@kanliiviskii
|
" Birinden nefret etmek onu unutturmaz, aksine onu eşsiz yapar. "
- Rope
__________________***
Hiç bir şeyin eskisi gibi olmayacağının farkındayım...
Bir şeyler oluyor...
Beni bekleyen kötü şeyler var hissediyorum...
Belki de bir felaketin eşiğine yaklaşıyorum, yada o felaketi ben kendi ellerimle doğuruyorum...
Anlamak istemediğim şey, daha doğrusu anlayamadığım şey şu ki; ben herşeyi bildiğimi düşünürken benim bilmediğim ne olabilir?...
Benim bilmediğim her ne varsa senin bildiğine o kadar eminim ki...
Sorgulamadan edemiyorum...
Bir yerde yanlış mı yapıyorum?...
Kendimi mi kandırıyorum?...
Adar ben ne yapıyorum?...
Ben neden yaşıyorum?...
Garip hissettirdi mi uzun zaman sonra bu mektupta ismini yazmam?...
Bana garip hisettirmedi...
Çünkü hep içimde yaşatıyordum ismini...
Ve o kadar seviyorum ki anlatmaya çalışmayacağım...
İstiyorum ki sen beni anla, ben konuşmadan...
Beni sessizliğimden anlayabilir misin?...
Ben sensizken hiç bir şey anlayamıyorum...
Söylesene gerçekten bir felaketin eşiğine mi yuvarlanıyorum?...
Belki de kendi ayaklarımla o felakete yürüyorum...
Bu gün sana bir şey anlatmak istiyorum...
Anlatmak istediğim şey ' kalbimin felaketi' yani sen sevgilim...
Sana seni anlatmak kadar saçma bir şey olamaz herhalde...
Ama biliyorum sen asla kendine benim gözümden bakmadın...
Bakamazsın da zaten...
Kendini benim gözümden görseydin eğer seni bu kadar sevmemi anlardın...
Ama seni severken nefret etmemi anlarmıydın bilmiyorum işte bunu...
Kalbimin felaketi sensin sevgilim...
Kalbim senden ve senin sevginden daha güzel bir şey tanımadı...
Ama kalbim senin gibi bir felaketi de hiç yaşamadı...
Ama sen herseye rağmen kalbimin felaketisin...
İnan bana bu güzel bir şey mi değil mi bilmiyorum...
Sen yoksun ki bana güzel olup olmadığını söyleyesin...
İyi, kötü fark etmez sen söylesen öyledir der susarım...
Bu gün fark ediyorum da ben ne çok şeye susmuşum öyle...
Sen benim kadar sustuysan o benim hatamdır...
Sen konuşmayı seversin uzun uzun anlatmaya seversin...
Neden uzun uzun anlatmayı seversin biliyor musun?...
Gelde sana bunu kendi dilimden anlatayım...
Uzun uzun anlatıyorsun çünkü kısa anlatırsan yanlış anlaşılacağından korkuyorsun ama benim seni asla yanlış anlamayacağımı unutuyorsun...
Bu yönden bana benziyorsun...
Bende yanlış anlaşılmaktan çok korkarım biliyor musun?...
Ama senin gibi uzun cümleler kuramam en iyi sen bilirsin...
Bu huyumdan beni vazgeçireceğini söylemiştin...
Yalancı...
Vazgeçiremeden gittin bu huyum hâlâ benimle...
Hayır benimle değil aslında bu huyum sadece sana karşı varmış...
Hatırlıyorum da bir gün ablama sana olan sevgimi anlattığımda ' bu korkunç bir sevgi hangi seviye bu? Böyle duyguların olduğuna inanmıyorum ve senin bahsettiğin düşündüğüm duygulardan bile daha büyük ' demişti bana...
Sence haklı mı? Sana olan sevgimin seviyesi sana da korkutucu geliyor mu?
Bundan bir arkadaşıma bahsettiğimde ise bana demişti ki' sen delirmişsin bahsettiğin duygular filmlerde hatta kitaplarda bile yok bu delilik ' ...
Oysa bana göre en büyük ve en güzel sevgi kitaplarda geçen sevgidir...
Ama ne yazık ki biz kitap karakteri değiliz...
Bir kitap karakteri olmak isterdim...
Saçma gelecek ama kitap karakterlerini de kınıyorum. Nasıl hayatlarını acımasız bir yazarın eline bırakılıyorlar ki?
Ama yine de bir kitap karakteri olmak isterdim kendimi bir yazarın eline bırakmak en azından belki bana daha çekilir bir hayat yazardı...
Hayatım çekilmeyecek kadar kötü değil biliyorum...
Yalan söyledim sen yokken hangi hayatı yaşarsam yaşayayım asla çekilmez...
Bir filmde veya bir kitapta yaşıyor olsam bile...
Sen olmazsan ne anlamı varki?...
Ama garip olan şu sen yoksun ve ben yine de yaşıyorum...
Bir şey daha diyeceğim bence sen bir kitap karakteri olsaydın çok sevilirdin...
Vazgeçtim sana çok söverlerdi...
Ama kitap karakteri değiliz ne sen nede ben yada Bir senaryoya ayak uyduran oyuncular da değiliz...
İnsanız, gerçeğiz, yaşıyoruz öyle yada böyle bir şekilde yaşıyoruz...
Bir şey merak ediyorum bende senin kalbinin felaketi miyim?...
Yoksa bu sadece sana mı özel?...
Ne kadar çok soru soruyorum değil mi?...
ÇÜNKÜ CEVAP VERMİYORSUN...
belki de asla vermeyeceksin...
Şu saatten sonra da verme zaten...
Biliyor musun? Senden nefret etmeye başladım...
Neden mi?
Çünkü sevdiğin birini unutabilirsin ama nefret ettiğin birini asla unutamazsın...
Nefret ettiğin birini ne kadar kabul etmesen de, ve fark etmesen de hayatının tam merkezine yerleştiriyorsun...
Belki sana yara açmasına izin veriyorsun belki yaralarını dikmesine izin veriyorsun...
Ama hep hayatının merkezinde kalır...
Sana bir sır vereyim mi?...
Nefret sevgiyi diri tutar. Nefret ettiğin kişiyi önceden seviyorsan ona duyduğun nefret her daim sevgiyi diri tutar...
Her zaman nefret ile sevgi arasındaki ince çizgide durursun...
Hangi duygu daha güçlü bilmiyorum bana göre sevgi ve nefret ölümüne kapışabilecek tek duygular...
Buda en gerçekçi mektubum olsun...
Hep geleceğini düşünerek yazardım...
Bugün bir şeyleri anla diye yazıyorum...
Sona yaklaşıyoruz da bu sonda sen de ol isterim...
Seninle yaşamak ve seninle ölmek sadece tek bir kelime ' kalbimin felaketisin'...
Kêvokê( güvercin)
'haziran 2018*
Hayatımın farklı farklı dönemleri olmuştu, her dönemde belki başka biriydim belki de aynı kişiydim.
Ama her zaman kalbimin sesini dinlerdim. Bazen kalbimin bana söylediklerini mantıksız bulup yapmazdım, bazense mantığımı dinleyemezdim.
Ben bir adam tanıdım kalbimi hızlandıran, mantığımı susturan.
Ben bir adam tanıdım. Kalbimin kilidini kolayca açan.
Ben bir adam tanıdım ondan kaçarken bile ona koştum.
Ben bir adam tanıdım. Yeri gelince gözümdeki yaşların sebebi olan , yeri gelince gözümdeki yaşları silen.
Ben bir adam tanıdım, çığlık çığlığa sevdim.
Ben bir adam tanıdım, sessiz sedasız sevdim.
Ben bir adam tanıdım, dört duvarıma çatı olsun istedim.
Ben bir adam tanıdım, çatısıyla birlikte evimi başıma yıkacağını bilemedim .
Ben bir adam tanıdım, sevdim çok sevdim beni sevsin istedim. Beni benim kadar sevemedi zaten benim kadar sevmek yürek isterdi sanırım o yürek onda yoktu.
Ben bir adam sadece tanımadım sevdim, seviyorum ne olursa olsun vazgeçmedim.
İleride bizi ne bekliyor bilemem ama bildiğim tek şey onu asla bırakmayacağımdır.
Elbette bir gün o beni bırakabilir 'dur' demem. ' gitme' demem, Çünkü bana göre o mutlu olsa yeter bana. hayatında ben olmasam da olur. Oda böyle mi düşünüyor bilmem, bilmekte istemem duyacağım şeylerden korkarım.
Bu aptallık mıdır? Kimsine göre aptallık kimisine göre değil. Karar vermesi zor.
Gözlerimi yavaş yavaş araladım, gözlerimi yakan güneş fazlasıyla rahatsız ediciydi belli ki güzel ve sıcak bir hava bizi bekliyordu bugün.
Yatakta yan tarafıma baktığımda Adar yerinde yoktu yine benden önce kalkmıştı. Hızlıca yataktan kalkıp doğru banyoya gittim. Duş alıp üzerimi değiştirdim.
Saçlarımı kurutup yatağı el cabukluğuyla topladım ve hemen salona geçtim. Beyaz ve krem renklerinin hakim olduğu ufak bir salonumuz vardı aynı şekilde evin diğer bölümleri de krem ve beyaz renklerinde çok büyük olmayan ancak çok küçük de olmayan yerlerdi. Hem tatlı hem ikimize yeter.
Mutfağa doğru giderken burnuma kokular gelmeye başlamıştı bile. Ne kokusu olacak sucuklu yumurta kokusu tabii ki Adar'ın yapabildiği tek yemek herhalde.
Parmak uçlarında yürüyerek mutfağa girdim Adar arkası dönük bir şekile bir şeyler yapıyordu sofraya baktığımda üzerinde kahvaltılıklar ve ortada sucuklu yumurta vardı.
" günaydın" dedim neşeli bir sesle.
" günaydın kêvokâmîn" bana dönüp gülümsedi o hayran olduğum gamzelerini gördüm. Beni kendine çekip sıkıca sarıldı saçlarımın arasında dudaklarını hissettim.
Saçlarımı öptükten sonra beni kenara çekip tekrar bana arkasını döndü ve tezgahta bir şeyler yapmaya devam etti bir iki adım geri gidip gözlerimi kısarak onu süzmeye başladım üzerinde rahat gri bir eşofman ve gri bir tişört vardı saçları duş aldığını belli edercesine nemli ve dalgalı duruyordu.
Ama bu böylede çok yakışıklı duruyor. Suç bu ya suç!
Ona yaklaşarak başımı uzatıp ne yaptığına bakmaya çalıştım.
" ne yapıyorsun sen öyle? " Dedim merakla.
Cevap vermeden bana döndü elinde bir kaşık kaşığını üzerine reçel vardı.
" baksana tadına "
" neden sen bakmıyorsun? " dedim uzattığı kaşığı alıp reçeli yerken. Çilek reçeli gerçekten çok güzeldi.
" bunun tadı çok güzelmiş nereden aldın? "
" almadım, annem yapmış bir kavanoz bizim için aldım " diye cevapladı beni göz kırparak.
" çok güzel olmuş annenin ellerine sağlık "
" öyle mi olmuş? Bilmiyorum ben henüz bakmadım tadına "
" bence bakmalısın gerçekten güzel "
" kesinlikle acilen tadına bakmam lazım ama biraz daha guzelleştirerek "
" o nasıl olacakmış ?"
" şöyle " derken. Beni belimden tuttuğu gibi tezgaha oturttu. Bir kaşık daha reçel alarak bana uzattı. Reçeli yerken yarısı dudaklarıma bulaştı parmağıyla temizlemek yerine Dudaklarını dudaklarımla birleştirdi. Reçelin tadı ve dudaklarının tadı birbirine karışırken bunun fazla güzel olduğuna karar kıldım.
Geri çekildiğinde gözlerime bakıp " gerçekten çok güzelmiş " dedi " reçel yani" diye devam ettirdi. Kesinlikle reçelden bahsetmiyordu.
Gülerek tezgahtan indim ikimizde sofraya geçip yemeğimizi yemeye başladık.
" Bugün planın varmı?"
" benim yok senin var mı? " diye yanitladim.
" yok ama bir şeyler yapmak ister misin?" Elimi çenemin altına götürüp mavi gözlerimi kahverengi gözlerine diktim.
" bilmem ki aklıma bir şey gelmiyor " dedim. Aniden aklıma gelen fikirle heyecanla ona döndüm " film gecesi yapalım mı? "
" korku filmi mi izleyeceğiz? "
" ya Adar hayır korku filmi olmaz sevmiyorum "
" tamam ne izleyelim o zaman? "
" komedi filmi?"
" olur sen nasıl istersen kêvokâmîn "
Ardından havadan sudan konuşarak kahvaltımızı bitirdik sofrayı birlikte kaldırıp bulaşıkları birlikte yıkadık. Yıkarken üstümüzü başımızı ıslattık. Bulaşık mı yıkamıştık oyun mu oynmıştık belli değildi.
*🥲🥲*
Henüz akşamın ilk saatlerindeydik. Akşam için bir sürü alışveriş yapmıştım şimdi de elimde poşetlerimle küçük evimize doğru gidiyordum.
Evin önüne geldiğimde anahtarı kapıya yerleştirip açtım içeri geçip arkamdan kapıyı kapattım tam da tahmin ettiğim gibi Adar henüz gelmemişti oysa ona erken gelmesini söylemiştim.
Aldığım şeyleri tezgaha bırakıp telefonumu elime aldım ve Adar'a mesaj yazdım.
Siz: neredesin sen? Erken gelemeni söylemiştim sanaaaa
Anında çevrimiçi oldu
Yazıyor...
SEVDAM 🕊: arkadaşlarlayım ya bir bırakmadılar ki beni eve gittin mi sen?
Siz: evet evdeyim ama sen yoksun gelsene yahuu
Yazıyor...
Cevrimiçi
Yazıyor...
Ne yapıyor bu ya?
SEVDAM 🕊: şunların elinden kurtulabilsem geleceğim de bekle bekle şunlara bir posta koyup geliyorum
Siz: ne postası ya gidiyorum de gel işte.
Yazıyor...
SEVDAM 🕊: sonra bana hanımcı desinler diye mi??
Kaşlarımı çattım
Siz : zaten değil misin Adar!
SEVDAM 🕊: yooo
Siz: öyle mi??.!! 🤨
Bu nasıl bir mesaj oldu ya
Yazıyor...
Çevrimiçi
Yazıyor...
Çevrimdışı
Çevrimiçi
Yazıyor...
SEVDAM 🕊: öyleyimmm ya kim demiş öyle olmadığını ben değilim o bekle geliyorum
Siz: bekliyorum!
Kendi kendime gülüp telefonu bıraktım. Aldığım atıştırmalıklar için tabak ve bardaklar çıkardım.
Herseyi hazırladıktan sonra bir battaniye ve yastık da aldım. Her ne kadar komedi filminde karar kılmış olursak olalım Adar'ın korku filmi açacağından adım kadar emindim.
Battaniye ve yastığı koltuğa koyup hızla odaya geçtim üzerime mor ayıcıklı bir pijama takımı giydim. Aman ne kadar güzel. Her kim sevgilisiyle film gecesi yapsa ayıcıklı mor pijama takımı giymeyeceğine emindim.
Ben salona doğru giderken evin kapısı açıldı ardından karşımda bir adet nefes nefese kalmış Adar belirdi.
" sen koştun mu?" Dedim merak biraz da endişeyle.
" evet"
" neden?"
" çünkü sana hemen geleceğimi söyledim "
Bu adam gerçekten koşmuş muydu yani? Buna inanamıyorum.
Yanına yaklaşıp önce alnına sonra boynuna dokundum terlemişti hemde çok fazla.
" şu haline bak terden sırılsıklam olmuşun " dedim azarlarcasına. O ise beni şöyle bir süzdü baştan aşağıya. Ayıcıklı pijamamla gözüne bir değişik geldim Her halde.
" sende çok tatlı olmuşsun"
" ne, tatlı mı? Değişik olduğumu düşündüğünü sandım "
" ne değişiği kızım ayıcık bombo gibi olmuşsun " dedi gamzelerini göstererek. Başımı yana yatırıp gamzelerine bakmaya devam ettim. Yanağımdan bir makas alıp odaya doğru yürüdü.
" üzerimi değiştirip geliyorum kêvokâmîn sende geç bir yere otur artık gamzelerime bakmaktan gözün başka bir şey görmeyecek yoksa"
Cevabımı bile beklemeden odaya girip kapıyı örttü. Yanaklarımın kızardığını hissettim.
" tezgah bu yaa tezgah " söylenerek koltuğa oturup onu beklemeye başladım.
Bir süre sonra kapı sesi geldiğinde başımı ona doğru çevirdim. Sadece bir an Yanaklarımı gülmemek için ısırdım. Adar karşıma benimkiler gibi ayıcıklı turuncu bir pijama takımı ile dikilmişti.
Kendimi tutamayarak güldüm. Ben gülmeye devam ederken gözlerinin gülüşüme kaydığına şahit oldum.
" sen bunları hangi ara aldın?" Dedim gülerek.
" sen ne zaman aldıysan bende o zaman aldım işte " Sesi ne kadar memnun çıkmasa da halinden memnun olduğunu görebiliyordum.
" bana ayıcık bombo diyene bak, ikinci ayıcık bombo olmuşsun sende " dedim az önceye atıfta bulunarak.
" ben mi? Benim nerem ayıcığa benziyor ya?"
" şuan tamamiyle bir ayıcığa benziyorsun Adar " dedim başımı aşığı yukarı sallayarak.
" şuan istediğim tek şey arkadaşlarının özellikle de Buğra'nın seni şu halde görmesi " diye devam ettim. Buğra yakın arkadaşlarından biriydi ve hep Adar'a bulaşmak için sebep arardı şu halini görse Adar onun ağzından aylarca kurtulamazdı.
" neyse ki senden başka kimse beni böyle göremez "
Şirince sırıttım.
" Adarr" dedim bir şey istediğimi belli edercesine.
" söyle kêvokâmîn"
" saçlarına da toka takalım mı?" Gözlerini kocaman açıp bana baktı.
" zaten sayende ayıcık oldum saçlarımı da bağla tam olsun "
Dudaklarımı büküp ellerimi önümde bağlayıp tırnaklarımla oynamaya başladım. Kendimi bir sağa bir sola sallarken. " yapmayalım mı yani?" Dedim kısık sesle yavru köpek bakışı atarak.
" tezgah lan bu tezgah " diye inledi az önce benim isyanım gibi. " yapalım, yapalım onu da yapalım " diye devam etti.
Ellerimi sevinçle çırpıp boynuna atladım yanağına ufak bir öpücük kondurup hemen odaya koştum. Tokalarımın olduğu yerden iki pembe toka alıp tekrar salona döndüm.
Adar sehpayı kenara çekmiş hazırladığım tüm atıştırmalıkları getirmişti. Yere bir yorgan sermiş getirdiğim battaniyeyi de üzerimize atmamız için kenara koymuştu.
Yavaşça ona doğru yaklaşıp elini tutup peşimden sürükledim. Ben koltuğa oturdum ona da oturması için yeri işaret ettim. Bir an tereddüt etse de gülümseyen yüzüme baktıktan sonra yere oturdu.
Bacaklarımı açıp ona alan tanıdım. Sırtını koltuğa yaslayıp oturdu. Başını kaldırıp alttan alttan bana baktı. Elimdeki pembe tokalari kaldırıp sırıtarak ona gösterdim. derin bir nefes alıp.
" acaba beni neye cevireceksin?" Dedi.
Cevap vermeden saçlarından tutup kafasını önüne eğmesini sağladım.
" sen sessiz ol ve sevgiline güven "
Gülerek bana cevap verdi sadece. Saçlarını elime alıp parmaklarımı içinden geçirdim. Biraz yukarı kaldırdıktan sonra saçlarını ikiye ayırıp ayrı şekilde bağladım. Ellerimle şekil verip biraz olsun kulağa benzemesini sağladım. Tam olarak olmasa da azıcık olsun ayıcık kulağına benzemişti.
" bitti " dedim neşeyle.
" beni neye çevirdin? "
" ayıcık bomboya "
" bir ona donüşmedigimiz kalmıştı oda oldu."
" ne yani benim için ayıcık bombo'ya donüşmez misin?" Dedim sahte bir üzüntüyle.
" dönüştüm ya kêvokâmîn asma yüzünü öyle gülümse bakayım. "
Kocaman gülümsedim.
Ne kadar şikayetçi gibi dursa da halinden memnun olduğunu anlayacak kadar tanıyordum onu.
" gel sana bir sarılayım " dedim şirin bir şekilde. Ona yaklaştım ve kollarımı boynuna sardım, kolları hemen belime dolandı beni kendine çekti.
" bu şimdi bir ödül mü oldu bana mı öyle geldi? " Dedi nefesi saçlarımı okşarken.
Cevap vermek yerine konuyu değiştirdim. " hadi hadi film izleyelim" diyerek ayrıldım ondan. Yere serdiği yorganın üzerine oturdum hemen arkamdan Adar da geldi hemen yanıma oturdu. Telefonundan bir şeyler yaparak televizyon ile bağladı şunun nasıl yapıldığını bir çözemedim!
Filmi açmadan önce bana döndü soran gözlerle ona baktım.
" gel kucağıma kêvokâmîn " yanaklarımın kıpkırmızı olduğuna yemin edebilirim!.
" yoook burası iyi gayet rahat " dedim o harfini gereksiz uzatarak. Burası gayet rahat mı? O nasıl cümle?.
" kucağım daha rahat emin ol sevgilim " dedi sırıtarak.
" bakma bana öyle ya "
" nasıl?"
" sırıtarak bakma bana " dedim ağlamaklı bir sesle.
" neden?"
" aklım başka yerlerde çalışıyor " dedim ve dediğim gibi şok içinde elimle ağzımı kapattım. Salak Manolya!!!
Küçük bir kahkaha atıp kollarını bana uzattı " olsun sen gel yine de kucağıma " bu adam beni utandırmak için yemin mi etti?!
Beni tuttuğu gibi yanına çekti başımı göğüsüne yasladı battaniyeyi ikimizin de üzerine attı. Dudaklarını saçlarımın arasında hissettim ufak bir öpücük bıraktıktan sonra filmi başlattı.
Biliyordum! O klasik korku filmi müziği ile başladık.
" ya yine kandırdın beni! " dedim sahte bir sinirle.
" sende izlemeyi seviyorsun itiraf et "
" seninle izlemeyi seviyorum " diye düzelttim onu.
Kollarımı beline dolayıp biraz daha göğüsüne yaslandım.
Film başlayalı çok olmamıştı ama filmdeki bir adamın gözlerinin yerinden fırlayıp duvarın kan olması ile başımı Adar'ın göğüsüne gömüp ufak! Bir çığlık attım. Biraz daha sarıldı bana.
" ya bu nasıl bir film ya ?" Sesim korktuğumu gayet güzel ele veriyordu.
" nasıl Bir filmmiş?"
" korkunç!" Diye cırladım. " Nereden buluyorsun şu filmleri ya? " diye devam ettim. " adı ne bunun?" Diye de ekledim.
" deniz ateşi "
" ney filmin adı deniz ateşi mi? " film denizde geçiyordu ve korkunçtu belki çok değil ama bana göre öyle. " cuk oturmuş ismi "
" korkuyorsan kapatalım yada başka bir film açalım ne dersin?"
Aslında fazla korkmuyordum ve benimle korku filmi izlemeyi sevdiğini biliyordum.
" hayır izleyelim sonuçta şu değişik yaratıklar çıkıp beni yiyecek değil ya "
" ben varken mi?"
Duymazdan geldim duymadım öyle bir şey keşke masum anlamda söyleseydi adam resmen ben varken o değişik varlıklar seni yiyemez ben yerim diyor yada ben öyle sanıyorum. Benim düşüncelerim neden böyle? Hadi ama kendinle de kavga edemezsin Manolya.
Filmi boşvererek yüzümü göğüsüne gömdüm o ise çoktan filme dalmıştı her zamanki gibi yine ben uyuya kalacaktım.
Herseye rağmen bu anı seviyordum birlikte şu anı yaşamak benim için o kadar değerliydi ki.
Bu adam benim için bir çok şeydi ama en çokta bir ev gibiydi.
Huzur bulduğum kendimi ait hissettiğim tek ev...
BÖLÜM SONU...
|
0% |