@karaatli
|
Ertesi gün sabah erkenden kalkıp kahvemi yudumladığım sırada telefonum çalmaya başladı. Kimin aradığını görebilmek için komodinin üzerinde duran telefonuma uzanıp ekrana baktığımda bilinmeyen bir numaranın aradığını gördüm. Meraklı ruhum beni telefonu açmaya zorladı. Telefonu açtığımda ise o güzel ve kalın ses tonu kulaklarımı adımı zikrederek doldurdu. ''Ela.'' Sesini duyduğum anda çok kısa bir şok geçirdim. Numaramı nereden bulmuş olabileceğini sorguladım kendi kendime. ''Ateş?'' Dedim sorarcasına. ''Kusura bakma bu saatte aradım ama uyandırmadım değil mi?'' Dedi mahçup bir ses tonuyla. ''Hayır ama önemli bir durum yok değil mi?'' Aklımdan geçen ilk şey birilerinin bizim o odada neler yapmış olduğumuzu öğrenmiş olabileceğiydi. Sesim telaşlı ve boğuk çıkmıştı. Bir yandan da odada bulunan diğer kızların beni duymaması için uğraşıyordum. ''Aslında var. Bugün seni görmem gerek. Acaba dersin bittiğinde beni arar mısın?'' Dediğinde daha da telaşlandım. ''Ateş ne oldu? Yoksa...'' Ben cümlemi tamamlayamadan araya girdi. ''Telefonda konuşmayalım. Sen dersin bitince beni ara ben de seni gelip tenha bir yerden alayım.'' Ve sonrasında cevap vermeme fırsat bırakmadan telefonu kapattı. Bir süre telefona bakakaldım. Aklımdan binbir türlü senaryo geçti ve bedenimi büyük bir korku kapladı. Eğer okuldan atılacak olursam aileme nasıl bir açıklama yapacağımı bile düşündüm ama tabii ki tatmin edici herhangi bir şey bulamadım. Üzerime ne bulduysam geçirip makyaj yapmadan acele içinde yurttan çıkıp okula geldim. Derya beni gördüğünde endişeli gözlerle yanıma geldi. ''Ela, tatlım sen iyi misin?'' Hızlı geldiğim için nefes nefeseydim. ''Pek sayılmaz.'' Kaşlarımı çatıp yorgun bir şekilde yerime oturdum. ''Kız ne oldu anlatsana!'' Derya yüksek sesle konuşunca birkaç kişinin dikkatini üzerimize çektiği için elimle sus işareti yaptım. ''Sessiz ol biraz.'' Diye fısıldadım. ''Sen de anlat o zaman. Meraktan çatladım burada.'' ''Peki tamam gel kantine inelim. Orada her şeyi anlatacağım.'' Dediğimde ikimiz de aynı anda ayağa kalktık. Hızlı adımlarla aşağı kattaki kantine inip satış kısmını geçtik ve oturma alanına ilerledik. Saat erken olduğu için pek fazla kişi yoktu. Derya sandalyesini yanıma çekerek konuşmamız için uygun ortamı yarattı. ''Hadi anlat.'' Dedi daha fazla bekleyemeyerek. ''Bak lütfen bunları kimseye anlatma tamam mı?'' ''Ela hadi artık!'' Daha fazla sabrı kalmamıştı. ''Biz dün Ateş hocayla... bir şeyler yaşadık.'' Dediğimde Derya çığlık atmamak için ağzını kapatarak far görmüş tavşan gibi açılan gözleriyle bana baktı. ''Ela sen ciddi misin? Öpüştünüz mü?'' Sesi fısıltı gibi çıksa da içinde büyük çığlıklar attığı ortadaydı. ''Öpüşmekten fazlasıydı.'' Dedim yüzümü yere eğerek. O da daha da şaşırıp ne yapacağını bilemedi. ''Kızım hangi ara adamın evine gittin?'' ''Evine gitmedi. Okuldaki odasında oldu.'' ''Ela şaka yapıyorsun değil mi? Ya biri görseydi? Başının ne kadar büyük bir belaya girebileceğini biliyor musun sen?'' Söylediklerinde çok haklıydı. Mahçup bir şekilde başımı yere eğdim. ''En kötüsü de, biri görmüş olabilir.'' Dediğimde Derya telaşlandı. ''İnanamıyorum! Peki nereden biliyorsun birinin görmüş olabileceğini?'' ''Ateş bu sabah beni aradı ve önemli bir durum olduğunu, buluşmamız gerektiğini söyledi.'' Deyince Derya kaşlarını çattı. ''Bence artık görüşmemeniz daha doğru Ela. Yoksa ikinizin de başı büyük bir belaya girecek.'' Derya'nın her bir kelimesi haklılık içerdiği için kendime fazlasıyla kızıyordum. ''Gitmem gerek.'' Dediğimde Derya biraz daha kızdı. ''Ela bu adam senin resmen öğretmenin farkında mısın? Tamam en başta bunu bilmiyordun ve bir şeyler yaşandı ama artık biliyorsun ve uzak durman gerekirken daha da adama çekiliyorsun.'' ''Derya ben de farkındayım her şeyin. İnan bana Ateş ile tanıştığımdan beri benliğimden uzaklaşıp bambaşka biri oldum. Önceden mantığımdan başka hiçbir şeyi dinlemezken şimdi duygularımın sözünden çıkamıyorum. Bana ne yaptı bilmiyorum ama kendim gibi davranmadığımı biliyorum. Ben...'' Derin bir nefes alıp konuşmaya devam ettim. ''Ne yaparsam yapayım bu adamı aklımdan çıkartamıyorum. Hayatımda bu yaşıma kadar kimsenin etkisi altına girmedim ama şimdi doğru düzgün tanımadığım bir adamla okulda ilişkiye giriyorum. En kötüsü de bundan biraz bile pişmanlık duymuyorum. Çünkü sanki bu adam benim için doğru kişiymiş gibi hissediyorum. Yine de biliyorum benim için ne kadar imkansız olduğunu ama olmuyor işte uzak kalamıyorum, yapamıyorum Derya.'' Konuşurken gözlerimin dolduğunun bile farkında değildim. Derya halime üzülmüş gibi bakıyordu bana. Kolumu sıvazladı. O benim ilk gerçeek arkadaşımdı ve bana gerçekten kendimi iyi hissettirmeye çalışan biriydi. Her zaman gerçekçi ve korumacıydı. Bu yüzden onu çok seviyordum. ''Ela, bu adama aşık olduğunun farkındasın değil mi?'' Dediğinde gözleerimi kaldırıp gözlerinin içine baktım. Bu ondan duymayı en çok istemediğim şeylerden biriydi. Bunu duyduktan sonra sanki boğazıma bir yumru oturdu. Ne diyeceğimi bilemeden oturduğum yerden kalktım. ''Benim biraz yalnız kalmam gerek.'' Diyerek arkamı dönüp oradan uzaklaşmaya başladım. Derin bir sessizlik içinde fakülteden çıktım. Çıktığım anda yüzüme vuran rüzgarı önemsemeden yürümeye devam ettim. Kalbim hiç olmadığı kadar hızlı atarken aklımdan geçen binbir farklı düşünceyle baş etmeye çalışıyordum. Böyle bir şeyi istemiyordum. Aşk bana çok uzak bir kavramdı. Daha sadece adını bildiğim bir adama aşık olmak ise hayal bile eemeyeceğim kadar saçmaydı. Kampüsün içinde küçük orman gibi bir yer vardı. Oraya gidip banklardan birine oturdum ve aşağıd gelip geçen araçları izlemeye başladım. Çantamdan kulaklığımı ve telefonumu çıkartıp sevdiğim şarkılardan birini açtım. Bana Yalan Söylediler... Şarkının sözlerine kulak verdim: ...Doğru söz içinmiş diller İşte kalbin sev dediler Bana yalan söylediler Bana yalan söylediler Kaderden bahsetmediler... Gözlerimden istemsizce yaşlar akmaya başladı. Onları durduramadığım için akmalarına izin verdim. Hayatımda ilk defa bir şey benim kontrolüm dışında gelişiyordu. Ne aklım ne de kalbim buna hazır değildi. Bir gün aşık olacağımı derinlerde bir yerde bilsem de bunun imkansız bir aşk olacağını bilemezdim. Kader herkes için yolunu çizerken bana bunu uygun görmüştü. Şimdi ondan uzak durmak için elimden geleni yapmam gerekiyordu. Ama bunun için yeterince güçlü değildim. Her gün biraz daha ona çekiliyordum. Üstelik o öğretim üyesi, yakışıklı ve genç bir adam. Benim gibi birine aşık olacağını düşünmek bile ütopikti. Ben düşüncelerimle savaşırken tam önümde hiç tanımadığım bir çocuk belirdi. Kıvırcık siyah saçlı, saçları kadar siyah gözleri ve bembeyaz bir teni vardı. Cebinden bir peçete çıkartıp bana uzattı. ''Oturabilir miyim?'' Diye sorduğunda başımı olumlu bir şekilde salladım, sonra da bana doğru uzattığı peçeteyi aldım. ''Neden ağlıyorsun?'' Diye sordu sorgulayan ve meraklı bakışlarla. ''İlk defa mı ağlayan birini görüyorsun?'' Dedim tebessüm etmeye çalışarak. ''Senin kadar acıklısını ilk defa görüyorum.'' Dedi gülümseyerek. ''Ben de ilk defa böyle acıklı ağlıyorum sanırım.'' Dedim gülerek. ''Aşık mı oldun yoksa?'' Dedi birden. Aslında bana takılmaya çalışıyordu ama bunun gerçek olduğunu anlaması uzun sürmedi. ''Bilmem, oradan bakınca nasıl görünüyor?'' Dedim yeniden yüzümü asarak. ''Oradan bakınca üzgün görünen yalnız bir kıza benziyorsun. Ben de o kızın yüzünü güldürmek için gönderilen öylesine biriyim.'' Dediğinde gülümsememe sebep oldu. Bunu görünce o da gülümsedi. ''İşte tam olarak böyle.'' ''Teşekkür ederim ama buna mecbur değilsin. Benimle vakit harcamana gerek yok.'' Dediğimde işaret parmağını sağa sola sallayıp yanında gezinen bir kediyi kucakladı. Sonra da onu okşamaya başladı. ''Bence o her kimse ne kadar şanslı olduğunu bilmeyen bir aptal.'' Dedi birden. ''Bu öyle bir şey değil aslında.'' Dedim ona doğru dönerek. ''Öyle mi? Peki bana anlatmak ister misin? Beni tanımıyorsun sonuçta.'' Dediğinde gülümsedim. ''Eskişehir'de yaşıyor olman bile anlatmamam için iyi bir sebep. Sadece şunu söyleyebilirim ki bizimkisi imkansız.'' ''Vay be! Bu kadar önemli birine mi aşık oldun? Yoksa Yılmaz Büyükerşen'le aşk mı yaşıyorsun?'' Bir anda gülmeye başladım. Aslında yaptığı şaka o kadar da komik değildi ama sanırım benim gülmeye ihtiyacım vardı. ''Saçmalama lütfen.'' Dedim gülmeye devam ederken. ''Peki bak şakayı bir kenara bırakacak olursak gözlerin çok güzel ve sen onlara ihanet ediyorsun.'' Dediğinde ne demek istediğini anlamadım. ''Anlamadım.'' Dedim sade ve tek düze bir ses tonuyla. ''Yani bu gözler yaş akıtmayı hak etmiyor demek istiyorum.'' Tebessüm ederek gözlerimi yeniden karşıya diktim. Sözleri beni utandırmıştı. Bu sırada aklıma saate bakmak geldi ve Ateş'in dersten sonra beni ara dediğini hatırladım. Aceleyle yabancının yanından kalktım. ''Her şey için teşekkür ederim. Biraz olsun yüzümün gülmesini sağladığın için sana minnettarım. Şimdi benim gitmem gerekiyor. Hoşçakal.'' Yabancı güldü. ''Hoşçakal. Umarım yeniden karşılaşırız ve o zaman bu gözler artık ağlamıyor olur.'' Sözleri içimi ısıtmıştı. Samimi ve iyi bir his uyandırmıştı. Yine de daha fazla orada kalamazdım. Hızlı adımlarla okulun çıkışını yürüdüğüm sırada telefonumla Ateş'i aradım. ''Ateş, benim dersim bitti. Okulun önündeyim şu an ama okulun çıkışından sağa saptım. Tenha bir yer demiştik ya, beni oradan alırsın olur mu?'' ''Peki.'' Diyerek kapattı. Sesi soğuk ve garipti. Bir şey olduğu kesindi. Bu beni daha da korkutmuştu çünkü belli ki ters bir şeyler vardı ve bu bizimle ilgili olabilirdi. Aradan çok geçmeden sanki zaten okulun oralardaymış gibi gelmişti. Arabadan inmeden binmemi beklemişti. Bende etrafıma bakıp kimsenin olmadığından emin olduktan sonra arabaya bindim. Ateş'in gözünde güneş gözlüğü, üstünde lacivert bir gömlek ve altında da açık gri renginde bir pantolon vardı. Her haliyle daha da çekici görünmeye devam ediyordu. Garip bir şekilde arabaya bindiğimden beri tek bir şey bile söylememişti. Arabanın içi fazlasıyla sessizdi. Ateş bizi Odunpazarı tarafına götürüyordu. Bir süre gittikten sonra aracını eski bir apartmanın önüne park etti. Sonra da yine bir şey söylemeden araçtan indi. Ben de onunla birlikte inip etrafa baktım. Burası hiç bilmediğim bir yerdi. Ateş arabayı önüne park ettiği binaya girdi, ben de peşinden takip ettim. Merdivenlerden yukarı çıktığımızda nostaljik bir kafeye geldiğimizi anladım. Duvarlarda yeşilçamdan resimler vardı. Kafe beyaz sabun gibi kokuyordu ve bu çok hoştu. Şansımıza bizden başka kimse yoktu. Ateş ile birlikte kafenin teras kısmına çıktık. Merakla ve ilgiyle etrafı incelemeye devam ediyordum. Köşede duran masaya geçip oturduğumuzda Ateş cebinden bir sigara paketi çıkarttı. Sigara içiyor olması beni şaşırtmıştı. Hiç sigara içecek bir havası yoktu. Sigarasını yakıp içine çekti ve sonra da yan tarafa üfledi. Ben de daha fazla bu sessizliğe dayanamadım çünkü ne olduğunu bilmem gerekiyordu. ''Beni buraya susmak için mi getirdin?'' Dedim imalı bir şekilde. Gözleri bir araya geldiğimizden beri ilk defa gözlerimle buluşmuştu. ''Hayır, seninle konuşmak istediğim bir konu var.'' Gözleri donuk ama acı çekiyormuş gibiydi. ''Ateş lütfen benimle konuşur musun o zaman artık?'' Dediğimde derin bir iç çekti. ''Ben nişanlanıyorum.'' Dediğinde tüm dünya durdu sanki. Söylediğini idrak etmem birkaç saniyemi almıştı. Kalbim yine deli gibi atıyordu ama bu sefer can çekişiyordu sanki. ''Ne?'' Dudaklarımdan dökülen tek şey buydu. Ateş yutkunum sigarasını söndürdü ve bana doğru eğildi. ''Ben evleneceğim. Artık bırak görüşmeyi, göz teması dahi kuramayayız Ela.'' Bunu söylerken sebebini bilmediğim bir şekilde sesi titriyordu. Eğer evlenecekse buna bugün karar vermiş olamazdı. Bunu dün de biliyordu, bir ay önce de hatta belki 4 ay önce o gece de biliyordu. Hayatında biri hep vardı ve beni kandırmıştı. Olduğum yerde hiçbir şey söyleyemedim. Dilim düğümlenmiş gibi hissettim. Kalbimde büyük bir sızı vardı. ''Kandırdın beni...'' En sonunda konuşabilmiştim. ''Ela, hayır bak...'' Konuşmasına izin vermeden şokun etkisinden biraz olsun çıkıp ayağa kalktım. ''Sen evleneceğin halde dün benimle seviştin!'' Bir kafede olduğumuzu unutarak bağırmaya başladım. O da ayağa kalktı. ''Hiçbir şey sandığın gibi değil. Sana açıklamama izin vermen için seni buraya getirdim.'' Dedi beni sakinleştirmeye çalışarak. ''Sen nasıl bir adamsın?'' Olanlara inanamıyordum. Ellerimi saçlarımın arasından geçirdim. ''Bak, sana biraz sakin olursan her şeyi anlatacağım.'' Bana doğru bir adım attı ve ben de ellerimle onu ittim. ''Sakın bana bir daha yaklaşma! Sen hayatımda gördüğüm en şerefsiz adamsın! Senden nefret ediyorum.'' Ateş'in gözleri dolmuştu. Ben ise ağlamaya başlamıştım. ''Ela, lütfen böyle söyleme. İnan bana ben seni...'' Cümlesini tamamlamasına izin vermedim. ''Sakın bir daha bana yaklaşmaya kalkma.'' Dedikten sonra onu iterek yanından geçip gittim. Merdivenleri hızlı bir şekilde buğulu gözlerimle indikten sonra ağlamaya devam ettim. Hıçkırıklarımı durduramıyordum. Kalbimin sıkıştığını hissediyordum. O an ondan nefret ettiğim kadar kendimden de nefret ettim. Biraz daha ilerledikten sonra bir apartmanın girişine çökerek başımı ellerimin arasına aldım ve hüngür hüngür ağlamaya başladım. Kalp acısını ilk defa bu kadar canlı hissediyordum. Benim için büyük bir ilk ve son olmuştu o an.
|
0% |