@kaplanfaruk
|
Tüm bu yaşananlara rağmen komutan hala soğukkanlılığını koruyordu. Aghh bu tavrından nefret ediyorum.
Soğunkkanlı dahi olsa oğluna birşey yapmama izin vermeyeceği belliydi zaten.
"Askerler! Derhal o asiyi etkisiz hale getirin!"
"Görmüyormusun? Oğluna bedelini ödeteceğim. Beni o askerlerle durdurmak mı istiyorsun? Ozaman önce gölgelerimle yüzleş!"
Her ne kadar komutana bunları söylesemde hala çok zayıfım. Yine çok şanslısın boyga yaşamaya devam edebileceksin.
Komutan ve askerleri durdurmak için sayamayacağım kadar fazla gölge oluşturdum. O şerefsizi bir süre oyalar değil mi?
"Başbaşa kaldık boyga. Nasıl bir muamele istersin? Soğuk mu yoksa piskopatça mı? Bence ikisini de dene tarafını da ben seçeceğim"
"Dur dedim sana! Dur! Ayaklanmanın benimle ne alakası var!"
"Peki benim ailemle ne alakası vardı lan! Katledildi ailem KATLEDİLDİ! Ve bil bakalım kim bu katil!"
Boygayı sevmesemde hatta amaçlarına ulaşması için hile yapmayı dahi umursamayan biri dahi olsa da onun zeki bir insan olduğunu kabul etmek zorundayım.
"B-baba... Yapmadın değil mi öyle birşey?" boyga kafasını babasına doğru çevirerek söyledi.
"Hayır tabiki de o kendisi öldürdü ailesini eğer onu benin gördüğüm zaman görseydin onun kanlı bedenini görebilird-"
"Sus lan! Sus! Salağa yatma bana. O gün sizi dinlediğimi bildiğin için tuzak kurdun bana! Başaramayacaksın komutan. Şuan benden üstün olabilirsin ama gelecekte sana bunların hepsini ÖDETECEĞİM!"
Daha fazla zaman kaybetmeden boygayı yumruklamaya başladım.
"Aghh! Durr aghh duaagh!"
"Konuşmak için izin aldın mı lan benden?"
"Hatırlamışken senin dayanıklılık mührün baskılıydı değil mi? Diğerini de benim baskılamamı ister misin? Hem benimki mergeninkinden daha iyi"
Cevabını beklemeden gücümü onun mühürlerine aktarmaya başladım. Bu olay benim için gölge oluşturmak gibi birşey zaten. Önce onun dayanıklılık mühründeki baskılamayı kırdım sonra da her iki mührünü de kendi yöntemimle baskıladım.
"Bu gün yaşadıkların sadece birer fragmandan ibaretti boyga. Bunu sakın unutma. Bir gün geri geleceğim. İşte o gün fragmanın devamını görüceksin."
Burada daha fazla kalamazdım. O yüzden hızla oradan kaçmaya başladım.
"Nereye öyle kerkes. Öylece kaçmana izin vericeğimi mi sandın?"
Komutan!
"Ailemi katletmen tatmin etmedimi seni?"
"Yoo gayet tatmin ediciydi. Hayatını karanlığa düşürdüm bunu yaparak. Şimdi senin gibi bir velet yoluma çıkmayacak. Biliyormusun eğer benim teklifimi kabul etseydin zamanında her şey çok güzel olacaktı."
Ona karanlık mührümü göstererek
"Ben o karanlığı kontrol edebiliyorum ama planın yüzüne patlamasın"
"Bu sefer sana istediğimi yapabilirim."
Komutan cümlesini bitir bitirmez saldırmaya başladı. Onun hamlesinden kaçmak için dayanıklılık ve çeviklik mühürlerimi aktifleştirdim.
Saldırısından ucu ucuna kaçmış olsam da benim savrulmama neden olmuştu. Düşerken gölgelerimle onu tutup hemen altına dayanıklılık mührümle bir tuzak yerleştirdim.
"Mantıklı bir hareketti kerkes. Ama hala çok toysun."
Siktir! Neden seni bukadar çok öldürmek isterken senden kaçmak zorunda kalıyorum!?
Komutan saldırımdan biraz etkilense de onu istediğim gibi durduramamıştı. Komutan hızla yanıma gelip göğsüme elindeki silahla hamle yaptı.
Aghh!
Derhal şifa mührümü etkinleştirdim. Bu sayede yaram yavaş da olsa iyileşmeye başlamıştı.
Şifa mührü sayesinde elbisem hafiften parlamaya başladı.
Elbisemle daha ne kadar oynayacaksınız?
Kaçmaya başladım. Evet kaçmaya başladım. Ailemin intikamını alıcaksam burada ölemem. Tüm mühürlerimi aktifleştirdim ve komutanı tutması için birsürü gölge oluşturdum.
**********
"Sonunda kaçtım o şerefsizden. Bugün yaptıklarını sana ödeteceğim."
Sonunda az da olsa kafam biraz sakinleşmişti.
"Kerkes!"
"Kerkees!"
Hmm? Kim bana sesleniyor?
"Ayşil, Batur niye dışardasınız?"
İkiside beni görünce korkup biraz uzaklaştılar benden.
Geçen seferki gibi karanlık mührü kullanıyorum haklılar korkmakta.
"Kontrolümü tamamen kaybetmedim bu sefer merak etmeyin."
Gerçi artık umurumda değil benden korkup korkmadıkları.
Onların cevabını beklemeden yürümeye devam ettim.
"Beklee!"
Ayşilin seslenmesiyle durup onlara döndüm.
"Ne var. Karşınızda artık sıradan bir insan yok. Hazır yol yakınken geri dönün."
"Geri dönebilirniyiz sanıyorsun sen! Baturun da benim de ailelerimiz hapsedildi. Sakın bize geri dön deme!"
"En azından onlar katledilmemişler değil mi?"
"...."
"Benim ailem katledildi de istersen gidip bakabilirsin."
Ayşil ile batur söylediklerimi duyunca söyleyecek kelime bulamadılar.
"O siyah, insana benzeyen, şeyler mi sana haber verdi olanları? Hapsedildiğin yerden olanları öğrenmene imkan yok."
Bazen baturun çok zeki birisi olduğunu unutuyorum.
Bir dakika. Benim aylanın yanına bıraktığım gölgeme ne oldu? Artık ona bağlanabilmem lazım. O kadar üzgün ve sinirliydim ki bu zamana kadar aklıma gelmemişti.
Hemen gözlerimi kapatıp gölgeme bağlandım.
Lütfen lütfen lütfen. Güzel bir haber almak istiyorum.
Ha. Sonunda mutlu bir haber. Batur ve Ayşile bakmadan hızla koşmaya başladım.
"Hey nereye gidiyorsun!?"
"Bizi de bekle"
Hem çeviklik hem de karanlık mühürüm aktiftifti. Karanlık mühür zaten diğer mühürlerle senkronize çalışabildiği için normalden daha hızlı koşuyordum.
Evimin arkasındaki arka sokağa gelince durdum.
"Aylaa nerdesin!"
Aylanın cevap vermesini beklemeden aylanın yanındaki gölgemi ortaya çıkardım.
Ayla kuklaların arasında saklanmış bir vaziyetteydi.
"Ayla! Ayla! Aç gözünü Ayla! Lütfen ölme lütfen lütfen lütfen"
"Hey nasıl bu kadar hızlı koşabiliyorsu-"
Ayşil beni ve aylayı görünce cümlesini tamamlayamadan susup kaldı.
"Bunun bedelini ödeteceğim sana komutan. Beni basamak olarak kullanmak ha. Bu sefer ıslak taşa bastın. Seni en dibe sokmazsam bi-"
"A-abi? S-senn m-misin? S-sonunda g-geldin. B-bana öğrettiğin g-gibi yaptım. Ş-şifa mührünü k-kullandım."
"Buradayım seni bırakmadım. Aynı sana söz verdiğim gibi. Şimdi abini üzme ve onu sakın terketme tamam mı?"
"T-tamam"
Karanlık mühür aktifleştiğinden beri ilk defa ağlıyordum. Gözlerimden karanlık mühür nedeniyle siyahlaşmış gözyaşları akıyordu. Başaramamıştı. Komutan beni o karanlıkta yalnız bırakmayı başaramamıştı. Aylayı nasıl hayatta şimdilik bilmesem de bunu onun yanına bırakmayacağım.
Aylayı kucağıma aldım. Ayla baygın halde olduğu için şifa mühürü kapanmasın diye gücümü ona aktararak şifa mührünü zorla açık tuttum.
"Hadi gidelim. Daha fazla bu şehirde kalamayız."
"İyide nereye gideceğiz? Sen daha bu şehiri bile daha yeni öğrenmeye başladın şimdi gidelim diyorsun. Biz bile bilmiyoruz Belumun dışını"
Batur haklı olarak yerinde bir soru sormuştu.
"Şimdilik muhaliflerin bizi takip edemeyeceği kadar uzağa kaçacağız. Ondan sonra da ben dörtbir yana gölgelerimi yaymaya başlayacağım. Teyzemin yaşadığı Alun şehrini bulabilirsek oraya gideceğiz."
"Ama-"
"Lan sussana! Kerkes acele et demedimi bize!? Sen hala beynini çalıştırmakla meşgulsun."
"Agh tamam be tamam. Hem sen niye hep kerkesi savunuyorsun? Kerkesle karşılaşana kadar sürekli ondan bahsediyordun."
"Seni! Sanane be seni mi savunucağım öküz!"
Ayşil kızarmış yüzünü saklamaya çalışarak batur ile birlikte beni takip etmeye başladı.
Şehirin mergenin bölgesine yakın olan kısmından gitmek daha kolay olduğu için oraya doğru ilerlemeye başladık.
*********
"Şehirin bu kısımlarına daha önce hiç gelmemiştim."
"Batur sen niye hiç üzgün gibi durmuyorsun kerkesin başına neler geldi biliyorsun. Sus artık ya"
"Bak yine koruyorsun o-"
"Biraz daha konuşmaya devam ederseniz ikinize bir daha konuşanaz hale getiririm."
Nihayet susmuşlardı. Şuan kafamı toparlamak için sessiz bir kafaya ihtiyacım var. Onların konuşmaları dikkatimi dağıtıyor.
"Kerkes sen kurucunun öğrencisinin yanından nasıl kaçtın?"
"Bunu ben de merak ediyorum kerkes. Elimden nasıl kaçtın?"
!!!!!??
Mergen nasıl buldu beni?
"Nasıl buldun beni? Senin şuan şehir merkezinde muhaliflerle uğraşman gerekmiyormu?"
Soğuk bir ifadeyle sormuştum sorumu. Cevabını bilmek istiyordum ama mergen beni durdurmak isterse elimden geldiğince mücadele edeceğim.
"Şehirde gölgesi olan tek kişi senmisin sanıyorsun? Aylayı bulduğun yeri ne çabuk unuttun kerkes. Herneyse bana bıraktığın notu görür görmez tuzağa düştüğünü anlamıştım. Acın ne kadar büyük olursa olsun duygularına kapılıp salakça şeyler yapmana izin vermezdim."
Kerkes lafını bitirdikten sonra bakmak için kafasını kaldırınca büyük bir şokla karşılaştı.
"Senn! Kontrolünü kaybetmene rağmen nasıl hala bu kadar sakinsin!?"
Mergenin gözlerinin içine bakarak
"Sakin mi? Hahaha kontrolümü kaybetmek mi HAHAHA"
Deli gibi gülmeye başladım. Belki kontrolümü kaybetmedim ama içimde bir şeyler artık kırılmış bir haldeydi. Sanırım mühürün değil de aklımın kontrolünü kaybetmeye başladım.
"İçimde kopan fırtınaları bilseydin böyle konuşmazdın. Bu zamana kadar neredeydin? Onlar katledilirken NEREDEYDİN!!"
Konuştukça ifadem ciddileşmeye başladı. Tüm öfkemi mergene kusmaya başlamıştım.
"Bir gün... Bir gün buraya geri geleceğim. Beni kullanmanın bedelini ödeteceğim."
"Sen de beni kullanmadın mı kerkes? Beni kaçmak için manipüle ettin. Şimdi de bana kaçmaktan mı bahsediyorsun sen!"
"Seni hiçbir zaman manipüle etmeye çalışmadım. Şuan sana ne bir söz verebilirim ne de senden özür dileyebilirim. Şimdi müsaade edersen kaçmamız gereken bir şehir var."
"Seni yakalamak isteseydim beni hiçkimse durduramazdı. Yakala! Alun şehrine daha hızlı gitmen için bir harita."
"Ahh teşekkür ederim. Bunu hatırlayacağım."
Daha fazla vakit kaybedemezdim. Konuşmayı kesip ilerlemeye başladım.
"Bu sana söyleyeceğim son öğreti kerkes. Sakın kontrolünü kaybedip benim gibi bir duruma düşme."
"..."
*********
Şehirden kaçmıştım. Tamamen suçsuz olduğum halde. Acı çeken ben olduğum halde. Arkama bile bakamadan, aileme veda edemeden. Bitmişti, tüm hayatım arkamda kanlar içinde yitip gitmişti. Ben artık ben değilim.
"Daha nekadar ilerleyeceğiz? Gece oldu ya dinlenelim biraz. Son yarım saattir ayla hareketlenmeye başladı. Uyanması lazım yakında."
"Ayşil haklı kerkes. Aldığın harita saolsun kimsenin bizi takip edemeyeceği bir yere vardık zaten."
Normalde olsa durmazdım ama ayla benim bu karanlıktaki tek ışık kaynağımdı. O yüzden durup mola vermeye karar verdim.
"Aylayı ver bana."
Ayla saatlerdir baygın bir haldeydi. Onun şifa mührünü zorla aktifleştirdiğim için öncesine göre daha yorgun dursa da yaraları büyük ölçüde iyileşmişti.
"A-abi."
"Ayla nasıl hissediyorsun şuan? Daha iyimisin?"
"Mmhm a-abim k-korudu be-beni."
Yüzümde acı bir gülümseme oluştu.
"Tabii abin korudu seni."
"Orada neler yaşadın anlatabilirmisin bana canımın içi?"
"Ç-çok korkunçtu. B-bir a-asker g-geldi. Saldırmaya b-başladı bize. Ben ben-"
Ayla cümlesini bitiremeden ağlamaya başlamıştı.
"Şşt tamam. Geçti bunlar geçti geçti. Bak abin burada artık. Kimse birşey yapamaz sana."
Neler yaşandığını öğrenmem lazım. En azından aylanın nasıl kurtulduğunu öğrenmem lazım. Hemen aylanın üstündeki gölgemi çekip onun neler yaptığına bakmaya başladım.
*********
Komutan ayaklanmayı bastırmak için elebaşlarını etkisiz hale getirmeye karar vermişti. Bu yüzden de kerkesin evinin etrafını askerlerle abluka altına alıp içeri tek başına girdi.
En azından o şerefsiz evime tek başına girmiş. Arkamda hayatta kalmış başka bir şerefsiz istemezdim zaten.
Komutan hiç vakit kaybetmeden kerkesin annesiyle babasının kaldığı odaya daldı.
"Duur! Biz masumuz. Dışarda olanlarla hiçbir alakamız yok! Nolursunuz inanın bize!"
"Haha sizin bir suçunuz yok ama bu beni ilgilendirmiyor. Siz amaçlarımız uğruna basmamız gereken önemsiz basamlarsınız. Sizi öldürerek neler başaracağız bir bilseniz."
"Sen! Seni piç herif. Oğlumuda sen tutuklamıştın zaten. Seni kanı bozuk piç."
Annemi daha önce hiç küfrederken duymamıştım. Ah keşke hayatta olsaydın da... Gerisi önemli olmazdı.
"Cık cık cık böyle konuşmak sizin gibi kadına yakışıyormu hiç. Siz ki mühürsüzlerin kalbinde taht kurmuş birisisiniz. Hiç yakışmıyor size böyle konuşmak."
"Dua etde oğlumuzu öldürmeyi başarabilesin. Yoksa o büyüdüğünde seni doğduğuna pişman edecek. Bizim ömrümüz o günleri görmeye yetmeyecek ama o günlerin hayali bile beni mutlu etmeye yetiyor."
Kerkesin babası cümlesini bitirbitirmez karsını arkasına alıp komutana saldırmaya başladı.
...
...
...
...
"Tüm yapabildiğiniz bu muydu beni hayal kırıklığına uğrattınız-"
Başka bir odadan ses gelmesiyle komutan cümlesini tamamlamadan oraya yöneldi.
"Sakın bana onun kardeşi var demeyin"
Komutan hızlıca sesin olduğu odaya girdi.
"Buradasın biliyorum. Hadi dışarı çık seni annenle babanın yanına yollayayım."
Komutanın aylayı bulması uzun sürmemişti.
"Bitti mi kedi fare oyunun. Seni göndermem gereken bir yer var."
Ayla korkuyla kaçmaya çalışırken aylanın yanından fırlayan gölge savaşçı komutana saldırmaya başladı.
Keşke gölge savaşçım daha erken çıksaydı dışarı da annemle babamı da kurtarsaydı.
"Yine mi sen!? Turnuvada da baya sorun çıkartmıştınız bize."
"Ayla korumak ben görevim. Sen olmak tehtid."
Hala düzgün konuşamıyor ya. Ama gelişme var biraz.
"Hayır hayır ben olmak sonunuz. Haha"
Komutan gölge savaşçıyı görmezden gelip doğrudan aylaya saldırmaya çalışsa da gölge savaşçı onu inatla engellemeye devam etti.
"Madem önce giden kişi olmak istiyorsun verelim sana istediğini."
Komutan çeviklik mührünü aktifleştirerek gölge savaşçıya saldırdı. Gölge savaşçı komutana bir süre ayak uydurabilsede komutanı tutmayı başaramadı.
En sonunda komutan sonunda aylaya ulaşmayı başardı.
"Farecik başaramadın kaçmayı. O yüzden de sana ödül olarak sana ekstra acı vereceğim."
Komutan kerkesin ebevenylerine yaptı gibi tek seferde öldürmek yerine aylaya işkence ederek öldürmeyi seçti. Sonuçta komutanı iyice sinirlendirmişti.
...
...
...
"Bu kadar eğlence yeterli artık gitmem lazım."
Komutan aylayı tam öldürecekken gölge savaşçıdan siyah parçaçıklar çıkıp gizlice komutanın içine girdiler.
Yine mi bu siyah parçacıklar? Ailemle kavga ettiğim zamanda görmüştüm onları.
Komutan şaşırtıcı bir şekilde içine giren siyah parçacıklardan sonra yönünü şaşırıp ayla yerine gölge savaşçının oluşturduğu ayla boyutundaki bir kukla bebeğe vurmuştu.
"Böylece hepiniz öldünüz. Bir an önce buradan çıkmam lazım kerkes tuzağıma düştüğü vakit tüm suçu onun üstüne atacağım."
N-nasıl oldu bu. Komutan aylayı öldüremediği halde onu öldürdüğünü zannetti. Bu... Bu bir ilizyon olabilir mi?
Aghhh bunu sonra düşünürüm.
*********
"Eee öğrenebildin mi bari neler yaşandığını?"
Bazen boş boş konuşsada batur hep yardımcı oluyor bana. Umarım hep böyle devam eder.
"Öğrendim. Ama aklıma takılan bir şey var. Komutan aylayı öldürecekken benim gölge savaşçımdan çıkan siyah parçacıklar komutanın içine girince komutan birden bire ayla yerine farklı bir yere vuruyor. İşin garip tarafı bunu yaptıktan sonra aylayı öldürdüğünü zannediyor."
Ona yaşananların bir kısmını anlattıktan sonra onun düşüncesini duymak için sustum.
"Senin 'gölge savaşçı' dediğin şeyler çok garip bir şey. Sınırsız kullanım alanı var. Eminim ki komutanın içine giren o siyah parçacıklar senin gücünün bir parçasıydı. Belki de o siyah parçacıklar onun beynine girip onu manipüle etmiştir."
"Madem beynine kadar girebildi niye öldürmedi onu?"
"Nerden bilebilirim ben belki de o güç sadece ona ilizyon göstermeye tek yarıyordur."
"Bilmiyorum... Zamanla herşeyi çözeceğim."
Baturun cevap vermesini beklemeden kalkıp aylanın yanına gittim. Şuan uyuyor olsa da okadar çok hareket ediyordu ki onun kabus gördüğünü anlamak çok da zor değildi.
"Nöbet tutmanıza gerek yok. Ben nöbet tutacağım."
"Fazla yorma kendini uyuman lazım seninde."
"Teşekkür ederim ayşil ama gözlerimi kapatıp da kendimi ayla gibi kabuslara kaptırmak istemiyorum."
"Sen bilirsin ama uzun süre uykusuz kalmak zarar vericek sana."
Ayşil beni bir süre daha uyumam için ikna etmeye çalışsa da sonunda vazgeçip batur gibi uyumaya karar verdi.
"Abiiiii-"
Noldu lan!
"Ayla! Ne oldu canım benim."
"Ben.. Ben çok korkuyorum. O adamı gördüm yine beni.. beni.. Abi benimle uyurmusun? Ancak ozaman güvende hissedebilirim kendimi."
"Yeter ki sen iste dünyayı bile yıkabilirim."
Böylece aylaya sarılarak uzanmaya başladım. Ama önce yapmam gereken bir şey var.
######
BELUM ŞEHRİ
"Demek bu kadar uzaklık bile gölgeme bağlanmam için engel değil ha."
Şehirde bıraktığım ikinci gölgeye bağlanmıştım. (İlki mergenin yanında)
Şehirin sokaklarında yavaş yavaş dolaşmaya başladım. Sadece yarım gün olsa da şehir kökünden değişmiş gibi duruyordu. Ertafta muhaliflere bağlı askerler dolaşıyordu. Onun dışında her tarafta benim, ayşilin ve baturun resimleri altlarında ise yakalama kararı bulunuyordu.
Bu posterleri bir tek mühürsüzlerin mahallesinde bulamadım. Muhtemelen oradaki insanlar o posterleri söküp atmışlardır.
Ertaftaki askerlerin arasından gizlice geçip evimin olduğu yere geldim.
"Anne, baba, ben geldim."
Evimizin kapısı mühürlenmiş, insanların girmeini engellemek için o sokağı kapatmışlardı. Evin kapısındaki mührü daha sonra düzeltebileceğim bir şekilde kırdıktan sonra içeri girdim.
Garip bir şekilde annemle babamın cesetleri hala orada duruyordu. Annemle babamın cesetlerini alıp mergenin bölgesinin yakınlarına götürdükten sonra tek başıma onları gömdüm.
"Anne, bana ve aylaya yaptıkların için bizi yetiştirdiğin için daha sayamayacağım bir çok şey için teşekkür ederim. Koca bir salak olduğum, kendimi bir bok zannedip başına bunları getirdiğim için umarım beni affedebilirsin."
"Baba, daha senden özür bile dileyememiştim. Sık sık sürtüşsek de son ana kadar bana inanmaya devam ettin. Hatta benim bu yıl dışarı çıkabilmemi bile sen sağlamıştın. Bense seninle çatışmaya devam ettim. Sana söz veriyorum baba o komutanı en kısa zamanda bu hayattan sileceğim!"
"Anne baba, bugün hayatımın en unutulmaz doğum günüydü. Beni hayata getirdiğiniz için size hem teşekkür ediyorum, hem de özür diliyorum."
Bu gün yeni yaşıma girmiştim. Normalde çok güzel geçerdi bu günler. Ama artık bir daha asla bu günler geri gelmeyecek. Artık bir daha asla doğum günü kutlamayacağım. Onların üstüne yemin ederim!"
Şuana kadar yazdığım en uzun bölümdü.
Bu bölümle birlikte birinci sezonun sonuna gelmiş olduk. İkinci sezon da aynı heyecanla devam edecek.
Şuan ikinci bölümün senaryosunu tam oturtamadığım için sizi bir süre bekletebilirim.
Sonraki bölümde ikinci sezonun başı ile karakterler ve hikaye hakkında bilgi verecek bir bölüm tasarlıyorum.
Sağlıcakla kalın hoşça kalın
|
0% |