@kambersizyazar
|
Yorum ve beğeni yapmayı lütfen unutmayın. ❤❤❤ Melek için saniye, dakika ve saatleri en iyi şekilde kullanma zamanıydı. Sarı ceketin içine beyaz bir gömlek, siyah kalem etek giymişti. Kendini şimdiden adapte etmeye çalışıyordu. Holding için bu kıyafetler fazlasıyla tamamlayıcı bir etki oluşturacaktı.
Babasından şans öpücüğü alarak, hızlı adımlar eşliğinde dışarıya çıktı. İlk defa bu derece yürümesini zorlaştıran bir etek giymişti. Zaten paytak bir yürüyüşü vardı. Giydiği etek ve topuklu ayakkabı da tuz biber olmuştu. Sokağın sonuna yaklaşmış tam taksi çevirdiği an da yan apartmanda ki ağzından güzel söz çıkmayan komşuları Nezaket hanım kolundan sarsarak; "Bu ne hal kız modern biri olmuşsun. Lap lap yürümeseydin tanımayacaktım."diyerek sesli bir gülme ile laubali kırıcı sözlerine son verdi. Melek burnundan nefes alıyordu. Geç kalmasına mı yansın yoksa söylenen söze mi? Susmak en son yapacağı hareket olmasına rağmen laf dalaşına girmek istemiyordu. Yanından ayrılmak için kafasını ona çevirip, sade bir tebessüm belirdi pembe rujlu dudaklarından. İkinci gelen taksiye eli ile dur işareti yaptı. Kapısını açmaya yeltenirken Nezaket hanım şuursuzca tekrardan konuştu; "Kız... Bari babanın başını daha fazla eğdirme. Hem sen nereye gidiyorsun? Yoksa zengin koca bulmaya mı? Annen ve nişanlın seni terk ettikten sonra kötü yola düştün gibime geliyor. Yanlış anlama kızım gibi severim seni, bende kolu komşudan duydum. Annenin kemikleri sızlamasın, ben senin iyiliğini düşünüyorum." diyerek derin bir of çekti. Melek'in gözlerine sanki kötü yoldan adam döndürüyor gibi bakıyordu.
Melek hiç istifini bozmadan; "Sen ağzına alma annemi..." dedi. "Benim iyiliğimi düşünecek son kişi sensin. Hem evet zengin koca buldum randevuya gidiyorum. Başka soru varmı?" Nezaket hanım ; "Bak şimdi ne dedim ki, hemen atar yapıyorsun." Melek tavırlı bir üslup ile güldü; "Ne diyeceksin, ayak üstü or...spu yaptın. Milletin evinden çıkmayan terbiyeli kızın, Sima zanettin herhalde." Nezaket hanım ellerini kat kat olmuş beline koyarak, bağırmaya başladı. "Üstüme iyilik sağlık. Çamur atmak bu kadar kolay mı? Benim kızım, Lalezar sokağının en edeplisi, konuşmana dikkat et saygısız kız... Ben senin iyiliğini düşündüm suç mu ettim?" Bekleyen taksici Meleğe bakarak konuşmaya dahil oldu; "Kızım binmeyeceksen kapıyı bırak gideyim? " "Bekle çatladın mı? Zaten taksi metre çalışıyor." Taksici önüne dönerek beklemeye devam etti.Melek ise hızını alamamıştı. "Derdin ne senin?" diyerek Nezeket hanım'ın suçlu olduğunu hiç düşünmeyen bakışlarına yöneldi. Zaten mahallenin bütün gençleri bu kadından bıkmış durumdaydı. Sokak sokak kızı Sima'nın yeteneklerini anlatırdı. Kimsenin tasvip etmediği bir üslubu vardı. Melek taksiye bir ayağını attı tam oturacağı an da Nezaket hanım sokağın başında bağırmaya yine başladı. "Komşular bu edepsiz kıza kimse bir şey demeyecek mi? Kızıma onca laf etti şimdi de kaçıyor." Sokaktan geçen insanlar Nezaket hanımın parmagı ile gösterdiği yere baktılar. Küçük bir topluluk toplanmıştı. Melek artık hepsinin odak noktası olmuştu. Taksiden aşağıya inerek parasını ödedi. Taksici burun kıvırarak oradan uzaklaşırken, Hayri bey, sokakta yükselen sesten rahatsız olmuş bir halde dışarıya çıktı. Nezaket hanım yaşlı adamı kapının önünde gördüğü gibi yanına koştu. "Kusura bakma komşu, nasıl bir kız yetiştirmişsin?" dedi.
Ona yapılan bu konuşmadan hiç birşey anlamamıştı. Boş bir ifade ile; "Hayırdır kimden bahsediyorsun?" diyerek kendini parçalayan kadına baktı. Sonra da sokakta gözleri ile Melek'i aradı. Kızı olabilirdi ama kızı kolay kolay laf altında kalmazdı. Baba kız göz göze geldiklerinde Melek'in yüzünde küçük, muzip bir gülümseme vuku buldu. Hayri bey kızının yanına yanaştı. Herkes ikisini gözleri ile hapsetmişti. Hayri Bey kimseyi umursamaz bir tavır ile; "Geç kalmıyor musun ?" "Biraz geç kaldım." "Taksi çevir sen git çabuk hadi hadi." Melek kafasını sallayıp arkasına döndü tam giderken Nezaket hanımın yanına yanaştı. Dizlerini biraz kırıp baş hizasına gelerek,kulağına sessizce; "Bela istemiyorum, eğer sen istiyorsan kızını anlatayım?" diyerek kadının kararını bekledi. Nezaket hanım sus pus bir tavır ile arkasına döndü ve gitti. Kızının ufak tefek erkek takıntısını biliyordu. Rezil olacak endişesiyle kendine hakim oldu. Ortamın sakinleşmesi ile arkasına dönüp taksi aramaya başladı. Uzaktan taksi geldiğini farkedip eli ile işaret ederek durdurdu. Bindiğinde evde küçük bir kağıda yazdığı açık adresi uzattı. Taksici kağıda kısa bir süre baktıktan sonra arabayı çalıştırdı.
Kendine çeki düzen veriyordu. Sinirden gözleri kızarmış bir halde yola devam ederken. Yolların açık olması sayesinde yarım saatte holding'in önünde olmuştu. Hızlıca inip bütün gücü ile koşmaya başladı. Yarım saat geç kalmış olması yeterince utanç verici bir durumdu. Asansörün oraya vardığında, bekleyen insanlar ve gelmeyen asansör sebebiyle çaresiz merdivenlerden çıkmaya karar verdi. Üç kat çıktıktan sonra, gücü tükenmisti. Çıkması gereken iki kat daha vardı. Sinir ile bir yandan kendi kendini azarlıyor diğer yandan merdivenleri çıkıyordu. Yavaşladı yetişsin veya yetişmesin her halükarda almazlardı. Merdivene çöktü kimse yoktu etrafta. Kafasını eğmiş kendi kendine konuşmaya başladı. "Neden ben... Babam yine üzülecek, neden ya neden?" Birden bir ses çalındı Melek'in tilkiden farksız kulaklarına. "İyi misin?" Melek, utancından kafasını kaldıramıyordu. Yine seslendi karşısında ki buğulu ses; "Size diyorum, iyi misiniz hanım efendi?" Melek, koşmaktan kızarmış yüzünü kaldırıp karşısındaki sese baktı. Önünde, amber (Kehribar) göz rengi, aynı kurtların gözlerinde olduğu gibi altınımsı tonlarında güçlü iki çift göz, beyaz pürüzsüz bir ten, sarının en güzel tonuyla bezenmiş saçlarıyla, pembe dudaklarından yarım bir gülümseme bahşedip tekrardan sordu; "İyi misin?" Melek sadece kafasını salladı, gözlerini alamıyordu. Kimsede olmayan bir aurası vardı insanı kendine çeken. Melek ayağa kalkarak aşağıya inmek için hamle yaptı. Sakar olması sebebi ile ayağı tökezledi. Yere düştüğü için kendini rezil ettiğini düşünerek, karşısındaki adama baktı. Tepkisiz bir halde sadece izliyordu. Elini uzattı Melek'e yüzü daha halen parlıyordu. Utana sıkıla elini tutarak ayağa kalktı. Sonra da gördüğü manzara yüzünden şaşırıp yukarıya çıkmaya başladı. Farkına vardığında sessiz bir halde devam etti. Rezil olmak en bırakmadığı huyu olmalıydı. Toplantı odasının önünde kendini bulmuştu. İstem dışı bir şekilde, beklemek için ayrılmış salona girdi. Sırada iki kişi vardı. Şaşkın bir halde oturan bayanlardan bir tanesine yanaştı; "Sekreter görüşmesi için mi bekliyorsunuz?" Bayan kendinden emin bir tavır ile saçlarını yana doğru bıraktı. "Dalga mı geçiyorsun?" "Yok,ben geç kaldım da bitti sanarak üzüldüm." "Patron mu ne gelmemiş daha yeni almaya başladılar." "Bugün iyi günündeyim." İki kadın da, kendinden aşağıda gördüğü kızdan, yüzlerini diğer tarafa çevirdi. Baş sekreter kalan üç sekreter adayını içeriye davet ettiği gibi, heyecanlı bir halde içeriye ilerlediler. Karşısında boş üç sandalye, bekleyen beş kişi vardı. Tedirgin bir halde gösterilen yere oturdu. Yanında ki iki bayan kendinden emin daha önceden sekreter olarak çalışmış insanlardı. Melek ise hiç deneyimi yok kendinden emin dahi değildi. Fahri bey mülakat için söze başladı; "Hoşgeldiniz." İki bayan kafasını sallayıp, tebessüm ederek karşılık verdiler Melek ise sesli bir halde; "Hoşbulduk." demişti. Kelime ağzından çıktığı gibi, hepsi Melek'e baktı. Yaptığının yanlış olduğunu anlasa da artık geçmişti. Kafasını deve kuşu gibi eğdi. Fahri Bey devam etti sözüne; "Sizlere birkaç soru soracağım. Lütfen içten cevaplar verin. Şimdi sizi neden almalıyız buraya?" İlk klişe soru gelmişti. İçlerinde en havalı olan söze başladı. "Beş yıllık tecrübem var. Halkla ilişkilerim çok iyi. Tamamen güven ile işimi devam ettiren bir karaktere sahibim." Diğeri sözü aldı; "Yaptığım işlerde sadece kalite, disiplin odaklı görüşüm vardır. Çok çalışkan ve kendimden emin fikirlerim var." Melek masal dinler gibi dinliyordu. Söz sırası geldiğinde Fahri Bey ona döndü. "Sıra sizde? " "Şey...Yani ben...Sekreter başvurusu için geldim. Annem küçük bir şirkette çalışkan bir sekreter idi. Bende öyle olmak istiyorum, sadece bu..." Fahri Bey; "Ne demek sadece bu? Küçük bir şirket ile bu holdingi bir mi tutuyorsunuz?" Melek yüzünü utanarak göz ucuyla Fahri beye baktı. Sonra yanında oturan iki bayana gözü çarptı, aşağılayıcı bir tavır ile ona bakmaya devam ediyorlardı. Fahri Bey oluşan sessizlikten sıkılmış olacak ki, başını tamam der gibi sallayarak devam etti. "Sırada ki soru hanımlar." dedi dosyaya bakarak. "Sizin için iş ortamında karşılaşa bileceginiz en zor ve tahammül edemediginiz an nedir?" Biri söze başladı; "Beni küçük görmesi hangi konum olduğu önemli değil, tahammül edemem. Karşılaşacağım en zor durumda, sıkça rastladığım şirket çalışanlarının bana aşık olması." Diğeri devam etti; "Hiç düşünmedim ,ama acemi insanlar etrafımda olduğu zaman aşırı agresif olabilirim. Beceriksiz patrona tahammül edemem." Son olarak Melek sözü aldı; "Ben kolay kolay yenilgi kabul etmem. Bazen tükendiğim zamanlar oluyor, lakin hemen kendimi toparlarım. Biraz deli bir karakterim var tabi aşırı sabırlı biriyim. Bu huyumu hem annemden hem babamdan almışım. Karşılaşacağım en büyük zorluk suçum yokken kovulmak. Tahammül edemeyeceğim ise bana tahammül ettikleri sürece her şeye tahammül ederim, bu kadar" diyerek kendini daha fazla rezil ettiğini düşünerek, başını deve kuşu gibi tekrardan eğdi. Fahri Bey verilen cevaplardan sonra, önündeki dosyalara göz gezdirmeye başladı. Melek hariç diğer ikisi için herkes umutlu bakıyor gibiydi. Fahri Bey; "Son ve en önemli soru, iş ortamında patronunuz bir hata işledi. İş yerini küçük bir zarara ugratacak bir hata. Sizin gerçek tepkiniz ne olur? " Melek hariç ikisi birden ; "Tabiki yetkilileri bilgilendirirdim. Üzerime alamam bu sorunu." diyerek gerekli olan davranışı bu olacağını belirttiler. Fahri Bey cevabını merak ettiği kıza döndü. "Ya siz ne yapardınız?" dedi Melek tereddüt dahi etmeden konuşmaya başladı. "Patronum bir hata yaptı ise bundan holding değil, kesinlikle ben ve benim üstüm sorumlu olur. Yani patronum en büyük sorumlu ben en küçük sorumlu kişi olurum. En son an'a kadar patronum ve ben bütün gücüm ile toparlamaya çalışırız. Şayet olmazsa patronum sizi bilgilendirir." Fahri Bey ; "Tamam... Bu kadar kâfi." Herkes susmuş Fahri Bey'in kararını bekliyorlardı. "Melek Kapya yarın çalışmaya başlayın. Sizi tebrik ederim." diyerek oturduğu sandalyeden kalkıp, önünde sevinç içinde zıplayan kıza tebessüm ederek, çıkışa doğru yürümeye başladı. Doğru kişiyi işe aldığına fazlasıyla emindi. Şimdilik iş deneyimi olmaması önemli değildi. Tuttuğunu koparta bilen, dirençli bir kız olması yeterliydi. Ağzı da iyi laf yapıyorsa daha ne isterdi ki. Melek önünden geçen adama çocuk edasıyla bakarken, daha halen inanmakta zorluk çektiği soruyu sordu. "Gerçekten yarın işe gelmemi mi söylediniz?" "Evet,İş ile alakalı bilgileri beşinci katta baş sekreterden alın." Melek hem mutlu bir yandan da şaşkındı. Deneyimli iki kadını hiçbir şey yapmadan mağlup etmişti. Hakkı olmasa da bu kadar çabuk kazanılan bir iş için kendini kötü hissetmek gibi bir niyeti yoktu. Şans ona gülmüştü. Hemen sekreterin yanına gitmek için dışarı koştu. Merdivenleri o kadar yorgunluğa rağmen ikişer ikişer çıktı. Küçük bir çocuk gibi şendi. Büyük koridorda ilerleyerek sekreterin olduğu bölümü aramaya başladı. Karşısında ona doğru gelen, elinde mavi bir dosyayı inceleyen adamı farkederek yanına yaklaştı. "Merhaba, bir şey sorabilirmiyim?" diyerek dosyaya gömülmüş adama bakmaya başladı. Kafasını sallayarak kendini gösterdiğinde. Karşı konulamaz gülüşü ile Melek merdivende gördüğü adama ağzı açık halde konuşmaya devam etti; "Siz miydiniz? Sekreter...Yani baş sekreterin odası nerede diye soracaktım?" Başını eğdi... Bugün ne kadar çok başını eğmişti. Komşuları, tanıdıkları görse inanmazdı. Bu kız insanın başını eğdirir ,diz çöktürür, aman diletir, ama ne olursa olsun tamah etmezdi. Melek asi'ydi hemde çok asi bir kız'dı. Masum olsa da kırılgan, kendini ezdiren, suskun bir kız hiç olmamıştı. Ailesi haricinde kimseye kendini üzmesine izin vermezdi. Kendisini de yabancı kimselere hiç açmazdı. Ama bu işi alması ve babasını birazda olsa rahat ettirmesi lazımdı. Annesinin tedavi masrafları için kredi çekmişlerdi. Babası öderdi ödemesine de ama felçli kolu izin vermiyordu. Yetişkin biri olarak bu görevi devralmalı ve borcu ödemeliydi.
Salih ise çocuk ruhlu bu kızın varlığını ilk gördüğü an da etkilenmişti. Yaşına hiç uygun değildi ama tatlı, masum bir gülümsemesi vardı. Tanıdığı birçok kadından daha utangaç ve kırılgan duruyordu. "Yeni sekreter misiniz?" "Evet biraz önce seçildim." Kesinlikle emindi Murat bu kıza sabrede bilirdi. Kendisi gibi hayran olabilirdi küçük ama sempatik bu kıza. "Sekreterin yanına gidiyorum, buyrun göstereyim." diyerek nazik bir hareketle eliyle yolu gösterdi. Melek kafasını sallayıp takip etti isimsiz yakışıklı adamı. Kahverengi bir odanın içine girip büyük harfler ile baş sekreter yazan kapıdan içeriye doğru ilerlediler. Baş sekreter Salih'i gördüğü gibi yerinden kalkarak; "Buyrun, Salih bey?"dedi. "Bu dosyaları imzalat sonra Fahri bey'in odasına bırak..." "Tabi...Efendim,başka bir şey varmı? "Evet var, bu hanım sizi arıyor?" Melek hayran kaldığı adamın ismini öğrenmenin sevinci ile kekeliyerek; "Şey, ben, ben, yani beni sekreter, yani... Baş sekreter ; "Yeni sekreter siz misiniz?" "Evet..." Salih tebessüm ederek odadan uzaklaşırken, baş sekreter dosya dolabından evrakları almaya başlamıştı. "Burda istediğin her bilgi mevcut." diyerek elinde ki iki sayfalık dosyayı Melek'e verdi. Melek kapıdan çıkan adamı işaret ederek; "Giden kimdi?" diye sordu. "Salih bey'den mi bahsediyorsun? "Evet, evet..." "Kendisi başkan yardımcısı olur. Çok kaliteli ve yardımsever biri." diyerek tebessüm etti. "Teşekkür ederim, yarın görüşmek üzere." "Yarın senin için biraz zor olacak, erken uyu ve geç kalma. Patronunu göreceksin... Tabi o'da seni görecek." "Sabırsızlıkla yarın olmasını bekliyorum..." Çok mutluydu patronuyla iyi anlaşıp mükemmel işlere imza atacağına emindi. Elinden geleni yapacaktı. _______ Okuduğunuz için teşekkür ederim...Yorum beğeni yapmayı lütfen unutmayın...
|
0% |