@karaatli
|
Aşk; Hayatım boyunca tatmadığım, bilmediğim, ilgilenmediğim hatta görmezden geldiğim bir kavramdı. Benim için yok sayılacak kadar önemsiz bir duygu hiç beklemediğim bir anlamda hayatıma dahil olmuş ve beni savunmasız yakalamıştı. Meğer ona karşı savaşma düşüncesi bir aptallıkmış. Bunu bana yeşil gözlerin sahibi öğretti. Çarşamba gününe kadar zaman hızla akıp gitti. Pazartesi bir ders olan çevre psikolojisi Çarşamba günü iki dersti ve ben iki saat boyunca Ateş’i görecektim. İçimde kendime bile itiraf edemediğim bir tarafım Ateş’i yeniden görmek için yanıp tutuşurken bir diğer baskın tarafım ise onunla yaşadığımız gecenin başıma bela olacağını biliyordu. Okulda bu durum duyulacak olursa, dekanlığın kulağına giderse eğitimime son verilebilirdi ve bu durum sicilimde yer alabilirdi. İş bu isteyeceğim son şeydi. Bu yüzden de Ateş ile benim bir geleceğimin olması imkansızdı. Ona karşı duygularımı artık inkar edemesem de bunların hiçbir önemi yoktu. Derya ile fakültenin kantininde buluşup ayılmak için birer kahve içtik. Bu sefer kahvemi yalnız başıma değil, onunla içmeyi tercih etmiştim. Son zamanlarda hayatımda büyük sahnelerde yer almıştı ve aramızda güzel bir dostluk oluşmuştu. Şu an aramızdaki tek sorun bitmek bilmeyen merakıydı. ‘’Bugün çevresel psikoloji ders var. Ne yapmayı planlıyorsun?’’ Gözlerindeki merakı görebiliyordum. ‘’Hiçbir şey yapmayacağım. O benim hocam ve aramızda başka hiçbir şey yok. O gece de hiç ama hiç yaşanmadı, tamam mı?’’ Derya şaşırmıştı ve kaşlarını kaldırıp bana baktı. ‘’Onunla sevişip ona aşık olduktan sonra bu pek kolay olmayacak bence senin için.’’ Dediğinde elimle sus işareti yaptım. ‘’Sus biri duyacak!’’ Dedim endişeyle etrafıma bakınarak. ‘’haksızsam haklısın de.’’ Dedi gülümseyerek. ‘’Haksızsın!’’ Derya bir kahkaha patlattı. ‘’Ben de zaten haksızsam haklısın de dedim.’’ ‘’Bence sabah sabah bu kadar sohbet yeter, hadi amfiye geçelim.’’ Dedim göz devirerek. ‘’Tabi canım, sonuçta Ateş hocamız seni bekliyor. Koş!’’ Arkamı dönüp Derya’ya sinirli bakışlar attım sonra da yürümeye devam ettim. Amfi katına indiğimizde derse gireceğimiz amfiye doğru yürümeye başladık. O sırada Ateş ve toplum psikolojisi hocası Hande hoca sohbet ederek yanımızdan geçip gittiler. Hande hocanın Ateş’e olan bakışlarını gördüğümde inanılmaz bir kıskançlık bedenimi yakıp kavurdu. Onları birlikte görmek canımı sıkmıştı. Üstelik Ateş benimle yaşadığı geceyi hatırlamıyordu, yani beni bir çırpıda unutmuştu. Bu da onun için öylesine bir kadın olduğumu gösteriyordu. Ama o benim için hayatımda önemli bir yer edinmişti. Birlikte olduğum, bir şeyler hissettiğim ilk erkekti. Derse gireceğimiz amfinin önünde durup birbirlerine veda ettiler. Ben tam bu durum hakkında bir şey söyleyecekken Derya kolumdan tutup aceleyle koşmaya başladı. ‘’Hoca geldi! Derse geç kalmışız.’’ Diye bağırdığı sırada Ateş bizi görmeden sınıfa girdi. Durumun farkına vardığımda kıskançlık duygusu yerini endişe aldı çünkü Ateş’in bir kez daha gözüne batmak istemiyordum. Hayatımda ilk defa kendi hür irademle derse girmemeye karar verdim. ‘’Ben derse giremem.’’ Dedim kapının önünde tırnaklarımı yemeye başlayarak. ‘’girmeyecek miyiz?’’ Diye sordu Derya şaşırarak. ‘’Sen girsen, not tutsan olmaz mı?’’ Diye sordum yalvarırcasına. Derya iç çekerek gülümsedi. ‘’Pekala, arkadaş için çiğ tavuk bile yenir demiş atalarımız.’’ Diyerek aniden kapıyı açtı ve içeri girdi. Ateş’in bir tepki verip vermediğini merak ederek kulağımı kapıya dayadım ama öğrencilerin gürültülerinden başka hiçbir şey duyamıyordum. O sırada kulağımı dayadığım kapı pat diye açıldığı için dengemi kaybedip düşecektim ki kapıyı açan kişinin göğsü düşmemi engelledi. Ellerim ve başım göğsüne dayandığında duyduğum parfüm kokusunu anımsamıştım. O parfümü asla unutamamıştım. Ateş endişeyle beni tutup kapıyı kapattı ve beni duvara yasladı. ‘’Ne yapıyorsun sen? Biri görse ne düşünür, ne olur biliyor musun?’’ Diye sordu kimsenin duyamayacağı bir ses tonuyla. Duvarla beni arasına aldığı ve eli belimde olduğu için birkaç saniyeliğine beynim çalışmayı durdurmuş, saf saf Ateş’in yüzüne bakıyordum. Kendimi toplayarak boğazımı temizledim ama hâlâ fiziksel yakınlığımızın tuhaflığından zar zor düşünüyordum. ‘’Anlamadım, ne düşünecekler hocam?’’ Diye sorduğumda biraz olsun beni hatırlıyor olabileceğini düşündüm. Gözlerini gözlerime dikerek bir süre sustuğunda beni hatırladığına emin oldum. Bana oyun oynamıştı. Beni kandırmaya kalkmıştı ve bunu anlayamayacağımı düşünmüştü. ‘’Neyse önemli değil.’’ Diyerek benden uzaklaşıp beyaz gömleğini eliyle düzeltti. ‘’Hatırlıyorsunuz.’’ Dediğimde gözlerini yeniden bana dikti. ‘’Anlamadım Ela, neyi hatırlıyorum?’’ Diye sordu ama yalan söylediği yutkunurken oynayan adem elmasından belliydi. ‘’Beni kandırmaya çalıştınız.’’ Dedim inanamayarak. ‘’Ela…’’ Cümlenin devamını getirmesine izin vermedim. ‘’Ne sandınız? Başınıza bela olacaktım, size platonik olacaktım ve canınızı sıkacaktım. Böyle mi düşündünüz?’’ Diye sordum kendime daha fazla engel olamayarak. ‘’Tabii ki öyle düşünmedim. Saçmalamayı bırak lütfen!’’ Fısıltı şeklinde bağırıyordu. ‘’Öyle mi? Beni hatırlamadığınızı ima etmediniz mi? Size dürüstçe sorduğumda hatırlamıyor gibi davranmadınız mı?’’ Öfkelenmek benim için hiç bu kadar kolay olmamıştı. ‘’Ela bak burası ne yeri ne de zamanı tamam mı? Biri duyabilir ya da görebilir. Eğer ders bittikten sonra odama gelirsen bu konuyu konuşabiliriz.’’ Dediğinde daha da sinirlendim. ‘’Bundan amfiden başka sizin olduğunuz hiçbir yere gelmem ben. Sizin de korkmanıza gerek yok. Zaten benim için hiçbir anlamınız olmadı, olmayacak.’’ Diyerek Ateş’i kibarca ittirip amfiye girdim ve ona bakmadan kapıyı kapattım. Yavaşça yürüyerek Derya’nın yanına gidip oturdum. Derya suratımın halinden bir şeyler olduğunu anlamıştı. Yine de beni rahat bırakıp kafamı dinlemem için hiçbir şey söylemedi. Sözlerim onu incitsin istemiştim çünkü o beni çok incitmişti ama benim sözlerimin onun üzerinde hiçbir etkisi olamazdı çünkü ben onun umurunda bile değildim. O kadar önemsiz biriydim ki yaşadıklarımızı hatırlamıyormuş gibi yapıp beni kandırmaya kalkmıştı. Kalbim kırılmıştı, öfkelenmiştim. Çantamdan defter çıkartıp öylece karalamaya başladım. Böylelikle ders boyunca dikkatimi başka bir yere verip onun yüzünü görmek zorunda kalmayacaktım. Dakikalarca derse geri girmesini bekledik ama Ateş derse dönmedi. Bu çok garip gelmişti. Başına bir şey gelip gelmediğini düşünüp endişe duydum ama sonrasında bunun beni ilgilendirmediğine kendimi ikna edip Ateş’i aklımdan çıkartmaya çalıştım. Koskoca bir ders bitmişti ama Ateş hâlâ ortalıkta yoktu. Onu merak ettiğim için kendime daha fazla engel olamayıp Derya’ya odasına gitmesi için yalvardım. O da daha fazla dayanamayıp kabul etti ve yanımdan kalkıp Ateş’in odasına gitti. Ben de heyecan içinde Derya’nın geri dönmesini bekledim çünkü meraktan ölecektim. Yaklaşık 15 dakika içinde Derya geri döndü. Yüzünde anlam veremediğim bir şekilde sakin bir ifade vardı. Bu da Ateş’in başına bir şey gelmediğini anlamamı sağlamıştı. ‘’Ne oldu?’’ Diye sordum heyecanla. ‘’Odasına gittiğimde kapısı açıktı. Kafamı içeri uzatıp baktığımda onu masasında başını elleri arasına almış bir şekilde gördüm. Açıkçası bayağı bir mutsuz görünüyordu. Kapıyı tıklattığımda başını kaldırdı bana baktı. İyi olup olmadığını sordum. Birden benden o gece için özür diledi.’’ ‘’Ne?’’ Dedim anlamayarak. ‘’İşte siz birlikte gizlice kaçıp gittiniz ya, benden onun için özür diledi. Ben de şaşırdım tabi. Olur mu hocam öyle şey falan dedim.’’ Derya’nın benimle dalga geçmeye başladığını düşündüm. ‘’Derya, biraz ciddi olur musun?’’ Dediğimde Derya’nın kaşları havaya kalktı. ‘’Yemin ederim böyle oldu.’’ Dediğinde şaşırıp kaldım. ‘’Ne oldu bu adama birden?’’ ‘’Bilmem ki, ben de anlamadım.’’ ‘’Peki derse neden gelmiyormuş?’’ Diye sordum merakla. ‘’Bugün ders verecek enerjisi olmadığı için dersin boş olduğunu söyledi.’’ Bunu gülümseyerek söylemişti ama bu durum beni hiç mutlu etmemişti. Ona kızgın olsam da onu görmek istiyordum ama şimdi onu bir daha görebilmek için pazartesi gününü beklemek zorunda kalacaktım ya da odasının etrafında dolaşacaktım ki söylediğim sözlerden sonra sapık gibi etrafında dolanamazdım. ‘’Neyse o zaman kantine gidelim.’’ Dedim düşük bir modda. Derya hemen teklifimi kabul edip çantasını aldı ve birlikte amfiden çıktık. Kantine doğru düşünceli bir şekilde yürürken Biri yanımıza geldi. ‘’N’aber kızlar?’’ Enerjisi yüksek biriydi. ‘’Aaa Ümit!’’ Derya fakültenin ortasında çocuğun adını bağırıp ona sarıldı. ‘’Sakin ol fıstık.’’ Dedi çocuk gülerek. ‘’Seni arkadaşımla tanıştırayım.’’ Dedi Derya, Ümit’e beni göstererek. ‘’Merhaba.’’ Çocuk bana elini uzatıp gülümsedi. ‘’Ela bu Ümit, benim arkadaşım. İktisat bölümünde okuyor.’’ Derya cümlesini tamamladıktan sonra ben de gülümseyerek Ümit’in elini sıktım. ‘’Memnun oldum.’’ ‘’Ben de memnun oldum.’’ ‘’Eee hadi gel! Kantine gidip bir laflayalım. Dersin yok değil mi?’’ Derya’nın teklifi Ümit’e cazip gelmiş olacaktı ki yüzünde kocaman bir gülümseme belirdi. ‘’Bu teklife hayır diyemeyeceğim.’’ Birlikte kantine doğru yürüdük. Kantine geldiğimizde hepimiz birer çay alıp boş bir masaya oturduk. Ümit ve Derya sıkı dost olmalıydılar. Gayet mutlu ve sürükleyici bir sohbet vardı aralarında. Ümit bazen bana dönüp benim ve bölümüm hakkında sorular soruydu. Ben de sıcak bir şekilde cevap veriyordum. Ümit uzun boylu, düz sarı saçlı, keçi sakalı olan kahverengi gözlere sahip zayıf bir çocuktu. Bir süre yazın neler yaptığını anlattıktan sonra bize de bazı sorular sormaya başlamıştı. Bir yerden sonra muhabbet sarmaya başlamıştı ve Derya ile ben, Ümit’in yaptığı esprilere kahkaha atarak gülmeye başlamıştık. Zamanın nasıl geçtiğini anlamamıştık. Sohbet ederken çaylarımızı unuttuğumuz için çaylarımız buz gibi olmuştu. Ben de kalkıp birer tane daha çay almak için kantin kısmına geri dönmüştüm. Satış kısmına girdiğim anda Ateş ve Hande hocayla karşılaştım. Hande hoca Ateş’in kolunu sıvazlıyor gibi görünüyordu. Ateş’in de morali bayağı bozuk görünüyordu. Ateş okula daha 3 gün önce gelmişti. Ne ara bu kadar samimi olduklarını anlayamamıştım. Üstelik Hande hocanın gözleri Ateş’e çok farklı bakıyordu ve bu benim hiç hoşuma gitmese de uzaktan izlemek zorunda kalıyordum. Onlara kitlenmiş bir şekilde ne yaptıklarını izlerken Ateş başını kaldırıp benim olduğum yöne baktığında göz göze geldik. Ben de aceleyle arkamı dönüp oradan uzaklaştım. Derya ve Ümit’in yanına döndüğümde bana tuhaf bir merakla baktılar. ‘’Ne oldu?’’ Diye sordum. Yüzüm kıpkırmızı olmuştu, bunu hissedebiliyordum. ‘’Çay almamışsın.’’ Dedi ikisi hep bir ağızdan. ‘’Aaa doğru.’’ Dediğimde Derya gözlerini kısıp bana baktı. ‘’Onu gördün değil mi?’’ Dediğinde Ümit burada olduğunu unuttuğunu düşünüp gözlerimle onu uyardım ama Derya susmadı. ‘’ Merak etme Ümit’ten laf çıkmaz.’’ Dediğinde ne diyeceğimi bilemedim. ‘’Sorun yok Ela burada duyduklarım burada kalır.’’ Yine de bir saat önce tanıdığım birine güvenmek o kadar da kolay değildi ama Derya’ya güveniyordum. ‘’Evet oradaydı ve yanında Hande hoca vardı.’’ Dedim yüzümü asarak. ‘’Demek Hande bu sene de avı olarak Ateş hocayı seçti.’’ Derya’nın cümlesi Ümit’i şoka uğrattı. ‘’Nasıl yani? Bir hocayla mı birliktesin?’’ Diye sordu fısıltıyla. ‘’Hayır!’’ Dedim ani bir çıkış yaparak. ‘’Ateş hoca bizim bölüme bu sene geldi. Geçen yaz da Ela ile arasında ufak bir şeyler geçince bu durum tuhaf oldu tabii ki.’’ Derya araya giderek üstü kapalı bir şekilde Ümit’e her şeyi anlatmıştı. ‘’Hayda! Olaya bak.’’ ‘’Neden böyle saçma sapan bir durum benim başıma geldi ki sanki?’’ Sandalyeye oturup ufak bir sitem ettim. ‘’Onun sana karşı duyguları var mı?’’ Diye sordu Ümit. ‘’Hayır. Hatta beni hatırlamıyormuş gibi yaptı.’’ ‘’Vay şerefsiz!’’ Ümit’in tepkileri biraz abartıydı. Biz konuşurken Ateş’in yanımıza geldiğini fark etmemiştim. Adımı söylediğinde yerimde irkilip ona doğru döndüm. Ayağa kalkıp karşısında dikildim. ‘’Ateş hocam?’’ Sesim soru sorar gibi çıkmıştı. ‘’Çok uzatmayacağım. Derste bir sunum yapılması gerekiyor, Sınıftaki en yüksek not ortalamasına sahip olan kişi sen olduğun için de bu sunumu senin yapmanı istiyorum.’’ Dediğinde şaşırmıştım. ‘’Tek başıma mı?’’ Diye sorduğumda kaşlarını çattı. Bir anlığına gözleri Ümit’e kaydığında yüzünün gerildiğini gördüm. Yeniden bana dönüp konuşmaya devam etti. ‘’Bir sakıncası mı var?’’ ‘’Hayır hocam.’’ Dedim istemeye istemeye. ‘’Öyleyse bir ara odama gel de sunumun ne ile ilgili olduğunu ve nasıl olması gerektiğini konuşalım.’’ ‘’Ne zaman geleyim?’’ Diye sordum. ‘’Şu an müsaitsen odama geç ben birazdan geleceğim.’’ İtaatkar bir biçimde başımı salladıktan sonra gitti. ‘’Oha! Adama bak. Yürüyen karizma anasını satayım.’’ Gözlerimi kısıp Ümit’e baktığımda özür diler gibi ellerini kaldırdı. Ben de daha fazla beklemeyip Ateş’in odasına doğru gittim. Odasının olduğu kata çıktığımda kalbim hızlanmıştı. Onunla birkaç saat önce yaptığımız konuşmadan sonra baş başa kalma fikri kulağa hiç iyi bir fikir gibi gelmiyordu ama yapacak bir şey yoktu. Odasının kapısı kapalıydı, ben de kapı kolunu indirip içeri girdim. Odası onun parfümü koktuğu için kısa bir süre büyüsüne kapılıp gözlerimi kapattım. O gece yaşadıklarımız aklıma geldiği anda gözlerimi yeniden açtım. Sonrasında ilerleyip koltuğa oturmak için bir adım attım ama masasının yanında duran kitaplığın önünde küçük bir kağıt gördüm. Merakıma yenilip kağıdı yerden aldım. Ne yazdığını merak edip arkasını çevirdiğimde kendi yazımla karşı karşıya kaldım. ‘’Özür Dilerim.’’ Bunu saklamış olmasına çok şaşırmıştım. Ben bu kağıdı neden sakladığını anlamaya çalışırken Ateş çoktan odaya girmişti. Tam arkamda beni izlediğini enseme çarpan nefesinden anlamıştım ama arkamı dönecek cesareti bulamamıştım. Öylece kalakalmıştım. |
0% |