124. Bölüm
Yalives Doğan / Resmen Aşık / 63. Ben İyiyim Baba

63. Ben İyiyim Baba

Yalives Doğan
kambersizyazar

Yeni bölüm gelmiştir. Hayırlı uğurlu olsun. :)))

70 beğeni sonrasında önyazı iki gün sonra da yeni bölüm yayında olacaktır. Yorumlarınızı bekliyorum. Hikayeden desteğinizi çekmeyin🥹 Beni ve hikayeyi takip etmeyi unutmayın💞

Başlayalım

_________

Sessiz geçen bu zaman diliminde eve varmışlardı. Hayri bey önden Melek arkasından içeri girdiler. Ne diyeceğini bilmez bir halde babasının önüne geçip omuzları düşmüş yaşlı adama sıkıca sarıldı. Daha fazla üzülüp kendini yorsun istemiyordu.
"Biliyorum beni korumak istiyorsun." Hayri bey ne konuşarak ne eli ile tepki vermeden bekledi. Kızına nasıl vurduğunu nasıl böyle bir şeye kalkıştığını şimdi idrak etmeye başlamıştı. Öfkeliydi sebebi ne olursa olsun bütün olanlara öfkeliydi.
"Esila'ya olan öfkende de haklısın. O, kızı gibi sevdiği bir çocuğu kurtarmak için bir işe kalkıştı. Sonra çok yanlış şeyler oldu." Hıçkırarak ağlayıp babasına daha sıkı sarıldı. Babasından karşılık bekledi ama yoktu.
"Farkındayım bana yapılanlar haksızlık olarak görünüyor ama tam olarak değil. Kimsenin suçu yok. İsteyerek olsa sessiz kalmazdım." Babası kendini geri çekip odasına geçti. Kapısını o kadar sert kapatmıştı ki Melek olduğu yerde bir süre ağlayarak o da kabuğuna çekildi.

Koca yatak dar gelmişti. Uyumaya çalışıyordu ama imkansızdı. Gözleri düz tavandan çekmeden sadece ağlıyor ne yapacağını düşünüyordu. Bu durum mutlaka öğrenilecekti ama bu şekilde olması herkesin canını yakmıştı. En çokta babasına üzülüyordu. Nefes almaya çalıştı. Murat'ı Esila'yı merak ediyordu. Giderken ikiside çok kötü durumdaydı. Telefonu eline alıp Murat'ı aradı. Nasıl olduğunu öğrenmeliydi. İlk çalıştı açıldı.

"Melek! İyi misin güzelim." Sesi titriyordu ama belli etmek istemedi.
"Görüşelim hemen yanına gelirim."

"Gelip ne yapacaksın Murat?" Görmeye fırsat bulamazdı.

"Sevdiğim kadının yanında olacağım. Kocaya kaçmam diye diretmesen seni kaçıracağım, illa bir şeyler yaparım. Önümden öylece çekip gittin. Kafayı yemek üzereyim."

"İyiyim merak etme! Esila nasıl sen... İyisin değil mi?" Dudakları titriyordu. Ağlasa ne kadar itiraz etse de geleceğini bildiğinden dişlerini sıkarak gözlerini kırpıştırdı.

"Değilim ama iyi olacağım. Olacağız."

"Gerçekten iyi olacak mıyız?" Çaresizliği her dakika ağlamasına neden oluyordu. Tutmaya çalıştığı bütün yaşlar dökülmeye başladı.

"Melek, seni tahmin ettiğinden daha çok seviyorum. Ellerini tutmak, yüzüne dokunmak seninle zaman geçirmek dünyanın en güzel hissi. Ben bu hissi kaybetmemek için elimden geleni yapacağım. Hemen oraya gelip babanla konuşacağım."

"Sakın gelme çok kızgın. Her şey daha kötü olur."

"Tamam yine istemesem de dediğin gibi yapıp gelmeyeceğim. Herkes, bütün sevdiklerin bize inanacak. Hiçbir şey yapmadan izlemek, yüzme bildiğim halde boğulmak gibi." Yanında olamadığı için kendini kötü hissediyordu.
"Bunları atlatacağız bu kabusu da sorunsuz halledeceğiz. Baban bize bir şans daha verecek, bundan eminim. Ben o şansı almak için elimden geleni yapacağım." dedi Murat, yanında oturan kuzenine bakarak elindeki telefonu sıktı.

"Bende bize inanıyorum. Okyanusta yüzüp derede boğulmayacağız."

"İşte benim sevdiğim kadın. Seni şimdiden özledim. Ağlama artık yalvarıyorum ağlama!" İç çekerek direksiyona vurma sesi geldi. Ne yapacağını bilmemek kötü hissettiriyordu.

"Sonra babamla yine konuşacağım. Bana attığı tokat bir anlıktı. O yüzden de üzgün. Benim yanlış yaptığımı düşündüğünden sinirle gelişti. Olayları dolandırmadan her şeyi babama anlatacağım."

"Birlikte anlatalım. Köşeye geçip her şeyin düzelmesini beklemeye niyetim yok. Seni çok özledim."

"Tamam ama ben gel diyene kadar gelme. Nedenleri duyunca bizi anlayacak. Hem birkaç saat önce elimi tutuyordun. Bu kadar çabuk özlediğine inanamıyorum." demesiyle kapının tokmağı aşağı doğru hareket edince panikle,
"Murat, babam geliyor." diyerek yüzüne kapatıp yatağa uzandı. Uyuma pozisyonu alarak gözlerini yumdu. Telefonu kapatmaya fırsat bulamadı.

Hayri bey, düşünmekten yorulmuş, halsizlikle gözlerini uyuma numarası yapan kızına çevirerek kapıyı açıp yatağa yaklaştı.
"Melek! Senin için bir faydası olur mu bilmem ama konuşmamız gerek." Yatağın kenarına oturup elini dizlerinin üstüne koydu. Bitmiş tükenmiş hissediyordu.

Sözleri kızını korumaya çalışan, incinmiş bir babanın tınısında ilerledi.
"Konya'ya taşınmayı kaç aydır düşünüyordum. Seni bir süre Serpil hanıma emanet edecektim, tatillerde gelirsin diye ama işler değişti. Sakat elim yüzünden kimse bana sürekli iş vermiyor. Konya bizim ata toprağı, evimiz var rahat da ederiz. Belki başta itiraz edeceksin, kararım kesin, Konya'da babamdan kalan ev, tarla ne zamandır bizi bekliyor. En azından kendi tarlamda kimse felçli elim yüzünden işten çıkarmaz. Geleceğimizi ablama söyledim bayram etti." Tek solukta söylemişti. Uyumadığını çok iyi biliyordu. Yüzüne çektiği çarşafın titremesinden kolaylıkla anlaşılıyordu.

Melek, konuşup, konuşmamak arasında gidip gelirken gözlerini daha da sıktı. Bugün konuşmak istemiyordu. Gitmek de istemiyordu. Hiçbir şey çözülmeden İstanbul'u terk etmek ölüm gibiydi.
"Annen, bana kızdığı zaman yatağa aynı senin gibi uzanır ne konuşursam, konuşayım kılını kıpırdatmazdı. O çoğu zaman haklıydı ama sen haksızsın kızım. Annen bu halimizi görse maf olurdu." dedi acı veren bir sesle. Melek, kendini tutamayarak ağlamaya başladı. Omuzları yatağın üstünde hıçkırarak kalkıp iniyordu. Naz yaptığı için haksız olduğunu biliyordu ve bu kalbini paramparça etmeye yetmişti.

Yataktan doğrulup, ayaklarını yerle buluşturdu. Tam olarak ayağa kalkmaya gücü yoktu.
"Özür dilerim baba! Şimdiye kadar anlatamadığım için hatalıyım. Kimse böyle olmasını istemedi. Yemin ederim Murat'ın haberi bile yoktu. Öğrendiğinde dayanamadığı için benden kaçtı. Sen iste yeter ki seninle her yere gelirim. Sen benim babamsın sadece konuşmama müsade et. Sonra gidelim dersen tek söz söylemem." Babasına bakmak yerine elleriyle yüzünü kapatıp ağladı. Hayri bey, gözünün önünden gitmeyen kızının yoğun bakımdaki halleri yüzünden odadan çıkıp gitmesine neden olmuştu. Bu durumdan kaçarak kurtulmak istedi. Dört duvar ölüm gibi boğazına dayanmış nefes almaması için baskı yapıyordu. Ceketini giyip, nefes almak için dışarı çıktı.

Melek, dış kapı kapandığı gibi yine yatağa gömülmüştü.

****

Murat duyduklarından sonra telefonu sinirle cebine yerleştirip arabanın direksiyonuna yumruğunu geçirdi.
"Lanet olsun! Neden, neden..." Öfkeden ne yapacağını bilemez haldeydi. Sevdiği kadını kaybediyordu. O kadar badire atlatmışlardı, küçücük gölde boğulmak bu aşkı tanımlayan en son benzetme bile olmamalıydı. Öfkeliydi ama öfkesini Esila'dan çıkarmak istemedi.
"Halledeceğim. Bunu da halledeceğim." Başını pencerenin camına şarkı mırıldanarak yaslayan kuzenine döndürerek bağırdı.
"Ya ben ne haldeyim, sende ki keyif beni öldürecek. Kendini öldürmek için adam tutup benim geleceğime sı*tın, tövbe tövbe. Ne düşünüyordun, Allah'ın cezası!" Direksiyona bir yumruk daha geçirdi.
"Hayatımı oyun hamuruna çevirdin. Birde şarkı söylüyorsun delirdin mi? Salih'in peşinde koşup aşk dilendiğin günlere geri dönmeni istiyorum. Melek'le aramı açtığın yetmedi birde babasıyla arama uçurum koydun. Niye lan niye... Şimdi de şarkı, çıldıracağım. Neden aklın böyle çalışıyor neden?" Bir kez daha direksiyona vurunca Esila başını yasladığı camdan kaldırmadan.

"Arabanın ne suçu var!" Önüne düşen perçemi kulağının arkasına koydu. Biraz önceki sesinden daha öfkeli devam etti.
"Şarkı söyledim diye bana bağırma. Herkes senin gibi güçlü değil. Bazıları yaşamak için bir şeylerle kafasını meşgul etmeli. Bu şarkı da olabilir." Derin bir ah etti.
"Melek'in hayatını bilerek karartmadım. Bana yardım etmek istedi bende aptal gibi tamam dedim. Katille buluşmaya gitmemizin sebebi, anlaşmayı iptal etmesi için ikna edecektik. Beni öldürmeye geldiğinde ilk onu gördü ben zannetti. Duvarın arkasında her şeyi..."

Bu olayı kaç kere birilerine anlatmıştı. Artık duygusal bile gelmiyordu. İçinde yangınlar koparken her zamanki gibi poker yüzünü kuşanmıştı. O gün olanları istediği kadar anlatırdı. Sonuç ne olursa olsun suçlusu sadece kendisiydi. Murat'ın alakası yoktu ama kardeş oldukları için o da suçlanıyordu.
"Beni reddet başka yolu yok. Her zaman başına bela açıyorum, en iyisi beni reddet."

"Aşktan kör olmak yerine kendini düzeltmek niye aklına gelmiyor? Hemen reddet diyorsun öyle şeyler söyleme, sus!" demesiyle arabayı kenara çekip Esila'ya sarıldı. Kıyamadı Esila'ya, acı çektiğini göstermemek için bu maskeyi taktığını yeni anlamıştı.
"Yaptığın aptallığın cezasını vermek istesem de şimdilik yaşadıklarını unut. Neden seni sevmeyen bir erkek için hayatından vazgeçmek zorundasın? Seni hiç mi sevmedik? Salih dışında gözün bir şey görmüyor. Küçükken seni çok mu yalnız bıraktım? Bu kadar yalnız olmasaydın ilk gülümseyen erkeğe aşık olmazdın."

"Abi keşke ölsem acınacak haldeyim. Ne olursa olsun kafamdan kalbimden çıkaramıyorum. Hayatım boyunca bu kaza benimle yaşayacak. Melek'e olanlar benim suçum. Aptallığım, dikkatsizliğim ama yine de bir pislik gibi herkese kırılıyorum. Hakkım yok kırılmaya. Serpil teyze benden nefret ediyor. Oysa beni sevdiğini söylemişti. Herkes benden nefret ediyor." Onun gözündeki nefreti çok üzmüştü.

"Off tamam sakinleşelim. Kimse senden nefret etmiyor. Sadece biraz kızgınlar, ya da baya kızgınlar yine de üzülme sakın. Ben işleri yerine koyacağım." Kafasını direksiyona bastırdı.
"Kendi acımı bile çekemiyorum senin yüzünden beddua kolik."

"Ben senin yerine de çekerim." Başını direksiyondan kaldırıp eliyle Esila'nın ağzına hafifçe vurdu.

"Sen kimse yerine acı çekme. Acıdan zevk alma artık."

Esila, eve gelene kadar ne olacağını düşünüyordu. Kör aşık, kara sevda hangi tanımı kullanırsa kullansın haklı çıkmayacaktı. Gözlerini kısıp dışarıda ki kendi hallerinde insanlara saliseler içinde yanlarından hızla geçerken bakarak gülümsedi. Gülüşü bile acıydı. Araba hızlıydı, insanların yüzlerini ve giydiklerini bakmaya fırsat bulmasada hızlı geçişler, cadde ışıklarıyla birleşince hoş bir görüntü sağlıyordu.

Nihayet arabadan inip Murat'ı arkasında bırakarak eve girmişti. Üst kata çıkıp kıvrımlarını ayrıntısıyla gösteren yeşil sade elbisesini çıkarıp yatağın başlığına atarak banyoya geçti.

Yarım saat önce banyo etmiş krem rengi iç çamaşırlarıyla boy aynasının önünde vücuduna iğrenerek izliyordu. Kendinden nefret ediyordu. Kusursuz vücudu hoşuna gitmiyordu. Telefonun çalmasıyla aynanın karşısında ayrılıp yatakta bağdaş kurarak oturdu. Arayan kişinin Salih olduğunu görmesiyle uzanarak telefonu açtı.
"Efendim Salih!"

"Şey merhaba, ben şey diyecektim. Bir restoranın önünden geçiyordum. Şey görünce aldım. Birlikte yeriz diye düşündüm. Ne yapıyorsun diye de sormadım ama..." demesiyle Esila çenesini boynuna götürüp çıplak vücuduna baktı.
"Doğru düzgün bir şey yaptığım yok, kendimi, salak gibi aynadan izliyordum. Sen arayınca yatağa uzandım."

"Hıı!" Yutkunarak başını salladı. Avuçları terlemişti bu kızın başka erkeklerle de böyle konuştuğunu düşünmesi kıskançlık krizinin içinde debelemesine sebep olmuş, çırpınıyordu.
"En iyisi bu akşamlık konuşmayı bitirelim." Murat homurdanarak aramış yapabilirse Esila'nın yanına gitmesini istemişti. Salih'in içindeki ikilem çok saçma bir hal alsa da Murat'ın isteğini kabul etmişti şimdi de pişmandı.

Sesi iyi geliyordu. Yanında durunca daha iyiye gideceği fikri aklında yoktu. Telefonu kapatmak için kulağından çekmişti ki, Esila'nın ağlama sesini duydu. Duygu geçişleri çok hızlıydı.

"O aileyi o kadar çok zorladım ki, nefes almalarını engellemiş olmalıyım. O zamanlar aklımda sadece Yağmur vardı. Onun iyileşmesi, ona nakil edilecek kalp... Çok sıktım, çok konuştum onlar her defasında ağladılar ben ise o küçük kızın kalbini almak için konuşmaya devam ettim."

"İyi misin?" diyerek Salih söze atıldı. Esila'nın kimden bahsettiğini anlamıştı ama konuyu anlamakta zorlanıyordu. Bir kez daha aynı konuyu dinleyebilirdi. Genç kadın sulanan gözlerini karpıştırmış yaşlar yanaklarına akmıştı. Yüzüne bakarak itiraf edemezdi en iyi yol buydu.

"Bedir bey'i o kadar sıktım ki, bana tek seçenek sunmasına neden oldum. Organlarımın karşılığında Yağmur'a kızının kalbini verecekti. Kabul ettim, itirazsız kabullendim."

"Nefes almayı unutma. Anlat ama nefes de al!" Bildiği her şey yine önüne dökülüyordu. Ağladığını duymasıyla elindeki yemek kutusu elinden düşmüş, yemeklerin bir kısmı yere saçılmıştı. Gözünü düşen kutudan ayırmadan nefesini dışarı verdi.

"Esila lütfen sakinleş! Bunu neden yine anlatıyorsun? Bir şey mi oldu?" Sorduğu soruya yine kendi cevap verdi.
"Kesinlikle bir şey oldu."

"Konuşmadan dinle! Neden konuşmama izin vermiyorsun. Hakan'a anlattığım zaman sadece dinliyor ve destek oluyor. Neden bunu sen yapmıyorsun?" Salih sessizleşti. Farkında bile değildi konuşturmadığının. Esila'nın nefes sesini duydu ama ses etmedi.
"Beni öldürmesi için bir katil tuttum! Oraya gideceğim saatlerde ağlayarak kendi kendime konuşurken Melek beni duydu. Yardım etmek istedi ama benim yerime kurban o oldu. Ben sadece senin mutlu olmanı sağlamak istedim. Karın öldü bari çocuğun hayatta kalsın onun yüzüne bakarak biraz huzur bulmanı sağlamayı canı gönülden temenni ettim. Melek, Serpil teyze, Sibel artık yanımda olmayacaklar. Herkesin nefretini kazanmayı hak ediyorum. Yemin ediyorum bir daha senin karşına da çıkmayacağım. Daha fazla kimsenin benim hatalarım yüzünden yara almasını göz yummayacağım. Ben ölmek istiyorum ama yapamayacak kadar korkağım."

"Kapıyı aç, aşağıdayım." dedi zile basarak, Esila affalayarak ayağa kalkıp yaşlı gözleriyle merdivenlerden indi. Çıplak bacaklarını farkedince merdivenin sonunda mıhlanmış gibi bir süre durduktan sonra tekrar zilin çalmasıyla üstünü giymek için yukarı çıktı. Konu Salih olunca bütün yanlışlar, doğru oluyordu. Biraz önce ağladığını bilmek önemli değildi şimdi onu göreceği için mutluydu. Neden geldiğini bilmese de, tahmin ettiği tek şey, en acı kelimeleri yüzüne söylenip hayatımdan defolup git demesi olacaktı. Duymak istemiyordu.

Dizlerinin altında biten ayıcıklı geceliğini giyip aşağıya indi. Kapıyı açtığında kimseler yoktu. Birkaç basamak öne çıkıp etrafa baktığı gibi Salih yere eğilmiş yemek kutularını üst üstte koyarak çöp kutusuna götürüyordu. Esila'nın yanına gelirken bir dakika önce aldığı yemek kutularının yerini işaret edip.
"Biraz önce aldığım yemekleri oraya döktüm. Yani bilerek tabii ki değil. Aslında birlikte yemek yeriz diye düşünmüştüm sonra elimden yemekler düşünce sen yaparsın diye aklımdan geçti. Karnım çok aç, yemek yapar mısın? Senin karnın aç değilse başka zaman yeriz. Evden geldim ama burada yemek yeriz diye yememiştim." Ne dediğini kendi bile anlamadı ama Esila'nın anlamasını istiyordu.

"Telefonda dediklerimi duymadın mı?"

"Sanırım her zamanki gibi kaçmam gerekiyordu. Öyle davranınca sana haksızlık olmaz mı? Bence olur."

"Fırında makarna yapmayı kaç gündür düşünüyordum." diye öne atıldı.
"Tek başıma yapınca yemeği tadacak kimse olmuyor. İstersen." dedi gözlerindeki yaşları silerken.

"İsterim." İkisinin yüzü kızarmış halde içeriye girdiler.

Salih, önce lavaboya geçip ellerini yıkayarak başlangıcı yapmıştı. Bu arada Esila da dolapta uzun yassı makarnaları tezgahın üstüne indirip tencereye kaynaması için su koymuş buzdolabında lazım olan şeyleri dışarı çıkarmıştı. Kolundan aşağı düşen geceliğinin askılarını düzeltip evye'nin içine tatlı kırmızı biberleri, havuç ve domatesi iyice yıkayıp kesme tahtasına aldı. Bir süre sonra gömleğinin kollarını kıvırarak Salih mutfak tarafına geçip Esila'nın elinden bıçağı aldı.
"Yemekte makarna varsa işin ustası yapmalı. Esila sen makarnayı tencereye koy, su kaynamaya başlamış." İtiraz etmeden genç kadın verilen görevleri yaptı. Çok mutluydu. Nasıl yapılırsa yapılsın makarnayı yiyecekti. Yemeklerin içinde domatesi sevmese bile Salih için yemeye razıydı. İçindeki mutluluktan alev alan volkan'lara ses çıkarmadan iki kişilik masada servis açarak yemeğin hazır olmasını bekledi. Salih elinde iki tabakla yemek odasına doğru yürürken Esila aşık olduğu adamın bir özelliğini daha sevmişti. Her daim gösterdiği soğukluk yoktu sunduğu tek şey sıcacık, içini ısıtan gülüşü ve huzur veren bakışlarıydı.
"Bu benim tabağım." diyerek kendi oturacağı tarafa bol domates soslu makarnayı indirdi.

"Çok domates soslu yapmışsın, mükemmel." demesiyle genç kadın yüzünü istem dışı asarak gülmeye uğraştı. Diğer tabakta masada yerini alınca Esila'nın ağzı açık halde gerçek bir gülümseme sunmuştu.

"Bu da senin tabağın. Havuç ve kırmızı biber soslu, parmesan peynirli makarnan..."

"Nerden biliyorsun domates yemediği mi?"

"Çig domates yediğin halde domatesle yapılan yemekleri ağzına sürmüyorsun. Gözüme fazla çarptı çikolata ve domatese olan ilgin." dedi Salih, bildikleriyle gurur duyuyordu. Gözleri Esila'nın şaşkın bakışlarına kayınca gülümsedi.

"Salih, çikolata sevdiğimi nasıl biliyorsun?" diyerek merakla Salih'in ağzından çıkan cümlelere odaklandı. Onun hakkında konuşsun istiyordu. Saçma bir istekti ama bu konuda fikrini duymak en istediği şeydi. PGenç adam Esila'nın yanında ki sandalyeye oturup makarnadan bir lokma alarak başını keyifle salladı.
"Enfes yemeğin tadına baktığıma göre konuşabilirim. Murat'ın odasında son dört aydır gizlice aldığın bütün çikolataları ben koyuyordum. Aslında 'çikolata canavarından' diye başlayan Murat'ın masasına bıraktığın beş dakika sonra geri aldığın mesajı görmüştüm. Fazla duygusal bir canavarlık kaynıyordu. Murat yerine erken geldiğim için çekmeceye çikolataları ben koymaya başladım. Yerken çok sevimli oluyordun."

"Seni fazla zorlamışım. Bende sanıyordum ki benimle alakalı bütün konulardan nefret ediyorsun."

"Boşverelim bu konuları makarna soğuyacak." demesiyle sandalyesini çekip Esila'nın oturması için buyur etti. Sohbet etmeden makarnayı yemeğe başladılar.
Yemek bitmiş L koltuğa oturup hangi filmi izleyecekleri seçiyordu. Salih bugün ne olduğunu sormak istese de daha fazla üzülmesin diye ses çıkarmadı. Önlerinde yirmiyi aşkın dvd ile film varken seçmek kolay olmuyordu. Esila, eline aldığı dvd'yi sallayarak Salih'e gösterdi.
"Bu güzel diye duymuştum. Hadi bunu izleyelim."

"İsmi ne?" diye cd'yi eline alıp baktı.
"Resmi çok değişik, konusu ne? Fifty shades of grey! Değişik fazla değişik bir şeye benziyor." Salih'in sorduğu her soruya yine kendisinin cevap vermesi Esila için bir ilk değildi. O yüzden dudaklarını bükerek diğer filimleri inceliyordu. Genç adamın elindeki cd'yle alakalı tek düşündüğü normal bir konusu olmadığıydı. Cd'yi kenara bırakıp diğerlerine bakmaya uğraştıysa da gözünün önündeki film aklını karıştırıyordu.
"Esila! Hangi tarz filmlerden hoşlanırsın?"

"Değişir. Bak bu filmi bir yıl önce almıştım, izleyelim mi?" diyerek elindeki filmi uzattı. Salih burnunu dikleştirip gözlerini kısarak baktığı cd'ye hoşnut bir tavırla başını salladı.
"İşte bak bu güzelmiş. Türk yapıtlarını her zaman daha çok severim. Bu tarz filmleri sevmen güzel. " Oynatıcının önüne oturup dvd'yi taktılar. Puf yastığa Esila kurulduğundan üçlü koltuk Salih'e kalmış olmasına rağmen iğne ucunda oturuyormuş gibi duruyordu. Aklında biraz önce kırmak istediği film vardı. Belli etmeden telefonunu bacaklarının arasına koyup filmin ismini internete yazdı. İlk çıkan fragmana basıp sesini kıstı.
"Ohaa!" Yarısına kadar izleyerek telefonu hızla kapattığı gibi sinirle koltuğa yaslandı.

"Bir şey mi oldu, Salih? N'oldu niye oha dedin?"

"Niye mi? Şeytan bile önünde eğiliyor olmalı." diyerek koltuktan kalktı.
"Hakan'la kaç kere film izlediniz?"

"Çok izledim, zaten filmlerin yarısını o bana aldı. Canım sıkıldıkça izlerim." demesiyle Salih'in gözleri masanın üstünde duran filmlere kaydı.
"Sana ne anlatmaya çalışıyor bunları alarak. Hadi o bir şeyler anlatmaya çalışıyor ya sen ne anlamaya çalışıyorsun ki, bunları kabul ediyorsun. Bir erkek böyle bir hediye veriyorsa hemen kabul mü ediyorsun?"

"Ne var ki!" dedi cd'lerin yanına giderek, tek tek ayrıştırmaya başladı.
"Bunu, bunu, bunu, bunu, bunu, bunu da Hakan almıştı. " Üst üste dizilmiş diğer paketi de açtı. Bir çoğu animasyon, nostalji türk filmleri diğerleri de yabancı aile filmleriydi.
"Bunları da Hakan aldı." Masanın kenarında kalan Salih'in tepki gösterdiği cd'yi elinde sallayıp yere atıp devam etti.
"Bu film bir hayran tarafından geçenlerde Murat'a gönderilmişti bende dedim önce ben izlerim sonra ona veririm. Şimdi ona vermeyi de düşünmüyorum." Yerde ki filmle Salih'in içini yakan bütün sinir yerle yeksan olmuştu. Cd'yi çöpe atacaktı. Esila farketmeden bunu mutlaka yapmalıydı. Sırıtarak Esila'nın önünde aldı soluğu.
"Birisine desem bu Yağmur'un annesi, inanmaz birde kahkahalarla güler. Hem anne olmak istiyorsun hemde, neyse... Murat'a gelen hediyeleri hırsız gibi alma." diyerek Esila'nın saçlarıyla çocuk sever gibi oynadı. Genç kadının yanakları al al olunca yanaklarını avuçları arasına alıp gülümsedi.

"Böyle davranmanı hangi manayı yüklemeliyim." dedi Esila gözlerini kaçırmadan.

"Çocuk sevdiğimi düşün. O mana haricinde başka bir şey yakıştırma." Kaşlarını kaldırıp koltuğa oturduğu anda Esila'nın da yanında oturması için çağırdı.
"Çok güzelmiş çocuk sevmen, be adam. İnsanın hiç büyüyemeyesi geliyor." diye içinden mırıldanarak Salih'in yanına iyice ne yaklaştı. Bugün yaşadıklarından sonra yüzsüzce mutlu olmak istiyordu. İlk defa Esila'nın yaptıkları yüzünden yanından uzaklaşıp gitmek yerine kalmayı seçmişti. İkisi de yaşadıkları her dakikanın bozulmasını, tek bir parçanın kaybolmasını, eski hallerine dönmeyi istemiyordu. Esila'nın eksik kalan yapboz parçası gibi Salih gelmiş o boşluğu doldurmuştu.

Film güzeldi...
Bakışmalar güzeldi...
Tabaktan patlamış mısır alırken ellerin çarpması güzeldi.
Filmin sonuna doğru Esila'nın hayallerini kurduğu omuzlara başını koyması üstüne Salih'in de başını hafifçe eğmesi onlar için paha biçilemezdi. Büyük bir adımdı.

***
Sadece üç gün geçmişti. İşe gitmeden Murat ile sadece görüntülü konuştuğu üç koca gün. Her defasında Murat'ın mahalleye gelmemesi için ağır bir konuşma yapıyordu. İki gündür odasından babası dışarı çıktığında biraz nefes almak için çıkıyordu.
Onun dışında hep odada ya kitap okuyor ya da Murat ile mesajlaşıyordu. Yorgundu stresle baş edemiyordu hâlbuki en iyi bildiği şey bu olmalıydı.

Nefes almaya çalışarak pencereden etrafı izledi. Hayri bey yarım saat önce çıkmıştı. Hava bile içini karartmak için canla başla çalışıyor olmalıydı. Sisli, bulanık bir görüş vardı. Mahallenin sonunu göremiyordu.

Pencereyi tam kapatmak üzereyken Sima gözüne çarptı. Karşısında ki binanın kapısında öylece oturmuş bir şey düşünüyordu. Dirseklerini mermere indirip kısa bir süre izledi. Arada telefona bakıp bir şey yazmaya çalışıyor sonra elinde sıkarak ofluyordu. Sima işte demek istedi. Hiç böyle sıkıntılı görmediği için izlemeye devam etti. Birine bir şey yazmak istiyor olmalıydı ama korkudan yazamıyordu. Oldukça güzel bir yüzü vardı. Melek kendinden bile güzel görüyordu ama sinir bozucu karakteri yüzünden onu hiç övmediğini düşündü. Biraz da bu durumu onun annesi sağlamıştı. Onu dağa taşa överek bunu en sinir bozucu hale getiren bir annesi vardı. Överken başkasını da yeren ve bundan zerre pişman olmayan bir annesi.

"Mesajı atarsan ölecek misin?" dedi Melek daha fazla dayanamadı. Hem hava soğuktu, Sima orada oturmaya devam ederse hasta olacaktı. Onu düşündüğü için değildi ya da düşündüğü içindi, bu şu anda en önemsiz meseleydi.

Sima yüzündeki şaşkınlığı belli etmemek için çırpınıyordu. Ama yüzüne baktığında kolayca kızarmış yüzünden anlaşılıyordu.
"Beni mi izliyorsun? Başka işin yok mu?"

"Var ama senden gözümü alamıyorum." İğrenerek baktı.

"Of Melek! Her zamanki gibi sinir bozucusun."

"Of Sima her zamanki gibi sende huysuzsun." Şimdi de gülümseyerek gözünü kırptı. Sima tepki vermeden önüne dönünce biraz daha aşağıya doğru eğildi.
"Annen mi? Seni bu kadar üzen kişi."

"Annem de başkaları da sen bile çoğu zaman üzüyorsun. Geçen gün olanları duydum. Sakın bana acıma ben sana acımadım. Acıma dürtüsü beni sinir ediyor." Melek kaşlarını hafifçe çattı.
"Bence kimse kimseye acımamalı."

"Bence de." Onu onayladığıma inanamıyordum.
"Seni bu kadar üzen şeyi merak ettim."

"Bulduğu kısmet! Annem beni zengin birisi ile evlendirmek istiyor. Artist Cemil!" Melek merakla dinlediğini görünce gülümsedi.
"Çay var mı ya da kahve?"

"Aman bir şeyler tıkınmadan anlatsan ölürsün. Otomatiğe basıyorum yukarı gel."

Sima beşinci defa bu eve ayak basmıştı. İlk üç gelmesi Melek'in annesi ölmeden önce komşularla geldiği zamandı. O zaman Sibel, Melek, Sima, Sabri, Ahmet ve birkaç komşu çocukları odalarda koşturup kahkahalarla büyüklerin konuşmalarını bastırıyordu. Küçüklerdi ama iyi anlaşıyorlardı. O zaman bir tabağa koyulup yer sofrasında önlerine verilen gün tabakları, şimdi yediği hiçbir yemek ile karşılaştırmayacak kadar güzeldi.

Çayları koyup üçlü koltuğa yan yana oturdular. Çocukken oyun arkadaşıydılar şimdi çoğu zaman selam bile vermezlerdi. Melek ortamı daha rahat hale getirmek için ne yapacağını bilemez halde çayı birden içti. Çok sıcaktı ve bu durumu unutmuştu. Yutarken boğazı hayli yanmıştı. Sima kahkaha atarak yavaşça çay bardağına yaklaştı.
"Sıcak sanırım."

"Dalga geçiyor olmalısın. Denedim, buz gibi canım." Melek de şakasına eşlik etti.
"Anlatmak istersen bir kereye mahsus seni dinlerim." Sima'nın beş cümlesinden üçü erkek üzerine oluyordu. Sohbet oraya evrildiğinde katlanılması zor biriydi. Ortam yine eskisi gibi soğumuştu.
"Zengin bir koca için annem çok çabaladı."

"Kendi çabanı göz ardı etme. Bu konuda eline kimse su dökemez." Yüzündeki ifade değişmeyince,
"Şaka canım ne öyle bakıyorsun. Sanırım tam istediği gibi bir kısmet buldu ama sen mutlu değilsin." dedi, Sima da başıyla onayladı. Mutlu değildi bunun için ne kadar savaşmış olursa olsun mutlu olamıyordu.
"Şu anda burada bunları konuşuyor olmam çok saçma. Ama tek soran kişi de sensin. Kimse umursamıyor başkası var kalbimde."

"O belli zaten. Geçen pencere altında cilve yaptığın artist Cemil'di. Zengin koca adayın niye istemiyorsun?." Babasının üç evi vardı. Evin tek oğlu tek çocuğuydu. Aynı anda beş kızla sevgili rekorunu herkes biliyordu. Kızları ayakta uyuttuğu için adının önüne bu lakabı almıştı. Sevgili rekorunu insanlar bilsin diye baya çaba harcamıştı. Bir pislik olarak anılmak hoşuna gidiyordu.

"İlk defa sana hiç bakmayan bir erkek benimle evlenmek istiyor." Sima'nın beğendiği erkek tipleri her zaman öncelikleri Melek oluyordu. İlkokul, ortaokul Sima'nın her beğendiği erkek Melek'e çıkma teklif ederdi.
"Cemil sana hiç bakmadı." Bu tamamen yalandı. Melek on dokuz yaşındayken ısrarla sevgili olmak için Cemil önünü kesiyor peşinden her yere gidiyordu. Melek ondan zerre korkmuyordu ama rahmetli annesi ne olur ne olmaz diye Cemil'i çok uyarmıştı ama dinleyen biri değildi. Sabri ile Ahmet onu bir köşede sıkıştırıp dövdükten sonra bile Melek'in peşini bırakmamıştı. Melek yüz vermeyince iki yılın sonunda gizlice yaptığı şeyleri azaltarak bitirmişti.

"O muşmula bana bakmasın zaten." Koltuğa yayıldı.
"Cemil'i istemiyorsan kimde gönlün?" Sima'nın içtiği çay boğazında kalırcasına öksürttü.
"Sabri deme!"

"Ben demedim sen dedin. Yoksa hala ona bir şeyler hissediyor musun? Melek doğru söyle." Merakla cevabı bekledi.

"Asla ama şu anda benimle bu konuşmayı yapman çok saçma. Küçükken onun peşinden seninle evleneceğim diye koşuyordun o zaman ciddi miydin? Buna inanmakta zorlanıyorum."

"İnanma o zaman. Hem sen beni konuşturdun. İsim vermedim ismi verende sensin." Ayağa kalkıp kapıya doğru yürüdü.
"Seninle konuşanda kabahat." Serpil hanım, günler önce Sima ve annesinin Sabri'lerin evine birkaç kere gittiklerini söylemişti. Sabri'nin ailesi zengin değillerdi. Zengin olmaları hapse girmelerinden daha uzaktı. Melek'in aklına Sabri ile konuştuğu cümle geldi. Farkında olmadan gülümsedi. O aileye gelebilecek en kötü, Salih için ise en iyi gelin adayı her zaman etrafta gezinen Sima'dan başkası olmazdı. Cazgır, işveli, kocasını koruyabilecek biriydi.

"Yok artık bunu yapmayacağım." Sima ayakkabısını giyerken Melek kendi ile savaşıyordu.
"Eski nişanlıma eş bulma fikri çık aklımdan. O kadar uzun boylu değil." Sima ayakkabılarını hızlıca giyip saçlarını arkaya doğru attı.
"Bu konuşmayı yapmadık varsayalım. İstemesem de Cemil ile evleneceğim zaten. Konuşmaları unut." Unutmak istiyordu ama imkansız hale gelmişti. Sabri'nin hayatını ailesi bitirirken gözünü kapatmak sinirine dokunuyordu.

Sima her zaman Sabri'ye karşı bir şeyler hissetmişti. Bu küçüklükten beri öyleydi. Küçükken Sabri'ye ulaşmak için Melek aşılmayan bir duvardı şimdi ise annesi o duvarın önünde olmalıydı.

"Sabri'nin ailesi evlendikten sonra bile onu tırtıklamak isteyeceklerdir. Sima olursa imkansız bir hal alır." Susmayan düşünce perileri delirtmeye başlamıştı. Melek kollarını önünde bağlayıp kapıya yaslandı. Tabii ki ikisini birleştirmeyecekti ama Sima'yı o yola itebilirdi. Bunda yanlış bir şey yoktu. Umarım yoktu.

"Yani sen istemiyorsun ama isteyen birisi olursa ona şu aklı vermek isterim. Sabri ile evlenmek isteyen biri öncelikle ailesine karşı güçlü durabilirse bence şansı artar. Tabii aileyi kendine bağlamak için evlenene kadar salak gibi rol yapmalı. İlla parası yenilecekse karı koca sadece yesinler. Sence haklı değil miyim? Yani Sabri onu iyi yönde yönetebilecek birine ihtiyacı var. Onu o aileden uzakta tutacak birine." Sima merdivende ayakkabı bağcıklarını bağlıyor gibi yaparak oyalanıyordu.
"Ama sende haklısın. Cemil gibi zengin, üç evi olan bir adam hayatını daha kolay hale getirir. Tabi her gün aldatma işleri de bonus olur. Artist Cemil b*kun içinde bile kız arar. O derece yokluk çekmiş gibi davranıyor. Ama zengin." Sima kendini doğrultup merdivenden inmeye başladı.
"Sabri zengin değil ama karısını aldatmaz. Bu tarz şeyleri ayıplar. Tek sorun ailesi. Fazla onlara bağlı, salak rolünü iyi yapan o zincirleri kırabilecek bir gelin lazım. Aman sana niye anlatıyorsam hadi senin ima ettiklerini benim söylediklerimi unut. Eskisi gibi olmaya devam." Kapıyı kapatıp gözden baktı. Sima hala yerinde duruyor düşünüyordu. İki dakika sonra merdivenden inmeye başlayınca,
"Ben birleştirmedim. Düşünmesi için fikir verdim." dedi. Mutfağa geçip kendine bir bardak çay daha koydu.

Akşam üzeri babası eve geldi ama konuşmadan uyumak için odasına geçti. Hayri bey farkında değildi ama Melek'i o çok sevdiği baba sıcaklığından mahrum bırakıyordu. Genç kadın ne kadar üzülse de bu durumu düzeltene kadar meşgale bulmalıydı. Evde oturmaktan çatlayacak hale gelmişti. Murat ile konuşmuş toplantısı var diye kapatmıştı. Esila da her aradığında salya sümük ağlıyordu. Zaman daha hızlı geçsin diye evi temizlemeye başladı. Hemde bayram temizliği olacak şekilde.

Saatler sonra yerler dip köşe süpürülüp, silinmiş. Temiz porselen takımı vitrinden çıkarılıp tozları alınmıştı. Çatal, kaşık takımı leğende çamaşır suyu eşliğinde durulanmayı bekliyor. Perdeler büyük bir dikkatle kornişlere takılıyordu. Ev temiz ama halen dağınık haldeydi. Hemde fazlasıyla.

Melek, perdeleri taktıktan sonra merdiveni dış kapının önüne bırakıp yere attığı yastıkları yerlerine koydu. Mutfağa geçip evye'nin içine leğende ki bütün çatal kaşıkları boşalttı. Bol suyla yıkayarak yerlerine yerleştirdi. O kadar çok yorulmuş o kadar çok kafası bulanmıştı ki, saatin gece dört olduğunu farketmemişti. Koltuğun üst kısmına ayaklarını çıkarıp saçlarını aşağı doğru saldı.
"Hiç yorulmadım. Niye bu kadar çabuk bitti ki, biraz daha etrafa bakayım en iyisi." Haftalar önce Sibel ile dolaba dizdikleri bütün çarşafları indirip yeniden yavaşça katladı. Yorganları da aynı şekilde yapıp yerlerine dizdi. Ayağa kalkıp odaları tek tek gezse de yapacak iş bulamadı. Yorgunluktan ölüyordu ama aklı bunu kabul etmedi. Murat'ı düşünmekten temizlik dışında kendini alıkoyamıyordu. Geriye Hayri bey'in odasından başka temizlenecek yer kalmamıştı.
"En iyisi orayı da güzel bi temizlemek." diyerek odanın önüne geçti.

Hayri bey, akşam on gibi eve girdiğinde direk odasına geçip uyumuş Melek'in ne yaptığını bakmaya gerek duymamıştı. Davul çalsa duymayan türdendi.

Melek, faraş, süpürge ve su dolu bir kovayla yavaşça odaya girdi. Babasına yatağın kenarından göz ucuyla bakıp süpürmeye başladı. Camları parlattı, tozları aldı, yerleri sildi. Bu odada bitmiş Melek'in yorgunlukla kapanan gözleri sulanmıştı.

Vücudu bu hıza ayak uyduramayacak kadar bitkin düşmüş salonun ortasında sallanarak yere oturdu. Başını kendine gelebilmek için arada sallayarak öğürdü. Çamaşır suyunu içine çok fazla çekmiş olmalıydı. Kabul etmese de çokta yorgundu. Kapanmaya çalışan gözlerine aldırmadan ayağa kalktı. Tuvalete geçip ağrıyan karnını ovalayarak yere oturdu. Deterjanları yerine koyması gerekiyor, tuvaleti de son kez fırçalamalıydı. Baş dönmesiyle kusarak olduğu yerde bayıldı.

***

Hayri bey, sabah yedi gibi çalar saatin başlığına vurup bugününe de şükür edip yataktan kalktı. Odanın içi akşam bıraktığı gibi olmamasına şaşırmıştı. Yerler silinmiş, her yer parıltılı bir şekle bürünmüştü. Güzel bir deterjan kokusu odanın her köşesinde vardı. Perdesini çekip odanın hava alması için pencereyi açtığında camlarında ışıldadığını farkederek gözlerini yumdu.
"Ne ara temizlik yaptı bu kız?" Odadan dışarı çıktığında bu ışıltının sadece kendi odasından gelmediğini anladı. Salon da nasiplenmişti. Vitrinin içinde ki bütün tabaklar bayram havasına tabii tutulmuştu. Oyalanmadan Melek'in odasına gitti, kimseler yoktu. Yatağı hiç açılmamış pike ile örtülüydü. Pencere sonuna kadar açık olduğundan oda buz tutmuştu.

"Ne bu temizlik? İşe mi gitti, acaba! Bana haber vermeden, merak edeceğimi de mi düşünmüyor? Ona bir daha gitmeyeceksin demiştim. Yoksa oğlanla mı görüşüyor." Söylenerek odadan çıkıp oturma odasına geçmişti. Koltuğa oturmadan yaptığı iki günlük temizliği saatlere sığdıran kızının halini düşündü. Ne halde olduğunu deli gibi merak ediyordu. Kızına karşı gurur yapamayacak kadar akıllı davranıp telefonla aradı. Uzaktan gelen sesle bulunduğu yeri terk edip bekledi. Melek'in odasından geliyordu. İçeriye koşup telefonu yatağın üstünde bulunca korkuyla eline aldı.

"Kaçtı mı? Tövbe, benim kızım yapmaz. Melek babasını bırakıp bir erkeğe kaçmaz. Beni böyle kahretmez." demesiyle gelen okunmamış mesajlara istemeyerekte olsa baktı. Kırk altı mesaj okunmayı bekliyordu. Kırkı Murat'dan, üçü Sabri'den, İkisi Esila, biri Sibel'den gelmişti. Sabri iyi olup olmadığını sorarken, Sibel, sabah erkenden yanına geleceğini söylüyordu. Esila, üzgün yüzler yollayıp uzun uzun özürler dilerken Murat ise en sonuncu yarım saat önce gönderilen mesajlarda ona duyduğu aşkı, sevgisini, hayallerini, ve onunla kaçıp kaçmayacağını sorup duruyordu.

En son mesajı açtı.
"Hayri babam ne yaparsan yapsın seni istemeye geleceğim. Vermezse on kere yetmezse bin kere gelir yine de seni alırım. Bunu sakın unutma ama Konya'ya gitmeyi de unut. Evlenince ben seni oraya götürürüm. Gerekirse her hafta." Mesajı iki kere okudu. Bu kadar sevmesine şaşırdı ama Murat bu durumu hiç saklamadı belli de ediyordu, hiç utanmadan herkesin içinde yüksek tonlamada baba demişti. Kızının elini herkesin içinde tutmuştu. Bunları düşünmek için zamanı yoktu. Önceki mesajlara da baktı bir ipucu bulmak istiyordu. Kızını bulunca ayrıntılı olarak her şeyi düşünmek daha doğruydu.

Hayri bey, içten içe kızının kaçtığını düşünmeye başlamıştı. Mesajlar aşırı güven ve aşkı yaşlı adama hissettirmiş olmasına rağmen böyle bir duruma tahammül edemezdi. Üstünü giyip polise gitmek için hazırlanırken bir yandan da Sibel'i arayıp Melek'i sordu. Tuvalet ihtiyacı yürümesini zorluyor olsada bir an önce kızından haber almak için dışarı yöneldi.

Sibel ve Serpil hanım kapının önünde görünce tekrar içeriye girdiler.
"Vışhh, ben sana ertesi akşam diyecektim Hayri abi!" dedi Serpil hanım hesap soran bir tonda.
"Kız, böbreğini kaybettiği halde hamsi tip'liyi istiyorsa ayıramazsın. O çocukta bırakmaz bizim kızı. Melek senin kızın bilmez misin onun deliliğini. Hem o soyka Esila zengin mengin ama Melek'e bilerek zarar vereceğini düşünmüyorum." Esila'ya o gün bağırmıştı eline geçse döverdi de ama şimdi haline üzülüyordu. Zaten yalnızdı şimdi daha yalnız olmalıydı.
"Sibel anlattı, Esila isteyerek yapmamış. Sen o kızı tanımazsın tavırları normal olamayacak kadar saçma işte içinde kötülük yok." Elini önünde bağladı.
"Herkesin içinde Melek'e tokat atıp sürükledin. Valla benim ciğerim yandı. Kızın köz olmuştur. Yine de hiç ses etmedi. Abi bana kızma dost acı söyler. Kocaya kaçtı ise fazla da haksız sayılmaz."

"Ben daha fazla beklemeyeceğim polise gidip arama çıkarmak en iyisi." dedi başı önünde. Serpil hanıma ne kızıyor ne de gönül koymuştu. Karısı öldüğünde Melek'e sahip çıkmıştı. Melek'e bir anne kendisine de kardeş olmuştu. İstediği kadar konuşabilir her konuda hakkı vardı.
Kendi de zaten pişman olmuştu kızını ebediyen kaybetmişlik duygusu canını yakmıştı. Bir an önce bulup hiddetle değil sevgiyle kızının söylediklerini dinlemek istiyordu.

Sibel, Melek'in odasından çıkıp ağlayan gözlerle tuvalete gitti. İçeriye girdiği gibi Melek banyonun zemininde yeni kalkmış başını ovalıyordu. Ağzını tutup sevinçle sessizce çığlık atıp yere çöktü.
"Sen tuvalette uyurken baban senin kocaya kaçtığını düşünüyor. Kustun mu, mükemmel hemen bu durumu kullanmalıyız."

"Başım çatlıyor. Saçmalama ne uyuması yorgunluktan bayılmış olmalıyım. Sabaha kadar her pisliği çekmişim gibi başım dönüyor." diyerek ellerini gözlerine götürüp ovaladı. Sibel yüzünü arkadaşının burnuna sürüp sinsice gülerek kulağına yanaştı.
"Baban seni bulamayınca ölüp ölüp dirildi." demesiyle Melek, Sibel'i üstünden atıp ayağa kalktı.
"Babama ne oldu dedin?" dedi eliyle duvardan güç alarak. Kapıyı açıp oturma odasına yürüdü.
Hayri bey, kelliğe yaklaşan başını elleri arasına almış sıkıyordu.
"Baba! Ben buradayım, merak etme gitmedim, seni bırakmadım." diyerek sıkıca boynuna sarıldı. Yaşlı adam, tuttuğu yaşlarını nihayet rahatlayınca akıttı.

Sibel'in kandırma işi Melek'in yüzünden sekteye uğrayınca homurdanarak yanlarına oturdu.

Hayri bey, kızının kahverengi saçlarını dizlerinin üstündeki kıvrımlı acınası haline bakarken karısının davranışları gözünün önünden geçti.
"Neredeydin?"
"Tuvaleti temizliyordum uyumuşum." İnandırıcı bir yalan değildi ama Hayri bey inanmıştı.
"Aynı annen gibisin. O'da sinirlendiği zaman kendini temizliğe verirdi."

"Ben sinirli değilim baba! Sana sinirlenmek haksızlık olur. Yaptıklarında haklısın ama beni de anla. Kızın, deli gibi seven bir adama aşık. Onu gördüğüm zaman mutlu olacağım her hayali kuruyorum. Bu dengesiz kızına tahammül ediyor. İlk defa senden sonra bir erkeğe güveniyorum. Yemin ederim, benden ayrılmak için yapmadığı şeyi yapmış gibi gösterdi. İnanmadığım halde ayrılmamız için inanmış gibi yaptım. İkimizde ayrılığa devam edemedik. Baba, ben çok seviyorum ama o beni benden daha çok seviyor."

"Senin için kurduğum hayalleri kendi kurduğun hayallere peşkeş mi çekiyorsun?" dedi kızgınlıkla. Kızının gözü kapalı duyduğu aşka, itimat etmek istiyordu ama edemiyordu.
"Bende yavrumla alakalı binlerce hayal kurdum. Sağlıklı olsun, mutlu olsun, gözünden yaş gelecekse mutluluktan gelsin. Sen sanıyor musun o çocuğun seninle evleneceğini? O çocuk gelip seni benden ister mi? Hiç sanmıyorum. Onlar yüzünden tek böbreğin yok diğeri şimdilik iyi, ya sonra! Ne kadar mesaj atarsa atsın. Koluna seni takıp ne olursa olsun her halinle seni görmek ister mi?"

"İster baba gelir senden beni ister. Koluna takıp göğsünü gere gere yanında gezdirir. O beni hiç eksik görmedi. Siz beni eksik görüyorsunuz onunda göreceğini düşünüyorsunuz." Babasına karşı Murat'ı savunmak zorunda kaldığı için üzülüyordu. Ama sevdiği adamı korumalıydı.

"Ya sana birgün acıdığını söyleyip yarım bir kadın gözüyle bakarsa. Ya o kadar aşağılık birisiyse! Senin kalbin belki dayanır, ya benim kalbim buna dayanır mı?" diyerek bağırdı. Ağzına düşen kelimelerin acısı odanın içindeki herkesi kavurmuştu.

Melek, babasının dizlerinden kalkıp oturur pozisyonu aldı. Kelimeleri kullanmak yerine yutkunarak dişlerini sıktı. Kalbi hakiki bir sancı ile acı çekerek çırpıyordu. Gözlerini önce Serpil hanıma döndürdü ağladığını görünce Sibel'e döndü o'da aynı durumdaydı.
"Ben ona güveniyorum. Bir kere beni dinle. Biliyorum benim için en iyisini bilirsin ama dinlemeden bu fikre kapılman beni üzüyor. Biz evlenmeyi düşünüyoruz. Ve o beni yarım olarak görmez." Yavaşça soluklandı.

Kızının söylediği son cümle içine oturmuştu. Seviyordu ve sevildiğini düşünüyordu. Öfkeyle gözlerini yumdu.
"Arayacağım! Gururumu bir kenara bırakıp yanlışı ben yapmışım gibi o oğlanı arayacağım. Bakalım telefonda evlenme isteğini nasıl karşılayacak? Kızımla evlenmek istiyorsan buyur gel diyeceğim." Esila hakkında fikri değişmemişti ama Melek ile Murat'a şans vermek istiyordu.
"Gelirse ben yanlışım, gelmezse..." diyerek kızının kızarmış gözlerine bakıp sustu.

"Arama! Baba, arama! Önce ben onunla konuşurum." dedi tutamadığı yaşları akıtarak.
"Murat öyle biri değil bana acımaz, yarım olduğumu söyleyerek yüzüme vurmaz. Beni seviyor, arama. Zorla bir şey yapsın istemiyorum. Şu anda zorunlu bir evlilik haline gelir. O zaman kendimi yarım hissederim." diyerek ellerini yalvarır pozisyon yaptı. Önce Melek konuşmak istiyordu. Murat'ın geceden attığı mesajları görmediği için önce konuşup fikrini almak istiyordu. Adam her zaman her yerde evleneceğim demişti ama Melek bu teklifi zorunlu yapan taraf olmak istemiyordu.

Murat, hayallerindeki erkekti. Seven insanın yaptığı her şeyi yapmıştı. Yine de babasının dedikleri aklında ki birçok olayı tarumar ediyordu. Tek böbrek konusunda herkesin içine su serpmek için konuşmalıydı. Hiç konuşmamıştı öyle bir durum olmamıştı. Konuşma bittikten sonra duruma göre gel demeliydi, gel dediği her an gelirdi zaten.

"Sen yarım biri değilsin. Sakın kendini öyle görme, sakın! Zaten o adam aşağılık biri değilse sana o gözle bakmaz." demesiyle Melek çığlık atarcasına bağırdı.

"Baba sen bana yarım gözüyle bakıyorsun Serpil teyze bakıyor. Kendimi yarım gözüyle görmemi sağladığınız için ne yapmalıyım. Murat tek kelime dahi etmedi bu konu hakkında ama siz her zaman söylediniz. Zorunlu ilişki istemiyorum arama."

Melek her kelimesinde haklıydı ama Hayri bey aldırmadan Melek'in telefonundan numarayı alıp aradı. Üçüncü çalışta güçlü bir ses yankılanmasıyla Melek titredi.
"Alo, kimsiniz?"

"Murat, ben Melek'in babasıyım." dedi soğuk bir sesle.

"Baba nasıl... Pardon, Hayri bey nasılsınız, Melek nasıl?" diyerek kekeledi. Genç adamın bütün gücü telefonda uçup gitmişti. Yanlış bir şey yapmak istemiyordu. Yanlış bir şey söyleyip daha fazla uzaklaştırmak istemiyordu.

"Kızımın durumunu söylememe gerek yok. Evlenmek istiyorsan akşam üstü gelir, istersin. Eğer kızımın yaşadıklarını kullanırsan baba değil celladın olurum. Şimdi, kızımla evlenmek istiyor musun? Tek böbreği var diye kabul etmezsen anlarım ama kabul edersen bir daha bahane kabul etmem. Kızımı eş olarak istiyor musun?" dedi kızından gözünü ayırmadan. Melek konuşulmasını istemediği her kelimeyi konuşmuştu.

Herkes evet demesini bekliyordu. Tek istenilen evet demesiydi lakin aniden telefon hızla Hayri bey'in yüzüne kapandı. Tekrar aradı şimdi de tamamen kapalıydı.
"Nasıl böyle bir anda telefonu kapatır? Gördünüz değil mi, cevap vermedi. Aslında telefonu kapatarak cevap verdi. Şerefsiz herif!" Öfkeyle telefonu koltuğa attı. Odadaki herkes şok içerisinde birbirlerine bakıyordu sadece biri koltuğa atılmış telefondan gözünü ayıramıyordu.

Melek, kaskatı kesilerek babasının yüzünde ki çaresizlik karşısında nefesi kesilmişti. Gerçekten ilk defa kendini yarım hissetmişti. Hiç böyle olacağını beklemiyordu. Aklının ucundan bile geçmemişti. Aramasın istiyordu ilk o söylemek ilk tepkisini görmek istiyordu. Beklediğinin tam aksi bir şey yaşanmıştı. Cevap vereceği anda telefonu kapatmıştı. Gerçekten de kapatarak cevap vermişti. Melek saniyeler geçtikçe öyle düşünüyordu.

Hayri bey'in koltuğa attığı telefonun yanına gidip yumruk yaptığı ellerini açtı. Titriyordu. Boş bir şekilde telefona bakarken sadece titriyordu. Murat böyle bir şey yapmazdı, sesini duymasa inanmayacağı bir şeydi. Nefes alamadığını hissetti. Kendi nefesini soluklamaya gücü yetmiyordu. Murat telefonu kapatarak gölde bile boğulmaya fırsat vermemişti. Su birikintisi içinde boğuluyordu.

Hayri bey odanın içinde bi sağa bi sola giderek volta atarken,
"Ben iyiyim, baba! Herkesin içten içe istediği oldu. Ben aslında yarım biriymişim. Sadece farkında değildim bunu gösterdiğiniz için teşekkür ederim. Ağladığıma bakma, yanındayım çok iyiyim. Kızın göründüğünden daha güçlü." diyerek gözlerindeki yaşları silip dişini sıktı.

"Ahh evladım ah!" Çok üzülmüştü. Kızının hali içini yakıp kavuruyordu.
"Akşama kadar bavulunu hazırla. İstanbul taşıyla toprağıyla bizi kovuyor. Konya'ya memlekete gidelim. Daha fazla canını yakanları mutlu etme." Bugün iki adam çok canımı yakmıştı. Ama sustu Melek, gözlerini tamam diyerek yumdu. Hayalleri böyle değildi. Düşlediklerinde aşk vardı.

Oysa ki ani gelen ayrılığı hesaba bile katmamıştı.
_____________

Bu bölümde şükür bitti ama ne zorladı. Yazarken kendimi olaylara biraz fazla kaptırmış olabilirim.😂 Murat neden telefonu kapattı, kota dolana kadar cevaplanmayı bekleyen bir soru olsun

Beğeni kotası tamamlandığı zaman önyazı ile diğer bölüme giriş yaparız.

Hadi kendinize iyi davranın. Bende yorum ve beğenilerinizi bekleyeyim. Hikaye hakkında bir iki kelam edin biraz sohbet edelim. Aaa unutmadan Resmen Aşık'ı takip etmeyi unutmayın. Tabi beni de💞🫣

Bölüm : 25.01.2025 08:04 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Yalives Doğan / Resmen Aşık / 63. Ben İyiyim Baba
Yalives Doğan
Resmen Aşık

80.28k Okunma

6.93k Oy

0 Takip
99
Bölümlü Kitap
1. Ne var ne yok2. Geri Dön3.Dost4.Haber Gelir Geriden5.Tembel Patron6.Melek7. Korkusuz Korkak8.Ağzı Bozuk9.Baş Belası10.Zorla Geleceksin11. Çelişki12. Kovuldun Sözde Kaldı13. Dostluk14. Düzmece Düzen15. Çapkın16. Tehdit17. Yalan Makinesi18. Melek Ve Yalancı Aşk19. Kimler Gelmiş20.Görev Bakışlar Hücum21. Saldırı22. Çöküntü23. Yoksa Kafayı Yiyeceğim24. Kılıçlar Fora25. Ağır Yaralar26. Yeniden27. Esila ve Sonsuz Aşk28. Bela Geldi Hoş Geldi29. Sabır30. Kum Torbası31.Başlangıç veya Bitiş32. Ölüm KalımÖnyazı33. Kalbe Şiddet AğırdırÖnyazı34.Seni Kimler AldıÖnyazı35. Yük DeğilsinÖnyazı36. Sevdiğim KadınÖnyazı37. O olabilir miydi?Önyazı38. Benimle Çıkar Mısın?Önyazı39. Unutulmaz TeklifKısa BilgiÖnyazı40. SalihÖnyazı41. Sen Miydin?Önyazı42.Cadı ile PazarlıkÖnyazı43. Kural 1 Hadi OradanÖnyazı44. Nefret Aşkı GüçlendirirÖnyazı45. Dalgacı KıvırcıkÖnyazı46. Tek Kıvılcım Bin Tutku47. Aşk Bildiğin YakarKalıcı BilgiÖnyazı48. Evlerden Irak OlsunÖnyazı49. Huysuz oğlunuzla ilgileniyorumÖnyazı50. Öptüm NefesindenÖnyazı51. GİTMEÖNYAZI52. Ben Yanında DeğilimÖnyazı53. Bitti Derken BaşlamakÖnyazı54. Her Zaman Deli Gibi SeveceğimÖnyazı55. Biz Kime Ait OlacağızÖnyazıKapak Tasarımı56. Yasak MeyveÖnyazı57. İntikam ÇanlarıÖnyazı58. Bana aitsinÖnyazı59. Zaten AşığızÖnyazı60. GüzelimZEHİRLİ AŞK kitap tanıtımıÖnyazı61. Yemişim KaslarınıYeni Hikaye Tanıtımı: KöleBiraz Ondan ŞundanÖnyazı62. Unutulan GerçeklerÖnyazı63. Ben İyiyim Baba
Hikayeyi Paylaş
Loading...