Başlayalım
İnsan bazen sinsi bir yılan gibi tıslar sen zararsız zannedersin. (KambersizYazar)
_______________
İlk domino taşı küçük bir dokunuşla düşüyordu. Binlerce taş bir kişinin kafasında kurulup nihayete erecekti ki, diğer taşlar ardı sıra takip ederek bitene kadar devam etti." Oflayarak yüzümü buruşturdum. Gözlerim kapalıyken bile arabanın penceresinden sızan ışık yüzümü buruşturmaya yetiyordu. Arka sırayla ortak kullandığımız perdeyi kendi tarafıma çekip koltuğa iyice kurularak ezberlediğim sunuma devam ettim.
"Kabil, belki de kardeşi Habil'i öldürmeseydi katil diye ne bir tanım, ne de binlerce öldürülen insanlar olmayacaktı. Kan ile bulanan eller Kabil'e aitti. Kardeş kardeşi öldürüp karganın yardımıyla gömmesiyle başladı. Ve bitmedi."
Gözlerimi aralayıp yanımda heyecanla oturan Duygu'ya baktım. Bütün varını yoğunu sunumuna harcamıştı. Annemin son anda elime tutuşturduğu kırmızı dosyanın üstüne biriken tozu elimle kenara silkeleyerek başımı koltuğa yasladım.
"Bitkilerin Doğuşu nasıl isim?"
"Duygu, sunumun bitki ile... Bence güzel. Artık karar ver." Servis durakta durunca yaslandığım koltuktan başımı çevirmeden açılan kapıya baktım.
"Hannibal geldi." Duyduğum sözle belli etmeden Duygu'ya gülümsedim.
Bir insan bu kadar siyah niye giyerdi? Kapşonla yüzünü yine kapatmıştı. Arka tarafta her zaman oturduğu boş koltuğa oturup kollarını önünde bağlayarak gözlerini yumdu.
On iki A'nın diğerlerinden daha çok tanınan öğrencisi Alkan! Yanından geçerken bile korkuyorduk. Diğerleri gibi fazla insanlara karışmaz kolay kolay sohbete girmezdi. Sessiz, gizemli ve sabırsızdı. Onun tarafından bütün sınıf izleniyor gibiydik. Fısıltı ile bile konuşulsa konuşulanları duyuyordu. Ve bu hiç normal değildi. Birisine kızıp söylediği her cümlelenin sonunda şaka yaptığını söyleyip gülümserdi. Ne zaman bulunduğum ortama girse Elm Sokağı kabusundaki beyaz kıyafetli küçük kızların el ele tutuşup etraflarında dönerek söylediği 'Frenky geri döndü' repliği gelirdi.
Oturduğu koltuktan başını sağa döndürüp bana bakarak gözlerini kıstı. İşte bunu beklemiyordum. Düşüncelerimi okuyor muydu? Eğer öyleyse lise hayatım ölümle bitecekti. Beni izlediğini görenlerin benim kadar korktuklarına emindim.
"Bize mi bakıyor?" dedi titreyerek Duygu. "Aman Allah'ım bize değil sana bakıyor." demesiyle yutkundum. Noter huzurundan tastiklenmiş gibi emindim.
"Boşver!" diye geçiştirdim. Korkumu belli etmek istemiyordum. Son bir haftadır ara ara bana baktığını farketmiştim. Öldürmek için kurban arıyor olmalıydı.
"Sunum sayesinde puanımız yükselirse iyi olur." dedim, konuyu geçiştirmeye çalışarak devam ettim.
"Annem babam benden daha heyecanlı."
"Derin, ne kadar rahatsın. Ben bu çocuktan çok korkuyorum. Seni öldürmek istiyor olabilir mi? Baksana simsiyah giyinmiş eminim kana susamış vampirdir." Tam cevap verecekken onun sesiyle servis otobüsünün içinde fısıltılar da bitmişti.
"Haklı olabilme ihtimalin var. Emin ol, ondan çok senin..." Kendi bileğini tutup kesmiş gibi yaparak devam etti. "Kanının lezzetli kokusu burnuma kadar geldi. Saldırmamak için kendimi zor tutuyorum." demesiyle nefesler de kesilmişti. Beş saniye içinde şaka demezse korkudan yavaş yavaş Duygu ile bayılıp yere dökülen insanlar olacaktık.
"5 4 3 2 ve 1!" Okulun önüne gelmiştik. Kimse yerinden kalkmadan bekliyordu. Alkan, siyah kapşonunu başından indirip ayaklandı.
"Şaka yapıyorum." Hiç şaka gibi durmasa da nefesimiz dışarı çıkmıştı. Kanımızın içilmesi işimize gelmediği için hepimiz inanmak istiyorduk.
Arabadan elleri cebinde indiği gibi yüzümüzdeki o kadar makyaja rağmen tavana boyanan kireç rengine dönmüştük.
"Derin, öleceğim günü kendi elimle yazdım. Hemen kan bağışı yapıp bütün kanımı başka bir kanla değiştirmek istiyorum. Sineklerin beni neden ısırdığını anlamış oldum. Kanımın kokusu güzel... Hem o kadar uzakta nasıl bizi duydu?"
"Bilmiyorum. Keşke vampir demeseydin? Birde vampirse yandık." Ciddî ciddi demiştim. Eğer vampirse Edward gibi romantik bir vampir olmazdı belki ama, ölerek şehir efsanelerine de son vermiş olurduk. Otobüs boşalmadan hızla inip elimle saçımı düzelttim. Duygu önden ben arkadan nihayet çıkmıştık.
"Sanırım altıma kaçırdım. Off ya! İç çamaşırım battı." Çantasında her zaman taşıdığı iç çamaşırlardan birini cebine atıp bacaklarını çarpı yaparak okula koşmasıyla, bıraktığı çantasını da sırtıma aldım. Duygu, gördüğüm en korkak ve en patavatsız kızdı. Duygularını içine atıp başına bela açmasın diye sustuğunu neredeyse hiç görmemiştim. Korkup, heyecanlandığında en büyük düşmanı atlatamadığı strese bağlı bağırsak sendromuydu. Güzel ela gözleri, omuzlarında biten kahverengi saçları vardı. Yinede herkes gibi olduğunu düşünüp bir aydır saçlarını sarıya, gözlerini de yeşil lenslerle değiştirmişti.
Nihayet sınıfa ayağımı atabilmiştim. Çantaları kutuya yerleştirip masaya başımı koyarak gözlerimi kapattım. Biraz uyumak yapacağım sunum içinde yararlı olacaktı. Gözlerimi kapatmamla bir gölgenin belirmesi bir oldu. Rüyada olamazdım. Saniyeler içinde bir yere ışınlanmam da imkansızdı.
"Seni buldum köle!" Boğazıma sarılıp olanca gücüyle sıkarken bir gölgenin omzuma öpücük kondurmasıyla gözlerimi açıp panikle etrafta biri var mı diye bakındım. Elim gayri ihtiyari bağazıma gitmişti. Cebimdeki telefondan boynumun ne halde olduğunu baktım.
"Boynum iyi durumda. Vampir olayı beynimi sulandırmış olmalı." Delirdiğimi tabii ki düşünmeyecektim. Vampir olayı yüzünden olmuştu.
Beş dakika sonra öğretmen gelince Duygu hemen arkasından girip yanıma oturdu. Herkes dosyalarını masanın üstüne indirip sırayla sunum yapmaları için beklediler. Gülce öğretmen sandalyeden kalkıp masaya yaslanarak sınıfı inceleyerek konuştu.
"Çocuklar, Milli Eğitim Bakanlığının talimatıyla özgüven aşılamak için ismini söylediğim on kişi diğer sınıflara gidip sunumlarını yapacak. En iyi gösterinizi yapın." demesiyle ben dahil itiraz etmeler oldu.
"İsmini saydıklarım ayağa kalksın." diyerek gözlerini elinde tuttuğu kağıda çevirdi. Saydıkça tek tek ayağa kalkmaya başlamışlardı. Her ismini saydığı kişinin hangi sınıfta sunumunu yapacağını da söylüyordu. Dokuzuncu kişiye sıra gelince Duygu rahatlamış bir halde gülümsedi.
"Biz yırttık!" dediği gibi Gülce öğretmen son kişiyi söyledi.
"Duygu sende on iki A'ya gidiyorsun."
"Ama hocam ben nasıl yaparım." Öğretmen masamızın üstündeki dosyayı işaret edip;
"Yaptığın sunumu okumakla başlayabilirsin." Sınıfın kapısını açıp eliyle isimlerini saydıklarına yolu gösterdi.
"Hadi çocuklar sınıflarınız sizi bekliyor. Size verdiğim bu şansı değerlendirin" Bir kaç adım atmıştı ki Duygu'nun karnına vuran ağrı baş gösterip sesler çıkardı. Karnını tutup utançla başını eğdi.
"Hocam, benim yerime başkasını yollasanız olmaz mı? Orada sunum yerine başka bir şey yapacağımı hissediyorum." Gülce öğretmen Duygu'nun bu haline alışkın olduğundan yarım ağızla tebessüm etti.
"Lavaboya git. Ben hallederim." Duygu dosyaları öğretmenine verip lavaboya koşarken öğretmen başka birini aramaya başlamıştı.
"Derin!" İsmimin söylenmesiyle ayağa kalktım.
"On iki A!"
"Yooo!" diye fısıldayarak sıramdan çıkıp kapının önüne geçtim. İtiraz etme hakkımı Duygu yüzünden kaybetmiştim.
Dışarı çıkıp on adımda bir dizilen sınıfların önünden geçip ayrılmaya başladık. Herkes tedirgindi ama tek korkan bendim. 'On iki A' kolay bir sınıf değildi. Bütün belalıların toplandığı şımarık, züppe sınıf ünvanları vardı. Bu ünvanları biz taksakta farketmezdi. En önemlisi de o çocuk oradaydı.
Son üç kişi kalmıştık. Üst kata çıkıp nefes egzersizleri yaparak gözlerimi kıstım. Birde derler, özel okulda okumak geleceğe yatırım diye... Şu anda geleceğe ulaşamadan öleceğimi düşünüyorum. Annem ve babamın düşünce biçiminide anlamıyordum. Anaokulundan başlamak kaydıyla bu masrafları neden verirlerdi? Bugün ölmezsem bu konuyu konuşacaktım.
"Derin! Nereye gidiyorsun?" Arkamda bıraktığım sınıf arkadaşıma kaşlarımı çatarak baktım.
"Cehenneme! Nereye olacak."
"İyide cehennem on adım önceki durak!" Kıkırdayarak yanımdan uzaklaştı. Hiç komik değildi. Sınıfı es geçmek beynimin bir oyunu olmalıydı. Saçımı düzeltip içerden gelen seslere aldırış etmeden kapının iç boğan rengine bakıp ofladım. Şimdiden karamsarlığa düşmüştüm. On altı milyon rengin içinde, siyah renk bir kapıya neden konulurdu ki?
"Resmen içim açıldı." Kapıyı çalmamla içerdeki ses matem havasına bürünmüştü. Yutkunup kapıyı açtım. Bakmasamda bütün dikkatler üzerimde olduğuna emindim. Öğretmenin durduğu masa boş olduğunu görünce öğretmen gelene kadar dışarıda beklemek için arkamı dönmüştüm ki, ayağım sanki yere mıhlandı. Bacağımı kaldırmaya çalışsamda işe yaramıyordu. Ayaklarıma alçı dökülüp intihar süsü verilmiş gibi debeleniyordum.
"Ayaklarına alçı dökülmesi hiç olmadı." Kulağıma dolan sesle irkilip yutkundum.
"Ne? Ne?" diye tekrar edip ayağımı kaldırmaya uğraşıyordum. Beni nasıl duymuştu? Fısıldamamıştım bile...
"Seni nasıl duyduğumu mu merak ediyorsun?" Ayağıyla ayağıma dokunup yaklaştı.
"Beynin kamusal yayın yapıyor. Birde buradaki bazılarının özel güçleri var." Boynuma parmaklarını aniden bastırdı.
"Tik tak tik tak! Hoş geldin köle!" Gülümseyerek parmağını çekmişti.
"Yok almayayım." Birden bütün sınıfın yine odak noktası olmayı başarmıştım. Diğer çocuk Alkan'ın otur işaretiyle omzunda biten açık kahverengi saçlarını arkaya doğru itip umursamazlık ile yerine geçti. Uzun saçı sevmesemde adama yakışmıştı. Ayağımı tekrar yerinden oynatmaya çalışmamla kendimi yerde bulmam bir olmuş. Korkumun yanına koca bir utançla kalakalmıştım.
Yerde utanarak gözlerimi sımsıkı kapatıp bir süre bekledim. Dışardan bakan biri için deli gibi gözüktüğüme emindim. Minicik bir gülme sesi duymayınca nefes alarak ayağa kalktım. Bugün okul rezil listesi yapılsa madalya kazanmıştım. Daha ne kadar rezil olacaktım ki, dosyanın başını açarak okuyup bir an önce gitmem en iyisiydi.
"İlk cinayet!" Cümle zorla ağzımdan çıkmıştı. Sınıfın çok sessiz olması fazlasıyla ürkütüyor olsada devam ettim.
"Kabil kimdi? Kabil kardeş kanını ilk eline bulaştırandı. Bir kuşun yardımıyla cinayetini ilk saklamaya çalışandı." Yutkundum. Neden bu kadar sessizlerdi ki? Tepki bile vermiyorlardı. Derinden nefes alıp dosyama döndüm.
"Peki Kabil kardeşi Habil'i ne için öldürmüştü?"
"Hiç ölümü tattın mı?" Öğretmen masasına yaslanmış Alkan'ı farketmemle sendelemem bir oldu. Gözlerini benden ayırmadan umursamazlıkla gülümsedi. Sorusuna cevap çıkmayınca yaklaştı.
"Ölümü tatmak derken ne kastettim sence?" O yaklaştıkça gözlerim büyüyordu.
"Ö...Öl..üm... Yani..."
"Doğru bildin köle! Sana ölümü göstereyim mi? Tabii kabul etmen ve avucuna dokunmam lazım. Nasıl fikir?" Kimse gülmese de ben gülerek şakayı sonlandırmaya çalışıyordum.
"Sunum hakkında konuşsak." dedim gülüşümün arasında...
"Öğretmen de yok... Ben diğer ders geleyim." dememle dilini dişinin altına koyup parmağını yaramazlık yapmışım gibi bana doğru salladı.
"Sen benden kaçıyorsun. Yinede sana mükemmel bir fırsat sunacağım." demesiyle ilk defa sınıf normal bir tepki verip gülmüşlerdi.
"Alkan, bu kız dayanamaz. Boş kemik yığını... Başka birini bulabiliriz." dedi uzun saçlı çocuk... Alkan bana doğru eğilip gülerek;
"Sen ne düşünüyorsun?" demesiyle dudağımı ısırıp gülmeye çalıştım. Ödüm patlamanın diğer evresine geçmişti.
"Ne zaman zil çalacak?" Yüksek sesle konuşsamda duymamazlıktan gelmiş. Ben geri gittikçe üzerime gelmeye devam ediyordu.
"Omzunu öpüp, boynunu sıktığım zamanda böyle korktun mu? İnan bana, kalktığında ilk elinin boynuna gitmesi izlemeye değerdi." Açılan ağzıma bakıp yine gözlerime dönerek bileğimi kavradı.
"Seni seçtim, köle!"
________________________
Yeni hikayem, sizden aldığım geri dönüşümlerle devam edip etmeyeceğime karar vereceğim.
Resmen Aşık ve Rest güncel devam eden hikayelerim olacak.
Yorum ve beğeni yapmayı lütfen unutmayın. Kendinize iyi bakın.