Yeni Üyelik
7.
Bölüm

7. Korkusuz Korkak

@kambersizyazar

Yorum ve beğeni yaparak destek olur musun? Siz destek oldukça motivasyon tavan yapıyor.

 

❤❤❤

Gece saat dokuz gibi Melek uyumak için odasına gitti.

Uyumak yerine, dolabın yanındaki eskiden kalma bilgisayarı açarak sekreterin belli başlı görevlerine bakmaya karar verdi. Bilmeliydi, bir sekreterin görevleri neler olacağını.

Heyecanını bu şekilde, araştırma yaparak bastırmak istiyordu. On dakika göz gezdirip, baktıktan sonra, bilgisayar kadar eski yazıcıdan çıktı çıkartarak, babasının yanına balkona koştu.

Babası elinde ki fincanından köpüklü kahvesini yudumlarken, bir yandan da akşam olduğu halde dışarıda oyun oynayan çocukları keyifle izliyordu.

Melek balkon kapısının dibinde heyecanlı bir halde, sessizce varlığını hissedip çağırmasını bekledi. Direk rahatsız etmek istemiyordu. Her aşikar da rahatsız edecek olmasına rağmen babasının isteği doğrultusunda rahatsızlık vermek istiyordu.

Melek elinde ki kağıt ile beklerken Hayri bey kızını farkedip seslendi.

"Melek ,uykun gelmiyor mu? Dikilmişsin kapıda."

Melek ;

"Baba bilgisayarda işim ile alakalı bir şeyler buldum."demesiyle Hayri bey şaşkın bakışlarını kızının elindeki kağıtlara odakladı.

"Bilgisayar halen çalışıyor mu? Hem annenin yanında birçok görevi öğrendin sanıyordum." Melek kafasını sallayarak babasının karşısındaki küçük kahverengi tabureye oturdu. Elindeki kağıdı göstererek;

"Olsun öğrendiklerimi zaten davranışlarıma dökeceğim, bilmediğim daha çok görevim varmış. Sekreter olunca ne kadar görevim olduğunu okumamı ister misin? Annem gibi yoğun bir insan olacağım." diyerek babasını sevincine ortak etmek istiyordu.

Hayri Bey gülerek yerinden kıpırdandı;

"Tamam,oku bakalım ne kadar yoğun olacaksın görelim." Dinlemeye başladı.

"Şimdi baba öncelikle sekreter patrona daha önce programlanan işleri hatırlatır.

Gelen haber ve bilgileri kaydeder, patrona ulaştırır.

Telefon görüşmelerinin yapılmasını sağlar.

Randevuları ayarlar,patrona gelen, misafirleri karşılar.

Gelen yazıları Fax, postaları alır, sınıflandırır, kaydeder, büro içi evrak akışını sağlar.

Baba devam edeyim mi?"

Hayri Bey elindeki kahve fincanını balkon mermerin üstüne indirerek, Melegin yüzüne baktı, heyecanlı olduğu her halinden belli oluyordu. Devam etmesini istedi, kafasını sallayarak.

Melek tebessüm ederek devam etti.

"Mektup, rapor, tablo gibi dokümanları yazar, çoğaltır, dağıtır ve dosyalar.

Dosyalardan istenen bilgileri bulur, dosyalardan alınan dokümanların işleri bitince yerlerine koyar.

Bir toplantı yapılacaksa gündemini yazıp, ilgililere gönderir, salonu ve kullanılacak materyali hazırlatır.

Patronu seyahat edeceği zaman ulaşım aracında, kalacağı otelde yer ayırtır. Pasaport, vize gibi işlemleri yapar, ilgili kişilere durumu haber verir, seyahat materyali hazırlar.

Bu kadar görevlerim, ne kadar yoğun olduğumu göre biliyorsun artık."

"Kızım,artık çok yoğun olacağın için, hemen yatmanı emrediyorum." Karnını tutarak gülmeye başladı.

"Anlaşıldı hemen yatmaya gidiyorum yarın erken kalkmam lazım zaten."

"İyi uykular kızım."

"Sana da baba sende fazla durma, yaz olduğuna bakma , ayaz var dışarıda hasta olursun ALLAH korusun."

"Sen beni merak etme,birazdan içeriye gelirim."

Babasının inatçı tavrını bilirdi. Annesi Rizeli olduğu halde inadın i'si yoktu. Karadeniz kadınına çekmemişti. Uysal, narin, kırılgandı. Babası ise Konyalı'ydı. Başlı başına inatçı keçi'ydi. Balkonda oturmak istiyorsa kimse karışamazdı. Çaresiz odasına döndü ilerleyen saate baktığında yatağına yatıp mışıl mışıl uyumaya başladı. Yarın için dinç ve kafasını rahat olması gerekiyordu.

 

Güneş Meleğin yüzüne doğru inmiş sabah olduğunu haykırıyordu. İlk gün olduğu için, altı buçuk da kalkması gerekiyorken, telefon alarmı hiç durmadan klasik müzik çalarak sanki uyanmaması için teori üretiyordu. En kısa sürede alarm müziğini kafa şişiren melodi ile değiştirmeliydi.

Melek ellerini, dün yıkadığı için temiz saçlarında gezdirmeye başladı.

Yüzünün güneş yüzünden biraz kızarmış olması Melek'in söylenmesine neden olmuştu. Hızlı adımlarla odasından çıkıp dolapta atıştırma amaçlı peynir,zeytin,domates çıkartıp ekmeğinin arasına koydu.

Sesli bir şekilde babasına seslendi;

"Baba,güneş her sabah neden yüzüme vuruyor. Çok güzel olduğum için mi?"

Babası gülerek kızına öpücük kondurarak masaya oturdu;

"Sabah güneşi güzele değil, sidikliye vurur derler. Akşam güneşi güzele vurur."

Melek kahkaha atarak;

"Güneş bile sidikli olduğumu biliyor ne diyelim." Şaka yaparak babasına takılıyordu.

"Gevezeligi bırak geç kalacaksın. Ekmeğini yemeden gitme sakın."

"Tamam baba tamam, hızlı, dakik bir sekreter olduğumu unutma." Kıkırdadı...

Gülerek ,ekmeğinin yarısını evde yedikten sonra yarısını iş yerinde yemek için streçe sarıp kahverengi çantasının içine koydu.

Babasını öpüp iş yerine gitmek için yola koyuldu.

Dün giydiği kıyafetin aynısını giymişti. Klasik tarzda vücuduna oturan kıyafeti, sadece üstünde olandı. Bir an önce annesinden kalanlara küçük dokunuşlar yapılması gerekiyordu.

Sabah olması dolayısıyla tek tük insanlar sadece işe, okula gitmek için sağa sola koşuşturuyorken, Melek arka caddede ki otobüs durağına doğru yürümeye başladı. Otobüs ile aynı an da durağa gelmişlerdi. Akbil basarak boş olan koltuğa oturdu. İlk defa bu saatte bir yere gidiyordu. İnsanları merakından izlemeye başladı. Kitap, gazete okuyanlar, uyuyanlar, kulaklık ile müzik dinleyenler, ter korkanlar, farklı insanlar aynı yerde toplanmıştı.

Bir saatlik yol macerasından sonra çalışmaya başlayacağı Holdingin önüne geldi. Saçlarına, kıyafetine çeki düzen vererek, tamamı cam kaplama ile yapılmış kapının içinden geçti. Asansöre doğru ilerlemeye başladı. Yanından gelip, geçen insanlar acele ederek departmanlarına ulaşmaya çalışıyorlardı.

Melek ise heyecanın verdiği anormal bir sakinlikte etrafına göz gezdiriyordu.

Asansöre bindikten sonra yine dün gittiği beşinci katın düğmesine bastı.

Labirent havası verilmiş bölümlerde zorlansa da baş sekreterin olduğu yere kadar sağ salim gelebildi.

Baş sekreter panik halde her zaman ki gibi dosya aramak ile meşgul, yardımcısı ise korkulu gözler ile onu izlemekle yetiniyordu.

Kapıyı iki kere vurup içeriye girdi. Baş sekreter Meleği gördüğü gibi;

"Neden buradasın sen?" diyerek sert bir üslupla söylenip eline aldığı dosyaya baktı.

Melek sakin bir tavırla;

"Ben yeri karıştırmaktan korktum. Size önce sormak istedim."

Sekreter elindeki dosyalardan kafasını kaldırmadan;

"Alt kat işte. Nasıl karıştırıyorsun anlamadım." dedi burun kıvırarak.

Melek tam duymadığı için bir daha sordu;

"Anlamadım...Nerede başlayacağım ben?"

Baş sekreter;

"Offf lütfen dördüncü kat dedim ya. Dur şu dosyayı da Murat bey'e ver... Mutlaka bugün imzalasın."

"Tabii... Patronumun adı Murat mı yani? Çok sıcak bir isim, eminim iyi anlaşacağız. Kolay gelsin."

Melek biraz gururu incinmiş halde dördüncü kata inmek için oradan uzaklaştı. Hızla gelen asansöre koşarak bindi.

Önünde beş tane büyük oda vardı. Şaşırmış halde tek tek odalara bakmaya karar verdi. İlk oda boştu. İkinci ve üçüncü odada sekreterler toparlama yapıyordu. Dördüncü odanın önüne geldiğinde kimse yok diyerek kapıyı çalmadan içeriye girdi. Karşısında dün tanıştığı etkisinde kalmasına sebep olan Salih Saraç'ı gördü. Lacivert takım elbise açık mavi bir gömlek ile mükemmel bir uyum içinde koltuk da oturuyordu. Kapı açıldığı gibi tebessüm ederek Melek'i içeriye davet etti. Odanın dokusu iç ferahlatan huzur veren cinstendi. Tamamıyla kahverengi, krem mobilyalardan oluşuyordu. Duvara monte edilmiş cam bölmede beş tane ödül dizilmiş ben burdayım der gibi pırıl pırıl parlıyordu. Melek ne yapacağını şaşırmış halde ellerini sıktı.

Salih ise utandığını düşünerek Melek'e soru sormadan izliyordu. Kenardaki saati gördüğü gibi Melek söze başladı;

"Patronumu bulamıyorum? Bu katta, hangi oda olduğunu söyler misiniz?" Etrafa bakmaya devam ediyordu. Kendi patronu da aynı Salih Saraç gibi olmasını tüm kalbiyle istedi.

Salih tebessüm ederek;

"Kaybolan patronunun odası en sonda... Elinde ki dosya nedir?"

"Patronum yani Murat bey'in imzalaması için verdiler. Sonra görüşürüz inşallah. Şey yani iyi günler demek istedim."

Salih;

"Teşekkürler kolay gelsin. İhtiyacın olacak."

Melek utana sıkıla rezil olduğunu düşünerek odadan çıktı. En sondaki odaya doğru koştu.

Karşısında büyük bir alan sekreterler için ayrılmıştı. Altı tane masa ve sandalye vardı. Küçük dosya dolapları mevcuttu etrafta kimseler yoktu.

"Yerime sonra bakarım" diyerek en son kapıya yanaştı.

Derin bir nefes alarak kapıyı çalıp gir demesini beklemeden içeriye girdi.

Koltukta arkasına dönmüş bir şeyler ile uğraşan fakat hiç tepki vermeyen patronu oturuyordu. Kollarına sardığı dosyayı Masanın üstüne indirmek için yaklaştıgı an da, Murat Arsel hiç dönmeden sırtı Melek'e dönükken elleri ile dışarı çıkmasını söyledi.

Melek boş bakışlarla anlam vermeye çalışıyordu harekete. Aldırış etmeden söze başladı;

"Efendim,ben yeni sekreteriniz Melek Kapya birlikte ..."

Murat Arsel oturduğu koltuğun kenarına elini koyarak kahkaha attı.;

"Çık dedim anlamadın mı? Sus ve çık dışarı... Kapıyı çaldıktan sonra içeri gir. Ve sana söz hakkı verilmeden konuşma, bekle."

Melek sözü bitmeden ağzına lafı tıkayan patronunun emrine karşı gelemedigi için dudaklarını büzüp, yüzü morarmış halde dışarıya çıktı.

On saniye nefes alıp yeniden kapıyı çalarak beklemeye başladı. Kimseler olmasa da etrafta sinirden kafasını kaldıramaz haldeydi. İçeriden ses iki dakikayı aşan sürenin ardından gelmişti.

"Gir içeri..."

Kafası yerde içeriye adım atarak, göz ucuyla koltuğa baktı. Yine dönmemiş vaziyette olduğunu anlayıp önüne döndü.

Melek biraz tedirgin halde söze başladı;

"Efendim kendimi size tanıtayım. Ben yeni sekreteriniz Melek..."

"Durmadan konuşan bir sekreter olduğun belli. Sus şu an işim var."

İkinci defa sözü bitmeden lafı ağzına tıkamıştı. Derin bir nefes alıp elinden geldiği müddetçe sabırlı olmaya çalıştı. Beklerken etrafına göz gezdirmeye başladı. Diğer odalardan farklı bir havası vardı. İş alanı gibi değil ,genç odası gibi duruyordu. Farklı, holdinge yakışmayan bir dizayn vardı. Kapıya yakın olan duvarın önünde, dekoratif cam vitrinin içinde, kavga ediyor gibi duran, iç çamaşırı giymiş yapılı büyük erkek bibloları. Kırmızı ile boyanmış duvarlar, beyaz koltuklar, açık mavi perdeler.

Şaşkınlık içinde etrafa bakarken patronun yüzü gözükmesede, kulağına çok kısık sesi geliyordu. Yavaşça yaklaştığı an da ses biraz daha anlaşılır hale gelmişti.

"Hadi bir kere daha devam et."

Melek ne olduğunu anlamasa da biraz tedirgin olmuştu. Beklemeye başladı sesler ise çoğalmaya.

"Yapma be, bu kız gibi adam yerde iken üstüne çıkarak ezip pestilini çıkaracaktın. Bir halt beceremedin, senin yüzünden nefes nefese kaldım."

Melek şok olmuştu. İnsan yerine koyulmuyordu onu anlamıştı ama bu neydi? Sabırlı biri olduğunu düşünüyordu bunu bu kadar çabuk çürütemezdi.

"Efendim imza atmanız gerekiyor zahmet olmazsa ne yapıyorsanız bırakıp şu kağıda kalem ile imza atar mısınız?" dişlerini sıkarak söylemişti.

"Atamam." dedi.

"Hadi be, kıvırmaktan başka bir işe yaramıyorsun." diye devam etti. Elinde ne varsa yere fırlatıp saçlarını kaşıdı. Arkası dönük olduğu için ne attığını anlamamıştı.

"Bir daha seninle zaman geçirirsem. Zaman israfı." demesi Melek için bardağı taşıran son damla oldu.

"Siz iş yerinde hemde benim gözümün önünde bel altı canlı görüntüler mi izliyorsunuz?"

Murat sinirle kendini bilmez kıza haddini bildirmek için, koltuğu düz döndürerek ayağa kalktı. Melek iyice şoka girmişti. Patrondan çok serseri, deli birisine benziyordu.

"Sekreter saka mısın sen?" Yine alay ederek konuşmuştu.

Kıvırcık koyun gibi saçları, mavi gözleri, krem rengi pantolu, siyah atleti, gri salaş hırkası, alaycı hor gören bakışları ile ilk defa gördüğü patronu Murat Arsel karşısında duruyordu.

"Ben değil sen şaka olmalısın. Hiç aynadaki yüzüne bakma fırsatın olmadı mı?" Alnına elini koyup ovaladı.

'Hayalimdeki patron bu değildi Allahım.' diyerek iç sesinin kırılan tonuna hak verdi. Salih gibi kaliteli, seviyeli hiç olmazsa az biraz düzgün giyinmiş birinin hayaliyle adım attığı odadan, arkasına bakmadan kaçmak istedi.

"Susmak diye bir kelime duymadın mı? Buraya senin gibi çar çar konuşan aptal kadınları dinlemeye gelmedim." Mavi gözlerini, tarzına hiç uymayan kızdan çekti.

Melek sesini yükselterek;

"Değişik videolar izlemeye gelmişsiniz zaten bu durum sizin için yasak olmalı. İş ahlakına aykırı. Ben saksı değilim, karşınızda bir kadın olduğunu unutmayın." diyerek sinirle odanın etrafında volta atmaya başladı. Bir kere vursa içi rahatlayacaktı ama başına iş açılır diye vuramıyordu.

Murat Arsel ise odada dönerek kendi kendine konuşan kızı sessizce izliyordu. Bu kız için ilk izlenimi tam bir bela olduğuydu.

Bu da yetmezmiş gibi kapı çalarak içeriye Salih girdi. Melek'in koluna dokunup;

"İyi misin?" diyerek kendine döndürdü.

"Salih bey, iyiyim... Ya da iyi olduğumu söyleyerek sizi de kendimi de kandırıyorum." Melek gözlerini Murat'a dikmişti.

Salih kafasını çevirip Murat Arsel'e baktı.

"Yine nasıl bir sorun oluştu sayende?"

Alaycı gülümsemesiyle Murat saçlarını karıştırdı;

"Manyak mısın? Komik olma sorun bende değil. İşe yaramaz karşımdaki kız yüzünden oldu." dediği an da Melek öne çıktı. Ellerini eteğinin ceplerine koyarak tehditkar bir üslupla.

"Valla ciddi ciddi bela arıyorsun. Şunu unutma, ben işe yaramaz değilim."

Salih şaşırmıştı bu kızın çıkışına. Ama yakıştığını kabul ediyordu. Daha önce düşündüğü sözlerin içine birde atarlı olduğunu not düştü. Sonra tekrardan Murat'a dönerek konuşmaya başladı.

"Fahri Bey senin ile alakalı başka sorun olsun istemiyor."

Melek söze karıştı;

"Kusura bakmayın Salih bey ama varlığı bile sorun bence. Ben burda çalışmak istemiyorum. Başka bölüme gönderin beni lütfen."

Murat kahkaha atarak ellerine saçlarına geçirdi.

"Hay hay hanımefendi başka bölüme geçmek istiyor hemde bu şirketin sahibini küçük düşürerek. Rüya aleminden çık." İlk defa bir kadın onu öfkelendirmişti. Hemde haksız yere suçlu olmuştu. Bu şekilde gitmesine tabii ki izin vermeyecekti. Ciddi bir ses tonuyla;

"Tamam sakin ol sekreter bozması çık dışarı. Sonrada asansöre doğru ikile kovuldun. Avukatım sana yüklü bir hakaret davası açacağını da bil. Ayvayı yedin. Daha da holdingin çevresinde dolanma." Diyerek kendince köşeye sıkıştırdığını sanarak kahkaha atmaya başladı.

Melek sinirden dışarıya çıkıp alnında sinirden yumruk haline gelmiş şişliği koridorda ki aynadan gördü. Sinirine yenik düşmemek için,olduğu yerde volta atıyordu. Ağzının payını vermeden iki yumruk atmadan şuradan şuraya adım atmayacaktı.

Diğer sekreterler sesleri duyduğu için aralarında konuşmaya, Melek için ileri geri dedikodu yapmaya başlamışlardı. Melek sinirden denilen hiçbir sözü duymuyordu.

Salih odada hışımla;

"Eminim bir yanlışlık vardır ne izliyordun ki yanlış anladı?" dedi

Murat gülerek;

"Yeni aldığım karakterle dövüş oyunu oynuyordum. O kızın aklındaki gibi bir şey izlemiyordum oyun kolunu yere attım sanki onu fırlatmışım gibi delirdi. Aptal kız yanlış anladı. Nerden buldunuz bu deliyi?"

Salih;

"Baban seçti o yuzden biraz daha işin ile alakadar ol. Bir daha da kovma cümleleri kullanma bu sekreter de kovma hakkı tamamıyla Fahri bey'in elinde."

Murat;

"Benim kovmama gerek kalmadan istifa ederse benim suçum olmuyor. Ona ihtiyacım yok."

"Sekreteri kaçırmak için planlar yapacağına geleceğin için planlar yap herkes için en iyisi. Toplantı var holding ile ilgili kendini göstersen çok iyi olur."

"Birkaç gün sonra salya sümük kaçar zaten. Toplantılar da beni boğuyor. O kadar insana laf anlatmak için kendimi ziyan edemem sana kolay gelsin."

"Bu holding sana ait. Eğlencene ara ver artık. Gidiyorum fikrini değistirirsen çok mutlu olurum ."

Murat gülerek Salih'in sözünü kesti;

"Sözünü kesmek istemiyorum ama müsait değilim. Selam söyle hepsine..."

Salih dışarıya çıkarak Melek'i yanına çağırdı. Sinirden yüzü kıpkırmızı olan Melek, Salih'i görünce istifa ettiğini tam söyleyeceği anda Salih söze başladı;

"Murat bey sandığın gibi bir şey izlemiyor. Dövüş oyunu oynadığı zaman kendini kaptırıyor. Sen yanlış anlamışsın."

"Ben istifa..."

"Lütfen lafını bitirme daha ilk günden güçsüz olursan benim için hayal kırıklığı olur .Kolay gelsin içerideki dosyaları sen göz at sonra da imzalamasını sağla."

Melek karşı koyamaz halde kabul etmişti. Salih odasına giderken Melek kapının önünde ne yapacağını şaşırmış halde beklemeye başladı.

Tekrardan derin bir nefes alarak kapıya üç kere vurdu. İçeriden ses geldi.

"İçeriye gir ama saçmalayan beynin dışarıda kalsın."

Melek sıkıca kapının tokmağını tutup hiçbir şey olmamış gibi içeriye girdi.

Murat masanın kenarına dayanmış. Dalga geçer gibi gülümsüyordu.

"Sekreter beynin nerde?"

Melek kafasını eğmiş halde;

"Dışarıda gelmek istemedi. Beyinler alınmıyor, belli ki burası boş kafalar odası."

"İyi laf soktuğunu mu düşünüyorsun?"

"Evet."

"Devam et ben hep buradayım yarın, ertesi gün, bir hafta sonra sen nerede olacaksın görelim. Dosyaları incele on dakika içinde çıkacağım. Seninle uğraşacağım."

"Onu anladım."

_______

Her gün bir bölüm dedik ama bugün yayınlanan ikinci bölüm oldu.

Yorum ve beğeni yaparak destek olur musun? Aklını karıştıran şeyleri sormaktan çekinme.

 

Loading...
0%