Yeni Üyelik
5.
Bölüm

BÖLÜM 5 [Eylül]

@kaosnurrr

Pikniğin üzerinden 1 ay falan geçmişti. Bense Eylül'ün saçına yapıştırdığı sakıza buz koyup çıkarmaya çalışıyordum. Ne yapıp edip beni sinir krizine sokmayı başarıyordu. Dünde çekmecede bulduğu pedleri almış, açmış ve duvara yapıştırmıştı.

Allah bana sabır versin.

"Ane aciyo."

Ellerimi saçlarından çekip dizlerime koydum. Başımı sağa çevirip Eylüle baktım.

"Kim sana, saçına sakız yapıştır dedi?"

Eylül kolunu kaldırıp az önce ağladığı için burnundan akan sümükleri koluna sürecekti ki, kolunu tutup, burnuna peçete dayadım. Burnunu sildikten sonra başını bana çevirmişti. Yeşil gözleri yüzüne göre büyük ve iriydi. Küçük bir burnu vardı. Dudakları 3 yaşındaki bir fetüse göre dolgundu. Ben Eylül'ü hala bir fetüs olarak görüyordum. Çünkü zeka belirtisi hala göstermiyordu.

Tanıdık geldi.

Kes be. Dudaklarını büzüp bana cevap verdi. Çok tatlıydı ısırasım geliyordu."Ama ane. Neniş çiynediyi şakızı kafaşına koydu. Bende koydum ama oynmadı. Yapişti."

İstihbarat kuşu Eylül şaşırtmıyordu. Ellerimi Eylül'ün yanaklarına koydum, ardından alnından öptüm.

"Annem nenenin başında eşarp var yapışmaz. Ama sen saçlarına koymuşsun. Bir daha yapma tamam mı yoksa küserim "

Eylül direk başını sallamıştı. Biraz daha uğraştan sonra saçlarından küçük sakızı çıkardım. Eylül tekrardan yerine -ki bu yeri televizyonun karşısı oluyordu- geçti. Yumurcak TV'den birşeyler izliyordu.

Mutfağa gidip sabah babannemin yaptığı, kahvaltıdan kalan, pişilerden bir tanesini ağzıma attım. O sırada kapı çalmıştı. Zilden çaldı ama. Babannem olsa çalmaz direk anahtarı ile açardı. Hare olsa yumruklardı. Tarığı hiç sormayın. Geldiğini belli etmek içini kapıyı zorluyordu. Zeka işte. Zor bulur.

Elimi hafif suya tuttuktan sonra üzerimde kurulayıp kapıyı açtım. Komşulardan birini bekliyordum. Alihan abig elmişti.

Alt katında oturuyor gerizekalı. Diğer cadılardan daha yakın yani hay ben senin kafana.

Şaşırmıştım. Eve bir kaç gün içinde taşınmıştı. Zaten sadece kıyafetleri ve bir kaç mutfak eşyası varmış. Yardım ettiğimden değilde babannemin boş boğazlığından.

Aynen kanka nasıl bu kadar çabuk taşındı diye Eylül sormadı. At yalanı sikeyim inananı.

Taşındıktan iki gün sonra göreve gitmişti. Gitmeden önce babannem ev için tekrardan teşekkür etmişti. O zamandan beri görevdeydi. Yani sanırım.

Kapısını dikizliyorsun demi?

"Alihan abi?"

Garip bir şekilde elinde bardak vardı. Çay bardağı.

"Ya rahatsız ettim kusura bakma şey rica edecektim. Şey işte.." elini boyuna götürmüştü. Utanıyor muydu?

"Yağ mı şeker mi?" Diye sordum şeker mı şakamı tarzında.

"Yağ.." Bu haline gülümsedim. Niye utanıyordu ki?

Elinden bardağı alıp mutfaktan sıvı yağ doldurdum. Sanırım sürekli evde olmadığı için alışveriş yapmıyordu. Bu da kuru yavan birşeyler yiyeceği anlamına geliyordu. Sabah babannemin yaptığı pişilerden bir tabağa koydum. Mutfak masasının üzerinde dün akşam yaptığım çikolatalı kurabiyelerden de bir kaç tane koymuştum. Elimde tabah ve bir çay bardağı sıvı yağ ile kapıya gittim.

Alihan abi beni görünce gülümsedi. Elimdeki tabağa bakmıştı bir kaç saniye. "Gerek yoktu.. zaten yağ almaya gelmiştim."

Elimdeki tabah ve yağı ona uzattım. "Hiç önemli değil. Evde çok fazla olmadığın için alışveriş yapmıyorsun herhalde. Ayrıca makarnanın yanında birkaç pişi ve kurabiye yemek öldürmez " dediklerime gülmüştü. Güzel bir gülüşü vardı.

İnşallah bu kapıya çiçek ve çikolata ile de gelirsin aslanım.

"İyi o zaman teşekkür ederim. Bir şey lazımsa söyle hallederiz" bir elimi belime koyup karşımdaki adama baktım. "Gerek yok kendi işimi kendim halletmeyi öğreneli çok oldu."

Gidiyorken durdu ve arkasını döndü. "Sen yinede aklında bulundur."

Cevap vermedim zaten o da gitmişti. Bir saat sonra balkonda oturmuş kitap okuyordum. Saat 17.30 civarındaydı. İçeriden Eylül'ün oynarken çıkardığı sesler tek gürültü kaynağıydı benim için. Bilmem kaçıncı defa uçurtma avcısı okuyordum. Yıllarca da okuyabilirim bu kitabı.

Kitaba daldığım bir süre boyunca içeriden gelen sesler kesilmişti. Başımı kaldırıp ortalığı dinledim ama tek ses yoktu. Sanırım Eylül bir yerleri karıştırıp. Şeker zulasi patlatıyordu. Buna biraz izin verebilirdim. Çünkü kitapta Hasan'ın nasıl öldüğünü anlatan yere gelmiştim.

15 Dakikadır hiç bir ses duymayınca elimdeki kitabı kapatıp ayağa kalktım. Eylül bir yerlerlerde uyuya kalmıştı sanırım hep olurdu bu. Ama içimde bir sıkıntı vardı sebepsiz yere.

Yatak odasına geldiğimde Eylül'ü yerde buldum. Yanında ise babannemin çeşitli hastalıkları sonucu aldığı ilaclar vardı. Çoğu boştu. Bir anda, dünya durmuştu. Sesler boğuklaştı. Bacaklarımın uyuştuğunu hissettim. Kulaklarım çınlıyordu.

Hemen Eylül'ü kucağıma aldım. Bakmaya doyamadığım gözleri, arkaya doğru kayıyordu. Daha da panikledim. Gözlerimden yaşlar düşüyor. Her yerim zangır zangır titriyordu.

Kapıdan çıktığım gibi tek erken seçeneğim olan Alihan abinin kapısına dayandım. Elimle hızlı hızlı kapıya vuruyordum. Evde olmasını o an, o kadar çok istemiştim ki...

Kapı aniden açılınca irkildim.

Bizi görür görmez ne olduğunu anlamış ve Eylülü kucağına almıştı. Kapıyı kapattığı gibi ileri atıldı. Arkasından koşuyordum bende. Bahçeden de çıkıp arabaya bindik. Sürücü koltuğuna oturmadan kucağıma yatırdı Eylül'ü bu halini gördükçe daha çok ağlıyordum. "Alihan abi Eylül. Ben. Kitap okuyordum. Ses kesildi. Ben. Ben. Uyudu kaldı sandım. Alihan abi. Ben. Ben ölmesin. Nolur ölmesin. Her şeyi kaldırırım ama. Ama ben buna dayanamam. Nolur yetişelim. "

Hızlıca arabayı çalıştırdı. Bir eli benden tarafa doğru geliyor. Ama sonra geri çekiyordu. En sonunda elini Eylül'ün başına koydu.

"Hızlıca gideceğiz hastaneye. Bir şey olmayacak merak etme. Söz veriyorum. Ağlama.

Eylül kollarımda hareketsiz yatıyordu. Eli kucağımdan aşağı düşmüş. Göz kapaklarında tek bir hareket yoktu.

"Babannemin ilaçlarını yemiş. Ben. Ben fark etmedim. Bakamadım ona. Ya. Ya uyanınca sevmezse beni! Ya o da nefret ederse benden. Sessizlik oldu fark ettin ama gelmedin derse. Ya o da sevmeyi bırakırsa beni. Ben ne yaparım. Alihan abi ben nasıl yaşarım!"

"Manaolya!" Sesi o kadar gür çıkmıştı ki bir anda yerimde sıçradım.

"Güzelim sakin olmazsan sende kötü olacaksın. Eylül uyanacak ve sen o uyandığında güçsüz olmayacaksın. Sakinleş ve kendine gel!"

Yutkundum. Ardından derin nefes alıp verdim. Başımı sallamıştım cevap olarak.

Ne kadar sürdü bilmiyorum. Hastanenin önüne geldiğimizde. Alihan abi benden Eylül'ü aldığı gibi koşarak hastanenin içine girmişti. Ardında bende ona yetiştim. Ben geldiğimde çoktan doktorlar Eylül'ün başına toplanmıştı.

Alihan abi odadan çıktıktan sonra arkasından kapıyı kapattılar. Gözlerimden yaşlar düşüyordu. Çenem titriyor. Ağlamamak için kendimi fazlası ile kasıyordum. Bir kaç saniye bana öylece baktı. Ardından yanıma gelip bana oturmamı söyledi.

Bana karşı tek bir teması bile yoktu. Bunu fazlası ile taktir ediyordum.

"Dakikan var mı?" Güçlükle sorduğum soru beni yine aciz hissettirdi. Çenem daha çok titremeye başlamıştı. Alihan abi cebinden küçük tuşlu bir telefon çıkardı. Bana uzattı.

Eline temas etmekten kaçınarak telefonu aldım. Aramızda bir oturmalık mesafe vardı. Telefonu açtım. Şifresi yoktu. Konuluyor muydu onu bile bilmiyordum. Ezbere bildiğim numarayı girdim ve aradım.

"Alo Tarık!" Sesim umutla çıkmıştı. Tarık varsa umut vardı çünkü. Ben annemin, babamın numarasını değil. Tarığın numarasını ezbere bilirdim. Babannem zaten telefon kullanmazdı. "Manolya? Neden ağlıyorsun nerdesin sen?"

Hıçkırık tutmuştu. Sanki dilim düğümlenmiş konuşamıyordum. Alihan abi elimden kaçınarak telefonu aldı.

"Alo Tarık. Benim Alihan. Hastanedeyiz. Eylül Zarife nene'nin ilaçlarını içmiş. İçeri aldılar. Manolya konuşamıyor "

Telefonu kapatmıştı. Dinlemedim bile kapıya bakıyordum. Transa girmiş bir şekilde yerimde sallanıyor, sadece kapıya bakıyordum. Ne kadar geçtiğini bile bilmeden bir süre sonra, Bir çift kol etrafımı sardı. Bu kokuyu tanıyordum. Bana temas edebilen tek erkeğe aitti bu koku. Rastgele bir parfüm kokuyordu. Ağır değildi ama.

Tarığın bana sarılması ile bende kollarımı ona doladım. Bu sefer gerçekten kendimi tutmadan ağlamaya başlamıştım.

"Be-ben bilemedim. Tufan ölmesin. Nolur Tufan kurtar bizi. Eylüle bir şey olursa bende ölürüm."

Tarığın ikinci ismini kimse söylemezdi. Bense sadece bazı anlarda kullanırdım. Bana bunu o söylemişti. Eğer yapmamı istediğin bir şey varsa bana Tufan diye seslen Manolya. Ne istersen yaparım. demişti.

Ellerini saçlarıma geçirmişti. "Şs sakin ol.. Uyanacak Eylül. Merak etme.. Sen iyi olmak zorundasın Manolya. Sen bir annesin. Kendini bu kadar yıpratırsan Eylül'ü toplayamazsın."

Hıçkırıklarım durmasada biraz daha sakinleştim. Yarım saat kadar araftaydım. Ardından Kapalı kapıdan bir doktor çıktı.

Direk ayağa kalktım. Dizlerim titriyordu. Tarık elini belime koyup bana destek verdi.

"En yakını kim?" Doktorun sorusuna karşın bir adım daha ileri atıldım. Endişe ile sordum. "Benim. Ben annesiyim. Lütfen iyi olduğunu söyleyin doktor bey.."

Doktor nefes alıp verdikten sonra konuşmaya başladı. "Sorun yok miniğin midesi yıkandı. Belli bir süre sonra iyileşir. Ama tam zamanında getirtmişsiniz. İlaç vücuda etki etmemiş. Zehirlenmenin belki bir oranı vardır. Öldürücülük seviyesi olarak. Minik kız sınırda kalmış. Lütfen daha çok dikkat edin. Bu olay bünyesini zayıflatır."

Başımı hızlıca salladım. Derin bir nefes vermiştim. O kadar mutlu oldum ki... Heyecanla doktora sordum. "Peki ne zaman görebilirim. ?" Doktor hafif bir gülümseme ile cevap verdi. "Bir saate uyanır. Biraz mızmızlanır ama. İyi günler."

Doktor gittikten sonra Eylül'ü normal odaya aldılar.

Yatakta gözleri kapalı kolunda serum, aynı zamanda oksijen verilen Eylüle baktım. İçim acıdı. Sanki bir yerlerde çok önemli bir parça kopmuştu. Onu bu halde görmek gözlerimin tekrardan dolmasına neden oldu.

Tarık beni sakinleştirmişti. Aradan geçen 1.5 saatin sonunda Eylül uyanmıştı. Onunla konuşup ondan özür diledim. Pek bir şey anladığı söylenemezdi. Boş boş bana bakıp bir şeyler söyledi. Ardından tekrardan uyuya kaldı.

Üçümüz sessiz bir şekilde odada oturuyorduk.

"Sana telefon alacağım." Tarığın sesi ile sessizlik bozuldu.

Kaşlarımı çatıp ona baktım. Gerek yoktu. "Gere-"

"Sana fikrini sormadım Manolya" beni susturması sinirimi bozmuştu. "Kes be" cevabımın ardından Alihan abi konuşmaya katılmıştı.

"Bende yedek bir telefon var. Onu sana verebilirim. Tabii senin için de uygunsa Tarık."

Konu bendim ama birbirlerinin mi firkrini alıyorlardı.

Beni bırakın siz evlenin ehueheueheu

"Kendi paramla almayı tercih ederdim ama kabul. Her an her şey olabilir." Ardında başını kaldırıp Alihan abiye döndü. Bunu yapmasını beklemiyordum. Elini Alihan abiye uzattı. O da tuttu. Tokalaştılar.

Aga bunlar kitabın baş karakterleri olurda bensiz aşk yaşarlarsa yakarım ortalığı.

"Sen olmasaydın Eylül şu an ne halde olurdu bilemiyorum. Teşekkürler."

Alihan abi başını salladı. "Önemli değil. Gerçekten. Bende Eylüle bir şey olsun istemem. Sonuçta yeşil göjlü kızın mamiş göjlü abisiyiz" Üçümüzde gülmüştük.

Eylül Hastaneden taburcu olduğunda babannem evdeki bütün ilaçları kilitli bir dolaba koymuştu. Orada unuttuğu için pişmanlık duyuyordu.

12/09/2008 SALI

Okuldan koştur koştur eve gelmiştim. Üzerimi değiştirip Eylül'ü alıp Harelere gitmem gerekiyordu. Çünkü hayatımda ilk defa mektup arkadaşımla face time yapacaktık. Telefonumu çıkarıp Hareyi aradım.

Kocamla bizim ortak telefonumuz yalnız. Bize vermişti hatırlarsan. Bir ay kadar önce falan. Biz hala verememiştik.

"Alo Hare açtınız mı bilgisayarı?"

Tuşlu telefonu kulağıma dayayıp bir yandan uykulu Eylül'ü çekiştirerek üzerini giydiriyordum. Ne olduğunu hala anlamamış. Far görmüş tavşan gibi salak salak bakıyordu.

"Heee tamam Eyloyu giydirdim geliyorum. Tamam lan boş yapma kaşar. Kapatsana be"

Telefonu kapayıp Eylül'ü kucakladıktan sonra kapıyı kapatıp merdivenlerden aşağı indik. Tam demir kapıyı açmak için zorlayacaktım ki, kocaman bir kol kapıyı tek seferde açtı.

Kim olduğu barizdi.

"Naber Eylül"

Eylül'ün yanağından makas almıştı. Barut kokuyordu. Biraz da toz. Görevden yeni gelmişti. Uzun zamandır görmüyordum. Görmek de zorunda değildim de zaten.

Tamam sensin Manolya sus.

"İyidir abiş. Çen bana şekey alicaktın? Ama şuş anem duymaşın" kucağımdaki çocuğa baktım. Gerçekten hiç duymadım Eylül.

Alihan abi gülümsedi ve arka cebinden bir şeker çıkardı. Horoz şekeriydi. Küçükken annem alsın diye yalvardığım şekerdendi. Eylül şekeri görür görmez alkış yaptı.

Ağzından kulaklarına kadar gülümsüyordu. Ben sana hiç mi şeker almadım? Ne bu tepki?

Şekeri alınca göğüsüne bastırdı. "Anlaştığımız gibi küçük hanım" başımı benden bir adım önde olan adama çevirdim.

"Ne anlaşmasıymış?" Mavi gözleri beni buldu. Bir kaç saniye sadece yüzüme baktıktan sonra açıklama yapması gerektiğini hatırlamış gibi gözlerini kırpıştırdı. "Taş kağıt makas oynadık. Yenildim. Karşılığında da şeker."

Tek kaşını kaldırdı ve bana baktı. Garip bir şekilde bakıyordu. Sanki içime işliyordu bakışları. Koyu mavi gözleri öyle bir bakıyordu ki.. yutkunmak zorunda kaldım.

Bir adım geriye gittim. Başımla teşekkür edip hızlıca kaçar gibi çıktım. Ne yapacağımı bilemiyordum. Bazen Eylül'le oynarken öyle içli bakıyordu ki. Ne yapacağımı şaşırıyordum. Yine aynısı olmuştu işte. Kötü niyetle bakmıyordu. Bilirdim kötü niyetli bakışları.

Alel acele Harelerin evine geldim. Kapıyı çalmadım adettendir. Yumrukladım. Kapıyı Hakan abi açtı.

"Yahu sabır ne bu alacaklı gibi"

Eylül'ü yere bıraktıktan sonra elimle çekil çekil yaptım. Hızlıca Salona geçip bilgisayar kurcalayan Harenin yanına oturdum.

"Ay aç da konuşalım hadi." Hare oflayarak bana döndü.

"Of bekle şu kabloyu bağlayacak abim. Bu teneke kutusu cidden sinir bozucu" omuz silkip karşı odada bulduğu şeylere oynayan Eylüle baktım. Bir süre sonra Hakan abi bilgisayarı kurdu. O sırada Tarık gelmişti. Geldiğinde selam vermeyi boş verip Eylül'ü kucağına aldı. Zıplatıp şapır şupur öptükten sonra ceketinin iç cebine koyduğu çikolatayı Eylüle uzattı.

Eylül nazlı nazlı aldı. Tarığın yanaklarına öpücük kondurdu ve boynuna sarıldı. Kendince baba sevgisi görmeye çalışıyordu. Arkadaşlarının babalarına sarılışlarına 3 yaşında olsa bile nasıl baktığını kendi gözlerimle görüyordum.

Keşke Eylül'e baba sevgisini bir şekilde olsa da verebilseydim.

Beni dürten Hareye bir bakış attım. "Aloooo arayacağım şimdi kendine gel" tamam anlamında başımı salladım. Ardından bilgisayarın tam karşısına geçtim. 2 senedir mektup arkadaşım olan bir kız vardı. Adanalıydı.

Asena Erkin. Benden sadece bir yaş büyüktü. Ve şimdi ilk defa karşı karşıya konuşacaktık. Heyecanlıydım. Hare arama kısmına bastıktan sonra belki bir süre geçti ve açıldı.

"Anaaaammmm manoş naberrrr" Asenanın sesi yine telefondaki gibiydi. Biraz cırtlaktı. Otuz iki diş gülümseyip cevap verdim.

"İyiii senden baya heyecanlandım yahu"

Asena kameraya yaklaştı ve kamerayı sildi. Biraz daha net görünüyordu. "Allah'ın belası Arda ne bu kamera? Görünmüyorum ben" arkasındaki birine karşı konuşuyordu. Bilgisayardan Arda'nın ses tonu geldi. Arda Asenanın yan komşusu ve erkek arkadaşı.

"Kızım yuh! son model bu paşa bir kere" Asena kameraya gözükmeyen Ardaya nah çekti ve bana döndü. "Eylül'ü göster yahu." Eylül'ü yanıma çağırdım. Kucağıma oturtum ve bir şeye dokunmamasını tembihledim. "Ay anam ne dadluş bu bebe. Eylüüüll seni yemekten beter ederim haaa"

Adana ağzı ile konuşuyordu. Gülümsedim. "Uzak dur çocuğumdan" Asenada güldü.

Uzun bir konuşma başlamıştı aramızda. İki saat sonra görüntülü sohbeti kapatmıştık. Harelerde yemek de yemiş ve eve gelmiştik. Balkondaki kıyafetleri topluyordum. Elimdeki mandal kaydı ve Eylül'ün tulumu aşağı düşmüştü. Tam da Alihan abinin baklonuna.

Atlasana aşağıya acaba ne tepkı verir ?

Oflayıp sepeti yatak odasına götürdüm. Ardından Eylüle bir baktım Babannemin yanında oyun oynuyordu. Aşağı inecektim. Tulumu almak için.

Yarında alabilirdim ama Alihan abi evde olmayabilirdi. Çünkü zamanın büyük bölümü askeriyede geçiyordu. Anahtarı alıp kapıyı kapattım. Ardından merdivenlerden indim. Biraz tereddütle de olsa kapıyı çaldım.

Bir kaç saniye geçmişti. Açan yoktu. Tabiki de ikinci kere çalmayacaktım. Tam arkamı dönmüş gidiyorken, kapının açılma sesini duydum. "Manolya?"

Alihan abinin sesiydi. Arkamı döndüm ve başımı kaldırarak karşımdaki adama baktım. Yoksa göz temasımız pek mümkün olmuyordu. "İyi akşamlar Alihan abi."

"İyi akşamlar bir şey mi oldu?" Tek kaşı havaya kalkmıştı. Saçları hafif nemli duruyordu. Sanırım yeni duştan çıkmıştı.

"Aa şey. Eylül'ün tulumu senin balkona düştü de. Onu verebilirmisin diyecektim."

"Tabii." Bir an durdu ve düşündü. Bir şey söylemek istiyor gibiydi. "Çay var.. içer misin?"

Yine o bakışı atıyordu işte. Saygı vardı bakışlarında. Ama neden bana saygı duyuyordu ki?

Davetini kabul edip etmemek arasında kaldım. Bir evde benden yaşça büyük bir erkekle kalma fikri, o erkeğin Alihan abi olması bile tüylerimi diken diken etmişti. "Yok.. sen iç benim evde işlerim var."

Gözlerinde pişmanlık sezdim bir anda. Sanki söylediğine pişman olmuştu. "Yanlış anlamadın değil mi? Kesinlikle başka bir niyetim yok. Ben.. öyle bir insan değilim. Ben bu haldeyken böyle bir şeyi yapamam."

Bir adım geri gitmiştim. Ne gibi bir haldeydi ki? Nasıl bir halde olduğunu bilmiyorum ama, onuna bana dokunmayacağından sebepsiz yere eminim. "Nasıl bir halde olduğunu inan bilmiyorum Alihan abi. Ama şundan eminim ki sen bana dokunmazsın"

Söylediklerimden sonra dudaklarında yarım bir gülüş belirdi. "Teşekkür ederim."

"Ne için?"

"Bana güvendiğin için.."

Sebepsiz yere kalbimin hızlı attığını hissettim. Bu beni sinirlendirdi. Neden hızlı atıyordu?

Tulumu aldıktan sonra direkt eve çıktım. Ardından Eylülü de alıp yatağa uzandım. Bana böyle bakmamalıydı. Kalbim hızlı atıyordu. Alışık değildim. Farkında olmadan Eylüle fazla sarılmış olmalıyım ki homurdanmaya başladı.

"Ane nefeş alamiyom ben"

Kollarımı biraz gevşettim ve başımı kaldırıp yanağından öptüm. "Pardon aşkım bir daha olmaz"

"Ane?"

"Efendim?"

"Aşkin miyim geyçekten?"

Bu soru beni gerçekten güldürmüştü. "Aşkımsın gerçekten" Eylül cevabıma karşılık gülmüştü. Bir kaç dakika sonra uyuya kalmıştı zaten. Geriye ben ve biraz kafamı karıştırmış düşünceler kaldık.

 

....

 

​​​​​.?
​​​​

​​​​

Loading...
0%