Yeni Üyelik
1.
Bölüm

BÖLÜM 1 [Eyvallah]

@kaosnurrr

10/02/2024

Herkes için zamanın durduğu ve hiç devam etmemesi hatta olmamış sayılmasının en iyi olduğu, unutulması gereken zamanlar vardır.

Bu zamanlar, benim için beş yaşında başladı.

Ben Manolya Karaçelik, orospu çocukları ile mücadele vakfının başkanlarındanım. En çok yaptığımız işlem kafalarına sıkmak yada göt deliklerine nişan almak.

Evet.

Ben bir askerim.

Kıdemli Üsteğmen Manolya Karaçelik.

Toprak timinin bir askeriyim.. İnadım yüzünden Türkiye de olmayanı olduranlardanım. Çünkü taşını toprağını yaladığım canım ülkemin içindeki, soysuz itler sağ olsun, kadınlarımız hor görülmekte.

Okumak senin neyine?

Otur evinde aşını pişir.

Kocana hizmet et.

Çocuk doğurmak senin asıl görevin.

Siktir lan

Ben ve benim gibi canını dişine takan hemcinslerim, siz ortalıkta yarak sallayarak bunları dediğiniz diye bunları yapacak değildik.

Çünkü biz çok daha iyilerine layığız.

Ay çok götüm kalktı.

Derin bir nefes alarak, önümdeki kutuyu ayağımla ileri ittim. Sıkılmıştım artık yeter. "Eylül NERDESİN SEN GETİRME BENİ ORAYA! TOPLA ODANI. HADİ GİDECEĞİZ BİRAZDAN" yerdek kutuyu kaldırırken kapıdan içeri Eylül girdi.

"Bak annoşum BAK sultanım ben o kutuları kaldıramıyorum. Şöyle Dalyan gibi bir biscolata erkeği olsa, güzel olurdu uğraşmazdık." Eylül'ün yanından geçip kutuyu içeri giren adam uzattıktan sonra akılsız kızıma dönerek "Bak kızım BAK bebeğim kutuları sen taşı diye taşımacı şirketi ile anlaşmadık. Yahu sadece eşyaları toplayacaksın" ellerimi belime koyup ona doğru bir adım attım.

"Annoşum ben kocaya kaçıyorum hadi sana kolay gelsinnnn" yanımdan geçerken kıçına bir şaplak attım "bok bulursun sen koca felan, ben bulamadım sana ne oluyor?"

Eylül kahkaha atıp bana dönmüştü hoşuna gidiyordu eşeğin "arama derdine girmiş gibisin? ANNE MENOPOZA Mİ GİRDİN!? yaa daaaaagg girmek üzeresin cici baba arama derdini ilk kez duyuyorum senden oooo" ben bu kıza her şeyi öğrettim ama sadece aklını kullanarak konuşmayı öğretemedim, ya yanarım yanarım ona yanarım

"Üvey baba felan yok saçmalama" kaslarım çatıldığını fark edince ciddiyetini kazandı. "Anneee saçmaladım kusura bakma ya, vallahi" ona doğru adım atıp, can parçama sıkıca sarıldım

"Yaşadıklarımı yaşamayacaksın Eylül. Buna asla izin vermem anladın mı beni? Gerekirse aşkımdan vaz geçer, yalnız ölürüm, tek kişilik yatakta ömrüm boyunca tek yatarım.. ama sen benim yaşadıklarımı yaşamazsın."

Onun kolları da sıkıca bana sarılmıştı. İşte bir kadının hayatında yaşaması gerekn en güzel anlardan biriydi bu. Evladının kokusunu içine çekmek. Ona sarılmak. Dertleşmek. Terapiye gitmenize gerek yok. Varsa bir evladınız, sıkıca sarılıp çikolata kavgası yapabilirsiniz.

"Neyse hadi şimarma da ortalığı topla" oflayarak benden ayrılınca "anne anın büyüsüne Fatiha okudun. yapma şunu duygu değişimden çarpılacağım" ev hariç hiç bir yerde atmadığım kahkahamdan bir anda patlattım " ona da Fatiha okurum "

"Yüz yüze konuşurken random atma özelliği gelse keşke, büyük harflerle random atardım şu an "

Eylül kapıdan çıkarken kahkaha patlattı bir anda. kendi doğurduğum diye demiyorum, domuz sesi çıkararak gülüyor ya da tarihe karışmış dinazor çiftleşmesi sesi. Tam olarak ayırt edemiyorum.

Eşyalar taşıma firmasınca götürüldüğünde derin bir nefes aldım, verdim.

Eylül'le birlikte evden çıkıp, ev sahibine anahtarı teslim ettikten sonra, arabaya doğru giderken telefonum çaldı.

Beklediğim bir arma olduğu için hemen açtım.

"Ne var?"

"Nerdesiniz be" Asena cırtlak bir sesle cevap veriyordu.

"Sana ne lan"

Sesi bir anda kalınlaşıp diksiyonuna dikkat ettiğine buz kesildim "Nerdesin Karaçelik?"

"Anahatari teslim edip arabaya geçtik komutanım. İstediğiniz bir şey mi var?"

Sesi yine o çingene cırtlaklığına döndüğünde rütbeden çıktığımızı anladım. Dengesizlik demek Asena demekti.

"Hele kız bişi dicem"

"Söyle ne oldu. Açelya yine saçını kesip olmadı diye yaygara mi çıkardı?"

Telefondan gelen sesi kahkaha ile irkildim. Gerçekten dengesizin tekiydi.

"Ay asko keşke. Şu an anlatacağım olayı şey gibi düşün. Yeni sevgilinle kafeye gidersin ama eski sevgilin oradir."

Aklıma bir şeyler getirse de anlamak istemiyormuş gibi yaptım.

"Neyden bahsettiğini anlamadım açık konuş"

"Alihan."

Bu ismi duyunca bile bu anda durdum. Nefes alıp Eylül'e belli etmemeye çalıştım sağolsun kendisi ağzını yamultarak tiktok çekiyordu. Pek oralı olmadı.

"Şehit mi olmuş?"

"Kız hayırsız. Ağzından yel alsın yok yahu. Size ayarlanan lojmanın alt katında oturuyormuş."

Bir kaşım havaya kalktı. Uğraşacağım bu cümleden belliydi. Derin bir of çektikten sonra konuşmaya başladım.

"Birde onun karısı, çoluğu çocuğu ile uğraşamam ben"

Telefonda Asenanın güldüğünü duydum ama belli belirsizdi. "Evlenmemiş hala yalnız yaşıyor. Aman Tarık duymasın gelir üst katınıza taşınır vallahi."

"Sanki ben izin veririm de sende yani"

"Aynen aynen ondansıktan"

"Asena ima ettiğin ağzı sikerim ha"

"Bir şey mi dedin Karaçelik" bunu söylerken bile gülmesi kriz geçirmeme yeterde artardı bile.

"Yok komutanım ne diyeceğim sizin naif kulaklarınız yanlış duymuş. Yoksa bilirsiniz beni hiç küfür eder miyim?"

Sorduğum soru ile Eylül'ün bana dönüp anirmasi bir oldu "annoş küfürün 7 ciltlik sözlüğünü sen yazdın. Pek inandırıcı değil"

Asenanın gülme sesi telefondan gelmeyi kesince, ciddi bir şekilde konuşmaya başladı. "Bizim tim tamamen antepteki askeriyeye gidiyor. İşler o tarafta fazlası ile karıştı, bunu sende biliyorsun. MM. Mahdi Mohsen."

Kaslarım çatılmıştı. Bu ismi duymak bile kusmama gerekçeydi. Asena sakince ama tiksintili bir eda ile konuşmaya devam etti. "Bu orospu evladı orada görülmüş. Alihan bana ulaştı. Bir ara komutanım dediğim adamla aynı rutbede olmak garip hissettirdi."

Alihan şu anda yüzbaşımıydı? Albay olmasını bekliyordum. Neden rütbe almamıştı? İçimdeki bu soruları bir kenara koydum ve ciddiyetle cevap verdim.

"Ne dedi?"

Telefonun diher tarafında Asenanın derin bir nefes aldığını duydum. "Açıkçası.. Mohsen ile ilgili operasyonlara bizim baktığımız biliyormuş. Mohsen Antep'te görülünce bizim buraya gelmemizi istedi. Şahsen Mohsen piçinin Antep'te bir boklar çevirdiği ile ilgili birşeyler zaten biliyorduk. Kabul ettim bildiğin gibi."

Zaten her şey böyle gerçekleşti. Tahinimiz bir anda Antep'e geçti. Bizde hemen iki gün içinde hazırlandık ve oraya doğru yolca çıkıyorduk. Tabii canım timimde evi barkı olan bir tek ben olduğum için ev taşıma derdi bir tek bende vardı.

"Anladım" kısa ve netti cevabım. Memleketime gidiyorduk. Severdim Antep'i ama aynı zamanda nefret de ederdim. Ederimde.

"Sonra seni sordu. Aynı zamanda da Eylülü. Onu görünce ona ilk ne diyeceksin? Merak ediyorum"

"Söylediğimde görürsün" diyip kestirip attım.

"Neyse bu Mohsen ile ilgili konuyu Alihanla ve timiyle konuşalım. Antep'te görüşürüz" diyip telefonu kapattı. Bu onun huyuydu telefonda da olsa en son sözü o söylerdi.

Arabayı hızlandırıp şarkı açtım.

Demet Akalın - Giderli şarkılar

Şarkının tam o kısmına geldiğinde Eylül bağırarak eşlik etmeye başladı.

"ARKASINA BAKMADAN ÇEKİP GİDEN BİRİSİ VAR!!!"

Ergen kızıma ayak uydurarak, hafiften yüksek çıkan sesimle devam ettirdim "Eminim bu gidişin yarın U dönüşü var"

"O ŞİMDİ KAF DAĞINDA VE KENDİNDEN ÇOK EMİN"

Ve beraber bağırarak şarkıya eşlik ettik.

"TABİİ KADERİN HER ZAMAN SON BİR GÜLÜŞÜ VAR"

Şarkı bittikten sonra yenisi eklendi. Sonra yine yenisi. Tekrar ve tekrar..

Gazi Antep il sınırları içerisine girdiğimizde Eylül uyukluyordu. Uyanmasın diye biraz daha yavaş sürmeye başladım. Onun uykusu benim için her şeyden daha değerliydi. Tabi arada dişini gıcırdatip, saçma sapan kelimeler konuşmasa gayet prenses gibi uyuyordu. Allah'ın Antepli prensesi. Çok gerçekçi değil mi?

Sonunda hedefimize ulaştığımızda saat gece 02:23 geçiyordu. Eylulu hafif salladıktan sonra uyandı.

"Ay noluyo ayol?? slayyy!!" uykulu olduğu için cidden çekilmiyordu uyandığında hep böyle saçmalardı. Gerçi ayıkken den biraz farksız.

"Kalksana kızım geldik" gözlerini açıp bana dikkatle baktı. "Anne Adrian Lima gibi gacısın, sana bakıpda kuşunu ucurtmayana ben erkek demem. Bu arada nereye geldik?"

Derin bir nefes çekerek ofladim "Hawaii sahillerine geldik. Beş yıldızlı otelimize geçeceğiz."

"AY OHA" diye bağırıp dışarı çıktığında küçükken ortada dolaşıp oynadığı askeri lojmanı görünce bir duraksadı

"Hani nerde plaj"

"Götümde Eylül sence? Antep'teyiz"

Aydınlanmış gibi bana dönerek "heeeeeee" çekti. Sonra kafası karışmış gibi dönerek "İyide bizim bir evimiz var zaten neden lojmandayız ki?"

Sonunda mantıklı bir soru çıkmıştı ağzından, zira bir haftadir sorduğu en mantıklı soruydu. Allah'ıma şükürler olsundu.

"Bizimkilere kiraladım bizim binayı. Garibanlar evsiz barksiz kalmasin"

Eylül gülerek yanıma geldi "Daha çok başıma kalmasınlar diye evi verdim demiyorsun da işte"

"He Eylül ondansıktan"

"Ya anne lojmanda eşya var mı ki nerde yatcaz biz"

Sorduğu ikinci mantıklı soru ile ona gururlu bir şekilde baktım.

"Oy annem sen mantıklı soru da sorabiliyor musun. Bizim buradaki evde eşyalar vardı ya, onları ayarlattim.

Şırnak'tan gelenleri de binaya koydurdum. Asena gelmiştir bile, kızlarla ayarlama peşindelerdir."

Arabanın penceresinden kafasını içeri sokup içerden lip balmını aldı.

"Haaaaa anlamışke" lip balmını yavaşça sürdü ve yerine geri koymadı. Fırlattı.

Ardından arabayı kilitleyip, lojmana doğru ilerledik. Eylül kendi etrafında dönüp bana baktı. "Cidden özlemişim buraları."

"Ne demezsin yahu. Burnumda tümüştür zalımın memleketi."

Kendi memleketim diye demiyorum pek iyi anılarım yoktur.

Binanın kapısına geldiğimizde içimde cidden bir sıkıntı vardı. Onunla burada karşılaşmak istemiyordum. Sebepsiz yere hemde. Onu suçlama gibi hakkimda yoktu. Ama sikilesi beynim buna yoruyordu işte.

Kilidi çevirip demir kapıyı açtım. Sessizce girdik içeri. Dönüp kapıyı kilitledim ve ikinci kata çıkmak üzere merdivenlere yöneldim. Eylül'de peşimden geliyordu

Kendi dairemin kapısını açtığımda, eski evimin eşyaları gözüme çarptı. Giriş kapısının tam karşısında salona açılan kapı vardı. Ve bu iki kapınında tam karşındaki duvarda, Anıları bir elin parmağını geçmeyen babamın resmi duruyordu.

Baba?

Neydi ki baba? Nasıl davranırdı bir baba kızına? Bunu bilebilecek kadar şanslı biri olmadım. Ne ben. Ne de kızım, Eylül.

Fotoğrafa bakarken bir iç geçirdim. Ne olurdu da olsaydın be Aydın bey. Ne olurdu da gitmeseydin o göreve? Her şey daha farklı olur muydu?

Daldığımı anlayan Eylül koluma dokununca kendime geldim.

"Üç kere iyi geceler dedim anne? İyi misin?"

Başımı sallamakla yetindim. Yine keşkelere bağlama seyansim gelmiş sanırım. Eylül arkasını dönüp giderken seslendi "Ben klozeti tıkadıktan sonra premses şekeri uykuma başlayacağım hadi sana iyi geco"

"Sana da hayırlı uykular" diyip uyumumuz şaka mı diye dolanan Eylülü görmezden gelerek yatak odama gittim. Buraya getirilen üç beş parça kıyafetten bir takım seçtim ve giydim. Mümkün mertebe boy aynasına bakmadan.

Bedenime bakmayı sevmezdim ben. Kirli görünürdü hep gözüme. Ne kadar yıkasamda geçmezdi o el izleri. Yine orada dururlardi. Yedi yaşından beri, küsüm ben boy aynalarına.

Yedi yaşında kirlendim ben. Ama keşke çamurla olsaydı.

10 yaşında annemden dayak yedim ben, kirlendiğimi ona söylediğim için.

12 yaşında hamile kaldım ben, o adam durmadığı için.

13 yaşında yağmurlu ve soğuk bir eylül gecesi karnım büyümüş bir halde sokağa atıldığımda doğum yaptım ben, kocasına ondan önce çocuk verdiğim için.

Çöp kenarında. Neydi benim suçum?

Neden mi bunları yaşadım?

Ben yedi yaşında annemin düğününde çiçekli pembe bir elbise giydim diye kocasını ayarattığım için.

Daha okuma yazma bilmeyen bir çocuk, nasıl bir adama güzel gelebilirdi?

Hadi kansız bu piçi geçtim.

Kendi öz annem neden beni savunmadı?

Neden beni sevmedi?

Neden beni o gece sokağa atıp dışarda doğur, doğuramayasıca. Dedi?

Neydi benim suçum?

Çiçekli pembe elbise giymek mi?

Yoksa kadın olmak mı?

Bilemiyorum belki hepsi. Belkide sadece yaşamam gerekiyormuş. Ah be Aydın Komiser. Pek de tanımam ama seni.. keşke gitmeseymişsin. Belki sen beni severdin.

Oysaki istediğim tek şey başımın okşanmasıydı.

Bedenimin değil.

Yatağa girip yorganı başıma kadar çektim. Her gece böyle uydurdum. Dağlarda olduğum zamanda bile yüzüme örtecek bir şey illaki bulurdum. Alışkanlık olmuştu. Yorganı kafama kadar çekince bir zamanlar yok olduğumu sanırdım.

Gözlerim yukarı doğru kaymaya başladığında uyku beni kolları arasına aldı.

Selamün aleyküm uyku

Sabah bir bağırma ile uyandığımda yataktan anice kalkıp mutfağa, sesin geldiği yöne ilerledim. Bu Eylül'ün bağırmasıydı. Bu sesi nerde olsam tanırdım.

"HAY ANANI AVRADINI"

Kapıdan içeri girdiğimde, Eylül saydırmaktan başka bir şey yapmıyordu.

"Ne oldu?!"

"Arı soktu"

"Ne? Bakayım? Çok yandı mı canın?"

Telaşla hızlıca soru yığdırdım.

"Of aciyo ya patates kızartacaktım. Patates poşetinin üstündeymiş"

Derin bir nefes verip ecza kutusundan krem çıkarıp eline sürdüm. Kurşun yaraları bile bu kadar canımı acıtmıyordu.

"Dikkatli olsana kızım? kalbime indi yahu. Yorganın içinde altıma sıçtım"

Eylül kahkaha atıp eline üfleyen bana bakıyordu.

"Arı beyle konuş sen onu"

Eylül'le sohbetli bir kahvaltıdan sonra üstümü giyinip kapının önündeki ayakkabılıktan; siyah yüksek botumu da giydim. ardindan ayakkabılığın üstündeki silahı belime takip, anahtarı alarak evden çıktım.

Derin nefesle aşağı indiğimde onunla karşılaşmak sanki icime doğmuştu.

Yıllar sonra göz göze geldik.

Her zamanki gibi bakıyordu aslında.

Bir zamanlar aşık aşık baktığım gözlerine şu anda pek de bir şey hissetmeyerek bakıyordum.

Beni görünce duraksadı. Eskiden bu kadar heybetli değildi. Yüzüne, burnunun hemen üstün kalın bir bıçak izi yerleşmişti. Aynı zamanda bu izin ucu kulağına kadar gidiyor ve kulak hizasından aşağı, çenesine doğru iniyordu. Bu onu daha da sert göstermişti.

Yıllar sonra ilk konuşan o olmuştu

"Günaydın"

Sakince cevap verdim

"Günaydın Alihan abi"

Abi kısmını bastırmam kaşlarını çatmasına sebep olmuştu.

Şu anda 32 yaşında bir kadın olarak yine ona abi diye sesleniyordum. Çünkü Alihan abi beni o gün reddetti diye dünya benim için bitmedi.

Aksine daha hızlı dönüyor.

Merdivenin basamaklarını sakince inip önüne geçtim.

1.80 boyla bile onun yanında kısa kalmak sinir bozucuydu. Sakince çıkış kapısını açtım ve çıktım önde ben arkada o olmak üzere arabaların oraya kadar geldik.

Sonra bir soru daha yöneltti ansızın.

"Eylül de geldi mi?"

Başımı hafifçe ona doğru çevirip salladım.

"Anladım" dedi sadece. sonra öndeki arabaya binip geri giderek önümde durdu.

"Bırakayım mi gittigin yere?"

Yüzümdeki ifadesizliği hafifçe azaltıp kısa bir gülümseme koydum. Ellerimle yanda duran Passatı göstererek "Kusura bakma, artık bir arabam var"

Başını o yöne çevirdi, sonra da bana "hayırlı olsun"

"Eyvallah"

Arabasını hızlandırıp gözden kaybolduğunda arabama binip bende eski evime yok aldım.

 

...

 

Şansımı burada da deneyeyim dedim🤡

Açıkcası beğenir misiniz bilmem?

VE YAZIM YANLIŞLARI OLABİLİR ŞİMDİDEN ÖZÜR DİLERİM 😭

Loading...
0%