Yeni Üyelik
9.
Bölüm

9.Baş Belası

@kambersizyazar

Lütfen beğeni yapmayı unutmayın. Tek isteğimi göz ardı etmeyin.

****

"Sabah oldu işe geç kalacaksın."

Hayri Bey uyku düşkünü Melek'i kaldırmak için her zaman ki gibi olağan dışı çaba sarf ediyordu.

"Baba,işe gitmek istemiyorum." diyerek babasının kendisine üzülüp uyumasına izin vereceğini düşünüyor, gözleri kapalı, söylemlerine devam ediyordu.

"Dün geç geldim, çok değil biraz daha uyumam gerekiyor." Gözlerini iyice ne bastırdı. Zaten iş yerinde hoş karşılanmıyordu. Bugünde başına neler açılacaktı Allah bilir. Uyuyarak o saatleri biraz da olsa aklından uzaklaştıra bilirdi.

"Tamam sen bilirsin uyu kızım." dedi Hayri bey odadan ayrılırken.

Hiçbir zaman Melek'i zorlamamış her konuda genişlik sağlıyordu. Eğer uyandırmak için çaba sarf etse, hergün uyandırma ritüel haline gelecekti. Uyumak istiyorsa uyusun ama iş yerinde yiyeceği azar içinde kendini hazırlamaya başlamalıydı.

Melek, babası odayı terk ettiği gibi tek gözünü açıp etrafına usulca bakarak tekrar gözünü kapatıp uyumaya devam etti.

Nihayet uykusunu az da olsa almıştı. Saat dokuz buçuk olmuş geç kaldığının farkında bile değildi.

Esneyerek istemese de ayağa kalktı. Saate bakmadan banyoya doğru ilerledi. Yüzüne su çarpıp mutfağa gitti.

Babası mutfakta ki sandalyede oturmuş, masanın üstüne koyduğu küçük radyodan Türk halk müziği dinliyordu. Bir yandan da akşam yemeği için bezelye ayıklıyordu. Yemek konusunda hayli becerikliydi. Melek'in mutfağa halsiz, mutsuz, uykulu halde girdiğini gördüğünde.

"Kalktın mı uykusuz kaplan, iş nasıl gidiyor?" diyerek ağzından laf almaya çalıştı. Mutsuzsa işe gitmemesini önerecekti.

Tebessüm ederek babasının karşısında ki sandalyeye oturdu.

"Çok iyi beni aşırı benimsedi patron. Şimdiden en güvendiği eleman oldum." Dışından dese de, içinden tam tersini söylüyordu;

'Nefret ettim patron değil zıvanadan çıkmış deli. İlk günden kapıyı gösterdi dengesiz' diye kendini yatıştırıyordu.

"Ben hep derim sen iyi olursan karşındaki de iyi olur. Benim kızım iyi patronu da iyi oldu." Hiç bu şekilde düşünmemişti. Kötü biri olduğunu düşünmek için Murat çok büyük etkendi.

"Ya öyle, iyi kalbimin ekmeğini boğulana kadar yiyorum. Sütte leke var kalbimde yok."

"Akıllı, iyi kalpli kızım benim." demesi Melek'i üzdü. Ya kötü biriydi ya da birisinin bedduasını, ahını, lanetini mutlaka bir şeyini almış olduğunu düşünüyordu.

"Çürümüş kıvırcık salatası."

"Efendim?" Sesli söylediğini babasının yüzüne bakarak anlamıştı. Yutkunarak gülümsedi.

"Yeni bir karar aldım kıvırcık salatasını artık sevmiyorum."

"Ne alaka, en sevdiğin salata."

"Dün itibariyle domates salatası oldu." Önündeki domates tabağını önüne alıp yarım domatesi ağzına attı. Saçmalama kotasını doldurmuştu.

Babası üzülmesin diye şimdilik sessiz kalmak en iyisi diyerekten sustu.

Hayri bey bir nebze rahatlamıştı yine de huzursuz üzgün gözlerle kızının zorlandığını düşünmeden edemiyordu.

"Geç kalmadın mı?"

Bu söz üzerine Melek telefonunun saatine baktı.

"Yok daha var dokuzda orda olmam lazım."

"İyi de saat dokuz buçuğu geçiyor."

"Ne,ne,ne dokuz olmuş, birde aptal saat geçmeye devam mı ediyor? Baba beni neden uyandırmadın, şimdi kapı dışarı edecekler beni..."

"Sakin ol, hemen ara uykuda kaldığını söyle."

"Beni kovmak için bahaneleri olsun diye mi? Daha fazla oyalanmadan gitmem lazım."

Dünkü giydiği kıyafeti giyip hızlı adımlarla dışarıya çıktı. İlk gördüğü taksiyi durdurup panik halde adresi söyledi.

Yolların boş olması sebebiyle yarım saatte iş yerinin önünde oldu. Elinden geleni yaptığı halde saat çok geçti. Neredeyse öğle olmuştu.

Asansörde Murat ile karşılaşma ihtimaline karşı merdivenlerden ikişer ikişer çıkarak çalıştığı departmana geldi.

Sekreter odasına usulca girerek, her zaman ki gibi gülen yüzüyle;

"Kolay gelsin" dedi.

Beş tane sekreter vardı odada Melek ile birlikte altı kişi olmuşlardı.

Merve, Hacer kafalarını tam kaldırmasa da tebessüm ederek teşekkür ettiler.

Diğer üçü kafasını kaldırıp tebessüm dahi etmemişlerdi. İçinde olduğu duruma bozulsada tebessüm ederek yerine oturdu.

Ayşe, Suzan, Yaren, Hacer, Merve...

Hacer baş sekreterin yardımcısıydı. Aynı zamanda Salih Saraç'ın sağ koluydu. Merve ise ilk gördüğü anda sevdiği bir çalışan olmuştu. Hacer'in olmadığı zamanlarda Salih bey'in ikinci sekreteri görevini görüyordu. Tabii bu durum Esila hanımın zorunlu çıktığı uzun tatilden sonra bitecekti.

Ayşe, Suzan, Yaren aynı bölümdeki daha görmediği başkanların sekreterleriydi.

Çok havalı duruşları vardı. Hacer'le Merve hariç, diğerleri insanlara yukarıdan bakıyorlardı.

Uzaktan Salih tüm asaletini konuşturarak giydigi, dar, vücuduna oturmuş takım elbisesi ve yeşilin en masum bakan gözleriyle sekreter odasına girdi.

Merve'nin masasına yanaşıp,etrafına bakmadan;

"Kolay gelsin arkadaşlar..."diyerek masadaki dosyaları karıştırmaya başladı.

Herkes tebessüm ederek karşılık verdi. Melek ise nasıl davranacağını bilmediği için kendini durduramadı.

"Teşekkür ederim Salih bey. Yine görüştük çok şükür." diyerek gülümsedi.

Hepsi bir an da Melek'e döndü. Üç sekreter dalga geçer gibi gülmeye başladı. Hacer ve Merve de duymamış gibi yaparak dosyalara başlarını tekrar gömdüler.

Melek üzerindeki şaşkınlığı atamadan, tebessüm eden Salih'in duvarı delen bakışlarını farketti. Rezil olduğunu düşünüyordu. Elindeki dosyaları karıştıyor izlenimi yaratmak için başını yere eğdi.

Salih girdiği her ortamda kendini belli eden kıza kısa süreli bir göz atıp, daha fazla utanmasın diye, hiçbir şey olmamış gibi gülerek dışarıya doğru ilerledi.

"Neden güldü acaba? Aptal olduğumu düşündüğü için mi, yoksa sempatik olarak gördüğü için mi?" diyerek kendini soru deryasına bırakmıştı.

"Hey yeni eleman...

Salih bey, patronun sağ kolu sende ki cesaret cahil kesiminde yok."

Melek kırmızıya dönmüş yüzünü kaldırıp tam karşısında duran Suzan sekretere baktı.

"Cahil mi dedin sen? Benden mi bahsediyorsun?" diyerek ayağa kalktı.

Karşısında koalisyon kurmuş izlenimi veren Ayşe, Suzan, Yaren kötü bir kahkaha kopardılar.

Merve, elindeki dosyadan başını kaldırmadan;

"Lütfen,ağzınızdan çıkan sözlere dikkat edin."

Yaren ellerini beline atıp;

"Haklısın,zaten birkaç günlük canı var. Murat bey oyuncak misali oynuyor birde biz oynamayalım yazıktır. Baksana nasılda masum." Tekrardan güldüler.

Melek sinirden ellerini masaya dayamış halde;

"Burada teletabi grubu varmış ne tatlı. Ama ben sizin gibi içi geçmiş tatlı sevmem. Siz bana baksanıza hiç dayak yemediniz herhalde. İstiyorsan beş dakikada sizi ipe asayım çamaşır gibi. Sevabına iki de yapıştırayım, ister misiniz?"

Melek'in sözleri üzerine küçümseyerek gülmeye devam ettiler. Melek ayağa kalktı dövmek için ama daha fazla sesini çıkartamıyordu. Çok yeniydi göze batmak onların ekmeğine yağ sürecekti. Yeniden sandalyesine oturdu. Titreyen ellerini dizlerinin üstüne koymuş kendini sakinleştirmeye çalışıyordu.

Üzerine neden geldiklerini bile anlamamıştı. Hiç yoktan sataşan Murat Arsel dışında üçlü koalisyon da çıkmıştı.

Hacer dudaklarinda ki tebessüm ve cana yakın bir bakışla;

"Murat Arsel'in odasını temizledin mi?"dedi.

"Hayır."Şaşırmış halde ayağa kalkıp devam etti.

"Temizlemem mi gerekiyor?"

Hacer gözleriyle onayladı.

"Hemen şimdi temizlerim."

Hacer bir bayana göre küçük elleriyle Melek'in omzuna dokunup;

"Heyecan yapma, bugün Murat Arsel yok. Sadece odasını hergün temiz olsun istiyor."

Tam gidiyorken bir şey unuttuğunu farkedip arkasına dönen Hacer devam etti;

"Dün verilen dosyayı imzaladı mı?"

Melek büyük bir iş başarmış gibi omuzlarını kaldırdı.

"Evet imzalattım. Biraz zor oldu ama, sizin sayenizde işim bir nebze de olsa kolay oldu. Dün akşam baş sekretere ulaştırdım." diyerek tebessüm edip, düşman karargahı olarak görmeye başladığı odaya yürüdü.

Melek ne olur ne olmaz diye kapıyı çalıp otuz saniye bekledikten sonra Murat Arsel'in odasına girdi. Oda dağınık bir dizaynı olmasına rağmen tertemizdi. Tek bir toz bile uçmuyordu. Dışarıya çıkarak temizlik bölümünden birkaç malzeme aldıktan sonra, her yeri, her bibloyu tek tek silerek temiz olan odayı daha parlak hale getirdi.

'Salata kafa her şeyi tam teşekküllü istiyor kendisi yarım yamalak.' Boş odada söyleniyordu.

Temizlik yarım saat sürmedi. Tam kenarda uzun deri kahverengi koltuğa dinlenmek icin oturacakken sekreter bölümündeki kendisine ait şirket telefonu çaldı. Hızlı bir hamle ile oraya yöneldi.

Telefonu kulağına dayayıp "Alo" dedikten sonra karşısındaki kişinin cevap vermesini bekledi.Beklemek uzun sürmemisti. Kalın bir ses cevap vermişti.

"Murat holding'e giriş yapmamış, nerede?"

Yutkunarak cevap verdi Melek;

"Efendim şu an nerede olduğunu bilmiyorum." diyerek telefonun ağzını kapatarak Hacer'e döndü.

"Murat Arsel'in hangi kulüp veya otelde olduğunu biliyor musun?" diye sordu. Hacer düşünmeden.

"Evinde olmalı." dedi.

Melek elini telefonun üstünden çekip.

"Evinde istirahat ediyor. Mesajınız varsa ben iletirim."

"Ev adresini al o dananın evine git zorla işe getir."

"Hıı!!!" dedi masadan güç alarak.

"Yanlış mı anladım sizi? Başka derdim yoktu, gidip birde şımarık, kazık kadar adamı buraya mı getireyim?" Ağzını eliyle kapattı. İlk iş gününde arayan insanları azarlamak iş politikasına ne kadar uyuyordu? Derinden nefes alıp sesini incelterek devam etti.

"Kusura bakmayın ama kocaman adamı getirmek iş etiğine uymaz. Çocuk olduğunu düşünüp bozulur beni de bozuk para gibi harcar." diyerek nazikçe yersiz bir güç gösterisine girmişti.

Birden bir kahkaha koptu telefonun diğer ucunda. Melek sinirli ve şaşırmış halde;

"Niye gülüyorsunuz? Şaka mı yapıyorum beyefendi? Beni harcar diyorum siz işin eğlencesindesiniz. İyi günler başka eğlence arayın." Tam telefonu kapatacağı an da telefonunun diğer ucunda ki adam gülmesini sonlandırdı.

"Dur bir dur kızım, sekreter Hacer'e ver sen."

Başına yeni bir bela açtığını varsayarak, söyleneni yaptı. Hacer telefonu aldığı gibi her cümle bitişine sadece "Tabi efendim" diyordu. Telefon kapandıktan sonra masasında bir şeyler yazarak Melek'in yanına gitti. Elindeki kağıdı uzatarak;

"Murat bey'in adresi." Sözünü tamamlamadan Melek konuşmaya başladı sesi titrek ve sinirliydi.

"Ben sekreterim, çocuk bakıcısı değilim."

Tartışma sürerken, Salih elinde siyah çantasıyla içeriye girdi. Melek ile Hacer'in hararetli konuşması dikkatini cekmişti ki öksürerek varlığını hissettirdi.

Melek farkettiği gibi başını diğer tarafa döndü. Bir saat önce yaptığı gaf aklına gelmişti.Yüzüne bakamıyor Salih'i gördüğünde kendini aptal gibi hissediyordu.

"Sorun mu var burda hanımlar?" diyerek olaya dahil oldu. Hacer yanına yaklaşıp olayın iç yüzünü paylaştı. Melek kahverengi gözlerini sağa sola çevirmekten yorulsada kendini tutamıyordu.

Salih naif bir şekilde ortaya seslendi ;

"Toplantıya yetişmem lazım. Hepinize kolay gelsin." diyerek kapıya yöneldi.Sonra birden duraksayıp kafasını çevirmeden;

"Melek hanım asansöre kadar bana eşlik eder misiniz?"

"Ben mi? Niye...Yani niçin...Offf ya özür dilerim." Ayağını yerde sürüyerek nefesler aldı. Kendini mümkün olduğunca toparlaya çalışıyordu.

"Geliyorum." diyerek peşinden gitmeye karar verdi.

Uzun koridorda yürürken Salih birden durup Melek'in yüzüne odaklandı.

Gözleri yeşil yosunlar gibi insanı büyüleyen tonda yüzü berrak tertemizdi. Bir kadının rüyalarını süsleyen, her kadın için ayrı hayal alemine sanki davet eden bakışı ,tarzı vardı.

Melek, nefes alamadığını hissediyordu, boğulmak istemesede denizde çırpınıyordu.

"Allah belamı verdi farkında değilim sanırım." Nasıl bir büyünün esiri olmuştu ki ağzına bant vuramadığı çenesi yine başını ağrıtacak sözler kullanıyordu.

Salih şaşkın bir halde bakıyor bir yandan da gülümsüyordu.

"Anlamadım?" dedi gülerek.

Oysa anlamıştı sadece yine Melek'in utanmasını istemiyordu.

"Neyi anlamadım dediniz Salih bey?" Lafını bitirdiğinde söylediği kelimenin farkına vardı. Artık utanmaktan kafasını kaldıramıyordu. Gaf üstüne gaf yapıyordu.

"Gideceğim toplantıdan sonra bir tane daha toplantı var. Murat o toplantıda bulunmak zorunda." diyerek oluşan sıkıntılı ortamı rahatlattı.

Melek;

"Ben sadece sekreterim başka yetkim yok ki. Hem o beni dinlemez." diyebildi.

Salih asansöre yaklaşarak düğmeye bastı gelmesini beklerken devam etti sohbete.

"Seni arayan Fahri bey'di. Oraya gitmeni isteyen de o, sebep böyle olunca holding için elini taşa koymak zorundasın." Derin bir nefes alarak devam etti.

"Tembel bir patronun var ama holding ona ait. İmza yetkisi lazım, toplantı da varlığı lazım. Fahri bey eğer evine git dediyse, senin ikna yeteneğine güveniyor demektir."

"Ben sizi anlıyorum, ama Murat bey'den bir imza almak için nasıl zorlandığımı anlatsam." diyerek omuzlarını düşürdü.

"Murat bey'in yanında dün itibariyle çalışmaya başladım. Yine de öldürmek ve yaşatmak arasında ki ince çizgiyi sorgulamama sebep oluyor."

Salih huzursuz bir söylemle;

"Dün aldığın imza sayesinde, bugün toplantı ve iş anlaşması yapmaya gidiyorum. Sen çok yeteneklisin, akıllı ve güçlüsün." Boşuna konuştuğunu düşündü. Melek isteksiz bir duruş sergiliyordu. Melek de haklıydı hemde çok haklıydı.

"Önce sizin ikna olmanız lazım bakışlarınıza baktığımda ikna olmayacağını anlıyorum. Daha fazla konuşmak isterdim." Kolundaki küçük bir meblağ eden saate baktı.

"Ne yazık ki yetişmem gereken bir toplantı var. Sizi zorlamak saygısızca bir davranış oldu, kusura bakmayın." diyerek başıyla selam verdi.

Melek kendini suçlu hissediyordu. Salih için taşın altına elini tekrardan koyabileceğini düşündü. Bir kere imza almıştı. Bir kere de şirkete getirebilirdi. Ne kadar zor olabilir ki? Kaygıları çok fazlaydı. Gözlerini karşısında ki adama kilitlendi. Salih asansöre bindiğinde kapı kapanacakken tebessüm etmesi, Melek'in aklında ki bütün kaygıları bir kaç dakika silmişti.

"Merak etmeyin... Toplantıda mutlaka bulunacak." dediği sözlere kendisi bile inanmıyordu.

Yine büyük söz söylemişti. Başına buyruk Murat Arsel bir sekreterin lafına bakarak nasıl gelecekti? Olması muhtemel bile değildi, imkansızdı.

Salih'in karşısında bu kadar savunmasız olması sadece başına bela açacaktı. Farkına varmıştı varmasına da, artık çok geçti.

 

_____________

 

Yeni bölümde görüşmek umuduyla beğeni ve yorum yapmayı unutmayın lütfen...

 

Loading...
0%