@karaatli
|
Üzerlerine ağırlık çökmüş olan göz kapaklarımı yavaşça araladığımda gözüme vuran güneş ışığı beni rahatsız edince gözlerimi yeniden kısmak zorunda kaldım. Elimle gözlerime gölge yaptığımda gözlerimle etrafa bakınma şansı yakaladım. Başım ağrıdan neredeyse çatlayacakken gözlerimi yanıma çevirdiğimde yanımda yatan yabancı bir adam gördüm. Bir süre yaşadığım şokla olduğum yerde donup kaldıktan sonra kendime geldiğimde neler olduğunu hatırlamaya çalıştım ama dün geceye dair hiçbir şey hatırlayamadım. Endişeyle yorganın altında olan bedenime baktığımda bir şok dalgası daha tüm vücudumu sardı. Bedenim çırılçıplak bir şekildeyken bu adamın yanında yatıyor olmam dün gece yaşanmaması gereken bazı şeylerin yaşandığı anlamına geliyordu. Korku ve endişe duygularıyla hızlı ama sessiz bir şekilde yataktan kalktığımda yerde duran kıyafetlerimi ve koltuğun üzerine atılmış olan iç çamaşırlarımı gördüm. Utancımdan öleceğimi hissettim. Pişmanlık duygusu tüm bedenimi ele geçirmişti çünkü ben böyle şeyler yapan biri değildim. Nasıl buraya geldiğimi bile hatırlamıyordum. Aceleyle kıyafetlerimi giyerek parmak uçlarımda telefonumu aramaya başladım ama hiçbir yerde bulamıyordum. O sırada uzaktan gelen alarm sesini duydum ve parmak uçlarımda koşarak sesin geldiği yöne gidip telefonumu buldum. Telefonu elime aldığımda Derya’dan onlarca arama ve mesaj gördüm. Bazılarını okumaya çalıştım. Ela neredesin? Ela bak korkuyorum! O adam sana bir şey yapmadı değil mi? Bana haber vermeden nasıl çıkıp gidersin?? Lütfen başına bir şey gelmemiş olsun… Hepsi benim yüzümden! Seni hiç bu kulüp işine bulaştırmamalıydım. Allah kahretsin! Aç şu telefonu artık. Bunun hesabını sana soracağım ama önce lütfen beni ara ve iyi olduğunu söyle. Derya’nın yazdığı bazı mesajları okuyunca bazı anları kesik kesik hatırlamaya başladım. Yanımdaki adamın adı Ateş’ti. Bunu hatırlıyordum. Hatırlamadığım en önemli şey buraya nasıl geldiğim ve sonrasında bunların nasıl olduğuydu. Daha fazla bu evde durmak istemediğim için kapıya yöneldim ama sonra aniden durdum. İçimden bir ses böyle kaçarak gitmenin doğru olmadığını söylüyordu. Çantamdan ufak bir kağıt ve kalem çıkartıp kısa bir not bıraktım. ‘’Özür Dilerim…’’ Notu yavaşça gidip baş ucunda duran komodinin üzerine bırakırken bir an gözlerim adamın yüzüne kaydı. Çok masum görünüyordu ve çok etkileyici bir yüzü vardı. Sonrasında düşüncelerimi toparlayıp oradan sessizce uzaklaştım. Evden çıkar çıkmaz telefonumu çıkartıp Derya’yı aradım. 3 Ay Sonra: Koskoca bir yaz tatili daha tadına varamadan bitmişti. Annem ve babamla vedalaşmak çok zor olsa da Eskişehir’e dönme vaktim gelmişti. Bu sefer Derya ile birlikte gitmeye karar vermiştik. Artık Derya’yla iyi birer dost olmuştuk. İlla konuşacak bir şeyler buluyorduk ve bu beni mutlu ediyordu. Zor zamanlarımda yanımda olduğu için ona büyük bir vefa borcum vardı. Eskişehir’e döndüğümüzde birbirimize eşyalarımızı yerleştirmekte yardım ettikten sonra beraber Porsuk çayına gitmeye karar verdik. Uzun zamandır gidemediğimiz için bunun bize iyi geleceğini düşünerek hareket ettik. Biraz çay etrafında yürüdükten sonra sessiz sakin bir kafeye oturup birer limonata söyledik. ‘’Kızım var ya! Nasıl özlemişim şu şehri, anlatamam.’’ Dedi heyecanlı bir ses tonuyla. ‘’Ne güzel değil mi? Yıllarımızı geçirdik bu şehirde. Gerçi benim yıllarım pek içi dolu yıllar değildi ama…’’ Diyerek suratımı astım. ‘’Aman boşver içi boş kalsın. Doldurmaya kalkınca saçma sapan şeyler oluyor, gördük.’’ Aslında benimle şakalaşıyordu ama o gecenin gözümün önüne gelmesini sağlamıştı. Zaman geçtikçe hatırlamaya başladığım anlar gözlerimin önünden birer birer geçip gitti. O sırada Derya’nın bana doğru el salladığını gördüm. Belli ki dalıp gitmiştim yine. ‘’Özür dilerim, dalmışım.’’ ‘’Sana bir şey soracağım.’’ Dedi birden. ‘’Sor.’’ ‘’O gece aklına geldiğinde o adamı düşündüğün oldu mu hiç?’’ ‘’Yani o gecenin mimarı o adam olduğu için tabii ki düşüneceğim.’’ ‘’Hayır öyle değil.’’ Diyerek inkar etti. ‘’Nasıl?’’ Diye sordum kaşlarımı çatarak. ‘’O adama karşı bir şeyler hissettin mi diye sordum kısaca.’’ Sorusu beni fena bir şekilde afallatmıştı. Bunu hiç özel olarak üzerine düşüp düşünmemiştim. ‘’Bunu düşünmedim.’’ Bu cevap Derya’yı tatmin etmemişti. ‘’Ela bana dürüst olur musun?’’ Derya’nın ısrarı üzerine kısa bir süre düşündüm. ‘’Yani bilmiyorum; kalbimin ritmi hızlanıyor ve bazen durup dururken aklıma geliyor. Bazen de… acaba öyle çekip gitmese miydim diye düşündüğüm oluyor.’’ Derya söylediklerime karşı yüzüne kocaman bir gülümseme yerleştirdi. ‘’Sen bu adama aşık olmuşsun.’’ Dediğinde elim ayağım resmen birbirine girdi. Elimi, kolumu nereye koyacağımı bilemedim. ‘’Saçmalama Derya!’’ Diye çıkıştım. Derya gülmeye başladı. ‘’Valla sen bayağı aşık olmuşsun baksana. Düşününce bile yanakların kızardı.’’ ‘’Bence artık kalkıp eve gidelim çünkü sen bayağı saçmalamaya başladın. Zaten yarın okul var sabaha kadar dinlenelim yoksa uyanamayacağız.’’ Hemen ayağa kalktım ve hesabı ödemeye gittim ama Derya’nın hâlâ arkamda kıkırdadığını duyabiliyordum. Yurda döndüğümde hemen dişimi fırçalayıp pijamalarımı giydiğim gibi kendimi adeta yatağın üzerine bırakıverdim.Gözlerimi kapatır kapatmaz da derin bir uykuya dalmışım. Sabah çalan alarmın sesiyle gözlerimi açtım. Gerinerek yataktan çıkıp sabah rutinlerimi gerçekletirdim. En son sabah kahvemi de içtikten sonra okul için hazırlanmaya başladım. Havalar hâlâ sıcak olduğu için üzerime güzel bir elbise giymeye karar verdim. Son zamanlarda annemin istemediğim halde aldığı elbiseler çok işime yaramaya başlamıştı. Şimdi de beyaz, askılı, sade ve güzel bir elbise seçmiştim. Elbiseyi de üzerime geçirdikten sonra turuncu, dalgalı saçlarımı serbest bırakıp çantamı da alıp evden çıktım. Derya ile tramvay durağında buluştuk. Beni görür görmez sıkıcı sarıldı. O sırada da tramvay geldi. Tramvayla okul arasında yirmi dakikalık bir mesafe vardı. Okula vardığımızda kampüse doğru yürümeye başladık. Psikoloji bölümü eğitim fakültesinin içindeydi ve eğitim fakültesi de okulun en sonundaydı bu yüzden de okulun içindeki ring servislerine binmemiz gerekiyordu. Ring servisi için sonunda sıra bize geldiğinde rahatladık çünkü derse geç kalmaktan korkuyorduk. Servise bindikten 10 dakika sonra fakülteye gelmiştik. Dersin başlamasına çok az kaldığı için koşarak binaya girip dersimizin olduğu amfiye girdik. Neredeyse herkes gelmiş ve oturmuştu. Arkalarda yer kalmadığı için önlere oturmak zorunda kaldık. Biraz sonra toplum psikolojisi dersi başladı. Dersi dikkatlice dinleyip gerekli yerleri not aldım. Derya da yanımda uyumuştu. Onun dersler konusundaki bu rahatlığı beni fazlasıyla şaşırtıyordu doğrusu. Toplum psikolojisi dersi bittikten sonra dersin profesörü eşyalarını toplayıp amfiden çıktı. Bir sonraki ders çevresel psikolojiydi. İçeriye bir öğrenci girip bağıra bağıra konuşmaya başladı. ‘’Duydunuz mu çevresel psikoloji dersinin profesörü kalp krizi geçirmiş ve ölmüş.’’ Birden amfide sesler yükselince Derya da irkilerek uyandı. ‘’Kız ne oluyor?’’ Dedi bana dönerek. ‘’Dersin profesörü ölmüş.’’ Dediğimde gözleri kocaman açıldı. ‘’Ne? Şaka yapıyorsun!’’ Dedi bağırarak. Sonra bir başka öğrenci çıktı. ‘’Yerine diğer üniversiteden bir öğretim üyesi getirmişler.’’ Dedi. ‘’Tüh be! Yazık adama, üzüldüm valla.’’ Dedi arkalardan bir kız. O sırada bir başkası konuya dahil oldu. ‘’Yalnız yeni gelen öğretim üyesini gördünüz mü? Ben böyle bir şey görmedim. Adam resmen taş!’’ Konuşmalar iyice cıvıklaşmaya başladığı için dikkatimi önümdeki notlara verdim. Kendi yorumumu da katarak bir şeyler eklemeye başladım. Ben deftere yazıp çizerken yeni öğretim üyesi sınıfa girmiş. Fısıltılar artınca durumun farkına vardım. ‘’Herkese merhaba arkadaşlar! Artık çevresel psikoloji dersinize ben gireceğim.’’ Ses bana çok tanıdık gelmişti. Anlamaya çalışarak başımı kaldırıp yeni öğretim üyesine baktım. İşte tam o an hayatımın şokunu yaşadım. Gözlerimiz buluştuğunda masadaki termosa kolum çarptığı için yere düştüğünde neredeyse ses tüm amfide yankılandı. Bir kabusuniçinde olduğumu düşünmek istesem de her şeyin bir o kadar gerçek olduğunu biliyordum. Ne yapacağımı bilemediğim bir an yaşıyordum. Bu nasıl mümkün olabilirdi? Yeşil gözleri beni tanıdığını açıkça belli ediyordu ve ben yerin dibine girmek istemiştim. Bu oydu, Ateş… İstemsizce dudaklarımın arasından ‘’Ateş…’’ İsmi dökülüverdi. Neyse ki bunu Derya’dan başka kimse duymamıştı. Derya şok içinde bir bana bir de ona bakıyordu. İkimiz de hayatımızın şokunu yaşamış durumdaydık. Burada daha fazla duramazdım. Aceleyle defterlerimi toplayıp çantamı da alıp amfinin çıkışına doğru gittiğim sırada arkamdan seslendiğini duydum. ‘’Sen nereye gittiğini sanıyorsun?’’ Olduğum yerde kalakaldım. Arkamı dönüp yüzüne bakmaya cesaretim yoktu. ‘’Şey… ben… çıkabilir miyim?’’ İstemeden kekelediğimi fark edince daha da utandım. ‘’Geç otur yerine! Benim dersimde izin almadan kafana göre çıkıp gidemezsin.’’ Sesindeki ciddiyet beni korkutmuştu.Birden bana doğru geldi ve tam önümde durdu. Bir anlığına başımı kaldırıp yüzüne baktım. O an bakışlarından beni tanıdığına bir kez daha emin oldum. ‘’Özür dilerim.’’ Deyiverdim. O benim özrümü enteresan bir şekilde komik bulup gülmüştü. ‘’Adın ne senin?’’ Diye sordu sanki bilmiyormuş gibi. ‘’Ela.’’ Yutkundum. ‘’Dersten sonra odama gel Ela.’’ Dediğinde bir kez daha başımı kaldırıp gözlerine baktım. ‘’Ama…’’ Sözümü kesti. ‘’Yerine geç hemen.’’ Daha fazla bir şey diyemeden yerime geçmek zorunda kalmıştım. Bütün sınıf karşısında rezil olmakla kalmamış bir de odasına gitmek zorunda kalmıştım. Ben yerime geçer geçmez Derya koluma yapıştı. ‘’Ela ne yapacaksın?’’ Diye sordu endişeli gözlerle. ‘’Bilmiyorum, sanırım ağlayacağım. Bu nasıl olabilir? Ben şimdi ne yapacağım?’’ ‘’Sakin ol. Belki de seni tanımamıştır. Sonuçta sana o gün bir ton makyaj yapmıştım.’’ ‘’Gerçekten tanımamış olabilir mi?’’ Diye sordum bir umut. ‘’Olabilir ama olmaya da bilir. Bunu odasına gidince anlarsın.’’ Dediğinde resmen kalbim sıkıştı. Bütün ders boyunca ne yapacağımı, ne söyleyeceğimi, nasıl özür dilemem gerektiğini düşündüm. Sonunda ders bitmişti ve Ateş sınıftan çıkıp gitti. Ben de yavaşça ve umutsuzca sıradan kalkıp amfiden çıktım. Derya da peşimden gelmişti. ‘’Of Derya! Öldür beni, lütfen.’’ Diye yalvardım Ateş’in odasına doğru giderken. ‘’Biraz sakin ol adam hatırlamasa bile senin yüzünden hatırlayacak.’’ Dediğinde derin bir nefes alıp verdim. Sakinleşmeye çalışıyordum ama hiç işe yaramıyordu. Odaların önünden geçerek Ateş’in adını arıyorduk. Sonunda Ateş Erdem yazan odanın tam önünde durduk. ‘’Girmesem mi? Belki derste unutmuştur.’’ Desem de Derya kapıyı tıklatmıştı bile. Ben ise bayılmak üzereydim. ‘’Girin lütfen!’’ Ateş’in sesiydi bu. Ellerim buz gibi olmuştu. Kapı kolunu tutup yavaşça indirdiğim sırada Derya görünmeyecek bir yere geçti. Ben de kapıyı aralayıp Ateş ile göz göze geldim. ‘’Gir Ela.’’ Dedi önündeki kağıtları toplayarak. Dediği gibi içeriye girip arkamdan kapıyı kapattım. Eliyle oturmam için misafir koltuklarını işaret edince itiraz etmeden oturdum. ‘’Şey hocam…’’ Ona hocam demek çok garip geldiği için birkaç saniye duraklayıp devam ettim. ‘’Ben derste olanlar için özür dilerim. Aklım neredeydi bilmiyorum. Kusuruma bakmayın lütfen.’’ Doğru düzgün cümle kurabildiğim için kendimle gurur duyacaktım neredeyse. ‘’Sen özür dilemeyi çok mu seviyorsun?’’ Diye sordu pat diye. Far görmüş tavşan gibi açılan ela gözlerimle yeşil gözlerine baktım. ‘’Hocam ne demek istiyorsunuz, anlamadım. Ben sadece…’’ Sözümü yarıda kesti. ‘’Dersteyken özür diledin, şimdi bir de burada diliyorsun. Tek bir özür yeterli Ela.’’ İsmimi söylerken değişik bir tonlama kullanmıştı. ‘’haklısınız, özür dilerim.’’ Dediğimde yine özür dilediğimi görünce güldü. Çok güzel güldüğünü hatırladım o an. Kalbimin ritmi yine değişmişti. Ayağa kalkıp karşımdaki koltuğa oturup ellerini dizlerinin üzerinde birleştirdi. ‘’Bir daha dersten kaçmaya çalışma. İlla kaçacağım diyorsan da özür dilediğin bir not bırakmayı unutma.’’ Dediğinde resmen nefesim kesildi. Böyle bir durumda daha fazla korkak olmanın bir anlamı olmadığına karar verdim. ‘’Beni hatırlıyor musunuz?’’ Diye sordum tüm cesaretimi toplayıp. Aniden ortam sessizleşti. Ateş’in bakışları ciddileşti ve çene kaslarını sıktığını görebiliyordum. ‘’Daha önce tanışmış mıydık?’’ Diye sorduğunda içimden derin bir oh çektim. ‘’Ah! Hayır, yani ben sizi birine benzettim sanırım.’’ Dedim yüzüme bir gülümseme yerleştirerek. ‘’Kime benzettin beni Ela?’’ Diye sordu ciddi bir şekilde. ‘’Eski bir aile dostu.’’ Gülmeye devam ettiğim için aptal gibi görünüyor olmalıydım. ‘’Demek aile dostu?’’ Dedi sorar gibi ama yüzünde anlamsız bir çarpık gülümseme belirdi. ‘’Ben çıkayım artık. Sizi de daha fazla rahatsız etmeyeyim.’’ Diyerek ayağa fırladım. O da aynı anda ayağa kalktı. ‘’Çarşamba günü derste görüşürüz öyleyse.’’ Diyerek benim için kapıyı açtı. ‘’Görüşürüz Ela.’’ Sesinde bir imanın olup olmadığını anlamak çok zordu ama beni tanımadığını anlamıştım. Tanısaydı böyle cevap vermeyeceğini düşündüm. Kapıdan çıkarken son bir kez ona baktım sonrasında Ateş kapıyı kapattı. |
0% |