@kanliiviskii
|
Merhaba Yeni bölüme hoş geldiniz keyifli okumalar bu arada tiktok açtım takip etmek isteyenler için gt yapıyorum
Tiktok: Sokaginn_Cocuklariii
👻👻👻👻 Hâlâ anlamadım biliyor musun?...
Hâlâ çözemedim...
Nasıl bu hale geldiğimizi...
Nasıl koptuğumuzu...
Nasıl anıları bir kenara ittiğimizi...
Nasıl gittiğini...
Nasıl buna kabullendiğimi...
Nasıl günlerin geçtiğini...
Nasıl o kadar mektup yazabildiğimi...
Ve nasıl senin o mektupları okumadığını...
Anlamıyorum.. çözemiyorum...
Lanetler ediyorum yine de kendime gelemiyorum...
Peki sana gelsem olur mu?...
Kalbim değil beynim acıyor yokluğunda...
Şimdi diyeceksin ki ' nasıl kalbin değil beynin acıyor onu da geçtim nasıl beynin acıyor '
Ama acıyor işte seni düşünmekten olanları düşünmekten...
Beynim acıyor...
Gel beni kurtar n'olur...
Artık dizlerimin bağı çözülüyor...
Sensiz ayakta kalmakta zorlanıyorum...
Anla işte ayakta durmamı sağlayan sendin...
Dizlerimde derman olan sendin...
Özledim gamzelerini , gözlerini...
Ve bana kêvokâmîn( güvercinim) diyen sesini...
Bilmiyorum neredesin, nasılsın, kiminlesin...
En kötüsü de bu ya bilmiyorum çünkü bilmek istemiyorum...
Ama yine de sana soruyorum...
Neredesin sevgilim...
Gelmeni istiyorum ama sen gelme...
Belki bensiz mutlusun...
Belki bensiz daha iyisin eskisine göre...
Sahi bensiz yaşamayı nasıl başarıyorsun?...
Ben yapamıyorum çünkü...
Evet nefes alıyorum ama yaşamıyorum...
Mesela eski neşem hiç yok...
Mesela eski ben hiç yok...
Mesela eski heyecanım hiç yok...
Eskisinden daha sakın ve tepkisizim...
Sende böyle misin?...
Böyle olma sen olur mu?...
Sorularımın cevapsız kalmasından nefret ediyorum...
Özellikle soru sorduğum kişi sen olunca...
Bir cevap fazla mı söylesene sevgilim...
Mesela bir cevap versen ne olur sanki?...
Mesela gelsen ne olur sanki...
Mesela eskisi gibi olsa herşey?...
Olmaz mı?...
Olmaz değil mi? Evet olmaz...
Anlamaya çalışıyorum...
Hazmetmeye çalışıyorum...
4 yıldır hazmedemediğim yokluğunu bu gün hazmetmeye çalışıyorum...
Ama olmuyor...
Ama olacak...
Sensiz yaşamayı kendime alışkanlık yapacağım...
Zor olacak belki yıllarımı alacak ama yapacağım...
Bazı işler dönüyor farkındayım...
Ama beynim basmıyor bir türlü anlayamıyorum...
Zor geçiyor ama her türlü geçiyor günler...
Aylar...
Yıllar. Geçiyor işte bir şekilde...
Dursun diyince de zaman durmuyor...
Biliyor musun?...
Artık içimden gelmiyor sana uzun uzun mektuplar yazmak...
İçimden geçen şu sadece kısa bir kaç sözcük...
Ama sanki ayıp olmasın diye uzun uzun yazıyorum gibi...
İsyan etmek gibi olmasın...
Ama yoruldum be adam...
Yaz ayında üşür mü hiç insan? Ben üşüyordum...
Yazacak bir şey bulamıyorum...
Kafamdan bir sürü şey geçiyor ama kağıda dökemiyorum...
Yada sadece sana yazmak istemiyorum...
Sence yavaştan senden vazmı geçiyorum?...
Daha fazla yazmak gelmiyor içimden aslında sana yazmak gelmiyor içimden...
Uzatmanın bir manası yok değil mi?...
Aslında hayır bir manası var...
Belki de yok aklım karmakarışık...
Kendimde değilim hissediyorum...
Yavaştan bitiyoruz...
Sen yoksun...
Kokun yok...
Gözlerin yok...
Ellerin yok...
Gamzelerin yok...
Yani sen yoksun işte be adam...
Neden..neden gitmeden önce bana son bir gülüş armağan etmedin ki?...
Hakkın varmıydı ki beni hayat çukurlarımda öldürmeye?...
Söylesene sadece söyle konuş benimle...
Sesini özledim kısa bir anlığına bile olsa gelmen gerek...
Madem öyle...
Rüyalarıma gelsen olmaz mı?...
Seni rüyalarıma davet ediyorum...
Hayat çukurlarımı görmeye ihtiyacım var...
Dokunmaya hissetmeye...
Kesinlikle acilen rüyalarıma gelip bana gülümsemen gerekiyor...
Benim o gamzelerine yani hayat çukurlarıma doyasıya bakmam gerekiyor...
Gerçekte yapamadım son kez rüyalarda elini tutmak isterim sevgilim...
Bu biraz veda gibi oldu...
Ve düşünmeden edemiyorum...
Sana yazacağım son mektup nasıl olur diye...
Veda mektubum nasıl olur acaba...
Kalbimde patlamaya hazır bir volkan var sanki...
Huzursuzum bu aralar...
Kötü şeyler olacak gibi hissediyorum...
Şöyle düşün...
Koca bir ormanı yakmak için bir kibrit yeter ama kibriti atan kişi değerliyse orman hiç bir şey hissetmez çünkü o ihanette boğulur...
Bir gün sende ihanet yangınında yan istiyorum...
Senden hem nefret ediyor hem seviyorum...
Ama senden nefret ediyorum sevgili...
Doğruyu söylemedim...
Ama sana hiç yalan da söyledim...
Aynı anda hem sevip hem nefret ediyorum...
Mümkün mü böyle bir şey deme mümkün işte...
Bu mektubu burada bitiriyorum...
Özür dilerim sevgilim belki de sana çok geç kaldım...
Çok seviyorum seni...
Ama... senden nefret ediyorum...
Kêvokê( güvercin)
Kalbime nükseden bu his de neydi böyle çok huzursuzum her zamandan daha çok huzursuzum. Aradığım hiç bir sorunun cevabını bulamamak ise huzursuzluğumu arttırıyor sadece.
Çok değil sadece aradan bir hafta geçti ablamın o tuhaf konuşmayı yapmasının üzerinden. Ablamdan şüphelenmek istemiyorum ama görünen o ki bir şeyler dönüyor.
Nede bu kadar huzursuzum?
Her nefes alışımda sanki başkasının nefesi gidiyor gibi hissediyorum. Kalbime balyozla darbeler vuruyorlar gibi hissediyorum bu gün bu kadar huzursuz hissetmem hiç normal değildi. Onun yanında beynim durmuş gibi bir haldeydi aynı anda milyonlarca mızrak saplasalar beynim bu kadar acımazdı herhalde.
Hani şey gibi insan bazen yorulur ve dinlenmek için bir durak arar ya ama aradığı durakta ona kilometrelerce uzaktır yine de herşeye rağmen her engeli aşıp gidersin ve tam o an aslında aradığın durak olamadığını anlarsın ya, yada şöyle düşünelim.
Sever sanarsın ama en büyük ihaneti de sevdiğin yaşatır sana.
Tam olarak böyle bir histi bu gün kalbimde büyüyen. Karşımda duran Güney ise içimde büyüyen bu hislerin daha da karmaşık hale gelmesine neden oluyordu.
Anlamıyorum ben git demekten yoruldum ama o sürekli bana gelmekten yorulmuyor.
" ne işin var burada ?" Sesim olması gerekenden daha sert daha mesafeli. Gözlerindeki şaşkınlığı okumadım desem yalan olur karşısında belki de bugün bambaşka bir Manolya görüyordu belki de eski Manolya'dan sadece bir kaç kırıntı arıyordu.
" sadece konuşmak istiyorum " dedi gözlerimin en derinini görmek ister gibi bakarken gözlerime.
Kapıyı kapatıp kapının önüne çıktım. " ben konuşmak istemiyorum Güney, ki konuşacak bir konu da yok " tam eve gitmeye yeltenecektim ki sesi beni durdurdu.
" Hiç mi hatrı yok Manolya en azından arkadaşlığımızın hiç mi hatrı yok birbirimize ettiğimiz yardımların hiç mi hatrı yok bu kadar mı nefret ediyorsun benden sesimi duymak istemeyecek kadar mı?"
Sözleri benim bile içimi yakarken gözlerinde gördüğüm kor alevin onu nasıl yaktığını düşünmeyi reddettim. Bu güne kadar Güney'in hislerinin bu kadar baskın ve gerçek olduğunu hiç fark etmemiştim. Ama haklıydı aramızda en azından arkadaşlığımızın hatrı kalmalı kendisi her ne kadar bunu red etse de ben onu arkadaşım olarak görüyordum.
Biliyorum anlıyorum bu gerçekten korkunç bir his sevdiğin gibi sevilmemek tarifi imkansız bir his gibi hatta gibi değil öyle.
Şöyle düşünelim acı insanı büyütür daha güçlü kılar derler doğru bir şeydir bu çoğu zaman ama bazı insanlarda da bu şöyledir; acı onları çocuklaştırır daha da güçsüz belki de savunmasız kılar. Bunun gibi bir histi işte buda.
" Pekala konuşalım ama burada veya şuan olmaz yarın buluşalım sana konumu atarım bana numaranı ver "
Burukça gülümsedi. " numaram hâlâ aynı Manolya yapman gereken tek şey engeli kaldırmak " bu cümle bir an sadece bir an nefesimi ciğerlerime tıktı " yarın görüşürüz " diyerek sözlerini bitirip arkasını döndü ve gitti...
Bana ise arkasından çökmüş omuzlarına yenik düşmüş ifadesine bakmak kaldı. Bu kadar çabuk pes etmemeliydi.
ikimizde aynı hisleri besliyorduk sadece o bana ben başkasına.
Düşündüm sadece bir an bu cümle belki de Güney için dünyanın en ağır cümlesiydi nasıl bu kadar kolay kurabilmiştim.
" üzgünüm bu şekilde olmasını istemezdim " durmayacağını bile bile söylenen sözler de acıtırdı bu da onlardan biriydi.
Güney'in anlaması gereken şey şuydu; kalbini kırmak istemiyorum ama konu Adar olunca ve Güney hiç düşünmeden kalbini ellerime verince elimde olmadan kırıyordum bunun için ise asla kendimi affetmeyecektim.
Derin bir hava soluyarak içeri geçtim. Ya gerçekten herkeste bir gariplik vardı yada sadece ben böyle hissediyordum. Artık hislerimden bile emin olamıyordum. Ansızın kalbime saplanan ağrıların bir ara gerçekten beni öldüreceğini düşündüm.
Yemek masasının olduğu tarafa bakmadan odama çıkmaya başladım arkamdan sesleniyorlardı ama ben duymuyordum sağır gibi olmuştum. Bir şeyler söyledim ama ne söylediğimi bilmiyorum kendi sesimi dahi duymamıştım yalnızca kulaklarımda Yankılanan bip sesi vardı.
Aniden kalbime saplanan ağrı bana nefesimin her an kesileceğini düşündürüyordu. Odama girince hızla kapıyı kapatıp kilitledim kapının yanında çöküp sırtımı ve başımı kapıya yasladım destek almak istercesine. Başımı yukarı kaldırıp tavana baktım.
Bomboş dümdüz tavan en az şuanki hislerim kadar. Aklım da hislerim de karmançormandı şuan sanki önümde bir uçurum olsa hiç düşünmeden atlarım gibime geliyordu.
Bu nasıl bir histi böyle kalbime daha şiddetli bir ağrı saplanınca elimde olmadan elim kalbime gitti artık yüz üstü boylu boyunca yerde uzanıyordum.
Birileri kalbimi eline almışta durmadan sıkıp duruyor gibi hissediyordum sanki kalbimi durdurmak ister gibi. Artık gözlerim fal taşı gibi açılmış yanaklarım ıslanmıştı geçmişin kirli çivisi ilk önce kalbime sonra beynime en son yanaklarıma saplanmıştı.
Ben kurtulmak istedikçe unutmak istedikçe geçmiş karşıma dikilip bas bas bağırıyordu geçmişin aslında geçtiği falan yoktu ben kendimi kandırıyordum yalnızca.
Bedenime nükseden acı artık dayanılmaz bir hal almıştı çığlıklarım boğazıma dizilirken bir el boynumu sarmıştı Tıpkı öyle hissettiriyordu yada gerçekten biri boğazımı sıkıyordu.
Karşımda duran boy aynasına yüzümü çevirdim gerçekten biri boğazımı mı sıkıyor anlamak için aynada gördüğüm tek şey ise ellerini sıkı sıkı boğazına dolamış benden başka bir şey değildi.
Ellerim boğazımdaydı kendimi öldürmek ister gibi sıkıyordum boğazımı ama ölmek istemiyordum bunu isteyerek yapmıyordum. Hayır bu ben değildim mavi gözlerimin içi kanlanmıştı hayır bunun nedeni soluduğum hava değildi. Bunun nedeni boğazımı sıkmamdı ne kadar elimi çekmek istesem bile her defasında başarısız oluyordum.
Ellerim kontrolüm dışında hareket ediyordu. Kendimi nasıl durduracağımı bilmiyordum nefes almakta her an daha da zorlanıyordum Karanlık beni içine çekmek ister gibi tutuyordu ellerimden. Kalbim Neredeyse ağzımda atıyordu bu ne korkudan nede endişeden di bu tamamen nefessiz kalmanın bana verdiği etkiydi.
Aynada tekrar gözlerime baktığımda artık içinde kan gördüğüme yemin edebilirdim göz bebeklerim büyümüş yerde çırpınıyordum. Kendi kendimi yiğip bitirirken bu sefer kendi mezarımı kendim kazıyordum nefes alma ihtiyacı ile zar zor da olsa bir şekilde odanın kapısını açmayı başardım.
Dizlerimin üzerinde elim boğazımda diğer elimi kapıya yaslayarak ayağa kalktım. Dizlerim titriyordu dizlerimde derman kalmamıştı adım atar atmaz tekrar yere kapaklandım boğazıma dizilen çığlıklar ne yaparsam yapayım ağzımdan çıkmıyordu.
Sırt üstü yere düştüğümde bir elim hâlâ boğazımdayken diğer elimi yumruk yapıp sert zemine geçirdim tekrar ve tekrar... tekrar... tekrar defalarca kez elimi zemine geçirdim elim acıyordu ama yere vurduğum için değil.
Geçmişin kirli çivisi görünmez bir şekilde ellerime batıyordu kalbime batan ise bundan başka bir şey değildi.
YAZARIN ANLATIMIYLA
Manolya içinde olduğu durumun farkında değildi boğulduğunu sanıyordu ama bunu kendine yapan oydu.
Nefes alamadığını sanıyordu ama aslında bu gerçek değildi içinde olduğu ruh hali onu çok kötü etkiliyordu. Farkında olmadan nefesinin kesildiğine kendini inandırıp bunu bilinç altına yönlendimisti.
Aslında yaşadığı şey gerçek bile değildi elini boğazından çekse nefes alacağını bilmiyordu.
Kendini ölmek istemediğine inandırıyordu ama Manolya bu gece ölmek istiyordu...
Ne kadar bu düşünceyi kafasından silip atsa bile aklında bir yerlerde düşünmeden edemiyordu. Güney'i bu kadar kırdığını bilmiyordu 2 yıl önce aralarında geçen konuşmada anlık bir sinirle Güney'i engellemiş ve kaldırmayı unutmuştu.
Bugün ise Güney ona numarasının aynı olduğunu yalnızca engeli kaldırması gerektiğini söylemişti. Bunu duyduğunda Manolya kalbine aynı yerden yüz darbe yemiş gibi olmuştu Adar'dan vazgeçemiyordu ancak Güney'i de bu kadar kırdığını bilmiyordu ve düşündüğünden çok daha fazla kırıldığını da bilmiyordu.
Merdivenlerin yakınında boğazına dizilen çığlıkları kalbini actıyordu ah bir tane çığlık atabilse. Oysa aşağıda gülüşen ailesini duymuyordu bile duysa nasıl hissederdi?.
Manolya bilinç altının ona oynadığı oyuna daha fazla katlanamayarak kendini karanlığa bıraktı. Karanlık milim milim bedenine ve kalbine işlerken ailesi hâlâ ondan habersiz bir şekilde eğleniyordu.
Kalbindeki ağrı giderek azaldı ve en son hissetmeyecek dereceye geldi boğazındaki eli hızla yere düştü diğer eli ise tamamen kan içinde kalmıştı. Manolya bu gece fark etmeden kendine çok zarar vermişti.
Asıl sorulması gereken soru Manolya giderek iyileşecekmiydi yoksa daha fazla mı yaralanacaktı?
MANOLYA'NIN ANLATIMIYLA
Gözlerimi zar zor aradığımda karşımda hayır tepemde bana göz kırpan beyaz tavan vardı sadece. fazla zaman geçmeden hastane odasında olduğumu anladım.
Bana ne olmuştu? neden buradaydım? nasıl buraya geldim ? Hiç bir şey hatırlamıyordum hatırladığım tek şey en son nefes almak için çırpındığımdı o kadar.
Ama halen bile üzerimdeki huzursuzluğu atamadım atılacak gibi de durmuyor.
Oturur pozisyona gelip etrafıma baktım her yer beyaz boğucu hastane kokusu odada yalnızdım. Bir kaç dakika sonra kapı açılıp içeri annem, ablam ardından erkek kardeşim Eren içeri girdi. Annem telaşla bana doğru gelirken Eren'e de gidip doktoru çağırmasını söylemişti.
Annem , ablam, kardeşim hepsi buradaydi hatta annemin Söylediğine göre teyzem ve kuzenlerim de kapıda bekliyordu ama tek bir kişi eksikti.
Babam... babam yoktu gelmemişti. Babam her zaman bana karşı diğer çocuklarına göre daha uzak durdu daha soğuk birazcık da kızı değilmişim gibi biliyordum bunun geçmişte yaptığım hatalar yüzünden olduğunu, ki Babam asla bu hataları yüzüme vurmaktan çekinmez ağzına geleni saydırırdı bu bazen bana ağır bir yük olup omzuma binse bile artık alışmıştım.
Biliyordum alışacağım bir durum değildi ama Babam beni alıştırmıştı.
O kadar kızı değilim gibi davranmıştı ki artık ben bile kendimi inandırmaya başlamıştım kızı değilim diye.
Ki babama göre en büyük hatam Adar'dı bazen bana da öyle geliyordu biliyordum ama bunu Babam tarafından duymak omzuma daha da yük bindirmişti herşeyi ve herkesi geçtim sadece babamın omzuma bıraktığı yüklerin altında eziliyordum ben.
Babamla aramda asla gerçek bir baba-kiz ilişkisi yoktu ki babam çoğu şeyi nasıl hisedeceğimi düşünmeden çoğu kez yüzüme vururdu omuzlarıma daha da ağır yükler bırakırdı.
Herkesi ve her şeyi bir kenara bırakınca yalnızca babamın sırtıma yüklediği yüklerle bir an nefes alamayıp kambur kaldığımı hissettim.
Bunları daha fazla düşünmeyerek annemin gelip bana sarılışına karşılık verdim.
" Manolya iyi misin kızım? Korkuttun bizi ne oldu sana aniden ?"
Kendimde konuşacak gücü bulamıyordum ama cevap vermezsem de annem telaşlanırdı.
" iyiyim anne merak etme bilmiyorum ne olduğunu aniden oldu " dedim cılız bir sesle sesim pürüzlü çıkıyordu. Bir kaç dakika sonra doktor geldi bir şeyler söyledi ben yine duymadım yada bu sefer gerçekten duymazdan geldim.
Doktorun söylediği psikolojik olduğu bunun zaten farkındaydım kendimi biri beni boğuyor gibi hissediyordum ancak kendimi boğan bendim doktor bir psikolog ile görüşmemi tavsiye edip çıkmıştı.
Annemler de çıkınca yatakta geriye yaslanıp gözlerimi tavana diktim.
" Manolya?" Sesin geldiği yöne hızla başımı çevirdim şaşkınlıkla dudaklarım aralandı. Güney pencerenin en yakın yerinde rahat bir şekilde koltuğa yayılmıştı.
Bunu nasıl fark etmemiştim bilmiyorum ama kimse de bana Güney burada dememişti.
Kahretsin Güney kendini suçlu hisedecekti çünkü geçirdiğim lanet olası kriz onunla konuştuktan sonra olmuştu.
" Güney " dedim sesim fısıltıdan ibaret çıkmıştı gerçekten kendimde konuşacak gücü bulamıyordum ama konuşmasam da işler daha çok kızışacak gibi geliyordu.
Yayıldığı yerden kalkıp oturdu başını ellerinin arasına aldı. Bende yattığım yataktan kalkıp ayakta dikildim aramızda fazla bir mesafe yoktu ancak uçurumlar var gibiydi. Yüzüme bile bakmıyordu ya kendini suçladığı içindir ya da yüzüme bakacak yüzü olamadığını düşünüyordur aslında ikiside aynıydı.
" benim yüzümden oldu seninle konuşmasaydım bunlar olmazdı söylediğim cümlelerle canını yaktım biliyorum özür dilerim " dedi. suçlulukla tamda düşündüğüm gibi kendini suçluyordu.
Hayır demek istedim suçun yok demek istedim ama demedim, diyemedim başımı önüme eğip düşündüm söyleyebileceğim tüm cümlelerimi toparladım ama yine bir şey söyleyemedim. Söyleyeceğim şeyler onu kırarmıydı bilmiyorum ama üzüleceğini biliyordum ilk defa düşünmeden hareket ettim. Kırılır mı düşünmedim ve sadece konuştum.
" Güney bunları konuşmayalım şuanolur mu? Kendimi iyi hissetmiyorum "
" kendini iyi hissetmiyorsun çünkü benim yüzümden dürüst ol Manolya seninle konuşmasaydım şuan burada olmazdın" sesi kırgın aynı zamanda da pişman çıkıyordu gözlerini göremiyorum çünkü başı hâlâ ellerinin arasındaydı.
" Güney lütfen şuan değil daha sonra konuşalım lütfen "
Başını hızla kaldırıp benim gibi ayağa kalktı gözlerine bakmak istedim ama gördüğüm manzara karşında dumura uğradım.
Güney ağlıyordu gözlerinden yanaklarına doğru istila eden yaşlar benim de gözlerimi doldurdu. Geçmişin kirli çivisi sadece benim değil onunda yanaklarına saplanmıştı. Çok fazla diyebileceğim yaşlar yoktu ama gözleri ve yanakları ıslaktı işte gözyaşlarıyla şimdi ise anlıyorum Güney kendini çok büyük suçluyordu.
Teselli etmek istedim hayır demek istedim yine diyemedim dudaklarıma mühürler vurulmuş gibi dolu gözlerimle Güney'in yaşlı gözlerine bakıyordum. Elini bana doğru uzattı elimi tutmak istedi bir kaç adım geri gittim. Sertçe yutkundum.
" özür dilerim " dedim ve daha fazla bu manzarayı görmek istemeyerek arkamı dönüp çıktım.
Arkamda yaşlı gözler bıraktım, arkamdan kırık bir kalp bıraktım belki de bir enkaz bıraktım yada daha fazlası, ama ben bugün Güney'i bir hastane odasında yaşlı gözlerle tek başına bıraktım.
Ve omzuma başka bir yük daha eklendi kamburumdan yürüyemez hale geldim ama yine de dimdik yürüdüm.
*🥺🥺🥺🥺
Eve gelir gelmez odama kapanıp kapıyı kilitledim ve kaç saattir bilmiyorum ama daha önce o kapının önünde bulduğum o zarf tam önümde duruyordu bu mektupları bıraktığım evdeydi evet ama yazdığım mektup değildi.
Bu bambaşka bir şeydi biri bir mesaj göndermisti veya bir tehdit ama artık bu zarfı açıp bakmanın zamanı olduğunu biliyordum.
Elimi tekrar zarfa uzattım almak istedim ama yine elektrik çarpmış gibi elimi çektim kendime itiraf edemesem bile korkuyordum bu zarfı açmaya cesaretim yoktu.
Derin bir nefes alıp cesaretimi topladım bu sefer kendime düşünme fırsatı vermeden zarfı elime aldım hızla açtım ve içinde yazan kısa ve anlamsız cümlelere göz gezdirdim.
'Hiç bir şey sandığın gibi değil Hiç kimse bildiğin gibi değil Söylesene hâlâ olduğun yerde duracak misin ? Düşündüğünün tam aksi şeyler yaşanıyor Ve sen Manolya bir aptal gibi Sadece izliyorsun. Olacaklara hazır değilsin belki Ama olacaklara hazır ol Manolya Sönmez. Hazır ol'
BÖLÜM SONU....
|
0% |