayıp kaçar gibime geliyor."

"Aman baba, Arif amca istedi sende kabul ettin. Düşünecek ne var." Kapıyı açmadan ayakkabılarını giyip açtılar. Sokağın başında ellerinde çiçek, çikolata ile sohbet ederek gelenlere el sallayarak yanlarına gitti. Arif bey'le Cemile hanımın elini öpüp, önlerinden çekildi. Toplam yedi kişi gelmişlerdi. Hepsiyle el tokalaşması bitince damat'ın önünde durdu.
"Damat bey, seni görünce midem ayağa kalktı." diyerek çenesini dikleştirip gözlerini çikolatayı tutan Sabri'ye yöneltti.
"Seni de mi peşinden sürükledi? Gelmezsin diye düşünüyordum. Armut kafalı Ahmet kendi başına iş çıkarıyor!" Kıkırdayarak Ahmet'in elinden çiçekleri aldı.
"Gidene kadar ben taşıyayım. Ne biçim çiçek almışsın."

"Sibel'in en sevdiği çiçek." Geri almak istedi ama Melek omuzlarını kaldırıp indirince vazgeçti. İstese de alamazdı.

Melek, kaç gündür Serpil hanım ve Cemile hanım arasında mekik dokuyordu. Cemile hanımın söz atıldı diye kesin bir tavırla hayır dediyse de Melek neden bu hale geldiklerini en ince ayrıntısına kadar anlatınca Sibel'e hak vermişti. Oğlunu da iyi bir dövmüştü. İki anneden de tamam sözlerini alınca, eşlerine danışsınlar diye bekledi. İki taraftan da olumlu yanıt gelince üçüncü iş olarak Ahmet'e nasıl olacağını anlatmıştı. Tabii önce iki mahalle boyu eline ne geçtiyse attıktan sonra...

Arif bey, ileri derecede koah hastalığı yüzünden trakeostomi işlemi yapılmış. Nefes alması, konuşması çok zor olduğundan büyük olarak Hayri bey'in gelmesini bizzat rica etmişti. İki aile tarafından sevilip, sayılan biriydi.

Hayri bey, Sabri'ye sadece başıyla selam verip en önde duran arkadaşının yanına geçti. Şimdiye kadar kaç kere yüz yüze gelseler de Hayri bey başını kaldırıp hiç konuşmamıştı. Genç adam başını dikleştirip Melek'e yaklaştı.
"Baban beni affetmeyecek."

"Dengesiz Ahmet'in yaptığı her şeyi anlattım. En büyük suçun senin olduğunu düşünmekten kendini alamıyor. Ahmet ile de konuşmuyor Arif amca sayesinde burada."

"Terk etmemeliydim. Söz verdiğim halde ailemi karşıma alamadım. Bir şansım daha olsa her şeyin..." Melek, Sabri'nin sözünü tamamlamasına fırsat vermeden Ahmet'in yanına geçti. Bu konunun ilelebet kapanmasını istiyordu. Genç adam yıllardır sevdiği kadının, arkadaşı olarak görmek dışında bir duygusu olmamasına hak veriyordu. Yüzlerce sözler vermiş tek bir tanesini tutmuştu. Onu daha halen sevdiği ve sevmeye devam edeceği üzerine verdiği sözdü. Önünde en büyük engel Melek'in ucundan dahi olsa onu sevmemesi ve başkasına kalbini vermesiydi. Tek istediği kendi yaptığı hataları başka bir erkeğin Melek'e karşı yapmamasıydı. Sevdiği kadını, her koşulda seven bir erkek görürse savaş vermeyecekti.

Ahmet, tedirginlikle Melek'in elinde tuttuğu çiçeklere baktı.
"Çiçeklere zarar gelmezse sevinirim. Kır çiçeklerini çok zor buldum."

"Niye yalan atıyorsun? Bizim parka geçen belediyeden gelen adamlar dikmişti. İsteyenlere bir iki tane fidesini bedava verdiler. Parklardan yolup beni mi kekliyorsun?" Ahmet papyonunu düzeltmek için elini kaldırınca Melek tamamen yanlış anlayıp çiçeği Ahmet'in kafasına vurdu. Birden herkes arkasına dönmüş ne olduğuna bakıp yürümeye devam ettiler.
"Elimi sana kaldırmadım sana vurmak aklıma gelmez. Çiçeği mafettin, katlettin insafsız..." dedi çiçeği alırken Melek gülmemek için dudağını ısırıyordu.

"Elini öyle kaldırınca sandım..." Sabri'nin arkasına geçip daha fazla kendini tutamayarak güldü.

"Yolunmuş tavuk oldu çiçeğim. İnsan biraz kibar olur. Elimi kaldırdım diye hurra saldırıya geçiyorsun." Melek halen saklandığından yüzü görünmesede sesini iki adamın duyacağı şekilde yükseltti. Daha fazla sinir etmek tek istediğiydi.
"Damat Ahmet, senin bencil, kuru sıkı kişiliğin aksine ben mantıklı ve idealleri olan biriyim." Saçlarını eliyle havalandırdı.
"Üstüne birde, gelene geçene kibar olursam." Elini çenesinin altına yerleştirdi.
"Kibarlığı gerçek manada hak eden kişilere haksızlık olmaz mı?" Ahmet, arkadaşının arkasına saklanmış kızın yanına yaklaşıp çiçeğe bakarak,
"Tabii ki, karakterinde milim oynama yapma. Aman ha, yer yarılır, gök kararır." dedi, tek elini cebine koyup yarım gülümsemeyle baktı.
"Çiçeğe dikkat et. Beni tam olarak affetmesen de bu kadarını yaparsın. Kapıda bana vereceksin bende Sibel'e uzatacağım."

Kapının önüne geldiğinde Melek, zile basmadan yalvaran bakışlarla resim çekmek istediğini Arif bey'e söyledi. Hayri bey, bu konularda müsamaha göstermezdi ama toplum içinde kızını rencide de etmezdi. İzni koparınca telefonu çantasından çıkarıp yoldan geçen birinden rica ederek herkesi kapının önüne dizdi. İlk başta yaşlılar sonra orta yaşlılar en arkada da sağ ve solunda Ahmet ve Sabri ortada da çiçeği olabildiğince yukarı kaldırıp Melek gülümseyerek çekildi.

Zile basıp beklemeye başladılar. Kapı on saniye gibi kısa bir sürede açılmıştı. Vermeyeceğim demişti ama elindeki çiçeği Ahmet'e verip kaşlarını çattı. "Gözüm üstünde." Merdivenlerden yukarı çıkarken en az Sibel kadar heyecanlıydı. Arkadaşına büyük bir sürpriz olacaktı. Yirmi, otuz civarı ayakkabıların arasına kendi ayakkabılarını koyup tek tek içeri girdiler. Sibel, kapının kenarında başı olabildiğince yere eğmiş ağlamamaya çalışıyordu. Burnuna gelen kır çiçeklerinin kokusunu yengesinin belini mıncıklamasıyla bertaraf etmişti. Başını mahzun bir tavırla kaldırıp gözlerini kırpıştırdı.
"Ahmet! Melek!"

"Gelin hanım, damat bey bu çiçekleri sana aldı." dedi Melek dil çıkararak Sibel'e sarıldı.
"Sana dedim bu kadar zayıf olma hasta etme kendini. Senin yüzünden bu adamın baldızı oldum."

"Çok kötüsün hemde çok, çok..." diye hıçkırarak odaya girdi. Ahmet, sevdiğini tanıdığından mutluluktan böyle davrandığını biliyordu. Rahat bir nefes alıp erkeklere ayrılan yere geçtiler.

Serpil hanım, kızının bağdaş kurarak oturduğu yatağın demirini tutup izledi.
"İstemiyorsan hayır deriz olur biter."

"İstiyorum ama utanıyorum. Melek onun yüzünden ayrıldı. Kabul ettim diyelim nasıl kardeşim dediğim kızın yüzüne bakarım."

"Ben Melek'i çağırayım birde onunla konuş." diyerek odadan çıktı. Dakikalar sonra Melek telefona çektiği fotoğrafı sosyal medyaya yükleyerek içeri girdi.
"Yemin ederim çok güzel çıkmışız. Sürpriz hoşuna gitmedi mi? Kaç gündür uğraşıyorum." dedi yatağa oturup. Sibel, arkadaşının omzuna yaslanıp sessizce ağladı.
"Benim için üzüldüğünü söyleme sakın. Ya büyük planlarım var dedim sana... Seni istedikten sonra dört adama haber verdim kuytu köşede kıstırıp bir güzel dövecekler."

"Ne!" Gözleri ağlamaklı oldu.

"Şaka! Bu kadar duygusal değildin. Böyle yaptığın için sana kızamıyorum da. Ben onu affetmedim ama seni de bu kadar üzemem. Çok narinsin hemen hasta oluyorsun. İçimde bazı şeyleri köşeye kaldırıp yerine koydum. Yaşamak istediğin hayatı ben kimim ki elinden alayım." demesiyle Sibel yaşlarını silip sıkıca sarıldı.
"Teşekkür ederim. Bende diyorum neden herkes görücü konusunda bu kadar mutlu."
"Bu kadar savunmasız gösterme o adama kendini. Biraz omuzlarını dikleştir." Omuzlarını ovup gülümsedi.
"Hadi içeridekileri bekletmeyelim."

*******

Akşam üzeri kulüp iyice konuklarla dolup taşmış bir şekilde beş garson iki barmenle arayı açmamaya çalışıyordu. Hakan da dışarıdaki korumalara bilgiler verip içeriye girmesiyle keyifle sırıttı. Her zamanki gibi fazla kalabalıktı.

İçki ve küçük kaselerde kuruyemiş servisi bütün masalara yapılmış. Dj'in çaldığı yabancı, türkçe müzikle ortamın rengi ve hareket dozları yüksek seyrediyordu. Hakan başını kaşımak için elini saçlarına götürmüştü ki, Esila'nın kapıdan değişik dans figürleri yaparak girmesiyle el salladı. Bu kızın kendini rezil etmeyi sevmesine anlam veremiyordu.
"Nasıl gidiyor? Gelmeyeyim dedim ama evde ki kahrolası dizi yarım saat sonra bir saatlik reklam oluyor, daraldım. Yarın şirkette devamını izlerim." dedi ellerini alkış tutarak havaya kaldırdı.

"Yavrum eğlenirken birisi seni rahatsız ederse bana haber ver. Ağzına s*çıp def ederim. Keyfine bak sen. Arada yanına gelirim." Saçlarını okşayıp gözleriyle onu izledi.
"Tamamdır ortak! Mükemmel şarkı. Dans edip geliyorum. Biraz kurtlarımı dökeyim." diyerek piste geçip müziğe ayak uydurmaya çalıştı.

Hakan, önüne dönmüş sipariş verilen içkileri masalara dağıtıyordu. Beş dakika sonra kapıdan şimdi de Murat burnu havada girmişti. Hakan'ın yanına geçerek erkek selamlaması maiyetinde yavaşça yumruğunu geçirdi.
"Canım sıkkın, boş masa bulursam oturacağım. Sende işin bitince gel iki lafın bütün kemiklerini kıralım." dedi, piste bakarak gözlerini kırpıştırıp başka tarafa döndü.
"O dans ederek boynu kopmuş gibi kendinden geçen Esila mı?" Gözlerini kocaman açıp piste tekrar baktı.
"Bu kız şaka gibi. Gözlerimden özür dilerim bu manzarayı gördüğü için."

"O senden önce geldi sakın kov deme." Hakan'a dişlerini göstererek tısladı. Elindeki tepside olan içkiyi içti.
"Erken gelse ne yazar. Kov demiyorum deli gibi de dans etmesini durdur. Onu tanımayan biri kur yaptığını düşünecek."

"Kardeşim öyle bir şey olursa o adamın gözünü çıkarırım. Bugün sizde kavga etmeyin. Benim kulübümde olmaz. Sen onunla, o seninle ilgilenmesin tek çıkar yol bu."

"Ona söyle inadını biliyorsun. Salih'e böyle değil ama abisine inadı Çin Seddi gibi."

"Esila senin kardeşin. Ne yaptıysa çaresizliğinden olduğunu biliyorsun. Biraz hoşgör, Melek'e olanlardan sonra zor biliyorum." Hakan, Murat'ın izinsiz içtiği içkinin aynısını barmenden tekrar isteyip masaya başka götürdü.

Murat görmemezlikten gelerek boş masaya geçti. Melek'in yaralandığı gün bir şeylerin ters gittiğini düşünmeye bir hafta önce başlamıştı. Herkes gerçekleri bilmiyorsun diyordu. Esila'ya söylemese de birkaç araştırma yapmıştı. Kiralık katili yakaladıktan sonra çantasındaki ajandasına bakmayı şimdiye kadar hiç düşünmemişti. Yüzlerce kişiyi öldürmüş bu katilin yazdığı notlarda Esila Altun kalbine zarar gelmeden ölüme yaklaştırılacak yazıyordu. Anlamadığı bu yazıyı Hakan'a sordu. Esila ondan bir şey saklamazdı. Bildiği her şeyi anlattı. Esila'ya karşı daha ılımlıydı ama yine de böyle bir aptallığı kabul etmiyordu.

İstemeden de olsa gözünü genç kadından ayırmadı.
"Ne halt yiyor üç erkeğin yanında. Öyle dans mı edilir? Ağzına tükürdüğüm veletlerinde eli ayağı durmuyor. Habire koluna omuzuna vuruyorlar. Saçma sapan hareketler. Topyekun dördünü öldürüp rahat edeceğim." Ayağa kalkıp kısa kollu tişörtünü bir kere kıvırdı. Kasları ortaya çıkmıştı. Aralarına girip Esila'nın omzunu sıktı. Diğer adamlara kaşlarını çatıp,
"Hayırdır, saftirik bir kızı aranıza alıp ne yapmaya çalışıyorsun?" demesiyle göğüs bölgesinde tek kıl dahi olmamasının yanı sıra Jessica Rabbit'in dövmesi olan adamın ince bıyıkları terledi. Göğsü ah çekerek heyecanlandı.
"Tatlişkom sana gösterdiğim ayı da geldi Tam benim tipim ayoll..." dedi kırıtarak, Esila, Murat'ın yanına geçip tanıştırmak için ağzını açmıştı ki, Murat'ın parmaklarını sinirle sallayarak kaşlarını çatması susmasını sağlamıştı.

"Ayol ne birader? Kazık kadar adamsın kime yumuşuyon? Ya da boşver hiçbir şey söyleme." dedi Murat, Esila'nın bileğine yapıştı.
"Yürü kız, toplu katliama sebebiyet verme." İte, kaka genç kadını soda bardağını bıraktığı yere getirdi.
"Ne biçim bir dönence ise, Melek bu kulüpte beni gay olarak tanıttığından beri bu kulvarda çok meşhurum. O çalışan kız uçan kuşa söylemiş olmalı." Küfür eder gibi söylemişti. Esila kahkaha atarak karşılık verdi.

"Gülme be kızım. O adam biraz önce bana yavşadı mı? Tamam yok öyle bir şey, konuyu kapatıyorum. Ciddi ciddi dakikalar önce bir erkeğin hormonlarını mı oynattım? Unut Murat, kabus üstüne çıkan bu durumu ilelebet unut. Biraz önce yaşadığım dehşet neydi? Midem yerinden kalkıp gidecek gibi kaynıyor. Bir erkeğe istemsizce elektrik verdiğime inanamıyorum." demesiyle soda bardağını bir dikişte bitirdi. Esila, gülmemek için kaşlarını yukarı kaldırmış dudağını dişlemişti. Gözleri biraz önce dans ettiği adamlar ve Murat arasında gitti geldi.

İşin aslı, dans sırasında Hakan için kaç gündür buraya geldiklerini söylemelerini duymasıyla Esila yanlarına gidip sohbet etmişti. Hakan'ın kadın hayranları olduğu kadar erkek hayranları da olması eğlenceli geldiği için dans etmeye devam ederek Hakan hakkında birkaç bilgi vermişti. Sevgilisi yoktu, kibar, eğlenceli ve komik. Verdiği bilgiler sayesinde erkeklerin dibi düşmüştü

"Hani benimle alakalı işlere karışmayacaktın? Bütün sözlerini neden bu kadar çabuk yutuyorsun? İstediğim erkekle, istediğim zaman konuşup, dans ederim, sana ne? Ben senin kardeşin Esila değilim. Sanırım şöyle söylemiştin 'benim için sen artık Esila Altun'sun. Bil mukabele sende benim için abi değil Murat Arsel'sin." Masadan bir iki adım uzaklaşıp arkasına döndü.

"Kardeşler arasında kavga olur." dedi bir çırpıda.
"Hayatın peşkeş çekilmeyecek kadar değerli ama sen kıymetini bilmiyorsun. Melek'e yaptığın şey istemeden de olsa çok tehlikeli. Bana anlatman lazımdı. Bir derdin olduğunda benimle paylaşman gerekiyordu." Esila'nın gözleri doldu. Murat'a anlatsaydı bu kadar kötü olmayacağını biliyordu. Battığı pislikten kurtulması için elinden geleni yapardı. Ortamdaki insan sesleri ile müzik sesi konuşmalarını bastırıyordu.
"Yarın konuşalım mı?"

"Düşünmem lazım. Beni çok kırdın çok bağırdın vurdun." Kollarını önünde bağlayıp çenesini dikleştirdi. Murat'ı orada bırakıp Hakan'ı gözüyle aradı.

Altı kişilik grubun içinde sohbet eden Hakan'ın yanına gidip koluna sırnaştı.
"Murat gerçeği öğrenmiş."

"Esila, senin aptal biri olduğunu, aptal bir fedakarlık yaptığını artık o da biliyor." Kolunu boynuna dolayıp göğsüne çekti.
"Ufacık tefeciksin başına dert almadan rahat etmiyorsun. Ahh Esila ah!" Kolunu boynundan çekmeden Murat'ın yanına gittiler.

Esila ile dakikalar önce bir şey hissetmeden arkadaşça dans eden erkekler, köşede oturmuş viskilerini içerken gözleriyle Hakan ve Murat'ı kesiyorlardı. Erkek sohbetinin temeli bu sefer erkekler üzerineydi. Üç erkeğin üçü de dans eden, oturan, sevgilileriyle ilgilenen, onlara hitap eden erkekleri en ilkel anlamda konuşuyor. Tiplerini, kaslarını, yüzlerine puan veriyordu. Üçünün, birinci seçtiği Hakan ve Murat'tı. İkinci seçtiği, iki kızla gelen bir playboy, üçüncü seçtikleri sevgilisi tarafından hor kullanılan sarı saçlı, kahverengi gözlü adamdı. Kıza saymadıkları küfürler, beddualar kalmamıştı. Murat ve Hakan da duyuyor bu duruma düştükleri için duymamazlıktan geliyordu. Esila ağzı açık halde sohbeti dinleyerek sadece gülüyordu.

"Kendimi kirletilmiş hissediyorum." dedi Hakan homurdanarak.

"Birde bana sor. Yanlarına gidip posta koyacaktım feleğim şaştı. Bir tanesi tipi olduğumu söyledi. Ben bir erkeğin hormonlarını oynattım. Kabus gibi!" Hakan, Murat'ın konuşması ile kahkaha attı.

"Evren bize mesajı değişik veriyor "

Esila bir yandan gülüyor bir yandan dizlerinin üstüne indirdiği telefona bakıyordu. Melek, üç resim paylaşmıştı. Bir tanesi Sibel ve Melek bir tanesi yüzük takılırken en sonundaki toplu halde bir resimdi. En dikkat çekici olansa Melek'in bitişiğinde ki adamın telefon yerine Melek'e bakmasıydı. Yakınlaştırıp dikkatlice baktığında Melek'in gösterdiği eski nişanlısı olduğunu anladı. Kahkaha atarak yerinden kalkıp Murat ve Hakan'ın ortasına oturdu. Kuzenine aldırış etmeden Hakan'a resmi gösterdi.

"Bak bu arkadaşım Sibel, yanındaki nişanlısı." Telefonu masaya koyup resimdekileri tanıtmaya başladı.

"Bak burada da Melek'in eski nişanlısı, çok yakınlarmış, eskiden çok seviyorlarmış, severek ayrılmış." Bilerek kuzenini sinir etmeye uğraşıyordu. Murat hızlanan kalbinin atışlarına takılmadan elini uzatıp tısladı.

"Telefonu ver!"

"Hayır."

"Sana mı gönderdi resmi? Ver bakayım."

"Hayır."

"Dalga mı geçiyorsun? Ver şu telefonu! İnat etme!"

"Hayır." dedi, Hakan oflayarak başını arkaya doğru eğdi.

"Kapatın çenenizi!" Esila'nın elindeki telefonu alıp Murat'a verdi.

"Görmek senden benden çok adamın hakkı! Sevdiği kadın orada ve yanındaki de eski sevgilisi. Esila bazen çok uzatıyorsun." İkisini orada bırakıp kulübte eksik var mı diye göz atmaya geçti.

Murat, eli titreyerek telefonun kilidini açması için Esila'ya uzatmış genç kadında denileni yapıp açmıştı. Resme o kadar dikkatli bakıyordu ki, telefonu bin parça edip, delip geçecekti. Derinden nefes alıp saçlarını karıştırdı.
"Bu adamın derdi ne? Eski külleri uyandırma çabaları yüzünden genç yaşta öleceğini düşünmüyor mu? Alenen Melek'e bakıyor. Fotoğraf çekilirken baktığı yer çok saçma! Lanet olsun kaç kere o adamla konuşmak istedim. Melek, zararsız iyi biri diye diye bu duruma sebebiyet verdi. Çok saçma bu durum, inanılmaz yorucu! Sabri denilen it ile böyle tanışmamız gerekiyorsa sorun değil hemen tanışırız." Telefonu Esila'ya verip hızla dışarı çıktı.

Öfkeyle bir şey yapmak istemiyordu. Başını on defa oturduğu araba koltuğuna vurup kısa bir süre düşündü. Gözlerinin önünden silinmeyen resmi her defasında gözünü kapatarak silmeye çalışıp arabanın anahtarını taktı. Direksiyonu sağa kırıp gaza basacakken yan kapıdan Esila girmiş gözlerini yumarak başını cama doğru dönmüştü.
"Bana bakıyorsan bakma! Ben burada yokmuşum gibi davran. Zaten çok uykum geliyor, bak uyuyorum hor pışş..." dedi kıkırdayarak, Murat indirmek için çaba sarfetmek yerine kapıları kilitleyip gaza yüklenmişti.

***

Yüzükler takılmış, kahveler içilmişti. Sibel önce ki istemesinde tuzlu kahve yaptığından Melek ne kadar ısrar etse de kıyamadığı için yapmamıştı. Akşam yerini geceye bırakmadan birbirlerine sarılıp kapıya yavaş yavaş çıkmışlardı. Ahmet, Melek'le kaldırım köşesinde pencerenin aşağısında sarkan Sibel'le konuşurken Sabri arkalarından gelip kaldırım kenarına oturmasıyla kırmızı araba farlarını kapatıp önlerine park etti.

Murat, arabadan çıkarken şaşkın bakışlar arasında konuşmaya başlamıştı.
"Bu güzel akşamdan yeni haberim olduğu için geç kaldım." Yalan söylüyordu. Melek her şeyi günler önce anlatmıştı. Ahmet'le tokalaşıp Sabri'ye elini uzatmadan Hayri bey'in yanına gitti.
"İyi akşamlar. Babacığım, Melek bana haber verse bende gelirdim." dedi inatla bastırarak.

Melek ağzı kapanmayacak kadar açık halde Sibel ve Esila'dan yardım isteyen bakış gönderdi.
Sibel pencereden içeriye girip aşağı indiği gibi Ahmet'in kulağına Sabri'yi buradan göndermesi için emir vererek Murat'a öldürücü bakarken Ahmet, arkadaşının konudan yabancı bakışlarına gözlerini yumarak konuşmak istediğini belirterek götürdü. Her şey çok hızlı gelişiyordu.

Murat, Hayri bey'in gösterdiği herkesle selamlaşıyor arada Melek'in sinirden kızaran yüzüne bakmaya ihmal etmiyordu. Hayri bey bu çocuğa ısınmaya başlamıştı. İnsanlara evladım olur demesi Murat'ı fazlasıyla yol kat ettiğini gösteriyordu. Selamlaşma faslı bittikten sonra üçlü kız grubunun yanına gitti. Sibel, ayağını yerin dibine vurma isteğiyle vururken, Esila boş gözlerle bakıyordu. Melek aralarında ki en sinirli olandı.

"Merhaba hanımlar. Sibel, kara kız kendin gibi sinir bozucu biriyle evleneceğin için canı gönülden tebrik ederim." diyerek Melek'i aralarından alıp elini tutması bir oldu. Melek, sinirle babasının olduğu tarafa dönerken elini kurtarmak için söyleniyordu.
"Saçma sapan konuşma yaptığını es geçip yetmezmiş gibi hareketlerini de yapıyorsun. Bırak elimi, babamı ve insanları görmüyor musun?"

"Gördüğüm için yapıyorum. Baban beni tanıtırken evladı olduğumu söyledi. Demiştim sana beni herkes sever diye." Gözleri karanlık sokağın girişinde Sabri ve Ahmet'in hararetli konuşmasına kaydı. Ne dediklerini duymuyordu. Sabri'nin ileri geri gidip ayağını huzursuzca kaldırıma vurmasını yumruklarını sıkarak izledi. Daha fazla dayanamayıp ellerini sevdiği kadının ellerine sıkıca sarıp oraya doğru sürüklemeye başladı.
"Hadi tanışalım."
"Murat, bu davranışından vazgeç. Babam, mayhoş aşk böceği gibi davranmamızı hoş karşılamaz. Bırak şu elimi, sakın düşündüğüm yere doğru gittiğimizi söyleme."
"Söylemiyorum. Gidiyorum." dedi tatlı bir üslupta. Melek, Murat'ın dudaklarından çıkan her cümleyi ruhuna işleyen bir nota gibi düşünüyordu. Kızmak isteyip kızamaması bu yüzdendi. Babasına onlarca özrü nasıl dileyeceğini düşünmeden hunharca tutulan elini kendine doğru çekip söylendi.
"Hangi dağın ayısı olmaya çalışıyorsun? Sevgilinin eli öyle mi tutulur?" Kaşlarıyla elini işaret ederek kendisinden daha bakımlı olan parmaklardan kendi parmaklarını yavaşça geçirip tuttu.
"Böyle tutulur. Şimdi uslu bir sevgili gibi yolumuzu değiştirelim. Ben başkasını sevdiğimi söyledim. Geldiğimiz yön daha ılımlı."

"Böyle bir konuşma yapman için karşı tarafın bir isteği olmalı. Başkasını sevdiğini öylesine söyleyemezsin. Tanışmam için bu kadar konuşman yeter." dedi. Murat, işine gelmeyen bütün konuşmaları duymamazlıktan gelerek Sabri'nin önüne dikildi.

"Bak kardeşim tatsızlık çıksın istemiyorum." dedi Ahmet, Murat'ın göğsünü dokundu
"Ailem ve Melek'in ailesi bize bakıyor. Bugün nişanlandım."

"Umurumda değil. Tanışmak için geldim." Murat, Melek'in ne halde olduğunu görmeyi reddediyordu. Tek istediği her an, her ne olursa olsun, Melek'in hayatına, resimlerine, dünyasına eski sevgilisinin girmemesiydi.

Sabri, bakışlarını yanlış olsa da Melek'e çevirmiş endişe etmemesi için gülümsüyordu. Başka bir erkeği seviyorsa zaten üçüncü kişi olarak kendini dahil etmezdi. Büyük bir yanlış anlaşılmaya sebebiyet verdiğinden konuşarak yeni yanlışlara mahal vermemeye çalışıyordu. Ahmet'in omzuna dokunup arkasına dönerek yürüdü. Murat da sevdiği kadının elini bırakıp Sabri'nin peşinden giderek yakasını tutup kendine çekti.
"Bir daha Melek ile alakalı bütün olaylardan kendini muaf tutacaksın. Ben varım, ben onun yanındayım."

"Eyvallah, lakin Melek bütün kalbiyle seviyorsa eyvallah der giderim. Yoksa senin duyguların çokta önemli değil." demesiyle Murat havaya kaldırdığı elini Melek'in diğer elini sıkmasıyla geri indirdi.
"O'da beni seviyor ki, Melek'i rahatsız etme diyorum. Sakın bir daha seni görmeyeyim."

Murat, karşısında ki adamın güçsüzlüğü karşısında zorlanıyordu. Karşılık vermeyeceğini anlayınca Melek'le birlikte uzaklaşıp Hayri bey'in yanına gittiler. Yaşlı adamın bakışları, sorgularken anlayışla karşılayan cinstendi. Gerçekten Murat'ı sevmişti.

Esila, yeni aldığı leopar desenli çantasının içinde telefonunun müziğini duymasıyla binanın merdivenine oturdu. Ulviye hanım'ın aradığını görünce sessize alıp çantasına tekrar koyup ayağa kalktı. Sibel, sokağın başında Ahmet'den gözünü ayırmadan diğerlerinin konuştuklarını dinliyordu.
"Sibel duygusal lokumum, söz verdiğim gibi gelmedim ama yarın her şeyi bana anlatacaksın. En ince ayrıntısına kadar." Göğsüne bastırılan ağır bir cisimle eğilip sağ tarafına döndü. Esila, çantayı tutması için Sibel'e danışmadan emanet edip Hayri bey'e selamlaşmaya giderken tekrar telefon çaldı.

Sibel, homurdanarak telefonu cantadan çıkarıp telefonun ekranında ki yeşil tuşa bastı. Kendi normal telefonunun tam tersi oldukça pahalı bir telefondu. Eteğinin kenarını tutup Hayri bey'le gülüşen kıza uzattı. Uzatırken eli hoparlör tarafına değmiş ve Ulviye hanımın sesi bütün mahalleye ölü toprağı atmıştı.

"Esila, yaptığın saçmalığı savunmasız bir kıza anlatmak yerine bana söylemeliydin. O kız orada ölebilirdi." Sibel'in uzattığı telefonu eliyle itip yere düşmesiyle susmasını istedi ama ekranı kırılan telefonun diğer ucunda ses aynı devam ediyordu. Titreyerek telefonu aldı artık ses kapanmıyordu. Hızla yere attı parçalanıp kapansın diye faydasızdı. Nefes almayı unuttu. Sadece o değil etrafındaki herkes nefes almadan dinliyordu.

"Tuttuğun kiralık katilin seni değilde, hiçbir şeyden haberi olmayan Melek'in hayatını maf etmesi trajik ve acı bir durum. Böyle bir travma halindeyken seninle arkadaş olması seni ve oğlumu çok sevdiğini gösterir. O kızın varlığını istemesemde yaptığı iyilik sayesinde daha fazla bulaşmayacağım. Birkaç gün içinde dernek işleri için yurtdışına çıkmam lazım. Murat telefonlarımı açmıyor haber verirsin." Murat, telefonu tek ayak darbesiyle tuzla buz etmiş olsa da herkes konuşmayı duymuştu.

Hayri bey, geriye doğru sendeleyerek binanın pencere demirine tutundu. Olan bitene anlam veremiyordu. Koruyup kolladığı kızı hangi ara sahipsiz kuş gibi kanatları koparılıp susturulmuştu.
"Bir daha siz!" Titreyerek Murat ve Esila'yı parmağıyla işaret etti.
"Kapıma gelmeyin. Melek artık hayatınızda yok. Onu unutun sakın adını dahi anmayın. Kızımı sahipsiz mi sandınız?" dediği gibi Murat ellerini hayır dercesine salladı.
"Sahipsiz olarak görmedim. Siz ne kadar seviyorsanız bende o kadar seviyorum. Belki daha fazla... Kötü, geri dönüşü olmayan bir kazaydı. Her dediğinizde haklısınız beni bir dinleyin."

"Kaza mı? Kızımdan uzak dur! Ben babası olarak çevresinde olmanı katiyyen istemiyorum."

"Baba! Lütfen bir kez olsun dinle! İsteyerek olmadı, öyle olsa yemin ederim yanlarında durmaz..." Melek konuşmanın devamını getiremeden Hayri bey kızına tokat atıp duraksadı. Elini nasıl kızına kaldırıp vurmuş, nasıl suçu yokken acısını katlamıştı. Kendinden, kızına bunları yaşatanlardan nefret ediyordu.

Melek, kızaran yanağını düşünmemek için Murat'ın elini daha fazla sıktı. Çok badire atlatmıştı bu aşk için. Murat'ın suçu yokken bırakmayı kabul edemiyordu. Sevdiği erkeğin gözünden akan yaşları farkedince kendini daha fazla tutamadı. Boşta kalan eliyle önce Murat'ın sonra yanaklarına düşen yaşları silerek başını eğdi.
"Melek, dokunma o adamın gözünden akan yaşlara! Senin yaşlarını kimler sildi? Ameliyat masasında can çekişirken yanımızda olması o kızın akrabası olduğunu kapatmıyor. Bir daha holding yok. Sana attığım ilk tokadı annenin seni büyütürken çektiklerini umursamak yerine hayatını karartanları koruduğun için attım."

"Yemin ederim isteyerek olmadı." dedi Esila titreyerek ağladı.

"Defol bu mahalleden. Seni kızım gibi gördüğüm güne lanet olsun." Serpil hanım pencereden veryansın etti.
"Bir daha sakın evimize ayak basma. Öldürürüm seni."
"Serpil teyze yalvarıyorum böyle yapma! Size anlatayım bana kızın ama onların suçu yok. Murat'ın haberi bile yoktu." Esila ne yapacağını nasıl düzelteceğini şaşırmıştı.

"Yeter sus artık! Defol artık elimden bir kaza çıkacak." Hayri bey'in sesiyle kaskatı kesilmişti. Ortamdaki soğukluk her salise katlanıyordu. Melek'e döndü hala eli o adamın elinde olduğunu görünce yutkundu. Murat'a haksızlık yaptığının farkındaydı yine de durmadı.
"Annen kendi hastalığıyla kıvranırken bile senin hasta olup hitap düşmemen için çabalamıştı." Sibel'lerin evinin olduğu yöne doğru kendini çevirdi.
"Nereye arkanı döneceksen dön. Ya baban olurum, ya yabancı... Seçim senin." dedi sert bir üslupta. Melek, kaldıramadığı başını daha fazla indirmişti.
"Baba yapma! Kimsenin suçu yok."

"Ya ailen... Ya da Murat, başka seçim şansın yok." Kızına bunu yaptığı için kendinden nefret ediyordu.

"Beni sensiz bırakma, ben ömür boyu elini tutacağım." diye fısıldadı Murat. Melek daha fazla ağlayarak başını hafifçe salladı.

"Üzgünüm! Çok üzgünüm." Hıçkırarak ağlayıp sevdiği adamdan ellerini çektiği gibi babasının yanına yaklaştı.

"Baba lütfen..."

"Ya ailen ya da Murat başka seçim şansın yok."

"Bana bunu nasıl yapıyorsun? O'da en az senin kadar beni seviyor." Gözleri gece karanlığında ki denizler kadar bulanık duruyordu.

"Gidelim!" Hayri bey'in tek sözü her şeyin yok olmasını veya devam etmesini sağlayacaktı.

"Gidelim baba!" Bu duruma boyun eğdi. Ne derse desin kabul edilmeyecekti.

Hayri bey, uzun konuşmaları seven bir insan değildi. Eşi yaşadığı dönemde hayatının her noktasında bu konuda yardımcı olmuştu. Şimdi o yoktu ve kızının hayatı mevzu bahisken uzun konuşmalar yaparak kimseyi dinlemeyecekti.

"Bir daha ikinizi de görmek istemiyorum. Bu mahallede bile!" Melek'in kolunu tutup genç adamın ne yapacağını şaşıran bakışları arasında yürüdü. Murat ilk defa gerçekten zorla kaçırmak istedi. Birkaç adım atıp bekledi. Melek elini tutmaya devam etseydi kimse onu alamazdı. Yerinde sendeledi ama daha fazla adım atmadı.

Esila'nın ağlaması sessizliği bozuyordu, elini tutup arabaya bindirdi. Melek'i kaybetmek istemiyordu o yüzden düşünmeleri için fırsat vermeliydi. Vazgeçmeyecekti öleceğini bilse bile sevdiği kadından vazgeçmezdi.

Melek babasına itiraz etmiyordu gözü sevdiği adamdaydı adımları babasının gittiği yolda. Bu olacaktı hiçbir şey saklı kalmadığı gibi bu da saklı kalmamıştı. Murat'ın yanından, yüzüne doyana kadar bakıp yavaşça kayboldu.

__________________

Bu bölümü yayınlarken aşırı zorlandım. Bana sadece sorun çıkardı. Paragraf araları her kaydetmeden sonra inanılmaz açıklık oluyordu. Üç kere düzelttim ve inanın uzun bir yazıyı her defasında düzeltmek fazlasıyla zor. Oluşan boşlukları ben kapatıyorum bölümü kaydettiğim gibi aralıklar daha genişliyordu. Bir ara yayınlamaya son vermeyi düşündüm. O kadar zorladı beni. Dördüncü hatadan sonra küçük bir ağlama ile bütün yazıyı Wattpad e yükleyip orada düzeltip oradan buraya taşıdım. Sadece bu saçmalık birkaç saatimi aldı. Neyse hallettim.

Kendinize iyi davranın.

Bölüm : 17.01.2025 07:32 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Yalives Doğan / Resmen Aşık / 62. Unutulan Gerçekler
Yalives Doğan
Resmen Aşık

80.28k Okunma

6.93k Oy

0 Takip
99
Bölümlü Kitap
1. Ne var ne yok2. Geri Dön3.Dost4.Haber Gelir Geriden5.Tembel Patron6.Melek7. Korkusuz Korkak8.Ağzı Bozuk9.Baş Belası10.Zorla Geleceksin11. Çelişki12. Kovuldun Sözde Kaldı13. Dostluk14. Düzmece Düzen15. Çapkın16. Tehdit17. Yalan Makinesi18. Melek Ve Yalancı Aşk19. Kimler Gelmiş20.Görev Bakışlar Hücum21. Saldırı22. Çöküntü23. Yoksa Kafayı Yiyeceğim24. Kılıçlar Fora25. Ağır Yaralar26. Yeniden27. Esila ve Sonsuz Aşk28. Bela Geldi Hoş Geldi29. Sabır30. Kum Torbası31.Başlangıç veya Bitiş32. Ölüm KalımÖnyazı33. Kalbe Şiddet AğırdırÖnyazı34.Seni Kimler AldıÖnyazı35. Yük DeğilsinÖnyazı36. Sevdiğim KadınÖnyazı37. O olabilir miydi?Önyazı38. Benimle Çıkar Mısın?Önyazı39. Unutulmaz TeklifKısa BilgiÖnyazı40. SalihÖnyazı41. Sen Miydin?Önyazı42.Cadı ile PazarlıkÖnyazı43. Kural 1 Hadi OradanÖnyazı44. Nefret Aşkı GüçlendirirÖnyazı45. Dalgacı KıvırcıkÖnyazı46. Tek Kıvılcım Bin Tutku47. Aşk Bildiğin YakarKalıcı BilgiÖnyazı48. Evlerden Irak OlsunÖnyazı49. Huysuz oğlunuzla ilgileniyorumÖnyazı50. Öptüm NefesindenÖnyazı51. GİTMEÖNYAZI52. Ben Yanında DeğilimÖnyazı53. Bitti Derken BaşlamakÖnyazı54. Her Zaman Deli Gibi SeveceğimÖnyazı55. Biz Kime Ait OlacağızÖnyazıKapak Tasarımı56. Yasak MeyveÖnyazı57. İntikam ÇanlarıÖnyazı58. Bana aitsinÖnyazı59. Zaten AşığızÖnyazı60. GüzelimZEHİRLİ AŞK kitap tanıtımıÖnyazı61. Yemişim KaslarınıYeni Hikaye Tanıtımı: KöleBiraz Ondan ŞundanÖnyazı62. Unutulan GerçeklerÖnyazı63. Ben İyiyim Baba
Hikayeyi Paylaş
Loading...